Etiket arşivi: TÜFE

Başarılı oldukları bir şey yok

authorYALÇIN KARATEPE

EKONOMİ 04.11.2022, BİRGÜN

Geçen hafta bu köşede ekonomi yönetiminin enflasyon ile mücadele etmediğini, sadece raporlamakla yetindiğinden bahsetmiştik. TÜİK tarafından açıklanan Ekim ayı verileri bu tespiti bir kez daha teyit etmiş oldu. TÜİK’e göre Ekim ayında aylık enflasyon yüzde 3,54 olarak gerçekleşirken yıllık enflasyon ise yüzde 85’i aşmış durumda. Dolayısıyla enflasyonda bir hız kesme, yavaşlama gibi bir durum söz konusu değil. Mücadele etmediğiniz bir gösterge de alıp başını gidebilir. Bizde olan durum da budur.

Sadece manşet verilerine baktığımızda bile bizi kaygılandıran tüketici enflasyonunun detayına, alt kalemlerine baktığımızda vatandaşın enflasyon karşısında yaşadığı mağduriyetin boyutunun çok daha derin olduğunu görebiliyoruz. Düşük gelirli grupların harcamalarında daha yüksek bir pay tutan gruplara bakınca yaşanan enflasyonun manşet veriden daha fazla olduğu görülüyor. Mesela, gıda enflasyonu yüzde 99! Bu veri sanki üç haneli olmasın diye dikkat edilmiş gibi duruyor. Gıdadaki fiyat artışına biraz daha detaylı bakınca enflasyonun vatandaşa yansımasının daha yüksek olduğu görülüyor. Ekmek fiyatları son bir yılda yüzde 107, süt ürünleri, yumurta vs yüzde 111, yemeklik yağlar yüzde 99 artmış. Bu veriler ortada iken vatandaşın “manşet verinin” gerçek durumu yansıtmadığına ilişkin algısının da ne kadar haklı olduğunu anlıyoruz.
***
Elektrik, doğalgaz gibi kalemlerdeki artış yıllık olarak yüzde 117 olmuş. Bunu şimdilik pek hissetmiyor olabiliriz çünkü özellikle doğalgaz tüketiminin düşük olduğu aylardan geçtik. Ama şimdi havaların soğuması ve bunların tüketim miktarlarının artmasıyla birlikte kabaracak olan faturalar ile karşı karşıya kalmaya başladığımızda, gelirimizin önemli bir kısmını buralara ödemek durumunda kalınca, tükettiğimiz diğer ürünlere harcayabileceğimiz paramız azalınca, enflasyonun etkisini çok daha belirgin bir biçimde hissetmeye başlayacağız.

TÜİK verilerinde kira artış oranının yıllık yüzde 41 ile sınırlı kalması da dikkatimizi çeken bir veri. Her ne kadar iktidar kira artış oranlarına yasal bir sınır getirmiş olsa da, fiili kira artışlarında bunun dikkate alınmadığını ve kiralara çok daha yüksek oranlarda zamlar yapıldığını biliyoruz.

Dün açıklanan üretici fiyat enflasyonu verileri gelecek dönemde enflasyonun yüksek seyretmeye devam edeceğinin bir göstergesidir. Ekim ayında aylık yüzde 7,83, yıllık yüzde 157,7 olarak gerçekleşen ÜFE zaman içinde TÜFE’ye de yansıyacaktır. Elbette TÜFE’nin tek belirleyicisi ÜFE değildir. Hizmet ve tarımsal ürünler üretim maliyetlerine de bakmak lazım. Onlar da maalesef TÜFE’nin üzerinde seyrettiği için, nereden ve nasıl bakarsak bakalım enflasyon artmaya devam edecek.

Tabii, kasım ve aralık ayı verileri açıklandığında gelecek olan veriler yıllık enflasyonun baz etkisi nedeniyle bir miktar gerileyeceğini gösterecek olsa da, bu durum vatandaşın ödemek zorunda olacağı fiyatların düşeceği anlamına gelmeyecektir. Eğer Kasım ve Aralık’ta, ekim ayı verisine paralel aylık veriler ile karşılaşırsak, yıllık enflasyon yüzde 70 seviyesinde yılı tamamlayacaktır. Bu oran bile geçen hafta Merkez Bankasının açıkladığı yılsonu enflasyon tahmininin 5 puan üzerinde bir veriye ulaşacağımıza işaret etmektedir.
***
Peki, bizim bu yüksek enflasyona maruz kalmamıza yol açan ekonomi politikası diğer alanlarda sevinebileceğimiz sonuçlar ortaya çıkarıyor mu? Bunun yanıtı da maalesef, hayır. İktidarın sürekli atıfta bulunduğu büyümenin yavaşladığının, hatta durgunluğa doğru gittiğimizin emareleri gün gibi önümüzde duruyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan “satın alma yöneticileri anketi endeksi (PMI)” verisi ekonomik büyümedeki yavaşlamanın bir göstergesi. Hemen hemen tüm sektörlerde yüzde 50’nin altında olan PMI yılın geri kalan kısmında büyümenin yerlerde sürüneceğini gösteriyor.

Tabii, sadece PMI göstergesinde değil, diğer göstergelerde de benzer bir durumun olduğunu görüyoruz. Geçen hafta Merkez Bakası tarafından yayımlanan enflasyon raporunda yer alan “İktisada yönelim anketi (İYA)” verilerinde de hemen tüm sektörlerin ihracat artış oranlarına ilişkin beklentilerinin ihracatta hızlı bir daralmaya işaret ettiğini görüyoruz.
***
Çarşamba günü ABD merkez bankası FED tarafından yapılan 75 baz puanlık faiz artışını ve dün İngiltere’de yapılan 75 baz puanlık artışını da dikkate aldığımızda, ihracat performansımızın tahmin edilenden çok daha hızla kötüleşeceği açıktır. Hatırlatmak isterim ki ABD ve İngiltere bizim ihracatımızda önemli paylara sahipler.

Dolayısıyla, büyüme, ihracat gibi alanlarda beklenen olumlu sonuçların ortaya çıkmayacağı bir dönemde yüksek enflasyona yol açan politikalarda ısrar etmenin anlamı yok. Çünkü “kararlı bir şekilde” uygulanan politikalar, ülkeyi durgunluk döneminde yüksek enflasyona doğru sürüklüyor.

Sahi, uyguladıkları ekonomi politikasıyla neyi başardılar?

Merkez Bankası Faiz İndirmeli mi?

KENDİME YAZILAR

Merkez Bankası Faiz İndirmeli mi?

Dr. Mahfi EĞİLMEZ
23.7.19, http://www.mahfiegilmez.com

Şimdiye dek bana sorulan “Merkez Bankası faizi ne denli indirir ya da ne denli artırır?” biçimindeki sorulara hiç yanıt vermedim. Çünkü yanıtını bilmiyorum. Bunun yanıtını bilmem için ya Merkez Bankası’nda bu kararı alan kişilerden birisi veya hükümette en üst düzeyde yetkili karar alıcı konumunda birisi ya da falcı olmam gerekir. Ben hiçbiri değilim. Bu durumda benim yanıtlayabileceğim soru: “Merkez Bankası faizi ne denli indirir ya da ne denli artırır?” sorusu değil “Merkez Bankası faizi ne denli indirmeli ya da ne denli artırmalı?” sorusudur. Bu, benim ekonomide ve piyasada izlediğim, gördüğüm, analiz ettiğim verilere ve bilgilere göre olması gerektiğini düşündüğüm oranı söylemem demektir. Bence iktisatçının yanıtlaması gereken soru budur.

Buna karşılık kurumların iktisatçıları, kurumlarının yatırım fonlarını, tasarruflarını yönetenlere veya o konuda karar alanlara yardımcı olmak için Merkez Bankası’nın ne yapması gerektiğinden çok ne yapacağı ile ilgilenirler ve o konuda kestirim (tahmin) yaparlar. Bulundukları konum bakımından (itibarıyla) haklıdırlar da.

Bu girişten sonra gelelim Merkez Bankası’nın Perşembe günü ne yapması gerektiğine : Öncelikle bu konunun dayanağını oluşturan verileri ele alalım. Bugün Merkez Bankası kararına dayanak oluşturacak veriler aşağıdaki tabloda gösterilmiş bulunuyor (Tablodaki veriler TÜİK ve TCMB sitelerinden alınmış resmi verilerdir. Son sütundaki veriler TCMB’nin Beklenti Anketine verilen yanıtlardaki kestirimlerdir.)

23 Temmuz 2019 Yılsonu Kestirimi
TCMB Politika Faizi (%) 24,00
2 Yıllık Gösterge Faiz (%) 17,68
Enflasyon (TÜFE) (%) 15,72 14,84
Enflasyon (Yİ – ÜFE) (%) 25,04
(TÜFE + Yİ-ÜFE) / 2 20,38
USD / TL Kuru 5,69 6,1448

Bu verilere baktığımızda Merkez Bankası faizinin gerek enflasyona (TÜFE) gerekse gösterge faize göre oldukça yüksek kaldığını görüyoruz. Enflasyon (TÜFE) TCMB Beklenti Anketindeki kestiriminin gerçekleşmesi durumunda, yıl sonunda %15’in biraz altında olacak gibi görülüyor (benim kestirimim biraz daha düşük olabileceği yolundadır.) Buna karşılık üretici enflasyonu (Yİ-ÜFE) hala TÜFE’nin 10 puan üzerinde bulunuyor. Yine TCMB Beklenti Anketinde Dolar kurunun yıl sonuna dek 6,15 TL dolayına yükseleceği kestiriliyor (bu kestrimin ardında, kestirimi yapan kişilerin faiz indirimi beklentileri var mı yok mu ya da varsa ne ölçüde bir indirim öngörerek bu kestirimi yapmışlar, bunları bilmiyoruz.)

Eldeki verilerden ve bildiklerimizden hareketle Merkez Bankası’nın karşısındaki seçenekleri (alternatifleri) sıralayalım:

(1)   Merkez Bankası faizin neden, enflasyonun sonuç olduğu kanısını taşıyorsa faizi enflasyon düzeyine (%16) indirebilir (8 puan) hatta çok daha fazla indirerek enflasyonu düşürmeye yönelebilir. Burada Merkez Bankası’nı sınırlayan tek şey, yabancı yatırımcıların hızlı düşen faiz nedeniyle paralarını Türkiye’ye getirmek yerine başka ülkelere götürmeleri sonucunda TL’nin değer yitirmesi olabilir. Bu durumda Merkez Bankası’nın bunu dikkate alarak faizi, enflasyonun biraz üzerinde (örn. %18 gibi) bir orana indirmesi makul olabilir ki bu 6 puanlık bir indirim anlamına gelir.

(2)   Merkez Bankası enflasyonun neden faizin sonuç olduğu kanısını taşıyorsa o zaman faizi 3 – 4 puan indirerek bir yandan reel faiz makasını daraltırken bir yandan da enflasyonu daha çok düşürmek için faizin baskı yaratmasından yararlanmayı sürdürebilir. Böyle bir hamlede USD/TL kurunda yukarı yönlü bir hareket olabilir ama bu hareket olasılıkla kalıcı olmaz.

(3)   Merkez Bankası, enflasyonun neden, faizin sonuç olduğu ve henüz enflasyonda kalıcı düşüşler için gerekli ortamın ortaya çıkmadığı, maliye politikasının para politikasını yeterince desteklemediği kanısını taşıyorsa, o zaman faizde 1 2 puanlık bir indirimle yetinebilir.

Enflasyonun neden, faizin sonuç olduğu görüşünden yola çıktığımda enflasyon ve gösterge faiz oranlarındaki gerilemeyi ve USD/TL kurunda oluşabilecek dalgalanmayı dikkate alarak bendeniz Merkez Bankası’nın bu aşamada 3 – 4 puanlık faiz indirimi yapmasının uygun olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte eğer faiz indirimiyle yetineceksek, bunun geçici iyileşmelerden öteye bir katkı veremeyeceğini, enflasyonun düşüşünde faiz indiriminin değil baz etkisinin rol oynayacağını, başta hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı olmak üzere yapısal reformları devreye sokmadığımız sürece geçici iyileşmeleri kalıcı duruma dönüştüremeyeceğimizi anlamamız gerekiyor.

Dolar kaç lira olmalı?

Dolar kaç lira olmalı?

EGE CANSEN
SÖZCÜ, 25 Ekim 2018

Dünyanın hemen her yerinde geçen ve hemen her ülkenin döviz rezervlerinde en çok bulunan “para birimi”(currency) ABD Doları’dır. Para birimlerinin fiyatlandırılmasında dolar adeta bir “mihenk taşıdır”. Öbür ülkelerin para birimlerinin “fiyatı” dolarla söylenir. Fiyatta bir değişiklik olunca, dolara karşı değerlendi veya dolara karşı değer kaybetti denir. Bu tarz değerleme, sadece TL gibi yumuşak (soft currency) para birimleri için değil, kendisi bizatihi döviz (hard currency) olan Euro veya Japon Yeni için de geçerlidir.  Doların, Türk Lirası cinsinden fiyatı, Türk ekonomisinin gidişatını belirleyen en önemli faktördür.  “Dolar ucuzladı”  veya “TL değer kaybetti” spotları ekonomi haberleri içinde mutlaka yer alır. Acaba dolar ucuzdu da pahalandı mı, yoksa pahalıydı da ucuzladı mı sorusuna “denge kuru” denilen “sanal” bir dolar fiyatına göre karar verilir.

DÖVİZ FİYATLARI NASIL OLUŞUR?

Ekonomi bilimi “Arz-Talep kanunu” üzerine inşa edilmiştir. Bu kanun insanlara şunu söyler: Bırakın, fiyatlar piyasada serbestçe oluşsun. Böylece hiçbir malın sıkıntısı çekilmez. Ucuz veya pahalı ama çarşıda her şey bulunur. Çünkü “piyasa fiyatı” denen fiyat, tüm mal ve hizmetlerin arzını, talebine eşitler. Döviz de son tahlilde bir maldır. Döviz kazandıran faaliyet (ihracat, turizm vs.) ülkenin döviz arzını sağlar. Döviz harcayan faaliyet (ithalat vs.) de döviz talebini oluşturur. Teorik olarak, eğer döviz fiyatlarına müdahale edilmezse, ülkede hiçbir zaman döviz sıkıntısı olmaz.

“DENGE KURU”, DENGE KURU DEĞİLDİR

Döviz fiyatları da ülkelerin enflasyon (TÜFE) farklarına göre iner veya çıkar. Bu suretle “dövizin arz-talep dengesi” hiçbir zaman bozulmaz.

Ancak kazın ayağı öyle değildir. Galat olarak bizde “denge kuru” tabir edilen doların fiyatı, Merkez Bankası’nın hesapladığı (enflasyon farklarına göre düzeltilmiş 2003 yılı tabanlı) “Reel Efektif Döviz Kuru” endeksinin 100 noktasındaki değerdir. Endeks, 100’ün üstünde ise TL değerlendi, 100’ün altındaysa TL değersizleşti denmektedir. Ne var ki; bu denge kuru “piyasa fiyatı” değildir. Dolayısıyla ülkenin döviz dengesini sağlamaz. Kaldı ki döviz fiyatları, mal ve hizmet ihracat ve ithalatından ziyade, “sermaye/para hareketlerinden” etkilenir. Bir ülkeye yabancı para (sıcak veya soğuk) girdikçe o ülkenin parası değerlenir ve ithalat artar. Bu yüzden cari açık oluşur. Cari açığı kapamak için dış borç alınır. Alınan borç dövizler, döviz arzını artırır ve kuru baskılar. Bu yüzden fiyat mekanizması işini yapamaz. Döviz arzı, talebini karşılayamaz; cari açık büyür. Durumu açıklamak için  “tüketim malı ithalatı arttı deneceğine, tasarruf açığı var; hızlı kalkınmak için dış borç almaya mecburuz” yalanı söylenir. Ucuz ithal malına bayılan halk ve muhakeme yeteneği kısıtlı iktisatçılar bu yalana abone olur.

DENGELEYEN DENGE KURU

“Denge kuru” nedir sorusunun cevabı yalındır. Türkiye’nin normal büyüme hızı olan %5’in sağlandığı bir yılda, cari açık sıfırsa, o yılın ortalama döviz fiyatı “denge kuru”dur. Dengesiz 2003 yılının döviz fiyatlarını esas alan “Reel Efektif Döviz Kuru” endeksi, kendine yalan söylemektir.

Son söz: Aritmetik hata olmaması, hesabı doğru yapmaz.