Etiket arşivi: Vardiya Bizde Platformu

BALYOZ DAVASI MAĞDURLARINDAN TÜM DEVRELERE MEKTUP..

Dostlar,

E. Tümg. Naci Beştepe‘nin iletisini paylaşalım..

Sevgi ve saygı ile.
11.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 ================================

Değerli Dostlar,

Bugün 11 Şubat TSK mensuplarının toplu olarak Silivri’de esir alındıkları o kara günün 2. yılı. Bu vesileyle Yusuf Ziya TOKER’in tüm devrelere hitaben yazdığı mektubunu paylaşıyorum.

Vardiya Bizde Platformu olarak aileler, arkadaşları ve dostları olarak bizler susmuyoruz. Şimdilik 5 kentte Sessiz Çığlık‘larımızı atmaya devam ediyoruz…
BALYOZ DAVASI MAĞDURLARINDAN Y.ZİYA TOKER’in sizler için yazmış olduğu mesajı aynen iletiyorum…

Kızı Elif TOKER
11.02.2013


Sevgili Devreler;

Hepinize merhaba

Bugün büyük bir komplo sonucu tutuklanıp, 80 gözlü demir parmaklıklı pencerelerin, çelik kapıların, beton duvarların arkasına atıldığımızın 2. yıldönümü. 721 gün 17304 saattir 7 metrekarelik bir yerde yaşıyoruz.
Ancak, haklılığımızın ve suçsuzluğumuzun verdiği güçle dimdik ayaktayız.
Adeta beton çivisi gibiyiz.

“Türk Milleti” yani sizin adınıza karar veren mahkeme, 5 ay önce, 325 TSK mensubuna 5276 yıl ceza verdiğini açıkladı. 1 ay önce de gerekçelerini açıkladı.  Gerekçeli karardan amaç; keyfiliği ortadan kaldırmak, vicdanları rahatlatmak ve adına karar verdiği Türk Milletini ikna etmektir. Doğru karar verdiğini kanıtlamaktır.

  • ·         Siz ikna oldunuz mu?
  • ·         Vicdanınız rahatladı mı?
  • ·         Oh olsun. Demek ki suç işlemişler. Hapiste çürüsünler dediniz mi? Diyebildiniz mi?

Özellikle; Silivri’den yolunu geçirenler, gelmese bile kalpleri bizimle birlikte atanlar, Vatanını sevenler, hukuksuzluğu bilenler, yüreği olanlar gerçeğin ne olduğunu zaten iyi biliyorlar.  Artık onlar;

  • ·         Bu komployu, pusuyu kimler kurdu?
  • ·         Sahte CD’leri kimler üretti?
  • ·         Kimler pusuyu kuranlara yardım etti?
  • ·         Kimler gerçeği bildiği halde bilmezlikten geldi?
  • ·         Silah arkadaşlarının sırtındaki hançeri çekip çıkaracağına,
    çekip bir daha kimler vurdu?

Sorularının yanıtlarını soruyorlar, soracaklar.

Bu iki yıllık sürede;

Bayramlar, Doğum günlerimiz, Evlilik yıldönümlerimiz, İlkbaharlar, Yazlar, Kışlar, ağaçlar, deniz, hasretlikler, ayrılıklar, acı tatlı anılarımız, demir parmaklıklar, beton duvarlar hepsini geçiyorum.

Ama önce kızımın nişanı oldu nişanına katılamadım.
Kayınpederim vefat etti cenazesine gidemedim. Allah Rahmet eylesin.
İçimde kor bir ateş gibi yanıyor. Bunları geçemiyorum.

Her şeyi geçiyorum ama her şeyi.

Haksız yere tutuklanıp zindana atılmamıza, yetkili makamda olmalarına karşın, gerçeği en az benim kadar bilmelerine rağmen sesini çıkartmayanları –çıkartamayanları mesela geçiyorum. Yargıya güvenip, bizim zulüm görmemizi, sahipsiz bırakılmamızı da geçiyorum yani.

  • Silivri’deki fiziksel şartları, yalnızlaştırılmayı, tecrit edilmeyi, haberleşememeyi, ayrılığı, vefasızlığı, hasreti de geçiyorum.

Ama aynı yöntemleri kullanarak; Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün bu kadar zayıflatılmasına, yıllarca ülkenin kıt kaynaklarını kullanılarak yetiştirilen insan gücünün hoyratça, pervasızca, darbeci, cuntacı, şantajcı, casus, ahlaksız diyerek çeşitli soruşturma bahanesiyle yok edilmesine göz yumanları, seyredenleri geçemiyorum Arkadaş. 

Geçemiyorum…  

Sen de geçme…  

Kim bunlar? Nerede eğitim aldılar? Aynı okullarda mı okuduk?
Bu ülkenin evlatları değiller mi yoksa?
Bugüne dek nerede saklandılar da birden ortaya çıktılar?

  • ·         Bu sahte delilleri kimler üretiyor?

İki yıl boyunca 80 gözlü pencereden bakınca;

Ailemizin, eşimin, iki kızımın duruşuyla gurur duydum.

Arkadaşlarımın desteği azmimi arttırdı.

Haklılığım irademi yükseltti.

İstanbul Barosu, İzmir Barosu ve Avukatlarımız Hukuk ve Adalet savaşçıları oldular.

Başta Ankara’dan, İzmir’den, Yurdun her tarafından Atatürkçüler, tanımadığımız binlerce duyarlı insan kar-kış demeden Ülkelerinin askerine sahip çıkanlar cesaretimizi arttırdı.

Çadır kurup 24 saat sıcakta-soğukta her zaman bizim yanımızda duranlar, seslerini duyuranlar, sesimiz olanlar güvenimizi sağladı.

Hukukun, Adaletin, haklının yanında olan yazarlar, milletvekilleri, vatandaşlar karşılıksız sevgi gösterdi.

Hepsine, hepinize çok teşekkür ederim.

Sağ olun, var olun.

2 yıl 80 gözlü pencereden bakınca bir de suskunluğu sevenleri görüyorum. Suskunluğun bir huzur verdiğini zannetmiyorum.  Çok ağır bir sorumluluğu vardır tarih önünde gerekeni yapmayıp suskun kalmanın.

Örneğin; emri altında görev yapan öğrencilerin, öğretim elemanlarının kendisinden, öbür öğretim elemanlarından ve ötekiöbür öğrencilerden habersiz darbe planı yapamayacağını bilenler susuyorlar.

Mesela; Üs Komutanı olup da; kendisinin emrinde görev yapan albay ve yarbayların Özel Filo kurup, darbe planı ve eğitimi yapamayacağını bilip de
bugün Meclis’te olanlar susuyor.

TUBİTAK UAKAE (Uluslararası Kriptoloji Araştırma Enstitüsü)
kripto konusunda dünyanın sayılı kuruluşlarındandır. Bugünlere gelmesindeki  etken TSK’dır. Milli kripto üretmek için bütün maddi kaynaklar TSK tarafından sağlanmış, NATO ülkelerine aygıt satar duruma gelmiştir. Burada YETİŞ’enler bunu en iyi bilenlerdir. Ne yazık ki, UAKAE’de görevli bilirkişilerin hazırladıkları, yetersiz ve eksik raporla TSK’nın personel kaynaklarına Cumhuriyet tarihinin
en büyük zararını vermelerine neden olmuşlardır. 

TUBİTAK yetkilileri ve öbür mühendisleri susuyorlar.

Sözüm ona İstanbul’daki Casusluk davasındaki ve İzmir’deki Casusluk davasındaki gizli bilgileri sağlamaktan ve saklamaktan ”yüzlerce subay, kariyerleri bitirilerek hapse atılıp yargılanırken; bir gazetecinin Cumhuriyet Savcılarına getirip verdiği TSK’nın gerçek savaş planlarının, Çok Gizli belgelerinin, Devlet sırrı dokümanlarının nasıl çalındığını, kimlerin çaldığını, kimlerin eline geçtiğini,
kaç kopya çoğaltıldığını mahkemede kezlerce gündeme getirilmesine karşın araştırması gerekenler de susuyorlar.

Bir yığın mezunu, öğretim elemanları, bir bayan sivil memuru, 2002 yılından sonra görev yapan bütün komutanları hapse atılan Hava Harp Akademisi mezunları da susuyorlar örneğin…

Avrupa ve dünyada bir yığın Hukukçu , Avrupa Parlamentosu, AİHM gibi kuruluşlar “BALYOZ” davasındaki hukuksuzlukları dile getirirken Türkiye’deki 100’den çok Hukuk Fakültesinin dekanları, öğretim üyeleri susuyorlar.

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu bile araştırmıyor.
Devlet Denetleme Kurulu araştırmıyor. Susuyorlar…

Aldığımız eğitim doğruyu-yanlışları ayırmayı, yalandan-gerçeği ayrıştırmayı öğretir. Ama bu yetmez. Yanlışın, haksızlığın, yalanın karşısında durabiliyor musunuz? Ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyindeki ülkelerle birlikte gelişmesini istemiyor musunuz? Bunun yanıtını kendinize, eşinize, çocuklarınızın gözüne bakarak verebiliyor musunuz?

Vatan şairi Namık Kemal;

Zalim ne kadar korkusuz olursa olsun,
Zulmün temelini biz yine de yıkarız.
Yerin dibine de atsalar bizi
Yerküreyi patlatır çıkarız.  

Demiş zindanın derinliklerinden…

Silivri’den hepinize, eşlerinize, çocuklarınıza kucak dolusu selam ve saygılarımla.

Vatan mahzun biz mahzun…

Y. Ziya TOKER
5 No.lu CİK C-10, SİLİVRİ

100 YIL ÖNCE 100 YIL SONRA


E. Amiral Türker Ertürk

portresi_sade

100 YIL ÖNCE 100 YIL SONRA

Genelkurmay Başkanlığı 100’ü aşkın savaş pilotunun istifası ile ilgili olarak yaptığı açıklamada “Ayrılan her personelin yerine aynı ehliyette başka bir personelin görevlendirildiği ve istifa/emekliliği doğal, kişisel bir hak olduğu unutulmamalıdır.” demiştir.

Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidiniz yüzbaşı rütbesinde (31-37 yaş) ve bu kadar sayıda pilotun bir anda istifa etmesi çok vahim bir olaydır. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde bile bu sayıda pilotun istifası,
icra edilen görevleri çok ciddi bir biçimde sekteye uğratır ve öncesinde bunu görüp gerekli tedbirleri almayan Genel Kurmay Başkanı’nın görevden alınmasına veya istifa etmesine neden olur.

Genel Kurmayın yaptığı bu açıklama, anormal ve olağanüstü bir olayı normalmiş gibi gösterme çabasıdır. Olay yalnızca pilotlarımızın istifa sorunu da değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı tasfiye amaçlı operasyonlar ve karalama kampanyaları yoğun biçimde sürmektedir.

Daha ne olsun! 5 ay sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olacağı kesin olan Donanma Komutanı istifa etmiştir, bu normal midir? 400’e yakın muvazzaf ve emekli askerlerin zindanlarda olması sıradan bir olay mıdır?

Türk Silahlı Kuvvetleri personeline karşı ailelerini de hedef alıp canından bezdirmek ve meslekten ayrılmalarını sağlamaya yönelik saldırılar için Genelkurmay Başkanı hangi tedbirleri almış veya almayı düşünmektedir? Genelkurmay Başkanı, personeli için dayanılmaz boyutlara ulaşan bu ağır saldırı ortamında, hele bu yıl zorunlu hizmetin 15 yıldan 10 yıla inmesi ile birlikte çok sayıda istifanın geleceğini görememiş midir?

Yoksa bu sorunları iletmiş de Başbakan’ın mı umurunda olmamıştır?

Nitelikli komuta gücü yok olmuştur!

Dijital terör unsuru sahte ve düzmece delillerle sürdürülen siyasal davalarla, karalama ve itibarsızlaştırma kampanyaları ile mazisi şan ve şerefle dolu kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin moral ve motivasyonu çok kötü durumda olup, nitelikli komuta gücünün çok büyük bir bölümünü kaybetmiştir.

Anayasamızın 117’nci maddesine göre “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
yurt savunmasına hazırlanmasından Meclis’e karşı Bakanlar Kurulu sorumludur.” 
Başbakan ve Bakanlar Kurulu bu konuda tedbir almadığı gibi
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu duruma düşmesinin önünü açmıştır.

  • Amaçları Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmek ve
    rejim değişikliği yapmaktır.
  • Bu nedenle Türk Devrimlerine, Cumhuriyetimize,
    Atatürk’e ve askerimize düşmanlık yapılmaktadır.

Askere karşı yapılan düşmanlıklardan küçük bir örnek;

  • Türk Hava Yolları’nda asker kökenli pilotların hemen hemen hepsi
    tasfiye edilmiş, yerlerine yabancılar ve Yunanlar alınmıştır.

Kimdir bu Yunan pilotlar? 8 Ekim 1996’da Sakız adası açıklarında Türk F-16’sını arkadan kahpece vurarak pilotumuz Yüzbaşı Nail Erdoğan’ı şehit eden
Mirage 2000’in Yunan pilotu Grivas’ın arkadaşları ve yurttaşlarıdır.
Pilotumuzun Yunanlar tarafından şehit edildiği gerçeği tam 7 yıl sonra
AKP iktidarı döneminde ortaya çıkmış ama Hükümet kılını bile kıpırdatmamıştır. Askerimizin başına çuval geçirildiğinde de aynı şey yapılmıştır!

  • AKP iktidarında THY, kokpite (pilotun bulunduğu uçuş kabini) besmele ile giren asker kökenli pilotu işten atmak ve yerine istavroz çıkararak giren Ortodoks’u işe almayı istihdam politikalarının gereği saymıştır. 
    Müslüman olduğunu iddia edenlere duyurulur!
  • Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı sürdürülen operasyonların arkasında emperyalizm vardır. 
  • Amacı askerleri hizaya getirmektir. Bu hiza emperyalizmin çıkarına olan, ülkemizi bölecek, rejim değişikliği yaptıracak ve taşeronlaştıracak çizgidir. Bugün esir olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Halkı tarafından kurtarılmadıkça bu hizaya geliş daha da hızlanacaktır.

Ermeniler ve Cemaat

Yaklaşık 100 yıl önce millet-i sadıka olarak adlandırılan Ermeniler,
emperyalizm tarafından türlü vaatlerle kandırılarak isyan ettirildiler.
Belki de bin yıldır huzur içinde beraber yaşadıkları topluma ihanet ettiler
ve Ermeniler; Ruslarla savaşan Türk Ordusu’nu arkadan vurdular.

100 yıl sonra yine emperyalizmin bin bir yalanı ve dolanı ile kandırılan bu kez Müslüman olan ya da Müslüman olduklarını sanan

  • Cemaat; CIA güdümünde askerleri hizaya getirmek için
    Türk Ordusu’nu arkadan vurmuş ve hançerlemiştir
    .

Yüz yıl önce kazanan emperyalizm, yitirenler ve acı çekenler ise Ermeniler dahil bu toprakların insanları olmuştur. Cemaat tarafından kutsal dinimiz kullanılarak kandırılanlar bilmelidirler ki; kazanan yine emperyalizm olacak yitirenler ise
onlar da dahil olmak üzere hepimiz olacağız.

Bu Cumartesi, Türk subayının Balyoz ile esir edilişinin ikinci yılıdır.

Bu nedenle tutuklu eşlerinin kurduğu Vardiya Bizde Platformu’nun
“Sessiz çığlık” adı altında her hafta yaptığı eylemin bu haftaki önemi daha da büyüktür. 

Ankara’da Sakarya caddesinde, İstanbul’da Beşiktaş’ta, İzmir’de Gündoğdu’da ve Bursa’da Şehreküstü meydanında yapılacak haksızlığa hukuksuzluğa ve savunma hakkının yok edilmesine isyan eden demokratik eyleme destek vermek yurtseverliğin gereğidirr.

Saygılar sunarım. (8.2.13)

BALYOZ; 2007 model arabayla 2003’te kaza yapmak demektir.

Dostlar,

VARDİYA BİZDE Platformu‘ndan bu gün bir cep iletisi – Cİ (SMS) aldım :

  • “BALYOZ; 2007 model bir arabayla
    2003 yılında kaza yapmak demektir.”

2000’e yakın sahteliği bilimsel olarak kanıtlanmış delille esir edilmiş subaylarımız, özgürlüklerinden yoksun bırakılışlarının 2. yılını dolduruyor.
Bu gidişe vicdani tepkinizi ortaya koymak adına, Cumartesi 13:00’te
Sakarya Caddesi’ne gelip, esir subaylarımızın yakınlarına desteğinizi göstermenizi bekliyoruz.

  • Askerin düşmanı; düşmanın askeridir.

VARDİYA BİZDE Platformu.

Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde ODATV‘de (ve Yurt Gazetesi‘nde) yayımlanan Barış Terkoğlu‘nun “ibret verici” yazısını arşivimzden size sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
7.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

O gün oraya Sakine Cansız’ı öldürmeye gitmiştim

Barış Terkoğlu
Yurt gazetesi Odatv.com (20.01.2013)

PKK’nın kurucularından Sakine Cansız, Paris’te iki kadın arkadaşıyla birlikte öldürüldü. Cansız, Diyarbakır’da görkemli bir cenaze töreniyle  gömüldü.
Cansız, dünyanın en kötü on cezaevinden biri olarak gösterilen Diyarbakır Cezaevi’nde de kaldı, dağda da savaştı. Yıllar önce Sakine Cansız’ı öldürmeye giden bir komutan, emekli Albay Levent Göktaş ise Silivri Cezaevi’nde. Göktaş, o gün yaşadıklarını hiç unutmuyor.

Yılmaz Özdil onu şöyle anlatıyor:

Hukuk fakültesi mezunu, işletme masteri yaptı, İngilizce, Arapça, Rusça, Kürtçe bilir, kara kuşak kareteci, hem de üçüncü mertebesinde, yüksek irtifa paraşütçüsü, 15 bin feet’ten 3 bin 500 kez, 30 bin feet’ten 30 kez serbest atlayış yaptı, derin su dalgıcı, uluslararası özel kuvvetler şampiyonasında üç kez dünya şampiyonu oldu, sıkı durun bin 500’e yakın sıcak çatışmaya girdi, Zap kampı basılırken sadece 18 gün içinde 54 kez namlu namluya vuruştu, 3 tane üstün cesaret madalyası var… Bir albay bu.

Tahmin etmek zor değil. Bu kadar meziyeti olan o Albay, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Levent Göktaş.

Tarih: 7 Ocak 2009…
Emekliliğinin ardından avukat olarak yaşamına devam eden Göktaş için o gün diğerlerinden farklı değildi. Ofisinde çalışıyordu. Televizyon açıktı, Ergenekon operasyonlarını gösteriyordu. Çalışma arkadaşı “sence böyle bir örgüt var mı” diye sordu. Göktaş “olmasa bu kadar operasyon yapmazlar” diye yanıt verdi. Derken kapı çaldı. Gelenler polisti. Göktaş’ın ofisinde arama yapacaklardı.
Polis, Göktaş’ın odada olmadığı sırada meşhur 51 No’lu DVD’yi masanın üstündeki bir dosyanın içinde bulduğunu iddia etti.

Gidiş o gidiş… Göktaş’ın tutukluluğu 5. yılında!

SAKİNE CANSIZ ORADAYDI

Levent Göktaş, dün gibi hatırlıyor:

Kuzey Irak harekatındayken birden mesaj geldi. Cudi Dağı Ballıkaya Bölgesi’nde 250 kadar teröristin bulunduğu, içlerinde Cemil Bayık, Sakine (Sakine) gibi üst düzey PKK’lıların da yer aldığı Mehmetçiğin girmesi halinde çok şehit verilebileceği söylendi”. Göktaş’a gelen emir Ballıkaya’ya birliği ile girmesiydi. Göktaş, birliği ile sabaha karşı Ballıkaya’ya sızdığını anlatıyor.
Ve girmeleriyle çatışmanın başladığını…

Çatışma sabah altıdan akşam yirmiye kadar, neredeyse beş metre yakınlıkta yaşanıyor. Levent Göktaş, sert kayaya çarpıyor. Geri püskürtülüyorlar. Bir asker şehit oluyor, 10’u yaralanıyor. Göktaş bundan sonra yaşananları şöyle anlatıyor:“Şehit arkadaşın naaşını bir türlü bulamadık, gece saat bire kadar en az 5-6 kez içeri girdik fakat yoğun ateşle karşılaştığımız için şehit naaşını alamıyorduk.”

CENAZE İÇİN BİR ŞARTIM VAR 

Hava -35 dereceydi. Nefesleri havada bir duman gibi yayılıyordu. Gün ertesine devrildi. Saat 02:00’de telsizden bir ses geldi. Karşıdaki PKK’lı Göktaş’a kod adı olan ‘Ozan’ diye hitap ediyordu. Seslenen PKK’nın bölge sorumlusuydu. “Şimşek” kod adlı PKK’lının sözlerini Göktaş şöyle anlatıyor: “Bakıyorum cenazeyi almak için durmadan aşağı inip çıkıyorsun. Hiç gelme alamazsın ama istersen bir şartla sana cenazeyi veririm.

Göktaş, PKK’lının şartlarını merak etti. Ölen askerini almak zorundaydı.
Şartın nedir?” diye sordu. Aldığı yanıt şöyleydi: “Gidiş yolunuz üzerinde
Armut Boğazı var. İlk girişteki çam ağacı altına yiyecek, oksijen, tentürdiyot, konserve ve pamuk koy. Ancak o zaman izin veririz.
Göktaş  teklifi kabul etti.

Şimşek “Söz mü?” dedi. “Ozan” kod adlı Göktaş “Söz!” diye yanıt verdi.
Şimşek devam etti :

O zaman sabah dokuzda  tek başına aşağı yanımıza gel. Cenazeyi al, git.”.

Göktaş “Tamam.” dedi. Beraber olduğu arkadaşları karşı çıktılar.
PKK, yanlarına gelen Göktaş’ı oracıkta infaz edebilirdi. Göktaş birliğin komutanı olarak son kararı verdi. İnip ölen askerin cenazesini alacaktı.

PKK’LILARIN SAYGI DURUŞU

Göktaş kısa ama uzun olan o yolculuğu şöyle anlatıyor:

Sabah 09:00’da PKK’nın yanına indim. Çocuğun naaşı yerdeydi. Yüzü tertemizdi, yıkamışlardı. Yüzüğü parmağında takılıydı. Her şeyi tamdı. Askeri sırtıma aldım. Çıkarken sağ ve solumda kayaların arasında duran PKK’lılar ayağa kalkıp beni selamladılar. Şehidin cenazesini aldım ve yukarı çıktım.”

Levent Göktaş sırtında askerin cenazesiyle yukarı çıktı. Bütün gün savaştığı düşmanlarının arasına silahsız inmişti.
 Çatışma anında O’nu öldürmek için hedef alan PKK’lılar askerini almak için ölümle alay eden bu komutana ve sırtındaki ölüye saygı duruşunda bulunmuştu. Göktaş, ölümle yaşamın iç içe geçtiği bu hikayenin içinde boşlukta yürür gibiydi. “Ozan” kod adlı Levent Göktaş, telsizini açtı. PKK’lılara verdikleri izin için teşekkür etti. PKK’lı komutan da verdiği söz için teşekkür etti.

Göktaş, Armut Boğazı’ndan geçerken arkasında bıraktığı çam ağacının altında konserve, tentürdiyot, yiyecek, oksijen, pamuk dolu bir çuval vardı.

O ARTIK SİLİVRİ GAZİSİ

Levent Göktaş yıllar sonra kendisini savaşa gönderen devlet tarafından “terörist” suçlamasıyla yargılanıyor. Bu kez başının etrafından kurşunlar değil; DVD’ler geçiyor. Karşısında dişe diş savaştığı militanlar değil, “otur yerine “ diye bağıran hakimler var. Savcılar ise özel hayatına dair konuşmalarını, kim olduğunu bilmediği isimsiz ihbar mektuplarını, yüzünü bile görmediği gizli tanık ifadelerini karşısına koymakla meşgul.

Göktaş hikayesini şöyle devam ettiriyor: “Mahkemede şunu söyledim; PKK bile mertçe savaştığımızda bize saygı gösteriyor. Ama uyduruk delillerle bizi buraya tıkanlar ve siz bize saygı göstermiyorsunuz.”

Göktaş, çarpıcı bir karşılaştırmayla sözlerini bitiriyor: “ABD’de bir kahramanlık madalyası almış adam için uçak durduruyorlar. Uçağa binen madalya sahibini ayağa kalkıp alkışlıyorlar. Benim için önemli değil, ben sadece görevimi yaptım. Üç tane kahramanlık madalyası aldım. Ama sıfır saygı,
sıfır sevgi gördüm. Kimsenin umurunda değil.”

Levent Göktaş’ın tutukluluğu geçtiğimiz günlerde beşinci yılına girdi. Yüzlerce çatışmadan sağ kurtulan Göktaş, Silivri’de yaralandı. Katarakt ameliyatı için Silivri Devlet Hastanesi’ne yatan Göktaş’ın gözündeki retina ve kornea tabakası hata sonucu lazerle kesildi. Sağ gözünün görme yeteneği
%30’a düştü
.

Kısacası dağlardan sağ salim kurtulan Levent Göktaş, artık bir “Silivri gazisi”.

Akademisyenler Fatih Hoca için yürüdü

FATİH HİLMİOĞLU’na ÖZGÜRLÜK

Öğretim üyeleri, Ergenekon davasında tutuklu yargılanan Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu için “Fatih Hoca çıkacak hesap soracak” sloganıyla yürüdü.

Eylemde konuşan 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan

“Faşizmden merhamet dilenmez, mücadele edilir.” dedi.

Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD), karaciğer kanseri olan Fatih Hilmioğlu’nun tutukluluğunu dün Taksim’de protesto etti.

İstanbul Barosu önünden Galatasaray Lisesi’ne kadar gerçekleşen yürüyüşe İşçi Partisi, Türkiye Gençlik Birliği (TGB), Eğitim-İş, 68’liler Birliği Vakfı, Sanatçılar Girişimi ile Vardiya Bizde Platformu da destek verdi.

(AYDINLIK, 27.1.13)

Biz de bu önemli girişime bütünüyle destek veriyoruz..

Sitemizde daha önceleri, çok değerli arkadaşımız Sayın Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu için pek çok yazı yazdık.. Aynen yineliyoruz..

Çok geç olmadan, Cumhurbaşkanı Gül, Ceza Muhakemeleri Yasası’ndaki yetkilerini kullanmalıdır..

Aman dikkat; yarın çok olabilir…

Sevgi ve saygı ile.
28.1.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

BALYOZ DAVASINDA HALKTAN SAKLANMAYA ÇALIŞILAN GERÇEKLER


Dostlar
,

Vardiya Bizde Platformu‘ndan bize ulaşan çağrı ve metinn aşağıda.
En üst düzeyde duyarlı olmak da insanlık ve yurttaşlık ödevimiz.. 

17 Kasım 2012 Cumartesi günü SESSİZ ÇIĞLIK Eylemi Ankara Sakarya Caddesinde
Taş Ankara Heykeli’nin altında saat 13.00-14.00 arasında yapılacak.. 

Ekte yer alan Balyoz Davasındaki tutarsızlıklardan bazılarının yer aldığı metin el bildirisi halinde halka dağıtılacaktır. 

Tüm dostlarımızı dostlarıyla ve Türk bayraklarıyla birlikte bekliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
16.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================================
BALYOZ DAVASINDA HALKTAN SAKLANMAYA ÇALIŞILAN GERÇEKLER

   Değerli Halkımız,

  • Bu davayla ilgili 2000’e yakın sahtecilik iddiası olduğunu ve bunların yurtiçi ve yurtdışı seçkin bazı kurumlar (ARSENAL, ODTÜ, YTÜ, BOĞAZİÇİ ve MARMARA Üniversitesi gibi) ve bilirkişilerce ispatlandığını
    BİLİYOR MUSUNUZ?
  • İddianamede suç atfedilen belgelerin tamamının imzasız ve CD’ler içinde kayıtlı dijital belgeler olduğunu BİLİYOR MUSUNUZ?
  • Atılı suç döneminde yurtdışında bulunan ve iddia edilen suç konusu faaliyetlerde bulunmasının maddeten mümkün olmadığı belgeler ile kanıtlanmış olan sanıklara bu davada hüküm verildiğini
    BİLİYOR MUSUNUZ?
     
  • Sanıklar tarafından hazırlandığı iddia edilen CD’lerin üzerinde
    hiçbir sanığın parmak izine rastlanmadığını BİLİYOR MUSUNUZ?
     
  • İddia makamının mahkemeye yaptığı 360 talepten 358’inin kabul edilip,
    buna karşın savunma makamının yaptığı 943 talepten sadece 7’sinin
    kabul edildiğini (tarafsız ve adil yargılama!) BİLİYOR MUSUNUZ?
     
  • Balyoz diye bir seminer olmadığını; 1.Ordu’da 2003 yılında icra edilen seminerin adının 1. Ordu Plan Semineri olduğunu BİLİYOR MUSUNUZ? 
  • Sahte Balyoz harekat planının seminerde provasının yapıldığının
    iddia edildiğini ama seminere ait olan kayıtların hiçbirinde Balyoz isminin geçmediğini BİLİYOR MUSUNUZ?
     
  • Seminere Ankara’dan katılan (Genelkurmay Başkanlığınca görevlendirilmiş) 15 gözlemcinin seminerde usule aykırı hiçbir şey olmadığını ve her şeyin normal seminer kapsamında geçtiğine dair rapor hazırladıklarını
    BİLİYOR MUSUNUZ?
     
  • Diğer tüm tanıklar gibi, iddianamede darbeyi önlediği iddia edilen
    Aytaç Yalman’ın ben Balyoz’u ilk defa 2010’da mahkeme süreciyle birlikte duydum dediğini BİLİYOR MUSUNUZ?
     
  • Mahkemenin, savunmanın tüm ısrarına rağmen Aytaç Yalman’ın tanıklığını reddettiğini BİLİYOR MUSUNUZ? 

BUNLARI BİLİYORSANIZ;

Bir Bakan’ın kardeşinin, elektronik ortamda gönderilen bir mail sonucunda
beş gün hapis yapması sebebiyle yaptığı açıklamada haklı bir tepki göstererek
“O olayda belgenin altında imzası mı var? İmzasız bir belge ne ifade eder?” dediğini ve kardeşinin haksız yere hapiste yattığı beş günün hesabını sorarken
iki seneye yakın bir zamandır tamamı imzasız belgeler ile hapiste yatan askerlerimizin hesabını kimin vereceğini hiç DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

TAKDİR YÜCE TÜRK MİLLETİNİNDİR.
Vardiya Bizde Platformu 

1. TBMM Önünde Balyoz Kararlarına Coşkulu Protesto..

Dostlar,

Bu gün, 22.9.12 Cumartesi günü Ulus’ta 1. TBMM önünde idik.

1000’i (bin!) aşkın her yaştan yurtsever, Balyoz davasında verilen ve vicdanları kanatan kararları protesto ettik.

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) TGB (Türkiye Gençlik Birliği), İP (İşçi Partisi), CKD (Cumhuriyet Kadınları Birliği), Eğitim İş, Vardiya Bizde Platformu….. oradaydı..

Örgüt temsilcileri konuşmalarını yaptılar ve haırladıkları basın açıklamalrını kamuoyu ile paylaştılar..

Kitle coşkulu ve hınçlı idi.

Kararlı ve azimli idi..

Ordu – millet el ele, tam bağımsız Türkiye” diye haykırdılar..

“Birinci vazifen, AKP’yi devirmek..”

“Mustafa Kemal’in askerleriyiz..”

“Biz bu kararı tanımıyoruz..”

“Balyoz yalanı, Amerikan planı”

Haksız ceza alan komutanların adları okundu ve kitle coşku ile “burada” diyerek sahiplendi..

“Mustafa Kemal” adı seslendirildiğinde daha da büyük bir coşku ardarda “burda, burda, burdaaa”. diye haykırdı.

CKD (Cumhuriyet Kadınları Birliği) Başkanı Av. Şanal Sarıhan, halkın artık meşru direnme hakkını kullandığını, iktidarın meşruiyet sınırı dışına çıkması durumunda isyan hakkının doğacağını açıklıkla duyurdu.

29 Ekim 1923’te çok daha kapsamlı bir açıkhava toplantısı için, yine 1. TBMM önünde, Cumhuriyetimizin ilan edildiği kutsal mekanda AKP’ye balyoz indirmek üzere 15 kuruluşun iradesi dile getirildi ve kitlenin sıcak kabul desteğini aldı..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Balyoz Davası Birleşmiş Milletler’e taşındı…

Vardiya Bizde Platformu,
Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na başvurdu.

Balyoz Davası’nın tutuklu sanıklarının aileleri ve yakınlarının kurduğu
Vardiya Bizde Platformu, merkezi ABD-Vaşington’da bulunan Perseus Strategies Hukuk Bürosu aracılığıyla Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na başvuruda bulunarak, sanıkların hem Türk hukuku hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak keyfi biçimde tutuklu bulunduklarının tespit edilmesini, bu tespitle birlikte Türkiye devletinden sanıkların salıverilmesinin talep edilmesini istedi.

Tutuklu aileleri ve yakınlarının kurduğu Vardiya Bizde Platformu,
sözde Balyoz Darbe Planı Davası ile ilgili, sahte olduğu bilimsel olarak 23 ayrı bilirkişi raporu ile kanıtlanmış delillerle özgürlüklerinden mahrum edilen 250 sanığın durumu hakkında Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na başvuruda bulundu.

Vardiya Bizde Platformu adına başvuruyu gerçekleştiren, merkezi ABD-Vaşington’da bulunan Perseus Strategies Hukuk Bürosu’nun yöneticisi Jared Genser, Balyoz Davası’nda hem Türk hukukunun hem de Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerin açık bir şekilde çiğnendiğini, yargı sürecinde asgari hukuk normlarına dahi uyulmadığını söyledi.

Perseus’un Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na yaptığı başvuruda, Balyoz Davası sanıklarının yargılanmasında adil ve tarafsız bir yargılamada aranan asgari standartlara ulaşılmadığı vurgulanarak, bu nedenle sanıkların tutukluluklarının keyfi ve hem Türk ve hem de uluslararası insan hakları normlarına aykırı olduğu savunuldu.

Başvuruda, Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun, uluslararası hukukun bu ihlallerini dikkate alarak, sanıkların Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yasal yükümlülüklere aykırı bir biçimde tutuklu bulundurulduklarını tespit etmesi, bu tespitle birlikte Türkiye devletinden sanıkların salıverilmesini talep etmesi istendi.

Vardiya Bizde Platformu adına bilgi veren Avukat Selim Yavuz, Balyoz Davası’nda, üç ayrı iddianame kapsamında 365 kişinin, 2003 yılında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs etmek” ile suçlandığını, 250 sanığın tutuklu olarak yargılandığı davada, sanıklardan birçoğunun tutukluluk sürelerinin iki seneye yaklaştığını hatırlattı.

Davada kanıt gösterilen dijital belgelerin sahte olduğunun, savunma tarafından ortaya konan yüzlerce tarihsel tutarsızlık, çelişki ve hatalar ile kanıtlandığını vurgulayan Av. Yavuz, şu bilgileri verdi:

“Davanın esasını teşkil eden darbe planlarının kayıtlı olduğu CD’ler savunmaya, bu CD’ler ele geçtikten ve ilk tutuklamalar başladıktan 22 ay sonra verildi. Bu CD’ler üzerinde ABD, Almanya ve Türkiye’de yapılan bilirkişi incelemeleri sonucu, söz konusu CD’lerin sahte olduğu, iddia edildiği gibi 2003’te değil, çok sonraki bir tarihte kaydedildikleri tespit edildi. Zira tek oturumda oluşturulan ve hiçbir güncellemeye tabi olmayan 2003 tarihli CD’lerde Microsoft 2007’ye ait öğeler bulundu. Ayrıca, CD’lerin yüzeyindeki el yazılarının incelenmesi sonucunda da bu yazıların bir sanığın el yazısından makine marifetiyle kopyalanarak oluşturulduğu tespit edildi.”

Balyoz Davası’na bakan İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, tüm ısrarlara rağmen bu sahtecilikleri tespit edebilecek bilirkişilerin atanmasını reddettiğini hatırlatan Av. Yavuz, “Mahkeme aynı zamanda, iddianamede darbeyi önlediği iddia edilen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlemesi talebini de dikkate almadı. Mahkeme ayrıca, bu talepleri kabul edilinceye kadar davalara katılmayacağını bildiren savunma avukatları hakkında da suç duyurusunda bulundu. Hukuka aykırı olarak delillerin incelenme safhasını atlayarak savcıdan esas hakkındaki mütalaasını isteyen mahkeme, kuvvetli suç şüphesi gerekçesiyle sanıkların tutukluluk hallerini devam ettiriyor” diye konuştu.

Geçen Ağustos ayında, henüz hüküm giymedikleri halde Balyoz Davası’nda tutuklu yargılanan 34 general ve amiral emekliye sevk edildiğine de dikkat çeken Av. Selim Yavuz, “Böylece uluslararası hukukun temin ettiği en temel prensiplerden biri olan ‘masumiyet karinesi’ yargı süreci dışında da ihlal edildi” dedi.

Kimi sanıkların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı kişisel başvurulardan farklı olarak, Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na yapılan bu başvurunun, üç iddianame kapsamında yargılanan tüm tutuklu sanıkları hakkında ve soruşturma ve kovuşturma sürecinde, bugüne kadar yapılan tüm hukuk ihlallerini içermekte olduğunu ifade eden Av. Selim Yavuz, Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na yapılan bu başvuru ile basının ve halkın dikkatini bir kaz daha, 250 insanın hukuksuz bir şekilde özgürlüklerinden alıkonulduğu Balyoz Davası’nın gerçeklerine çekmek istediklerini söyledi.

BAŞVURU METNİNİ OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ.