YOK SAYILAN 3 KADIN

Dostlar,
Sayın Rifat Serdaroğlu‘ndan müthiş bir yazı ulaştı. PKK’nın içyüzünü,
Paris’te öldürülen PKK’lı 3 kadın olayının ve İmralı ile sürüdürülen / dayatılan “barış sürecinin” arkaplanını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan çok önemli bir yazı.
Tarihsel değerde belki de..
Sayın Serdaroğlu’na teşekkür eder, bu çok başaılı ve uygun zamanlamalı yazısı için kutlarız.Eski Sağlık Bakanı (DYP’li) Sayın Rifat Serdaroğlu salt saptama yapmakla da kalmıyor. Başbakana, Genelkurmaya, MİT’e, Emniyet’e net çağrıları var..

Bu yazı çok okunmalı ve Türkiye gözünü açmalı artık..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 18.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================RİFAT SERDAROĞLU

portresi

YOK SAYILAN 3 KADIN…

Bugün, size Türk Toplumundan özellikle saklanan bir gerçeği,

  • Kürt kökenli kadınlara PKK Terör örgütü yöneticileri tarafından uygulanan işkenceleri

ve bunlardan yalnızca biri olan “3 Kadının” yaşadıkları vahşeti anlatacağım.
Değerli Yazar-Gazeteci Kıymet Nadir Bindebir 2010 yılında bu konuda bir yazı yazmıştı.

Eşimin ve benim tüylerimizi diken-diken eden bu yazıyı hiç unutmadım.
Kıymet Nadir Bindebir yazısını, 1991’den 2003’e kadar yani 12 yıl dağ kamplarında sürünmüş PKK militanı Kürt kızı Dilaram’ın “Özgürlüğe Kaçış” adlı romanından derlemişti.

HEVİDAN

“Korucu kızı Hevidan çok küçüktü, 12 yaşındaydı.

Apo’nun çıkardığı “Korucu kızlarını kaçırıp PKK’lı yapma” kanunuyla kaçırılıp getirilmişti.

1997 yılında 16 yaşına basmıştı. Kaçma planları yaptı ama anlaşıldı, tutuklandı. İnfaz kararı verildikten sonra Hevidan’ın eline kazma-kürek verip mezarını kazdırdılar. Temmuz sıcağında çukur açarken söylediği türkü dağlarda yankılanıyordu. Son isteği sorulduğunda af dilemedi. ‘Kahrolsun Apo!’ dedi,
o köylü kızı. ‘Ahım sizin boynunuzda kalacak’ diye bağırdı!

İnfaz mangasındaki tek bacağı protezli Siirtli Rengin, Hevidan’ı gözünü kırpmadan taradı. Ölmüyordu bir türlü. Kadınlar başını taşlarla ezerek öldürdüler!”

**********

DİLARAM

Öcalan’ın Şam’daki evine Yoğunlaştırma Evi denir.
Yoğunlaştırma Evine bakire genç ve güzel kadınlar alınır.
Vahşi herif, ‘Çöl Güzeli’ kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı. Ben de Yoğunlaştırma Evine çağrıldım.

Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi. Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını.
Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm.
Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi.
Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo’ya vurdum.
3 yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana.

‘Düşkün, fahişe, rezil kadın.
Seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum.’ dedi.

Titrediğimi görünce kovdu beni. ‘Sen köle kalacaksın’ diye bağırdı.
Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar beni
psikolojik olarak hazırlanma toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden biri,
Osmanlı Sarayındaki Valide Sultan gibiydi. Beni azarladı.
Başkan bizi özgürleştiriyor. Sen özgürleşmek istemiyor musun?
Başkana erkek gözüyle bakıyorsun.

  • O Başkan; O zincirlerimizi kıran bir peygamber.’

Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözülmüştüm.
Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekâretimi aldı.”

**********

ROHAN

7 aylık hamile Rohani’nin Zele’de infaz edildiğini Osman Öcalan da
Cemil Bayık da iyi biliyor. Çünkü onlar karar verdi. 1991’den beri arkadaşımdı.
Suriye-Kamışlılı’ydı. Son isteğini sordular :

‘Çocuğumun hayatını bağışlayın. O doğduktan sonra beni idam edin’ dedi.

Suçu biriyle ilişki kurmasıydı. Babasına dokunmadılar.
Rohani, karnını kuşakla bağlıyordu ama büyüyünce gizleyemedi.
Açığa çıktı. İnfaz manga komutanı, Cemil Bayık’a Rohani’nin son isteğini söyledi.
Cemil Bayık, ‘Hayır, idam edin’ dedi. Karnında bebeğiyle öldürüldü.”

**********

PKK’lı kadınların yaşadığı bu ve benzeri binlerce vahşet “Yok” sayıldı.

Kimse görmedi, bilmedi.

Yaşar Kemal-Orhan Pamuk-Elif Şafak-Kandil Bülbülü Hasan Cemal-

Hepimiz Ermeni’yiz diyenler bu vahşeti hiç görmediler.

PKK ve Öcalan canisi tarafından hayatları-namusları-onurları çalınan ve

“bunları T.C. Askeri öldürdü” denilip bir çukura atılan zavallı kadınları
kimse görmedi, onlar için iki satır yazmadı, bir Fatiha okumadı.

Sevgili AKP’li dostlar;

İşte sizlere “Çözüm” diye içirilen zehir bu. Genel Başkanınız, eli kanlı katile
“Siyasi Lider” payesi verip, sizlere çözüm diye şehit kanlarını içirecek.

Yoksa akan kanın durmasını, ölümlerin bitmesini hangi vicdan sahibi insan istemez.

Fakat anlaşılmayan konu şudur:

Bu katiller sürüsü ile çözüm aramak, Azrail ile alay etmeye benzer.

  • Kendi kökeninden kadınlara, hem de karnında bebek olduğu halde acımayan mahlûklara ve onların tecavüzcü başkanlarına,
    hangi “aklı kıt” güvenebilir ki?

*Türkiyeli Başbakan                                              ;

Sizin deyiminizle, “Sürecin devamı için”  görüşmeyi şart koştuğunuz İmralı Canisini şimdi daha iyi tanıdınız. Size önerim, Öcalan’a eskortluk yapacak yeni bir birim oluşturmanızdır. İmralı Canisi rahatlarsa, müzakereler daha iyi geçer.

Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem’in giysilerinden rahatsız olan siz,
yukarıdaki gerçek olaylara ne diyeceksiniz?

*MİT Müsteşarı Hakan Fidan                                    :

Siz T.C. Devletinin bir memurusunuz. Öncelikli göreviniz, yukarıda anlattıklarım gibi binlerce olayın arşivlerinizde bulunan belge ve kayıtlarını çıkarmak ve
Türk Milletine bu çapulcuların gerçek yüzlerini anlatmak olmalıdır.

Önce görevinizi yapın, Türk Milleti kiminle pazarlık yaptığınızı iyice bilsin;
sonra isterseniz Öcalan ile isterseniz Kandil’deki canilerle buluşmaya gidersiniz.

*Bülent Arınç Başbakan Yardımcısı                            ;

İnanın sizi çözmekte, anlamakta çok zorlanıyorum.
Türk Milleti Atatürk için gözyaşı döker, siz Seyit Rıza için,
Türk Milleti şehit subay Kubilay için gözyaşı döker, siz Derviş Memed için,
Türk Milleti PKK’nın öldürdüğü kadınlar-çocuklar için ağlar, siz ölüm emri veren Sakineler için.
Siz başörtüsünü namusunuz kabul edersiniz, sonra tecavüzcü katil ile kol kola çözüm ararsınız! Bu nasıl bir anlayış!

**********

Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanının, MİT Müsteşarının, Emniyet Genel Müdürünün ellerinde bulunan; PKK’nın yaptığı örgüt içi infazlar, işkenceler, cinayetler, hırsızlıklar, haraçlar, uyuşturucu ticareti, PKK’nın nihai hedefi ile ilgili belge ve bilgiler önce Türkiyeli Başbakan’a, sonra da Türk Milletine açıklanmalıdır.

Açıklayın,

  • Türk Milleti AKP İktidarının kimlerle pazarlık yaptığını anlasın.

Açıklayın yoksa sizler de bu belanın altında ezileceksiniz.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
15 Ocak 2013

RİFAT SERDAROĞLU
riftserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

YOK SAYILAN 3 KADIN” hakkında bir yorum

  1. Rıza GÜNER

    SAVAŞTIĞINIZ BİR DÜŞMANLA GÖRÜŞÜR VE PAZARLIK DA EDERSİNİZ!..

    Birleşik Krallık’ta Majesteleri Kraliçe 2. Elizabet’in Hükümeti, IRA var diye “DEVLET ADAM ÖLDÜRMEZ ŞARTINI İHLAL ETMEDİ;” IRA ile adam öldürme yarışı yapmadı. Rıfat Serdaroğlu gibi bazı kişilerin işlediği münferit cinayetlerle; İdam Cezası’nın uygulanması dışında devlet kan dökmedi. Yalnızca, IRA kan döktü, yalnızca teröristler adam öldürdü. Bu nedenle, Majestelerinin Hükümeti teröristler görüşmedi, pazarlık etmedi.

    İspanya’da Franko Faşizmi’nin Hükümeti de; “devlet adam öldürmez şartını ihlal etmedi. Teröristlerle adam öldürme yarışına girmedi.” Bu nedenle de, teröristlerle masaya oturmadı.

    Türkiye’de ise; Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “her yerde teröristler, devlet güçlerinin beş katı adam öldürürken; biz 35 bin terörist öldürdük, PKK’yı beş kere imha ettik!..” diye övünüyordu. “Terörist!..” denilerek 35 bin insan öldürülmesini alkışlanması gereken bir terörle mücadele şekli olduğunu sanıyordu… Ve hatta, “siz terörle ne kadar iyi mücadele etmişsiniz!..” denilerek Türkiye’nin örnek alınmasını istiyordu.

    Birleşik Krallık’ta ve İspanya’da “devlet adam öldürmez şartı,” ihlal edilmediği için, devletin görüşme masasına oturmamaya, teröristlerle görüşmemeye hakkı vardı. Türkiye’de ise; devlet adam öldürmez şartı, İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde, açıkça söylendiği gibi, tam OTUZ BEŞ BİN KERE İHLAL EDİLMİŞTİ!.. Ayrıca dört bin köy boşaltılmıştı…

    Bir devletin idam cezasının uygulanması dışında, adam öldürmeye ve bir tek köy boşaltmaya hakkı yoktur. Adam öldürmek de, köy boşaltmak da bir devlet için acizlikle, adaletsizlikle, devlet gibi devlet olamamakla açıklanır… Ama, “adam binlerce, onbinlerce adam öldürmekle, binlerce köy boşltmakla, terörizmle ne kadar iyi mücadele ediyorsunuz!.. Barış görüşmelerine başlamayın!.. Adam öldürmeye, köy boşaltmaya devam edin…” diye teşvik edilmez.

    On binlerce adam öldüren, binlerce köy boşaltan devlet; masaya da oturur, karşı tarafla görüşmeye de başlar…

    Rifat Serdaroğlu bey, “öldürülen otuz beş bin teröristin içinde; cesetlerinden otuz kırk mermi çıkan çocuklar, top mermisiyle vurulan 12 yaşındaki Ceylanlar, Mizginler, Yusuflar yok mu?

    Rıfat Serdaroğlu bey, bir ülkede ölü sayısı elli bini geçti, yüz bine dayandı mı FİİLİ BÖLÜNME BAŞLAR!.. Türkiye, şimdiye kadar elli altmış bin ölüye dayandı… Yüz bin ölüye dayanabileceğini kimse garanti edemez… Gel elli altmış bin insanın kanıyla, vahşet, barbarlık ve kan dökme ihtiyacını tatmin et!.. Daha fazla kan dökülmesini isteme…

    Apo’yla görüşme çok mu ayıp, çok mu aşağılayıcı?.. Olabilir… Ama, bunu soyut Türk Milletine söyleme… Devlet adam öldürmez şartını ihlal eden kendin gibi adamlara söyle… Bu görüşmelerin ne ayıbı, ne yanlışı varsa; on binlerce insan öldüren, dört bin köy boşaltan kişilere aittir!..

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir