Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB) 70. YILINA GİRDİ…

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB) 70. YILINA GİRDİ…

udhr ile ilgili görsel sonucu

  • İnsan haklarının asıl çiğneyicisi ne yazık ki BATI EMPERYALİZMİ olmuştur..
    21. yy. şafağında artık KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm saldırısına son verilmelidir.

10 Aralık 1948’de yayınlanan Birleşmiş Milletler  İNSAN HAKLARI BİLDİRGESİ
dün, 70. yılına girdi..

Dilerdik ki artık olgunlaşsın ve 70. yılında büyük ölçüde yerleşsin..

Dilerdik ki, bu Bildirge’nin 2000’li yıllara girerken 3. Binyıl güncellemesi yapılsın.

Tümüyle değilse bile büyük ölçüde düş kırıklığıdır yaşanan..

udhr ile ilgili görsel sonucu

Çok tuhaf bir gelişme, bu sabah, 11.12 17 günü açıklanan 2017 yılı Ekonomide 3. çeyrek büyüme verileri açıklandı. Meğer Türkiye ekonomisi dünya rekorları kırarak en hızlı büyüyen ülke olmuş! Ekonomi %11 büyümüş! Yıl sonunda %7’yi aşkın bir “performans” yakalayacakmışız!?

Alın size bir temel insan hakkı ihlali daha..
Dalga geçercesine, aptal – salak – zeka fukarası yerine koyarak yapılan soyut rakam açıklamaları..

Nerede insanımızın insanca yaşam hakkı ve geliri?
İşsizlik nasıl oluyor da 2 rakamlı kalıyor?
Enflasyon nasıl oluyor da resmen %15’lere koşarken ekonomi % 11 büyüyor?
Ulusal gelir geçen yıl 856 milyar dolara yaklaşırken bu yıl sonunda ancak 800 milyar dolar bekleniyor, yani %7 dolayında azalacak! Ama aynı 2017’de ekonomi %7 büyümüş olacak!

2017 Türkiye'de işsizlik ile ilgili görsel sonucu

Eyyyy AKP iktidarı; tüm klasik iktisat kitaplarını yırtınız, yakınız elhamdülüllah..
Ekonominin kitabını İktisat mezunu olduğu söylenen ama diplomasını bir türlü göremediğimiz AKP Genel Başkanı Erdoğan yazsın ve de bütün dünya öğrensin inşaallahhh!..

NOBEL Ekonomi ödülü AKP = RTE’ye verilmeli..
(2017 geçti, seneye inşallah, amin!)

45 milyar dolar cari açık, 60-70 milyar dolar dış ticaret açığı, 100 milyar TL’ye yakın bütçe açığı, 450 milyar dolar dış borcu, toplamda 700 + milyar dolar borcu olan, dışarıdan et, buğday, saman, mercimek, fasülye, pamuk….. ithal eden..
İhracatta % 80’leri aşan ithal girdiye mahkum, dışsatımında yüksek teknoloji ürünleri %3’ü bulmayan…
………………….
…………………………..
Korkunç bir hızla nüfusu büyüyen.. 

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK KAÇINILMAZ
    BİR ZORUNLUKTUR!

Doğal gazda %99, akaryakıtta %93 dışa bağımlı..
Tarım arazileri yapılaşmaya açılarak tarla, mera, otlakları talan edilen..
Yolsuzluklarının üstüne gidil(e)meyen..

2017 Türkiye'de işsizlik ile ilgili görsel sonucu

  • 1.5 yıldır OHALsopası altında inletilen bir TEK ADAM REJİMİ ile % 11 büyüdük öyle mi?
    ………………….
    ……………………….
    80 milyona AKP masalları sürüyor..
    Neciiiiiiiiiiiiiiiip necip milletimiz ve de AKP seçmenimiz uyusun da büyüsün inşaaaallllah!
    %11 büyüdüüük de %11 büyüüüüdük… nenni Türkiye nenniiiNenni Türkiye nenniiii….ninni notası ile ilgili görsel sonucuSevgi ve saygı ile. 11 Aralık 2017, AnkaraDr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

    Not : Yine de İnsan Hakları metinlerini topluca içeren bir listeyi (İngilizce olsa da) meraklısı için paylaşmak istiyoruz..  Bibliyografya için lütfen tıklayınız

Health and Human Rights – Annotated Bibliography

İHEB’in 25. maddesi sağlık hakkı ile ilgili. Bu maddeyi AÜTF’de (Ankara Üniv. Tıp Fak.) Dönem 1’de “İNSAN HAKLARI ve SAĞLIK“, Dönem 5’te ise ” SAĞLIK HUKUKU” derslerimizde işliyoruz. 70 yılda D5’teki ritüelimizi kaydettik ve paylaşmak istiyoruz. Öğrencilerimiz hep birlikte bu maddenin sağladığı 4 hakkı vurguladılar.. İNSANLAR;

1. AÇ KALMAYACAK! (Gıda hakkı)
2. ÇIPLAK KALMAYACAK! (giyinme hakkı)
3. AÇIKTA KALMAYACAK! (konut hakkı)
4. DOKTORSUZ KALMAYACAK! (SAĞLIK hakkı)

Video kayıtlarını izlemek için lütfen tıklayınız :

Sevgi ve saygı ile. 11 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Bu gün 10 Aralık İnsan Hakları Günü : OHAL karanlığı

OHAL karanlığı

Bu gün 10 Aralık İnsan Hakları Günü.

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
STK’ler ‘OHAL muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracına dönüştü’ dediler.

İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edildiği gün olan 10 Aralık 1948’den bu yana her 10 Aralık’ta kutlanıyor. Ancak İnsan Hakları Haftası nedeniyle düzenlenen toplantılarda OHAL’in kaldırılması çağrısı yapıldı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası (DTO) ve Diyarbakır Hak İnisiyatifi, İnsan Hakları Haftası nedeniyle Diyarbakır’da ortak bir basın toplantısı düzenledi. İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, Tahir Elçi cinayetini hatırlatıp bunun faili meçhul ve cezasızlık kültürünün en çarpıcı tezahürü olduğunu belirterek, “17 aydır süren OHAL, hukuk güvenliğinden yoksun ve toplumsal yaşamımızda muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracına dönüştü” dedi.

İnsan hakları örgütlerinin temsilcileri bu açıklamanın ardından İHD ve kayıp yakınlarının “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eyleminin 461’incisine katıldı.

KHK ile ihraç edildikten sonra işine geri dönebilmek için Ankara Yüksel Caddesinde eylemini sürdüren Veli Saçılık da destek verdi. Eylemde, 1993’ten beri kayıp olan 23 yaşındaki Hacı Şili’nin akıbeti soruldu, oturma eylemi gerçekleştirildi. Bilici 1 yıllık hak ihlalleri verilerini şöyle açıkladı:

* OHAL KHK’leriyle 100 binin üzerinde kamu personeli ve akademisyen ihraç edildi.

* 160 basın-yayın kuruluşu süresiz olarak kapatıldı.

* 166 gazeteci halen cezaevlerinde tutuklu. Onlarcası hakkında soruşturma ve davalar açıldı, hapis cezalarına çarptırıldı.

* 101 belediyeye kayyım atandı.

* 110 DBP’li belediye eşbaşkanı kayyım sonrası tutuklanırken, 68’i hâlâ tutuklu.

* 5 HDP’linin vekilliği düşürülürken, kimisine hapis cezaları verildi.

*  9’u HDP’li ve 1’i CHP’li olmak üzere 10 milletvekili hâlâ tutuklu.
==================================================
Dostlar,

Yaşasın AKP = RTE ve 1,5 yaşına giren OHAL’imiz…

Dünya İnsan Hakları Gününde konunun önemine ilişkin ve eylem planı niteliğinde açıklamalar, kamuoyuna dönük girişimler duyamadık AKP iktidarından… Beklenmeli miydi, bu da önemli bir sorudur.

Ne var ki, Filistin halkının vatan toprakları ellerinden işgalle alınmış, en temel insan haklarından olan BİR YURT EDİNME – VATAN KURMA hakkı ellerinden alınmıştır.,

Suriye ve Irak, Afganistan, Sudan, Libya, Bosna – Hersek, Yugoslavya ve Türkiye dahil …… pek çok ülkede Batı emperyalizmi açıktan – perde gerisinden iç savaşlar çıkarmış, milyonlarca insanın yaşamı sona ermiş, milyonlarcası göçmen – sığınmacı olmuş, işsiz – aşsız – evsiz – sevgisiz – ümitsiz bırakılmıştır. Irak’ta yüzbinlerce kadının ne yazık ki işgalci Amerişkan askerlerince ırzına geçilmiştir.

  • İnsan haklarının asıl çiğneyicisi ne yazık ki BATI EMPERYALİZMİ olmuştur..21. yy. şafağında artık Küreselleşme = Yeni emperyalizm saldırısına son verilmelidir.

10 Aralık 1948’de yayınlanan Birleşmiş Milletler  İNSAN HAKLARI BİLDİRGESİ
bu gün, 70. yılına girdi..

Dilerdik ki artık olgunlaşsın ve 70. yılında büyük ölçüde yerleşsin..

Dilerdik ki, bu Bildirge’nin 2000’li yıllara girerken 3. Binyıl güncellemesi yapılsın.

Son saldırı Kudüs üzerinden bilinçli bir kışkırtma ile siyonistlerce = Yahudi ırkçılarınca sürdürülmektedir.

  • Çare, TÜM DÜNYANIN EZİLEN HALKLARININ BİRLEŞMESİDİR…

Büyük ATATÜRK‘ün savsözü ilke olmalıdır : YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ…

Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

‘Kudüs kırmızı çizgimizdir’

‘Kudüs kırmızı çizgimizdir’

Ali Sirmen
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Nükleer dehşet dengesinin dorukta olduğu bir dönemde çekilen bu kara komedide işlenen tema o dönemde uzmanların gerçekten de tüylerini diken diken eden ciddi bir olasılıktı. 
Aradan yarım yüzyıldan fazla zaman geçti. Sanal bir kahraman olan General Jack D. Ripper değil de başka bir gerçek delinin ateşlediği bomba dünyayı sonu nereye varacağı henüz bilinmeyen bir kargaşanın içine atıverdi. 
Kanlı canlı çılgın ABD Başkanı Trump’ın ateşlediği bomba, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu tanıma ve ülkesinin büyükelçiliğini oraya taşıma kararıydı. 
Böylelikle, nükleer dehşet dengesinin geride kalmış olmasına rağmen, insanlığın kaderinin hâlâ delilerin elinde olmasının sürdüğünü herkes gördü. 
Gırtlağına kadar popülizm batağına batmış Trump’ın dünya kamuoyunun büyük çoğunluğu tarafından olumsuz karşılanan son kararının mantıklı bir açıklamasını yapmaya uğraşanlar fena halde zorlandılar.
***
Türkiye’nin siyaset arenasında oybirliği ile kınanan Trump’ın kararına gerekçe ararken ileri sürülenler içinde üzerinde en titizlikle durulması gerekeni, eski Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’in Rusya’nın son başkanlık seçimlerine müdahalesi konusunda yalan söylediğini kabul edip mahkeme ile işbirliği yapmaya karar vermesi üzerine, içeride başı daha da sıkışan Başkan’ın basın ve kamuoyunda etkisi olan çevrelerde kendisine destek sağlayacak, dikkatlerin başka noktaya çekilmesine yol açacak bir girişime ihtiyacı olduğu savıdır. 
İçeride sıkışmış olan Trump, Kudüs kozunu oynarken İslam dünyasında oluşacak tepkiler ve tırmanması beklenen terörün sansasyonel girişimleriyle bir düşman hayaleti de yaratmayı tasarlayarak, bütün popülist politikacıların tuttuğu yola girmiştir. 
ABD Başkanı, Kudüs politikasının getireceği rantın kendisini rahatlatacağını düşünüyor. 
Kudüs rantına bel bağlayan ikinci kişi yine içeride yolsuzluk suçlamalarıyla durumu sarsılan İsral Başbakanı Benyamin Netanyahu’dur. 
Trump’ın kararı ve hele hele onu izleyerek kimi ülkelerin büyükelçiliklerini Kudüs’e taşımaları halinde oluşacak olumlu havanın yaratacağı Kudüs rantı, Netanyahu’ya da rahat bir nefes alma imkânı sağlayabilir.
***
Bu iki lider gibi, kendi ülkesinde başı sıkışık durumda olan Türkiye’nin hâkimi Tayyip Erdoğan’ın da Kudüs rantına can kurtaran simidi gibi sarılacağı belli olmuştur. 
Nitekim daha ilk dakikadan, “Ey Trump!..” seslenişleri Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını süsler olmuştur. Bunları “Ey Netanyahu!..”ların izleyeceğinden kimse kuşku duymasın! 
Bu doğrultuda Ankara “Kudüs’ün Türkiye’nin kırmızı çizgisi” olduğunu açıklarken Kudüs rantına ne kadar bel bağladığını bir kez daha ortaya koyuyor ama bu arada ciddiyetinin sorgulanmasına neden olacak bir hata yapmakta olduğunu fark etmiyordu. Gerçekten de son birkaç yıldır uygulanan dış politika, artık Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin kof bir blöf olduğunu göstererek, bu tür açıklamaların kimse tarafından ciddiye alınmaması sonucunu doğurmuştur. 
Yakında, uluslararası diplomasi sözlüğüne ciddiye alınmaması gereken boş tehdit anlamına gelen bir deyim olarak “Türkiye’nin kırmızı çizgileri” deyişi girerse kimse şaşırmasın! 
Keşke devletlularımız “Kudüs kırmızı çizgimiz” demeselerdi. Belki o zaman bizi ciddiye alanlar çıkardı.
==========================================
Dostlar,

Usta ve birikimli yazar Sayın Ali Sirmen, deyim yerinde ise taşı gediğine koymuş bu irdelemesi ile. Biz de ilk günden başlayarak benzer değerlendirmeler yaptık. Sitemizin manşetinde aşağıdaki içeriğe yer verdik :

Siyonizmin ve maşalarının son Kudüs girişimi, tasarlanmış bir misyondur..

Bu misyon, Ortadoğu’da “sürekli istikrarsızlık” tır (de-stabilizasyon). Oyun öylesine görünür oynanmaktadır ki; 2011 ilkyazında Suriye’nin bölünmesinde Türkiye neredeyse Batı emperyalizmi adına gönüllü taşeronluk üstlenmiş, gırtlağına dek batağa – kana saplandığını geç de olsa ayrımsayınca bu kez 180 derece dönüşle tersine politikalar izlemek zorunda kalmıştır. Bereket Devlet aklı, siyasal iktidarı doğal sağkalım (beka) refleksi ile yoluna sokmuştur.
…….
Erdoğan gündem oyunu peşinde. İçeride yolsuzluklar ve azan enflasyon…. bunalttı kendisini..

Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Lozan’a göre 18 ada bizim Tayyip Bey!

Lozan’a göre 18 ada bizim Tayyip Bey!

Sabahattin Önkibar

Sabahattin Önkibar
Aydınlık Gazetesi, 09.12.2017

Çipras diyor ki: “Kıbrıs’ta 43 yıldır işgal var.”
Tayyip Erdoğan, ne işgali demiyor ve “Çözelim” karşılığını veriyor.
Dahası, akıl almaz biçimde Lozan’ı gündeme getirip güncelleyelim diyor. Yahu Lozan, Misak-ı Millimizin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapu senedi. Öyle olduğu içindir ki yüz yıldır Türkiye’yi manda yapma peşinde koşan ABD hâlâ Lozan’ı kabullenmedi. Erdoğan’ın yapması gereken Lozan’ı güncelleyelim demek değil, şunu haykırmaktı:

SAVAŞ SEBEBİ

”Ey Yunanistanlı yöneticiler;
* Kıbrıs’ta işgal yok, 43 yıldır adalet, huzur ve barış var.
* Ayrıca sizin yaptığınız Lozan’ı çiğnemektir.
* İşte Lozan haritası ve belgeleri.
* Buna göre Ege ve Akdeniz’de son birkaç yıl içinde işgal ettiğiniz 18 ada Yunanistan’a değil Türkiye’ye ait.
* Derhal ama derhal bu adaları boşaltacaksınız.
* Eğer boşaltmaz iseniz bu savaş sebebidir.”

LOZAN HARİTASINDA ADALAR!

Tayyip Erdoğan bunları söylemek yerine şu mesajı verdi:
“Batı Trakya’da müftüleri Yunanlılar değil, Türkler seçmeli… Seçemiyorsa bunun adı Lozan’a uymamaktır.”

Söyle Tayyip Bey, müftü seçimi Kıbrıs konusu ve 18 Türk adasının işgalinden daha mı önemli?

Değilse nedir bu yüzeysellik? Adamlar İstanbul’daki Büyükada’nın üç katı büyüklüğünde 18 adamızı bu iktidar döneminde üstüne geçirdi oralı olan yok. Pardon ama Erdoğan’ın Lozan haritasına göre Türkiye’ye ait olan işgal edilmiş o adalardan yoksa haberi mi olmadı?

LOZAN’LA ADALARI GİZLEMEK!

Yok, haberi oldu da soyut bir Lozan tartışması gündeme getirilip işgal edilen adalar konusunu gizlenmek mi isteniyor?

Geçin onları, bana adalarımızın işgali ne olacak onu anlatın!

Onlarca yıldır ilk kez AKP döneminde Palikarya’ya vatan toprağı peş keş çekildi ki bunu gizleyemez ve örtemezsiniz! Bu tarihimize düşen dramatik bir lekedir!
Bu arada:
Ey CHP!
Ey MHP!

LAFLA BÖĞÜRME MİLLİYETÇİLİĞİ

Ey AKP’li vatanseverler!
Neredesiniz ve niçin bu tabloya suskun kalırsınız?
Milliyetçilik ona buna lafla böğürmek değil, ülke çıkarlarına eylemle sahiplenmektir.
Niçin biriniz benim yaptığım gibi “Ey Tayyip Erdoğan işgal edilen adalar ne oldu, neden bu Yunanistan gezisinde bu konuyu gündeme getirmedin “ demezsiniz?
Yoksa ABD, NATO, AB’yi üzmemek ve seçimde AKP’yle ittifak kurmak için mi?
Öyle ise tükürürüm ben böyle milliyetçiliğe!
========================================
Dostlar,

Biz de yazdık benzer içeriği..
Ancak bir ek yapmalıyız :
Lozan Anlaşması metninde Batı Trakya’da yaşayan Türk soydaşımız Yunanistan vatandaşlarının müftülerini kendilerini seçeceğine ilişkin bir hüküm yok! Atina Anlaşmasında var…
Erdoğan dersine iyi çalışmak zorunda..

Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Tek yol ihracat!

Tek yol ihracat!

Ege CANSEN
SÖZCÜ, 07.12.17

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1. Dünya Harbi bitince “Dünya İktisadi Kalkınma” yarışı başladı. Bu yarışta ülkelerin birinci hedefi ihracatı artırmak oldu. Çünkü iktisadi kalkınmanın motoru ihracattır. İhracat arttıkça, ithalat da artacaktır. Ama az da olsa dış ticaret fazlası verildiği sürece ithalat artışının hiçbir sakıncası yoktur. Tam tersine faydası vardır. Hatta bu, dış ticari ilişkilerin sağlıklı bir şekilde işlediğini göstermesi bakımından arzulanan bir olgudur. Konu ihracattan açılınca hocam Fuat Çobanoğlu’nun anlattığı bir fıkra geldi. İngiltere’de “kalkınma için ihracat” seferberliğinin başladığı o günlerde, adam doğum sancıları çeken eşini hastaneye götürür. Karısını doğumhaneye alırlar ve adama bekleme odasında oturmasını söylerler. İki saat sonra bekleme odasına giren hemşire “Müjde ikiz çocuğunuz oldu, eşinizi görmek üzere odasına gidebilirsiniz” der. Adam sevinç içinde eşinin odasına gider. Eşi yanında tek bir bebekle yatmaktadır. Adam hemşireye dönerek “Bana ikiz çocuğum olduğunu söylediniz, ama karımın yanında bir bebek var” der. Hemşire “Diğer bebeği ihracat için ayırdık”diye cevap verir.

DÖVİZ FİYATLARI NİÇİN YÜKSELİYOR ?

Bu sorunun cevabı çok açıktır. Talebi, arzından çok olan malın fiyatı yükselir. Bu konuda hiç kimsenin tersini söylediği yok zaten. Ancak bu noktadan sonra döviz arzının nasıl artırılacağı konusunda yollar ayrılıyor. Benim gibi düşünen az sayıda iktisat yorumcusu “Tek yol ihracattır” diyor. Ezici çoğunluğu oluşturan karşı tez sahipleri ise “Artır faizi, gelsin döviz” diyor. Bu sonuca şu sakat mantık zinciriyle varıyorlar:
1. Hızlı kalkınmak istiyoruz.
2. Hızlı kalkınmak için çok yatırım yapmak gerekir.
3. Çok yatırım için çok tasarruf lazımdır.
4. Maalesef ulusal tasarruf oranımız düşüktür.
5. Yani tasarruf açığımız vardır.
6. Bu yüzden cari açık veriyoruz.
7. Cari açığı finanse etmek için dışarıdan döviz borcu almaya, bunun için de yüksek faiz ödemeye mecburuz.

DIŞ BORÇLA SADECE YATIRIM YAPILMAZ TÜKETİM DE YAPILIR

“Dış borcu sadece yatırım için alıyoruz” demek kadar sahtekârca bir ifade olamaz. Sanki Türkiye, hiç tüketim malı veya tüketim malı üretiminde kullanılan ham madde veya ara mal ithal etmiyor gibi konuşuluyor. Yatırım malları ithalatı, toplam ithalatın yüzde 15’i dolayındadır. Pek tabii, ithal ham maddelerin veya ara malların bir kısmı da yatırım malları üretiminde kullanılıyor. Esasen alınan dış borcun ne kadarı yatırıma tahsis ediliyor diye bir hesap yapılamaz. Çünkü “dışarıdan gelen dövizin” hangi malın ithalatında kullanıldığı belli değildir. TL’yi veren doları alır.

İHRACAT YÜZÜNDEN CARİ AÇIK ARTMAZ

İkinci büyük zırvalama, ihracat arttıkça, ithalat da artıyor; dolayısıyla ticaret açığı (neticede cari açık) kapanmıyor diye konuşmaktır. 100 dolara ihraç edilen bir malın içinde 99 dolarlık dolaylı-dolaysız ithal girdi olsa bile, cari açık yine de 1 dolar kapanır. Bu 1 doların TL karşılığı ne kadar büyük, yani döviz fiyatı ne kadar yüksek olursa, ihracat o kadar teşvik edilmiş olur. İhracat ne kadar teşvik edilirse yani döviz fiyatı ne kadar yüksek olursa “net katma değer ihracatı” o kadar artar.

Son söz: Döviz ucuzsa, ithal ürün, yerli ürünü piyasadan kovar.
==================================

Dostlar,

İyi de Sayın Cansen…

Dışsatımın (ihracatın) bileşimi neler olacak??
Temel tarım ürünlerini bile dışalıma mahkum olduk.. Geçen yıl Rusya’dan 3,5 milyon ton buğday satın aldık. Toplam iç üretimimiz 20 milyon ton / yıl dolayında donmuş gibi.. Ama nüfus hızla artmayı sürdürüyor.. İktidar da türlü türlü teşvik ediyor akıldışı politikalarla. Tarımsal ve hayvansal üretim nüfusa yetmiyor. Bu temel girdilerin dışalımını finanse edebilecek ne satabiliriz dışarıya? Bir yandan da tarım alanları ha bire yapılaşmaya kurban ediliyor. Gübre ve mazot fiyatları çok yüksek.. HI-TECH denilen yüksek teknoloji mallarının dışsatımda payı %3 dolayında. AB ile Gümrük Birliği Anlaşması 1.1.1996’dan bu yana bir “kanama/kanatma” aracı. Ulusal tasarrufları 10 bin Dolar / kişi / yıl ortalama ve son derece bozuk gelir dağılımı ile nasıl artıracağız??

İktisatçıların klişe çözümler dışında yaratıcı yeni yaklaşımlar üretmesi gerek. Bu isteğimiz onlardan tansık (mucize) yaratma beklentisi olarak tanımlanmasın..

1. Çare ilk olarak ÖZELLEŞTİRMEYİ DURDURMAKTIR..
2. İkincisi kamunun israflarını ve her türlü yolsuzluğu bitirmektir.
3. Üçüncüsü kitllelerin seferberliğini (mobilizasyonunu) sağlayabilmektir.
4. Dördüncüsü gelir dağılımını iyileştirecek politikalardır.
5. Beşincisi yaşamın tüm alanlarında en üst düzeyde tasarruflu yaşam biçimine geçmektir.
6. Altıncısı HER AİLEYE 1 ÇOCUK ilkesini yaşama geçirmektir.
7. Yedincisi yenilenebilir enerji kaynakların yönelmektir.
8. Sekizincisi sağlık sektöründe KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE KESİN ÖNCELİK vererek 80 milyar Dolara varan harcamaları kısmaktır.
9. Dokuzuncusu Eğitim sistemini laik – bilimsel -karma – sorgulayıcı – kamucu – yaratıcı kılmak ve 21. yy. ın acımasız rekabet koşullarına uygun kuşaklar yetiştirmektir.
10. Onuncusu YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ siyasetiyle güvenlik giderlerini düşürmektir.
………………….
…………………….
Daha çok uzatmayalım.. Ama bir seferberliğe kesin olarak gereksinimliyiz..
Hem de hiiiç gecikmeden…
Bu AKP ile olur mu?
Batak tablodan sorumlu kadrolardan tersini beklemek ne denli akılcı ve olanaklı ise, AKP’nin yıkımı düzeltmesini – geri çevirmesini beklemek aynı derece usssaldır (akla uygun, rasyonel..).

Bir çare bulacağız, çare bulunacak elbet. Türkiye’nin bu politikalarla daha fazla gidemez.
Devlet öncülüğünde karma ekonomi – Halkçı politikalar.. 1923-38 döneminde Mustafa Kemal Paşa’nın uyguladığı ve uluslararası yazına (literatüre) MUSTAFA KEMAL’in EKONOMİ MUCİZESİ olarak geçen politikalar yani… Dileriz AKP = RTE bu gerçeği gecikmeden fark eder?!

Sevgi ve saygı ile. 09 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

XXIII. TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ KURULTAYI

XXIII. TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ KURULTAYI

Dostlar,

Toplantıya, HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) adına yarın, 09 Aralık 2017 günü tam gün katılacağız.. Toplantıya başarılar diliyoruz…

Sevgi ve saygı ile. 08 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Din savaşları her zaman kocaman bir yalandır

Din savaşları
her zaman kocaman bir yalandır

Mine Söğüt
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Filistin’de olup bitenlere kimlikleri umursamadan üzülenler ve o hiç bitmeyen savaşın mahvettiği hayatlar için dertlenenler ister Müslüman olsunlar ister Yahudi… 
İyidirler. Ve o gerilimden beslenenler; İktidarlarını o gerilim dili üzerine inşa edenler… 
Kimlikler üzerinden kurdukları dünyalarda düşmanlığı bileyenler… 
Hangi dinden olurlarsa olsunlar dibine kadar kötüdürler. 
Paylaşılamayan topraklar ve kutsallıklar… 
İnsana insanın ne olduğunu çok net anlatırlar. 
Tüm dünya görüyor… O topraklarda tüm çocuklar gözlerini savaşa açıyor. 
O topraklarda tüm çocuklar doğar doğmaz bir diğerinin düşman olduğunu öğreniyor. 
Yaşadığı coğrafyada “öteki”ne huzur göstermemiş… Ve “öteki”nden huzur görmemiş iki halk… 
Nesillerdir aslında aynı acıdan farklı paylar alıyor. Eziyet edilenin acısını tarif etmek kolay… 
Ama eziyet eden de korkunç bir düşmanlık mirasıyla damgalı doğuyor. 
Birbirini sevmemeyi doğar doğmaz öğrenen çocuklar…. 
O topraklarda bitmeyen bir laneti nesillerden nesillere genetik bir miras gibi taşıyor. 
Tanrı kavramının ne anlam taşıdığını çoktan unutan… 
Ve kara bir inanç mirasına doğan halklar, tüm siyasilerin kendi çıkarları için ortaklaşa onayladığı bir şiddetin kozasında yaşıyorlar. Savaşın haklılığına çoktan ikna olmuş kalabalıklar… Dünyanın bu alçak ahlakı temelden değişmedikçe o toprakları asla paylaşamayacaklar. Bir arada huzur içinde yaşamanın hayalini zinhar kuramayacaklar. 
Kudüs hiçbir zaman hiçbir yerin başkenti olamayacak; içi devamlı düşmanlıkla dolan lanetli bir mezar olarak kalacak. 
Dini kimlikler üzerinden hak talep ederek kendinden olmayana kan kusturan iktidarlara imkân veren; Bu zalim gerçeklikten sonuna kadar yararlanan; 
Filistin’de bunca zamandır olanlardan hem Doğu’da hem de Batı’da nemalananlar… 
Aslen savaşın ne olduğunu, neye yaradığını tüm dünyaya anlatmaktalar. 
Ama kimse anlamanın peşinde değil
Orada yaşayanların kim olduğu aslında kimsenin umurunda değil. 
Burada siyasi fişekler atıldıkça gaza gelip sokaklara dökülenler… 
Küçük hesaplarla tehlikeli ve büyük çıkışlar yapmayı marifet sayanlar… 
O toprakların kanını emerek semiriyorlar. 
Bu ağır hayatları o çocukların, o halkların sırtına yükleyenler; 
Ve bu kutsal toprak savaşlarını onaylayarak düşmanlıkları besleyenler; 
Savaşlardan nemalanan çokuluslu iradeler; 
Müslümanların ve Yahudilerin paylaşamadıkları manevi bir değer üzerinden büyük maddi değerler yaratıyorlar. 
Güçler savaşının görkemine kapılıp gerektiğinde ateş püsküren; 
Ama gerekirse de her şeyi sineye çekmeyi beceren bir iktidarın hükmettiği bu ülkede de… 
Kimse gerçek bir haklılığın peşinde koşmuyor. 
Gerekirse İsrail’le el sıkışan, gerekirse “One minute” diye şahlanan dengesizlik… 
Oradaki savaşı durdurmaya, Filistin halkını korumaya, bölgede etkili bir politika oluşturmaya değil… Aksine savaşı ve o savaşın kan emicilerini beslemeye yarıyor. 
Din savaşları her zaman kocaman bir yalandır. 
Savaşı çıkaran ve savaştan nemalanan… Tarif ettiği Allah’a gerçekte hiç inanmayandır.
==================================================

Teşekkürler değerli Mine Söğüt…

Kapitalizmin ve onun emperyalistleşen aşamasının dünyayı sürüklediği Küreselleşme (Globalizasyon), bir ateş çemberine dönüştü(rüldü). Gerçekte kurgu da budu; saflık yersiz!
Küreselleşmenin barış, demokrasi, gönenç (refah), erinç (huzur)… getireceği savları kocaman birer balon çıktı ve dahası, tam da tersi oldu. Çeyrek yüzyıldır bu gerçekleri yazmakta ve konuşmaktayız. Yarım milenyum (binyıl) yıldır dünyayı sömüren kapitalizm, sağladığı muazzam sermaye dağları ile bu kez salt mali imparatorlukla yetinmeyerek yumruğunu masaya vurmakta ve “para bende – güç bende – dünyayı da ben yöneteceğim!” dayatması içindedir. Sömürü, daha da acımasız yöntemlerle post-modern bir nitelik kazanmıştır; insanlık bir sefalet içindedir. İronik olan ise teknolojik olarak bunca gelişmişliktir. Uzayda neredeyse cirit atan 21. yy. insanlığı, barış ve huzurdan uzaktır. Küresel gelir dağılımı giderek adaletsizleşmekte, küresel toplum başta din – inanç olmak üzere, ikinci olarak da etnik köken – milliyet temelinde acımasızca ayrıştırılmakta hatta birbirine düşman edilerek savaştırılmaktadır!

Siyonizmin ve maşalarının son Kudüs girişimi de tasarlanmış bir misyonu taşımaktadır.

Bu misyon, Ortadoğu’da “sürekli istikrarsızlık” tır (de-stabilizasyon). Oyun öylesine görünür oynanmaktadır ki; 2011 ilkyazında Suriye’nin bölünmesinde Türkiye neredeyse Batı emperyalizmi adına gönüllü taşeronluk üstlenmiş, gırtlağına dek batağa – kana saplandığını geç de olsa ayrımsayınca bu kez 180 derece dönüşle tersine politikalar izlemek zorunda kalmıştır. Bereket Devlet aklı, siyasal iktidarı doğal sağkalım (beka) refleksi ile yoluna sokmuştur.
(Musa Kart, Cumhurşyet, 08.12.2017)

Türkiye, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dış politika ilkelerini derhal anımsamalı ve yaşama geçirmelidir. Yurtta Barış Dünyada Barış en başta gelenidir. Yaşamı kanlı savaşlarla cephelerde geçen bir asker olarak Mustafa Kemal Paşa, Ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe savaşın bir cinayet olduğunu vurgulamaktadır. TAM BAĞIMSIZLIK bu binanın temelleridir. Laik  – demokratik – sosyal hukuk devleti 4 duvarıdır. Çağdaş uygarlık düzeyini aşmak hedefi ise çatısıdır. Bu model geçtiğimiz yy.  başında Türkiye Cumhuriyetini yoktan varetmiştir.

Türkiye doğuş kodlarına dönmeli ve özellikle son 15 yılı formatlayacak bir stratejiye yönelmelidir.

Ülke içinde tüm halkı bütünleştirecek HALKÇI politikalar zorunludur. Tersi durumda emperyalizmin türlü oyunlarına açık, pek çok yumuşak karnı olan genel bir zaafiyet oluşacak
ve sürekli darbeler alacaktır; halen olduğu gibi.. İşte PKK kaması, NATO kumpasları!

Erdoğan sınırlarına çekilmeli, parlamenter demokratik rejime dönülmelidir. Türkiye hızla normalleşmek zorundadır. Umarız ve dileriz ki, AKP’nin akilleri, gelinen kritik aşamayı görmektedirler. Bu gerçek, kendisini çelikten bir cendere gibi duyumsatmaktadır ve bu olgudan alınacak enerji ile Erdoğan’ı frenlemek olanaklı olabilecektir, olmalıdır, olmak zorundadır.

Sevgi ve saygı ile. 08 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Abdüllatif Şener’den Kudüs tepkisi: “Sil sahte gözyaşlarını”

Abdüllatif Şener’den Kudüs tepkisi:
“Sil sahte gözyaşlarını”

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına AKP cephesinden gelen tepkilere AKP kurucularından Abdüllatif Şener’den yanıt geldi. ABD Başkanı Donald Trump, Ortadoğu’yu karıştıran Kudis kararına dünyadan tepkiler dinmiyor.

Hamas lideri Haniye’den “yeni intifada” çağrısı

Eren Erdem’den AKP’ye belgeli Kudüs tepkisi: Kudüs Filistin’in diyorsunuz ama…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararına ilişkin, “Böyle bir adımı atmak dünyada, özellikle bu bölgeyi ateş çemberinin içine atmaktır. Ey Trump, sen ne yapmak istiyorsun? Bu nasıl bir yaklaşımdır?” dedi.

AKP kurucularından eski Bakan Abdüllatif Şener, AKP’nin Kudüs kararına gösterdiği tepkilere verdiği yanıtta, AKP’nin c Körfez ülkelerinin yanlış politikaları nedeniyle bu durumun yaşandığını belirterek “Sil sahte gözyaşlarını” dedi.

Şener’in Twitter’dan yaptığı paylaşım şöyle:

 “Sünni ve Vahhabi dünyası, Şiilerle aynı safta namaz kılmayı kerih görmüştü. Ama cihatçı(!) örgütler Irak’da, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de İsrail için vuruşmuşlardı. Suud, Katar, Davutoğlu bu yağmada ABD ve İsrail’le aynı saftaydı. Bu sonuç senin eserin. Sil sahte gözyaşlarını..”

[Haber görseli]

===================================
Dostlar,

Mavi Marmara gemisi ile ilgili süreçte AKP – İsrail görüşmelerinde örtük gibi gözükse de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması AKP tarafından itiraz görmeyerek dolaylı kabul edilmişti..
Şimdilerde ise 1 kaşık suda fırtına / yaygara koparılıyor.. Daha doğrusu yaygara koparılmaya çalışılıyor. Hangi güçle kafa tutuyorsun?? Ekonomin perişan, borçlar gırtlağı aşmış ve çeviremiyorsun. Enflasyon resmen % 15’lere dayanmış. İşsizlik almış başını gidiyor. İflaslar ve kredi geriödemeleri sorunlu, on bini aşkın taşınmaza bankalar el koymuş, Ordu’nun kolunu kanadını kırmışsın, halkı içeride AKP’den yana ve karşıtları diye 2’ye bölmüşsün, tüm okulları imamhatip okulu yapıp yaşamı dincileştirmişsin, sabahın köründe insanlar – çocuklar okula – işe gidiyor, zamanı 1 saat geriye almıyorsun Suudi ile aynı saatte namaz kılacağım diye, tek adam rejimi kurmuşsun, yolsuzluklar ayyuka çıkmış yadellerde mahkemeler kurulmuş…

  • Yahudi cesaret madalyası alan sen değil misin?

Ama kaprislerin bitmiyor, hele o kibirin yok mu, insana en çok o ağır geliyor..

Hangi güçle kafa tutuyorsun? Gündem oyunu mu, dostlar alışverişte görsün mü, halkı gerçek – yakıcı sorunlarından uzak tutma mı? Yunanistan ziyareti de nereden çıktı? İşgal edilen vatan topraklarını (Ege adalarını) sormuyor, müftüyü dert ediyorsun. Ne denli ağır hata işlediğinin farkında olmadan (?) ülkemizin tapusu – tabusu Lozan’ı masaya yatırmaya kalkıyorsun.. Kıbrıs’ta işgalcisiniz diyen Yunan başbakanına “o halde çözelim..” diyebiliyorsun!?

Bütün bunları yapan eleştirildiğinde ise AKP genel başkanlığını bırakıp Cumhurbaşkanlığı kalkanına sarılıyorsun.. Kimse ağzını açmasın istiyorsun ama sana hakarette – aşağılamada – azarlamada…. sınır yok… Cezaevleri tıklım tıklım dolu.. FETÖ ile savaşım diye 1,5 yıldır ülkeyi OHAL altında inletiyorsun..

Böylesi bir devlet yönetimi ve mutlak derecede keyfi – tek adamlık 21. yy’da dünyanın hangi uygar bölgesinde var??

Her gün ama her gün birkaç yerde uzuuuuun uzun konuşan ve TV’leri – zamanımızı işgal eden bir tablodan artık bıkıp usandık, gına geldi. Ama TBMM görüşmeleri TV’den naklen yayınlanmıyor!? Nedendir??

80 milyonluk koca ülke, kadim Türkiye oyuncak edildi.. Saygınlığı ayaklar altında ve ulusal çıkarları ciddi biçimde tehlikeye sokuldu. Suriye serüveninin doğrudan nedeni sizsiniz.
Türkiye bunları hak etmiyor.. Bu fiyasko daha fazla sürdürülemez. Düşün artık bu ülkenin – halkın sırtından.. Bizi rahat bırakın; ne yapıyorsanız, nereye gidiyorsanız…. gidin..

Abdullah Şener’in sözlerinin neresi yanlış? Bunca takiyye bir müslümana yakışır mı?

Artık katlanamıyoruz anlaşıldı mı? Ülke SOS veriyor : SOS! SOS! SOS! SOS! ….

Sevgi ve saygı ile. 08 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR??

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ KONFERANSI…

TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR??

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Değerli dostumuz Sn. Hasan Erçelebi‘ye (DSP Gn. Bşk. Yrd.) ve üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği’ne teşekkürlerimizle.. Sevgili Erçelebi ile “Türban Sorunu” konulu bir TV programına katılmıştık (Sağduyu Prog., Beyaz TV Ankara 11.11.10). Türbanı savunanlar Av. Mustafa Karaman ve Prof. Yasin Aktay idi. Sayın Erçelebi bir torba dolusu geleneksel Anadolu başörtüsü getirmişti stüdyoya ve bunların içinde AKP uydurması / dayatması “türban” yoktu.. Karşı taraf çoook ama çoook sinirlenmişti.. Yasin bey hızla yükseldi ve AKP Gn. Bşk. Yrd. bile oldu! Derken bir FETÖ damgası ile gözden düştü.. Avukat bey nerelerde bilemiyoruz.

Ama Türbanı kadınların başına değil Türkiye’nin başına bağladılar.. Çok yazık ettiler.. Çünkü Din gerçekten bu değil.. Apaçık siyasete alet ettiklerinin en çok kendileri farkında ama bu ölçüsüz Makyavelizmin ülkeye faturasının bilincinde olmadıklarından eminiz.. Fakat Türkiyemiz bu belayı da defedecek..

  • Gelecek zamanlarda Türkiye’de ve Dünyada böylesine bir dünya görüşüne yer yok!Sayın Erçelebi’ye yarınki konferansında başarılar dileriz..

    Sevgi ve saygı ile. 07 Aralık 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

     

Rifat Serdaroglu : HAVALE Mİ NEVALE Mİ

 

HAVALE Mİ NEVALE Mİ

Rifat Serdaroglu

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Kimi insan vardır namusunu, onurunu, vatanını her şeyden aziz bilir, öyle yaşar.
Kimi insan vardır, önüne atılacak nevale için tüm kutsallarını satar, öyle yaşar!

Kimi insan vardır “İnsan” gibi yaşar, arkasında güzel izler bırakır, hayırla anılır.
Kimi insan vardır “Beygir kıçındaki sinek benzeri asalakça yaşar, lanetle anılır!

Kimi insan vardır “Haksızlığa-Hırsızlığa-Harama” karşı çıkar, mücadele eder.
Kimi insan vardır “Yolsuzluk-Yoksulluk-Yasakları” savunur ve sürünerek yaşar!

Bunlardan herhangi birini yaşamak kader filan değildir. Kişinin kendi tercihidir.
Anadolu’da güzel sözlerden biri şudur; “Arpa ekmeği osuruklu kıça bahanedir.”
Sen namusunla yaşamak istersen, yaşarsın. Kimse seni bozamaz.
Fakat sen harama, hırsızlığa hoş bakarsan öyle yaşarsın, sonucuna da katlanırsın…

Şimdi izninizle, bir an için kendimi aşağıdaki kişilerin yerine koyup
“Ben olsaydım ne yapardım” sorusunun yanıtını arayacağım! Sizlere de tavsiye ederim…

Zafer Çağlayan-Egemen Bağış-Muammer Güler

-Bu kişiler T.C. Devletinin en yüksek yönetme kurulu olan “Bakanlar Kurulu” üyesi oldular.
Namuslu insanlar için bu onur, insanın evlatlarına bırakacağı en kıymetli mirastır.
Namussuzlar için ise karaktersizliklerini tüm dünyaya sergileyecekleri makamdır.
Ben bunlardan biri olsam ve iftiraya uğradığımı düşünsem neler yapardım?

-Öncelikle aynı gün bir basın toplantısı düzenler, elimdeki gerçek belgelerle (peçete kağıdı değil) suçsuzluğumu ispat eder ve iddia sahipleri hakkında hemen ceza ve tazminat davası açardım.
Eğer görevde isem dava sonuçlanıncaya kadar görevimi bırakırdım.

Ama eğer bu iddialara cevap veremeyecek durumda isem, yani şeytana uyup harama bulaşacak kadar zayıf karakterli isem, bunlar gibi saklanmazdım.
Türk Milletinin verdiği emanete hıyanet eden biri olarak, Allah’ın verdiği emaneti, kendi ellerimle rabbime iade ederdim…

Aydın Doğan-Ferit Şahenk-Erdoğan Demirören-Turgay Ciner

Bu kişiler Türk Milleti sayesinde çok zengin oldular. Türk Medya dünyasının da baronlarıdır. Bunların Türk Milletine en büyük borcu, ona doğruları aktarmaktır.

  • CHP sözcüsü, yolsuzluk belgelerini açıklıyor ve bu baronların televizyonları anında yayınlarını kesip, haberi vermiyorlar ve Türk Milletinin “Doğru Haber Alma” hakkına tecavüz ediyorlar. Neden?

Çünkü mevcut iktidarla öyle çirkin ilişkilere girmişler ve Türk Milletine o kadar çok ihanet etmişler ki, korkudan AKP iktidarı ne diyorsa onu yapıyorlar.

Ben bunlardan biri olsam ne yapardım?

Türk Milletinin sırat köprüsünden geçmeye çalıştığı bu günlerde, elbette ki varlık sebebim olan milletimden yana tavır koyar ve irticaya-harama-hırsızlığa savaş açardım. Milletimi üç kuruşluk dünya menfaati uğruna satmazdım.
Bunu yapamıyorsam korkuyorsam, namusuna vatan sevgisine güvendiğim 3-5 emekli Büyükelçiye medya organlarımın yönetimini devreder, yurtdışındaki onlarca mülkümden birinde yaşardım!

Bu kişiler ve çocukları şunu net olarak anlamalılar                      :

AKP iktidarından sonra gelen her iktidar, bu baronları kullanmak isteyecektir. Türkiye’de hiçbir demokratik güç de bunların yanında olmayacaktır. Demokratik rejimi ve Türk Milletini onlar sattı, başlarına gelene de razı olacaklar…

Bilal, Burak, Mustafa Erdoğan-Dünür-Damat Enişte ve Ayakçılar

Sizler, yasalardan ve Türk Milletinden büyük müsünüz? Sizler ulaşılmaz kişiler misiniz? Hakkınızda 15 Milyon Dolarlık para transferi belgelendi. Niçin sarayda oturup, susuyor ve kaçıyorsunuz?
Dürüst ve helal kazanç sahibi iseniz niçin Türk Milletine anlatmıyorsunuz?
Devletin Valisine emir vermeyi, Belediye ve Hazine mallarını vakıflara almayı, tek seferde 100 Milyon Dolarlık bağış kabul etmeyi beceriyorsunuz da gerçeği anlatmayı mı beceremiyorsunuz?

Ben bunlardan biri olsam ve suç işlememiş olsam, bugün mahkemeye müracaat eder ve soyadımı değiştirirdim…

Şimdi bunların topuna birden seslenelim;

  • Eğer bu suçları işlemeniz, yolsuzluk yapmanız, bunları Türk Milletinden saklamanız için karşı koyamayacağınız biri size emir vermişse, çıkın onun adını söyleyin ve kendinizi kurtarın.
    Çünkü sizlerin de sonu ibretlik olacak…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 02 Aralık 2017
=======================================
Dostlar,

Ne demeli? Bravo Sn. Rifat Serdardoğlu!

Suçluların telaşı ve çaresizliği; bu yüzden de suskunluk ve saldırganlığı birlikte izleniyor.

Erdoğan yapayalnız kaldı ve kendini de, suçlanan bakanları ve akrabalarını da savunmak, daha doğrusu savunurken bat(ır)mak O’na düştü! Öylesine tipik ki tablo.. Tarihte sayısız örnekleri var.  Zaten Erdoğan ağzıyla belirtti; “.. en iyi savunma saldırıdır..” Tabandaki gözü – gönlü – aklı – dili mühürlü AKP müridi milyonlara dönük, tüm saldırı ile savunma stratejisi. Örn. 1,5 milyon TL’lik tazminat davası açılması Kılıçdaroğlu aleyhine.. Az okuyan gariban kitlelere dönük algı operasyonundan başka bir şey değil. Ama ekleyelim, yargıyı ne denli ele geçirmiş olursanız olunuz, bu bir kumardır ve bumerang etkisi gösterebilir.

Ne var ki, RTE = AKP öyle çaresiz ki, en riskli kumara bile mahkum..

ABD’de de Erdoğan’ın kolu – kandı birer birer kırılıyor..

15 yıllık lanetli parantezin karanlık ve kanlı tunelinin ucu görünüyor..

  • RTE = AKP‘nin 2019’a dek dayanması olanaksız.

Gündem oyunlarıyla bu belayı biraz geriye itip, ekonomide olağanüstü çabalarla (yüksek maliyeti ileriye öteleyerek) “kısa süreli” aldatıcı bir nefes aldırmaya dayalı erken seçim…

Bu arada YSK yasası değiştirildi, sıra seçim yasası ve sisteminde.. Bölgeli ya da dar bölgeli seçim sistemi ve seçimlere her türlü hileye, zorlamaya, yönlendirmeye, baskıya….. başvurulmayacağının hiçbir güvencesi yok. Ancak seçim yasası değiştirilirse, ancak 1 yıl sonra yapılacak seçimde yürürlük alabileceğinden (Anayasa md. 67), bu anayasal kısıt da AKP = RTE’yi bunaltıyor.

Hepsi iyi güzel de; artık AKP = RTE’den ikrah eden Atlantik ötesi, ülkemizde kimleri iktidara getirmeyi tasarlıyor acaba???

Türkiye 40 katır mı – 40 satır mı ikilemine mahkum mu?? Ulusalcı çözümler nerede??

Sevgi ve saygı ile. 03 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com