Etiket arşivi: Tuncay Özkan

10 Yıl Önce Bugün, Necip Hablemitoğlu Öldürüldü Bu Ülkede…

 

Dostlar,

Bu gün, yiğit Kemalist aydın Dr. Necip Hablemitoğlu‘nun kahpece öldürülüşünün
10. yılı bitti.. Bu bağlamda O’nu ne denli ansak azdır.. Az önce eşi Prof. Dr. Şengül  Hablemitoğlu‘nun yazısını paylaştık sitemizde. (NTV’deki söyleşisi de bitti bu arada.)

Şİmdi de O’nun çok yakınında olan, çok iyi tanıyan, cinayet sırasında 21 yaşında bir hukuk öğrencisi, şimdi ise 31 yaşında bir genç Avukat olan Ersan Barkın‘ın içli,
duygulu ve çok silkeleyici bilgiler içeren yazısına yer vermek istiyoruz..

Lütfen okuyunuz ve okutunuz.. diyoruz..

Biz de sevgili Ersan’ı en az 10 yıldır ADD çalışmalarımızdan yurtsever bir genç olarak
çok yakın tanıyoruz..

  • “..ölümü bir metre peşinde yaşayan bir devrimci ..”

diyor sevgili Ersan.. Lütfen bu yazıyı da, Ersan ile “duygudaşlık” (empati, hemhal olma, diğerkâmlık, birbirini yaşama) kurarak okur musunuz??

Bir kez daha yüksek sesle haykırıyoruz :

Bulun Dr. Necip Hablemitoğlu’nun katillerini..

– Salt tetikçileri değil, gerçekte onları azmettirenleri.. Hangi ülkenin çıkarlarına dokunuyordu Necip kardeşim? O’na özellikle bakın.. Devlet olun, korkmayın,
bırakın uluslararası denge masallarını.. Yurttaşınızı size meydan okurcasına vurup giden, birkaç saat içinde yurtdışına çıkan, kestirimi zor olmayan bir batılı ülkenin istihbarat örgütünün kiralık katil ajanlarını anımsayın.. Cevizkabuğu programında masadan kaçmak zorunda kalan kişi hangi ülkenin hangi vakfının başında idi?

Açıklayın cinayeti, biliyorsunuz gerçekte!

Sevgi ve saygı ile.
18.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================================

Av. Ersan BARKIN

10 Yıl Önce Bugün, Hablemitoğlu Öldürüldü Bu Ülkede…

21 yaşımdaydım. O’nun 20’sinde birkaç kitabı olduğu düşünülürse geç kalmışlık hissi üzerimizdeydi.

O’nun “düşünce evreni”nin bir yerlerinde olabilmenin şansını unuttuğumuz tek an yoktu ama.

Yiğit bir aydın. Korkulması gerektiği bilinen birçok çevrenin üzerine gözünü kırpmadan atılan, ölümü bir metre peşinde yaşayan bir devrimci.

***

Aralık ayının ortaları, karın örttüğü toprağa bir beden düştü.

Başında kanlar, göz yuvarının kenarında bir kurşun deliği.

Dudaklarında bir minik tebessüm, yüzünden başka anlarda da düşmeyen gülümsemeden kalan bir parça gibi.

***

18 Aralık 2002 gecesi, ertesi gün, daha ertesi…

Devlet aygıtının beylik sözleri uçuştu etrafta. Değersizlerdi. Zira değersizliğini yaşayarak öğrenmiştik o güne dek, Aksoy’da, Üçok’ta, Mumcu’da, Kışlalı’da.

Kanını yerde bırakmayız” ezberleri diğer yanda. Kaybetme duygusunu yaşamaya başlayan bir kitlenin ayakta kalma çabası.

Sonra, bu kitlenin her beyhude kalkışmasında işittim o sözleri:
Hablemitoğlu, aramızda

Devletin soğukluğu gibi tıpkı, buz gibi, ruhu alınmış bir sesleniş.

***

Ankara Emniyeti, Terörle Mücadele’nin koridorlarında başladı soruşturma gösterisi.

AKP’nin henüz ikinci ayı bitmemiş.

TEM’ci “fidan”lar, henüz bir Kemalist gördüklerinde, istemsiz biçimde yüzlerinde beliren meydan okumaya, rövanşçı mağruriyete sahip değiller.

Vatanseverliklerini kanıtlamaya çalışıyorlar. Kimi zaman masayı yumrukluyor karşımdaki polis, müdür yardımcısı.

Bir cinayeti çözmenin kendileri için ne kadar basit olduğu ifade etmeye çalışıyorlar.

Araya, susturucu takılan silahın teknik niteliklerine dair birkaç serpiştirme.

Son günlerini yaşadığı kimselerin tanıklıklarına başvurmak için çağrılıyız oysa.
İfade tekniklerine bakılırsa sanık olmamız işten değil.

Sonra duyuyorum ki; eşine, suikasttan birkaç saat sonra başlayıp günlerce süren
ifade alma sürecinde gösterilen tavır da benzer.

Hukuk Fakültesi öğrencisiyim henüz. İlk kez bir ifadede bulunuyorum,
ifade veren sıfatıyla.

Geçen sekiz saat, iki bardak çay, bir kaşarlı tost.

Polis ekibi çıkışta evime bırakıyor.
“İçeri gir, el salla” diyorlar. “Bilelim, sağ salim girdiğini”

Sağ olsunlar ama peki ya sonraki günler.

İçeri girmemi bile gözlemeleri gereken koşullar içindeysek eğer,
onlar yokken ne olacak?

Sonraki birkaç ay, ev arkadaşlarım bekliyorlar pencerede polisler yerine.

  • Bahçe kapısından apartman kapısına yüzüm dönük gitmişliğim yok.

Tehlike oralarda bir yerde.

Polisin tavrının “profesyonel”liğini anlamam için biraz daha zaman geçmesi gerekecek.

Aslında yalnız polisin tavrı değil, tetiğe komut verenlerin amacı da.

“Sıra kimde?”

Birkaç kuşağın zihni, ömürleri boyunca atamayacakları benzer bir hastalıkla yüklü: Sabah altıda zilinin çalınması, otomobilinin altına bomba yerleştirilmesi…

Bizim kuşak çocukluktan kalma alışkanlığını yenmiştir. Top bulamayınca çam kozalağı, kola kutusu tekmeleyerek başladı futbol hayatımız.

Yaşımız yirmiye gelirken öğrendik, bira kutusunun içine bomba yerleştirilip, avuçlayıp kenara atmaya çalışanın bedenini paramparça ettiğini.

Öldürmek yetmez, kalanları her gün fark etmediği ruh halinin esiri yapmak öldürmek kadar mühim tetiğe konut veren için.

***

Sözü uzatmaya gerek yok.

  • Bu ülkede Hablemitoğlu öldürüldü, 10 yıl önce bugün…

Ardından göstermelik soruşturmalar, TBMM’de neredeyse her yıl verilen soru önergelerine, soruşturma yapma zahmetine katlanmayanların verdikleri birbirinin kopyası yanıtlar. Kopyası tanımlamasının abartılı olduğu düşünmeyin. Sahiden verilen önerge yanıtları kelime kelime aynı. Soruşturmadan haberdar olmayan savcılar. Ergenekon sürecinde Hablemitoğlu izi arama çabası. Toplum zihninde yaratılan algının ardından, dosyayı Ankara’ya sepetleme süreci. Heyecanla Ankara Cumhuriyet Savcısına koşmamız. “Kucağıma saatli bomba bıraktılar, bu delillerle kolaysa kendileri açsalardı davayı..” açık sözlülüğü.

***

Bir siyasi suikastla ilgiliyseniz karşınıza sürekli çıkan ilk soru şudur: Sence kim öldürdü?

Bu soruya yanıt verme yükümlüğünüzün olmaması bir yana, sahiden yanıt vermek isteseniz de tek sözcük edemezsiniz. Korkudan değil, sahiden olay öyle başarılı biçimde karmaşıklaştırılmıştır ki, anlamlı bir kurgu olanaksız hale gelmiştir.

Bildiklerimizi aktaralım o zaman yukarıdaki derlemede adı geçenlere ve “yeni” haberlere ilişkin.

Soruşturmanın en kritik süreci Ergenekon süreciyle başlamıştı. İddianameye göre, Hablemitoğlu, birçoğu yakın arkadaşı olduğu söylenen ulusalcıların darbe planlarının
bir parçası olarak öldürüldü. Amaç, kendi içlerinden, en çok toplumsal galeyan yaratabilecek olanı öldürmek, sonra da “silah görse, ne olduğu bilmez” dincilerin üzerlerine atmaktı.

Bu doğrultuda onlarca haber yapıldı. Toplumsal kanaat oluştu:

  • Hablemitoğlu’nu da Ergenekon öldürdü.

İddianamede sözü edilen ilişkiye dair çeşitli tapeler, tanık beyanları.

Sonuç, ilk iddianamede Hablemitoğlu’na dair tek kanıt sujesi tahliye edildi,
sonra da gizli tanık olduğu ortaya çıktı.

İkinci iddianamede de Hablemitoğlu’nun tetikçisi olduğu ileri sürülen kimse tahliye edildi, sonra da gizli tanık olduğu ortaya çıktı.

Sonra, bunlar yaşanmamış gibi dosyanın yeniden açıldığına dair haberler kapladı
malum gazetelerin sayfalarını.

Yine heyecanla savcının huzurundayız.
Savcının yanıtı kısa, “Olan bitenden haberim yok.”

Tuncay Özkan, Ergün Poyraz tetikçiyi biliyorum diyorlar,
ifadelerine başvurulsun. Hareket, yok.

Ergün Poyraz, Ergenekon davasında savunmasını verirken mahkeme heyetine sesleniyor:

  • “Hablemitoğlu’nu öldüreni biliyorum. Sorun, söyleyeyim.”

Mahkeme heyetinde tık yok.

Zira, sahiden ele gelir bir yanıt alsalar, üzerlerine gidecek cesaret, yok.

Peki ya dosya, yok.

UYAP’tan arayalım, yok.

Bilgi edinme başvurusunda bulunalım:
“Talebiniz Adalet Bakanlığı’na iletilmiştir”

Sonuç, yok.

***

Hablemitoğlu soruşturması, ebedi olarak soruşturma aşamasında kalmaya, göstermelik bir kumpanya perdelense de günün birinde, ağzımızı açsak sanıkları savunmak zorunda kalacağımız tiratların yankılandığı mahkeme salonlarına mahkumdur.

Nokta…

(18 Aralık 2012, Ankara)

Silivri’den Ortak Mesaj: ‘13 Aralık’ta Bekliyoruz’

Dostlar,

Basın Konseyi, geçtiğimiz günlerde özel izinle, Silivri’de Ergenekon davasından tutuklu gazetecileri ziyaret etti. Orhan Birgit öncülüğünde.. Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer de ziyareti ustaca bir yazıyla köşesinde sundu. Tarihe ciddi bir materyal sundu bu makalesi ile. Örn. ziyaretçi heyete, oğlunu yitiren Prof. Fatih Hilmioğlu‘na başsağlığı dileği sunma izni verilmedi!

Silivri zindanında yanlnız insanlar değil, hukuk değil, insanlık da tutsak anlaşılan..

13 Aralık 2012 sabahı orada olmak bir boyun borcu artık..

Sevgi ve saygı ile.
7.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Silivri’den Ortak Mesaj: ‘13 Aralık’ta Bekliyoruz’

 utku cakirozer
Utku ÇakırözerBasın Konseyi’nin iki haftada bir yaptığı Yüksek Kurul toplantısını önceki gün olağan olmayan bir mekânda, Silivri Cezaevi’nin 2 No’lu açık görüş salonunda gerçekleştirdik. Orhan Birgit başkanlığındaki heyette, Yüksek Kurul üyeleri arasında yer alan Yassıada mahkemelerinde avukatlık yapan eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, meslek büyüklerimiz Doğan Heper, Tufan Türenç, Pınar Türenç, Yalçın Büyükdağlı, Oktay Duran ve Üstün Ünügür ile Koç Üniversitesi’nden Yard. Doç. Murat Önok, Basın Konseyi’nin eski ve yeni genel sekreterleri Oktay Huduti ve Kaan Karcılıoğlu yer aldı.

  • Silivri’nin önü 29 Ekim gibi olmalı

Toplantımızın ‘yarım saat arayla’ değişen ünlü konukları vardı. Meslektaşlarımız Soner Yalçın, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Deniz Yıldırım ve Turhan Özlü sırayla aramıza katıldı. İki infaz görevlisi de sürekli salonda yer aldı. Odatv davasından iki yıldır tutuklu Yalçın’ın ilk sözü şu oldu:

  • “Hepimiz 13 Aralık’ı bekliyoruz. Bu davalar artık bireysel mesele olmaktan çıktı. Artık tüm Türkiye’nin meselesi.”

Ergenekon davasında savcının mütalaasını açıklayacağı tarihte duruşma salonu ve cezaevi yerleşkesine 29 Ekim ve 10 Kasım’ı aratmayacak bir kalabalık bekliyor.

  • CHP’nin etkin rol almasının katılımı artıracağı inancında.

Tutukluluk halinin sürmesine isyan eden Yalçın,

Silah yok, bomba yok. Yazan çizen adamım. TÜBİTAK da dahil kaç raporla tespit edildi ki bilgisayarımdaki dosyalar virüsle gelmiş. Beni içeride tutma ısrarı niye?
141 ve 142’yi mumla arar hale geldik. O zaman neden yattığını bilirdi insan.
Partisi, örgütü vardı. Ben şimdi ‘örgütüm yok’ demeye utanıyorum” diyor.

Cezaevi koşullarını da konuştuk. “İnsani özellikleri hayata geçirecek hiçbir şey yok” dedi ve saydı: “Kütüphaneye gidemiyoruz. Diğer tutuklu ve hükümlülerle haftalık 10 saat ortak yaşam hakkımızdan yararlandırılmıyoruz.”

Toplam 284 sanıklı Ergenekon davasında 65 kişi tutuklu yargılanıyor.

  • Ergenekon davasında tutukluluğu 5 yılı geçenler var.

Milletvekili seçilmesine rağmen 1371 gündür tutuklu olan yazarımız Mustafa Balbay dava sürecinin talimatla hızlandırıldığına inandığını belirterek “Akordeon gibi bir yavaşlatıp bir hızlandırıyorlar. Şubatta MİT müsteşarının sorgulanmasına yönelik hamleden önce hızlanmıştı. O dönem yaşanan tartışmalar sonrasında 20 iddianameyi birbirine bağlayarak yavaşlattılar.

Ergenekon dava dosyası 5 terabayta ulaştı; yani 120 milyon sayfa.

Yıllar sürer derken bir anda bir şeyler oldu ve karar aşamasına geçiliverdi” dedi.
O da Yalçın gibi 13 Aralık’ın önemini vurguladı:

  • “29 Ekim ve 10 Kasım’daki ruh Silivri’yi de etkileyecektir.”

Cezaevi koşulları konusunda, oğlunu kaybeden Prof. Fatih Hilmioğlu’na “cezaevi personelinin yanında 5 dakika başsağlığı dileme” talebinin reddedilmesini örnek göstererek “Güvenliği hesaplamışlar ama insanı hesaplamamışlar” değerlendirmesini yaptı.

Üçüncü olarak aramıza katılan Tuncay Özkan da Yalçın ile Balbay gibi “tecrit” koşullarından şikâyetçi. “Hepimiz tecritle yalnızlaştırıldık. Ergenekonculara aktivite imkânı verilmiyor” dedikten sonra ekledi:

“Zaten örgütün silahlı yöneticisi olmakla, suikastlar düzenlemekle, finansal bağlantıları sağlamakla suçlananların hepsi dışarıda. Ama biz içerideyiz”

Silivri’den Ortak Mesaj: ‘13 Aralık’ta Bekliyoruz’

Danıştay saldırısı davası hükümlüsü Osman Yıldırım’ın Ergenekon davasında hem “sanık”, hem “tanık” hem de ve “gizli tanık” olduğunun ortaya çıktığını anımsatan Özkan, “Burada adalet yok. Varsa bile, bize değil katillerin katilliğini silmek için var” dedi. Soner Yalçın söyleyince fark ettik ilk kez. Her girenin gözleri bozuluyor içeride. Yalçın’ın 3 derece artmış içeride. Eski Aydınlık Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’ın da artık 2.5 astiğmatı var. Nedeni “Gözlerin sürekli ufka değil, 5 metreyi geçmeyen hücre duvarlarına bakmak zorunda kalması…”

Yıldırım bir yıl önce cezaevindeki üçüncü yılını doldurdu. Önce İrtica ile Mücadele Eylem Planı davası, ardından Andıç davası, şimdi de Ergenekon davasına bağlanmış durumda. Yayımladıkları görüşme kayıtları hakkında dava açmayan Başbakanlık, görüşmelerin Erdoğan’a ait olduğunu da teyit etmiş üstelik. Buna rağmen, o ve 15 aydır tutuklu bulunan son görüştüğümüz isim Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Turhan Özlü,
3. yargı paketinde çıkan “erteleme” imkânından da yararlandırılmadılar.

Özlü’nün “Suçumuz sadece gazetecilik yapmak” sözleri kulağımızda yankılanarak ayrıldık Silivri’den.

  • Cindoruk: Adil Olmayan İnfaz

Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit, Silivri yargılamalarındaki çarpıklıkları;

“Silivri’ye dışarıdan hiçbir şey alınmıyor. AİHM kararları bile”..

diye eleştirirken Cindoruk da, davaların Yassıada yargılamaları ile ortak yönünü şöyle aktardı:

“Yassıada’da da olduğu gibi burada da sizlerin içeride tutulmasını isteyen siyasi iktidardır. Silivri’de yaşanan olay artık uzun tutukluluktan çıkmış. Adil olmayan infaz haline dönüşmüş.” Cindoruk milletvekillerinin bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunmasını da eleştirerek Balbay’a “Milletvekillerinin tarihte lehte örnekler bulunmasına rağmen buradan çıkamaması, bugünkü Meclis ve onun başkanının ayıbıdır. Ben başkan olsam ne yapmış etmiş onları buradan çıkarmıştım” dedi. (Cumhuriyet 05.12.2012)

 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Silivri tutsaklarının kitaplarını imzaladı..


Elinizi vicdanınıza koyun ve Silivri’yi öyle düşünün
..

İSTANBUL – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nı ziyaret etti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TÜYAP Kitap Fuarını ziyaret etti ve
4 yıla yakın zamandır Silivri tutsağı olan Mustafa Balbay’ın, Soner Yalçın’ın, Tuncay Özkan’ın.. kitaplarını onların yerine imzaladı..

  • CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TÜYAP Kitap Fuarı’nın son gününde, tutuklu CHP İzmir milletvekili ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay ile gazeteci-yazar Soner Yalçın ve Tuncay Özkan’ın kitaplarını imzaladı. Kılıçdaroğlu ‘Silivri akademi oldu. Elinizi vicdanınıza koyun ve Silivri’yi
    öyle düşünün. Bugün birisine yönelik haksızlık yarın size yönelebilir.
    Bu ülkenin zindanlarında aydınlar yatmamalı.
    dedi. (Cumhuriyet, 25.11.12)

Kılıçdaroğlu, Soner Yalçın’ın ”Samizdat” kitabına;

  • ”Sevgili Soner, bu kitap, hapishane tarihinin herhalde bir başyapıtıdır. Hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve önyargılarla devam eden bir dava…
    Aydınlık ve özgür bir Türkiye dileğiyle”;
  • Mustafa Balbay’ın ”Gülümsemek Direnmektir” kitabına,
    ”Yaşama hep gülümseyeceğiz”;
  • Tuncay Özkan’ın ”Anne hiç canım acımadı” kitabına da
    ”Sevgili Tuncay, Hiçbir karanlık sürekli olmamıştır. Aydınlık günler dileğiyle” yazdı.

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu nezih davranışını son derece özdeşim yüklü (diğerkâm, empatik) bir davranış olarak gördüğümüzü belirtmeliyiz.

Kamuoyundanda bu tür “PR” girişimlerinin çok işe yarayacağını düşünüyoruz.
CHP’nin PR danışmanlarını da kutlamak isteriz, eğer bu girişim onların ürünü ise..

Ama,
AKP’nin tutuklu milletvekilleri için yasal düzenleme yapma sözü askıdadır.
2011 seçimleri sonrası CHP’liler yemin etmemişlerdi TBMM’de.. Bu bunalım bir centilmenlik sözü ile sözde aşıldı. Ancak AKP’nin yasal düzenlemesi, her nasılsa (??) Silivri yargısı (özel yetkili mahkemelerce!) yeterli bulmadı ve yorum yolu ile tu kaka edildi.. CHP’den M. Haberal, M Balbay ile E. Alan (MHP) ve 5 BDP’li vekil halen tutuklu.

CHP, kamuoyu desteğini de arkasına alarak,
yaratıcı PR girişimleriyle bu sorunu çözmek zorunda.

Bu tür özdeşim yüklü kitap imzalama seremonileri bir yere de etkileyici halkı.
Kalıcı sonuçlar almalı can yakıcı sorunlara..

Sevgi ve saygı ile.
25.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal : “Türkiye’de ‘yargı felç”

 

 

İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal : “Türkiye’de ‘yargı felç”

  • Hukuk güvenliği yok !
  • YARGI ALANINDA YAŞANANLAR BİZİ DEHŞETE DÜŞÜRÜYOR

İstanbul Barosu ve Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) tarafından düzenlenen “Evrensel Hukuk Kuralları ve Hukuk Felsefesi Perspektifinden Türkiye Uygulamaları Konferansı”nda Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekilerek adil yargılanmanın uygulanması gerektiği vurgulandı.

İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal,

Türkiye’deki hukuksuzluklara teslim olmayacaklarını” vurguladı.

Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı Vito Monetti de;

Kimse anayasanın üzerinde değildir. Siyasi atmosfer bağımsızlık duygusunu etkileyebilir.” dedi.

PEN ve Uluslararası Yayıncılar Birliği adına konuşan William Nygaard ise Türkiye’de gerçek bir demokrasi yerine ancak “melez bir demokrasinin” olabileceğini söyledi.

Taksim’deki Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda düzenlenen konferansında, İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal;

  • Türkiye’de yargı felç olmuştur!” cümlesini kullanarak tutuklamaların 
    “tutsaklık”, gözaltıların ise “gözdağı”na dönüştüğünü vurguladı. Hukuksuzluklara teslim olmayacaklarına dikkat çeken Kocasakal,
    Geldiğimiz noktada kimsenin hukuk güvenliği yok.
    Bugünlerin dayandığı temel 2010 Eylül’ünde yapılan sözde referandumdur.
    O güne kadar kuşatılmış olan yargı, referandumla teslim alınmıştır.
    O referandumu desteklediği için Avrupa da gelinen bu noktadan sorumludur.” dedi.

Ölmeden mezara koyuyor

GÖP Dönem Başkanı Ahmet Abakay ise 80’e yakın gazetecinin mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklu olduğunu anımsattı.

Türkiye’de basın, düşünce ve ifade özgürlüğü ağır baskı altındadır..
diyen Abakay, tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini söyledi. Abakay, “İktidar henüz öldürmüyor. Cezaevlerinde, taş hücrelerde, zulümhanelerde, ölmeden mezara koyuyor. Her koşulda iktidar yandaşlığı yapan gazeteci ve yazarları, haksız ve hukuksuz şekilde cezaevlerinde tutulan meslektaşlarını, mesleklerini savunmaya davet ediyoruz.” dedi.

Adil yargılanma ilkesi” başlıklı oturumda konuşan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Aysel Çelikel ise binlerce tutuklunun bulunduğu, yargının siyasallaştığı bir ülkede
“adil yargılamadan” söz edilemeyeceğini vurguladı.

Prof. Timur Demirbaş da özel yetkili mahkemelerde yaşanan hak ihlallerine
dikkat çekti. Ergenekon davasından tutuklu gazeteci Tuncay Özkan’ın avukatı
Ahmet Çörtoğlu ise davadaki hukuksuzluklara değinerek duruşmalara uzun süreli katılmama cezası aldıklarını da belirtti.

Suçları AKP’ye muhalefet’

Gazetemiz yazarı Orhan Bursalı ise “Balbay, yıllardır cezaevinde. Bırakın bu kadar uzun süre cezaevinde kalmasını, tutuklanmasını dahi gerektirecek tek delil yok.
O’nun gibi birçok insan da AKP’ye muhalefet ettikleri için cezaevinde.” diye konuştu.
(http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=7450, 6.11.12)

 

ÖRTÜLÜ FAŞİZMDEN AÇIK İSLAMİ FAŞİZME : NAM-I DİĞER “ILIMLI İSLAM” REJİMİNE Mİ ??

ortulu_fasizmden_acik_islami_fasizme_24.09.08