Etiket arşivi: “Silivri Gerçeği” adıyla kitaplaştırdı

Mustafa Balbay : 8 Nisan Çağrısı…

Cumhuriyet 24.03.2013

GÜNDEM
Mustafa Balbay


8 Nisan Çağrısı...

Ergenekon yargılamaları ve mütalaa sürecinde tanık olduğumuz ana üçgen şu:

Yargıç-savcı-polis.

Yargının başlıca unsuru olarak bu hat görünüyor.

Başta savunma olmak üzere, bu hattı bozan her şey “adil yargılamayı etkilemek” olarak kabul ediliyor. Birbirinden çok farklı işlevleri olan, hatta gerçek bir yargılama ortamında karşı karşıya gelmesi gereken üç unsur, Türkiye’nin bugünkü sisteminde karşılıklı tamamlayıcı. Sanık ve avukatları da adeta düşman. Bu halkanın rotasının siyasal iktidarın elinde olduğu düşünülürse, oradan adalet beklemek kadar akıldışı bir şey olabilir mi?

Özel yetkili mahkemelerde yaşanan bundan başka bir şey değil.

***
Durum bu diye adalet arayışından vaz mı geçeceğiz?
Elbette hayır.
Kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki; Ergenekon davası inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetti. Davanın ilk aşamalarında toplumun yaklaşık % 70’lik kesimi olanları
“hukuki bir süreç” olarak değerlendiriyor, yargılama sonunda pek çok şeyin açığa çıkacağını düşünüyordu.

Son anketlere göre davanın inandırıcılığı % 40’ın da altına düştü.
2271 sayfalık esas hakkındaki mütalaanın tüm yönleriyle kamuoyuna anlatılması halinde, inanıyorum ki bu oran daha da düşecektir. Bu konuda iki meslek grubunun çok önemi var: Gazeteciler ve avukatlar.

Ergenekon davasında pek çok meslek grubundan sanık var. Zaman zaman hangi kesimde meslek içi dayanışma daha güçlü, tartışmalı oluyor. Her şeye karşın, gazeteciler içinde dayanışma duygusu ölmemiş insanlar var. Her türlü riski göze alıp gerçekleri dile getirmek için çabalıyorlar. O meslektaşlarımıza bugün daha çok sorumluluk düşüyor. Tarih bugünleri de yazacak.

Yeri gelmişken bu anlamda beni çok etkileyen bir ziyareti paylaşmak istiyorum.
8 Mart günü Pınar Türenç ve Tufan Türenç ziyaretimize geldi. Pek çok kişinin tek başına duruş göstermekte zorlandığı bir ortamda, aile olarak dimdik durmanın örneğini göstermişlerdi.

Tufan ağabeyle biraz geçmişteki günlerden söz ettik. Gazetecilerin özgürlüğünün
ne denli geriye gittiğini paylaştık. Tablo hüzünlüydü ama umut da vardı. Son olarak katıldığı Antalya ve Küçükkuyu toplantılarından söz etti. Antalya’da 800 kişilik salonun tutulduğunu öğrenince hayıflanmış, dolmazsa diye düşünmüş. Salon almayınca dışarıda kalanlar,“Neden daha büyük bir salonda yapmadılar?” diye sitem etmiş.
Konu Silivri ve haksız yargılamalarmış.

Toplumun uyanması bizim de umudumuzu yeşertiyor.

Pınar Türenç, aynı zamanda Basın Konseyi Yüksek Kurul üyesi olarak güzel bir çalışmaya imza attı. Daha önce heyet olarak yaptıkları Silivri ziyaretlerini,
tutuklu gazetecilerin anlattıklarını “Silivri Gerçeği” adıyla kitaplaştırdı.
Kitap, adı gibi. Uzun anlatımlar yerine, kısa ve net ifadelerle her şeyi özetliyor. Ziyarette daha önce bana ulaşmış olan kitabı imzalattım, hoş bir paylaşım oldu.

Avukatların dayanışmasının en son göstergesi ise 17 Mart’taki İstanbul Barosu’nun olağanüstü genel kuruluydu. Yazının girişinde vurguladığımız yanlış üçgenin gerçek ucu olan avukatlar, hukukun ayaklar altına alınmasına karşı çıkarak bir kez daha haykırdılar:

“Türkiye’de avukatlar var.”

Ardından eklediler:

“Adalet de olacak.”

***
İktidar gücünün elinde yargı öyle bir silah haline getirildi ki, aynı anda her kesimi vuracak bir davalar zinciri oluşturuldu.

Artık yalnızca tek tek kişiler değil, meslek grupları da toplu olarak hedefte.
Bütün bu yaşananlar, toplum katında adalet sorunu diye bir yaranın açılmasına neden oldu.

13 Aralık 2012 Perşembe günü ülkemizin tarihinde ilk kez 100 binden çok insan, “Adalet istiyoruz” diyerek Silivri’de mahkeme önünde toplandı.

8 Nisan 2013, bir kez daha bayrak gösterip 13 Aralık’ın rastlantı olmadığını kanıtlama zamanıdır. Bu yolda bütün çabaları birleştirmek gerek.
Belki haykırmamız gereken sloganlardan biri şu olur:

Vardiya hepimizde!