Etiket arşivi: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği

Tarihi kaşımak…

authorZAFER ARAPKİRLİ

Tarihi kaşımak…

21 Şubat Pazartesi gecesi ve dün yani perşembe sabaha karşı Vladimir Putin’in yaptığı açıklamalarda sık sık başvurulan bir yöntem (bir tema) dikkat çekiciydi. Rusya lideri bugün atacağı, daha doğrusu dün sabahtan itibaren fiilen atmaya başladığı adımlara dayanak ve gerekçe olarak “Yakın, orta ve uzak tarihte” yaşananları gösteriyordu.

Çarlık Rusyası’ndan girdi, Bolşeviklere getirdi lâfı, oradan V.I. Lenin’e J. Stalin’e “şöyle bir dokunup” geçti. Ardından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ne, o “imparatorluğun mirası” sayılan topraklardaki kendince “istenmeyen” toprak statüsü değişkenliklerine değindi.

Ancak, bütün bu “tarihi tarama”, röntgen, MR ve ultrason (bence bir anlamda kaşıma) faaliyetinde ana tema mealen şuydu:

“Ecdadımızın kanları ile sulanmış bu topraklarda başkalarının çizmesini görmeye tahammül edemeyiz.”

Bu görüşlerini şu cümlelerle de (aynen aktarıyorum) ifade etti:

“Babalarınız, dedeleriniz, büyük-büyük babalarınız Ukrayna’da bugünkü neo-Naziler iktidarı ele geçirsin diye Nazilerle çarpışıp ortak anavatanımızı Nazilere karşı savunmadı.”

Putin’in bu sözleri hiç kuşkusuz, dünyanın hemen her yerinde, her yönetimin, benzer durumlarda, özellikle de “milli dürtülerle” ve “ecdat vurgusu” ile yaptığı ve yapabileceği açıklamaları hatırlattı.

Putin’in haklı olarak işaret ettiği bir gerçek ise 1980’lerin son günleri ve 90’ların başlarında “Sovyet İmparatorluğu”nun çöküşünden itibaren, NATO’nun büyük bir iştahla o coğrafyadaki halkları birer birer (sözde) “Hür Dünya”ya katmak için kolları sıvama çalışmasıydı. Eski “Sovyet Hinterlandı”ndaki bazı devletleri bizzat NATO’ya katarak, bazılarını da “Barış için Ortaklık” formülleri ile kendine bağlı-bağımlı-iltisaklı yönetimler üzerinden Moskova ile yabancılaştırma çabalarına hız vermesiydi.

Geçen 30 yılın birikimi olan huzursuzluklar, geçen 10 – 15 yıldır hep sıcak çatışmalar şeklinde kendini gösteriyor.

Buna bir de önemli ölçüde başarıya da ulaştığı görülen “Yeniden Süper Güç” haline evrilme çabasındaki Rusya’nın, Batı Bloku’nun Balkanlar, Akdeniz ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın başka yörelerindeki işgal ve bölme-bölüşme şeklindeki adımlarına “Rövanş” veya “Kontratak” harekâtları eklenince, zaten bugünkü noktaya gelinmesi kaçınılmazdı.

Ünlü bir meseldir ya: “Bir oyunda, duvarda bir silah asılıysa, o silahın patlaması mukadderdir” denir.

Üstelik de, “duvarda” asılı duran ve çok şükür bugüne kadar patlatılmamış, nükleer silahların da bulunduğu bir yığın ölümcül silah, işi daha da korkunç hale getiriyordu.

Bugün gelinen noktada, Donbass bölgesindeki Rusya yanlısı hareketlerin etkinliğindeki devletçikleri bahane eden Rusya, silahların tetiğine parmağını uzatmış ve maalesef ateşlemeye başlamıştır.

İlk mermi sıkıldıktan sonra işin nereye doğru evrilebileceğini söyleyebilmek değil beni, dünyanın en deneyimli diplomatlarını ya da gözlemcilerini ve askeri-diplomatik analistlerini bile aşar bir durumdur.

Sadece temennilerimizi dile getirebiliriz.

O da, başta Türkiye olmak üzere bütün ülkelerin, sahada çatışan tarafları yatıştırmaya çalışmasıdır. Özellikle son 20 yılda etkili bir bölge gücü olma vasfını, hem devlet olarak tüm mekanizmalarını hem de silahlı kuvvetlerini aşırı boyutlarda zayıflatmış bugünkü yönetimin bunu başarabilmekle ilgili zorlukları malumdur. Zaten bu yüzden de Türkiye, belki de böyle bir krize “mümkün olan en zayıf ve beceriksiz bir yönetim anlayışı ve kadrosu” ile yakalanmıştır.

Yapabileceğimiz şey, itidalin doruklarında davranmak, çatışan ülkelerle ve “dışarıdan müdahil (NATO) güçlerle son derece hayati bağlarımızı unutmadan”, en önemlisi de (haklılığımız nihayet anlaşıldığı üzere) Montrö’den kaynaklanan güç ve avantajımızı akıllıca kullanarak çözüme katkıda bulunmanın yollarını aramaktır.

Çıkarılacak ders ise (hem bizim hem de dünyanın) “tarih kaşımanın” sonunun pek “tekin” olmayacağını hiç aklımızdan çıkarmamaktır.

Tarihsel haklılıklarımız ve mağduriyetlerimiz, her zaman bugünün ve yarının yanlış adımlarını geçerli ve mazur kılmayabilir.

Tarih kaşımak, “sol ve barışçı kafa” için her zaman “ileriye dönük doğruların dersi”, ama “sağcı ve antidemokratik kafalar” için saldırganlığın, kaosun ve belanın mazereti olmuştur.