Yeni Yıla Girerken


Yeni Yıla Girerken

portresi_adiyla

 

Tansel ÇÖLAŞAN
ADD Genel Başkanı

 

 

İktidar Partisi, 2002’den beri ülkeyi yönetiyor.
Ancak gelinen noktada ortada bir devlet krizi doğmuştur. 2014’e bu krizle giriyoruz.

Uzun süre yandaş kıldığı basın, siyasallaştırdığı (ve Cemaat’e teslim ettiği) yargı,
ele geçirdiği kurum, kadro ve oluşturduğu sermayenin katkısıyla yarattığı ortamda çağdaş ülkelerde hiçbir biçimde görülmeyen yöntemlerle 3 kez genel seçim kazanan iktidar partisi, önümüzdeki yerel ve genel seçimlerle Cumhurbaşkanlığını da alıp iktidarını sürekli kılmak ve Cumhuriyetin 100. yılında “yeni” Türkiye hedefine varmak için halkın korkutulmuşluğuna güvenerek hızlandı.

  • Milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü pazarlığa açtı.

Cumhuriyetin niteliklerini yok etmek ve sistemi meşrulaştıracak yeni bir Anayasayı yaşama geçirmeye çalıştı. Bununla da yetinmedi, halkın yaşam alanına
bile girdi, kendi ahlak kurallarını halka dayatmaya başladı.

Ülke 11 yıldır yanlış politikalarla hukuksuzluğa, yolsuzluğa battı.
Bugün Türkiye, Dünya Şeffaflık Örgütünün yolsuzluk endeksinde 53. sırada.
Aslında İktidarla – Cemaat arasında dershaneler üzerinden başlayıp rüşvet operasyonu ile hükümeti sallayan olayların ortaya çıkmasında, halkın korku duvarını aşıp 2012 yılı 19 Mayıs’ta başlattığı, 2013 Haziranında Taksim’de zirve yapan ve tüm yurda yayılıp süren eylemlerle iktidarın bu yanlış politikalarına, baskıcı yönetim biçimine, yoksulluğa, yolsuzluğa “dur” demesinin, direnmesinin rolü büyüktür.

Halk artık biliyor; AKP 2002’de bir ABD projesi olarak iktidar olmuştur.
Görevi; yeni bir Ortadoğu yapılanmasında, ekonomisi 1980’lerde başlayan küreselci liberal politikaları izleyerek BATI’ya tam teslimiyet; ideolojisi, Türk-İslam sentezinden ılımlı İslam’a, oradan siyasi İslam’a dönüşen çizgide laik devleti sonlandırmak;
siyasal olarak ise, ulus devlet – üniter devlet modelini yıkmak olarak özetlenebilir. Başbakan, yanlış Suriye politikaları ve Osmanlılık hayalleri ile ABD’nin desteğini kaybetmiş ise de, ABD’nin düşük profilli olsa da Ortadoğu politikası sürmektedir. Bu nedenle Türkiye’de “aynı” siyaseti “Erdoğansız” sürdürmek istemesi doğaldır. Ancak buradan hareketle bugün yaşanan krizi dış komploya bağlamak,
olayı saptırmak amaçlıdır. Çünkü,

  • rüşvet skandalında somut kanıtlar vardır ve
    ekonomiye verdiği zararın sorumlusu da iktidardır.

Aslında iktidarın 11 yıllık yanlış politikaları ve hukuksuzluklar, yolsuzluklar
sonunda dönmüş, bumerang gibi kendisini vurmuştur.

Cemaate gelince; ülkemizde ve dünyada yüzlerce özel okulu, dersanesi, yurdu, kursu, evleri olan, on binlerce öğrenci ve öğretmenle, 2010 yılı verileriyle 1,5 milyar dolar
mali kapasitesi bulunan (*) arkasında ABD ve CIA olduğu söylenen Cemaat ile İktidar arasında dersanelerinin kapatılmak istenmesi üzerine çıkan “güç” kavgası hükümeti sallayan olayların tetikleyicisi olmuştur. Olayı böyle görmek doğru olacaktır.

Olayların değerlendirilmesine gelince     :

1. İktidar – Cemaat arasındaki kavgada taraflar birbirini suçlarken, bizim yıllardır
dile getirdiğimiz, devlet içindeki yasa dışı (F tipi) yapılanmanın varlığı iktidar tarafından doğrulanmış, bu yasa dışı “paralel devletin” milli orduya kumpas kuruduğu da yine iktidar partisinin resmi sözcüsü tarafından beyan edilmiştir. Bu durum,
devlet içindeki F tipi yasa dışı yapılanmanın, özellikle 2007 sonrası, cumhuriyetin tasfiyesi sürecinde iktidarın bilgisi ve göz yumması ile çeşitli tertip ve operasyonlarla Ordu’ya, aydınlara, muhaliflere karşı açılan düzmece davaların, Ergenekon, Balyoz,
Oda TV vb. davalardaki hukuksuzlukların da itirafıdır.

Bu davalar kamu vicdanında çoktan yerini bulmuş, çökmüştür. Ancak, en azından Yargıtayca onanan Balyoz davası kararı için yargılamanın yenilenmesi yolu işletilmeli
ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı ile dava, Yargıtay Ceza Genel Kurulunda hemen incelenmelidir.

Gerek rüşvet, gerekse Başbakanın oğlu ile ilgili olduğu iddia edilen ikinci yolsuzluk soruşturmalarının komplo iddiaları ile perdelenmesi, üstünün örtülmesi engellenmeli, soruşturmanın saydam bir biçimde sürdürülmesinin önü açılmalıdır.

Adli Kolluk Kurulmalı,
“F tipi yargılama” nın eli yargıdan çekilmelidir.

HSYK’nın yasama ve yürütmeden ve doğallıkla Cemaat’ten bağımsız örgütlenmesi sağlanmalı, yargıç ve savcıların yansız görev yapabilmelerinin önü açılmalıdır.

Bunlar yolsuzlukların önlenmesi, hukuk kurallarının geçerli olması için
öncelikle atılması gereken adımlardır.

2. Önümüzde büyük bir suç ve suç örgütü var.

Cumhuriyet Savcılarına ve Meclis’e sesleniyoruz :

Sözcüleri tarafından itiraf edilen, iktidar tarafından da doğrulanan devlet içindeki
yasa dışı yapılanma ve onun varlığına göz yumarak, işlediği suçlara katılan,
hedef kendisi olunca (ya da onu kendisi için tehlikeli bulunca) harekete geçen
iktidar hakkında gerek adli, gerekse Meclis soruşturması açılmalıdır.

Halkımız 2 yılıdır Cumhuriyet yıkıcılığı, vatan – millet bölücülüğü – savaş yanlışı politikalar güden bu iktidarın ülkeyi yönetmesini istemediğini göstermiştir.
Ama seçeneği de yine “aynı” politikaları izleyecek iktidarlar olamamalıdır.

  • Önce adil bir seçim kaçınılmaz olmuştur.

Eldeki Seçim ve Siyasal Partiler Yasası 12 Eylül 1980 darbe dönemi yasalarıdır ve
milletin Mecliste adil temsilini engellemektedir. Bırakın seçimlerdeki etik dışı,
hukuk dışı uygulamaları, hileleri; yalnızca Seçim Yasası, her şey normal gitse bile, seçmenin %34 oyunu alan siyasal partinin Meclis’te 2/3 ağırlıkla temsilini sağlıyor ve keyfi yönetimin önünü açıyor.

Bu nedenle, Meclis’e -iktidar partisi milletvekilleri dahil- sesleniyoruz:

2015 milletvekili seçimine en azından, yeni bir seçim yasası ile girilmesi sağlanmalıdır. En çok oy alan siyasal partiye Meclis çoğunluğu veren barajlı D’hont sistemi kaldırılmalı, yerine milletin Mecliste adil temsilini sağlayan nispi temsile geçilmeli, ülke barajı AB ortalamasına (% 3-5) çekilmelidir.

Barajlı – barajsız nispi temsil sistemi 1980 öncesi ülkemizde uygulanmıştır.
Bu sistem tek parti iktidarının keyfiliğinin önüne geçer.

Sonuçta   :

Önemli olan önümüzdeki seçim sürecinin “ulusal” bir yönetimi iktidar yapacak bir geleceğe yol açabilmesidir.

Halkın kararlılığı, gücü ve iktidar partisi içinden de olmak üzere hukuk ve demokrasi kurallarını isteyen herkesin, tüm vatanseverlerin çabası bu doğrultuda olmalıdır.

2013 yılı için “Uyuyan dev HALK uyandı” demiştik.
Halk görevini yaptı. 2014, halkın istekleri doğrultusunda
Cumhuriyetin kazanacağı yıl olacaktır.

(*) ADD Bilim Danışma Kurulu Üyesi Sayın M. Gazalcı’nın
sitemizde yayımlanan 
30.12.2013 günlü makalesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir