Etiket arşivi: Tayip Erdoğan

TÜRBAN ÖZGÜRLÜK DEĞİL ESARET ÖRTÜSÜ !


Dostlar
,

AKP tüm Türkiye’yi türbana saracak bu gidişle..

Elini veren kolunu kurtaramıyor..

Önce üniversitelerde kız öğrencilere.. dediler..

Geldiğimiz yer ortada..

İğrenç bir siyaset.. Din duygularını siyasete alet etme..

Emperyalizmin maşalığını sürdürme..
ABD ürünü Yeşil Kuşak ideolojisinin araçlığı..

Siyasal islamın = siyasallaş(tırıl)mış islamın = emperyalizmin güdümüne girmiş islamın = ılımlı islamın = emperyalist sömürüyü örten islamın…

meşrulaştırma aracı..

Türban Seyyit Kutup projesi.. Elezher kökenli :

  • İSLAM SİYASALLAŞACAK; SİMGESİ DE TÜRBAN OLACAK!

ABD güdümünde Yeşil Kuşak Doktrininin 1968’de Mısır’da aldığı karar bu..

Türban adeta gökten zembille indirildi, tümüyle politik..

  • Türbanın Din – Allah – Kuran ile zerre ilgisi yok!

Osmanlı’nın son halifesi Abdülmecit efendi ve kızının (ve de torunlarının) fotoğrafına bakar mısınız??

Turban_ve_Halifenin_kizi

Yazıklar olsun…

Türkiye Aydınlanmasının daha alacağı çooook yol (yıllar!) var anlaşılan..

Aşağıdaki metin ne denli ustalıkla ve kaynaklara dayalı olarak, bilimsel temelde
Türban oyununun içyüzünü sergiliyor.. Sayın Dr. Doğu Perinçek‘in kaleminden..
Dikkatle okunmalı, düşünülmeli üzerinde uzun uzun….

Sevgi ve saygı ile.
30.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Bağımsız ve Aydınlık Türkiye için görev başına! [28 Ekim 2010]
İşçi Partisi’nin Türban bildirisi büyük ilgi görüyor!
 Turban_posteri_IP

Doğu Perinçek 
İşçi Partisi Genel Başkanıİşçi Partisi tarafından yurdun dört bir yanında dağıtılan “Türban Özgürlük Değil,
Esaret Örtüsü”
başlıklı Genel Başkan Doğu Perinçek’in kaleme aldığı bildiri
büyük ilgi görüyor. Bildiri metnini aşağıda sunuyoruz.

TÜRBAN ÖZGÜRLÜK DEĞİL ESARET ÖRTÜSÜ !

Değerli Yurttaşlar,

ESARET ÖZGÜRLÜĞÜ OLMAZ

“Türban özgürlüğü” diye bir özgürlük olabilir mi?
Eğer ağanın marabası olmak özgürlük ise, türban da özgürlüktür.
Şeyhin ayağına yüz sürmeye özgürlük diyorsanız, “türbana da özgürlük” demeye devam edin.

  • Cariyelik özgürlükse, türban da özgürlüktür. 

Kulluğa, cariyeliğe geri dönüş özgürlüğü yoktur ve olamaz!

Özgürlük, Ortaçağ ilişkilerinden kurtulmaktır. Kadın açısından özgürlük,
eşitliğe kavuşmak, toplumun çalışan, üreten, yaratan, onurlu üyesi olmaktır.
Özgür bir toplum kurmak isteyen bir parti veya insan, türban ve özgürlük kavramlarını
yan yana getiremez. Bu, esaret özgürlüğünü savunmaktan başka bir şey değildir.
Özgürlükleri Ortaçağ kafasıyla yeniden tanımlamaya kalkarsanız,
yeniden kul olursunuz; cariye olursunuz.

KUR’AN HUKUKUN KAYNAĞI OLAMAZ

  • Kur’an da türban emri yok; doğru. 

Ama Kur’an da türban emri olsa, bu emir uygulanacak mı?

Kur’an’da “hırsızın elini kesin” emri var. Uygulanıyor mu; uygulanabilir mi?

Kur’an’da “kadına mirastan yarım pay verin” emri var.
Uygulanıyor mu; artık uygulanabilir mi?

Kur’an’da “Dört kadın almak” caiz.
Hangi onurlu kadın, dört kadından biri olmayı kabul eder?

Kur’an’da kölelik var; cariyelik var.
Hangi babayiğit uygulayabilir?

Kur’an’da “İslam’dan vazgeçeni öldürün” emri var.
Nerede bulabilirsiniz o celladı?

GÜNÜMÜZ TOPLUMUNU KUR’ANLA YÖNETEMEZSİNİZ !

  • Demokratik bir toplumu, Tevrat’ın On Emriyle;
    İncil’den ayetlerle, Kuran’la yönetemezsiniz. 

O nedenle türban konusunda Kur’an’a gönderme yaparak yürütülen tartışmalar,
tarih bilgimizi genişletir ama hukukun kaynağı olamaz.

Devletin temel düzenlerini din esaslarına göre belirlemeye kalkmak, bütün demokratik ülkelerde Anayasaya aykırıdır. Dahası en katı yobaz bile, günümüz toplumunu Nisa suresine,
Ahzab suresine veya Bakara suresine veya başka bir sure ve ayete dayanarak düzenleyemez. Buna kalkmak, deveyle ticaret yapmaya benzer ve artık mümkün değildir.
İslam, birçok İslam âliminin de belirttiği gibi, tarihseldir. Tarihin dışında hiçbir şey yoktur.

Hz. Muhammed, dünya tarihinin en büyük devrimcilerindendir.

İslamın düzenlemeleri, 7. yüzyıldan 15. yüzyıla dek dünya ölçeğinde bir devrimin hukuku idi.
İslam, yeryüzü uygarlığının merkezi ve önderi oldu. Ama o çağ arkada kaldı.
Bugün 21. yüzyılda yaşıyoruz. Günümüz toplumunu, 7-15. yüzyılın hukukuyla yönetemezsiniz. Yönetirim diyenler açıp kutsal kitapların her cümlesini yeniden okusunlar.

  • Bugünün siyasetini, ekonomisini, kültürünü, bilim hayatını,
    Tevrat, İncil veya Kur’an’la yönetebilecek bir sihirbaz yoktur.

Bunu Tayyip Erdoğan da yapamaz; Abdullah Gül de yapamaz;
Fethullah Hoca da yapamaz.

Halkı aldatmaktadırlar.

CİNSELLİĞE VURGU YAPAN KÖLECİ KÜLTÜR

Türban, kadının cinselliğine vurgu yapan bir kültürün simgesidir.

Türban, kadını insan yerine koymayan, onu yalnız cinsel bir nesne olarak gören bir anlayışın aletidir.

Eski köleci Yunan ve Roma kültürü böyle idi. Bütün Ortaçağ karanlığında bu yaşandı.

Asilzadeler kadını cinsel köle yaptılar; kadını kafesin arkasına kapattılar.

Bugün çürüyen emperyalist-kapitalist kültür de, kadını yeniden cinsel bir nesne durumuna düşürdü. Bu açıdan, kadının göbeğini açarak dolaşması ile türban aslında aynı kültürün işaretleridir.

Biri örterken, diğeri açmaktadır. İkisinde de, “Bu gördüğünüz veya göremediğiniz cinsel nesnedir.” bildirisi vardır. Türban, kadını hor gören, kadının kişiliğini
kabul etmeyen bir kültürün simgesidir. ;

Türban giyen kadınları elbette incitmiyoruz; onlar bizim insanlarımızdır.
Ama onlara değer veriyorsak, gerçekleri söylemek zorundayız.
O kardeşlerimizi ve eşlerini üzmeden, saygı göstererek cesaretle ve yılmadan
bu doğruları anlatmak, bir insanlık borcudur; bir uygarlık görevidir.

Türban, çalışan, başı dik, kişilikli, çağdaş Türk kadınına yakışmıyor;
çağımızda hiçbir toplumun kadınına yakışmıyor. Bu gerçeği kadınlarımıza, erkeklerimize, gençlerimize anlatmaktan vazgeçemeyiz.
Vazgeçenlere yazıklar olsun diyoruz.

Soruyoruz  : Toplum nasıl özgürleşecek, insan onuru nasıl gelişecek,
kadın nasıl hayatın her alanında eşitliğe kavuşacak?

TÜRBAN SOSYETE ÖRTÜSÜDÜR

Türbanla tarlada çapa yapamazsınız, yapan yok.
Türbanla zeytin çırpamazsınız, çırpan yok.
Türbanla fabrikada çalışamazsınız; hemşirelik, ebelik yapamazsınız.
Türban, çalışan, iş yapan kadının örtüsü değildir.

  • Türban, sağlığa aykırıdır. Doktorlar söylüyor:
    Yara yapıyor, pişik yapıyor; sıkıntı veriyor; kadına eziyettir.

Türban, sosyete örtüsüdür.

Çalışan kadının örtüsü, baş örtüsüdür; yemenidir, eşarptır, şapkadır vb.

PARMAKLARDA 50 MİLYARLIK PIRLANTALAR

Dikkat edilsin, türbanın asıl sahipleri, parmaklarında 50 milyarlık pırlanta yüzükle dolaşanlardır.

Hz. Muhammed’in bir çulu, bir de kırık testisi vardı.
Sofradan yarı aç kalkmayı öğütlüyordu.
Altına tamah etmedi. Mekke’nin yoksullarını, zulme uğrayanları örgütledi.
Bir de, şu türban bayrağını açan AKP erkânına ve hanımlarına bakınız:
Göğüslerinde Amerikan bayrağı. Gözlerini para hırsı bürümüş.
Sarayların eşyalarına bile göz koydular.

Parmaklarında 50 milyarlık pırlantalarla dolaşıyorlar.
Çocuklarına gemicikler alarak kendilerine benzetiyorlar; kıyıyorlar onlara da.

Türban yobazlığının tepesinde oturan BOP Eşbaşkanı’nın yasadışı servetinin
20 milyar Doları bulduğu saptanıyor.

  • Bu saltanat ve şatafat düşkünleri, fakiri fukarayı türbanla, tarikatla, yobazlıkla kendilerine kul yapmaktadırlar. Hakikat budur!

Türban, milletin hakimiyetine karşı, mafya ve tarikat milyarderlerinin saltanatının örtüsüdür.

RAHİBE ÖRTÜSÜ

Tarihimize bakalım, ne köyde, ne kasabada, ne de sarayda türban yoktur.

Yemeni vardır, başörtüsü vardır, ferace vardır, çarşaf vardır, eşarp vardır,
peçe dahi vardır, ama türban yoktur.

Nenelerimizin, annelerimizin resimlerine bakalım, kitapları karıştıralım,
türbanı Türk tarihinde bulamazsınız.

Ama Sümer ve Asur mabetlerinde, Katolik rahibelerinin başlarında bulabilirsiniz.

  • Türban, bir rahibe örtüsüdür. Bu tarihsel bir gerçektir.

Kim, niçin bu gerçeğe kızmakta veya söylemekten korkmaktadır?

KADINA TÜRBAN ASKERE ÇUVAL

Tayip Erdoğan, en sonunda bir İspanya gezisinde,

  • “Velev ki siyaset simgesi” diyerek, türbanı siyasete alet ettiklerini itiraf etmişti.

Hangi siyasete?

  • Türban, Yeşil Kuşak siyasetinin ve bugün Büyük Ortadoğu Projesi’nin örtüsüdür. 

 

Türbanı bayrak yapan kara siyaset, Irak ve Afganistan’da milyondan fazla Müslümanı katletti; Müslüman kadınlara tecavüz etti; Ortadoğu uygarlığını yağmaladı; Müslümanların yaşadığı ülkeleri böldü, bölüyor. Türban, bu zulmü örtüyor.

  • Türban, 1970’lerden sonra Türk toplumuna dışardan dayatıldı.

Hepimiz yaşadık bunu.
Kadınlarımızın başına türban geçirenler; askerimizin başına da çuval geçirdiler.

SÖZDE LAİKLERE BİR ÇİFT SÖZ         :

Büyük sermaye sahipleri, laikliği özünden kopardı.
Laiklik, dünyanın her yerinde kralların padişahların saltanatına karşı,
halk hakimiyetinin ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır.

Laiklik, halkın krallara ve beylere karşı iktidar savaşının siyaseti idi.
Türkiye’de de saltanata karşı mücadelenin bayrağı oldu.
Ancak Atatürk Devrimi’nden vazgeçilmesinden sonra burjuvazi,
laikliği yoz hayatın, meyhaneciliğin maskesi olarak kullandı.
Şimdi bundan da vazgeçtiler; “türban özgürlüğünü” savunuyorlar.
Bir kısım sosyal demokratlarımız, en sonunda toplumun bütün meselelerini
Kur’an’a dayanarak tartışır noktaya geldiler.

Tarikatların minderinde çağdaşlık mücadelesi veriyorlar.

Çağdaş toplumu kurma mücadelesi, Ortaçağ kaynaklarına yaslanarak yürütülemez.

Emperyalizme ve gericiliğe karşı 7-15. yüzyılın ideolojisiyle mücadele edeceklerini sananlar, günümüzdeki hazin manzaranın sorumlusudurlar ve yarınlara ışık tutamazlar.
Günümüzün demokratik çağdaş toplumu, dünyanın hiçbir yerinde dinsel kaynaklara
gönderme yaparak kurulmamıştır. Kutuplardan Ekvatora kadar, geleceğin toplumu da
dinsel kaynaklara göre kurulmayacaktır.

  • Atatürk gibi devrimci olalım, yoksa bu süreç türbanda durmaz,
    kadınlarımızı cariye yaparlar.

BAĞIMSIZ ve AYDINLIK TÜRKİYE İÇİN GÖREV BAŞINA!

Cumhuriyet Devrimi’nin Değerli Yurttaşları,

Hür Fikirli, Hür Kültürlü, Hür Vicdanlı Öncülerimiz,
Yakınmayı, sızlanmayı bırakalım!
Haydi görev başına!
…….

İbn-i Haldun’dan bir tarih dersi


Mehmet Bedri Gültekin
mbgultekin@ip.org.tr, 19.2.13

portresi

İbn-i Haldun’dan bir tarih dersi

            Türkiye’de dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki ilişki, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki oranın tersine döndü. Dolaylı vergilerin oranı bugün %70’i bulmuştur.

Bu durum, devleti yönetenlerin; emekçinin, üreticinin, esnafın attığı her adımdan vergi aldığı anlamına gelir.

Benzer gelişme, tarih içinde hemen hemen bütün devletler için söz konusu olmuştur. İslam dünyasının büyük bilim adamı İbn-i Haldun, bu gerçeğin kuramını (teorisini) yapmıştır.

İbn-i Haldun’a göre vergiler konusunda, “Devlet”in ortaya çıktığı ilk andan başlayarak, hükmünü yürüten bir “yasa” vardır. Başlangıçta iş başına geçenler, halktan çok kopuk değildir. “Sade” yaşamaktadırlar. Harcamaları azdır. Gelirler, giderlere fazlasıyla yetmektedir.

Zaman geçtikçe yönetici sınıf halktan gittikçe daha fazla kopar, lüks ve sefahat, gereksiz harcamalar başını alır gider. Buna bağlı olarak güvenlik harcamaları artar. Devleti yönetenlerin buna buldukları çare, halktan alınan vergilerin çeşitlendirilmesi ve vergi oranlarının artırılmasıdır.

Türkiye’de de sürekli olarak yeni vergilerin icat edilmesinin ve sıradan halkın sırtındaki yükün ağırlaştırılması anlamına gelen dolaylı vergilerin artırılması işte İbni Haldun’un sözünü etiği o “Yasa”nın hükmünü yürütmesinden dolayıdır.

Yeni vergi yasası

AKP Hükümeti, Gelir Vergisi Yasası ve kimi öbür yasalarla ilgili olarak bir değişiklik tasarısı hazırladı. Gerçi bu tasarıda söz konusu olan, “dolaylı vergi” değildir ama “miras ve intikal” konusu ile ilgili olduğu için dolaylı vergi gibi bütün yurttaşları ilgilendirmektedir.

Yürürlükteki yasaya göre miras yoluyla eş ve çocuklara kalan ev, arsa, işyeri gibi taşınmazların satışından sembolik bir tutar dışında herhangi bir vergi alınmıyor.

TBMM’ye sunulan değişiklik tasarısına göre ise, miras kalan malların satışından % 15 – 35 arasında değişen oranlarda vergi alınacak. Hatta aile bireyleri arasındaki
para alışverişleri de belli bir rakamın üstüne çıktığına vergiye bağlı olacak.

AKP, borç batağına battıkça ve ekonomi çarkını sıcak paraya mahkum ettikçe, çareyi yeni vergiler icat etmekte buluyor.

Tam da bu noktada İbni Haldun’un söylediklerini hatırlatmak gerekiyor.
Tayip Erdoğan her ne kadar ne anlama geldiğini bilmese de, son zamanlarda
İbn-i Haldun’un “Asabiyesi” nden söz ettiğine göre, kendisine büyük bilim adamın uyarılarını anımsatmakta yarar var.

Yükseliş ve çöküş dönemlerinde vergiler                    :

“Bil ki, daha önce söylediğimiz gibi, devlet başlangıçta bedevilik özelliklerine sahiptir. Dolaysıyla bu aşamada lükse ve pahalı alışkanlıklara sahip olunmadığı için masraf ve giderler çok azdır. Toplanan vergiler masrafları fazlasıyla karşılamakta,
hatta önemli bir bölümü de artmaktadır.

Çok geçmeden uygar (medeni) bir çizgiye gelinir, medeni yaşamın gerektirdiği alışkanlıklara sahip olunur ve bu konuda daha önceki devletler örnek alınır.
Bunun sonucunda devleti yönetenlerin, özellikle de hükümdarın giderleri çoğalır;
özel harcamalar ve bahşişler büyük bir rakam tutar ve toplanan vergiler bu giderleri karşılayamaz duruma gelir. Böylece devleti koruyup yönetenlere verilecek ücretlerin
ve hükümdarın harcamalarının gerektirdiği ölçüde, vergi miktarında artırıma gidilir. Başlangıçta vergi çeşitleri ve oranları artar.

Sonra lüks ve pahalı alışkanlıkların çoğalmasıyla harcamalar ve devleti koruyup yönetenlere verilecek ücretler artmayı sürdürür. Böylece devlet ihtiyarlık çağına ulaşır. Devleti elinde tutan “Asabiyet“, ülkenin uzak bölgelerinden vergi toplamaktan aciz kalır. Vergiler azalır, lüks harcamalar ve israf çoğalır, buna bağlı olarak askerlerin gereksinimleri de çoğalır. Sonunda Hükümdar yeni vergiler çıkarır. Pazarda yapılan
her alışverişten, kentteki bütün ticari mallardan belirli oranlarda vergiler alınır.
Ancak hükümdar, hem israf ve harcamaların, hem de askerlerin ve muhafızların
çok olması yüzünden, ücretlerin artmasından dolayı yeni vergiler koymaya ve oranlarını artırmaya zorunlu kalır.

Devletin son zamanlarında halka yüklenen vergiler öyle bir düzeye ulaşır ki, (ticaret ve üretimden) elde edilmek istenen bütün beklentilerin yok olmasıyla çarşılar, tümüyle kesada uğrar. Bu durum toplumun (umranın) bozulup zayıflamasına yol açar
ve sonuçta bunun zararını da devlet çeker. Devlet tümüyle yıkılıp yok olana dek vergilerdeki artış sürer.

Abbasi ve Ubeydiyyin devletinin son zamanlarında bunun örnekleri çok görülmüştür. O kadar çok vergi çeşidi ihdas edilmiştir ki, hac mevsiminde hacılardan bile vergi alınmıştır.” (Mukaddime, Cilt I, Yeni Şafak, 2005, s.371-372)

İktidarın sonu

AKP, “Küçük Amerika” rejiminin son iktidar partisidir. Küçük Amerika rejiminin diğer adı “Gladyo-Mafya-Tarikat Sistemi”dir.

Sistem, iç güvenlik (polis, adliye, cezaevi) harcamaları ile iktidarın dayandığı yiyici takımının ve dış sömürü merkezlerinin faturasının olağanüstü ağırlaştığı koşullarda varlığını sürdürmeye çalışıyor.

Tam da İbn-i Haldun’un “devletin son zamanları” dediği dönemdeyiz.