Etiket arşivi: Suriye’de neler oluyor

Erdoğan sultan ben valisi miyim?

Dostlar,

YURT Gazetesi ve HALK TeVe‘nin Şam’da
Suriye’nin seçilmiş Devlet Başkanı Sayın Beşar Esat ile kapsamlı bir söyleşi yapmasını bir sorumlu gazetecilik başarısı olarak görmek gerekir. Bu kurumları ve görevlilerini kutluyoruz. Sayın Esat ile söyleşi çok kapsamlı, doyurucu ve öğretici..

Sevgi ve saygı ile.
04.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Erdoğan sultan ben valisi miyim?

YURT Gazetesi,04 Ekim 2013

Başbakan Erdoğan’ın bir dönem ‘Kardeşim, dostum’ diye hitap ettiği
Beşar Esad, YURT Gazetesi’ne çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Erdoğan sultan ben valisi miyim?

Ömer Ödemiş – Suriye de yaşanan çatışmaların bir boyutu da medya üzerinden yürütülüyor. Egemen güçlerin denetimindeki medya, Suriye’ye ilişkin pek çok yalanı dünya kamuoyuna sunarak, halkın bakışını kendi yalanları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor. Son kimyasal saldırı yalanı da büyük bir kampanyayla sunuldu.
Yan yana dizilmiş ölü çocuk bedenlerinin vahşet görüntüsü Suriye devletinin katliamı olarak, savaş çığlıkları eşliğinde yayınlandı. Suriye’de çatışmaların başladığı günden bu yana benzer pek çok yalanın ortaya çıkması ve yaşanılan gerçeklerin
kamuoyu tarafından bilinmesi için her türlü çabayı gösterdik. Onlarca haber yaparak Suriye gerçekliğinin olanca çıplaklığıyla bilinmesi için özen gösterdik.

Suriye Devlet Başkanı Esad ile röportaja, Suriye’de yaşananların gerçek yüzünü
ilk ağızdan, sorunun asli muhatabından öğrenmek için gittik. Kafamızdaki tüm soruları saygı çerçevesinde sorduk. Beşar Esad tüm sorularımıza zaman sınırlaması getirmeden içtenlikle yanıt verdi. Kamuoyunun merak ettiğini düşündüğümüz
tüm konularda sorularımızı Beşar Esad’a yönelttik. Türkiye hükümetine ve Başbakan Tayyip Erdoğan‘a bakışını, yaşadıkları süreci ve Türkiye hükümetinin Suriye politikası üzerine düşündüklerini, kimyasal silah kullanıp kullanmadıklarını, Kürtlerin durumunu, kardeşi Mahir Esad’ın öldürüldüğü söylentilerini açıkça sorduk. El Kaide gibi radikal İslamcı terör gruplarını nasıl temizlemeyi düşündüğünü, gelecekte nasıl bir Suriye göreceğimizi, geçmişten ders çıkarıp çıkarmadığını, BAAS partisinin süreçte hatasının olup olmadığını, hatta diktatör olup olmadığını sorduk.

Suriye’de cezaevinde gazeteci, akademisyen, siyasetçi olmadığını, hiçbir idam cezasını onaylamadığını, Müslüman Kardeşler‘e bile idam cezası uygulamadıklarını ayrıntılı anlattı. Benim önemsediğim bir soru ise, Devlet Başkanı Beşar Esad kimliğinden sıyrılarak kendisini tanımlamasını istediğim soru oldu. Net yanıt almak istediğim bu soruya beklediğim netlikte olmasa da, genel çerçevede beklediğim bir yanıt geldi. Röportaj öncesi çay sohbetinde Türkiye’deki son durumları ve Türkiye halkının Suriye konusundaki duyarlığı üzerine konuştuk. Özellikle güneyde yaşayan halkın Suriye’nin sorunlarından çok fazla etkilendiğini, kaygılandığını ifade ettik.

Türkiye halkı ile Türkiye hükümetini her fırsatta özenle ayrı tuttuğunu ifade etti.
AKP hükümetinin yaptıklarından Türk halkını sorumlu tutmuyordu. Tam tersine
Türkiye halkının Suriye de savaşa karşı çıktığını bildiği çok açıkça kezlerce belirtti.

Başkanlık Sarayının stüdyo olarak hazırlanmış bir bölümünde gerçekleştirdiğimiz röportaja çok kalabalık gelmediğini gözlemledim. Birkaç kişi vardı yalnızca yanında
ve dev bir koruma ordusu görmedim.

Hakkında her gün vurulduğu iddiaları yayılan Esad’ın Şam’da bu kadar rahat olması, gerçekte yaşananların abartıldığı boyutta olmadığını gösteriyordu. Sakin olduğu gözlenen sarayın girişinde de, tanklar, zırhlı araçlar hiç abartılı güvenlik önlemine rastlamadım. Herkesin kullandığı bir ana caddenin hemen yanından giriş yaptığımız sarayın içinde de çok az sayıda güvenlik görevlisi dikkatimi çekti.  Halk TV ile birlikte gerçekleştirdiğimiz ve bir saat 20 dakika kadar süren görüşmemizin “Suriye’de
neler oluyor?” sorusuna  yanıt oluşturacağını düşünüyorum.

Soru : Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin tutumunu nasıl değerlendirebiliriz?
Suriye’ye ilişkin duruşları, davranışları ve politikalarını
nasıl değerlendirebilirsiniz?

Beşar Esad            :

Bu süreç içinde iki Türkiye’den söz edebiliriz. İlki ve daha önemli olanı, Türk halkıdır. Öyle ki bu halk; Erdoğan ve hükümetinin tüm yalanlarının üstesinden gelerek, Suriye’de olup biten gerçekliği anlamayı başardı. Batılı ve Türk medyasının Erdoğan’ın yalanlarını pazarlama ve yutturma çabalarına karşın gerçekleri öğrenmeyi başaran Türk halkının tutum ve davranışı tümüyle açıktır. Bu halkın; Suriye’ye yönelik savaşa ve Erdoğan hükümetinin Suriyelilerin kanına bulaşmasına karşı tutumu da hep onurlu olmuştur. Türkiye’nin bir yanı budur. İkinci ve daha az önem taşıyan yanı ise;

  • Erdoğan ve Suriyelilerin kanlarına gırtlaklarına kadar bulaşan hükümet üyelerinden ibarettir.
  • Erdoğan’ın temsil ettiği bu hükümet;
    on binlerce Suriyelinin kanından sorumludur.
  • Suriye’de altyapının yıkılmasından sorumludur.
  • Yalnızca Suriye’de değil, tüm bölgede istikrarın baltalanmasından sorumludur.
  • Erdoğan ve arkadaşları Mısır, Libya, Tunus ve bölgenin birçok ülkesine müdahale ettiler. Aynı zamanda devlet ve halk olarak Türkiye’yi halkın çıkarlarına karşı bir çok başlıkta politikalara ve savaşlara bulaştırdılar. Dolayısıyla bizler günümüzde Türkiye’yi tamamen birbirleriyle çelişen iki şekilde görmekteyiz.
  • Halk bir yönde, Erdoğan ve hükümeti de başka bir yöndedir.
    Bunun bir başka kanıtı ise Erdoğan’ın Suriye’deki teröristlere destek vermesi değil ayni zamanda
    Mısır ve öncesinde Irak’ın iç işlerine çok tehlikeli bir şekilde müdahale etmesidir.

Soru    : Sayın Cumhurbaşkanı; El Kaide ve Nusra Cephesi gibi terör grupları Türkiye sınırına yayıldı. Sayıları binleri bulan çok sayıdaki çeteler önümüzdeki süreç içinde Suriye’ye olduğu kadar Türkiye sınırlarına da bir tehlike oluşturacak mıdır sizce?

Beşar Esad      :
Bu radikal ideolojiler temelde ülkeleri ya da sınırları tanımazlar. Halkları da kabullenmezler. Yalnızca bu ideolojiye sahip olanları kabul ederler. Eğer bu ideolojiye sahip olan Asya’nın en doğusunda olsa bile onlara göre ‘kardeş’ sayılır. Ama bu bölgede bu ideolojiye sahip olmayan herhangi biri onlara göre öldürülmelidir.
Onlar açısından Suriye ile Türkiye arasında fark yoktur. Bu ideolojiye sahip olanlara göre onlar bu bölgede yayılmalı ve radikal İslami devletlerini kurmak için bulundukları bölgeyi genişletmelidirler. Onlar ancak bu biçimde Allah’ın rızasını alacaklarını düşünürler. Ancak bir rastlantı olarak iki gün önce uluslararası medya ; Suriye’nin kuzeyinde bulunan kimi radikal terör gruplarının, kendi deyimleriyle
Türkiye’yi ‘kafirlerden’ kurtarmak için cihat başlattıklarına ilişkin haberler çıkmaya başladı. Dolayısıyla bu ideolojiye toplumu yakan bir alev olarak bakarsak
bu alevin genişleyerek ateşe dönüşeceği kesindir.

Yani Suriye’nin alevler içinde olduğu bir zamanda Türkiye’nin esenlik içinde ve rahat olarak kalması mümkün değildir. Bu imkansızdır. Nitekim sizler de Suriye’deki krizin yansımalarını hissetmeye başladınız. Benzer şey Irak, Lübnan, Ürdün ve tüm komşular için geçerlidir. Bu konuyu çok düşünmeye gerek yoktur.

Gerçek şu ki; bu teröristlerin bir bölümü Suriye toprakları, bir bölümü de Türkiye sınırlarında vardır. Suriye’nin kuzeyindeki çatışmalarında da onlara ateş desteği sağlanmaktadır. Türkiye sınırlarının farklı bölgelerinden girmek için manevralarda bulunup gerek ordu gerekse halka saldırıyorlar.

  • Yakın gelecekte bu teröristlerin Türkiye’ye etkileri olacak ve
    Türkiye bunun bedelini ağır ödeyecektir.
  • Terörü bir kart gibi cebinize koymanız mümkün değildir.
    Çünkü terör akrep gibidir, cebinize koyduğunda ilk fırsatta sizi ısıracaktır.

Soru     :
Bir zamanlar AKP ve çevresiyle oldukça iyi ilişkileriniz vardı. Hatta Erdoğan, size ‘kardeşim Esad’ olarak hitap ediyordu. Şu an ise gerek Erdoğan
gerek Davutoğlu sürekli olarak: ‘Her görüşmede ve her fırsatta Esad ile temaslarımızda; demokratik reformlar yapması gerektiğinden söz ediyorduk. Bir çok kez ona söyledik ama o yapmadı.’ diyorlar. Tam olarak sizden
neler istediler? Buluşmalarınızda neler oluyordu?

Beşar Esad          :

Krizden önce Erdoğan hiçbir zaman reform ya da demokrasi konularından söz etmedi. Hiçbir zaman da bu konularla ilgilenmedi. O’nun tek bir hedefi vardı. Bu hedef de O’na göre Suriye ve Türkiye halkları arasındaki ilişkilerden çok daha önemliydi.

  • Erdoğan’ın tek amacı Müslüman Kardeşler’in Suriye’ye dönmelerini sağlamak idi.

Erdoğan’ın Suriye ile ilişkilerinde temel ve ana amacı tam olarak buydu, yani Suriye ile Müslüman Kardeşler’i barıştırmak, bazen de Müslüman Kardeşler’in bir bölümünü Suriye’ye geri getirmek. Bunun dışında hiçbir şeyi gözü görmüyordu. Olaylar başladığında ise aynı konuyu kullanmaya çalıştı. Fakat bu kez gerekçe reformlar idi. Örnek olarak krizin başında cezaevlerinden serbest bırakılanlardan söz ettiğinde;
O’nun asıl ilgilendiği Müslüman Kardeşler‘den kaç kişinin serbest bırakıldığıydı. Öbürlerinin ise onun için hiçbir önem ve değeri yoktu.

  • Erdoğan’ın aklı budur işte. Kapalı, dar, bağnaz ve dürüstlüğü tanımayan bir mantık. Dolayısıyla kendisi ve Davutoğlu’nun tüm söyledikleri tümüyle yalandır.

Bu birincisi.

İkincisi ise; hep, Suriye’ye geldiklerini ve bizlerin reformlar konusunda kendilerine vaatlerde bulunduğumuzu söyleyip durdular. Hangi sıfatla bunlar yapıldı. Sanki Erdoğan sultan, ben de O’nun valisi miyim? Türkiye bağımsız bir devlettir, biz de bağımsız bir devletiz. Erdoğan, kriz başında bizlerin ne yapabileceğimizi sordu. Biz de vizyonumuzu ve geleceğe yönelik siyasal planlarımızı anlattık. Fakat hiçbir zaman demokrasiden
söz etmedi ve bizler de hiçbir vaatte bulunmadık.

  • Suriye’de yaşananlarla ilgili söyledikleri her şey yalan. 

Gerçeği budur işte. Aramızda olup biten her şey bundan ibaret.

**************

ÖMER ÖDEMİŞ’İN SURİYE İZLENİMLERİ

Savaşla Barışan Halk

Suriye Devlet Başkanı Esad ile söyleşi (röportaj) için yola çıktığımda,
Şam’ı son görüşümden bu yana nelerin değiştiğini merak etmeye başlamıştım.
Hiç susmayan silah sesleri, patlamalar ve top atışları kalmıştı belleğimde…

Gece başlayan ve sabahın ilk ışıklarına dek süren top ve bomba seslerinin tedirginliği ile uyanmıştım hep. Şam’a genel bir saldırı başlatan radikal İslamcı gruplar,
şehir merkezine sızmak için sıkı yüklenmişlerdi. Ancak kent merkezine
birkaç intihar saldırısı dışında sızamamışlardı.

Şam’a ilk indiğim gün hemen hiç patlama ve silah sesi duymadım. Şaşırdım.
Hemen her yandasıkı askeri denetimler olduğunu ve askerlerin işlerini gerçek anlamda ciddiye aldıklarına tanık olduk. Daha önceki kayıtsız tutumlarından iz yoktu.
Yaşananlar herkesi eğitmiş gibiydi. Bize ayrılan devlet araçları bile arama noktalarında durdurulup ayrıntılı aranıyordu.

Savaş kanıksanmıştı sanki, sokaklarda insanlar günlük yaşamlarını olanca doğallığıyla sürdürüyorlar. Alış veriş yapıp otellerin yüzme havuzlarına giriyorlar. Okullar açılmış öğrenciler nereden geleceği belli olmayan bombalı saldırı olasılığına aldırış etmeden okullarına gidip geliyorlar. Bir ara yaşanan benzin sıkıntısı da tümüyle çözülmüş gibi. Suriye halkı savaş ortamında bir yaşam biçimi geliştirmiş gibi görünüyor.

Emevi camisini, Hamidiye çarşısını ve Merci meydanı gibi önemli merkezleri dolaştım. Hamidiye çarşısı on binlerce insanın insanın omuz omuza zor adım atabildiği bir yerdi. Artık kalabalık değil. Ancak yine de Şam’ın en hareketli ve en yoğun bölgelerinden biri olmayı sürdürüyor. İpek yolunun son durağındaki en eski tarihsel çarşının geçmiş günlerini özlemle aradığını hissediyor insan. Bir kırılık var gibi, bir gönül koyma…
Ya da belirsizlik, kaygı. Konuştuğum birkaç esnaf ticaretin bittiğini söylüyor.
Eski işlerinin binde birini bile yapamadıklarını, çarşıya gelenlerinde ciddi şeyler almadan yalnızca dolaştıklarını söylüyorlar. Tarihi dondurmacı dışında hemen
her dükkan boş gibiydi.

Yaşam ciddi oranda pahalanmış Şam’da. Temel ihtiyaç maddeleri dışında her şeyin fiyatı % 400-500 artmış görünüyor. Ekmek, şeker, un, benzin gibi devletin denetim altında tuttuğu temel gıdaların fiyatlarında ise hiçbir artış yok ve bol miktarda bulunuyor. Suriye ciddi bir kıtlık yaşamıyor gibi.

İlk gün saraya gidip, basın bürosu ile görüştük. Beşar Esad ile yapacağımız söyleşide istediğimiz her soruyu rahatlıkla sorabileceğimiz birkaç kez belirtildi. Biz Türkiye halkının merak ettiği pek çok konuda soracağımız sorular olduğunu ve bu konuda kendimizi sınırlandırmayacağımızı belirttik. Sevindiler. Saygı çerçevesinde, sorduğumuz
her sorunun yanıtlanacak olması da bizi sevindirdi.

Yazıklar Olsun..

Em.. Amiral Türker Ertürk

Yazıklar Olsun..

Bugün size 11 Eylül 2001’de ABD’de yapılan ve sonrasında dünyayı değiştiren saldırıdan bahsetmeyi düşünüyordum. Fakat yaşadığım güncel bir gelişme nedeniyle bu yazımda önünüze başka bir konuyu getireceğim.

Bu köşeyi takip edenler bilirler, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında faaliyet gösteriyor ve davet edildiğimiz yerlerde ülkemizin hızla bir karanlığa doğru sürüklendiğini bilgimiz, birikimimiz ve deneyimimiz ölçüsünde halkımıza anlatmaya çalışıyoruz.

Örneğin bu ay içinde Avrupa Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) davetlisi olarak “Suriye’de neler oluyor? Türkiye’nin rolü nedir?” konulu panellere katılmak için Almanya’nın Duisburg, Frankfurt, Hannover, İsviçre’nin Bern ve Avusturya’nın Viyana kentlerine gideceğiz. Yine Suriye konusunda bir panele katılmak için bu kez de Türkiye Gençlik Birliği’nin (TGB) davetlisi olarak Mersin’e gideceğiz.

Ayrıca Milli Anayasa Forumu’nun üyesiyiz ve onun düzenlediği çalışmalara katılmaktayız. Başında TBMM 17. Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un olduğu Milli Anayasa Forumu yurdun dört bir yanında il ve ilçe merkezlerinde binlerce yurttaşın katılımı ile toplantılar düzenlemektedir. Bu toplantılarda emperyalizm tarafından dikte edilen ve takipçisi olunan yeni anayasanın emek ve işçi hakları düşmanı olduğu, Cumhuriyetimizin olmaz ise olmazı olan kırmızı çizgileri yok etmeyi amaçladığı, bölücü ve ortaçağ karanlığının temsilcisi olduğu, iç barışımızı dinamitleyeceği ve Meclisin yeni anayasa yapma yetkisinin olmadığı anlatılmaktadır.

Su uyur düşman uyumaz

Milli Anayasa Forumu yaz süresince de “Su uyur düşman uyumaz” ilkesinden hareketle boş durmamış ve çalışmalarına devam etmiştir. Geçtiğimiz günlerde bu kapsamda yapılan faaliyetlerden Foça, Dikili ve Kuşadası’nda yapılan çalışmalara ben de katıldım. En son ise 12 Eylül’de ADD tarafından Karaelmas şenlikleri dahilinde Soma/Manisa’da düzenlenen Milli Anayasa Forumu’na Hüsamettin Cindoruk ve Şahin Mengü ile birlikte davetliydik.

Geçtiğimiz Pazar günü son günlerde yitirdiğimiz şehitlerimize sahip çıkıldığını göstermek için İstanbul Bağdat Caddesi’nde yapılan çok büyük bir çoğunluğunu gençlerin ve bayanların oluşturduğu yürüyüşe eşimle birlikte katıldım.

Bu yürüyüş sırasında beni Soma’dan aradılar ve CHP örgütünün ADD’ye yaptığı baskı nedeniyle 12 Eylül’de yapılacak Milli Anayasa Forumu’nu istemeyerek de olsa iptal etmek zorunda olduklarını bildirdiler. “Niçin?” diye sorduğumda; Şahin Mengü’ye CHP yönetiminden tepki olduğunu çünkü CHP yönetimine muhalefet ettiğini ve ulusalcı fikirlere sahip olduğunu söylediler.

Benim adıma karşı bir tepki olmadığı söylenmesine karşın, Şahin Mengü’de olduğu belirtilen genel merkeze muhalefet ve ulusalcı bakış açısı “usurlarının” bende de mevcut olmasından olsa gerek, bu iptalden gerçekten çok alındım ve üzüldüm.

Çünkü ben de Atatürk önderliğinde yapılan Türk devrimlerine, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine, CHP’nin 6 Ok’la özet olarak belirtilen kurucu ve vazgeçilemez ilkelerine yürekten ve iliklerine kadar bağlıyım ve ulusalcı bakış açısına sahibim.Ben üç kuşaktır CHP’ye gönül ve oy vermiş ve bu ülkenin kuruluşunda emeği olmuş istiklal madalyalı bir ailenin çocuğuyum. CHP’liyim ve onur duyuyorum. Ama YCHP’yi içime sindiremiyorum.

CHP seçmeninden ilgi çok büyük

Çeşitli vesilelerle gittiğim her yerde CHP’li seçmenden ilgi, destek ve çok büyük bir sevgi görüyorum. Fakat aynı desteği ve sevgiyi örgütten aldığım söylenemez. Milli Anayasa Forumu’na CHP örgütünden verilen destek de aynı biçimde. Foruma halkın ve CHP’li seçmenin ilgisi çok büyük! Örgütün desteği ise, genel merkezden ikbal beklentisi içinde olan yerlerde az veya köstek olmak şeklinde, büyük resmin görüldüğü ve kişisel çıkarların ülke çıkarları üzerinde görülmediği yerlerde ise yüksek orandadır.

Evet, emperyalizm tarafından Türkiye Cumhuriyeti dönüştürülmeye ve Büyük Ortadoğu Projesi ile uyumlu hale getirilmeye çalışılmaktadır. AKP bunun için kurdurulmuş ve desteklenmiş, TSK’ya bunun için operasyon yapılmış ve Silivri bunun için vardır.

Yeni anayasa bu dönüştürülme işleminin hukuki metni olacaktır. Böyle büyük bir operasyon yalızca iktidar partisi ile olamaz. İşte bu nedenle CHP’ye operasyon yapılmış ve partiden Atatürkçüler, Milliciler ve fikirleri temizlenmeye çalışılmaktadır.

Operasyon sonucunda CHP’nin dümenine geçen ve kendini YCHP olarak adlandıran yönetimin, partinin ve ülkemizin çıkarlarına olmayan tehlikeli sularda yol aldığını gösteren kanıtlar çoktur. En sonuncusu 30 Ağustos – 1 Eylül 2012 arasında Güney Afrika’da yapılan Sosyalist Enternasyonal’in 24. Kongresinde gerçekleşmiştir.

Bu arada Sosyalist Enternasyonal’in adına bakarak sakın paylaşımcı, barışsever, mazlumdan yana tavır koyan bir kuruluş olarak görmeyin. Emperyalizmin çıkarlarını savunur ve onun sol yumruğudur. Öldürmez ama süründürür!

Güney Afrika’da Cape Town’da Kemal Kılıçdaroğlu “Kürt meselesi, Kıbrıs ve Suriye konularında ülkemizin çıkarları ile çelişen hatta ihanet içinde olan kararları imzalamıştır.“

“Bu konuda çekincemizi Sosyalist Enternasyonal Genel Başkanı Papandreou’ya bildirdik” açıklaması yeterli değildir. Kararlı ve güçlü bir reaksiyonun ifadesi olarak genel başkan yardımcılığı görevinden istifa edilmeliydi.

Eski CHP yönetimi ile Sosyalist Enternasyonal’in arası çok kötü idi,
YCHP’nin çok iyi.
Niçin?

Saygılar sunarım.
http://www.avrupagazete.com/turker-erturk/6341-yaziklar-olsun.html, 11.9.12