Etiket arşivi: Şule Nazlıoğlu Erol

Yılmaz ÖZDİL : SONGÜL

Songül

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 2 Haziran 2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Sene 2014. Aylardan temmuz. Sıcak erkenden bastırmıştı, bunaltıcı bir Ankara sabahıydı.
Cinnah Caddesi’ndeki avukatlık bürosunun kapısı çalındı.
Gelen… Boylu poslu, etrafına ışık saçan bir kızdı.
Bir kot, bir tişört, elinde mütevazı bir çanta vardı. Buyur ettiler, oturdu. Son derece mahcuptu. Zihninden geçen kelimeleri tartıyor, nasıl anlatacağını, lafa neresinden başlayacağını bilemiyordu. Gözleri doldu. “Onurumu kurtarmak istiyorum” diyebildi.
*
Yüreği yaralı bir kız… Yüreği mangal bir kadına gelmişti. Çünkü, onuru için kapısını çaldığı avukat… Erkek geçinenlerin masanın altına saklandığı dönemde, tek başına cübbesini giyip, dünya hukuk tarihinde ilk kez, Anayasa Mahkemesi’nin önünde adalet nöbeti başlatan, asrın iftirası Balyoz’un çökmesini sağlayan, anıt kadın, Şule Nazlıoğlu Erol‘du.
*
Ve, tecrübeli meslek hayatı boyunca görmediğim vaka, görmediğim kumpas kalmadı diye düşünen Şule Nazlıoğlu Erol bile hayret etmişti… Çünkü, onurunu kurtarmak için kapısını çalan genç kız, binbaşıydı! Songül. Beş çocuklu bir ailenin en küçüğü, son gülüydü. Henüz sekiz yaşındayken babasını kaybetmişti.
Dişinden tırnağından arttıran dar gelirli anacığının fedakarlıklarıyla, zorluklarla okumuş, Kara Harp Okulu’nu bitirmiş, jandarma teşkilatımızın tarihteki ilk kadın ilçe jandarma komutanı olmuştu. Türkiye’nin iftihar vesilesi, pırıl pırıl, Atatürkçü, yurtsever bir subaydı.
*
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni mermi bile sıkmadan imha eden Balyoz kumpası, onu da hedef almıştı. İsimsiz bir ihbar mektubu ve sahte ses kayıtları vardı. Bekardı, özel hayatına dair iftira atılıyordu. Disiplin soruşturması açıldı. “Bu ses bana ait değil, ses örneklerimi alın, kriminal inceleme yapın” diye çırpındı, nafile. İftirayı atan, kararı da çoktan vermişti. Soruşturma, güya soruşturmaydı, kriminal inceleme filan yapılmadı, TSK’dan atıldı! İşte bu nedenle, kahramanı olarak gördüğü kadın avukatın kapısını çalmıştı.
*
(Şule Nazlıoğlu Erol, bürosundaki avukatlardan Mustafa Yuvanç’la birlikte hukuk mücadelesine başladı. Buraya bir parantez açalım… Mustafa Yuvanç, aslında kurmay albaydı. Balyoz kumpasıyla hapse atılmış, Hasdal’da Mamak’ta üç sene yatmış, yargılanırken Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi’ni bitirmişti. Balyoz mağduru 20 subay gibi, onun avukatı da Şule Nazlıoğlu Erol’du. Tahliye olunca… Şule Nazlıoğlu Erol telefon etti, “gel yanıma beraber çalışalım” dedi. Kurmay albay Mustafa Yuvanç, bu şekilde avukat oldu. Kaderin rövanşı adeta, ilk ele aldığı dosya, Balyoz mağduru Songül binbaşının dosyasıydı.)
İlk iş… İçişleri bakanlığı teftiş kurulu devreye sokuldu. Ses kayıtlarının ve ihbar mektubunun sahteliği kanıtlandı. “Göreve iade” raporu çıktı. Bu kapı gibi rapora rağmen, jandarma genel komutanlığı ne yaptı biliyor musunuz? Raporu sakladı! Fetocuların maskeli elleri çalışıyor, hukuk engelleniyordu. Bu rapor bizzat jandarma genel komutanlığı tarafından saklandığı için, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış olan dava kilitleniyor, duruşmalar habire erteleniyordu. Bunun üzerine, Başbakanlık Bilgi Edinme Yüksek Kurulu’na itiraz edildi. İtiraz haklı bulundu. Jandarma genel komutanlığı altı ay sonra raporu vermek zorunda kaldı. Rapor, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne sunuldu, her şey gayet netti, iğrenç iftiraydı, iki’ye karşı üç oyla göreve iadesine karar verildi.
*
(Buraya bir parantez daha açalım… Songül binbaşının göreve iadesine iki üye “olmaz” demişti. Ret oyu veren bu iki üye, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, fetoculuktan yargılanıyor!)
*
Göreve iade kararı nihayet çıkmıştı ama, çile bitmemişti. Ekim 2015’te karar çıkmasına rağmen, tebligat anca iki ay sonra yapıldı, anca dört ay sonra görevine iade edildi. Bir gün bile fazladan manevi işkence yapmak, kar sayılıyordu. Usansın, bıksın, istifa etsin, ordudan ayrılsın isteniyordu. Eziyet üç sene sürdü.
Pes etmedi, ruhen teslim olmadı. TSK’dan ihraç edildiği dönemde, maaşı kesildi, hiçbir geliri olmadan yaşadı. Subaylıktan atıldığını ailesi, anacığı bilmiyordu. Söyleyememişti. Fetocu hainler öylesine alçakça saldırmıştı ki… Ankara’da aldığı küçücük evinin kredi borçlarını ödeyemediği için, icralık oldu, kapısına haciz dayandı. Üç beş kuruş birikimiyle, kelimenin tam manasıyla ekmek-peynirle direnmeye çalışıyordu. Arkadaşlarının geçici bir iş bulalım önerilerini tersliyor, üniformamı elimden aldılar ama ben Türk subayıyım, bu iftiradan temize çıkmadan başka işte çalışmam, hayatıma bu şekilde devam edemem diyordu.
*
(Unutanlar ve unutmak isteyenler için hatırlatalım… Sahte cephanelik kazıları TRT’den naklen yayınlanırken, şeref madalyalı subaylarımız kahrından kafasına sıkarken, yetmez ama evet denirken, kurban olduğum Allahım verdikçe veriyor diye kahkaha atılırken, Türkçe olimpiyatında Afrikalı çocuklara gesi bağlarında dolanıyorum söyletilirken, sayın hükümetimiz “muhterem hocaefendi” diye övgüler düzerken, Türkiye bağırsaklarını temizliyor diye alkışlanırken, haysiyetsiz basınımızın manşetlerinde sevinçten havayi fişekler fırlatılırken, yaşanıyordu tüm bunlar.)
*
Neticede, temize çıktı, her zamanki gibi pırıl pırıl, görevine iade edildi.
Bir ay sonra, yarbay rütbesini taktı. Şırnak’a tayini çıktı.
Anne-kız, abla-kardeş olmuşlardı.
Varlığıyla onur duyduğumuz Şule Nazlıoğlu Erol, aldı karşısına Songül’ü, “bak kızım” dedi, “hukuki süreçte açıkça gördük ki, bu hainler hâlâ görevde, sinsi sinsi ellerinden gelen her türlü çirkinliği yapmaya devam ediyorlar, vazgeçmeyeceklerdir, kendini temize çıkardın, bırak, bu tayin bile sana gözdağı” dedi. Ama, görevine aşıktı. Bırakmayı aklının ucundan bile geçirmiyordu. Harp okulundan mezun olduğu günkü kadar heyecanlıydı, “teğmen ruhu ile her yere giderim” dedi. Sarıldılar, vedalaştılar.
*
Helikopter. 13 şehit.
Yazık oldu Songül’e, hepsine. Yazıklar olsun bu ülkeye.
=============================
Dostlar,

Helikopter vb. hava araçlarının düş(ürül)mesi sıradan olaylar değildir.
Hele ABD – AB emperyalizmi ve maşaları terör örgütü ile sıcak – orta yoğunluklu bir çatışma – vekalet savaşı sürerken!
Bu helikopter 1’i tümgeneral, çoğu rütbeli 13 askeri taşıyorsa..
KATO dağı denen cehennemde aylardır olağanüstü özveri ve başarı ile PKK’yı temizlemekte olan askeri birliğin komuta heyetini taşıyan bir helikopter ise..

  • Gerçekleri ve yalnızca gerçekleri bilmek acılı Türk halının hakkıdır.
    Kırım mutlaka aydınlatılmalı ve saydamlıkla her aşamada kamuoyuna
    bilgi sunulmalıdır. Çözüm önerileri gerekirse kamuoyunda tartışılmalıdır. 

Sözde ”Çözüm süreci” boyunca AKP’nin politik gafleti yüzünden terörün,
bu dağlarda kurtarılmış bölgeler yarattığı ve çok dar girişli gizli saklı mağara inlerinde yaşam – sığınma alanları oluşturduğu ve bu zor erişilir yerlere Batı kaynaklı silah ve mühimmat depolandığı iyi biliniyordu.
Bu kırım, Fransız-Alman ortak üretimi Cougar tipi askeri helikopterin yüksek gerilim hattına takılıp düştüğü ilk kaza değil. 2013’te de aynı tip askeri helikopter Isparta Eğirdir’de eğitim uçuşu sırasında yüksek gerilim hattına takılmış, 4 asker şehit olmuştu. ”Aynı nedenle” (?) bu 2. ‘kaza?! Yüksek gerilim hattını algılayamama nedenli bu 2.’kaza’ (?) olduğuna göre mutlaka aydınlatılması gereken bir sorumlusu olmalı..

”Çözüm süreci” türevi bir neden? Allah belasını versin asıl katillerin!


Sevgi, saygı ve acı ile. 02 Haziran 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.comgmail

Anayasa Mahkemesi’nin Önünde Adalet Nöbeti Sürüyor..

Anayasa Mahkemesi’nin Önünde Adalet Nöbeti Sürüyor..

Dostlar,

Anayasa Mahkemesi’nin önünde günlerdir Adalet Nöbeti tutan
avukatlar Şule Nazlıoğlu Erol, İlkay Sezer, Murat Ergün, Başkan Haşim Kılıç’la görüştü. Haşim Kılıç‘la yaklaşık 1 saat süren bir görüşme yapan avukatlar,
saat 12.00’de basın açıklaması yapacak.
(Şu dakikalarda bu basın açıklaması başladı, konuyu ayrıca işleyeceğiz..)

Nöbetin 2. gününde akşam 17:30 – 19:00 arasında 15 saat biz de nöbete katıldık.
ODATV’den Müyesser Yıldız öğlen saatlerinden beri oradaydı.
Yeniçağ’dan Yavuz Selim Demirağ ile ayaküstü konuştuk.
CHP eski Ankara Milletvekilerinden Av. Hakkı Süha Okay ile de..
Deneyimli hukukçu Okay, 5 numaralı sabit diskin apaçık suç üreten komplo oluşu karşısında Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma istemiyle Yargıtay’a başvuracak olmasını önemsiyordu. AYM’nin kararını ise kestirmekte zorlanıyordu..

– Mahkeme göreve
– AYM göreve
Mustafa Kemal’in askerleririyiz…
başlıca sloganlardı..

Ellerde bayraklar, kimilerinin üzerinde Yüce ATATÜRK‘ün kalpaklı posteri basılmış, çeşitli içerikte dövizler..

Bizim de bir elimizde bayrağımız, öbür elimizde bir döviz vardı..
Çankaya Belediyesi’nin Ahlatlıbel açıkhava dinlenme tesislerinin giriş kapısı önünde idik. Anayasa Mahkemesi de tam karşımızdaydı.
Mahkeme kapısı önünde 2 polis otomobili bir de irikıyım cipi önlem almıştı.

İlginç gözlemimiz ise, yoldan geçen araçların korna çalarak, el sallayarak ve
ışıklarını yakarak destek vermeleri idi. 1,5 saat boyunca bu olguyu dikkatle izledik.
Teker teker çetele tut(a)madık ama rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yüzlerce araçtan 3/4’ü göstericilere sıcak destek verdiler. 3/4’ü olmasa bile kesinkes 2/3’ünden az değildi..
Büyük araçlardan TIR’lar, kamyonlar havalı kornalarını özellikle tempolu olarak çaldılar ve mimikleri ile jestleri ile, el sallayarak apaçık ve coşkulu destekler verdiler..

Bir canlı yayın aracı alan girdi.. CNN Türk’ten Cüneyt Özdemir’in 5N1K programı için geldiğini Yavuz Selim Demirağ gidip öğrendi ve “abla” diye seslendiği Müyesser Yıldız’a bilgi verdi..

Dönüşte otobüs durağında beklemekte olan orta yaş üstü bir bayanı, eşimizle birlikte bulunduğumuz otomobilimize aldık.. Hoşdere Cadddesi’nden inerken de evlerinin önünde bıraktık. Rahmetli Org. Teoman Koman Paşa’nın kızkardeşi Nur(h?)an Koman idi bu konuk yolcumuz. Çooook dertli idi 6-7 yıldır sürdürülen zulümden.
Ağabeyinin 27 Mayıs’ta Teğmen olduğunu, asılan 3 kişiden sorumlu olamayacağını isyan ederek anlatıyordu. Daha sonra darbelere karşı oluşu nedeniyle “tabutlukta yatırıldığını” da belirtti Koman Paşa’nın. Cezaevinde ağır hastalığına karşın dimdik durarak ailesine bile hastalığını söylemediğini, duruşmada bayılması üzerine ilerlemiş kanser olduğunu öğrendiklerini ve hastalığı yüzünden serbest bırakılmasının (tutuksuz yargılama) ardından kısa sürede (3 ay!), etkili sağaltım için geç kalınmış olduğundan sevgili ağabeyini gözleri nemli bize aktardı..

Tutsak askerlerin eşlerinin, çocuklarının, yakınlarının yaygın ölçüde ve
ağır depresyonda olduklarını, ilaçla ayakta kalmaya çabaladıklarını aktardı.
Bu zulmün “bir an önce”, dakika oyalanmadan bitirilmesinin zorunlu olduğunu vurguladı. 25 Aralık 2013’ten bu yana, TSK’ya kumpasın Başbakan ve danışmanınca
kamuoyu önünde ve gazete makalesiyle (STAR, Yalçın Akdoğan) itirafının üzerinden
4,5 ay geçtiği halde masum tutsakların salıverilmemesine isyan ettiğini belirtti.
Kendisinin de ciddi sağlık sorunları vardı ve yoğun sigara içiciliğini bırakamıyordu..

***************

ADD Genel Merkezi de eyleme destek kararı aldı ve
web sitesine aşağıdaki açıklamayı koydu :

*****

Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik tüm ülkeye egemen olmuştur.
Yargı, maalesef siyasal hesaplaşmanın aracı haline getirilmiş;
tarafsızlığını, bağımsızlığını ve evrensel değerlerini yitirmiştir.

Hukuk düzeninin ülkeye yeniden egemen olabilmesi için  yürütülen adalet arayışları neticesinde; Ergenekon, Poyrazköy, Oda TV, Şike ve 28 Şubat Davalarında
haksız ve hukuksuz olarak tutuklanan yurtseverler tahliye edilmişlerdir.

Şimdi sıra; kumpas kurularak, katakulli yapılarak yüzlerce şerefli Türk Askerinin
tutsak edildiği Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davalardadır.

Bu davalarda insanların sahte ihbar mektuplarıyla, yasadışı dinlemelerle, sahte delillerle, tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla mahkum edildikleri, sadece iktidar değil, iktidar yanlısı basın ve hukukçular tarafından da kabul edilmektedir.

Artık bu davalardan tutsak edilen kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının hapislerde tutulması mümkün değildir. Acilen tahliye edilmeleri gerekmektedir.

Bu kapsamda; Anayasa Mahkemesi’nden, Balyoz ve Askeri Casusluk Davası sanıklarının bireysel başvurularını acil olarak değerlendirmesi beklenmektedir.

Ancak, bireysel başvuruların üzerinden 6 ay’dan çok zaman geçmesine karşın
Anayasa Mahkemesi henüz kararını açıklamamıştır. Bu nedenle, adaletsizliğe karşı son umut olan Anayasa Mahkemesini göreve davet etmek üzere 05 Mayıs 2014 Pazartesi günü saat 13.30’da Anayasa Mahkemesi önünde Türkiye Emekli Subaylar Derneği ve diğer demokratik kitle örgütleri ile birlikte bir basın açıklaması yapılması ve daha sonra karar açıklanıncaya kadar Mahkemenin karşısında nöbet tutulması planlanmıştır.

Tüm dostlarımızın eş, dost ve yakınları ile birlikte basın açıklamasına katılımı beklenmektedir.

Saygılarımızla

Vardiya Bizde Platformu-Ankara

Not: Güvenpark’tan kalkan 103, 192-2, 192-4, 192-5 ve Akköprü’den kalkan 102 nolu otobüslerin İncek yolu üzerinde Anayasa Mahkemesi önünden geçtiği öğrenilmiştir. Hareket Memurluklarından da sorulabilir.

Ulus İtfaiye Meydanı’ndan da İncek dolmuşları kalkmaktadır.