Etiket arşivi: Suriye’de süregelen vahşet

Ruhlarını satanlar

ADNAN BİNYAZAR
binyazar@gmail.com

Ruhlarını satanlar

Suriye’de süregelen vahşete ilişkin aşağıdaki haberi okuyunca, “Demek, ruhunu satacak kadar alçalıyor şu insanoğlu!” dedim içimden:

“Her kafa kesimine 50 bin lira!”

Muhalif gruplar arasında eylemini sürdüren Cabir Mustafa Şehabi, bir başka tugaydan Hayr Derviş’in önerisiyle, aylık maaşının yanı sıra, keseceği her kafa için 50 bin lira aldığını söylüyor. Hayr Derviş, Muhammed Dip Naime adlı polisi hedef gösterir. Şehabi, kuzeniyle birlikte polisin yerini saptar. Şehabi, buyruğu yerine getirerek Dip Naime’nin kafasını gövdesinden ayırır!

Olayı Şehabi’den dinleyelim:

“İkinci gün Naime’yi, sürekli alışveriş yaptığı bir sebze pazarından dönüşü sırasında kaçırıp yakındaki bir okula götürdük. Yere yatırdık. Kuzenim ayaklarından tuttu. Ben de sürekli üzerimde taşıdığım bıçağı boynuna dayayıp boğazından kestim. Cesedi bir torbaya koyup mezarlığa gömdük.”

Şehabi, operasyonu gerçekleştirip 50 bin lirasını alır, daha sonra iki kişinin daha kafasını keserek, 100 bin lirayı da cebine indirir.

Sorular, sorular… Üretim değiş tokuşunun yerini para aldıktan sonra mı insan soyu böylesine canavarlaştı? Uygarlaşmış kafa, tavuk kesilirken acı duymasın diye önlemler alırken, nasıl oluyor da paraya ruhunu satan insanlar türüyor aramızda? Hayvan bile, var oluşunu sürdürmek için kendi türünden olana dokunmazken, insan, nasıl üç kuruş için iradesini başkasının kölesi kılabiliyor! Şehabi ve onun soyundan olanların, işkembesini tıka basa doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen canavar ruhlu yaratıklardan ne farkı var?..

Shakespeare, kim bilir nasıl bir olay yaşadı da, paraya

“Seni bütün insanlığın ortak orospusu seni!
Sen değil misin millet sürülerini birbirine düşüren?” dedi?

O’a göre, para insanın gözünü, vicdanını da körleştirir:

Cehennemliği cennetlik eder;
İğrenç cüzamları sevdirir insana;
Hırsızları başköşeye oturtup
Şanlar, şerefler, alkışlarla senatörler arasına sokar.
Yıpranmış dullara koca bulduran odur;
Hastaneyi, çıbanlı hastaları tiksindiren kadına
Gül kokuları sürer, nisan güneşleri getirir!”
(Atinalı Timon, Çev. Sabahattin Eyuboğlu, Remzi Kitabevi, İst. 1985, s. 122).

Varlıklı bir aileden gelmesine karşın, Shakespeare’den on altı yüzyıl önce yaşayan Plutarkhos da aynı mantıkla düşünüyor:

“Herkes bilir ki, eğer para ortadan kaldırılacak olsaydı, dolandırıcılık, hırsızlık, soygunculuk, kavgalar, dövüşler, fesatçılık, cinayetler, vatan hainlikleri, bozgunculuklar ve cellat tarafından öcü alınan, ama önlenemeyen tüm suçlar bir anda yok olup giderdi. Eğer para ortadan kalksaydı, korkular, kaygılar, tasalar, düşkünlükler ve uykusuz geceler de ortadan kalkardı. Para tümden yok edilebilseydi, her şeyden çok paraya gereksinim duyan yoksulluktan eser kalmazdı.”
(Sözün Özü, Çev. Celâl Üster, Can Yayınları, İst. 2010, s. 242).

Çağımızın insanına göre paranın ortadan kalkması hayal bile edilemez.

Yokülkelerde (utopia) bile parasızlığı öngören bir yönetim biçimi öngörülmüyor. Plutarkhos’un isteği gerçekleşip para ortadan kaldırılsaydı,
belki ülkesi Yunanistan bugün krizden krize sürüklenmez, halkın kulağı,
Avro patronlarının ağzından çıkacak bir çift sözde olmazdı…

Para bir değer. Ona değer biçen de insan. Bu değer, yaşamı güzelleştirme yolunda kullanılmadıkça, para her türlü kötülüğe yol açacaktır. Oysa hep sömürü yolları aranacağına insanca bir paylaşım düzeni kurulabilseydi, ne Şehabi ne de ona paranın parlak yüzünü gösteren Derviş, ruhunu satıp kendi türünün kanına girerdi.

Kuşkusuz, Irak petrollerinde, Türkiye’nin yerüstü, yeraltı zenginliklerinde gözü olan bir sermayeden de söz edilmezdi…

(Cumhuriyet Pazar Dergi 16.09.2012)