Etiket arşivi: Zeytin Dalı Harekatı

Türkiye’nin İdlib açmazı

Türkiye’nin İdlib açmazı

Ali Er

E. Tuğgeneral
Cumhuriyet
, 26 Şubat 2020

Türkiye’nin Suriye’de “Esat gitsin” takıntısına kilitlenmiş politikaları Rusya ve ABD duvarına çarpmak üzere. Türkiye, Esat’ın gideceğine öylesine inandı ki; geçici de olsa “cihadi” örgütlere en hafifinden hoşgörü gösterdi. Tamam, Esat gitsin de sonrası hiç hesaplanmadı mı? Anlaşılan hayır.”

Suriye’de rejim güç kaybettikçe IŞİD hortladı, PKK/YPG palazlandı, Türkiye hem ateş sarmalının parçası oldu hem de Rusya’ya “sıcak denizlere inme” hedefini altın tepside sundu. ABD’yi ise Ortadoğu’da bağımsız Kürt devleti kurma hedefine yaklaştırdı.

Türkiye’nin stratejik hatası ABD, Rusya ve İran’ı yeterince denkleme dâhil etmemesidir. Hesaba katmış olsa Rusya’nın dibimizde Doğu Akdeniz’de kalıcı olarak yerleşmesini ister miydi? Eninde (AS: önünde) sonunda İran ile karşı karşıya kalma riskini görmemesi mümkün mü? Rejim zayıfladıkça Irak’ın kuzeyinde güçlenen PKK’nin Akdeniz’e doğru terör koridoru için fırsat kolladığını görmemek içinse kör olmak gerek.

Bu süreçte Putin, Suriye’de başından beri Türkiye’ye karşı “anlayışlı!” bir tutum izledi. Bunun karşılığında Suriye’de Mehmetçik şehit oldu, Rusya stratejik hedeflerini kazandı, Rejim güçlendi, ABD hamiliğindeki PKK/YPG palazlandı.

Basitçe hafızamızı tazeleyelim. Türkiye’nin siyasi hedefi özetle neydi? Bölgeden göçü önlemek, istikrar ve güvenliği sağlamak, sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve sonunda barış ve huzuru getirmek…

Bu amaçla Fırat Kalkanı Harekâtı başladı, Rusya hava sahasını açtı. Kara kaşımıza kara gözümüze mi? Tabii ki Hayır.

Fırat Kalkanında, Cerablus’tan giren Türkiye’nin askeri hedefi Afrin, Telafar ve Münbiç bölgesi olması gerekirken El-Bab›a yöneldi. IŞİD’in yenilmezlik efsanesi yıkıldı. İyi de kazanan kim oldu? Rusya elini kolunu sallayarak Afrin’e yerleşti, hem de PYD’yi kanatları altına aldı. Esat da El-Bab güneyinden hiç çatışmadan Fırat kıyısına ulaştı, umutlandı ve toparlanma fırsatı buldu. Buna karşılık El-Bab’da 71 şehit verdik, onlarca tankımız imha edildi. Rusya ise sadece anlayışlı bir tutum sergiledi! Üstelik Münbiç varoşlarında Rusya, merkezinde ise ABD bayrakları gölgesinde PKK/YPG güçlendi. Türkiye’nin adeta eli kolu bağlandı.

Zeytin Dalı Harekâtı’nda baktılar ki IŞİD’in başına El-Bab’da ne geldiyse Afrin’de de PKK’nin başına gelecek. Afrin’den PKK/YPG apar topar Fırat doğusuna çekilerek tahkimata ağırlık verdi. TSK, Zeytin Dalı Harekâtı’nda elde ettiği göz kamaştırıcı askeri zaferden sonra Münbiç’e yönelik başarıdan faydalanma harekâtıyla; hiç olmazsa Cerablus, Afrin, Elbab ve Menbiç’i içine olan operatif bir bütünlük sağlamalıydı. Böylece Türkiye’nin siyasi hedefleri çerçevesinde insanlara güvenli bölge sunulsun ve barış ve istikrar umutları yeşersin.

Elde var sıfır

Bu arada ABD’nin PKK/PYD’ye binlerce TIR’lık silah teçhizat desteğine Rusya’dan ciddi bir ses çıkmadı. Ne oldu? Afrin’den sonra Türkiye’nin başına İdlib belası sarıldı. Türkiye İdlib’de aylarca on iki gözlem noktası tesis ederken, Rusya Lazkiye, Tartus deniz ve Hımeymin hava üslerine hiç çatışmaya girmeden en az maliyetle yerleşti ve güçlendi.

İdlib’de cihatçı artıklarının Türkiye’nin başına sarılması yetmemiş gibi Türkiye’nin olası yeni göç dalgasına tedbir alması gerekirken Barış Pınarı, Rusya ve ABD’nin cesaretlendirmesi ile başladı. Sonuç mu? Telafar’da Rusya’nın korumasına bırakılan PKK, Fırat’ın doğusunda da sınırımıza yakın bölgede de Rusya korumasına girdi, güneyde ise hamisi ABD ile kök salıyor. İyi de ABD’nin gözetim ve desteğinde PKK/YPG’nin Fırat’ın doğusunda tahkimat yapmasına, yeniden teşkilatlanmasına en modern silah ve teçhizatla donatılmasına neden fırsat verildi ve hâlâ sürüyor, Soran yok.

Sonuç olarak; bugün Türkiye’nin siyasi hedeflerinden gerçekleşen var mı? Yok. Üstelik 4 milyon Suriyeli içimizde bir o kadarı da sınıra dayanmış. İki yüzü aşan şehidimizin ardından hâlâ şehit haberleri ile diken üstündeyiz; 40 milyar doları bulan maddi kayıplarla ekonomide “elde var sıfır”…

Neden? Çünkü Rusya ve ABD’nin stratejik hedefleri doğrultusunda TSK taktik hedeflere yönlendirildi. Şimdi dananın kuyruğu İdlib’de kopacak gibi görünüyor. Artık Türkiye istenmeyen misafir ve sırtına yüklenen radikal terör örgütleri de işin cabası… Bu süreçte ABD’nin bayram değil seyran değil Sam Amca beni neden öptü dedirtecek adımlarının ardında BM’nin denkleme dahil edilerek Türkiye’nin dünya kamuoyu ile karşı karşıya bırakılabileceği dikkate alınmalıdır.

Rusya’nın mesajı ise net! İdlib’de TSK’yi hedef alan hava saldırıları ile “Teşekkürler Türkiye buraya kadar Suriye’de işin bitti” diyor. S-400’ler ve enerji ortaklığı üzerinden Rusya’nın ileri gidemeyeceği üzerine kurulan hesaplar, Türkiye’yi hiç hesaba katmadığı uzun soluklu ateş çemberine sokabilir.

  • Çünkü Türkiye kâh Rusya kâh ABD’nin cesaretlendirmesi ile adım adım stratejik bir tuzağa çekilmiştir.

Artık Rusya ve ABD’nin Türkiye’ye karşı adı konmamış fiili işbirliğiyle TSK’nin bölgedeki çatışma sarmalı içinde eritilmesine ve Türkiye’nin politik olarak zayıflatılmasına ve yalnızlaştırılmasına dayanan bu oyun planı görülmelidir.

  • Bu tuzaktan çıkış yolu “Esat gitsin” takıntısından kurtulmaktan geçiyor.
  • Hâlâ bunu görmemek, başlı başına milli güvenlik ve beka sorunudur.

Menbiç ve Fırat’ın Doğusu

Menbiç ve Fırat’ın Doğusu

Şükrü Sina Gürel
Prof. Dr. 

Şükrü Sina Gürel
ssgurel@yahoo.com
YURT Gazetesi, 06 Haziran 2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu nihayet ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı ile görüştü ve Menbiç’ten PYD/PKK’nın çekilmesi için bir “yol haritası” üzerinde anlaşmaya değilse bile bir “anlayış birliği”ne ulaşıldı. Obama Yönetimiyle varılan “anlayış birliği”, iki yıl sonra Trump Yönetimine de -şimdilik!- kabul ettirildi. Önemli konularda fikir değiştirmesi için 24 saate bile gereksinimi olmayan Trump, bu konuda ne kadar devamlılık gösterecektir, bilinmez…
Her şeye karşın Çavuşoğlu-Pompeo mutabakatını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek mümkün. Ama Türk-Amerikan sorunlarında son durağa gelinmedi. Afrin’de bizi oyalayan ABD’nin bizi Menbiç’te ne kadar oyalayacağı da belli değil. Çavuşoğlu’nun “iyimser” tahmini Menbiç sürecinin “altı aydan daha kısa süreceği” yönünde. Oysa Orta Doğu’da altı ay içinde neler, neler olur, ne kadar çok unsur değişir, bilemeyiz.
Daha Zeytin Dalı Harekatı başlarken, ABD’nin bizi Afrin’de oyalayacağını, Menbiç’i bir pazarlık unsuru olarak mümkün olduğu kadar uzun süre elinde tutacağını; ama Fırat’ın Doğusundan çekilmeye hiç niyetli olmadığını belirtmeye çalışmıştım.
Şimdi, PYD/PKK’nın Menbiç’ten silahlarını bırakarak, altı ay içinde Fırat’ın Doğusuna çekileceği söyleniyor. ABD’nin önce silahları mı, yoksa eşkiyayı mı Fırat’ın Doğusuna taşıyacağı konusunda ise henüz aydınlatılmadık !
Çavuşoğlu Menbiç süreci ile ilgili olarak Rusya’yı bilgilendirdiğimizi söylüyor ve her halde bizim “Rusya da nasıl olsa Suriye’yi bilgilendirecektir” diye düşünmemizi bekliyor. Ancak, egemenlik alanı üzerinde insan ve silah “sevkiyatı” yapmaya giriştiğimiz, hatta toprakları üzerinde ABD ile yerel yönetimler kurmayı tasarladığımız Suriye Hükümetiyle neden hala doğrudan ve açık iletişimde bulunmadığımızı söyleyemiyor.
Suriye Cumhurbaşkanı Esad geçen hafta bir Rus yayın organına konuştu ve Fırat’ın Doğusunu işin sonunda Suriye Devleti’nin denetleyeceğini açıkladı. Bu arada Putin’in Suriye Temsilcisi, yine geçen hafta Ankara’da “üst düzey” temaslarda bulundu. Ama bir türlü Suriye ile açık ve doğrudan ilişkimiz kurulamıyor !
Suriye’de geçici olarak kuvvet bulundurmamızı meşrulaştıracak, Fırat’ın Doğusundan ABD ve PYD/PKK’nın çıkmasını sağlayacak bir işbirliğini başlatacak olan, Türkiye-Rusya-İran-Suriye birlikteliğidir. Bunu için de

  • Suriye’nin meşru yönetimiyle doğrudan ve açık işbirliği oluşturmamızın zamanı çoktan gelmiştir.
    ===============================================
    Dostlar,

    Usta dış politika uzmanı, eski Dışişleri Bakanı, SBF hocalarından Sayın. Prof. Ş. Sina Gürel’in irdelemesi ne denli ağır başlı, ölçülü, sorumlu ve somut verilere dayalı değil mi?

Siyaset Bilimi‘ uzun yüzyıllardır Batı üniversitelerinde ciddi bir alandır.
Political Sciences‘ örneğin Harvard‘da son derece çekici (revaçta-cazip) – saygın (prestijli) bir bilimsel uzmanlık dalıdır..

Université Sorbonne‘da ‘Science Politique’ eğitimi görenler ülkelerinde, hatta uluslararası alanda önemli görevlere gelirler.

LSE’nin (London School of Economics) de hakkını vermek gerekir..

Ülkemizde bu eğitimin önemini kavrayan Osmanlı, 1859’da Mekteb-i Mülkiye’yi açmış ve Devletin 3 ana eğitim kurumu sacayağı örneği Tıbbiye (1827), Harbiye (1834) ve Mülkiye (1859) tamamlanmıştır. Büyük ATATÜRK, Cumhuriyeti kurduktan sonra Mülkiye’yi Ankara’ya taşıtmıştır. Ankara’da Cumhuriyetin ilk Tıp Fakültesi açılmıştır (İnönü-1945) ve Deniz – Hava Harp Okulları ile Harp Akademileri İstanbul’da tutularak Kara Harp Okulu Ankara’ya alınmıştır.

Bu tür eğitim – araştırma – bilim kurumları dünyanın her yerinde stratejiktir ve ülkenin ‘ender‘lerini seçerek en iyi biçimde yetiştirirler. Osmanlı’da ENDERUN böylesine bir gereksinimin ayrımsanmasının ürünü idi. Ülkenin bekası için bu tür politikalar zorunludur. İşte Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi = Mülkiye böylesine önemli stratejik bir kurumdur.

Ne yazık ki DP’nin Menderes hükümetlerinin son yıllarında 1960’lara doğru, 12 Eylül döneminde ve devr-i AKP’de son 2 yılda ciddi darbeler vurulmuştur bu gözde kuruma. Açıkça, kendi ayağına kurşun sıkmaktan farkı yoktur bu saldırıların. AKP döneminde 30’u aşkın akademisyen, OHAL KHK’sı ile SBF’den uzaklaştırılmıştır (686 sayılı OHL Kanun Hükmünde Kararnamesi, 08 şubat 2917). Bunlar son derece yanlış, hukuksuz ve insan haklarına aykırı despotik uygulamalardır. Bir an önce son verilmeli ve tam tersine bu vazgeçilmez 3 temel kurum, özellikle kurumsal devlet politikalarıyla desteklenmelidir.
****
Sayın Gürel’in güncel Suriye çözümlemesi (analizi) ile Dışbakan (Dışişleri Bakanı) Çavuşoğlu’nun söylemlerini yan yana koyunuz ve birkaç ay, 6 ay… 1 yıl sonraki gelişmelere bakınız..

Batı emperyalizminin ceberrut çullanması, ancak uluslararası dengelerle karşılanabilir. Somut olayda Türkiye – Rusya – İran – Irak – Suriye deyim yerinde ise ‘5’i bir yerde’ örneği ortak ve uyumlu politikalar gütmek zorundadırlar..

‘İnat’ ve ‘Sağduyu’ birlikte olamayan kavramlar.. Hele hele dış politika böylesi bir açmazı asla kaldırmaz.. AKP = RTE ne yazık ki bu derin çelişkiyi kimsenin anlayamadığı (!) biçimde sürdürüyor!

Yazık oluyor Türkiye’ye..
Oysa siyasetçiler ve siyaset kurumunun görevi tam da tersi değil mi?

Sevgi ve saygı ile. 06 Haziran 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İşte geleceğin ürküten Türkiye haritası!..

İşte geleceğin ürküten Türkiye haritası!..

Uğur DÜNDAR
SÖZCÜ, 11 Şubat 2018

Lisede okurken coğrafya kitaplarından ezberlemiştik:
Türkiye Akdeniz iklimi altındadır. Bu nedenle yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık ve yağışlı geçer…”
Ancak aradan geçen yıllar içinde insan eliyle yaratılan küresel iklim değişikliğinin en çok etkilediği coğrafyalardan biri, ne yazık ki güzel ülkemiz oldu.
Artık daha kurak ve sıcak yazlar, daha az yağışlı kışlar yaşıyoruz!…
Örneğin bu yıl ciddi boyutta kurak bir kış geçiriyoruz. Havalar bir türlü soğumuyor ve beklenen yağışlar gelmiyor. Bilim insanlarına göre; İstanbul’un kurak olması, Ankara’nın da kurak olması anlamını taşıyor. Bu da başımızın dertte olduğunu gösteriyor. 2070 yılına kadar suyumuzun olduğunun söylenmesi de gerçekçi bulunmuyor.
* * *
Önceki gün İzmir’de baharı andıran ılık havada yürüyüş yaparken, elektronik posta kutuma dünyaca saygın, değerli bilim insanı dostum Prof. Dr. Celal Şengör’ün bir mektubu ulaştı. Celal Hoca mektubunda, sanki aklımdan geçenleri okumuş da yazmışçasına ülkemizi tehdit eden kuraklık ve çölleşmeye dikkat çekiyor.
İşte çok önemli bilimsel tespit ve uyarılarla dolu o mektup:

“Sevgili Uğur Ağabey,
Son günlerde daha sık olarak Türkiye’nin su potansiyeli ve bu potansiyelin ülkemizin stratejik konumu açısından bizler ve yabancı güçler için önemi konuşulur oldu. Bunu çok faydalı buluyorum, çünkü su, geleceğin önemli bir sorunu ve önemli bir silâhı olacaktır. Bunun iki nedeni; dünyada geometrik bir hızla artan insan nüfusu ve iklim değişmesidir. Şu anda insanlığı yönetenlerin ezici ekseriyetinin ne birini ne de diğerini çözebilecek bilgi, görgü ve/veya gücü vardır. Ancak Türkiye olarak biz en azından kendi evimize çeki-düzen verebiliriz. Ekteki iki harita İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü’den Prof. Dr. Nüzhet Dalfes ve öğrencisi Dr. Deniz Bozkurt tarafından 2009 yılında Harp Akademileri’nde zamanın komutanı Hv. Org. Hasan Aksay tarafından düzenlenen üst düzey uluslararası bir sempozyum için ve onun doğrudan emriyle hazırlanmıştır. (Haritaların yayımlandığı yerler yazının sonundaki not bölümündedir-UD)

Haritalar önümüzdeki 70 senede Türkiye’nin su varlığının ne kadar azalacağını, bugünkünün yüzdesi olarak sunmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki 70 senede bugün Doğu Anadolu’muzda gözü olanların Doğu Anadolu’ya yönelik “su” ilgisi kalmayacaktır. Onun yerine güneş enerjisinde Türkiye’nin geniş alanının sunduğu nimetler göze gelecektir. 2061-2090 yılları arasını gösteren modelde okla gösterilen alan Türkiye’dir ve Akdeniz’in en kurak alanı olmaya adaydır.
Strateji, doğa bilimlerinin verileri dikkate alınmadan üretilemez. Okullarda metafiziği pompalayacağımıza biraz fen bilimlerini pompalasak, milli bekâmıza katkısı daha önemli olur kanısındayım!..
Her zamanki gibi sevgi ve saygılarımla,
Celal”
* * *
Saygın bilim insanının mektubunu şöyle yorumluyorum:
Suyumuzun ve toprağımızın kıymetini bilelim. Enerji üretimi için akarsularımızı HES’lerle kurutmayalım, toprağımızı ve havamızı termik santrallarla kirletmeyelim.
Onların yerine ülkemizi güneş enerjisi panelleriyle donatarak yarınlara hazırlanalım.
Cennet vatanımızın 70 yıl sonra çölleşeceğini bilerek vakit geçirmeden stratejimizi belirleyip önlemlerimizi alalım!..
(PROF. ŞENGÖR’ÜN NOTU: Şengör, A. M. C., 2009, Energy potential and safety in the Mediterranean region: in Küçükşahin, A., editor, Seeking of Common Resolution for Energy Security, Republic of Turkey, General Staff, War College Command, Strategic Research Institute, Istanbul, ss. 279-321.

Bu önemli cildi yayına hazırlayan Ahmet Küçükşahin Albayımın Balyoz’dan daha sonra hapse atılan vatansever askerler arasında bulunduğunu da burada kaydedeyim!..)
==============================================
Dostlar,

Konu son derece önemli, stratejik niteliktedir. Gerçek anlamda bir ulusal ülkesel beka sorunudur. Ne var ki Türkiye Afrin ile yatmakta, Afrin ile kalkmaktadır. Ülkenin gündemi bu sorun ile tam anlamıyla tıkanmıştır. Gelinen yerin gündem manüplasyonu boyutunun olmadığı söylenemez.

Hükümetin Zeytin Dalı Harekatı’na yönelik kimi söylemlerini eleştiren Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu‘nun sözleri çok uyarıcıdır (http://www.karar.com/guncel-haberler/karamollaoglundan-afrin-harekati-yorumu-magazin-malzemesi-yapilmamali-750029#):

  • ‘SİYASİ MALZEME YAPILAMAZ’.. Afrin Harekatı milli bir meseledir parti programlarında, ilçe kongrelerinde siyasi malzeme yapılamaz, yapılmamalıdır. Ne yazık ki hükümet bu tavrıyla zeytin dalı operasyonunu, zeytinyağı operasyonuna çevirme çabasında. Afrin’i bahane ederek her türlü ülke problemini sümen altı etmenin yolu aranıyor.
  • Benzin 6 lira olmuş, zamları konuşamıyoruz çünkü Afrin var.
  • Hukukun Üstünlüğü Endeksine göre Türkiye, 113 ülke içinde 101’inci sıraya gerilemiş ama adaleti konuşamıyoruz çünkü Afrin var.
  • Hiçbir suçu, dosyası olmadığı halde işine iade edilmeyen binlerce KHK mağduru var ama konuşamıyoruz çünkü Afrin var.
  • 1 Milyon taşeron kadroya alınacaktı ne oldu diye soramıyoruz, çünkü Afrin var.
  • İktidar neyi konuşmaya kalksak Zeytin Dalı’nı bahane edip zeytinyağı gibi üste çıkmaya kalkıyor…

Orman ve Suişleri Bakanı Veysel Eroğlu , anlaşılmaz biçimde iyimser.. A, B, C,….. planları varmış Sn. Bakanın. Dünya alemin çözüm üretemediği bu kritik kuraklık – susuzluk – çölleşme sorununa ne çare bulduğunu Eroğlu açıklasın da rahatlayalım.. Ne yazık ki, bilim dışı saplantılar ülkemizde pek çok sorunun kaynağı, hatta bunları büyütmekte.

AKP iktidarını artık ciddi biçimde yaşanan
– küresel ısınma – iklim değişikliği ve türevi susuzluk –
– kuraklık – çölleşme – tarımsal üretimde düşme –
– göç – bulaşıcı hastalık salgınları riski… gibi ağır ve kapsamlı sorunlar için planlarını açıklamaya çağırıyoruz.

Toplumsal – küresel bir seferberlik zorunludur!
Bu önlemlerin başında AİLE VE NÜFUS PLANLAMASI gelmektedir.
İnsanlar, Papanın da vurguladığı üzere “tavşanlar gibi üremeyi” sonlandırmak zorundadır.
Sn. Prof. Şengör de Dündar’a mektubunda “geometrik hızla çoğalan nüfus” tan söz etmekte. Oysa dünya kaynakları bırakın basit aritmetik artmayı, tersine hızla tükenmekte.

  • Dolayısıyla

    HER AİLEYE 1 ÇOCUK zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Su tasarrufu olağanüstü önem hatta zorunluk kazanmıştır. Hükümet, başını Afrin’den bviraz olsun kaldırarak öbür yakıcı sorunlara çözüm üretmek zorundadır.. AKP iktidarı, nüfus artışını özendiren tüm politikaları derhal bırakmalı ve anti-natalist politika benimsemelidir. Yineleyelim;

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK – BAŞKA ÇARE YOK!

Sayın Dündar’ın önerileri arasında bu politika en başlarda yer almalıdır. Üstelik Şengör vurgularken bu kritik sorunu, Sn. Dündar gibi dikkatli ve yetkin bir gazetecinin atlaması kabul edilemez.

  • Küresel ısınma – iklim değişikliği ve türevi çok ağır sonuçlar;
    insanlığın en önemli güncel sorunu olarak hepimize ciddi biçimde meydan okumakta..

Lütfen, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA BASINA MEKTUP başlıklı yazımıza da bakar mısınız??

Sevgi ve saygı ile. 12 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP’den Afrin harekatı için hükümetten 4 istem

CHP’den Afrin harekatı için hükümetten
4 istem

chp milletvekili engin altay ile ilgili görsel sonucuCHP Grup Başkanvekili Engin Altay,
Zeytin Dalı Harekatı‘na ilişkin,
– Tayyip Erdoğan, bu operasyonu milli davayı, Türkiye’nin huzurunu, bütünlüğünü ilgilendiren böyle bir konuyu bir ‘one man’ şova çevirmek istiyorsa bunda başarılı olamayacak. Kendisine bir başarı hikayesi çıkarma gayreti geri tepecek” dedi.
Altay, hükümetten 4 şey istiyoruz diyerek istemlerini sıraladı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Engin Altay,
– CHP’nin  Afrin  operasyonuna başladığı günden beri destek verdiğini  anımsatarak, bu durumdan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rahatsız olduğunu ileri sürdü.
Engin Altay şöyle konuştu:
– “Tayyip Erdoğan, bu operasyonu milli davayı, Türkiye’nin huzurunu, bütünlüğünü ilgilendiren böyle bir konuyu bir ‘one man’ şova çevirmek istiyorsa bunda başarılı olmayacak. Kendisine bir başarı hikayesi çıkarma gayreti geri tepecek.
– Askerin, Mehmetçiğin kanı üzerinden kim siyaset yaparsa Allah onun belasını versin. Desteklerini açıkladığı böyle hassas bir dönemde Erdoğan’ın hala yerli ve milli  polemiği yapması anlaşılabilir değildir.
– Bir gayri milli varsa böyle ulusal bir dava üzerinden yerlilik ve millilik polemiği yapandır.
O da Tayyip Erdoğan‘dır.
– 80 milyonun gözünün kulağının Mehmetçikte olduğu noktada yerli ve millilik polemiği yapmanın karşılığı edepsizliktir.
– Böyle bir siyasi süreçte bu işten iç siyasete malzeme sağlamak için AK Parti’nin toplum nezdinde kaybolan itibarını yeniden kurtarmak için ana muhalefet partisiyle polemik yapmak siyasi edepsizliğin daniskasıdır.”

“HÜKÜMETTEN 4 ŞEY İSTİYORUZ” 

Engin Altay, Afrin Harekatı’na ilişkin hükümete şu tavsiyelerde bulundu:

  • “Hükümetten 4 şey istiyoruz :

    1. Bir samimi olun. Mutlaka samimi olun.
    2. Askeri ve diplomatik bütün angajmanlarınızı en azından ana muhalefetle paylaşın.
    3. Dikkatli olun. Stratejik hatalar yaparak Mehmetçiğin büyük kayıplar vermesine yol açacak büyük kayıplardan sakının.
    4. Her zaman söylediğimiz, olması gerekeni bir kere daha söylüyoruz; terörle katı mücadele ederken eş zamanlı olarak Türkiye’nin Kürt sorununun çözümüne yönelik yapıcı adımlar atın, atalım. Bütün siyasi partiler birlikte atalım.” (Cumhuriyet web sitesi, 27.01.2018)