Etiket arşivi: Yılın Atatürkçüsü Ödülü

Muhataplarına

Ataol Behramoğlu
Ataol Behramoğlu
ataolbehramoglu@gmail.com

Geçen yıl şubat ayında Ankara’da, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ödüle layık gördükleri arasında olduğum Yılın Atatürkçüsü Ödülüyle ilgili toplantıda yaptığım konuşmada mevcut siyasal iktidarı sertçe eleştirmiş ve konuşmanın bir yerinde (şimdi videoya bakarak yazıyorum) aynen şöyle demiştim: “Parantez diyorlar ya Cumhuriyete… parantez kendileri… çok da uzun sürdü aslında… bu parantezi kapatmak lazım…”

Burada söylenen yeterince açıktı. Anımsadığımca iktidar kanadından bir hanım milletvekili Meclis’te, “Cumhuriyet yüz yıl süren bir parantezdir, bu parantezi kapatacağız” demişti… Sözlerim ona, onun gibilere bir yanıttı… Yeterince açık değil mi?

Öyle olmadı… Toplantının hemen ardından akıldışı bir saldırıyla karşılaştım… Belli çevrenin gazeteleri, internet siteleri, “sosyal medya” kanalları “Ataol Behramoğlu hükümete karşı darbe çağrısı yaptı” manşetleriyle dolup taştı… Toplantıyı onurlandıranlar arasında bulunan sayın Ahmet Necdet Sezer’in adı da kullanılarak şöyle manşetler atıldı: “Sezer’in katıldığı ADD toplantısında darbe çağrısı…” vb.

Bu manşetleri atanlara soruyorum: Utanma duygusundan nasıl bu kadar yoksun olabilirsiniz? Yukarıdaki sözlerimin neresinde darbe çağrısı var? Ne darbesi? Kim yapacak? Aklımın ucundan bile geçmeyen böyle bir çağrı yaptığım suçlamasıyla kopartılan yaygaranın gecesinde, çok insanca nedenlerle, uyku tutmadığını itiraf ederim…

Parantezin kapatılması yönünde olumlu adımların atıldığı şu günlerde, söz konusu kişiler, çevreler bir ahlak ve vicdan muhasebesi yaparlar mı?  Ne yazık ki pek sanmıyorum…
***
Bir sonraki salvoyla (yaylım ateşiyle) geçen yılın yaz aylarından birinde Foça’da katıldığım Görkemli Hatıralar programı sonrasında karşılaştım… Böyle bir şeyi kesinlikle beklemiyordum ve anlamakta da uzun süre güçlük çektim. Yine polemiklere, kasıtlı ya da kasıtsız, ama aptalca ve çirkin yorumlara, kışkırtıcı sözlere, sövgülere, hakaretlere, tehditlere yol açmamak için ayrıntıya girmeyeceğim. Fakat özetle:

  • Hiç kimse herhangi bir dine mensup olmak mecburiyetinde (zorunda) değildir.

Sonuç olarak ve çağdaş dünyada din, kişisel inanç konusudur. Kimseyi sizin inandığınızı inanmaya zorlayamazsınız. Bu arada, toplumların geleceği demek olan çocuklarımıza bilim karşıtı zorlamalar uygulamak suçtur. Buna karşılık hiç kimsenin bir başkasının inancını küçümsemeye, aşağılamaya da hakkı olamaz. Dinler toplumsal gerçekliklerdir. Kötü olan, onların siyasal, kişisel vb. çıkarlar için istismar edilmeleridir. Ve her şey gibi

  • Dinler de elbette ve bilimsel aklın gereği olan saygı ölçüleri içinde, tartışılabilir, tartışılmalıdır ve tartışılacaktır…

Sözünü ettiğim TV programında söylediğim bir cümle nedeniyle din düşmanı ilan edildim ve yaylım ateşinin artçıları devam ediyor. O cümlenin asıl içeriği, ana fikri, katılırsınız ya da katılmazsınız, ama hakarete, tehdide hakkınız yok, din vb. değil, hayvan sevgisi ve merhametti. Konuyla doğrudan ilgisi olmasa da din olgusuna her zamanki bakışıma yakın bir örnek vereyim:

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının açıklandığı günün “Berat Kandili”ne rastlamasına ya da rastlatılmasına kişisel olarak ben (bazı arkadaşlarım beni bunun için belki eleştirebilir) memnun oldum. Bu anlamda ve bu ölçülerde dinler, toplumların kuşkusuz ki ortak, birleştirici değerleridir. O toplantının Saadet Partisi salonunda yapılması, o binanın cephesindeki Türk bayrağı ve Atatürk posterleri ayrıca anlamlı ve güzeldi.

Din birleştirici, barışçı, sabırlı, tahammüllü olmalıdır.

Biz bunu çocukluğumuzda ve sonrasında böyle yaşaya geldik. Bugün toplumumuza dayatılmakta olan din ise İslamın da bütün başka dinlerin de esasına (özüne) aykırı olarak, ne yazık ki saldırgan, bölücü, ayrıştırıcı bir nefret dili (ve dini) olmuştur…
***
Şimdilik son yaylım ateşine gelelim… Hep bir ağızdan bir isteri nöbetine tutulmuşçasına (gerçekte ve kuşkusuz bir merkezden yönetilerek) “Ataol Behramoğlu tutuklansın” çığlığı atmaktalar. Nedeni, güya, cumhurbaşkanını ölümle tehdit etmişim… Bu kez sanırım suçlamanın iyice gülünç ve saçma olmasından, uykum kaçmadı, fakat her gün almam gereken birkaç ilacı, her an yanıma alabileyim diye, bir iki günlüğüne bir kenara ayırdım…

Söylediğim (Üstelik Louis’leri de karıştırarak!) özetle, Devlet benim demenin, bütün zamanlarda, devletin başında olanlara iyilik getirmediğiydi… Ve öyledir de. Benim verdiğim örneklere sayısız başkaları eklenebilir. Bu gibilerin sonu ille de kafası kesilerek olmuyor. Devleti temsil eden kişiler rehavete kapılmamalı. Her siyasal iktidar şöyle ya da böyle sona erer. Kaldı ki ben, can düşmanımın bile, siyasal vb. nedenlerle aşağılanmasını, hangi biçimde olursa olsun yaşamına son verilmesini istemem. Böyle bir durum söz konusu olduğunda da insan hakları adına buna karşı çıkanların en önünde yer alırım.
***
Son olarak İYİ Parti’nin (kendisiyle ilk kez o tarihte toplu bir yemekte karşılaştığımız ve sonrasında bir daha hiç karşılaşmadığımız) sayın genel başkanı konusunda gazetemizde 2017’de yayımlanan iki yazıma geleyim… Bu gün de kuşkusuz, o yazılarımın arkasındayım. Bana o sırada gerçekten “alçakça” sıfatını hak edercesine saldıranlar sonradan suspus olmuşlardı. Şu ara kıpırdandılar.

Fakat Sayın Akşener, (nedeni ne olursa olsun sonuçları kendisi ve partisi için çok kötü olabilecek) ayrılıştan çok çabuk vazgeçerek beni bir kez daha haklı çıkarmış oldu. Demokrasiye, ülkemize hizmetlerinin güçlenerek süreceğine inanıyorum.
***
Muhataplarına diye başladığım yazıyı şöyle sonlandırayım.

Değerli avukatlarım yoluyla açtığım hakaret davaları sizi güç durumda bırakıyor ve “uzlaşma” adı altında çırpınmaya başlıyorsunuz… Bu küçültücü duruma düşmekten kaçının… Yapmayın, düşmanınıza karşı bile ahlaklı ve vicdanlı olun.

Sövmeyin. Tehdit etmeyin. Gerçekleri göz göre göre saptırmayın.

Onları kendi amaçlarınız doğrultusunda eğip bükmeyin. Özgür akla saygı duyun.

Tartışmaktan korkmayın. Bunları sizden, kendi adıma olduğundan çok daha fazla, ülkemiz adına istiyorum. Çünkü

  • bir toplum ahlaken çürüyüp vicdan duygusunu tamamen (tümüyle) yitirecek olursa, enkazın altında herkes kalır.