Etiket arşivi: “Türk Ulusu”

Bağımsızlığa Veda!

Dostlar,Sayın Ayhan Filazi hocamız, bağımsızlığın erdemini ve nasıl yitirilmiş olacağını
acı örnekleri ile kapsamlı olarak işlemiş. Türkiyemizin yürekler acısı durumlarını sergilemiş..

Güzel bir dilekte de bulunmuş yazısının en sonunda..
  • “Tam bağımsızlığımızı yeniden kazanacağımız güzel günler dilerim.” demiş.

Ancak bunu ülkemizin “nasıl” başarabileceğinden söz etmemiş hiç,
Dileriz, bu yazısının devamı olarak 2. bir makalesinde önerilerini de sunarlar..

Sevgi ve saygı ile.
17.9.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

Bağımsızlığa Veda!

portresi


Prof. Dr. Ayhan Filazi

ADD Genel Başkan Yardımcısı
İnsanoğlunun birey olarak iyiliği ve huzuru ile insanlığa katkı koyabilmesi için
tam bağımsız özgür bir ulusun mensubu olması gereklidir. Tarih boyunca
Türk ulusu gibi tam bağımsızlık ruhuna sahip uluslar olduğu gibi,
bağımlılığı karakter durumuna getirmiş uluslar da elbette vardır.

Türk ulusu tam bağımsızlığını kazanmak için yalnız emperyalistlerle değil aynı zamanda başındaki yerli işbirlikçileriyle de mücadele etmiş ve son darbeyi 9 Eylül 1922’de İzmir Kordon rıhtımında vurarak kendi tam bağımsız cumhuriyetini kurmuştur.

Bilindiği gibi insandan başka öbür hayvanlar evcilleştirilince bağımlı hâle gelirler ve
bu özellik onların karakteri haline gelir. Bağımlılık veya biat kültürü, insanın özgür iradesinin kaybolmasına yol açarak insanlık onurunun yok olup gitmesi demektir.
İnsanla hayvan arasındaki en önemli fark budur.

Kimi toplum mühendisleri tam bağımsızlığın mümkün olmadığını, her ülkenin yaşamını devam ettirebilmesi için mutlaka öbür ülkelere muhtaç olduğunu iddia ederler.
Gerekçe olarak da örneğin Türkiye’nin enerji sorunu olduğunu bunun için de dışarıya bağımlı olması gerektiğini ileri sürerler. Halbuki tam bağımsızlık, kapıları dış dünyaya kapamak, bütün ilişkileri kesmek, içe kapanmak değildir. Tam bağımsızlık, bütün dünya uluslarıyla eşit koşullarda, adil bir biimde kendini sömürtmeden, ezdirmeden, aşağılatmadan, karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı olarak medenice ilişki kurmaktır.
Çünkü uluslararası ilişkilerde aşk, meşk olmaz. Karşılıklı çıkarlar söz konusudur.Tam bağımsız uluslar kimsenin iç ve dış işlerine müdahale etmesine izin vermez,
kendi kendilerini tümüyle bağımsız ve hür istençleriyle yönetirler.
Aldıkları kararlarda, çıkardıkları yasalarda kendi çıkarlarını gözetirler.Tam bağımsız bir ulus, kendine özgü kültürü, düşüncesi, yaşayışı, davranışı, inanışı, siyaseti, hukuku, ekonomisiyle özgün bir ulusal yapı ortaya koyan ve başka ulusların da bu anlamda örnek alabileceği bir ulustur. Hür ve bağımsız uluslar kendi kişiliğini bulmuş, özgün üretimler peşinde olan, dünyayı sürekli güzelleştirmeye, iyileştirmeye çalışan, dünya toplumuna artı değerler üreten uluslardır.

İç veya dış düşmanlar tarafından para, kadın, şan veya makamla satın alınabilecek karakterde olan insanların yönettiği, emperyalist güç odaklarının para ve propaganda olanaklarıyla desteklenmiş kişilerin söz sahibi olduğu bir ülke bağımsız olamaz.
Bir ülkenin ekonomisi küresel sömürü şebekelerine teslim edilmiş, ödeyemeyeceği ölçüde aşırı borçlandırılmış ve özelleştirme adı altında bütün önemli işletmelerini satmışsa, bağımsızlığını da satmış demektir.

Üstelik yabancı sermayeye sınırsız olanak sağlamış, ulusal ekonomisini çökertmiş, sıcak paranın insafına terk edilmiş, kendi yurttaşını kendi ülkesinde yabancıların yanında işçilik yapmaya mahkum etmiş bir ülke bağımsızlığına çoktan veda etmiş demektir.

Üstüne üstlük tüm bu olumsuzlukları olağanüstü gelişme, iyileşme, çağ atlama, modernleşme gibi laflarla yutturmaya çalışan gazeteci ve siyasetçilerin etkisinde kalan bir ulusun bağımsızlığı da tarih olmuştur.

İleri demokrasi safsatası ile ülke içinde kabile devletçiklerin oluşumuna yol açan yasal düzenlemeleri yapan; dil, bayrak, yurt, kültür ve hedef birliğini yok etmiş bir ülke bağımsızlıktan bahsedemez.

Geleceğe dönük özgün projeler üretemeyen, ulusal bir gelecek inşa etme istencinden yoksun, kendini tümüyle günün koşullarına, esen rüzgara bırakmış, hatta bütünüyle küresel sermayenin emrine girmiş bir ülke ve ulus, hemen oturup bağımsızlığını yeniden gözden geçirmelidir.

Emperyalistlerin her saniye televizyon ve bilgisayar ekranlarından akan kokuşmuş kültürüne, evlendirme programlarına, bilgiye dayanmayan yarışma programlarına, televole kültürüne ve bilgi kirliliğine sunuk (maruz) kalan bir ulus, ulus olmaktan da çıkmıştır.

Bir ülkenin yöneticileri yabancı ülkelerde kendi ulusundan habersiz, ulusunun aleyhine gizli anlaşmalar yapıyor ve bunlar sorgulanmıyorsa o ülkede bağımsızlıktan
söz edilemez.

Bir ülkede hukuk, siyaset, eğitim, kültür, ekonomi ve inanış küresel odaklara
teslim edilmişse ve bu durumu çağdaşlaşma olarak pazarlayanlar itibar görüyorsa bağımsızlık sözcüğünün amlamı çoktan unutulmuştur.

Bir ülkenin yazarı, siyasetçisi, profesörü, gazetecisi gibi önde gelenleri
küresel sermayenin buyruğuna  rigmiş ve bunlar da büyük ve önemli adam sayılıp
köşe başlarını tutmuşsa ve üstüne üstlük saygı görüyorlarsa o ülkeye bağımsız denilemez
.
Bir ulusun tarihini, değerlerini, inanışını sürekli kötüleyip alaya alan, emperyalistlerin hoşuna gidecek şekilde konuşarak o ulusu barbar veya Ermeni katili diye suçlayan,
her türlü teröristi masum insan hakları savunucusu gösteren, böylece küresel emperyalist efendilerince ödüle ve paraya boğulan romancı ve yazarların
adam yerine konulduğu bir ülke bağımsızlığını çoktan unutmuştur.Hangi sistemle yönetileceğinin kararını verememiş “bizden bir şey çıkmaz, başkaları bizi daha iyi yönetir” diyen insanların milletvekili olmaya soyunduğu ve bunların da
devlet yönetmeyi uluslararası örgütlerin emirlerini uygulamak olarak anladığı bir ülkede bağımsızlıktan söz etmek havanda su dövmektir.
Tam bağımsızlığımızı yeniden kazanacağımız güzel günler dilerim.=================================

GÜNÜMÜZDE ATATÜRK


Dostlar,

“Cumhuriyetimizin Ağabeyi” sayılabilecek 1921 doğumlu, 92 yaşındaki bilge
bilim insanı, mühendis – ekonomist, politikacı, eski CHP milletvekili
Dr. Ali Nejat ÖLÇEN, bir kitap tanıtımı yapıyor bu yazısında..

Çok değerli Kemalist bilim ve eylem insanı Prof. Dr. Anıl Çeçen‘in yeni kitabını çıkışının ilk günlerinde okuyarak irdeleme yazısı yazıyor..

Gunumuzde_ATATURK_kitabi_Mayıs_2013

Tek (ya da 2!) sözcükle önce
Sayın Dr. Ali Nejat Ölçen’e,

sonra da Sayın Prof. Dr. Anıl Çeçen‘e biz de

“helal olsun!” diyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
28.5.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Dr. Ali Nejat ÖLÇEN

portresi

 

 

 

 

“GÜNÜMÜZDE ATATÜRK”

Prof.Dr. Anıl Çeçen’in Günümüzde Atatürk kitabındaki kadar Mustafa Ke­mal’i
“bilim-yorum-inanç” düzleminde bu denli  gerçekçi biçimde tanımlandığına bugüne kadar tanık olamadım. Kitabın ilginç ve ilginç olduğu kadar gerçekçi ve geçekçi olduğu kadar gerekli bölümü kuşkusuz Atatürk Olmasaydı” başlığı altında betimlenenler. Aşağıya aktardığımız kimi bölümleri büyük harflerle Anıl Çeçen’in kurucu üyesi olduğu Atatürkçü Dü­şünce derneğinin tüm üyelerine ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetini ko­rumaya azmetmiş tüm aydınlarımıza  ulaştırılması dileğimle. Prof. Çeçen’in yazdıklarını  birlikte okuyalım:

Dünyanın merkez coğrafyasının tam ortasında, tarihin dönüm noktasında yeni bir devleti oluştururken hiçbir devletin yapısal modelini kopya etme­den, tümüyle Türkiye koşullarına uygun yeni bir siyasal model ortaya ko­nulması nedeniyle, Türkiye ile Atatürk bir anlamda özdeşleşmiştir.

Atatürk sayesinde Türkler modern bir ulus olarak tarih sahnesine yeniden çıkabilmişler ve varlıklarını koruyarak geleceğe dönük bir yeni süreç başlatabilmişlerdir…Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu devletin kurucusu olan
Türk ulusu bugün sahip olduğu bağımsızlık düzeninin ve devlet modelinin tümünü Atatürk’e borçlu bulunmaktadır…Dünyanın merkezindeki güçlü devletin içerden çökertilişi ve dışardan askeri saldırılara ve işgallere uğ­ratılarak yok edilişi çerçevesinde tam da her şeyin bittiği bir aşamada, Ata­türk gibi birleştirici ve sürükleyici bir önderin tarih sahnesine çıkışı ile
Türk ulusu yeniden şahlanarak imparatorluk sonrasında da büyükçe bir ulus devlet çatısı altında yaşamını sürdürme şansını elde edebilmiştir. Atatürk’ün ortaya çıkışını ve yaptıklarını
kendi döneminin koşulları içinde değerlendirmek, bilimsel açıdan daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Aradan yüz yıl geçtikten sonra onun yaptıklarını küçümsemek
ya da bugünün ko­şulları doğrultusunda onun yaptıklarını olumsuz bir doğrultuda değerlen­dirmek, hem yanlış hem de insafsız bir yaklaşım  olacaktır. Özellikle
bu­günün basını ve medyasına bakıldığı zaman, Atatürk eleştirisi yapanların çoğunun böylesine insafsız ve haksız bir tutum içinde hareket ettikleri görülmektedir. Bugünden düne bakarken daha yansız ve objektif bir tutum takınmak gerekirken, tümüyle karşıt bir yaklaşım içerisinde hareket etmek, Atatürk’e karşı yapılan ciddi bir haksızlığı gündeme getirmektedir. Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarının ya da başka devletler hesabına çalışan bazı ajan tarihçi ya da gazetecilerin Atatürk’e karşı sürekli olarak sürdürdük­leri karşıt tutumlarına ısrarla devam ettikleri izlenmekte ve bu nedenle de bir türlü Atatürk ile ilgili olarak
Türk kamuoyunda yeterince fikir birliği sağlanamamaktadır..

Atatürk olmasaydı, bu topraklarda işbirlikçi, mandacı bir sömürge düzeni,
ya da dinci ortaçağ yapılanması veya küçük etnik toplulukların oluştur­dukları eyaletlerden oluşacak bir batı sömürgesi konumunda bölgesel fe­derasyon düzeni kurulabilirdi. Bu devletler kurulabilseydi, günümüzde Mustafa Kemal Atatürk’e böylesi haksız düzeyde saldırılar yapılamazdı. Kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri devlet modelini kuramayan din­ciler, etnikçiler ve mandacılar günümüzde işbirliği yaparak toptan bir iş­birlikçi satılmış kadro halinde Atatürk düşmanlığına devam etmektedirler. Bu topraklar üzerinde proje sahibi olan tüm siyasal kesimler, işbirliği içe­risinde olduğu emperyal devletler ya da güçler merkezlerinden aldıkları desteklerle Atatürk’e ve onun eseri olan Türkiye Cumhuriyetine saldır­mağa günümüzde de devam etmektedirler. Böylesi haksız bir saldırı kam­panyası ile karşılaşan Türk devletinin yönetiminin şaşkınlık içinde boca­ladığı, Türk ulusunun da fazlasıyla üzülerek yeniden umutsuzluk içerisine sürüklendiği görülmektedir.
Türk devletini ortadan kaldırmak isteyen emperyal ve Siyonist güçler ile beraber, onların yerli işbirlikçilerinin bit­mek tükenmek bilmeyen olumsuz tutumları ülkeyi
bir karışıklığa ve kaos ortamına sürüklemektedir. Karşılarında Atatürk olduğu için projelerini gerçekleştiremeyenler, bugün küresel kapitalizm ve emperyalizmin dümen suyunda giderek yüzyıl sonra yeniden eski projelerini devreye sokmak için çabalamaktadırlar.

Böylesi kötü niyetli bir saldırı kampanyası ile karşıla­şan Türkiye Cumhuriyeti devleti, bugünün koşullarında ciddi sarsıntılar geçirirken, Atatürk’ün devlet modeli de siyasal açılım ve saçılım edebi­yatları doğrultusunda çözülmeye doğru zorlanmaktadır…

Atatürk olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet olmazdı ve Türkler dünyanın merkezi coğrafyasında bağımsız bir devlet çatısı altında güven­celi bir yaşam düzenine kavuşamazdı. Türk dünyası için model olacak çağdaş bir cumhuriyet düzeni Anadolu ve Rumeli topraklarında kurula­mazdı. Türk ulusu ortaçağ uykusundan uyanarak, çağdaş düzeyde bir halk yönetimine kavuşamazdı.

Atatürk olmasaydı, batının büyük devletleri ile yarışacak derecede güçlü bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti kurula­mazdı.

Atatürk olmasaydı Türk dünyası geleceğe dönük çağdaş bir devlet ve yaşam düzenine sahip olamazdı. Türkler,Misakı Milli sınırları içerisinde kendi egemenlik düzenlerini kuramazdı. Yeni Bizans ya da Roma impara­torluğu arayışı, Osmanlı topraklarını yeniden Hıristiyanlığın hegemonyası altına sokardı ya da bölgeye yerleşebilmek için İngiliz ve Amerikan dev­letleri ile küresel sermayeyi kullanan Siyonizm, Büyük İsrail imparatorlu­ğunu dünyanın merkezinde kurardı. İşte bütün
bu devlet modellerini Os­manlı imparatorluğu sonrasında kuramayan emperyal ve Siyonist güçler, günümüzde elbirliği ve işbirliği yaparak toptan bir koro halinde Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti saldırılarına devam etmektedirler.

Atatürk olmasaydı belki Atatürk düşmanları daha mutlu olurdu ama
Türk ulusunun da kara bahtı yenilmezdi.

Atatürk var olduğu içindir ki, Türk devleti de var olmuştur. 

Atatürk olduğu içindir ki,O’nun izinden giden bir Türk ulusu ve Türk gençliği günümüzde yeni bir var olma ve yaşama savaşı vermektedir.

******************************

İyi ki Ankara Üniversitemizde bir Prof. Dr. Anıl Çeçen var. Ve iyi ki
“Günümüzde Atatürk” kitabını yazdı ve Togan Yyayınevi de bizlere okuma olanağını sağladı. O’nun kitabı bugün Sevr’in Anayasası hazırlanırken
tüm siyasal partilerimize yurtseverlik öğretisi olabilir.

Saygılarımla. 22.4.13

Dr. A. Nejat Ölçen

“Türk Ulusu”, “Kürt milliyeti”ne Eşit midir??


“Türk Ulusu”, “Kürt milliyeti”ne Eşit midir??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim Kurulu Yazmanı
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net
03 Şubat 2013, Ankara

Sayın Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, CHP İzmir Milletvekili seçilmeden önce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi idi.

Yıllarca bu konuları derslerinde işledi, kitaplar ve makaleler yazdı, bildiriler sundu
bilimsel toplantılarda.

Bosna’dan ülkemize gelen, Boşnak kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Türk’tür.
Ülkemizin Yugoslavya gibi etnik temelde ayrıştırılmasını, birbirini boğazlayarak
mezbahaya dönüşmesini ve iç savaşla parçalanmasını istemiyor doğallıkla.
Bu vahim tehlikeye altını çizerek dikkat çekiyor..

Batı emperyalizminin “nation building” kaması ile “çevre ulus devletleri” parçalama oyununa işaret ediyor. Dikkat buyurulsun, “çevre ulus devletleri” diyoruz, ”merkez kapitalist ulus devletleri” değil!

En büyük ulus devlet ABD, 52 eyalette 52 milliyeti sentezleyerek AMERİKAN ULUSU-MİLLETİ oluşturmuştur. Kaya gibi bir blok.. Tek resmi dil, tek bayrak, tek devlet.. Her “milliyet”, örneğin “Ben İtalyan kökenliyim ama Amerikan’ım” diyor; “Amerikalıyım” değil, “Amerikan’ım” diyor.. Gönüllü birliktelikle  Amerikan ulus devletinin eşit bireyleri durumundalar. Anayasalarında da “Amerikan milleti-ulusu” kavramı-nitelemesi var.

“Amerikan” kimlik kartı ve pasaportu taşıyorlar. Nüfusun yarısına yakınının Hispanik (İspanyol kökenli) olduğu güney eyaletlerinde bile sosyal-kültürel alanda İspanyolca çok yaygın iken, kamusal alanda resmi dil tek ve İngilizce. Bu gerçeği bizzat biz, yerinde gördük, tanık olduk.

ABD yurttaşı olmanın en temel koşullarından biri, yeterli İngilizce bilmek!

20. yy (1900′ler) başında dünyada başlıca 50-60 devlet vardı. Bu yy. sonunda 200 devlet oluştu. Küresel emperyalizmin hedefi, 21. yy. sonunda 1000 (bin!) “devletçik”! Yani, Latince “Divida et impera” bağlamında “Böl ve yönet”! 20. yy. başında 50-60 dolayındaki devlet sayısı, yüz yılda 200’ü aştı. Daha da artırılarak bin devlet(çik) hedefleniyor egemen emperyalistlerce. Daha sonra, hepsini postmodern yöntemlerle yeniden sömürgeleştirerek tek dünya devleti kurmak Elit’in stratejik ereği!

  • “ Dünyada bin (1000) devlet oluşturduğumuzda modern dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı olacaktır. Halkların kendini yönetme hakları artık dünya bankerleri ve entellektüelleri olan Elitin otoritesi altına girecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur! ” (Arthur Schlesinger, CFR Dergisi Foreign Affairs, 1995)

Bir kez daha dikkat çekelim, merkez kapitalist ülkeler kaya gibi ulus devletler..
Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya, Çin, Hindistan, Rusya … daha onlarcası.

Bizim gibi ülkelerin ise parçalanması gerekiyor! Sevr ile başarılamayan, şimdilerde bu tür etnik (ve de dinsel) ayrıştırma oyunlarıyla gerçekleştirilmeye çalışılıyor.

Çok ilginç bir çelişki : AB örneği

Türkiye’yi milliyetler / etnisiteler temelinde federe devletlere ayrıştırmayı planlayanlar,
27 ülkeyi, 27 farklı milleti-ulusu bir araya getirerek “Avrupa Birleşik Devletleri” kurmaya çabalıyorlar. Anımsayalım, 1950′ler başında Kömür-Çelik Birliği ile yola çıkan birkaç ülke zamanla AET’ye (Avrupa Ekonomik Topluluğu) dönüştü. Üye sayısı giderek artarken “E” harfi atıldı ve “Ekonomik Topluluktan” siyasal birliğe dev bir adım atılarak “Avrupa Topluluğu” AT’ye dönüştü. Yetmedi, son durumuyla “Avrupa Birliği” (AB, European Union, EU) statüsüne dönüştü 27 ülke.
Tek bayrak, tek parlamento, tek para..

Niçin ? Nedir bu derin çelişki ? Kendileri birleşirken bizleri neden ayrıştırıyorlar?

Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü niçin çarpıtılmakta?

Bu bir ULUS DEVLET olma, ULUSLAŞMA, emperyalizme karşı birlik olarak güçlenme ve lokma olmama çağrısı değil midir? Etnik kimliklerinizi koruyun, sosyal-kültürel alanda yaşatın ama kamusal alanda tek parça-blok olun, birlikten güç doğar ve bu yolla da “Türk’üm” deyin, hep birlikte mutlu olun.. anlamında değil midir?

Atatürk’ün sağ kolu İsmet İnönü, bizzat Kürt kardeşlerimizce Kürt İsmet olarak  sahiplenilmiş  değil midir? Lozan heyetine yazılan mektupta vurgulanmamış mıdır?

Mustafa Kemal Paşa Türk milleti tanımını şöyle yapmamış mıdır ?

  • Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına
    (ahalisine, Türkiye’de yaşayan herkese!) Türk milleti denir.”

Bu tanım, dünyada 4000′e yakın etnisiteyi / milliyeti kucaklayan yaklaşık 200 devlet için geçerlidir. Biyolojik ırkçılıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Bu bakımdan, Anayasa’nın 66. maddesinde yer alan tanım korunmalıdır :

I. Türk vatandaşlığı

Madde 66 – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

Kürt ya da başkaca etnik kökenli yurttaşlarımıza (milliyetlere) ülkemiz,
AB’ye üyelik sürecinde Kopenhag Ölçütleri kapsamında tüm hakları tanımıştır. Bundan ötesi ayrışma, parçalanma getirir.

  • Artık ayrılıklarımızı değil ortaklıklarımızı pekiştirme zamanıdır. 

Türkiye, Batı güdümünde sokulduğu bu yapay tartışmaları aşarak asıl gündemine dönmelidir.

Yoksullukla, işsizlikle, dengeli bölgesel kalkınma ile, dev borçlarla, dış güvenlik sorunlarıyla…. çağdaşlaşma ile meşgul olmalıdır.

Birgül Ayman Güler hoca bilimsel doğruları dile getirmiştir.
Asla ırkçılık, ayrımcılık yapmamıştır.

“Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit değildir.” sözü bilimsel bir anlatımdır.

“Türk ulusu” nitemi (sıfatı) ülkemizdeki 80 milyon insanın ortak sıfatıdır.

“Kürt milliyeti” ise Kürt kökenli yurttaşlarımızı, bütünün bir parçasını tanımlıyor.
Bu bakımdan, “parça bütüne eşit olabilir mi?” Söylenen budur.

Başta Başbakan RT Erdoğan olmak üzere, BDP’li Vekil Sırrı Sakık vd. bilerek ve isteyerek, kasıtlı olarak Sayın Prof. Ayman’ın sözlerini çarpıtmışlardır. Bu, ucuz ve çirkin bir popülizmdir.. Ülkemize yakışmamaktadır. Eğitimi yetersiz halkın kafasını karıştırmaktan yarar ummak erdemli ve ülkemize yararlı bir davranış değildir.
Bu tehlikeli hatadan ve politik sömürüden vazgeçilmelidir.

Şimdi, 1920′lere gidelim ve Said Nursi‘nin bir makalesine değinelim :

Said Nursi’nin İkdam’da yer alan makalesi7 Mart 1920 (22 Şubat 1336, sayı: 8273) :

– Kürdlük davası pek mânâsız bir iddiadır.. 
– Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor…
Kürdler, ecnebî himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense,
ölümü tercih ediyorlar.
Eğer Kürdlerin serbestii inkişafını düşünmek lazım gelirse;
bunu Boğus Nubar ile Şerif Paşa değil, Devlet-i âliye düşünür.
– 
Hülâsa: Kürdler bu hususta kimsenin tevassut ve müdahalesine muhtaç
  değildirler..
– Hakiki Kürdler, kimseyi kendilerine vekil-i müdafaa olarak kabul etmiyorlar.”

SONUÇ                       :

  • Türk-Kürt kardeştir! Altın kural budur!!
  • Emperyalizmin tarihi boyunca hiçbir halkı, etnisiteyi….
    özgürlüğüne kavuşturduğu görülmemiştir.
  • Emperyalizmin tunç yasası : “BÖL/PARÇALA-YÖNET-SÖMÜR” dür!
  • Kürt kardeşlerimizin en yakın dost ve müttefiki Türklerdir. Biz birbirimizin
    doğal müttefikiyiz. 
    Aradan ABD-AB emperyalizminin maşası PKK’yı çıkarmalıyız.
  • Kalan sorunlarımızı oturur, dostça ve insanca çözeriz, buna inanın..
  • Emperyalizmle işbirliği yaparak özgürlük savaşı yapılabilir mi?
    Kürt kardeşlerimizi bu onursuzluktan tenzih etmek istiyoruz.

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler‘in söylemini ve web sitesinde yer verdiği  (www.baguler.blogspot.com) 4 makalesini doğru (bizim sitemizde de yayımladık; http://ahmetsaltik.net/prof-dr-birgul-ayman-gulerin-yeni-anayasa-hakkinda-4-makalesi-ve-gorusumuz/), bilimsel, ülkemizin yararına buluyor
ve bu gerekçelerle açıkça destekliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2013, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net