Etiket arşivi: Türk Tarihi

Atatürk’e İftira Atan Rıza Nur zavallısı..


Atatürk
‘e İftira Atan Rıza Nur zavallısı..

İşte Rıza NUR denilen nursuz…

‘Dogan Kekevi’ dog.kekevi@t-online.de [cumhuriyetimizicin]<cumhuriyetimizicin@yahoogroups.com>

Rıza Nur’un yazının sonundaki Nur gibi “parti programı taslağı”
bana bir tanıdık geldi; sanki uygulamadaymış gibi..

http://www.huzuristan.com/q-80-Ataturk-e-iftira-Atan-Riza-Nur-Hain-Serefsizi__n-last.html
http://www.maxkitap.com/kitap-dr-riza-nur-dosyasi-turgut-ozakman-bilgi-yayinevi.html

Atatürk‘e İftira Atan Rıza Nur zavallısı..

Bu şerefsizliği ilk yapan Rıza Nur’dur. “Hayatım ve Hatıralarım” adlı 2005 sayfalık
baştan sona iftira ve uydurma ile dolu kitabında, “İhtiyar Teselyaların rivayeti şudur.” diye başlar ve Mustafa Kemal‘in annesinin genelevde çalıştığına ilişkin iğrenç iftirayı atar.
Rıza Nur tipindekiler de, yani yeni Rıza Nurlar, bu iftiraya sarılırlar.

Bu iftiranın ortaya çıkış nedenini anlayabilmek için Rıza Nur‘u biraz tanıtmamız gerekecek. Ayrıca uydurma ve iftiraların %90’nın kaynağı da bu kişidir, belirttiğimiz kitabıdır. Saldırganların pek çok kaynak dediği de bu kitaptır.

Rıza Nur, tıp doktorudur. 1. ve 2. Meclis’lerde 2 dönem milletvekilliği yapmış,
2 kez hükümette görev almış, Lozan Konferansı’na İsmet İnönü‘nün maiyetinde katılmış
bir kişidir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 14 ciltlik Türk Tarihi adlı bir eser yazarak
burada Kurtuluş Savaşı’nı överek anlatır.

Eylül 1926’da Türkiye’den ayrılarak ve Fransa’ya yerleşir. Buna karşın milletvekilliği maaşının ödenmesi sürdürülür. Gidişi de kendisinden, hastalığından kaynaklanır.
1927 yılında Atatürk Nutuk’u okur ve yayımlar. Nutuk‘ta bu kişinin Balkan Savaşı sırasında yurda ihanet etmiş olduğu, herkes yurdu kurtarma çabası içindeyken bunun Arnavutları isyan ettirme çalışmalarında bulunduğu açıklanır.

Rıza Nur 1928 yılında, Nutku okur ve “Hayatım ve Hatıralarım” isimli anılarını
yazmaya başlar. Yazarken kullandığı kaynak Nutuk’tur. Nutuk’u ters yüz ederek ve hiçbir belge kullanmadan yazar. Yazdıkça da kalemi iyice kayganlaşır, hayallerini, kafasından geçenleri, fütursuzca kağıda döker. Böylece hainliğinin ortaya dökülmesinin karşılığını verir.

Anılarını, 1935 yılında, Biritsh Museum’a “1960 yılına kadar okuyuculara sunulmamak” koşuluyla gönderir. Yani olay tanıklarının ölmesini bekler. Anılar, 1967/1968 yılında
4 cilt olarak Türkiye’de yayımlanır
. (Bu iftiraların yayımlanmasına göz yumanlar da
ayrıca değerlendirilmesi gereken bir hainliktir.)
İşte bundan sonra Atatürk düşmanları,
Türk ve Türkiye düşmanları, kendilerince bir kaynağa kavuşurlar. Atatürk dönemi tarihini belgelere, gerçeklere dayalı değil, Rıza Nur’a dayalı işlemeye başlarlar.

Rıza Nur’un anılara göre Atatürk, her türlü kötü özelliğe sahip bir kimsedir.
Kurtuluş Savaşı Rıza Nur sayesinde zafere ulaşmıştır. Lozan’ı yapan, saltanat’ı kaldıran, Cumhuriyet’i kuran, halifeliği kaldıran devrimlerin düşünce babası sözde hep
Rıza Nur’dur!?

Peki bu Rıza Nur nasıl bir kişidir?
Anılarında kendini tanıtıcı çok bilgi verir ve kendi kendine hekim olarak koyduğu tanı “Kuşkusuz ki ben nevrastenik idim“. Evet hasta bir kişidir.

Turgut Özakman, bu kişinin kişilik yapısını “Dr. Rıza Nur Dosyası (Bilgi Yayınevi)
adlı yapıtında ayrıntılarıyla ortaya koyar. Ve bir doktordan, yazdıklarının incelenmesiyle
bir tanıya ulaşmasını ister.

RIZA_NUR_DOSYASI_Turgut_Ozakman

Ruh ve Sinir hastalıkları uzmanı Dr. Hasan Behçet Tokol’un,Rıza Nur’a ilişkin tanısı şöyledir:

“Bu kişide bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var. Teşhisim; psikopatik bir zemin üzerinde paranoid reaksiyon, yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu. Bu tür hastalar, zeka fakülteleri tamamen bozulmadığından kısa süreli de olsa olumlu işler yapabilirler. Anılarını; son duygu, düşünce ve yargılarına göre değiştirerek, geriye dönüp yeniden kurgulayarak, sanki gerçekmiş gibi aktarmış ki, bu tutum, bu tür hastalara özgü bir telafi ve tatmin yoludur. Böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben olanaklı değildir.

Doktorun, Rıza Nur’da belirlediği hastalık adları da şöyle:

– İzolasyon (kendini çevreden soyutlama),
– depresyon (ruhsal yavaşlama, içe kapanma, çöküntü),
– homoseksüel eğilimli,
– Obsesif- kompülsiv sendrom (toz, mikrop korkusu),
– depersonelizasyon (aşağılık duygusu),
– agresif ve hostil (saldırgan ve kızgın),
– psikopat (kişilik bozukluğu),
– mitomani (yalan söyleme),
– fabulasyon (masal uydurma, hayali hikayeci),
– fanteziler (hayal ettiği olayları gerçek sanma),
– megalomani (büyüklük fikirleri),
– narsisizm (kendine hayran olma),
– paranoid reaksiyon (takip edildiğini sanma duygusu, öldürülme korkusu),
– egosantirizm (kıskançlık, herkesi karalama, güvensizlik, devamlı övünme, sahte gurur).

Gerçekten bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalığa sahipmiş.

İşte yeni Rıza Nurların peşinden gittiği, hep kaynak gösterdikleri kişi bu.
Turgut Özakman’ın eserinden Rıza Nur’u biraz daha tanıtalım :

Rıza Nur, bir uçtan bir uca sürekli gidip gelen bir kişidir. Balkan Savaşı’nda Arnavutları ayaklandırır, Kurtuluş Savaşı’nda milliyetçidir, anılarını yazarken ırkçıdır. Anılarında
hem sultanlık ile halifeliği kaldırmış olmakla övünür; hem de hazırladığı parti programında halifeliği yeniden kurmak ister. “Türk Tarihi” adlı kitabında Mustafa Kemal’in hakkını teslim eder, onsuz zaferin olamayacağını belirtir. Anılarındaysa Mustafa Kemal‘e
olmadık iftiralar atar.

Rıza Nur cinsel yönden de sağlıklı değildir. Kendi anlatımıyla gençliğinde bir kez
cinsel tacize, bir kez de tecavüze uğramıştır. Sonrasında bir Harbiyeliye aşık olur.
Kadın olmak ister. Husyelerini aldırtmayı düşünür.

Rıza Nur’un “Hayatım ve Hatıralarım” adlı kitabının kimi cümlelerini aynen şöyledir

“Karımdan şu mektubu aldım: ‘Ben burada kendime bir hayat arkadaşı buldum.
Bunu başkasından duyarak üzülmene imkan bırakmıyorum.’ Namussuz karı!
Sonunda bana boynuz da taktı (s.1785). Galiba bu işte (M. Kemal’in) ve İsmet’in (İnönü) de parmağı var.”
(s. 1786)

“(Karımın) ahlakı da bozuldu. Evdeki kızları benden gizli çırılçıplak soyuyor,
dans ettiriyor (s.1346)”

“Bir Rus doktor, zampara mı zampara. Karının sözüne göre de bizim karıya da sataşmış (1410).”

“Yataktan fırladım. Adam da derhal kaçtı. Baktım ki donum kesilmiş.
Artık uyuyamadım (s.7.”

“Yaşlı adam tabancasını çekti ve bana, ‘Çöz! Yoksa öldürürüm!’ dedi… Boğuşma başladı… Nihayet bayılıp kalmışım… Gözümü açtığım vakit yanımda kimse yoktu (s.84).”

“Bu çocuğu (Harbiyeli) herkesten ziyade sevmeye başladım… Görmesem aklımdan
hiç çıkmıyor, görsem yüzüne bakamıyor, içimde heyecan duyuyordum… Anladım ki,
bu çocuğa aşık olmuştum… Böyle bir aşkın sonu livata (sapık cinsel ilişki) demektir.
(s.22)

“Kadın, erkekten aşağı bir mahluktur. (s.1530)”

“Ne hayvan, ne de insan sevmem. Hele insanlar, iğrendiğim şeylerdir. (s.1531)

“Arnavutları isyana teşvik ettiğimi ben kendi elimle yazdım. Bu kusur değil,
iftiharım sebebidir
(s.37. Bugün de bununla iftihar ederim. Bana büyük şereftir. (s. 1305)”.

“Ahlak ve temiz adetler ve faziletlerin bir kısmı kendiliğinden gitti, bir kısmını da
bilerek ben terke mecbur oldum. Yalan da söyledim (s.105).”

Rıza Nur’un hazırladığı bir parti programından saçmalıklar :

* İdare sistemi laik ve sosyaldir. Fakat devletin resmi dini vardır.
* Eski yazıya dönülecek ve Latin harfi ile ikisi beraber yürüyecek.
* Mustafa Kemal’in Nutuk’u toplattırılıp imha edilecek .
* Partiye mistik bir şekil verilip, üyeleri Türkçülük hususunda tarikat ve dervişlik gibi
ilahi bir ideal ve gayrete sahip olacaktır.
* Halveti tarikatına müsaade etmeli.
* Hilafetin yeniden tesisi hayati bir ihtiyaçtır.
* Başbakanlığa bağlı bir ırk müdürlüğü kurulacak,
Türk olmayanlar memurluktan çıkarılacak.

* Kadını erkekle eşit saymak, ona memuriyet vermekten büyük hata olamaz.
Kadın çocuk makinesidir.
* Dans yasaklanacak.
* Kalıtsal hastalığı olanlar kısırlaştırılacak.

Yeni Rıza Nur’lar, iğrenç yollarında yürüyebilmek için, Rıza Nur’un dışında kaynak, belge, bilgi sıkıntısı çekiyorlar. Çözüm olarak yine Rıza Nur’u kullanıyorlar. Kendileriyle aynı ağzı kullanan bir yabancı gazete de aynı şerefsizliği yapmaktadır. Türk Ulusu ve Atatürk’e saldıran şerefsizlerin kimlerle işbirliği içinde olduğunu görmelidir

Not: turkbilim.sitemynet.com‘dan alıntıdır.
http://www.huzuristan.com/q-80-Ataturk-e-iftira-Atan-Riza-Nur-Hain-Serefsizi__n-last.html

=============================

Dostlar,

Yazının pdf biçimi için lütfen tıklayınız :

Rıza_Nur_zavallisi

Üzgünüz ama bir meslektaşımızın hazin ama gerçek öyküsü özetle yuıkarıdaki gibi..

Sevgi ve saygı ile,
08.02.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Konuk Yazar Rifat Serdaroğlu : Doğan Görünümlü Şahin

DOSTLAR,

Günaydın!

Sn.Serdaroğlu’nun yazısını sizlerle paylaşarak güne başlamak istedim..

Türk Tarihinin çok önemli 2 araştırıcısı Sn. Kazım Mirşan ile Sn. Haluk Tarcan’ın çalışmalarını
özenle izlemek gerekiyor.

“ÖZENLE TECAVÜZCÜ AKLANIR” başlıklı makaleyi de sizlere alıntılayacağım..

İyi bir gün dilerim..

Sevgi ve saygı ile.
13.6.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================================================================================

DOĞAN GÖRÜNÜMLÜ ŞAHİN

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

Türkiyeli Eşbaşkan Başbakan Erdoğan; “Kürtçülük” konusundaki ortağı “Yeni CHP” için bu tabiri kullandı.
Gençler bunun ne anlama geldiğini bilmezler. Koç grubunun “Şahin” adı ile ürettiği bir araba vardı.
Daha sonra, bir üst model olarak “Doğan” marka bir araba üretildi.

Bazı uyanıklar Şahin’e, Doğan görüntüsü vererek satmaya başladılar. Bu deyiş, o zamanlardan kalmadır.
Kökeninde aldatma-kandırma-hile vardır. Her nedense Tayyip Bey verdiği örneklerde ya “yemek”, ya “aldatmak”,
ya da “asmak-kesmek” gibi deyimler kullanır. Aklından hiç çıkmıyor herhalde… Türkiyeli Başbakan Erdoğan’a ve
“Kürtçe Eğitim” konusundaki destekçisi Kılıçdaroğlu’na, 20 yıllık bir ilmi çalışmadan söz etmek istiyorum.
Umarım yararlı olur.

İstanbul Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu tarafından “Şeref Payesi” verilen değerli bilim adamı Arkeolog-
Profesör Dr. Afif Erzen, 1967 yılında, İstanbul Üniversitesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırmaları Merkezini” kurmuştur.

Bu merkezde tanınmış Türk Profesörlerin yanında, yabancı Profesörler de çalışmıştır. Bunlardan biri,
Ermeni sorununa ışık tutmuş ve ekibiyle 1984 yılına kadar bu merkeze çalışan Profesör Erich Feigl’ dir.
20 Yıllık çalışmanın sonucunda ulaşılan gerçekler;

 Türkler, yani atalarımız, M.Ö 13.000 yılında Anadolu’ya göç etmişlerdir. Yani bizler, 15.000 yıldan beri Anadolu’nun sahibiyiz.
 Türkler, GÖÇEBE değil, GÖÇMEN olarak, Anadolu’yu yurt edinmek için gelmişlerdir.
 Türkler, o tarihlerde “Yazı” sahibidirler.
 M.Ö 14.000 tarihli ORAL dağlarındaki Şölgen taş mağarasında, Rus ve Fransız araştırmacılar tarafından bulunan yazıtlarda, Türklerin Tanrının Birliğine inandıkları yazmaktadır.
 Kırgızistan Saymalıtaş Vadisi’nde bulunan eserlerde; Türklerin tekerleği icat ettikleri, tekerlekli sabanla çift sürdükleri, Geyik-At- Köpek gibi hayvanları evcilleştirdikleri kanıtlanmıştır.
 Türkler, ileri seviyede bilgi ve düşünce sahibi olarak Anadolu’ya göç ettiler ve Anadolu’nun “Dip Kültürünü” oluşturdular…

Bu gerçeklere;

• Van Bölgesi esas alınarak, Mağara ve Kaya altı- Kaya üstü resimlerin M.Ö. 13.000-6.000 tarihleri arasında olmaları,
• Bu resimlerin eşleri ya da benzerlerinin Orta Asya’dan itibaren mevcut olmaları,
• Kâzım Mirşan’ın okuduğu 40 kadar yazıtları,
• Servet Somuncuoğlu’nun, Çin’den İzmir’e kadar çekilen bir hattın kuzey ve güneyindeki, milyona erişen sayıdaki resim ve kaya yazıtlarından,
• Ankara yöresinde bulunan 5.000 kaya resminden, ulaşılmış ve kanıtlanmıştır…

Gelelim bize hala okutulan Batı Merkezli tarihe;

Batı merkezli tarih, Emperyalistlerin gereğinde çıkarlarına uygun bir “yapay devlet” kurabilmeleri için,
Doğu Anadolu’yu bilerek tarihsiz bırakmıştır. Bunlara göre Türkler, Anadolu’ya M.S. 1071 yılında gelmiştir.
Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde kültürsüz, bilgisiz çoban sürüsünden oluşan göçebelerdir!…
Türkleşmesi M.S. 1071 tarihinden sonra başlamıştır.
Resmî, yani Batının istediği Türk Tarihi ve okullarımızda maalesef hala okutulan tarih, Batı Merkezli Tarihtir.
Bilinmesi gereken bu tarihin, maksatlı yazılmış bir tarih olduğudur.

Kanıtlanmış bilimsel gerçeklere göre, bizler Anadolu’nun 15.000 yıllık sahipleriyiz.

– Bu tarihten sonra Anadolu’ya gelenler sahiplik iddiasında bulunamazlar.
– Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılması çalışmaları, Hazreti İsa’nı müritlerinden Saint Paul’un M.S. 7. Yüzyılda Anadolu’ya gelmesiyle başlamıştır.
– Alt kimlik, Üst kimlik, Anayasal kimlik, 47 Etnik köken iddiaları, Anadolu’yu parçalamak ve
Türkleri etkisiz hale getirme çabalarıdır.
– Bunlar Sevr’i hortlatmak için ileri sürülmüş bahanelerdir…

Bu bilimsel gerçekleri;

 “Doğan Görünümlü Şahin” deyişini kullanan, “Çağdaş Görünümlü Badem” ile “Atatürk Milliyetçiliği” ilkesine inandığını söyleyen, “Genel Başkan Görünümlü Kuzu Muhalefet” bilsin istedik. Belki faydası olur, okurlarsa.
 Bu yazıyı okuyanların veya ele geçirenlerin, “Ne Mutlu Türküm Diyene, sözünü her yere yazmak, ilkelliktir.” diyen Çankaya’daki Abdullah Bey’den saklamalarını rica ederim. Bırakın o, bildiği gibi davranmaya devam etsin…
Not; Bu çalışmayı bana gönderen Sayın Haluk Tarcan’a teşekkür ederim.

Sağlık ve başarı dileklerimle.

13 Haziran 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11