Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

ABD’nin eski başkan adayı Paul: İmparatorluğumuz çöküyor!

ABD'nin eski başkan adayı Paul: İmparatorluğumuz çöküyor!

ABD’nin eski başkan adayı Paul:
İmparatorluğumuz çöküyor!

6.1.2018, https://www.aydinlik.com.tr/abd-nin-eski-baskan-adayi-paul-imparatorlugumuz-cokuyor-turkiye-ocak-2018

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

ABD’nin tanınmış Cumhuriyetçilerinden, eski başkan adayı ve eski Teksas Senatörü Ron Paul, ABD’nin ani ve dehşet verici bir sona doğru sürüklendiğini söyledi.

ABD’nin tanınmış Cumhuriyetçilerinden, eski başkan adayı ve eski Teksas Senatörü Ron Paul, Başkan Donald Trump’ın kendisini mali istikrar konusunda başarılı bulmasını eleştirdi. Russia Today (RT) televizyonuna demeç veren Paul,

  • ABD’nin umursanmadan büyüyen borçlarıyla askeri harcamaları, eninde sonunda sistemin çökmesine ve Sovyetler Birliği’nin son günlerindeki gibi yanıp kül olmasına yol açacak” değerlendirmesini yaptı.

TİCARİ ZEKASI KURTARMAYACAK

Trump’ın ticari zekasını ABD yönetimine entegre etmekle övündüğünü, ancak yaklaşmakta olan ekonomik erimeyi dahi engelleyemediğini savunan Paul, “Ben ekonomik açıdan bakıyorum. Bence Sovyet sisteminin çöküşüne ABD’deki askeri yapılanma yol açmadı. Sovyetler, bizim gibi serbest piyasa insanlarının tamamen yaşayamaz bulduğu bir sistemle çalışıyorlardı.” dedi.

BİR İMPARATORLUĞUN SONU

Faşizm, sosyalizm, komünizm, hatta ekonomik Keynescilik’in yaşayabilir sistemler olmadığı ve kaçınılmaz olarak çökeceği, aynı durumun ABD için de geçerli olabileceğini yorumunu yapan Paul, sözlerini şöyle sürdürdü:

  • “Sovyet sisteminde olduğu gibi ani ve dehşet verici sona doğru gidiyoruz. Benzer bir süreç olmayacak zira orada bazı ülkeler Sovyet sisteminden ayrılmıştı. Bizim eyaletlerimiz ayrılmayacak, ancak dünya genelinde imparatorluğumuzu daha fazla finanse edemeyeceğimize samimi olarak inanıyorum. Bize ait olduğunu iddia etmesek de, imparatorluğumuz büyük miktarda para ve nüfuz gerektiriyor ve biz imparatorluğu bir arada tutmak için silahla tehdit edip yaptırımları kullanıyoruz. Artık sona yaklaştığımızı düşünüyorum.”
    =======================================
    Dostlar,

Paul Kennedy “Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri “ adlı çok başarılı kitabını yayınlayalı yaklaşık 20 yıl oldu. Kimse böylesi bir yıkımın ABD için de geçerli olabileceğine inanmadı. Aradan geçen çeyrek yüzyılda köprülerin altından öylesine çooook sular aktı ki.. Son derece ilginçtir ki, ABD’nin bu çöküşü Küreselleşme = Yeni emperyalist çağda / dönemde yaşanıyor. Oysa tam da tersine gelişmeler izleniyor ve Küreselleşme = ABD İmparatorluğu ciddi ciddi çatırdıyor. Zaten ABD’lilerin bir holding patronu dolar milyarderi Trump’ı tüm agresyonuna ve hiperkatif kişiliğine karşın mali kaygıları öne çıkararak Başkanlığa seçmeleri sonun başlangıcını hızlandırdı.

paul kennedy büyük güçlerin yükseliş ve çöküşleri pdf ile ilgili görsel sonucuİtalyan bilimci Vilfredo Pareto da “Seçkinlerin Yükselişi ve Çöküşü” adlı yapıtında benzer çözümlemeler yapmaktadır P. Kennedy’ye.. Daha doğrusu tersini söylemek gerekir, çünkü zamanda Vilfredo daha önce yazmıştı bu tezini.

Türkiye, dış politikasını uzun erimli bakarak stratejik bir öngörü ile yönlendirmek zorundadır. AKP hükümetlerinde  Başbakanlık yapan Uluslararası İlişkiler Profesörü Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı oldukça kalın kitabında hemen hemen hiçbir öngörüsünün tutmaması ilginçtir. Bu kitapta Suriye’de ABD tarafından 2011 ilkbaharında başlatılan dehşet bile kestirilememişti.

Elitlerin yükseliş ve çöküşleri * Pareto ile ilgili görsel sonucu

Dış politika asla kişisel değil, kurumsal temelde ve ülkemizin köklü birikimi – deneyimi ışığında yürütülmelidir. Erdoğan’ın Dışişlerinin seçkin bürokratlarını “Monşerler” olarak nitelemesi bağışlanmaz bir gaftır ve ülkemize çok büyük zarar vermiştir. Bu bağlamda AKP iktidarı ABD’nin Suriye’yi parçalama planlarına ne yazık ki maşa olmuş, acı gerçekleri ve kritik tehlikeyi başta Rusya ve İran’ın büyük ve sabırlı çabaları olmak üzere iç muhalefet sayesinde geç de olsa görebilmiştir.

Ortadoğu’nun kanlı coğrafyasında dış politika satrancında en küçük hatanın telafisi olamayabilir. Aman dikkat; özellikle Erdoğan’ın danışmanları… Ellerinden gelen her şeyi yapmalıdırlar Erdoğan’ı büyük (major) dış politika hatalarından alıkoyabilmek için..

Sevgi ve saygı ile. 07 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Aşı Yaşamdır; Toplum Sağlığı Riske Atılamaz!

Aşı Yaşamdır;
Toplum Sağlığı Riske Atılamaz!

http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=20db69ac-efce-11e7-ab2b-2dd192695673&utm_ source=dlvr.it&utm_medium=twitter 02.01.2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Aşılar, insanları çok sayıda bulaşıcı hastalığa karşı koruyan tıbbi ürünlerdir. Tarih boyunca ve halen salgınlara ve ölümlere neden olan hastalıkların önlenerek, sağlığın korunması ve sağlıklı olma halinin sürmesinin insan açısından değerini tartışmaya bile gerek yoktur. Beklenen yaşam süresinin seksenli yaşlara uzamasını sağlayan en önemli sağlık hizmeti ise tüm topluma ulaştırılmaya çalışılan aşılama hizmetleridir.

Koruyucu sağlık hizmetleri içinde insanlık tarihinin en büyük kazanımlarından birisi olan “aşı” konusunda yürütülen tartışmaları kaygı ile izlemekteyiz. Kaygı verici diğer bir nokta, kamu sağlık otoritesi olarak Sağlık Bakanlığı’nın aşılarla ilgili kesin bir politika belirlememesi, tartışmaları sonlandıracak yasal bir düzenleme yapmaktan kaçınmasıdır. Bu tablonun üzerinde popülist bir şekilde, meslek ilkelerini hiçe sayan, toplum sağlığına karşı sorumsuzca açıklamalar yapılması, aşılar konusundaki haksız ve yersiz bir tartışmaya yol açmaktadır.

Aşılar ile ilgili yürütülen tartışmalar, bilimsel bir zemine sahip olmadığı gibi, insan sağlığı açısından bütüncül yaklaşımı da göz ardı etmektedir. Geçtiğimiz dönem aşılardaki cıva, alüminyum gibi koruyucu maddeler ile otizm arasındaki ilişki çokça dile getirilmesine karşın, bilimsel olarak böyle bir ilişkinin olmadığı artık çok açık ve nettir. Aşılar ve otizm arasında ilişki olduğunu iddia eden ve tüm bu tartışmalarda kaynak olarak gösterilen 12 vakada yapılan bir çalışma, yayımlandığı dergi tarafından “etik dışı uygulamalar ve sonuçların çarptırılması” nedeniyle yayından kaldırılmıştır[1].

  • Aşının insanlığa sağladığı yararından çok bilimsel olmayan söylemlerle zararlarını ön plana çıkarmaya çalışanlara, günümüzde artan çevre kirliliğinin insan sağlığı için daha büyük bir tehdit oluşturduğunu hatırlatmakta fayda görüyoruz.

Yanıbaşımızda her dakika milyonlarca metreküp cıva, kurşun, alüminyum ve diğer pek çok kimyasal maddeyi yayan sanayi bacalarını, market raflarında gıda olarak tükettiğimiz ürünleri saran renkli, gösterişli paketlerin içerdiği alüminyum miktarlarını, bugün hemen her sokakta kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan ve/veya yapılan inşaatlardan havaya karışan tozları görmezden gelerek, halkın sağlığı için en önemli araçlarımızdan biri olan aşıların içindeki alüminyuma işaret etmek, bu ülkenin insanlarına ve gelecek nesillere yapılan bir haksızlıktır. Hekimler hastalarını bilgilendirirken, verdikleri bilginin bilimsel dayanaklarından emin olmalıdır. Eksik ya da hatalı bir bilgilenmenin yaratacağı sonuçların sorumluluğu da kendilerine aittir. Toplumun aşı ile ilgili sorularına akılcı yanıtlar üretmek, bu yanıtları en güncel bilimsel birikime dayandırmak ve bu şekilde varolan bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak hekimlerin toplumsal sorumluluğudur.

Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki bir ülkede bağışıklama hizmetleri iyi yürütülmezse o ülkede erken ölümler artar, ortalama yaşam süresi kısalır. Bebekliğinde kızamıktan, doğumda ya da fabrikada çalışırken tetanosdan, yaşlılığında gripten ve buna bağlı zatürreden ölen insan sayısı artar. Aşılama hizmetlerinin toplum sağlığı açısından değerini çok iyi bilen Birinci Basamak sağlık çalışanları, aşıya karşı oluşan bu direnç karşısında hekimlik uygulamaları açısından zorluklar yaşamaktadır.

Ülkemizde yakın geçmişte Sağlık Bakanlığı tüm bebek, çocuk, kadın ve yaşlıların aşılanması için ülkenin her yanına sağlık ocakları kurmuş; hekim, ebe ve hemşireler en ücra dağ köylerindeki bebeklere bile ulaşabilmek için özveriyle çalışmış; inanılmaz bir maddi kaynak dünyadaki en kapsamlı aşı takviminin uygulanmasına aktarılmıştır. Böyle bir çabanın göz ardı edilmesi ve çağdaş tıbbi uygulamaların gerisine düşerek toplum sağlığını riske atan gelişmelere izin verilmesi kabul edilemez.

TTB olarak aşı konusunda, Sağlık Bakanlığı’nı en kısa zamanda sorumluluklarını yerine getirmeye ve medya kuruluşlarını da bilimsel tıbbi bilgileri temel alan bir tutum içinde olmaya davet ediyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
TTB Halk Sağlığı Kolu

[1] Lancet. 1998 Feb 28;351(9103):637-41.
==========================================
Dostlar,

Açıklamaya bütünüyle katılıyoruz..

Aşı gibi yaşamsal önem taşıyan bir konuda bilimsel temelleri olmayan savlarla çocukların ve toplumun yaşamı ve sağlık güvencesi tehlikeye atılmaktadır. Bu ciddi sorunu çözmek için çok sektörlü işbirliği gerekmekle birlikte, sorunun en büyük payı elbette sağlık çalışanlarına düşmektedir. Bu nedenle sağlık çalışanların aşı danışmanlığı eğitimi alması gerekmektedir. Bunun yanında hükümetler tarafından gerekli yasal düzenlemeler hızla yapılmalı ve medya tarafından satış, reklam vb. dürtülerle toplum sağlığı tehlikeye atılmayıp gerekli sağduyu gösterilmelidir.

Kimi ülkelerden yasa örnekleri vermek gerekirse; İtalya ve Almanya’da aşılarını çocuklarına zamanında uygulatmayan anababalara 7500 €’ya varan para cezaları Meclisten geçmiş durumdadır. Fransa ve Romanya’da çocuklar aşıları tamamlanmadan okullara kabul edilmemektedir. Eyaletler arası farklılıklar olmakla birlikte ABD’de de bu uygulama vardır.         Avustralya’da aşısız öğrencileri kabul eden okullara 4400 $’a varan para cezası uygulanmaktadır.

Türkiye’de aşı redleri ciddi artış içindedir. 2016 içinde bu rakam on iki binlere dayanmıştır. Önceki yıllarda birkaç yüzü bulmayan ender sayılabilecek redler, tehlikeli biçimde yayılma eğilimi göstermektedir. AYM’nin zorunlu aşıyı yasal düzenleme olmaması nedeniyle hak çiğnemi (ihlali) sayan  kararının üstünden yaklaşık 2 yıl geçmiş ancak siyasal iktidar,
Yüksek Mahkemenin gerekçesini dikkate alarak tek maddelik bir yasal düzenlemeyi TBMM’ye getirmemiştir. Yapılacak iş, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nda 57. maddeye tek bir tümce eklemektir :

  • “Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulunca uygun görülecek aşılar,
    takvimine uygun olarak zorunlu uygulanır.”

AKP iktidarı 2 yılda onlarca yasa – KHK – OHAL KHK’sı çıkarmıştır.. Bu metinler yüzlerce –  binlerce madde içermektedir.

Tek 1 maddelik, kısa bir tümceden oluşan yasa maddesi eklemesi neden yapılmamaktadır??!!
Duyumlarımıza göre Sağlık Bakanlığı bu değişikliği hazırlamıştır ancak Devletin tepesindeki bir kişi bu yasal düzenlemeyi engellemektedir..

Doğru mudur?
Doğru ise gerekçesi nedir, ne adınadır bu dayatma?
Hangi politik, hukuksal, bilimsel gerekçelere dayanmaktadır ?
Demokratik bir rejimde tek bir insanın böylesine milyonların sağlığı – geleceği ile oynama hakkı hayal edilebilir mi??

Bu akıl dışı çılgınlığa derhal son verilmelidir!

Sevgi ve saygı ile. 05 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Çağatay Güler dostumuzun emeklilik töreni..

Prof. Dr. Çağatay Güler
dostumuzun emeklilik töreni..

Bu gün Hacettepe’de, birlikte Halk Sağlığı ihtisası yaptığımız dostumuz Prof. Çağatay Güler’in emeklilik töreni vardı. 11 Kasım 1978’de Toplum Hekimliği dalında uzmanlık eğitimine başlamıştık. O, 1975’te tıbbiyeden mezun olmuş, Fizyoloji ihtisası yapmış ve 2. uzmanlık alanı olarak Toplum hekimliğini seçmişti. Biz ise 1977’de İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olmuş, Anadolu’da 1 yıl çalıştıktan sonra Toplum Hekimliği dalında uzmanlaşmaya karar vermiştik. 40 yıla varan dostluğumuz, dava arkadaşlığımız, Halk Sağlığı savaşımımız oldu. O, Ordu’da, Bulancak’ta, biz Elazığ’da, Edirne’de… sonra birlikte Ankara’da halkımızın sağlığı için ömrümüzü verdik. Yaklaşık 3 yıl sonra, 2020 sonlarında biz de emekli olacağız…

Çağatay Güler dostumuz sıra dışı bir hekim, son derece üretken bir aydın, tutarlı ve kararlı – sebatlı bir halk sağlığı savaşçısı, içli bir şair, bir baba, yetkin bir Çevre Sağlığı uzmanı, usta bir mizahçı ve her biri yerine  -zamanına cuk oturan bir fıkra küpü.. Sayısı yüze yaklaşan / aşan kitabı – kitapçığı (bkz. aşağıdaki foto), yüzlerce bilimsel makalesi – bildirisi ve radyo – TV konuşması yapmış bir arı.. Hiç kuşku yok, salondaki konuşmamızda da vurguladığımız üzere, Çağatay hoca ATATÜRK Cumhuriyeti’nin bir ürünü. Bunun altını çizmek gerek, Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmenin evladı, eseri!

Saat 13:30’da başlayan törene Hacettepe Üniv. rektörü, sınıf arkadaşımız Prof. Haluk Özen, Hacettepe Tıp Fak. dekanı da katıldı. Ankara dışından gelen dostları da Kırmızı salondaydı. Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD adına törene biz katıldık. Gerçekte tüm Bölüm gidecektik, ancak sabah saatlerinde çalışma arkadaşımız Prof. Dr. Nazlı Atak hocamızı yitirmiştik. Hepimiz derin acı içinde idik. Bizim sabah 4 saat Dönem 5’e dersimiz vardı. 2. saatin bitiminde arada iken acı haber bize de ulaştırıldı. Acımızı kısaca öğrencilerimiz-le paylaştık ve bastırmaya çabalayarak 2 saat daha dersimizi sürdürdük. Nazlı hoca 1 yıl kadar önce hemoroid ameliyatı olmuş, cerrahi olarak çıkarılan dokular patolojide incelenirken ne yazık ki, çok sürpriz biçimde malign melanom odaklarına rastlanmıştı. Nazlı hoca, henüz deneme aşamasında olan bir ilacı kullanmak zorunda idi. SGK bedelini ödemiyordu ve 3 haftada bir yirmi bin TL cebinden ödeyerek bu ilacı alıyordu. İyi kötü birikimini bu ilaca harcadı. İlaç etkili olsa ve yaşasa idi SGK ödeme listesine alacaktı! Bakar mısınız içi boşaltılmış sosyal devlete?? Nazlı hoca, mirasçılarına maddi bir varlık bırakamadığı gibi belki de borçlandı.. Bu vahşi tablo acımızı daha da büyütüyor… Küreselleşme = yeni emperyalizmin vahşi, utandırıcı yansıması!

8 Ocak 2018 Pazartesi sabah saat 10:00’da Ankara Tıp Fakültesi Sıhhiye yerleşkesinde uğurlama toplantısı yapılacak ve ardından Karşıyaka gömütlüğünde toprağa verilecek. Biz 08:30 – 12:20 arasında D 6 öğrencilerim,izle derste olacağız.. Görev sorumluluğumuz yakamızı bırakmıyor.

Merhumun doçentlik sınavında jüri üyesi idik yaklaşık 16-17 yıl kadar önce. Daha dün gibi geliyor bize. Nazlı hoca çalışkan ve işinde çok verici, üretken, nitelikli bir öğretim üyesi, alanına çok bağlı bir Halk Sağlığı emekçisi idi. Kendisini hizmetleri için şükranla anıyoruz, çok özleyeceğiz O’nu..
****
Bu gün öğleden sonra katıldığımız Prof. Güler’in emeklilik töreninde de konuşmamız sırasında kısaca katılımcılara bilgi sunduk,yalnız bizim orada oluşumuzun gerekçesini açıkladık. Sevgili Çağatay’ın değerli – saygın emeklerine kısaca değindikten sonra 2 anımızı aktardık ve iyi dileklerle kısa konuşmamızı bitirdik.

Bizim Halk Sağlığı Uzmanlık Derneği – HASUDER ortamında ve daha pek çok yerde Çağatay hocanın emekli oluşu ile ilgili yoğun bir iletişim trafiği yaşanıyor. Örn. Mersin’dan yollanan iletiyi örnek olarak paylaşım :
*****

Sevgili Halk Sağlığı grubu,

Saygıdeğer Çağatay Hocamı ilk kez daha öğrenciyken bir şiirinden tanıdım. İnsanın yüreğine meslek sorumluluğunu kalemle işleyen “gerekeni yaptınız mı?” şiiriyle.

“bir çocuk ölünce boğmacadan ya da kızamıktan
gökte bulut olunca, yağmur olup düşünce yere
can vermek için çiçeklere
sorar, vurur da camlara takır takır
gerekeni yaptınız mı, yaptınız mı gerekeni?”

Yıllar geçti Halk Sağlıkçı oldum. Aynı dili konuşmaya başladık. Bizde sormaya başladık “Gerekeni yaptınız mı?” Çok yakın çalışamadık. Ama hep yakın hissettik. Bir radyo programında, bir televizyon programında, bir öykü kitabında ya da ders kitaplarında hep yanımızdaydı. Bize ödev verdi “bütün işler son 10 günde yapılır” dedi. Ödev verdi ve son 10 gününüz dedi.

Biz de onun gibi olmaya gayret ettik. Sudoku soruları, devasa bir fıkra derlemesi, halk sağlığı kitapları ve bilmediğimiz birçok uğraş. Onun gibi olabilmek mümkün mü? Hele o güzelim öykü kitapları… Şiir gibi öyküler…

İNCECİK ÖYKÜLER

ÇAĞATAY GÜLER’in öykü kitapları üzerine…

Bir öğretmenevi bahçesinde oturuyorum…
Aylardan ağustos, hüznün başlangıcına az var
İncecik bir öykü kitabından şiirler okuyorum…
Ve bir insan…
Okudukça iki yana savrulan,
Gerçekleşeyazmış düşler, düşeyazmış gerçekler içinde
Düşle gerçeğin kavuştuğu o sihirli An’ı yakalamaya çalışan
Bir insan GÜLER içinde…
Der ki;
Zaman geçmek bilmiyor ama tükeniyor biliyorum”
Tükenen ne?… 
Bizde merhem sürülmez zamanın kanattıklarına
Kanar, tükeninceye kadar kanar…”
Tükenen elbette…

Aylardan ağustos, hüznün başlangıcına az var…
İncecik bir öykü kitabından şiirler okuyorum…

“Çiçeklendiğimde bakabilirmişim gibi gelir aynalara
Kim yaşlı görür ki kendini
Çiçeğe bezendiğinde çıkarsın bahçeye
Bir iki çiçek koklarsın
Görmezsin
Kırılır kolum kanadım
Bazen araladığında perdelerini
Dalar gidersin uzaklara
Bulutlar mıdır senin gözden
Uçup giden kuşlar mıdır düşlerindeki”

İncecik bir öykü kitabından
Temize çekilmiş yaşanmışlıkları okuyorum

Okudukça dönüp geçmişimi dokuyorum…

Resul BUĞDAYCI – Çanakkale, Ağustos 2012

Sevgili Çağatay Hocam, daha çok öykü kitabı daha çok şiirler yazmanız dileğiyle ellerinizden öpüyorum. Sağlıklı ve huzurlu bir dönem diliyorum. Biz gelemiyoruz ama kalbimiz her gün gelip gidiyor. Saygılarımla…. 

Mersin Üniv. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı  adına
Resul BUĞDAYCI, Tayyar Şaşmaz, Seva Öner, A. Öner Kurt, Gülçin Yapıcı
======================
Sevgili Resul, Tayyar, Seva ve Öner’e bu sıcak iletileri için teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 05 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ ÇOCUK YAŞTA EVLİLİK FETVASI..

 
TBB KADIN HUKUKU KOMİSYONU TÜBAKKOM), DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜNDE YER ALAN EVLENME YAŞI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI YAPTI

“DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI, ÇOCUK İSTİSMARINA NEDEN OLACAK
TESPİT VE BEYANLARINI DERHAL SİTESİNDEN KALDIRMALIDIR”
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
– Anayasamızın 2. maddesinde belirtildiği üzere; Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasamızın 11. maddesinde “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” denilmektedir.

Evrensel (AS: BM olacak) Çocuk Hakları Sözleşmesi ve iç hukukumuzdaki düzenlemelere göre 18 yaşını tamamlamamış herkes çocuktur. Yasalardaki birkaç istisna (ayrık) haricinde  (dışında) herkes 18 yaşını doldurmakla reşit olmaktadır. Bilimsel verilerle belirlenmeye çalışılan evlilik yaşı, ülkemizde Medeni Kanunumuzun 124. maddesinde “kadın ve erkekler için 16 yaşından küçükler hiçbir şekilde evlenemezler”, “17 yaşını doldurmuş kişiler ise ancak yasal temsilcilerinin izniyle” şeklinde düzenlenmiştir. Medeni Kanunumuzda 16 yaşını doldurmayan kadın ve erkeğin hiçbir şekilde evlenemeyeceği hükmü varken, Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde yer alan Dini Kavramlar Sözlüğünde, İslam hukukçularınca “buluğ çağının alt sınırının erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak” belirlendiğinin belirtilmesi ve yine “erkek ve kızlar 15 yaşlarına ulaştıklarında, kendilerinde bu ergenlik alametleri görülmese de buluğ olduklarına hükmedilir ve hukuki yükümlülüklere ehil olur” denilmesi Medeni Kanunumuza açıkça aykırıdır. Laik bir hukuk devletinde hukuki ve cezai sorumluluğun ne zaman, hangi yaşta doğacağı kanunlarımızla belirlenir, bu konuda İslam hukukçularının belirleyeceği yaş hiçbir şekilde hukuki sonuç doğurmayacağı gibi, Anayasamızda yer alan laiklik ilkesine de aykırıdır.

  • Anayasamızdaki hukuk kuralları tüm kurum ve kuruluşları bağlamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığınca kanunlarımıza ve Anayasamıza aykırı beyanlarda bulunulması ya da sitelerinde bu yönde açıklamalara yer verilmesi Anayasamızın ihlaline yol açmaktadır. Bu anlamda; anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının hiçbir ayrıcalığı bulunmamaktadır.
  • Diyanet İşleri Başkanlığınca ve Diyanet görevlilerince kadın, çocuk ve evlilik gibi konularda yapılan ve açıkça kanunlarımıza aykırı beyanlar kamuoyu vicdanını yaralamaktadır. Gerek devletin kamu kurum ve kuruluşlarınca, gerekse sivil toplum örgütlerince kız ve erkek çocukların istismarına yönelik eylemlerin önlenmesi için yoğun çalışmalar yürütülürken, Diyanet İşleri Başkanlığının ve bu başkanlığa bağlı görevlilerin tespit ve beyanları tam tersi bir etki yaratmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı çocuk istismarına neden olacak tespit ve beyanlarını derhal sitesinden kaldırmalı, yine kanunlarımıza, Anayasamıza, BM Çocuk Hakları Sözleşmesine ve ülkemizce imzalanan uluslararası sözleşmelere aykırı olarak kadın ve çocuklarımızın istismarının önünü açacak görüş bildirmekten sakınmalıdır.
  • Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu olarak; Diyanet İşleri Başkanlığını özellikle kadın ve çocukların istismarına yol açacak nitelikteki görüş, tespit ve beyanlarda bulunmamaya, beyanlarında ve tespitlerinde kanun ve Anayasa çerçevesinde kalmaya davet ediyor, konunun takipçisi olacağımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.  03.01.2018

Türkiye Barolar Birliği
TÜBAKKOM 14. Dönem Sözcüsü
Trabzon Barosu Başkanlığı
============================================
Dostlar,

AKP iktidarının 16. yılında Laik düzene dönük açık – örtük saldırılar artık sabır sınırlarını aşmıştır. Kuşku yok, kamu kurumları dahil tarikat – cemaat – vakıf – dernek vb. kuruluşlarca Seküler devlet yapısına saldırılar sistematik ve planlıdır. İktidarın çanak tuttuğu son derece nettir. Örn. Erdoğan kafasına göre önüne gelene “Eyyyyy… ” diye başlarken, çizmeyi çooook aşan Diyanet İşleri Başkanlığı ve AKP’li belediyeler dahil, dinci tarikat – cemaat – vakıf – dernek vb. kuruluşlarca yapılan saldırılara tek bir uyarısı olmamış, hiç sesi çıkmamış, göz yummuştur. 

21. yy’ın şafağında 4. Sanayi Devrimi tüm yaşamı kuşatmış iken Türkiye gündemini böylesine ilkelliklerle ve açık hukuksuzlukla – Anayasayı çiğneyerek meşgul etmek ahlak dışıdır. Ülkemize ölçüsüz zarar vermektedir. Bu saçmalıklara – zavallılıklara artık son vermelidir.

Enflasyon, ve işsizlik TÜİK’e tüm baskılara karşın 2 basamaklı çıkmış, ABD’de yargılanan devlet bankası Halk Bank’ın genel müdür yardımcısı 6 suçlamanın 5’inden jürinin oybirliği ile suçlu bulunmuş, Man adası yolsuzluğunun hesabı verilmemiş, OHAL KHK’ları ile TEK ADAMIN ağzından çıkan “yasa” yapılarak son derece net biçimde Anayasa ve TBMM rafa kaldırılmış; Türkiye’de açık diktatörlük – dinci faşizm ilanına ramak kalmış, asgari ücret açlık sınırının altında kalmış, dış ticaret açığı 80 milyar dolara dayanmış……. meşruluğu sorgulanır aşamaya sürüklenmiş bir iktidar; algı yönetimi ile gündem değiştirerek, kendisine dönük suçlamaları adeta ayna tutarcasına yansıtarak muhalefete yüklemekte, Ataşehir’den sonra
%76 oyla seçilen CHP’li Beşiktaş belediye başkanını da görevden almaktadır.

AKP kurucularından Bülent Arınç,  Başbakan yardımcısı iken, o dönem Ankara Belediye başkanı olan Melih Gökçek için “Ankara’yı parsel parsel FETÖ’cülere sattı..” anlamında suçlama yapmıştı kamuoyu önünde.. Ne oldu, en küçük bir idari – adli işlem yapıldı mı? Bundan daha açık suç bildirimi (ihbarı) olabilir mi? İstifaya zorlanan AKP’li 8 belediye başkanının hiçbir yolsuzluğu – usulsüzlüğü yok muydu, neden istifaya zorlandılar yok idiyse? Karşılıklı şantaj kozları mı seferber edildi bu kişilerle AKP arasında?? AK Partiye ne çok yakışıyor bu “aklama” değil mi??

Dileriz neciiip milletimiz  gerçekleri görsün.. AKP kurmayları içinde de eh artık vicdanı isyan edenler çıkar herhalde!? Yoksa hep birlikte yolsuzluklara suça bulaştılar da “tencere dibin kara seninki benden kara” örneği birbirlerine mahkum mu oldular?? Hangisi, hangisi ey AKP’liler?

Sevgi ve saygı ile. 05 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bitcoin robotlara karşı

Bitcoin robotlara karşı

Prof. Dr. Erinç Yeldan
Cumhuriyet
, 03 Ocak 2108
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

2018’in ilk günleri… 21. yüzyıl nereye gidiyor? Bu yazıda dünya kapitalizminin 21. yüzyıldaki devinimini belirleyen iki ana eğilimi tartışmaya çalışacağım: Finansallaşma ve sanayide otomasyonFinansallaşma kavramı ile küresel ekonomide ve izdüşümü siyaset mücadelesinde finans sermayesinin ve finansal aktivitelerin reel ekonomi- politik değerlerin önüne geçmesi olgusunu kastetmekteyiz. Finans kapitalin aşırı kısa dönemci, hiper-akışkan ve spekülatif rantiyer beklentilere dayalı değerler sistemi, reel mal üretiminin ve sabit sermaye yatırımlarına dayalı sermaye birikiminin önüne geçmiş durumda. Finans sermayesinin ulusal sınırların dışına taşarak en kısa sürede, en yüksek getiriyi elde edeceği finansal ürünlere (döviz, borsalar, repolar, türev ürünler, Bitcoin türleri, vs. vs…) yönelebilmesi için ulus devletlerin ve merkez bankalarının her türlü denetiminden, kısıtlamasından ve düzenlemesinden (regülasyonlarından) kurtulması, özgürleşmesi gerekiyor. (Bu sürecin küreselleşme diye adlandırılarak, sanki bir çağdaşlaşma öyküsü gibi pazarlandığını biliyoruz). 
Bitcoin’in de dahil olduğu kripto (dijital; elektronik nakit para) sisteminin bu sürecin an itibarıyla son halkası olduğunu düşünüyorum. Bitcoin ilk olarak 2008’de Satoshi Nakamoto (takma bir adı) çevresinde toplanan bir grup “yatırımcı” tarafından kullanıldı. Ana amaçları devletlerin (ve dolayısıyla merkez bankalarının) denetim ve kurallarından bağımsız; “özgür” bir para sisteminin kurgulanması idi. (2008, küresel finans balonunun en şişkin ve patlamak üzere olduğu yıl idi; unutmayalım). Bitcoin “üretimi”, matematiksel bir algoritmayı işletme becerisi ve gerekli bilgisayar donanımına sahip “madenciler” (miners –teşbihte hata yok) tarafından sürdürülüyor. Bitcoin üretiminde gerekli bilgisayar donanımının ve karmaşık algoritmasının getirdiği elektrik enerjisi yükünün, örneğin İrlanda’nın bir yıllık enerji tüketimine eşdeğer olduğu ve dolayısıyla başlı başına bir çevre felaketi habercisi olduğu sıkça dile getiriliyor. 
Bitcoin’in günümüzdeki sermaye değeri 3.2 milyar doları aşmış olmasına karşın, toplam potansiyel para arzı önceden belirlenmiş durumda (kabaca 21 milyon adet Bitcoin) ve her bir yeni “Bitcoin” üretimi bu toplam arzın eritilmesi anlamına geliyor. Tahminler, Bitcoin üretiminin mevcut temposu sürdürülürse toplam arzının 2140 yılında sıfırlanmış olacağı yönünde. Toplam potansiyel arz tutarının sabit olduğu bu kurgu altında, artık merkez bankalarının veya başka bir para otoritesinin “para ihraç etmesine” de ihtiyaç kalmıyor. Ancak bu arada bir not ekleyelim ve mevcut Bitcoin adedinin neredeyse yarısının 1000 “büyük” Bitcoin kullanıcısı tarafından kontrol edilmekte olduğunu vurgulayalım. Tekelci yoğunlaşma ve buna dayalı siyasi gücün olası kullanım biçimleri, Bitcoin sisteminin “demokratik” bir kazanım olduğu yönündeki efsaneleri de çürütüyor. 
Bitcoin, “kripto” para sisteminin tek ürünü değil. Rakipleri arasında Ethereum (ETH), Ripple (XRP), Nem (XEM) gibi almaşık sanal ürünler de var. Kapsam alanları farklılıklar gösterse de, ortak özellikleri “kişiye özgü” ve “denetimekapalı” oluşları ve fiyatlarında da çok yüksek oynaklık (volatilite) içermeleri. Bu son özellikleri nedeniyle de yüksek risk taşıyarak, spekülatif vurgunlara (ve kayıplara) çok açık oldukları gözleniyor.
***
Küresel ekonominin sanayi mal ve hizmet üretiminde otomasyona dayalı teknolojik dönüşümleri 21. yüzyılın bir diğer ana dalgası. “Sanayi 4.0” diye de anılan bu süreçte robotların giderek işgücünde söz sahibi olacağı ve yapısal nitelikli işsizliğin ana nedenini oluşturacağı sıkça dile getirilmekte. Örneğin McKenzie tarafından yapılan bir araştırmada, sanayide mevcut eğilimler altında otomasyonun küresel ekonominin yüzde 50’sini etkileyeceği; bunun 1.2 milyar çalışanın ve 14.6 trilyon dolar tutarında ücret gelirinin etkilenmesi anlamına geleceği vurgulanmakta (*). 
Birleşmiş Milletler UNCTAD örgütünün 2017 Ticaret ve Kalkınma Raporu sanayide kullanılan robotların yıllık kurulum temposunun (istihdamının-?) 250 bine ulaştığını ve birikimli stokunun 1 milyon 630 bini aştığını belirtiyor. Gelişmiş ülkeler bu toplamın yaklaşık yarısına sahipken, küresel ekonominin yeni üretim atölyelerini oluşturan Asya ülkelerinin bu rakamların üçte birine sahip olduğu gözleniyor. “10 bin işçi başına düşen robot” sayısında 400’e yakın kurulum ile Kore ve Japonya dünya otomasyon yarışında başı çekiyor. 
Ancak buradaki sorun, robotların günün birinde işçilerin işini ellerinden alması ve onları işsiz bırakması söylemi kadar basit değil. Teknolojik gelişme, nihayetinde, önüne geçilemez bir süreç. Buradaki tehdit, bir yanda otomasyon ile dijital ve enformatik iş tanımlarının gerekli kıldığı beceri ve bilgi donanımına sahip çok sınırlı bir teknisyen aristokrasisi yanında, bu eğitime ulaşamayan mavi yakalı geniş kitlelerin ve çocuklarının giderek göreceli olarak vasıfsızlaştırılması ve sosyal açıdan dışlanmış işsizler ordusu saflarına katılması tehlikesine dayanıyor. Bir yanda piyasalaştırılmış eğitim ve teknik donanıma ulaşabilen teknokratlar, diğer yanda vasıfsızlaştırılmış geniş yığınlar, fırsat eşitsizliğinin ve gelir dağılımındaki çarpıklıkların ana öznesi haline geliyor. 
Öte yandan, finans kapitalin öncelikleri küresel tasarruf fonlarının finansal spekülasyon oyunlarında çar çur edilmesine yol açarken; “istikrar”, “mali disiplin” ve “kemer sıkma” (austerity) içeren neoliberal ekonomi politikaları da küresel ölçekte sabit sermaye yatırımlarının çok düşük tempoda sürmesine neden olmakta. Sorun, teknolojik ilerlemede değil, teknolojik ilerlemeye koşut kurumsal altyapıların gelişimini engelleyen piyasa biçimlerinde. Ya da daha açık ve net söyleyelim: kapitalizmin birikim şemasının ta kendisinde.

(*) https://www.mckinsey.com/ technologyjobs- and-the-future-of-work/__
==================================
Dostlar,

Son derece nitelikli bir irdeleme Sayın. Prof. Yeldan’dan. Teşekkür eder, kutlarız önce.

Finans kapital tam bir kumarhane batağında..
İki kilo domates bile üretemeden tümüyle spekülatif yöntemlerle paradan para kazanma peşinde.
Bu kez para kazanma için elde somut paraya da pek gereksim yol anlaşılan.
BIT COIN, küresel kumarhanenin yeni sanal araçlarından.
Borsalar cebirsel toplamı SIFIR olan toplumsal kumarhanelerdi..
Ölçek büyütüldü; küresel kumarhanenin pey akçeleri “bit coin” ler sahnede.

Kapitalizm giderek yabanıllaşmış, tüm dünyayı avuçlarına alarak emperyalistleşmişti.
İnsanlık bu beladan nasıl kurtulacak sorunsalı ortada dururken, 21. yy’da artık can çekiştiği söylenen kapitalizm, yeni “oyuncakları” ile uzatmaları uzatıyor..

Ortalama yurttaşı / dünyalıyı korumak, uyarıp kollamak gerek.

Sevgi ve saygı ile. 04 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

DEVLET – TOPLUM – İNSAN ve HUKUK

DEVLET – TOPLUM – İNSAN ve HUKUK

Av. Nurullah AYDIN
2 Ocak 2018, ANKARA 

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Yöneten-yönetilen ilişkileri, egemen sınıfın sömürü sistemi, soyluluk-kölelik, iktidarın keyfiliği; insanlık tarihinin acı gerçeklerdir. Aynı zamanda birikimli tecrübe yığınıdır. Sonuçta; yasalar önünde ayrıcalıklı kişi sınıf zümre olmadığı, herkesin eşit olduğu sistem inşası gerçekleştirmek istenmiştir. Bu hukuk devleti, anayasal devlet, demokrasi kavramları ve uygulamaları ile açıklanabilmiştir. 

Hukuk ve demokrasi iç içedir. Hukukun bulunmadığı yerde demokrasi yoktur. Anayasa ve  yasalar hukuk için vardır ve gereklidir. 

Hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanmadığı devlet yönetiminde keyfilik bulunduğu bilinen bir gerçektir. Hukukun üstünlüğü; kişilerin can, mal güvenliği ile temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alır. 

Devletin tüm çalışmalarında bu ilkeye uygun davranışta bulunması gerekir. Her devlet kurumu ve yetkilisi Anayasanın ve yasaların tespit ettiği görev ve yetkilere sahiptir. Hukuk her şeyin üstündedir ve keyfiliğe yer yoktur. Bu açıdan Anayasa’nın 2. maddesindeki tanımlama çok önemlidir. 

Anayasa’da devlet organları Yasama, Yürütme, Yargı olmak üzere üç temel erk şeklinde düzenlenmiştir. Anayasanın başlangıcında da kuvvetler ayrımının devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni iş bölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu açıkça ifade edilmiştir. 

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.. 

Kişiler, kurumlar ve idarenin her türlü yargı kararına uymak zorunda olduğu bilinmelidir 

Anayasa’nın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, sosyal ve laik bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Temel unsur hukuk devletidir. Demokratik, laik, sosyal nitelikleri ise bunun üzerine inşa edilmiştir. 

Yargı; bir ülkede yaşayan herkese lazım. Yargının bağımsızlığını yitirdiği bir ülkede temel hak ve özgürlüklerin varlığından söz edilemez. Bu konuda kurum ve kişiler kendilerine düşen özeni göstermeli, sağduyulu davranmalıdır. Siyasilerin hukuka siyaseti sokmak yerine, hukuku siyasete egemen kılmak erdemini göstermeleri gerekir. 

Anayasa’nın 5. maddesinde devletin temel amaç ve görevleri belirlenmiştir. Hukukun üstünlüğünü sağlayan devlet, sosyal devlettir. Sosyal devlet ilkesi, geleneksel hukuk devleti ilkesini tamamlar. Devletin temel niteliklerinden biri, sosyal hukuk devleti ilkesidir. 

Sosyal hukuk devleti; temel hak ve özgürlükleri en geniş ölçüde sağlayan ve güvence altına alan, toplumsal gerekleri ve toplum yararını gözeten, kişi ve toplum yararı arasında denge kuran, toplumsal dayanışmayı üst düzeyde gerçekleştiren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak kollayan, milli gelirin adil bir biçimde dağıtılmasını sağlayan devlettir. 

Sosyal hayatı hukuk kuralları düzenler. Hukuk da gelişen sosyal hayata göre şekillenir. Yasaların ilk ve temel amacı, bireylerin mutlak haklarını korumak ve düzenlemektir. Çünkü insanların refah ve huzurunun temeli hukuktur. 

Siyasilerin hukuka siyaseti sokmak yerine, hukuku siyasete egemen kılmak erdemini göstermeleri gerekir. Çünkü bağımsız yargı, yeri ve zamanı geldiğinde yasama ve yürütme organları için de denetleyeceği, sınırlandırıcı işlevde bulunur. 

Yargı tam bağımsız değil ise vatandaşın temel hak ve özgürlüklerinin kargaşaya, hükmetmeye tabi olacağı ve kuralsızlıkların kural haline gelmesi doğaldır. Yargı bağımsızlığına tutuculukla yaklaşan siyasiler, bunun yoksunluğunun ve eksikliğinin aslında kendilerine zarar verdiğini zaman içinde görür. 

Temel görüş; devletin hukukun üstünlüğünü esas alması durumunda, yurttaşlarının haklarını güvenceye aldığı, özgürlüğünü sağladığı hususudur. Demokratik olduğunu öngören her rejimin, hukuku temel almasında zorunluluk vardır. 

Toplumda ve devlette sorumluluk taşıyan herkes, açıklamalarının ve uygulamalarının ne gibi etki yaratacağını ve getireceği sonuçları önceden düşünmek zorundadır. 

Günün Sözü : Haksızlık yaptınsa telafi etmeye bak, yoksa haksızlığa maruz kaldığında sızlanma.
================================
Dostlar,

Sayın Av. Nurullah Aydın çok kıdemli ve birikimli, yurtsever  bir hukuk adamıdır.
Bu sitede çok sayıda yazısına yer verilmiştir.

Yukarıya aldığımız makalesi, son derece özlü bir içeriktir temel kavramlara değgin.

Türkiye’nin birikimi, sabır ve olgunlukla siyasal iktidara anımsatmalarda bulunmakta, uyarılar yapmaktadır. Demokrasinin erdemi de çok seslilikte (plüralizm) ve birbirinin görüşlerine değer vererek saygı içinde yararlanmak ve genelin yararı (ortak iyi) için ortak aklı kullanmaktır.
Bu arada çoğunluğun azınlıkta kalanları asla ezmemesi, asgari ortakların çoğunluk baskısına (majorite) dayalı değil, çoğulcu (plüralist) yaklaşımla üretilmesi temeldir.

Siyasal iktidarın, hiçbir biçimde savunulamayacak “ben seçim kazandım, dilediğimi yaparım” anlayışı son derece sakıncalı hatta tehlikelidir toplumsal barış için. Demokrasinin evrensel değerleri bellidir ve bunları yeniden tanımlamadan önce varolanları uygulamak ve demokratik iklimi kurup yaşatmak vazgeçilmezdir. Ancak bundan sonra verili kuralları tartışmaya açmak düşünülebilir. Bunun da gerekçesi ancak demokratik standartları, temel insan hak ve özgürlüklerini daha da ileri taşımak olabilir.

İHEB -İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi-, insanlığın tarih boyunca sağladığı bu birikiminin kristalleşmiş metnidir ve 10 Aralık 1948’e tarihlenen görkemli bir uzlaşıdır, yaşatılmalıdır.

Hepsi için de

1. Temel bilimsel bilgi,
2. Hoşgörü ve
3. İnsan sevgisi ontolojik sacayağını oluşturmaktadır.

Sevgi ve saygı ile. 03 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Büyük atılım yılı ve Türkiye için büyük boşluk

Büyük atılım yılı ve
Türkiye için büyük boşluk

Orhan Bursalı
Cumhuriyet, 01.01.2018
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1 Ocak 2018 bu gün. Umarım yıl boyunca gündeminizi az çok hazırladınız. 
Bugün bilimden bahsedeceğim. 
2017 müthiş geçti. Bilimsel araştırmalar, buluşlar, tekno gelişmeler fırtına gibi esti. Başdöndürücü. Herkese Bilim Teknoloji, biliyorsunuz haftalık çıkıyor, geçen sayısında geniş bir toparlama yayımladı. Kaçırdıysanız, herkesebilimteknoloji.com sitesinden dijital tek sayı olarak da alabilirsiniz. Bu haftaki dergiyle birlikte geçen yılı toplam değerlendirdiğimde şu gözlemi yapıyorum: 
Bilgi birikimleri, belirli bir süre içinde önemli bir buluş ve tasarım sıçraması yapıyor ve olağanüstü bir bilgi ve teknolojik araç olarak karşımıza çıkıyor. 
İvmesi artarak. Geçen birkaç yılın birikimi, gelecek ve sonraki yıllarda daha kısa süreler içinde büyük patlamalarla karşımıza çıkacak. 
Atom altı düzeyde, kuantum araştırmaları, kuantum bilgisayarları olarak beş yıl içinde dünyanın kullanımına açılacak, tüm hesaplamalar olağanüstü bir hızla gerçekleşecek, bugünkü süper bilgisayarların aylar süresince yaptığını saatler – gün boyunca yapacak. İlk kuantum haberleşmesi Çin ile Viyana arasında gerçekleştirildi, kimsenin kıramayacağı -tek tek fotonların kullanımına dayanan- bir şifreleme ile. Temel bilim ile teknolojinin bu buluşmasında Çin bir adım önde.

Büyük atılım yılı 
Uzayda en büyük olay, iki nötron yıldızının 130 milyon ışık yılı uzaklıkta çarpışarak kaynaşmasıydı. Astrofizikçiler, gökbilimciler, türlü çeşitli teleskoplarıyla bu tür büyük olayları izleyebilme konusunda artık kılıçlarını kuşanmış hazır durumdalar. Bu olay, astrofiziğin en büyük atılım yılı olarak tarihe geçti. Evrenle ilgili bazı modellerin doğruluğu kanıtlandığı gibi, böyle büyük çarpışmaların pek çok ağır elementi doğurduğu ve uzaya saldığı da doğrulanmış oldu. Einstein’in Genel Görelilik teorisinin doğruluğu da bir kez daha test edildi. 
Nötron yıldızları büyük yıldız patlamalarından arta kalan maddenin kendi içine- üzerine çökmesiyle oluşan, evrenin en küçük ama en ağır / yoğun yıldızları, bir kaşığa bir milyar ton sığdırdığınızı düşünün. Kendi çevrelerinde de mesela saniyede defalarca dönerler. 
7 dünya benzeri gezegen de keşfedildi. Hepimiz birer uzaylı olarak, hey başka uzaylılar var mı arayışı sürüyor. Dahi adam Elon Muske uzaya gidip geri gelen roketleriyle, (SpaceX – Falcon 7) uzaya sivil geziler için yeni bir dönem başlattı.

Geninde bozukluk mu var? 
Biyolojide olağanüstü gelişmeler yaşandı. Gen makası (CrIspr yöntemi) ile canlıların genleri rahatça kesilip çıkartılmaya başlandı. Mesela nadir bir hastalık olan

  • Hunter sendromlu 44 yaşında bir hastanın genomu CrIspr kullanılarak başarıyla yeniden düzenlendi ve hastalık kayboldu!

Portland’da araştırmacılar, tek hücreden oluşan insan embriyosunu yeniden düzenlediler. Kalıtsal hastalıklar ve kusurlu genlerin ortadan kaldırılmasında büyük bir aşama. Ayrıca rahmi taklit eden bir yapay rahim, erken doğanlar için yepyeni ve sağlıklı bir umudu doğurdu… 

  • Türkiye bunların hiçbirine hazır değil, ilgisiz ve bilgisiz, olayın tamamen dışındayız. 

İnterneti bir ahlak bozukluğu olarak gören ve dünyanın bilgisini içeren Wikipedia özgür ansiklopedisini ülkemizde hâlâ yasaklı tutan bir anlayışla gidebileceğimiz yer koca bir boşluktur.
=========================================
Dostlar,

KURTULUŞ BİLİM ve TEKNOLOJİDE; TÜRKİYE’nin de!

Cumhuriyet gazetemizin saygın yazarlarından Orhan Bursalı, dostluğu ile övündüğümüz insanlardandır. 2018’in ilk yazısını Bilime ayırdı, hayranlık ve saygı uyandıran gelişmelere. Bize de bu dizeleri çağrıştırdı Sn. Bursalı andığımız makalesiyle. Köşesinde son derece nitelikli yazılar kaleme almakla kalmayıp, uzun yıllar bu gazetenin haftalık BİLİM ve TEKNİK ekinin editörlüğünü üstlendi. O dergiden çook şeyler öğrendik. Ne var ki Cumhuriyet bu dergiyi, başlıca akçalı (parasal, mali) sıkıntılar yüzünden sürdüremedi. Ancak Sayın Bursalı pes etmedi ve bu dergiyi çok değerli yazar dostlarıyla birlikte sanal ortama taşıdı :

  • herkesebilimteknoloji.com

Çok mütevazi ödemelerle sanal ortamda sürdürüm (abonelik) yapılabiliyor. Yeni yıl için sevdiklerimize armağan için indirim bile yapmışlar..

Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın interneti “zehir” olarak nitelemesi ve “zehir evlere girdi” değerlendirmesi çok ürkütücüdür. Klasik görsel – yazılı basında mutlak iktidar tekeli her yola başvurularak sağlanmıştır. Sıra, toplumsal karşıtlığın (muhalefetin) nefes aldığı sosyal paylaşım ortamlarına (media) mı gelmiştir?

Zaten, –nasıl finanse ediliyorsa– yüzlerce – binlerce ücretli AK-Trol 7/24 “görev” başındadır; ispiyon, ihbar, şantaj, aşağılama, yıldırarak edilgin kılma, küfür, hakaret, linç, iftira, siber saldırılar… sıradan silahlar olmuştur.

Aba altından bu alana da sınırlama – sansür sopası gösterildiğine ilişkin ciddi kuşku uyandı bizde. Zehir olan internet olamaz; “internet bağımlılığı” denen bir davranış bozukluğu eleştirilebilir fakat internet olanakları asla. Böylesi ilkellik, çağdışılık hatta arkaiklik olurdu.

Youtube erişimi ülkemizde epey bir süre engellenmiştir.
Wikipedia erişimi neredeyse 1 yıldır yasaklıdır. Oysa bu ansiklopedik sitede son derece önemli – değerli bilgi hazinesi yüklüdür. Yasakçılık sorun çözmüyor. Eğer bu sitede ülkemiz aleyhine doğru olmayan içerikler varsa, uluslararası hukuk kuralları kapsamında uğraş verilmelidir. Uluslararası tahkim bu olanaklardan biridir. Son 1,5 yıldır OHAL altında inletilen toplumun Anayasal haberleşme gizliliği ve güvencesi de (md. 22) ciddi yara almıştır. Güvenlik birimleri yargı kararı olmadan iletişim içeriğine ulaşabilmektedir. Hatta geçen hafta “kuşkulu” (!?) gönderi zarflarını açma yetkisi de eklenmiştir buna!

Bütün bunları bir araya getirdiğinizde, o ülke rejiminin FAŞİZM olduğunu belirleyebilmek için gerek ve yeter koşulların fazlasıyla sağlandığı söylenebilir. Zaten tarihte hiçbir faşist ya da diktatör böylesi sıfatları kendisine yakıştırmamış hatta en tepkisel biçimde reddetmiştir.
Zihni, algıyı, ussalcılığı (akılcılık – rasyonalite) ortadan kaldıran “tuhaf” bir hal olan bu tablo, son derece trajik gelişmelerle ve ancak “zor” ile sonlandırılabilmektedir…
*****

Öte yandan; 1971’de Hacettepe’de başladığımız tıp eğitimimizin daha başlarında, Türkiye’de çağcıl Halk Sağlığı / Toplum Hekimliği bilimlerinin – sisteminin kurucusu eşsiz Bilim ve Eylem insanı, Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Prof. Dr. H. Nusret Fişek hocamız daha o yıllarda geleceğin tıbbının koruyucu hekimliğe dayanacağını, genetik sağaltım (tedavi) ve koru(n)ma ile
pek çok sağlık sorununun – hastalığın köktenci (radikal) biçimde iyileştirilebileceğini işliyordu. Ne denli derin bir öngörü değil mi??

Yaşamda en gerçek yol göstericinin “bilim ve fen” olduğunu, bunların dışında başkaca yol gösterici aramanın aymazlık – şaşkınlık – sapkınlık olacağını Büyük ATATÜRK boşuna mı söyledi ve bizlere tinsel kalıt (manevi miras) olarak salt bilimsel akılcılığı bıraktı??

Bu sözleri Sn. Bursalı, uzun yıllar Cumhuriyet Bilim Teknik Cumartesi ekinin başından hiç eksik etmedi sağolsun.. Berlin Teknik Üniversitesinde aldığı “sıkı” eğitim, zekasıyla birleşerek Saygın Orhan Bursalı’yı bizlere armağan etti. Bu dizgeselliğe (sistematiğe) dayalı Uygarlık öylesine bir ateştir ki; karşı çıkan yobazları, yarasaları, omurgasız sürüngenleri, insansıları., Platon’un mağara mitosu adamlarını… yakar, yok eder..

Türkiye bu zorunlu bilim kulvarından ayrılamaz, asla arkasını dönemez, kayıtsız kalamaz..
Böyle de olacaktır ve son yılların siyaset bilimi yazınında (literatüründe) tipik bir “anomali” olarak tanımlanabilecek AKP siyasal notasyonu, zamanın ruhunca deterministik paranteze alınarak etkisizleştirilecektir.

Sevgi ve saygı ile. 02 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

2017 YILI ÇALIŞMALARIMIZ…

2017 YILI ÇALIŞMALARIMIZ…

Dostlar,

Gelenekselleştirdiğimiz üzere her yıl sonunda  AYDINLANMA çabalarımızı bu sayfalardan sizlere sunuyoruz. 2017 içinde yapabildiğimiz konuşmalar aşağıda..

2017 Yılı  Aydınlanma Konferansları/Konuşmaları  [ 8 adet ]

  1. Politik İletişim Becerileri (görsel konferans). Vatan Partisi Gn. Mrk., Ankara, 19.02.2017
  2. Anayasa Tuzağı (görsel panel konuşması). CHP İlçe Başkanlığı, Datça, 07 Mart 2017
  3. Sosyal Güvenlik Sisteminin Sağlık Boyutunun Etik Sorunları. Hacettepe Üniv. Tıp Fak.
    Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, TETKO Konf. Dizisi, Ankara, 10 Mart 2017.
  4. Anayasa Tuzağı (görsel konferans). Çorum Dedesli Ovası Köylüleri Dayanışma ve
    Kültür Derneği, Ankara, 01 Nisan 2017
  5. Küresel Isınma – İklim Değişikliği.. Aşırı Sıcaklarla Nasıl Başetmeli? TRT Kent Radyo-Ankara (Fatih Şahin) ile, 09 Ağustos 2017.
  6. Gelecekteki Yaşamınızı Nasıl Sağlayacaksınız? (Görsel konf.) Düzenleme :
    Dikili Huzurlu Yaşam Girişim Grubu – ADD Dikili Şubesi – Dikili Belediyesi, 15.09.2017
  7. Şehir Hastaneleri Talanı. Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi, 01.11.2017
  8. Askerlerin Beslenmesi; organik gıdalar, besin zehirlenmeleri… TRT, 27.12.2017

Ne yazık ki ciddi bir ambargo hatta kuşatma – dışlanma – engellenme sürecindeyiz. Halkta da bir yılgınlık olduğu söylenebilir. Yıllardır yapılan konferanslar, Gezi eylemleri, öncesinde devasa Cumhuriyet mitingleri, son olarak Büyük ADALET Yürüyüşü (Kılıçdaroğlu’nun Ankara -İstanbul yürüyüşü) ve dev Maltepe mitingi.. Hemen hemen hiçbirinin ciddi katkı sağlamadığı, AKP = RTE’yi frenle(ye)mediği söylenebilir. AKP = RTE her geçen gün dinci – gerici çemberi daraltarak toplumu teslim alma ve İslami rejim kurmaya dönük bunaltan baskısını sürdürüyor. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası 20 Temmuz 2016’dan bu yana 1,5 yıldır OHAL altında adeta terbiye ediliyoruz. Deyimi yerinde ise boyunduruk sistematik ve ödünsüz sürdürülüyor.
*****
Web sitemizde yıl boyunca hemen hemen her hafta 1 makale yazdık güncel konularla ilgili.
Bu yazılara yer yer “Tıbbiyeli – Hekim Ahmet Saltık” yer yer de “Mülkiyeli – Ahmet Saltık” olarak imza koyduk. Toplam 58 makalenin listesi aşağıda.. Erişke adresleri tıklanarak erişilebilir.  Ülkemiz yararlı olmasıdır bütün dileğimiz..

2017 Yılı  A y d ı n l a n m a  Makaleleri [58 adet]

No Makalenin konusu Yayımlandığı yer(ler) Tarihi
1 2017’nin “İLK KATLİAMI” nın Düşündürdülleri ve
AKP’nin Tükenişi
http://ahmetsaltik.net/2017/01/01/2017nin-ilk-katliaminin-dusundurdukleri-ve-akpnin-tukenisi/

01.01.2017 günü manşete kondu

01.01.2017
2 Saray’da Tutsak Erdoğan’a Yardım Etmeli.. http://ahmetsaltik.net/2017/01/12/soner-yalcin-iste-budur/
12.01.2017 günü manşete kondu
12.01.2017
3 R.T. Erdoğan Diyarbakır’da, tarih 1 Nisan 2017 : “Türk demiyorum, millet diyorum..” http://ahmetsaltik.net/2017/04/02/pamukoglu-hayir-onde-yuzlerinden-belli/ 02.04.2017
4 Şam-Ankara yakınlaşmasına kimyasal saldırı http://ahmetsaltik.net/2017/04/07/sam-ankara-yakinlasmasina-kimyasal-saldiri/ 07.04.2017
5 Genç Karl Marx Filmi Üzerine.. http://ahmetsaltik.net/2017/05/22/genc-karl-marx 22.05.2017
6 Uluslararası Af Örgütü’nün “Gelecek Karanlık” Başlıklı Türkiye Raporu Üzerine http://ahmetsaltik.net/2017/05/22/uluslararasi-af-orgutunden-carpici-ohal-raporu-amac-partiye-sadik-kadrolar-yaratmak/ 22.05.2017
7 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 57 Yılı… http://ahmetsaltik.net/2017/05/27/27-mayis-1960-devriminin-57-yili/  27.05.2017
8 Türkiye’nin İslamcıları :
Nereye Dek ??
http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=42733&action=edit 28.05.2017
9 İçişleri Bakanı ve TBMM Komisyonu Başkanının İftiraları.. 29.05.17 günü manşete kondu 29.05.2017
10 Kökü Dışarıda “Sağlıkta Dönüşüm” Hovardalığı Duvara Dayandı : Hala Göremiyor Musunz?? http://ahmetsaltik.net/2017/05/29/devletin-medikal-alimlari-alarm-veriyor/ 29.05.2017
11 Katar Bunalımı http://ahmetsaltik.net/2017/06/11/katar-krizi/ 11.06.2017
12 Akademi ve Üniversitelerin Geleceğini Mühürleyen 7033 Sayılı Yasa ve Düşündürdükleri http://ahmetsaltik.net/2017/06/26/akademi-ve-universitelerin-gelecegini-muhurleyen-tasari-yasalasti/ 26.06.2017
13 “AKP = RTE Dunning-Kruger kâbusu” http://ahmetsaltik.net/2017/06/27/adalet-yuruyusu-13-gununde/ 27.06.2017
14 AYM’den 16 Nisan Halkoylaması İlgili Red Kararı http://ahmetsaltik.net/2017/07/07/aymden-referandumla-ilgili-karar/ 07.07.2017
15 Nuriye Gülmen ve Semih Özakça
Ölüm Orucunun
124. Gününde
http://ahmetsaltik.net/2017/07/09/nuriye-gulmen-ve-semih-ozakca-icin-artik-saatler-onemli/ 09.07.2017
16 Sayın Nurzen Amuran’ın ODA TV Söyleşisi sorularına yanıtlarımız http://odatv.com/asil-olan-aclik-grevi-yapan-insanlarla-empati-kurmaktir-0907171200.html 09.07.2017
17 15 Temmuz’un AKP – Erdoğan Açısından  Sosyo-Politik Psikolojik Ardalanı http://ahmetsaltik.net/2017/07/17/15-temmuzun-akp-erdogan-acisindan-sosyo-politik-psikolojik-ardalani/ 17.09.2017
18 OHAL’in 1. Yılında AKP = RTE’YE Çağrı http://ahmetsaltik.net/2017/07/20/demokrasi-icin-birlik-raporu-ohalin-1-yilinda-demokrasi-enkaz-altinda/ 20.07.2017
19 Milli Eğitimde Dinci – Şeriatçı Müfredat Geri Çekilsin! http://ahmetsaltik.net/2017/07/21/kabineyi-birak-mufredata-bak/ 21.07.2017
20 Dr. Hüseyin Demirdizen’e Kefiliz! http://ahmetsaltik.net/2017/07/21/33-yillik-hekim-dr-huseyin-demirdizen-nasil-isten-atildi/ 21.07.2017
21 Müfredat Değişikliği Cihat İlanı ile “Şah Mat” Hamlesi mi??! http://ahmetsaltik.net/2017/07/23/rifat-serdaroglu-15-temmuzun-fatihi/ 23.07.2017
22 AKP = RTE’nin HSK Operasyonu Gayrımeşrudur ve Geri Alınmalıdır http://ahmetsaltik.net/2017/07/25/hsknin-hakim-ve-savci-atamalari-uzerine/ 25.07.2017
23 Charles Darwin Uydurdu mu; Yobaz Bilime Direniyor mu? http://ahmetsaltik.net/2017/07/28/prof-dr-selcuk-erez-darwin-uydurmus/ 28.07.2017
24 Müftülere – İmamlara Nikah Yetkisi ve
Cihatçı Müfredat : AKP’nin Türkiye’ye Çatal Kazığı
http://ahmetsaltik.net/2017/07/30/imam-nikahi-laikligi-kadinlari-cocuklari-vuracak/

 

29.07.2017
25 AKP’nin Yoz Bilim – Sanat – Kültür Düşmanlığı Çıkmazı http://ahmetsaltik.net/2017/08/03/cezmi-doganer-sanatin-gucu/ 03.08.2017
26 Nuriye  – Semih Hakkında AİHM’nin Adaletsiz Kararı.. http://ahmetsaltik.net/2017/08/03/ozakca-aihmde-de-hukuk-yokmus/ 03.08.2017
27 İstanbul Üniversitesi’nin 15  Dönümlük Botanik Bahçesinin Müftülüğe Devrinin Sebeb-i Hikmeti Nedir?? http://ahmetsaltik.net/2017/08/04/leyla-tavsanoglu-botanik-bahcesi-de-rant-kurbani-mi/ 04.08.2017
28 AKP = RTE’nin 13 Ciddi Hata Koridoru http://ahmetsaltik.net/2017/08/08/aydinlanmaya-karsi-yeni-hamleler/ 08.08.2017
29 Dinci – Kinci Nesiller Yetiştirecek Eğitimi  Halkımız Reddecektir! http://ahmetsaltik.net/2017/08/14/prof-dr-suleyman-celik-egitimde-millilik-kaybedildi/ 14.08.2017
30 Atatürk’ün Emaneti Orman Çiftliğinden  ABD Büyükelçiliği İnşaatı İçin 37 Dönüm Toprak Satışı
Hukuk Dışı ve Gayrımeşrudur
http://ahmetsaltik.net/2017/08/15/ataturkun-emanetini-abdye-sattilar/ 15.08.2017
31 Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na Soruyoruz… http://ahmetsaltik.net/2017/08/16/yunanistan-turk-adalarini-isgal-etti-mi/ 16.08.2017
32 Prof. Mustafa Akaydın’ın 15 Temmuz Senaryosu! http://ahmetsaltik.net/2017/08/17/akademisyenlere-guvenlik-sorusturmasi/ 17.08.2017
33 Malezya Büyükelçisi AtananTıp Doktoru Merve Kavakçı’ya Sorular… http://ahmetsaltik.net/2017/08/19/merve-kavakciya-acik-mektup/ 19.08.2017
34 Sistematik ve Yaygın Tutuklamaların
Psiko-Politik Dinamiği
http://ahmetsaltik.net/2017/08/20/sistematik-ve-yaygin-tutuklamanin-gorunmeyen-yuzu/ 20.08.2017
35 Türkiye İçin İçin Kaynıyor – Yanıyor! http://ahmetsaltik.net/2017/08/21/necati-dogru-tekirdag-suspus/ 21.08.2017
36 Sağlıkta Şiddetin ve Cinayetlerin Gerçek Sorumlusu
Kendisini Küresel Sermayeye Adayan AKP İktidarıdır!
http://ahmetsaltik.net/2017/08/24/doktoru-tehdit-eden-hasta-yakinina-ibretlik-ceza/ 24.08.2017
37 Eyyy AKP! Nuriye ve Semih’in Kul Hakkını
Çok Çiğnediniz : Huzur-u Mahşerde Sizi Yüce Tanrı Bile Asla Bağışlamayacakde !
http://ahmetsaltik.net/2017/08/24/gulmen-kendime-gelince-serumu-cikartip-atacagim-yine-aclik-grevine-girecegim/ 24.08.2017
38 CHP’nin Adalet Kurultayı : Çevre Adaleti ve AKP’nin 2.5 Milyar Hayalet Ağacı! http://ahmetsaltik.net/2017/08/25/adalet-eylemden-fikre-ya-sonra/ 25.08.2017
39 95 Yıl Sonra Bir 26 Ağustos Sabahı… http://ahmetsaltik.net/2017/08/26/bugun-26-agustos/ 26.08.2017
40 26 Ağustos 2017 – Malazgirt : Kitlelerin Beyin İğfali; Siyasten! http://ahmetsaltik.net/2017/08/26/malazgirtte-tarihin-tacizi/ 26.08.2017
41 Asıl Metal Yorgunu Erdoğan; AKP’yi ve Türkiye’yi Tıkadı! http://ahmetsaltik.net/2017/08/27/asil-metal-yorgunu-erdogan-akpyi-ve-turkiyeyi-tikadi/ 27.08.2017
42 ILO’nun Türkiye Toplantısını Boykotunun Ardalanı http://ahmetsaltik.net/2017/09/08/iloda-turkiye-krizi-istanbuldaki-toplantiya-boykot-karari/ 08.09.2017
43 Söyleşi : 26 Ağustos – 9 Eylül 1922 Döneminin Yakın Tarihimizdeki Yeri
(Çorlu Devrim Gazetesi, 5-6 Eylül 2017)
http://ahmetsaltik.net/2017/09/09/26-agustos-9-eylul-1922-doneminin-yakin-tarihimizdeki-yeri/ 09.08.2017
44 Türkiye Varlık Fonu Sorunu ve Sayıştay Denetimi Neden Yok? http://ahmetsaltik.net/2017/09/09/tvf-nereye-ne-harcadi-sahi/ 09.08.2017
45 Barzanistan Halkoylaması ve İçyüzü http://ahmetsaltik.net/2017/09/17/barzaninin-duzenledigi-referandumun-dusundurdukleri/ 17.09.2017
46 Şehir Hastanelerine Sağlanan
Hukuksal Dokunulmazlık
http://ahmetsaltik.net/2017/09/24/sehir-hastanelerine-saglanan-hukuksal-dokunulmazlik/ 24.09.2017
47 AKP = RTE Neden İKBY – Barzani’ye Kesin – Net “HAYIR – Yapamazsın” Diyemiyor ? http://ahmetsaltik.net/2017/09/24/akp-rte-neden-ikby-barzaniye-kesin-net-hayir-yapamazsin-diyemiyor/ 24.09.2017
48 AKP = Erdoğan’a Açık Çağrı http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=44850&action=edit      10.10.2017
49 Emek Örgütünün Emekçiye Zulmü ve
Dindar Görünmek!?
http://ahmetsaltik.net/2017/10/24/yildirim-koc-yolsuzluk-ve-kapitalizm/ 24.10.17
50 Türkiye’deki dolar milyarderlerinin bedeli http://ahmetsaltik.net/2017/10/30/turkiyedeki-dolar-milyarderleri/ 30.10.2017
51 Erdoğan Öylesine Çaresiz ki;
Tüm Gemileri Yakıyor, Yakacak..
http://ahmetsaltik.net/2017/10/30/aileme-kadar-tehdit-edildim-diyerek-istifa-eden-akpli-ugur-sansurlendi/ 31.10.2017
52 AKP – RTE Politik Şovları : Nereye Dek? http://ahmetsaltik.net/2017/11/05/ipek-demiryolunun-acilisi/ 05.11.2017
53 AKP = RTE ve Buz Tangosunun Sonu http://ahmetsaltik.net/2017/11/16/akp-mhp-bloku-yenilebilir/ 16.11.2017
54 Dinci Eğitim ve Cinsel Suçlar http://ahmetsaltik.net/2017/11/20/yegenine-tecavuz-edip-hamile-birakan-imam-rizam-disinda-iliskiye-girmis/ 20.11.2017
55 Lozan Andlaşması’nın Anlamı ve
AKP = Erdoğan’ın
Derin Açmazı
http://ahmetsaltik.net/2017/12/12/lozanin-anlami/ 14.12.2017
56 Zarrab Davası’nın Türkiye’ye Beklenebilen
Ağır Yükü
http://ahmetsaltik.net/2017/12/18/turkiye-zarrab-davasina-karsi-derhal-bu-adimlari-atmali/     18.12.2017
57 Taşeronluk Sömürüsünü AKP Getirdi ve Yozlaştırdı.. http://ahmetsaltik.net/2017/12/20/turkiyede-kadrolu-isci-olmanin-bir-onemi-yok/     20.12.2017
58 “696 Sayılı OHAL KHK” sı Denen
Tehlikeli Düzenlemenin
Kritik Faturası
http://ahmetsaltik.net/2017/12/26/bu-khk-insanlarin-yasam-hakkini-tehlikeye-atmistir/ 26.12.2017

2017 gerçekten çoooook zorlu geçti ülkemizde ve dünyada..

Umut yaşamın motorudur adeta.
Ülkemizin kadim bir birikimi vardır ve sorunlarının üstesinden gelmeyi başaracaktır.
AKP = RTE’ye 2018’de teenni, olgunluk, Anayasa ve hukuka saygı ile Cumhuriyetin temel değerlerine bağlılık bekliyoruz.
Ayrıştırıcı – ötekileştirici – dinci – gerici politikalara kesin olarak son vermesini diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 31 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

TÜRKİYE’DE KİMİN NE KADAR ÜYESİ VAR?

TÜRKİYE’DE
KİMİN NE KADAR ÜYESİ VAR?

R. Bülend Kırmacı
http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/TURKIYE-DE-KIMIN-NE-KADAR-UYESI-VAR/1090, 27.12.2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Demokrasilerde yurttaşlık haklarından biri de herhangi bir partiye, derneğe, sendikaya izin almaksızın üye olmak ve dilediğinde ayrılabilmektir. “Üye” olmak bir tür aidiyet duygusu, bir düşünsel bağlılığın da anlatımıdır. Üye/yurttaş ile üye olunan yapı/süreç arasında bir akitleşme söz konusudur. Üye, tüzel kişiliğin içinde iradesini kurallara bağlar,
tüzel kişilik ise üyesinin üyelikten doğan haklarını korur.

Temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye
Temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye erişmede en geçerli koşullardan biri, daha çok sayıda yurttaşın, hayatın örgütlü alanlarında kendini tanımlayabilmesidir. Esasen bir ideal olarak “katılımcı demokrasi”, birer alt sistem olan parti, sendika, dernek yoluyla genel sistemin denetlenmesi açısından da çok işlevsel bir olgudur. Ne var ki, yöneten-yönetilen ilişkisi sistemin bütün bileşenlerinde karşımıza çıkar ve yönetimde-denetim ve gereğinde değişim; her şeyden önce bir eğitim ve bilinçlenme sorunu olarak belirir.

Asl’olan “aktif üyelik”
Gerçekte “üye” olmak ile iş bitmez! Asıl olan “aktif üyedir”. Yani “katıldım” demek yetmez; katkı sunmak, ‘sunabilmek’ ve ben de “varım” derken, erki elinde bulunduranın da, “bana karşı olsan da, iyi ki varsın!” diyebilmesi gerekir. Bu bir olgunluk sorunudur. Öyledir ama, demokrasisi kesintiye uğramış, eğitim düzeninde alt üst oluşlar yaşamış toplumlar açısından bu, biraz çetrefildir. Yine de eski Yunan felsefesi veya ‘Enternasyonalin’ 68 Avrupa’sını etkilemeden hemen öncesindeki “doğrudan demokrasi” kavramı gibi olmasa da, katılımcı demokrasi ve aktif üyelik kıvamına değğin “idealist” arayışlar vardır.
Örnek verelim: Bir yurttaşın vatandaşlık kimliğinin yanı sıra yaşamını ilgilendiren alanlarda üç-dört kuruma ait kimliğinin de bulunduğu İskandinav ülkeleri, bu anlamda, aktif üyeliğe ve katılımcı demokrasiye güzel birer örnek oluştururlar… Türkiye’mizde ise dernek, sendika, parti, spor kulübü üyeliği ekseninde çok farklı ‘oranlar’ vardır. Örneğin, 80 sonrası sendikalaşma oranı giderek düşerken (AS: %33’ten %12’lere!), siyasi parti üyeliği açısından genel nüfusa göre ‘azımsanmayacak’ veriler vardır.

12 milyon siyasi parti üyesi var
“95 siyasi partide 12 milyon üye!” Bu rakam 27 Ekim 2016’da bizzat Adalet Bakanımız tarafından açıklanmıştır.(1) Fakat ilginç olan sıfır üyesi bulunan partiler olduğu gibi, bu on iki milyon üyenin büyük çoğunluğu, 9 399 bin 633 ile AK Parti’de kayıtlıdır. CHP’nin 1 206 018, MHP’nin 440 169 ve HDP’nin 30 295 üyesi bulunmaktadır. Meclis’in dışından, Demokrat Parti 713 055 ve Saadet Partisi ise 225 364 üye ile dikkati çekmektedir.(2)
Fakat gerek iktidar partisindeki büyük oranlı yoğunlaşma (ülkemizdeki tüm parti üyelerinin neredeyse % 75’i) gerek bir türlü “demokratikleştirilemeyen” Siyasi Partiler Yasası (çağımızda tüm üyelerle değil delege marifetiyle yapılan seçimler) gibi olgular dikkate alındığında, toplumumuzun siyasete ‘aktif katılım’ açısından bu verilerle bile yeterli bir kıvam noktasına gelemediği anlaşılabilir.

Her 13 kişiden yalnızca 1 kişi sendikaya üye
Öte yandan, sendikalara üyelik hem iktisadi yaşamın dengesi hem de demokrasi açısından çok gerekli bir katılım yöntemidir. Hele ki, ekonomide bile demokrasiyi aradığımız bu devirde, sistemsel denge açısından da elzem sayılabilir. Yukarıda değindiğim gibi çeşitli nedenlerden dolayı sendikal katılım açısından ileri değil geriye gittiğimiz söylenebilir. Türkiye’deki toplam 13 milyon 38 bin işçiden, 1 milyon 499 bini sendika üyesi. (4) Bu da işçi örgütlenmesindeki geriye gidişin çok somut bir kanıtıdır. Bunun bir nedeni ve sonucu “kısır döngü” olarak tanımlanabilir. Mevcut sendikal yönetimlerin çoğu içtenlik testinden geçememekte, bu, katılımı örseleyen bir gerçeklik olarak belirmekte, sonuçta ihtiyaç duyulsa bile yönetimde değişim kolay kolay gerçekleşmemektedir. (AS: Sendikalı işçi oranı %12, toplu sözleşme yapabilenler %5!)

Memurların % 70’i “sendikalı”
2016 sonunda kamu görevlilerinden -başlıca sendikalar olan Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK’e bağlı- sendikalara üye sayısı 1.756.934 kişidir.(3) Bakanlığın açıklamasına göre ülkemizde 2 milyon 452 bin memur olduğu düşünülürse memurların (%70) “sendikalılaşmaları”, azımsanmayacak bir orandadır. (AS: Toplu sözleşme ve grev hakkı olmayan örgüte sendika denemez..) Fakat gerçekte ve aktif katılım pratiğinde bu yapı/veri ilişkisi ne kadar işlevseldir, işte o, ayrı bir tartışma konusu olsa gerekir. (5)
Tüm bunlara karşılık yaşamın olağan akışında ve uygulamada tıpkı siyasal partilerde olduğu gibi sendikalarda da yönetimi eleştirmek hatta değiştirmek, çoklukla kolaylaştırılmış bir deneyime denk gelmemekte ve doğal bir demokratik istem (!) olarak okunmamaktadır.

“Turuncu” değil milli olan STK’lar
Katılım, aktif yurttaşlık bağlamında bir başka olgu/veri de, özellikle etkinliği 90’ların ikinci yarısında artan demokratik kitle örgütlerindeki üyeliklerdir.
Hemen bir ayraç açarak belirtmeliyim ki; burada, ülkelerin içişlerine karışmacı, kaynağı karanlık fonlarla finanse edilen ve daha çok “Turuncu (karşı) devrim” diye bilinen dinamikleri tetiklemeye teşne sivil toplum örgütlerini kast etmiyoruz.
Optiğimizde gerçekten ülkesine ve halkına ve o arada demokrasiye ve insanlığa bağlı ve saygılı demokratik kitle örgütleri vardır, onları, tanıyoruz ve tanımlıyoruz.. Ki, bizi ilgilendiren bu ikincisi, yani gücünü milletinden alan, kendi bayrağını selamlayan, milli iradenin üstünde güç tanımayan ve topluma yararlı faaliyet içinde bulunan demokratik kitle örgütleridir.

10 milyon kişi vakıf ve dernek üyesi
Fakat, veriler, birikimlidir (yığışımlı, kümülatif), “milli” olan ile olmayanı ayıramaz… Yine de bakalım: Demokratik kitle örgütlerinde bir araya gelme anlamında Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Dernekler Dairesi Başkanlığının web sitelerinde yayınlanan istatistiklere göre, Ocak 2016’da Türkiye’de 108 748 dernek ve 5 014 vakıf etkinlik gösteriyor. Veriler, çeşitli derneklere üye olan kişi sayısının 9 yılda 5,3 milyondan 10 milyona çıktığını, neredeyse %100 arttığını gösteriyor. Ancak bu rakam, hâlâ nüfusun belli bir bölümünü oluşturuyor. Ayrıca aktif yurttaşlık ve sivil toplum örgütlenmesi yoluyla karar süreçlerine katılım açısından düşünüldüğünde, bu oran, AB ülkeleri ortalamasının oldukça gerisinde kalıyor. (6)

Futbol Kulüplerinin üye sayıları
Birer sosyal organizasyon, birer dernek olarak futbol kulüplerinin üye sayıları da ilginç verileri oluşturuyor… Örneğin Barcelona’nın 154 bin, Bayern Münich’in 238 bin Manchester United’ın 100 bin üyesi varken, (yabancı takımların bu üye sayıları kongrelerinde oy kullanmaya karşılık gelmeyebilir) ülkemizde 2015-2016 dönemindee, Beşiktaş 27 bin, Trabzonspor 22 bin, Fenerbahçe 20 bin, Galatasaray 8 bin dolayında kongre üyesine sahip. Bursaspor’un binden fazla, Gençlerbirliği’nin ise, bine yakın kongre üyesi olduğu biliniyor.
Elbette bunlar taraftar sayıları değil; değil ama, spor kulüplerimizin kongrelerinde oy kullanma hakkı bulunan, dolayısıyla da yönetimi belirlemede söz sahibi olanların, sayıları… “Sporun/futbolun yönetimine” etkin katılımın örnekleri…

Yaşam “katılım”dır, yaşama anlam katmak esastır
Kuşkusuz yaşama katılımın siyasal parti, sendika, kitle örgütü, spor kulübü üyeliği dışında çok başka ve çeşitli yolları da var… Yardım organizasyonları gibi, belli bir örgütün hiyerarşisi dışında ama toplumsal bir sorunun mutfağında ve odağında, topluma katkı sunma amacındaki bireysel/topluluksal inisiyatifler gibi… Tüm bunlar da saygıdeğer çabalardır.
Önemli olan bir yurttaş olarak bireyin, yaşadığı ülkesinin sorunları hakkındaki duyarlılığı ve karınca kararınca toplumuna katkı sunmaya çalışmasıdır. Hiç kuşkusuz ne denli çok insanımız bu arayışta ve bu yönelimde olursa ve kendisini ferahlıkla tanımlayabileceği bir zemin ve birikimini adayabileceği bir ideal alanı bulursa; demokrasimiz de, o oranda daha nitelikli ve katılımcı duruma gelecektir.

Evet, yaşama katılmalıyız! Yaşama, anlam katmalıyız…

(1): http://www.milliyet.com.tr/-turkiye-de-95-parti-12-milyon-siyaset-2368763/ 
(2): http://www.gazetevatan.com/en-cok-uye-ak-parti-de-1030695-gundem/ 
(3): https://www.memurlar.net/haber/594644/2016-yili-itibariyle-sendika-uye-sayilari-aciklandi.html 
(4): https://www.dunya.com/ekonomi/sendikali-isci-sayisi-aciklandi-haberi-324248 
(5): https://www.ntv.com.tr/ekonomi/turkiyede-kacmemur-var-bakanlik-acikladi,h1GGgMkSy0m4wTJ_8TGTCg 
(6): http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiyede-stklar-ve-son-10-yil
===============================
Dostlar,

Sevgili arkadaşımız ve nitelikli – birikimli aydın Sn. R. Bülend Kırmacı önemli bir makalesini bizimle de paylaştı. Hem böylesine araştırmaya – emeğe dayalı, dolayısıyla ufuk açan makaleler yazdığı için hem de bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz.

Sn. Kırmacı’nın yazısında birkaç yerde ayraç içinde açıklamalar koyduk..
Biraz da anlama hiç dokunmadan güncel Türkçe sözcüklerle yazıyı adeta Türkçe’mize çevirdik Sn. Kırmacı’nın hoşgörüsüyle..

Örgütlenme, temel insan hak ve özgürlükleri arasındadır ve Anayasamızda da değişik maddelerde tanımlanmıştır. İskandinav ülkelerinde erişkin bir insan ortalama 8 dolayında sivil toplum örgütüne üyedir. Ülkemizde bu sayı 1’e bile erişememektedir. Çağdaş – uygar insan örgütlü insandır.. Çağımızda artık temsile dayalı demokrasinin doğrudan katılımcı demokrasiye dönüştürülmesinin zamanı gelmiştir. Günümüz iletişim teknolojileri buna elverişlidir.

2 Eylül 1980 sonrası hızlanan / azgınlaşan KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm ülkemizi de altüst (tar-u mar) etmiştir. Yabanıl (vahşi) Özelleştirme dayatmaları kamuyu küçültmüş ve işsizlik artarken emek örgütlenmeleri de adeta avuç içinde kar gibi eritilmiştir. 1980’de 3 milyon dolayında işçinin yaklaşık 1/3’ü sendikalı iken günümüzde bu oran %11-12’dir. Mutlaka kaydedilmesi gereken bir sorun ise bunların da ancak yarısının toplu sözleşme yetkisi alabilmiş olmasıdır. Çünkü işyerinde belli oranlara erişemeyen sendika toplu sözleşme yetkisi alamıyor. Bunun da nedeni, 12 Eylül 2010’da yapılan 26 maddelik blok anayasa değişikliğidir. Bu düzenleme ile 1’den çok sendikaya üyelik yasağı kaldırılarak emek örgütleri parçalanmıştır. Sözde aydınların ihanet ya da gaflet ile “yetmez ama evet” çığlıkları kulaklarımızdadır hala. Çok kapsamlı özelleştirmelerle kalınmayıp 2003’te Taşeronluk, AKP tarafından İş Yasası’na eklenerek emek örgütlenmesi iyice engellenmiştir. Gelinen yer bellidir : Çok yüksek işsizlik, 1603 TL net rakamla açlık sınırının bile altında kalan asgari ücret..

İşveren yanlısı – kurgusu SARI SENDİKALARI da unutmamak gerek bu arada…

Bir de son 1,5 yılda OHAL gerekçesiyle yersiz – hukuk dışı yasaklanan grevleri!

  • Emeğin post-modern köleleştirilmesi… Yazık ve aşılmalı hem de mutlaka.

Sevgi ve saygı ile. 31 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Asgari ücret 1603 TL ile yine açlık sınırının altında kaldı!

Asgari ücret 1603 TL ile
yine açlık sınırının altında kaldı!

(AS: Biaim katkımız yazınun altındadır..)
Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğlu’ndan asgari ücreti net 1603 TL olarak belirlendi.
Belirlenen bu fiyat açlık sınırının altında kaldı.

Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğu “Asgari ücreti belirleme çalışmaları 1 ay boyunca sürdü.
Uzun süren müzakere süreci ardından nihayete erdirdik. Komisyonun çoğunluğuyla karar verdik. Bu yüzden müzakereler uzun sürdü. Brüt olarak 2029 lira, net 1603 lira olacak.
Artış %14,2 olacak. 2016’dan itibaren başlattığımız asgari ücret desteği 2018’de de sürecek.” dedi.

Açıklama öncesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Çalışma Bakanı Sarıeroğlu ile görüştü.

Açlık sınırının altında kaldı

Türk-İş‘in her ay yaptığı geçim koşulları araştırmasına göre, 2017 Aralık ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1608, yoksulluk sınırı 5238 TL. Bir kişinin aylık geçim maliyeti ise 1989 TL.

Asgari ücret tutarları şöyle oluştu:
  • Bekar-Çocuksuz: 1603,12 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan: 1633,57 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan +1 çocuklu: 1656, 40 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan +2 çocuklu: 1679,23 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan +3 çocuklu: 1709,67 lira

Belirlenen asgari ücret miktarına yurttaş tepkili: Karar verenlerin maaşı 10 bin ile 30 bin arasında

HDP’den asgari ücret tepkisi

Türkiye’de asgari ücret açlık sınırının altında kaldı, peki dünyada asgari ücretler ne kadar?

TİSK: Muhalefet şerhi koyuyoruz

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu, “Biz bu belirlenen asgari ücrete muhalefet şerhi koyuyoruz” dedi.

Türk-İş: Asgari ücret kabul edilebilir değil ama hayırlı olsun demekten başka bir şey yapamayız

Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısı sonrası Türk-İş Genel Merkezi’nde basın açıklamasında bulunan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, 1603 liralık rakama muhalefet ettiklerini belirttikten sonra “Asgari ücret kabul edilebilir değil ama hayırlı olsun demekten başka bir şey yapamayız.” dedi

DİSK: 2300 TL olsun

DİSK’in asgari ücret talebi ise net 2300 lira olarak açıklanmıştı.

TÜRK-İŞ 1893 TL olsun

Türk-İş, asgari ücretin 2018 yılında net 1893 lira olmasını talep etmişti.

CHP’den 2 bin TL teklifi

CHP, asgari ücretin net 2 bin lira olması için kanun teklifi vermişti. Yasa teklifinin gerekçesinde, Türk-İş tarafından hazırlanan açlık ve yoksulluk araştırmasına göndermede (atıfta) bulunuldu. Asgari ücretin belirlenmesinde, işçilerin 2017 enflasyon oranı yitiklerinin karşılanması ve büyüme rakamlarından paylarına düşeni almaları istendi.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/895313/Asgari_ucret_1603_TL_ile_yine_aclik_sinirinin_altinda_kaldi.html, 30.12.17)
=============================================
Dostlar,

Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğlu açıkladı : Asgari ücret net 1603 TL!

Bu rakam açlık sınırının altında!
Brüt tutar 2029 TL. Açıkçası asgari ücretliden 426 TL gelir vergisi, damga vergisi (oysa
şehir hastanelerinin milyarlarca dolarlık gizli sözleşmeleri damga vergisi ve pek çok harçtan bağışık!
), sosyal güvenlik primi.. kesiliyor. Kesinti oranı 426/2019=%21. Şirketlerin vergisi (kurumlar vergisi) 2017’de %20 idi, 2018’de % 22 oluyor. Özetle şirketlerle asgari ücretli emekçi aynı oranda vergi veriyor.

Tek başına iktidarının 16. yılındaki AKP = RTE iktidarı, asgari ücreti hala AÇLIK SINIRININ üstüne çıkarabilmiş değil ama 3’e katlanan ülke borçları (230 Bn $’dan 700+ Bn $’a!) ve 2017/3’te %11,1 büyüme masalları ile uyutmaya devam!

Necip milletimiz “hak ettiği” (!?) biçimde yönetiliyor galiba!??

Bir de anlayamadığımız nokta var : Asgari Ücreti Belirleme Komisyonu 15 kişi.
Hükümet, işveren ve işçi kesiminden 5’er kişi ve karar alması salt çoğunluğa (8 kişi) bağlı. TÜRK-İŞ “evet” demiş kerhen de olsa.. DİSK karşı çıkmış. HAK-İŞ iktidar ne dedi ise “hık” dediğine göre patron sendikası TİSK neye karşı çıkmış da karara “karşı oy yazısı” (muhalefet şerhi) koyacakmış?? Toplantı tutanakları açıklansa da öğrensek..

TİSK az mı buldu acaba AÇLIK SINIRI altındaki asgari ücreti?!

Sevgi ve saygı ile. 29 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com