Etiket arşivi: SOKAK TV

30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinin Kritik Açılımları


30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinin Kritik Açılımları

Dostlar,

4/5 Nisan 2014 Cuma/Cumartesi gecesi, İstanbul’da SOKAK TV‘de (KANAL SOKAK) canlı yayındaydık. Program sahibi Sayın Hulki Cevizoğlu ve O’nun klasiği: CEVİZ KABUĞU’nda. Konumuz 30 Mart 2014 YEREL SEÇİMLERİ… oldu. Yeni Akit Gazetesi imtiyaz sahibi Sn. R. Fatih Uğurlu ile konuyu 4 saat 15 dakika enine boyuna irdeledik.

14 Mart 2014 gecesi de aynı program ve ekranda aynı kişi ile Türkiye güncelini tartışmıştık. Program 5 saat sürmüş ve çok sayıda ileti – katkı- eleştiri almıştı.
Bu da çok ilgi çekti. İlkini Youtube’da izlemek olanaklı (http://www.youtube.com/watch?v=MAvNNIEqecM).
Bu son programı da DVD’ler elimize geçtiğinde yükleyeceğiz youtube’a.
SOKAK TV emekçilerine ve Sn. Cevizoğlu’na teşekkürlerimizle.
Programı izleyip destek veren, ileti  yollayan… dostlara da..

(TV Program duyurularımıza ADD web sitesinde yer vermeyen ilgililere de..)

SOKAK_TV_YEREL_SECIMLER_YINELEME-6.4.14

(Program, 6 Nisan 2014 Pazar günü 22:30 sonrasında yeniden gösterilecek..)

Bu gün 5. gün ve YSK (Yüksek Seçim Kurulu) hala Türkiye genelinde kesin sonuçları açıkla(ya)bilmiş değil.. Bu tablo çok sıkıntı verici ve gelişmiş hiçbir demokraside görülmüyor.. Kuşku yok, seçim güvenliğinden, adaletinden ve saydamlığından
siyasal iktidar sorumlu. İyi sınav verilebildi mi? Bu tablo sürerse, ülke güvenliği,
barışı ve istikrarı açısından bedeli yüksek olabilir .

YSK (6 üye Yargıtay’dan + 5 üye Danıştay’dan 11 Yüksek yargıç)
tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Başkanının (Sadi Güven)
Kimse çok bağırıyor diye bir hak elde edemez.” sözlerini (2.4.14) işitmek,
bu gergin ortamda talihsizliktir. Bir yüksek yargıç olan Sayın Başkanın,
daha özenli ve yurttaşı yatıştırıcı güven söylemi kullanması pek doğallıkla
kendisinden beklenir.

YSK önünde “bağırıp – çağıranlar”, Sayın YSK Başkanı;
seçimde adalet – saydamlık – dürüstlük istemekte, demokratik yurttaş sorumluluğu üstlenmektedir. Somut kanıtlarla, yapılan yolsuzlukları belgelemekte ve bunun engellenmesini sizden istemekte, “OYLARIMIZI ÇALDIRMAYCAĞIZ” kararlılığını haykırmaktadırlar. İyi ki öylesine kararlı ve yüreklidirler. Sizin de adalet üzere
iş tutmanız için demokratik meşru baskı haklarını kullanmaktadırlar.

Üstelik hiç ama hiç gereği yokken, yeri değilken iktidarın polisince basınçlı su
ve biber gazına boğulmaktadırlar. Gerekçe yolun trafiğe kapanmasıdır..
Bu iyi niyetli ve inandırıcı değildir. Oradaki kitle, uyarılara uyar ve trafiği engellemez. Kaldı ki, Bayındır 2 Sokak’ta (devamı Kızılırmak Cd.) öyle yaşamsal bir trafik yoğunluğu da yoktur. Alan dardır ve toplananlar sayıca birkaç bini bulsa, yol tıkanabilmektedir.
YSK Başkanı, deneyimli bir bürokrat olarak azıcık olsun kitle psikolojisini dikkate alan yatıştırıcı bir söylem kullansaydı, “sorun” (?) yumuşakça çözülebilirdi. Çelişkiye bakın ki; “yolu kapattılar” diye hak arayan yurttaşlar polis vahşeti görürken, hemen ardından bu Sokak, Valilik buyruğu ile trafiğe kapatılabilmiştir!

Türkiye’nin pek çok noktasında oylar İlçe – İl Seçim Kurulları onay verdiğinde yeniden, tekrar tekrar sayılmakta, belediye başkanlıkları salıncak gibi bir o partiye bir bu partiye gidip gelmektedir.. Hem de bir elin parmaklarınca oy farkı ile..

2 Bakan (İçişleri Efgan Ala – AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu) doğrudan sürece müdahale etmektedir. İçişleri Bakanı YSK’ya neden gitme gereği duymuştur?
Görüşme neden kamuya açık yapılmamıştır? Ne konuşulmuş ve kararlaştırılmıştır?
Bu siyasetçi ziyareti, yargısal iş tutan YSK’ya baskı, onu etkileme anlamına gelmez mi? Değilse, görüşmeyi açık yapardınız ve kamuoyu da tedirgin olmazdı..
AB Bakanı Çavuşoğlu da yanında silahlı korumaları ile, il valisi ve emniyet müdürü ile
oy sayımını izlemeye giderek (Antalya, 02.04.2014) demokratik yurttaşlık hakkını mı kullanmış olmaktadır??

Çöplerden, mahzenlerden… oy çuvalları çıkmaktadır.
Zaten, 1.5 milyon eksik seçmenle seçime gidilmiştir.
YSK, TÜİK’ten bu kritik hatayı gidermesini istememiştir!?
Seçmen Kütüklerini İçişleri Bakanlığı’nın Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, ADNKS ile oluşturmuştur ve açık, ağır maddi hatalarla doludur.
Oylar, Adalet Bakanlığı UYAP bilgisayar ağından akmaktadır ve ipler ne ölçüde
YSK’nın elindedir?? Bir sandık başında sandık tutanaklarını birleştiren bilgisayarda
futbol görüntüsü ne anlama geliyor? “Ağ güvenliği yok” anlamına geliyor!

Türkiye’nin hünerli ve akıllı Kedileri” 3-4 metre atlayarak trafoları sabote etmekte ve tam da sayımın – birleştirmein kritik anlarında çok sayıda önemli merkezde elektirikleri kesmektedir. Enerji Bakanı, bu teknik açıklamalarına Türkiye ve Dünya kamuoyunun inanmasını istemekte, farklı açıklamaları olanları “tebessümle karşıladığını” belirterek bizim kendisine takınacağımız bu tepkiyi de ön alarak gasp etmektedir. Aslında bir güzel bilinçaltını deşifre etmektedir ancak ne denli ayırdındadır acaba? Bu sabah Başbakan’ın sol yanında Azerbaycan yolcusuydu ve R.T. Erdoğan’a
sufle işlevi üstlenmişti.

Güzel ve eski bir atasözüdür : Merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler..
Gençler için açıklaması, T.C. Enerji Bakanı Taner Yıldız‘ın “Trafo Kedileri” masalını anlatırken içine düştüğü ….. durumdur.

Türkiye bu tablo ile mi Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapacaktır?

İlçe – İl seçim kurulları ve giderek YSK tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır.
Hukukun üstünlüğüne tam bağlı kalmalıdır bu Kurullardaki tüm yargıçlar..
Toplumda tehlikeli düzeye tırmandırılan gerginlik,
ADALET – SAYDAMLIK – DÜRÜSTLÜK ile mutlaka düşürülmelidir.
Kurullar ellerini çabuk da tutmalıdır. Kamuoyunda hiçbir kuşku – soru işareti kalmamalıdır. Bugünlerde ülkeye yapılacak en büyük iyiliklerden biri budur.
Bu son tümcemizin ne yazık ki tersi de doğrudur..
Her tür engellemeye, baskıya bağımsız yargıç onuru ve sorumluğuyla direnerek!

Sevgi ve saygı ile.
5 Nisan 2014, İstanbul

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Makalenin pdf formu : 30_Mart_2014_Yerel_Secimlerinin_Kritik_Acilimlari

İktidarın çeteleşmesi ve kurtuluşun yolu


Dostlar,

Sayın Merdan Yanardağ’ın YURT Gezetesi genel yayın yönetmeni olarak bu gazetede yazdığı başyazılar, gerekse SOKAK TV’deki yorumları tam anlamıyla 4 – 4’lük!
Tam bir yetkinlik ve derinlikle üstelik yüreklilik ve yurtseverlikle kalema alınmakta.

Aşağıdaki yazısında TSK’ya dönük eleştirilerini daha kısa ve daha diplomatik olarak
biz de sitemizde yazmış (
AKP’nin SURİYE İLE SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI;
http://ahmetsaltik.net/2014/03/29/akpnin-suriye-ile-savas-cikarma-oyunlari/, 29.3.14)
ve 29 Mart 2014 günü 79. Ankara SESSİZ ÇIĞLIK eyleminde konuşmamızda da
dile getirmiştik..

Evet, TSK çok ama çok özenli omak zorunda.
Mustafa Kemal Paşa’nın ocağı, Peygamber Ocağı TSK, 2200 yıla varan
kadim geçmişiyle “önemli” hatalar yapma lüksüne hiç mi hiç sahip değil.
12 Mart, 12 Eylül kamburları ve ek olarak Ergenekon – Balyoz ve öbür kumpas davalardaki kabul edilemeyecek sinik tutumlarının kamburu gözler önünde ve belleklerde çok taze iken..

Türkiye’nin politik yönetimi, ülkemizi, uluslararası hukuk deyimiyle “Haydut Devlet” tanımına sürüklemektedir ne yazık ki.

TSK bu süreçte nerede duracaktır?

Eleştirileri kategorik olarak ve “in toto” (toptan!) reddetmek, yanıt yetiştirmek..
TSK’ya ne kazandırır ve de acı gerçekleri zerrece değiştirir mi?

TSK’nın önünde, bir bölüm personeli ve geniş halk yığınları olmak üzere,
değinilen nedenlerle “oluşan” güven bunalımını onarmak başlıca gündem – tasa olmak gerekirken…

Sevgi ve saygı ile.
31 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

İktidarın çeteleşmesi ve kurtuluşun yolu

portresi_olgun

 

 

Merdan Yanardağ
merdan.yanardag@yurtgazetesi.com.tr

YURT Gazetesi, 30 Mart 2014

Bir Suriye savaş uçağının, geçen hafta sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle Türkiye tarafından vurularak düşürülmesi üzerine, 25 Mart 2014 tarihli Yurt Gazetesi’nde yazdığım yazıya, Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adına yaptığı bir açıklama ile yanıt verdi. Ancak TSK’nın bu resmi açıklaması, gerçekte benim eleştirilerimi doğrulamaktan başka bir anlam taşımıyordu. Genelkurmay açıklamasında özetle, benim yazıma yanıt vermeye çalışırken, önceki gün ortaya çıkan ve yalanlanmayan yeni ses kayıtları, eleştirilerimin hafif kaldığını ortaya koydu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun makamında yapılan bir toplantının kayıtlarından oluşan bu ses bandı, devletin adeta bir çete tarafından ele geçirildiğini gösteriyordu.

Türkiye’nin 5. sınıf bir provokasyonla Suriye ile savaşa sokularak,
Türkiye’nin bir olağanüstü hal (AS: OHAL) rejimine sürüklenmek istendiği anlaşılıyordu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasındaki konuşmada;

  • Suriye’ye 4 kişi gönderilerek oradan Türkiye’ye 8 füze atttırma yoluyla
    bu ülke ile savaş çıkarılabileceği konuşuluyor.

Deyim uygunsa bu konuda neredeyse “geyik” yapılıyor.

Bu tabloda en vahim olanı ise, TSK komuta kademesini elinde tutan kadronun da
bu “halk ve cumhuriyet düşmanı” siyasal ekibin bir parçasına dönüşmeye başladığını dramatik biçimde ortaya çıkarıyor.

Bu ülkenin çocuklarının yaşamları üzerinden kumar oynanıyor.

Bölgeyi kan gölüne çevirecek bir tertibin nasıl kurulacağı konuşuluyor ve
böylece hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk çiğneniyor. Suç işleniyor.

Ben de adı geçen yazımda tam da bu konuyu, TSK’nın iktidar partisinin iç politik gereksinimlerinin bir aracı durumuna gelmesinin yaratacağı sonuçları gündeme getirdim. Ancak, bu kışkırtma (provokasyon) hazırlığı yalnızca benim tezlerimi doğrulamakla kalmadı, deyim uygunsa her şeyin üstüne bir de tüy dikti.

İsterseniz önce adı geçen yazımdan bir bölümü özetleyerek buraya alıp,
ne söylemiştim onu anımsayalım:

Cumhuriyetin ordusu !..

  • “TSK, Suriye’de Esad’a karşı El Kaide’ye destek veren Erdoğan Hükümeti’nin yanlış ve gerici politikalarına alet olmamalı. Suriye jetini düşürmek bu oyuna alet olmaktır. Erdoğan’ın bu tür komploları TSK’nin zaten yıpranmış olan saygınlığını (itibarını) daha da zedeler.“

AKP Hükümeti ve Başbakan Erdoğan kirli bir oyun oynuyor.

İktidar meşruiyetini yitiren, Türkiye’yi eskisi gibi yönetemeyen Erdoğan Hükümeti, sindirdiği ve teslim aldığı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, kendi siyasal geleceğini kurtarmak için bir araç olarak kullanıyor.

“Hızla yalnızlaşan, daha açık bir ifadeyle içeride ve dışarıda kendisini destekleyen güçlerde büyük bir daralmayla karşı karşıya kalan AKP, bir çıkış arıyor.
Bu nedenle AKP Hükümeti, Türkiye’yi karanlık operasyonlarla bir “olağanüstü hal rejimi” yönetimine doğru sürüklemeyi planlıyor.

“İşte AKP’yi bu yönetme krizi ve tecrit durumundan çıkaracak gelişmelerden biri de ülkeyi Ortadoğu’da sürükleyebileceği bir macera olacaktır. Daha somut bir anlatımla, düşük yoğunluklu olsa da Suriye ile girişilecek bir savaş, AKP’ye hem bir olağanüstü hal ilan etme olanağı sağlayacak hem de bu gerekçeye ve hukuka yaslanarak cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri erteleme olanağı sunacak.

“Bu kirli senaryonun yaşama geçirilebilmesi için Erdoğan’ın elindeki tek araç
Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Yani komutanlarını ve en parlak personelinin bir bölümünü sahte kanıtlar ve darbe suçlamalarıyla tutukladığı, dolayısıyla saygınlığını
beş paralık ettiği TSK, Erdoğan’ın elindeki tek araçtır.

“Görüldüğü kadarıyla TSK’nın verili (mevcut) komuta kademesi AKP Hükümeti ve Erdoğan’ın bu kirli planının bir parçası durumuna geliyor. Suriye’de dinci gericilere ve emperyalist saldırganlığa karşı, deyim uygunsa bir ‘nefsi müdafaa’ savaşı veren Esad kuvvetlerine karşı TSK’nın haksız bir operasyon düzenleyerek bir uçağı düşürmesinin başka bir anlamı bulunmuyor.

“Suriye uçağını düşüren TSK, gerçekte kendi değerlerine, geleneklerine ve bağlı olduğu Cumhuriyetin ilkelerine aykırı hareket ediyor. Siyasal İslamcı teröristlere karşı savaşan Baas rejimine karşı pratikte dinci gericilerle aynı çizgiye savruluyor.

Suriye’de kirli savaşın bir parçası olmak TSK’ya onur kazandırmayacaktır.

“TSK’nın 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 gibi Amerikancı, gerici ve faşist darbelerle sicili zaten yeterince kirliydi. Suriye’de içine sürükleneceği bir haksız savaş,
daha da bozacaktır. Onu Ortadoğu’nun kıytırık bir hurma cumhuriyeti ordusuna çevirecektir.

“Erdoğan’ın bölgede El Kaide’ye ve Esad’a karşı savaşan her türlü cihadçı güce
destek veren politikalarına alet olmak TSK’nın işi değildir.

“TSK ya Cumhuriyet’in ve Ulusun Ordusu olacaktır ya da AKP’nin ve dinci gericiliğin silahlı gücü…”

Yukarıya geniş bir özetini aldığım bu yazıya 26 Mart 2014 tarihli Genelkurmay Başkanlığı açıklamasıyla verilen yanıtta ise, “TSK’nın siyasete çekilmek istendiği” belirtilerek bu girişime izin verilmeyeceği vurgulanıyor. Açıklamada ayrıca, TSK’nın
ilan edilen “angajman kuralları” nın gereğini yaptığı ve Suriye uçağını düşürmekten “mutluluk duymadığı” da özellikle belirtiliyor.

Öncelikle şunun altını çizelim :
TSK eğer angajman kuralları ve sınır ihlalleri konusunda bu denli duyarlı ise,
ayda ortalama 3-4 Yunanistan uçağını düşürmesi gerekiyordu. Yüksek hız yeteneğine sahip bir jetin bir ülke sınırını birkaç dakika süreyle 1-1,5 kilometre geçmesi sınır ihlali diye değerlendirilemez. Dinci militanlara karşı kendi sınırlarında meşru bir operasyon yapan Suriye uçağını uyarmak yeterliydi. Kaldı ki, uçak Suriye topraklarında düşürüldü.

Şimdi sormak gerekiyor : Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’in de dahil olduğu “provokasyon toplantısı” ile uluslararası hukuk çiğnenerek düşürülen bu uçak arasında bir ilişki var mı?

Ayrıca altını çizelim : TSK doğrudan mevcut siyasal iktidar tarafından siyasetin içine çekilmiş durumda, hem de kirli bir siyasetin. ..

Öte yandan dünyanın bütün orduları gibi TSK da dar anlamda “partici” olmasa bile
son çözümlemede siyasal bir kurumdur. Öyle de olmak zorundadır.

BİR KEZ DAHA ‘YARATICI YIKICILIK’ ÜZERİNE

Türkiye’de herhangi bir iktidar değişikliği, on yıllara yayılan, tarihin akışını ve toplumun genetiğini deforme eden bozulmayı ortadan kaldıramaz.

Köklü bir dönüşümü yapacak, toplumu yeniden tarihin aktığı yatağa taşıyacak
bir iktidar değişikliğine gerek var.

Eski rejime, zihniyet dünyasına, ortaçağ değerlerine ait olan bütün kurumları ve değerleri bir kez daha ve bu kez köklü biçimde yıkmadan yeni bir gelecek kurmak olanaksızdır. Gereksinimimiz olan şey; felsefi bir atılım, yenilenme ve yıkıcılıktır.

Yalnızca özgürlükçü, eşitlikçi ve toplumcu değil;
temiz, aydınlık ve modern bir gelecek kurmak, insan aklını ve onurunu
yeniden iade etmek için bile bütün karşı devrim kurumlarını yıkmak,
başta dinci yobazlık olmak üzere her türden gericiliği tasfiye etmek gereklidir.

Dolayısıyla, bugünlerde çokça sözü edilen “uzlaşma” kavramının, içinde taşıdığı
bütün iyi niyete karşın bir anlamı bulunmuyor.

Vergi kaçırmadan çıkarılacak bir tarihsel ara bilanço olmadan,
insanlığın bütün ilerici birikimine karşı savaşan gericilikle kesin bir hesaplaşmaya gitmeden ve bu defteri kapatmadan, Türkiye’nin huzura kavuşması olanaklı değil.

Başka bir anlatımla Osmanlı-Türk modernleşmesi ve Aydınlanma atılımıyla gericiliğin giriştiği yüz yıllık tarihsel hesaplaşma tamamlanmadan Türkiye’nin 21. yüzyılda
yoluna devam etmesi çok zor.

İkiyüzlü bir toplum ve ülkenin daha çok ayakta kalması neredeyse olanaksız.

İşte bu büyük tarihsel eylemin ve insan etkinliğinin adı yaratıcı yıkıcılıktır.

Türkiye ya bu hesaplaşmayı yaşayacak ya da ufalanacak…
Ya dinci bir karanlığın içine gömülerek içine kapanacak ya da yeni bir tarihsel atılım yapacak. Ya acı çekerek kıytırık bir Ortadoğu hurma cumhuriyetine dönüşecek
ya da yaratıcı bir yıkıcılıkla yeni ve aydınlık bir gelecek kuracak.

İşte Türkiye böyle bir tarihsel koridorun içinden geçiyor.
Tarih bizi yeni bir yaratıcı yıkıcılığa çağırıyor.

(http://www.yurtgazetesi.com.tr/iktidarin-cetelesmesi-ve-kurtulusun-yolu-makale,7617.html)