Etiket arşivi: Silivri

SİZİN “BORU” DEDİĞİNİZ ASLINDA…

SİZİN “BORU” DEDİĞİNİZ ASLINDA…

V. Murat Tulga / Emekli Kurmay Albay
Odatv.com, 07.02.2020

Sizin “boru” dediğiniz aslında kokuşmuş, çürümüş hukuk uygulamalarıdır, kumpaslardır. O “boru” hukuksuzluğun, adaletsizliğin ta kendisidir…

Genelkurmay Eski Başkanlarından Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, bir haber kanalına verdiği mülakatta, Meclisten bir gecede geçirilen torba yasadaki, “Asker kişilerin Özel Yetkili Mahkemelerde (ÖYM) yargılanması”na ilişkin maddeyi hatırlatarak, “26 Haziran 2009’da askeri şahısların, askeri mahalde işledikleri suçlar da dâhil ÖYM’de yargılanmasının önünü açan yasa teklifi getiriliyor. Bunu kim hazırladı? Tamamen FETÖ ile ilgili, bu araştırılsın” demiş.

Demiş de, noksan söylemiş.

Başbuğ’un görev süresince yaptıkları ve yapamadıkları tartışmaya açıktır. Bu süreçteki vebali çoktur. Bu nedenle ifadesi noksandır, sürecin tümünü kapsamamaktadır. Bu nedenle,“Ülkemiz insanı balık hafızalıdır, çabuk unutur, unutulmasın” diye ben kronolojiyi kabaca bir hatırlatayım dedim.

– 12 Şubat 2009 günü Taraf Gazetesi, askerlerin sivil savcılar tarafından soruşturulması için bir yazı kampanyası başlatır…

– Adli Tıp, Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü ve TUBİTAK’a yeni atamalar yapılır. (Bu kurumların verdiği evlere şenlik adli tıp, bilirkişi raporlarını hatırlayalım…)

– 26 Haziran 2009 günü gece baskını ile AKP, TBMM’de CMK/250 son maddeye değişiklik yapan (Asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanması) yasayı meclisten geçirir ve tasarı yasalaşır. (Neden? Çünkü Balyoz Davası hazırlanmaktadır, yakında piyasaya çıkartılacaktır.)

– Bu yasaya yönelik olarak ana muhalefet CHP Anayasa Mahkemesinde iptal davası açar.

21 Ocak 2010 günü Taraf Gazetesinde Sahte Balyoz belgeleri yayınlanır,  savcılar soruşturma başlatır. Aynı gün Anayasa Mahkemesi ana muhalefetin iptal davası hakkında karar verir, yasayı iptal eder. (Fakat buna rağmen sivil savcılar Balyoz soruşturmasını durdurmazlar!)

– AKP tarafından 12 Eylül Anayasa Değişiklik Referandum taslağına bu yasa tekrar ilave edilir ve 12 Eylül 2010 günü referanduma “Evet” çıkar.

– 12 Eylül 2010 referandumu için FETÖ lideri Gülen “Mezardakileri bile kaldırarak o referandumda evet oyu kullandırmak lazım” der.

– Bu referandumla HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay yapıları da değiştirilir.

– HSYK, Balyoz Davasının başlamasından 48 saat önce davayı görecek 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanını değiştirir. (Kendisi Hâkim müsvettesi Ömer Diken olur, 15 Temmuz sonrası FETÖ’den hüküm giydi…)

– Referandum sonrası HSYK için yapılan seçimlerde iktidar yanlısı liste firesiz HSYK’ya seçilir.

– “Haberal Davası”  diye bilinen tazminat davasında hâkimlere tazminat ödettirilmesine karar verilir, iktidar tedbirini alır, bu tür tazminatların devlet tarafından ödenmesi yönünde yasa çıkartır. (Sonra tekrar bu yasa değiştirildi…)

– ÖYM’lerin kararlarına bakmak üzere Yargıtay’da yeni 16’ncu Daire kurulur. Nokta atamalar yapılır. (Kumpas Davaları onaylayan Yargıtay’ın bu Dairesinin bazı üyeleri 15 Temmuz sonrası hüküm giydiler…)

– Kararları siyasi iktidarca tasvip edilmeyen ÖYM hakim ve savcıları yapılan atama ve baskılar sonucu görevlerinden uzaklaştırılır veya yetkisiz mahkemelere atanır.

– Anayasa Mahkemesine yeni üyeler atanır.

– Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’ne gidişin önünü kesmek için Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yasası çıkartılır. (24 Eylül 2012)

– AİHM nezdindeki ülke kadrosuna İktidar Partisi yanlısı yazılar yazmakta olan bir kişinin eşi atanır. (Bu şahsın AİHM’deki yanlı uygulamaları AİHM’e şikayet edilmiştir…)

– ÖYM’ler haddini aşar, ÖYM’ler kaldırılır (02 Temmuz 2012), fakat ellerindeki eski kumpas davaları sonuçlandırmalarında bir sakınca görülmez!

Balyoz, Ergenekon, Casusluk Davası, Poyrazköy, Atabeyler vs. davalar sonuçlanır, Emekli Orgeneral İlker Başbuğ dâhil, birçok askeri şahıs cezalara çarptırılır.

FETÖ çok olur, iktidarı da hedef alır, 17-25 Aralık 2013 olur.

– AKP Milletvekili ve Erdoğan’ın Siyasi Danışmanı Yalçın Akdoğan, 24 Aralık 2013’de, “Türk Ordusuna kumpas kurulduğunu” açıklar.

– Kumpas Davalar çöker ve yeniden yargılama süreçleri başlar ve çoğu dava beraatla sonuçlanır.

Devamı var fakat sayfalar yetmez. Makale yerine kitap çalışması olur…
Şimdi nispeten hatırladık mı? O halde devam edelim.

Sayın Cumhurbaşkanı, emekli orgeneralimize çok kızmış, “Düzenlemenin amacı, darbelere zemin hazırlayan, hukukun işlemesinin önüne geçen, yanlış bir uygulamanın düzenlenmesidir. Suç işleyen kişinin asker kimliğinin ona ayrıcalık tanımasının ne hukukta ne de demokrasi de yeri zaten yoktur.  Elinde belge olmaksızın devletin sahip olmadığı birtakım iddialar üzerinden şunu bunu suçlayarak bu mücadele desteklenemez… Zaman zaman yanlış değerlendirmeleriyle kamuoyunun önüne çıkan bir eski Genelkurmay Başkanı ki kendisini gayet iyi tanırım, bu düzenlemeyi bahane ederek Meclisimizi toptan itham eden birtakım açıklamalar yapmıştır. Şimdi ben, özellikle kendi grubumuza sesleniyorum; burada Parlamentonun hukukunu korumak için süratle hepiniz dava açmalısınız.” buyurmuş.

Daha sonra da Parlamentonun hukuku boru ile sindirilemez…” diye bir ifade kullanmış. Bunca yaşanana ve aldanmışlığa karşın…

Bizler, sizin önayak olduğunuz, siyasi sorumluluğunuz bulunan yasalarla, yıllarca Silivri, Hasdal, Mamak vs. cezaevlerinde yatan şerefli Türk Subaylarıyız.

  • Hala bizden özür dilenmedi, arkadaşlarımızı mahpuslarda şehit verdik.

Mesleğimizden olduk, tasfiye edildik. Yerlerimize atananlar da 15 Temmuz Hain Darbe girişimine kalkıştılar.

Tüm bunlara karşın yine de siz haklısınız ha?

2000’li yıllarda, Türkiye’de yapılan birçok haksızlık ve kanunsuzluğun haklı ve gerekli olduğunu kabul ettirmek amacıyla, askeri darbe ve vesayet konusunu canlı ve güncel tutarak sözde demokratikleşme gerekçesiyle nelerin mümkün hale getirildiğine, bunlar yapılırken kimlerin kimlerle omuz omuza olduklarına yakinen şahidiz. Yoksa

  • .. işin boru, hukuk veya demokrasi falan olmadığını da çok iyi biliyoruz ve görüyoruz da.
  • Sizin “boru” dediğiniz aslında kokuşmuş, çürümüş hukuk uygulamalarıdır, kumpaslardır.
  • “boru” hukuksuzluğun, adaletsizliğin ta kendisidir.

Biz bunları yaşadık, yılmayacağız, yaşadıklarımızı da sonuna kadar haykıracağız…

Yılmaz ÖZDİL : ERGENEKON

ERGENEKON

portresi_kravatli

 

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 22.4.16
(AS: Bizim katkılarımız yazının altında..)

 

Silivri’ye Beşiktaş’tan gelen bir avukat 90 kilometre gitti, 90 kilometre döndü. Anadolu yakasından, mesela Pendik’ten gelen bir avukat 135 kilometre gitti, 135 kilometre döndü. Beş sene.
*
Ekvator’dan dolanırsan, dünyanın çevresi 40 bin kilometre… 800 duruşma yapıldı. Ergenekon davasının avukatları, en az birer defa dünyanın çevresinde tur atmış oldu.
*
Avukatların duruşma salonuna bisküvi sokması bile yasaktı. Cezaevi kantini saat 17’de kapanıyordu. Duruşmalar gece 24’e kadar devam ediyordu. En yakın büfe sekiz kilometre uzaktaydı. Kan şekerleri düştü, bayılanlar oldu ama, maalesef geberemedi şu avukatlar!
*
Duruşma salonundaki tuvaletin tek kapısı vardı. Kadın-erkek tuvaleti bitişikti. Kadın avukatlar, erkeklerle yan yana ihtiyaç gidermek zorunda kaldı. Kadın avukatlar kasten bu insanlık dışı muameleye maruz bırakılırken, bademler sırıtıyordu.
*
Haftada dört gün duruşma yapıldı, her duruşma 14-15 saat sürüyordu, içeriye telefon sokmak yasaktı. Avukatlar telefonlarını emanete bırakıp, öyle giriyordu. Bu arada bir başka müvekkilin başı sıkışsa, telefon etse, avukatına ulaşamıyordu. 50 defa arayıp avukatına ulaşamayan müvekkil vardı. Netice? Bazı avukatlar kendini feda etti, öbür müvekkillerini bırakıp, hayatını bu davaya adadı.
*
Yandaş medya, Ergenekon davasının avukatlarına “vebalı” muamelesi yaptı. Ergenekon davasının avukatlarına da Ergenekoncu, darbeci, faşist, ırkçı yaftası yapıştırıldı. Kurumlar-şirketler korktu, avukatlarının Ergenekon avukatı olup olmadığını kontrol etmeye başladı, sanki suçlularmış gibi, avukatların sözleşmeleri feshedildi.
*
Duruşma salonuyla mahkemesi arasında 85 kilometre mesafe vardı. Duruşma salonuyla mahkemesi birbirine bu kadar uzak olan, dünya hukuk tarihinde örneği olmayan, ilk ve tek davaydı.
*
Mahkeme heyeti, sanıkları tarafından 328 defa reddedildi. Böyle bir mahkeme heyeti, dünya hukuk tarihinde ne görüldü, ne duyuldu.
*
İddianamesi 18 bin sayfa, celse zabıtları 40 bin sayfa, ek klasörleri 120 milyon sayfaydı. Dünya hukuk tarihi rekoruydu.
*
Lider kadrosu 70 yaşında, lideri 75 yaşında olan, dünyanın ilk ve tek örgütüydü. Dünya hukuk tarihinde, bir kadının erkek cezaevinde tutuklu yargılandığı, ilk ve tek davaydı.
*
Turşu tarifi delil kabul edildi. Temel Reis, Garfield, Kırmızı Başlıklı Kız şüpheli şahıs oldu. Mozart albümüne, Zeki Müren kasetlerine el konuldu. Süs eşyasına el bombası dediler, el bombası değil süs eşyası olduğunun kanıtlanması iki sene aldı. Yazmayayım diyorum ama… Delirenler oldu. Elini ahize gibi tutarak, hücresinde saatlerce hayali telefon görüşmeleri yapanlar vardı. 1873 yapımı, Avusturya Macaristan İmparatorluğu dönemine ait antika tüfeğe, suikast silahı denildi. 1939 model 77 senelik tabancanın, rakamları değiştirildi, 1993 model yapıldı. Profesör Mehmet Haberal’ın süt ve yoğurt broşörü delil dosyasına konuldu. Tutukluluğa itiraz eden hakimler görevden alındı. Tahliye kararı veren hakimler, yandaş medyada linç edildi. Örgüte helikopter alacağını söyleyen, o kadar zengin olduğunu söyleyen, ama, kontörü bittiği için mesaj atamayan dolandırıcı, tanık yapıldı. Sekiz ayrı tecavüz davası olan sapık, tanık yapıldı. Gasptan, hırsızlıktan sabıkası olan, cinayetten hükümlü katil, tanık yapıldı. 191 saldırı ve 283 kişinin ölümünden sorumlu tutularak, müebbete mahkum edilmiş tescilli terörist, tanık yapıldı. Eşcinsel olduğu için askerlikten muaf tutulan, dolandırıcılıktan sabıkası bulunan, kipa takıp zülüf uzatan sahtekar, Ergenekon hahamı diye TRT’ye çıkarıldı. İddianame TRT spikerleri tarafından okundu. Atatürk rozeti takan Alman teknik direktör Christoph Daum’un Ergenekoncu olduğu iddia edildi. Hasan Tahsin diye bir gazetecinin var olmadığı, Menemen’de Kubilay’ın kafasını kesenlerin Ergenekoncu olduğu öne sürüldü.
Dünya basın tarihinde 2.5 milyondan fazla habere konu olan ilk ve tek davaydı.
*
Yandaş medyada Türk Silahlı Kuvvetleri için “rezil, kalleş, tecavüzcü, salak, iğrenç, katil, cani, kafatasçı, namussuz, vicdansız, millet düşmanı, lekeli, utanmaz, onursuz, sefil, köle tüccarı, beyinsiz, korkak, mezhep kışkırtıcısı, mafya, gırtlağına kadar çamura batmış, dinsiz, Yunan ordusu gibi, Sırp katillerinden farksız” diye yazıldı.
*
Ergenekoncuların aslında Agarta diye bir tarikata mensup oldukları, bu tarikatı kuranların milattan önce dokuz bin senesinde Atlas Okyanusu’nda batan Atlantis kentinden karaya çıktıkları, Asya’ya gelip, Tiyenşan dağlarının mağaralarına yerleştikleri yazıldı.
*
Dünya hukuk tarihinde… Genelkurmay Başkanının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, Adalet Bakanının, milletvekilinin, belediye başkanının, hakim, savcı, avukat, subay, astsubay, polis, mitçi, rektör, profesör, gazeteci, sendikacı, işadamı, siyasi parti genel başkanlarının toptan terörist olarak yargılandığı ilk ve tek davaydı.
*
Bunların hepsi, hepimizin gözünün önünde oldu. İstisnaları tenzih ederim…
Sayın medyamız dünya tarihinin gelmiş geçmiş en haysiyetsiz medyası olduğunu kanıtladı. Silahlı Kuvvetler, yalaka kuvvetleri oldu, kendi silah arkadaşlarını sattı. Polis teşkilatı, kendi devletine, kendi milletine kumpas kurdu. Üniversiteler, özellikle hukuk fakülteleri, utanç verici derecede sessiz kaldı. Sanat camiamız üç maymunu oynadı, saray soytarılığı yaptı. İş dünyası desen, aman bana dokunmasınlar diye, Pensilvanya’nın elini, padişahın kıçını öptü.
Sadece barolarımız omurgalı durdu.
*
Türkiye tarihinin yüzkarası döneminde… Hukuk devletine, demokrasiye, evrensel ilkelere, meslek ahlakına, onurlarına sahip çıkan, direnen, toplu halde tavır koyan “tek meslek grubu” oldular.
*
Hani hep “Ankara’da hakimler var” filan denir ya… Bana göre artık o lafın doğrusu “Türkiye’de avukatlar var” olmalıdır.

====================================

Dostlar,

Ne söylesek az, ne söylesek çok..
Türkiye, yalnız ülkemizin değil, belki de yeryüzünün en büyük, en sefil, en ahlaksız,
en vahşi ve acımasız, yüz kızartıcı, bir ülkenin – halkın yaşamına kasteden en aşağılık
ve iğrenç bir tertibi – kumpası geride bırakıyor..

Sıra sorumlulardan hesap sormada.. Mutlaka yapmalı, bunu da başarmalıyız.
Biz ve tüm insanlık bu deneyimden çooook acı dersler çıkarmalıyız
Benzerleri bir daha yeryüzünde hiçbir yerde asla yapılamamalı..

İnsanlığa karşı tuzak olan bu lanetli girişimi planlayıp yürütenlere, destek verip alet olanları lanetliyoruz.. Namussuzlar, güzel insanlarımızın 9 uzun ve güzel yılını çalmışlardır.
Ülkemize giderimi olanaksız zarar vermişlerdir. Mutlaka yasal hesabı sorulmalıdır.

Öte yandan bu kumpasa ilk günden beri direnen, didinen, kezlerce Silivri yollarına düşen,
yazan – çizen – konuşan, gaz ve basınçlı su yiyen, coplanan, valizi hazır yatan… saygın ve yürekli halkımıza selam duruyoruz.
Galiba biz de bunlardan biri olmaya çalıştık 2007 Mart’ından bu yana 9 kat empati ile!..

Halkın gücünün üstünde başka bir güç var mı?
Adam gibi liderler, başta ATATÜRK’ümüz, halkın yenilmez gücünü hep iyi ve güzele yönlendirdiler. AYDINLANMA devrimleri yaptılar, halkı özgürleştirdiler..

Mustafa Kemal’in askerleri, caaaanımız Türkiye Cumhuriyetimizi her durumda koruyacak ve kollayacak güçte olduklarını 7 düvele ve aşağılık maşalarına, 5. dereceden aletlerine..
bir kez daha göstermişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti, kurucusunun buyrumuna (direkitfine) göre ilelebet payidar kalacaktır (sonsuza dek yaşayacaktır)..

Herkes ama her – kes, hesabını – kitabını bu mutlak gerçekliğe göre yapmalıdır.

  • Düşlerin sonsuza koştuğu yerde
    Sabrın çiçeklerini açtığı yerde
    Asla kapanmaz yaşanan defter
    Çünkü tarihin en güzel yerinde
    Son sözü hep direnenler söyler..
    (Adnan Binyazar)

Sevgi ve saygı ile.
22 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com