Etiket arşivi: The New York Times

“TÜRKLER’İN YENİ DİZİSİ…”

 

“TÜRKLER’İN YENİ DİZİSİ…”

(Afyonlanan Beyinlerimizle Gerçekleri Algılayamıyoruz)

portresijpg

Prof. Dr. Kemal Arı

İçimin yandığını hissettim…

Hiçbir zaman ulusal gururumuzun,
bu denli kırıldığını ben bilmiyorum:

 

The New York Times yazmış:
“Türkler yeni dizisini buldu!”
Aslında çift boyutlu bir ironi:
Türkler olarak artık halkımız, “dizikolik” oldu ya!
İnsanlarımız akşamları ya bir dizinin başına kilitlenip; gecenin bir yarısını buluyorlar
ya da saçma sapan yarışma programlarını izliyorlar.

Aslında haksız da değiller…
Bu zamana değin, o denli sinsi bir psikolojik harp oynandı ki;
işte tam on on beş yıldır süren bir uygulama sonunda; bütünüyle şu anda kendisine sunulana gönlü katlanan yeni kuşaklar ortaya çıktı…
Eski kuşaklardan da bu yeni modaya katılanlar oldu.
Böylece, zaten düşünmeye pek alışkın olmayan beynimiz; bir de TV ekranlarına kilitlenen; gazete ve kitap okuma alışkanlığı bulunmayan halkımızın bu dizikolikliği ve yarışmaseverliği sayesinde bir güzel dümdüz oldu. Ona zaten başka seçenekler sunulmuyordu.

Bütün bu programlar; şatafatlı televole kültürü; aşna fişne işlerine ağırlık veren
cafcaflı programlarla; insanlara sürekli olarak “Elhamdülillah; maşallah, inşallah” dedirten programlar nedeniyle insanlarımız günün gerçeklerinden uzaklaştı.
Günlerce tam yarım milenyum yıl önce olmuş Şehzade Mustafa Olayı’na
insanlarımız hüngür hüngür ağladı. Program o final bölümüyle bitti sanıyordum;
meğer sürüyormuş; bugün beni arayan bir akademisyen arkadaşımdan öğrendim… Sırada daha Cihangir’in ölümü varmış…

Bu ironinin bir yanı…

Gözlerimiz, bize sanal dünyadan sunulan bu beynimizin zaten sınırlı düşünce kıvrımlarına sızan dizilerin etkisiyle iyice gerçeklerden uzaklaşmışken;
siyaset dünyasında fırtınalar koparken; ülkemizi doğrudan ilgilendiren gelişmeler yaşanırken; bunlara yeterince odaklandığınız söylenebilir mi?

Örgütsüz toplumların durumu böyledir işte…

Doğrudan seni ilgilendiren konularda olaylar, senin dışında, başka aktörler tarafından ortaya konulur, sen de “Yahu bu benim geleceğim” demez, köy meydanlarında oynayan ve kaba saba giyim ve kuşamla ve tava karası makyajlarla kişilik verilen karakterleri izleyen elli yıl öncesinin ortalama Türk köylüsünün tepki düzeyinin bile gerisine düşer, böyle boş boş bakarsın!

Yazgı mı bu?

Eğer öyleyse bile, bu yazgı olmamalı.
Bunu tersine çevirmek, insan aklının ve yüreğindeki az bucuk cesaretin başaracağı
bir şey… Ne doğru, ne yanlış; ne gerçek, ne değil…
Hiçbir şey söylemem olanaklı değil. Çünkü bilmiyorum.
Ve beni, bizleri; ne kadar olanları izliyorsa, yüce Türk Milleti’ni tatmin edecek,
onu bir iç rahatlığına kavuşturacak bir açıklama da yapılmıyor…

Bir düş görüyoruz sanki!

“Yarın uyanırız, her şey bitmiş bir de bakmışız” diyoruz; sabah oluyor; hayır bitmemiş… Bu kez düş sandığımız şey evrilmiş; yeni bir boyuta kavuşmuş ve o boyutta çok şey akıp gidiyor.

Yani sizin anlayacağınız, doğrudan ulusun yazgısı, geleceği, ortak çıkarları ile ilgili konular olup biterken; oyuncu olması gereken ve sahada yerini alması elzem olan kamuoyu, olan biteni tribünlerden izliyor

Tıpkı, akşam olunca; alel acele akşam yemeğini hazırlayıp; insanlar doydu mu
doymadı mı; ortalık yeterince temizlendi mi, temizlenmedi mi diye bakmadan;
geçip TV başına kimisi ak, kimisi kara dizileri izleyerek zaman geçiren ev hanımlarımız gibi (-ki buna artık, çalışan ve hatta akademisyen kadınlarımız da dahil); içinde dolarlar, ses kasetleri, ihtiraslar; müthiş bir anlaşılmaz ilişkiler düzeneği gözlerimizin önünde akarken, sanki bir dizi izliyormuşuz gibi bakıp duruyoruz.

Bu arada The New York Times de başlık atıyor: “Türkler yeni dizilerini buldu…”

Evet, haksız mı?
Pembe dizilerde aşk, ihtiras, intikam hırsı, halkımızın yaşayamadığı şatafatlı yaşamların feodal kültürle özdeşleşmiş biçimleri renkli ekranlardan süzülüp;
insanlarımızın göz merceklerine çarpıyor; oradan süzülüp, retinayı geçip,
beyin damarlarına dek ulaşıp, uyuşturucu etkisi yaparak, bir beyin zafiyetine
neden oluyor…

Bu dizileri izlemeye alışmış gözlerin önüne bu kez; içinde yeşil dolarlar, garip ilişkiler;
ne için, nasıl ve kim tarafından yapıldığı anlaşılan ya da anlaşılamayan ses kaydetme operasyonları ve etkili ve yetkili kişilerin söylediğine göre paralel devlet ve haşhaşi siyasetleri fırdöndü gibi oynarken; pembe dizilerle afyonlanmış beynimiz,
bir türlü bu olup bitenlerin anlamına, derinliğine ve önemine yoğunlaşıp
dikkat veremiyor…

Gerçek değil mi şimdi bu ünlü Amerikalı gazetenin yazdığı?
Elbette gerçek… Bir ironi; ancak ironi olduğu kadar da gerçek…
Pekala hiç kendi kendimize sorduk mu?
Gerçekle gerçek olmayan iki nokta arasında uzayıp giden bir çizginin biz neresindeyiz?
Yoksa çizginin bütünüyle dışında mıyız?

Düşünmeye değer. (27.02.2014)

GÜLSUYU DARBESİ


GÜLSUYU DARBESİ

Turker_Erturk_portresi

Türker ERTÜRK

 

 

Michael Rubin 10 Ekim 2013 tarihli yazısında Yargıtay’ın Balyoz kararı
acımasızca ve biraz da alaya alarak eleştiriyor, daha doğrusu yerden yere vuruyor.

Yazar, Yargının tümüyle Erdoğan ve destekçilerinin elinde olduğunu,
– hapiste olanların politik hükümlü olduklarını,
– laik oldukları,
– din ve devletin ayrı tutulması gerektiğine inandıkları için oralara tıkıldıklarını..”
 
söylüyor.

Rubin Erdoğan’ın Türkiye’yi Padişah gibi yönettiğini, muhaliflerini içeriye attırdığını, polisin tümden O’nun faşist birlikleri haline geldiğini” anlatıyor ve
“Erdoğan gerçekten darbecilerin liderini görmek istiyorsa, ihtiyacı olan tek şeyin
aynaya bakmak olduğunu..” 
yazıyor.

Darbenin lideri Erdoğan 

Yazının sonuç bölümünde ise “Erdoğan’ın sonunun Perulu lider Alberto Fujimori gibi olacağını, kaçacağı ülkenin Suudi Arabistan olacağı konusunda iddiaya bile girebileceğini, bugün Türkiye’de 1960’ta ve 1980’de olduğu gibi darbe yapıldığını
ve liderinin Erdoğan olduğu..”
 anlatıyor.

Michael Rubin’in Washington Post, The New York Times, The Wall Street Journal, National Review ve The Weeekly Standard adlı gazete ve mecmualarda Türkiye ve Ortadoğu ile ilgili yazıları yayınlanmaktadır. Ayrıca Amerikan Girişim Enstitüsü
(American Enterprise Institute) adlı kuruluşta çalışmakta, Amerikan Deniz Kuvvetleri Akademisi’nde (Naval Postgraduate School) öğretmenlik yapmakta olup,
geçmiş dönemlerde ABD Savunma Bakanlığı’nda danışmanlık yapmıştır.

%73 destek bile alır!

Micahael Rubin yazısında Erdoğan’ı benzettiği Japon asıllı Alberto Fujimori
1990-2000 arasında Peru Devlet Başkanlığı yapmıştır. Fujimori Peru’da iktidara gelir gelmez bankaları, stratejik sanayi tesisleri ve demir yolları dahil iğneden ipliğe
her şeyi özelleştirir. Fakat bu ekonomik politikanın yıkıcı etkileri çok büyük olur.
Halk aşırı yoksullaşır, işsizlik artar ve gelir bölüşümündeki adaletsizlik feci boyutlara ulaşır.

Buna karşın Fujimori, iktidarını güçlendirmek için hükümet darbesi yapar,
sandıktan ezici çoğunlukla çıkmayı iktidarının asli meşruiyeti sayar, yargısız infazlar yaptırır, hukuku siyasallaştırır, muhaliflerini içeri arttırır, yetkilerini olağanüstü derecede arttıran anayasa değişiklikleri için referandumlar yaptırır hatta %73 destek bile alır.
Ama sonunda halk ayaklanır, gösteriler başlar, muhalefet birleşir ve Fujimori baskılara dayanamayarak bir bahane ile 13 Kasım 2000’de yurtdışına kaçar.
İstifasını Japonya’dan veren Alberto Fujimori 23 Eylül 2007’de İnterpol gözetiminde önce Şili’nin başkenti Santiago’ya getirilir daha sonra ülkesi Peru’ya iade edilir.
Halen hapishanede cezasını çekmekte ve kanserle boğuşmaktadır.

Fark ağır dinsel istismar

Erdoğan liderliğinde AKP iktidarının

– 2002’den beri emperyalizmi arkasına alarak ve
– cemaatin ateş desteği ile

ülkemize yaptığı yadsınamaz kötülükleri düşünürsek,
emin olun Fujimori masum bile sayılabilir.

  • Tam 3 yıldır Türkiye’de esas darbeyi Erdoğan’ın yaptığını söylemeye çalıştık. 

Bu darbenin amacının karşı devrim olduğunu, bunun emperyalizm tarafından sahneye konan “Renkli Devrimler“den tek farkının ağır dinsel istismar olduğunu, bu nedenle
“Gülsuyu Darbesi“ olarak adlandırdığımızı yazdık, çizdik, gittiğimiz her yerde anlattık ve anlatmaya devam ediyoruz.

Yok hükmündedir!

Rubin yazısında 2003’te yazılan darbe planının, 2007’de piyasaya çıkan MS Word sürümü ile yazılmış olması rezaletine de değinir. Biz de bu durumu 2007 model bir araba ile 2003’te kaza yapmaya benzetmiştik.

  • Yargımız bu aleni sahtekarlığı görmüyor veya göremiyorsa
    kararı da Yüce Türk Ulusu için yok hükmündedir.

Halen Türkiye’de nihai amacı rejim değişikliği olan karşı devrim sürecinde Cumhuriyetimizin kurumlarına karşı “Gülsuyu Darbesi“ yapılmaktadır.
Darbenin içindeki din motifi, geniş halk kitlelerinin kandırılması ve uyuşturulması içindir. Balyoz, bu darbe içinde geçilmesi gereken önemli bir aşamaydı.

Bu darbeye direnmek, itiraz etmek ve engellemek için mücadele etmek demokratlığın, yurtseverliğin ve ahlakın gereğidir.

Saygılar sunarım.

By-pass’ta ihtilal yapan Türk : Doç. Dr. Haldun Karagöz


By-pass ve büyük kalp ameliyatlarında ‘Evrensel çığır” açan 
Doç Dr.Haldun Karagöz …

Dostlar,

Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi’nden emekli kardiyolog Sayın Prof. Dr. Siber Goksel <siber.goksel@gmail.com> hocamızdan ulaşan iletiyi sevinçle paylaşıyoruz..

Kalp cerrahisinde çığır açan yeni yöntem..

* Genel anestezi yapmadan
* Göğüs duvarında 3 cm’lik bir kesiden..
* Yarımsaat içinde..
* Ve ertesi gün eve, işe, dışarıda akşam yemeğine…

İnanılır gibi değil!

Meslektaşımız Doç Dr. Haldun Karagöz‘ü gönülden kutluyoruz..

Dileriz geliştirdiği yöntemin patent haklarını da resmen alır, yurt dışında da kabulünü sağlar..

Yine dileriz, bu süreçte yetkili resmi Türk yetkelerinden (otoritelerinden)
gerekli destek verilsin..

Sevgi ve saygı ile.
14.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

By-pass’ta ihtilal yapan Türk : Doç. Dr. Haldun Karagöz

TÜRK tıbbının parlak beyinlerinden biri olan Doç. Dr. Haldun Karagöz,
kalp ve damar cerrahisinde, özellikle by-pass ve büyük kalp ameliyatlarında
‘Evrensel çığır açan’ bir dizi tekniğe damgasını vurdu.

Ankara’da Özel Güven Hastanesi’nde çalışan Karagöz, ‘dünyada ilk’ olan,
kendi özgün tekniği ile hastayı uyutmadan ameliyat ediyor.
Hastanın göğsünü baştan aşağı yarmadan açtığı üç santim çapındaki bir delikten
büyük kalp ameliyatlarını yapabilen Karagöz, ‘
‘Ameliyat yarım saat sürüyor.

Hasta ertesi gün işine veya akşam eşi ile yemeğe çıkabilir.
Yoğun Bakım’a alınmıyor. Göğsü açılmadığı için hastada çok küçük iz kalıyor’’ dedi.

Bugüne kadar gazetecilerin röportaj tekliflerini geri çeviren,
fotoğraf çektirmekten bile kaçınan Karagöz,
başta Amerika olmak üzere, tıbbın en geliştiği birçok Batı ülkesine bu tekniği öğretti.
22 Temmuz’da ise Japonya Ulusal Cerrahi Derneği‘nin davetlisi olarak gidip,
Doğu’nun Süper Gücü’ne de özgün tekniğini öğretecek.

ABD’nin dünyaca ünlü gazetesi The New York Times,
ABD’de 54 yaşındaki bir taksi şoförünü genel anestezi uygulamadan ameliyat eden bir ABD’li doktorun görüşlerine yer verdi.
ABD’li doktor, New York Times’a esin kaynağının Karagöz olduğunu söyledi.

BİLİME EN BÜYÜK KATKI 

Karagöz, geliştirdiği ameliyat yöntemini ilk kez dünyanın en seçkin kalp cerrahlarının katıldığı Hollanda’nın Utrech kentindeki Uluslar arası Toplantı’da tanıttı.
Dünya çapındaki otoriteler Karagöz’ün tekniğini,

‘‘Bu son yıllarda evrensel bilime yapılan en büyük katkıdır’’ diye yorumladılar.

SESSİZCE UYGULUYOR 

1996’dan başlayarak açık kalp ameliyatını göğsü yarmadan yapmaya başladığını bildiren Karagöz,

“Tecrübemiz arttıkça, hastaları narkozla uyutmaya da gerek yok diye düşündük.
Eylül 1998’de dünyada ilk kez koroner by-pass ameliyatını uyanık hastada,
göğsü açmadan yaptık. Bu, uluslar arası bilimsel platformlarda büyük yankı yaptı.” dedi.

YARARI ÇOK 

Karagöz’ün tekniği, narkozu ve tehlikelerini, kalp ve akciğer  makinasını ve tehlikelerini ortadan kaldırıyor.

Hastayı soğutup tekrar ısıtmayı ve onun risklerini de ortadan kaldırıyor.
Ameliyat yarım saatte bittiği için zamandan kazandırıyor.
Tıkanan damarlar, ‘sıfır kilometre’ ile görev yapıyor.
Karagöz’ün deyişiyle, ‘‘Hasta artık kalp hastası değil.’’
Ameliyat maliyetini düşürüyor, döviz kaybını önlüyor.

NASIL YAPIYOR 

Karagöz, ‘‘Bu lokal anestezi değil. Boyuna bir katetar yerleştirip, bütün göğüs bölgesinin hissiz ve hareketsiz kalmasını sağlıyoruz. Bu konuda kendi özgün yöntemimizi geliştirdik. Başka işler için yapılan anestezi yöntemlerini, bu ameliyata uyguladık.
Bu tekniği dünyada başka yapan yok.’’ diye anlattı.

ÖĞRENMEK İÇİN DÜNYA KUYRUKTA:

En son Ocak’ta Society of Thoracic Surgeons‘da (Kalp Cerrahları Cemiyeti)
yaklaşık 2 bin kalp-damar ve anestezi uzmanına bu tekniği gösteren Karagöz,
tüm ülkelerin kalp cerrahisi derneklerinin ortak internet kuruluşu CDS-Net aracılığıyla
buluşunun videosunu tüm insanlığın hizmetine sundu.

By-pass ameliyatı yapılan hastanın, ameliyat sırasında uyanık olduğunu
video görüntülerden izleyen Karagöz’ün meslektaşları, gözlerine inanamadılar.

Karagöz anlatıyor   :

‘‘Mart 2000’de Hindistan’a davet edildim, iki konferans verip anlattım.
Geçen hafta, Almanya’da, Avrupa Kalp Cerrahisi Birliği‘nin toplantısına davetli olarak gittim ve anlattım.
Ocak’ta Amerika’da, Mart’ta dünya kongresinde anlattım.
ABD’ye çok kez gidip anlattım.
Uluslararası planda çok büyük ilgi gördü.
Her gittiğiniz toplantıda ‘Ne zaman gelip öğreneyim’ diye 15-20 kişi talepte bulunuyor.
Önümüzdeki hafta bir Almanya’dan, bir İtalya’dan iki meslektaşım bu iş için gelecekler.’’

Bugün ameliyat ol, yarın işine git, akşam da eşinle yemeğe çık …

Annem hep sorar,
Annem hep, ‘damarı kalbe nasıl dikiyorsunuz’ diye sorar.
Ben de ‘ iğne, iplikle bayağı dikiyoruz’ diyorum, bana inanmıyor.
New York Times’ta çıkan yazı da onlardan biri.
Bana her gün en az 10-15 e-mail geliyor, ya da telefon ediyorlar bu konuda.
Şunu nasıl, bunu nasıl yapıyorsun diye.
Onlara yardımcı oluyor, bazen arkadaşlarımızı gönderiyoruz, bazen ben gidiyorum.

Avantajı
Normal bir kalp ameliyatı 2-3 saat sürüyor.
Narkozdan uyanma süreyi uzatıyor.
Ardından bir-iki gün yoğun bakımda, 4-5 gün hastanede gözlem altında kalıyor.
Kendini toparlaması 1-2 ayı buluyor.
Karagöz’ün ameliyatı ise yarım saat sürüyor.
Ameliyattan Yoğun Bakım Servisi’ne değil, yatağına alınıyor.
Birkaç saat gözleniyor. Her şey yolundaysa, evine gönderiliyor.

Mucize ameliyat internette

Doç.Dr. Haldun Karagöz’ün hastayı uyutmadan ve göğsünü açmadan gerçekleştirdiği by-pass ve büyük kalp ameliyatlarına ilişkin bir örnek tüm Türkiye’nin olduğu gibi
bütün dünyadaki  meslektaşlarının bilgilenmesi ve yararlanması için internette bulunuyor.

Doç. Karagöz’ün internetteki adresi şöyle:
www.sts.org/doc/

Artık Türkiye’ye geliyorlar

Karagöz’ün tekniğini öğrenmek isteyen Batı’lı bilim adamları akın akın Türkiye’ye geliyor. Bu konuda övünmenin ayıp olacağını vurgulayan Karagöz,
‘‘Etik olarak, hassas bir nokta. Bu durum halk nezdinde belki hoş!..
Ama, biz dar bir çevrede yaşayan bilim adamlarıyız.
Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Bugün o buraya geliyor, yarın ben oraya gideceğim’’ diyor.

Tekniği öğretmede hiç kıskanç olmadığını belirten Karagöz,
‘‘Biz bunu çok insana öğrettik. Türkiye’den yanında eğitim alınmak için gidilen
yurtdışındaki çok çok meşhur cerrahlar bize geliyorlar’’ diye ekledi.

Ameliyat edilemez hasta yok

Bizim burada yaptığımız ameliyatların %30’u başka yerlerde ameliyat edilemez denilenler. By-pass’ta sadece atardamar kullanıyoruz, bacaktan falan damar almıyoruz.
Bu hastalar için avantajlı. Yurtdışında bunları da anlatıyoruz.
Yani normalde, göğsün içinden bir ana damar kullanılır, geri kalanlar bacaktan alınır.
Biz, çok istisnai durumlar dışında hemen hemen hiç damar kullanmıyoruz.
Onun dışında çok kötü, hiç dokunulmayacak hastalara çok başarılı ameliyatlar yapıyoruz. Biraz önce gösterdiğim 93 yaşındaki adam örneğinde olduğu gibi.
Bu tabii, narkoz, kalp- akciğer makinesi risklerini ortadan kaldırmakla mümkün oluyor.

Dr. Kemal Beyazıt’ın öğrencisi
Doç. Dr. Haldun Karagöz, 1958’de Ankara doğdu.
1976’da Ankara Koleji’ni, 1982’de  Ankara Tıp Fakültesi’ni bitirdi.
Yüksek İhtisas Hastanesi’nde Kemal Beyazıt’ın yanında kalp cerrahisi ihtisasına başladı. 1994’ten beri Güven Hastanesi’nde çalışıyor.

Karagöz, bu noktaya gelişini anlatıyor  :

‘‘Beni Dr. Kemal Beyazıt yetiştirdi”.

“O’nun öğrencisi olduğumu gururla söylüyorum.
Yurtdışında bana sorulan soruların ortak noktası,
‘Amerika’da nerede kaldınız, yurtdışında kimin yanında yetiştiniz?’ şeklinde.
Ben, hepsine gururla, ‘Ben sıfırdan, Dr. Beyazıt tarafından yetiştirildim.’ dedim.
Dr. Beyazıt, dünyada yaşayan en büyük üç kalp cerrahından biri.
Yetiştirdiği son adam olarak kendimi çok şanslı hissediyorum.
Yurtdışında bu işin yapıldığı birçok ülke ve merkeze gittim.
Ama, her keresinde, Kemal Bey’in yanında çalışmakla ne kadar şanslı olduğumu gördüm.’’

Karagöz, yaklaşık 7-8 bin ameliyatta bulundu.
Son tekniği ile uyanık hastada 27, göğsü açmadan uyutarak ise 300’ü aşkın ameliyat yaptı.