Etiket arşivi: “Tarih tekerrürden ibarettir”

Anayasaya aykırı adaylık

Anayasaya aykırı adaylık

hikmet sami türk ile ilgili görsel sonucu

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK
Eski Adalet Bakanı
Cumhuriyet
, 18.012019

TBMM Başkanı Yıldırım’ın anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrasına aykırı olarak İBB Başkanlığı’na aday gösterilmesi durumunda, 17 Kasım 1963 günü İstanbul Belediye Başkanı seçiminde yaşanan olaya benzer bir sonuç, 56 yıl sonra, 31 Mart 2019 günü İBB seçiminde ortaya çıkabilir. Bu, gözden uzak tutulmaması gereken ciddi bir olasılıktır.

[Haber görseli]

1. Giriş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı (TBMM) Binali Yıldırım’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı için aday gösterilecek olması, hukuki bir tartışmayı başlatmış bulunmaktadır. TBMM Başkanı Yıldırım’ın daha şimdiden sahaya inerek seçim çalışmalarına başlamasıyla tırmanan bu tartışmanın temelinde 1961 Anayasası’nın 84. maddesinin Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclisli parlamento yapısına göre konmuş bulunan III. fıkrasından 1982 Anayasası’nın tek meclisli Parlamento yapısına uyarlanmış ifade değişikliğiyle alınan 94. maddesinin VI. fıkrası bulunmaktadır. TBMM Başkanlık Divanının, bu arada başkan ve başkanvekillerinin tarafsızlığını korumak amacıyla getirilen bir dizi önlemin bir bölümünü düzenleyen bu fıkra, iç içe geçmiş üç cümleyi birleştiren tek cümleden oluşmaktadır. Bu fıkra şöyledir:

Hukuki açıdan eleştiri

  • “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içindeki veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; başkan ve oturumu yöneten başkanvekili oy kullanamazlar.” 

İşte Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) başkanlığı için aday gösterilecek olmasında hukuki açıdan eleştiri konusu olan, bu işlemin anayasanın anılan hükmüne aykırı olarak onun TBMM Başkanı sıfatını koruyarak yapılacak olmasıdır. Eğer Meclis Başkanlığı görevinden çekilerek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlı’ğına aday olsa, bu partisinin, daha doğrusu AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görevlendirmesiyle kendisinin tercihi olarak değerlendirilebilirdi. Ama öyle olmayacağı, Yıldırım’ın seçim çalışmalarını TBMM Başkanı sıfatını koruyarak yürüteceği, bu konuda partisinin ve kendisinin, hatta Cumhur İttifakı içinde İstanbul’da ayrı aday göstermeyip Yıldırım’ı destekleyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptıkları açıklamalardan anlaşılmaktadır.

2. Adaylık ve açıklamalar
Basında yer alan haberlere göre bu konuda yapılan başlıca açıklamalar ve onlar hakkındaki değerlendirmelerimiz şöyle sıralanabilir:
a) “Anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrası, Meclis çalışmaları ile ilgili bir düzenlemedir.”
Bu fıkra, siyasi parti gruplarının Meclis içindeki faaliyetleri kadar dışındaki faaliyetlerini de kapsamaktadır. Başkan ve başkanvekillerinin onlara katılmalarını yasaklayan hüküm, siyasi partilerin hem Meclis içindeki hem dışındaki faaliyetleri için geçerlidir. Yalnız Meclis çalışmaları ile ilgili bölüm, Meclis tartışmalarına katılma ve oy kullanma ile ilgili yasaklardır.
b) “Bir siyasi partinin büyükşehir belediye başkanı adayı olmak, siyasi bir çalışma değildir. O nedenle anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrasındaki yasak kapsamına girmez.”

Anayasanın 94. maddesi 
Siyaset, ülke yönetiminde veya yerel yönetimlerde belirli görüşler doğrultusunda bir siyasi parti üyesi veya bağımsız olarak söz ve yetki sahibi olmak için yapılan çalışmalardır. Nitekim Siyasi Partiler Kanunu, 3. maddesinde siyasi partileri “Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzelkişiliğe sahip kuruluşlar” olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla TBMM seçimleri gibi yerel yönetimler seçimleri, bu arada büyükşehir belediye başkanlığı seçimleri de siyasi çalışmalardır. Anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrası ise, TBMM Başkanı ve başkanvekillerinin tarafsızlığını sağlamaya yönelik önlemlerin bir bölümüdür.
c) “Anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrası, TBMM Başkan veya başkanvekillerinin bir siyasi partinin büyükşehir belediye başkanı adayı olmasına engel değildir.”
Bu görüş, onların tarafsızlığını sağlama düşüncesiyle bağdaşmamaktadır.
Siyasi Partiler Kanunu’nun 24. maddesinin II. fıkrası, anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrasını tekrarlayan ilk cümlesinden sonra, ona tekrar milletvekili seçilmeye yönelik bir hüküm ekleyen ikinci cümlesinde tek istisna tanımıştır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine katılamazlar. Ancak, yeniden milletvekili adayı olmaya ilişkin faaliyetleri bu hükmün dışındadır.” 

Oysa şimdi TBMM Başkanı Yıldırım’ın yeniden AKP İzmir milletvekili seçilmesi için aday gösterilmesi değil, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilmesi söz konusudur. Dolayısıyla bu adaylık için çalışmak, anılan istisna kapsamına girmez.
ç) “18.1.1984 tarih ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, 17. maddesinde şu düzenlemeye yer veriyor:

Milletvekili olsaydı
TBMM Başkanı Yıldırım da milletvekili olduğuna göre bu madde çerçevesinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilebilir.” Eğer Binali Yıldırım, sadece İzmir Milletvekili olsaydı, bu görüş doğru olurdu. Zaten anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrasında milletvekilleri ile ilgili bir yasak yok. Yasak, tarafsızlıklarını korumak için TBMM Başkanı ve başkanvekilleri ile ilgili. Yıldırım, Yüksek Seçim Kurulu’nun 13.12.2018 tarih ve K. 1105 sayılı Kararıyla aynı gün Resmi Gazete’de yayımlanan Seçim Takvimi’ne(1) göre en geç geçici aday listelerinin ilan edileceği 22 Şubat 2019 tarihinden önce TBMM Başkanlığı’ndan çekilmeksizin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterildiği takdirde anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrasına aykırı bir durum ortaya çıkacaktır.”

3. İptal Olasılığı
Gerçi 2972 sayılı Kanun’un 36. maddesindeki yollama ile yerel yönetimler seçimlerinde de uygulanan 10.6.1983 tarih ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun yürürlükteki 18. maddesine göre “Adaylık için görevden çekilmesi gerekenler” listesinde TBMM Başkan ve başkanvekilleri bulunmuyor. Ama onların adları, 2972 sayılı Kanun’un 17. maddesindeki “görevlerinden istifa etmek zorunda” olmayanlar listesinde de yok. Fakat onlar hakkında anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrasında öngörülen yasak ile Siyasi Partiler Kanunu’nun 24. maddesinin II. fıkrasında onların “yeniden milletvekili adayı olmaya ilişkin faaliyetleri” ile ilgili tek istisna göz önüne alındığında; TBMM Başkanı Yıldırım’ın bu sıfat üzerinde iken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilmemesi gerektiği sonucuna varmak gerekir. Gösterildiği takdirde yine 2972 sayılı Kanun’un 36. maddesindeki yollama ile Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 22. maddesine göre itiraz üzerine adaylığının, seçildiği takdirde tutanağının iptali olasılığı vardır. 

Böyle bir sonuçla karşılaşmanın geçmişte yaşanmış en ünlü örneği, 17 Kasım 1963 belediye başkan ve meclisleri üye seçimlerinde İstanbul Belediye Başkanlığı’na Adalet Partisi (AP) adayı olarak seçilmiş olan Avukat Nuri Eroğan’ın tutanağının iptalidir. İptal gerekçesi, bir devlet ortaklığı, bir devlet kurumu niteliği taşıyan Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığı’nda hukuk müşaviri olarak çalışan Av. Eroğan’ın bu görevinden yasal süresi içinde istifa etmemesiydi. 19.7.1963 tarih ve 307 sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la konulan ek 5. madde yollamasıyla belediye başkanları ve belediye meclisi üyeleri seçiminde uygulanması öngörülen 25.5.1961 tarih ve 306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 17. maddesine göre:
“Devlet, katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyelerle, bunlara bağlı daire ve müesseseler, iktisadî devlet teşekkülleri ve bunların kurdukları müesseseler ve ortaklıkları ile kamu tüzelkişiliklerinde memur ve hizmetli olarak çalışanlarla, belediye başkanları, aday olmak veya aday gösterilmek için istifa zorunda değildirler.
Ancak, bunlar, genel ve ara seçimlerin başlangıcından iki ay önce, seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde, yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde istifa etmedikçe, görevli bulundukları seçim çevresinden adaylıklarını koyamazlar, aday gösterilemezler ve seçilemezler.”

YSK’nin 1963’teki kararı
Yüksek Seçim Kurulu, 19.7.1963 tarih ve 307 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesinde oy verme günü olarak “17 Kasım 1963 Pazar” öngörülen bu seçimin başlangıç tarihini 5.9.1963 tarih ve K. 10 sayılı Kararı ile “15 Eylül 1963” olarak belirlemiş ve “seçimlerde adaylığını koyacak kişilerden, kanunlara göre memuriyetten çekilme zorunluğunda bulunanların bu çekilme işlemini 15 Eylül tarihinden itibaren 7 gün içinde yapmaları” gerektiğine karar vermiştir (2).
Fakat İstanbul Belediye Başkanlığı AP adayı Av. Nuri Eroğan, söz konusu görevinden bu süre içinde değil, “oy verme gününün ertesi günü” (18 Kasım 1963) çekilmiştir. CHP İstanbul İl İdare Kurulu’nun itirazı üzerine İstanbul İl Seçim Kurulu, 2.12.1963 tarih ve 1923/123 sayılı Kararıyla 25.5.1961 tarih ve 306 sayılı Kanun’un 17. maddesi uyarınca AP adayı Eroğan’ı seçilmemiş saymış ve tutanağını iptal etmiştir. Bu Karara AP İstanbul İl İdare Kurulu Başkanı sıfatıyla Av. Nuri Eroğan, İstanbul İl Seçim Kurulu Başkanlığı aracılığıyla Yüksek Seçim Kurulu’na gönderdiği dilekçe ile itiraz etmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, 5.12.1963 tarih ve Karar 669, İtiraz 532 sayılı Kararıyla konuyu usul ve esas yönünden ayrıntılı bir biçimde inceleyerek, “İtirazın reddine, İstanbul İl Seçim Kurulu’nun itiraz konusu yapılan 2.12.1963 günlü ve 1923/123 sayılı Kararının onanmasına, Nuri Eroğan’dan sonra en çok oy almış bulunan belediye başkanı adayına İstanbul Belediye Başkanlığı tutanağı verilmesine, Kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasına… oybirliğiyle ve kesin olarak karar” vermiştir (3).

YSK’nin Eroğan kararı
Yüksek Seçim Kurulu, bu karardan kısa bir süre önce verdiği 9.11.1963 tarih ve K. 226 sayılı Kararında da “Belediye başkanlığı seçiminde, başkanlığa seçilen kimsenin seçim tutanağı, itiraz üzerine, daha önce var olan bir sebeple iptal olunursa, o kimseden sonra en çok oy almış olan kimsenin belediye başkanı seçilmiş sayılacağına… oybirliğiyle” karar vermişti (4).
Yüksek Seçim Kurulu’nun 5.12.1963 tarihli kararından sonra İstanbul İl Seçim Kurulu da, 9.12.1963 tarihli olarak “AP Belediye Başkan Adayı Avukat Nuri Eroğan’ın seçilme yeterliğine sahip olmadığı yönünden yapılan itiraz üzerine bu kişinin tutanağının iptaline dair Kurulumuzdan verilen karar Yüksek Seçim Kurulunca onanmış olmakla gerek Kurulumuzun, gerek Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarında belirtildiği üzere, adı geçenden sonra en çok oy almış olan CHP adayı Haşim İşcan’ın İstanbul Belediye Başkanı seçilmiş sayılması lazım gelmiş olmakla, Kurulumuzca kendisine tutanağının verilmesine, hazırlanacak tutanaklardan birisinin İstanbul Valiliği’ne gönderilmesine ve bir hafta süre ile bir örneğinin Kurulumuz kapısına asılması suretiyle ilân olunmasına… karar” vermiştir (5).

56 yıl sonra ciddi bir olasılıktır

4. Sonuç
Sosyal ve siyasal yaşamda benzer koşullar, değişik zamanlarda çoğu kez benzer sonuçlar verir. Bu anlamda “Tarih tekerrürden ibarettir.” sözü boşuna söylenmemiştir. TBMM Başkanı Yıldırım’ın anayasanın 94. maddesinin VI. fıkrasına aykırı olarak İstanbul Büyükşehir Başkanlığı’na aday gösterilmesi durumunda, 17 Kasım 1963 günü İstanbul Belediye Başkanı seçiminde yaşanan olaya benzer bir sonuç, 56 yıl sonra, 31 Mart 2019 günü İstanbul Büyükşehir Başkanlığı seçiminde ortaya çıkabilir. Bu, gözden uzak tutulmaması gereken ciddi bir olasılıktır.

Yasayla kaybettiklerimiz
Anayasamız özellikle şimdiye kadarki en kapsamlı ve rejim değişikliği niteliğinde hükümler getiren, 21 Ocak 2017 günü Meclis’te, 16 Nisan 2017 günü halkoylamasıyla kabul edilen 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la önemli ölçüde bir “mülga (yürürlükten kaldırılmış) maddeler ve fıkralar anayasası” haline geldi. Kalan maddelerinin de fiilen yok sayılarak veya çiğnenerek hareket edilmesi, her şeye rağmen sahip çıkmamız ve savunmamız gereken hukuk devletinin kolay kolay onarılamayacak biçimde çökmesine yol açabilir. Buna meydan vermemek için -şimdi TBMM Başkanı Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Başkanlığına aday gösterilmek istenmesi gibi- anayasaya aykırı işlem ve uygulamalardan kaçınmak, hukuk devletinin verdiği olanaklar içinde bunları önlemeye çalışmak; en önemlisi, 6771 sayılı kanunla kaybettiklerimizi daha ileri bir düzeyde yeniden kazanmak zorundayız.

(1) Yüksek Seçim Kurulu’nun 13.12.2018 tarih ve K. 1105 sayılı Kararı ve ekindeki “31 Mart 2019 Pazar Günü Yapılacak Olan Mahallî İdareler Seçimlerinde Uygulanacak Seçim Takvimi” için bk. T. C. Resmi Gazete, 13.12.2018, S. 30624 Mükerrer, s. 1 vd, 3-15. 
(2) Yüksek Seçim Kurulu’nun 5.9.1963 tarih ve K. 10 sayılı Kararı için bk. T. C. Resmi Gazete, 11.9.1963, s. 4. 
(3) Yüksek Seçim Kurulu’nun 5.12.1963 tarih ve Karar No. 669, İtiraz No. 532 sayılı Kararı için bk. T. C. Resmi Gazete,13.12.1963, S. 11580, s. 3-6. 
(4) Yüksek Seçim Kurulu’nun 9.11.1963 tarih ve K. 226 sayılı Kararı için bk. T. C. Resmi Gazete, 12.11.1963, S. 11553, s. 11 vd. 
(5) İstanbul İl Seçim Kurulu’nun 9.12. 1963 tarihli Kararı için bk. Tarhan Erdem, Oy Aldılar Seçilemediler. 1963 ve 1968 Mahalli İdareler Seçimleri, İstanbul 2009 (Yalçın Yayınları), s. 92.

DÜNÜN 150’LİKLERİNİ UNUTTUK! YA BUGÜNKÜLERİ?

DÜNÜN 150’LİKLERİNİ UNUTTUK!
YA BUGÜNKÜLERİ?

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)
Türkiye akşam yediğini daha sabaha varmadan unutan insanların yaşadığı bir ülke… belki de salt bu yüzden insanların başına gelmedik şey kalmıyor! Olayların ve aktörlerin dikkat çekici ortak özelliği ise büyük benzerlikler taşıması. Eğer öyle olmasaydı başımızda bu denli belalar dolaşmazdı. O nedenle bugünü anlamak ya da birilerinin “beka sorunu” diye gözümüzü korkutmaya çalıştığı şeylerin süreklilik arz etmesini anlamak ancak dünü iyi bilmekle mümkündür. Bu nedenle, Türk Milletinin her bireyinin bilmesi gereken dönemlerden biri de 30 Ekim 1918 ile 29 Ekim 1923 arasında olup biteni bilmektir.
Bu dönemin en önemli hadiselerinden biri; “150’likler” diye isimlendirilen ve emperyalist dış düşmanlarla işbirliğine giden yerli işbirlikçilerin bir yasa ile yurt dışına çıkartılmalarıdır. Anlayacağınız bunlar, milletlerine ve devletlerine ihanet etmiş olan “hain”lerdir. İç ve dış düşmanlarla boğuşarak, milletin varlığını ve bağımsızlığını tescil eden Mustafa Kemal Atatürk ve TBMM, Lozan Anlaşması ile bu anlaşmanın imza tarihi itibarı ile bir “genel af”fa zorlanmıştır. Ancak uzun pazarlıklar sonucu bu anlaşmaya 150 kişilik bir istisna maddesi koydurmayı başarmışlardır. Çünkü iç ihanet her zaman olduğu gibi dış güçlerin himayesi altındadır.
İhanet asla 150 kişi ile sınırlı değildir. TBMM tutanakları okunursa görülecektir ki; binlerce kişi bu süreçte vatanlarına ihanet etmiş ve hatta masum insanların kanına girmişlerdir. Yani FETÖ olayı ilk değildir ve biz gerçeklerle yüzleşmediğimiz takdirde son olmayacaktır.
O dönem, yapılan görüşmeler sonucu binlerce işbirlikçi hain belirlenmiş ancak dış güçlerin Lozan’da dayatması üzerine bu sayı 600’e oradan 300’e ve sonunda Anlaşma gereği 150 kişiye indirilmiştir. Yani sanmayınız ki; ülkenize ihanet eden yalnızca bu 150 kişidir!
Hatta İstiklal Mahkemesi Başkanı Topçu İhsan Bey “…müsamaha hisleri devam ettikçe; kim vatanperver, kim bugünkü şartlar içinde münhasıran kendini düşünmüş, kim ihanet etmiş tarih bunu tespit edemeyecek…” diyerek endişelerini dile getirmiştir. Topçu İhsan Beyin endişelerinin ne denli haklı olduğu sonraki süreçte başımıza gelenlerden anlıyoruz.
150 kişiyi adlandırmak istemiyorum. Onları araştırıp bulabilirsiniz. Değinmek istediğim konu; bu ülkede yaşayan bir bölüm insanın ihanete yatkınlığı, bunların gizlenmesi ve dünün emperyalistleri bugünün küreselcileri tarafından sürekli koruma altında tutulmalarıdır. Dün de bunlar İngilizin altınları ile yaşamış, Yunan hükümranlığında sefa sürmüş, Avrupa’da keyif yapmışlardır. Ancak kullanılma nedenleri ve süreleri bitince maddi destek sona ermiş ve sefalete sürüklenmişlerdir. Bugünküler de, er veya geç aynı akibete (sona) uğrayacaklardır. Acır mıyım böylelerine? Asla! Milletine ve devletine ihanet edenler iki cihanda da sürünsünler diye beddua eder geçerim…
Bu 150’liklerin her birinin ihanetleri ayrı ayrı mercek altına alınmalı ve halkımız tarafından bilinmelidir. Bunları bilince çok şaşıracak ve hayrete düşeceksiniz… Bu ihanette kutsallarımızın ve inançlarımızın kullanıldığını görmek sizi çok üzecektir. Hele zorda iken başta din kardeşliğiolmak üzere insani nedenlerle ekmeğimizi bölüştüğümüz, yer ve yurt sahibi yaptıklarımızın ihanetleri sizin yüreğinizi daha da acıtacaktır. Onun için günümüzü bir de bu çerçeveden görmeye çalışın. Zaten dünkü hainlerin yetiştirmeleri içimizde yaşıyorve 150’likleri biliyoruz ama esas çoğunluğu oluşturan bu hainlerin kim olduğunu bile duymadık. Sanki gizli bir el onları unutturdu hatta itibarlı (saygın) bir duruma getirmiş bile olabilir.
Devlet kin tutmaz, affeder, hoş görürdiyorlar… ama bu Devlet için geçerli bir şey olmalıdır. Buna karşılık millet unutmamalı ve ihanet karşısında sürekli gereğini yapmalıdır. Doğallıkla, ihaneti biliyorsa ve hainleri tanımışsa!!! Bunları Hasan Tahsin‘in kişiliğinde 15 Mayıs 1919 günü başlayan Yunan İşgali ile birlikte toprağa düşen yüz binlerce masum Türk insanı için yazıyorum… Ruhları şad olsun. Bana sorarsanız 1918-1923 arasında karşı karşıya kaldığımız ve 150’liklerle anımsadığımız ihanet, bu topraklarda sürüyor…
Eğer öyle olmasaydı Filistin‘de kan akmazdı, Filistin konuşulurken Kerkük unutturulmazdı, Kırım‘ın Ruslarca işgaline sessiz kalınmazdı, Doğu Türkistan’daki Türk asimilasyonuna susulmazdı, şehit kanları ile sulanmış Kıbrıs‘ın terkine kılıf aranmazdı, Ege’deki Türk AdalarıYunan çizmesi ile çiğnenmezdi, Balkan ve Avrupa Türklüğü kaderine terk edilmezdi, mazlum ve mağdur Müslüman terörle özdeşleştirilmezdi…
* Göreceksiniz sırası ile gidip bizi 30 Ekim 1918 şartlarına taşıyacaklar!
Biraz tarih okusak olayları ve aktörleri tanıyacak, başımıza gelecek olanları anlayacağız… Anlayacağınız o ki; aramızda nice 150’lik yaşıyor… Bunu bile bilseniz, önlem almak için yeter!
Özcan PEHLİVANOĞLU
===============================================
Dostlar,

Sayın Özcan Pehlivanoğlu‘nun yukarıdaki yazısı ve uyarısı son derece yerindedir.

Tarih tekerrürden ibarettir” dile basmakalıp (klişe) bir söz vardır.

Oysa gerçek bu denli yüzeysel olmayıp bu yalınkat basmakalıplığın ötesindedir.

Benzer koşullar benzer sonuçlar üretir.

Dolayısıyla koşullar değişirse tarihin yinelenmesi (tekerrürü) bilimsel olarak olanaksızdır. Öyleyse “dün” ü eytişimsel (diyalektik) tarih yöntemiyle öğrenmek; “gün”ü bu çıkarım ve geleceğin gerekleri doğrultusunda tasarlamak,, tarihsel yinelenmeyi olanaksız kılacaktır.

“Dün” ü iyi öğrenmek, “bugün” e bilimsel akılla bağlamak ve geleceği bu 2 kaldıraçla yordamaya çalışmak.. İnsan aklına yakışan budur ve Devlet’te de elbet bu “akıl” egemen olmalıdır.. Genelde Ulusal Eğitim, özelde Tarih eğitimi bu eksende verilmelidir halka.

Sevgi ve saygı ile. 21 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com