Etiket arşivi: TEMMUZ AĞITI (Cuma Cinayetleri)

TEMMUZ AĞITI (Cuma Cinayetleri) – Serdar KOÇ

MADIMAK ŞEHİTLERİNE AĞIT…

Dr. Serdar Koç ile ilgili görsel sonucu

TEMMUZ AĞITI 
(Cuma Cinayetleri)

-I-
alev ve duman soluması
ölümün son dizeleriydi
haksız
dayanaksız
saçma

“ben ölürsem sen bana sahip çıkarsın
sen ölürsen ben sızarım”
diyordun Metin Altıok
esrik bir yaz akşamı
yaşama ilişkin

temmuz cuması gün ortası
yangın ayazında donmak değil

pusatsız
berzah
berzah

-II-
“öldüğümde
doğduğum yere gidiyorum
yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği
işte böylesine yeniyorum”

yangın ayazından önce
en son kâhin dizeleri
bir peçeteye yazdığın

okuyorum
yüreğim ezilerek
Uğur Kaynar
sevgili dostum

“oysa
oldum olası
yerleşik yabancısıyken ben
bu ülkenin
ne de güzel yalnızdım”

-III-
hoşça kal
Behçet Aysan bilge kâhin

“ sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm…”

“gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak”

“o kadar düşündüm ki seni
gerçekliğini yitirdim”

kendi külünde devinen
“yanık otlar gibi”

artık ben de ölürüm

-IV-
otopside
iç cebinden çıkan dizeler
Serkan Doğan’ın

ölümü karşılarken yazdığı
yangın ayazında

“yanıyorum
anam sakın ardımdan ağlamasın
Ali’yim ben
Pir Sultan yoluna ölüyorum
başıma kızıl bağla
arkamdan sakın ağlama”

rastlantıyla
canlı bulundu
morgda
kardeşi Serdar Doğan
bir gün sonra

“çekerken yazgı kurasını”
payına düşen bu onun da

-V-
son okuduğu kitabın
sayfaları arasından
kurumuş bir gül yaprağı
çıktı canım Asuman’ın
kardeşi Yasemin ile
kucak kucağa ölürken

yangın ayazında yiten
kül olan defterler gibi

-V-a
gülüşün de dondu mu?
çocuk
yangınlar ayazında
gül yüzünde güller açmaz
öpücükler kanatlanmaz mı artık

oniki yaşındaki delikanlı
Koray arkadaş
ey musahip yoldaş
gardaş can
kehri akik

-V-b
ablanla
bir meleğin iki kanadısınız
ay şafağında
sönümsüz bir
Menekşe alevi
bundan böyle

senden
hep iki yaş daha büyük
kalacak olan
ablanla el ele
tutuşarak
yangın ayazlarında

-VI-
“rüzgarın kanatlarına binip gitti Hasret”
anacığının yüreğinde
………………….

“her şey birden yaşandı ve bitti”

… ……………… .
düşümde gördüm seni
“kendi kitabımızı kendimiz yazmaya geldik”
diyordun bana
……………………

“devlete çok güvendik”
dediler
“bizi ve çocuklarımızı bu güven yaktı”
aileler
……………………..

“artık hiçbir şeye inanmıyoruz”
………………………

-VII-
bir kentin nasıl düşürüldüğünü
gördük o gün Sivas’ta hep beraber
“allahüekber allahüekber”
zamanın çukurlaştığı saatler

hani ne kaldı yarına
hangi insani değerler
artık hiçbir tanrının ulaşamadığı
yaygaranızdan geriye

-VIII-
yakılan değil yaktırandı
çarmıha gerilen değil
asıl acınası
topografyasız tarihi
imgesiz coğrafyası

önce sen kendini sorgula
merhamet değil
yardım ya da
dolmadan kuyular taşla
ermeden göğe başları
ey yanıtsız sorular utancı

-IX-
Ankara’da
asfalt eriyordu
doksanüç temmuzunda
yaz kederinden

kanım iliğim buharlaşıyordu

siz hangi bedeli ödeyeceksiniz
“bay yargıç”
biliyor musunuz konu bu

mutsuz ve iktidarsız bir halka rağmen iktidar
suratı duvar
yüreği buz

-X-
sayfalar kitaplar boyu
ne de çok yalnızız şimdi
yokluğun dayanılmaz
ağırlığı altında…

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)