Etiket arşivi: Şevket Pamuk

Ekonomi bilgisine fazla güvenen liderlerin hatalarından çok güçlükler çektik

Prof. Dr. Şevket Pamuk
SÖZCÜ, 21.12.21

İktisat Tarihçisi Prof. Dr. Şevket Pamuk ekonomik durumu “bunalım” olarak nitelendirdi. SÖZCÜ‘ye özel değerlendirmelerde bulunan Pamuk, ” Cumhuriyet tarihinin bazı dönemleri ekonomi bilgisine fazlasıyla güvenen liderlerin hatalarından kaynaklanan iktisadi güçlüklerle geçti” dedi, “Israr edilirse koşullar ağırlaşacak” uyarısında bulundu.
Ekonomide sıra dışı günler yaşıyoruz. Kimse ne yapacağını, başına ne geleceğini bilmiyor.
Bu karanlığa ışık tutabilmek için Türkiye’nin önemli bilim insanlarından, iktisat tarihi konusunda ilk akla gelen isimlerden Prof. Dr. Şevket Pamuk‘un kapısını çaldık.

“Ekonomi nereye gidiyor? Ne yaşıyoruz? Daha önce yaşadığımız krizler bize nasıl bir yol gösteriyor?” hepsini sorduk…

Boğaziçi Üniversitesi’nin duayen hocalarından Prof. Dr. Şevket Pamuk iktisat tarihi konusunda dünyanın sayılı bilim adamlarından biri… Uzun yıllar Dünya İktisat Tarihçileri Derneği’nin yönetim kurulu üyeliği, Avrupa İktisat Tarihçileri Derneği Başkanlığı’nı yaptı. Osmanlı ve modern Türkiye iktisat tarihi üzerine pek çok makale ve kitap yayımladı. Kitapları birçok ülkede basıldı. “Paranın Tarihi”ni yazdı. Bu kitabı Cambridge Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. Çok sayıda uluslararası ödül aldı. Bilim Akademisi Üyesi… 

Prof. Dr. Şevket Pamuk’un 2022 yılına girerken sorularımıza verdiği yanıtlar,
Türkiye ekonomisine ilişkin saptama ve değerlendirmeleri:

NEDEN DAHA İYİSİNİ YAPAMADIK?

Türkiye ekonomisinde kişi başına gelirin düzeyi ve artış hızı son 70 yılda dünya ortalamalarına yakın, ortalamaların biraz üzerinde gerçekleşti. Niçin daha iyisini yapamadık diye düşününce, küresel ekonominin kurallarındaki eşitsizliklerden eğitim, araştırma ve teknoloji alanındaki zaaflarımıza kadar pek çok neden akla geliyor.
Bunların yanı sıra, siyasi rejimlerimizin kırılganlıkları ve siyasetteki istikrarsızlıklar da ktisadi gelişme önünde önemli bir engel oluşturdu.

“BUGÜN FARKLI BİR YERDE OLABİLİRDİK”

İkinci Dünya Savaşının sona ermesinden bu yana, ekonomide zaman zaman başarılı dönemler yaşansa da, bunlar uzun sürmedi. 1950’lerin ikinci yarısı, 1970’ler ve 1990’lar, kısa ömürlü koalisyon hükümetlerinin uygulamalarından veya ekonomi bilgisine fazlasıyla güvenen liderlerin hatalarından kaynaklanan iktisadi güçlüklerle geçti. Bu zor dönemleri yaşamasaydık, bugün iktisadi gelişme yolunda daha farklı bir yerde olabilirdik.

“AKP’NİN ÖZEL BİR YERİ VAR”

AKP iktidarı döneminin bu tarih içinde özel bir yeri var. AKP iktidarının öncekilerden daha uzun sürmesi, AKP’ye ve liderine köklü değişiklikler yapabilme fırsatı verdi. Ancak bu uzun zaman dilimi ekonomiyi dönüştürmek ve güçlendirmek için değil, siyasi rejimi değiştirmek için kullanıldı.

Geçtiğimiz 19 yılda ekonomi siyasi hedeflere ulaşmak için bir araç olarak görüldü. Bugünlerde bol bol sözü edilen iktisadi bağımsızlık hedefi pek hatırlanmadı. Uzun iktidarı boyunca AKP’nin bir sanayileşme modeli ya da politikası olmadı.

“PARA BASIP KREDİ DAĞITMAK TEMEL POLİTİKA OLDU”

Dünya ekonomisindeki likidite bolluğunda dış kredi sağlamak ve içeride para basıp iktidara en yakın kesimlerden başlayarak kredi dağıtmak, temel iktisat politikası haline geldi. İnşaat gibi iktidara yakın kesimlere en uygun gelen sektörler ve gösterişli altyapı projeleri tercih edildi. İnşaat sektörü dışındaki yatırımlar gerilerken verimlilik son on yılda yerinde saydı.

“KAYBOLAN GÜVENİ GERİ GETİRMEK ARTIK ÇOK ZOR”

Bugünkü bunalım koşullarına birkaç yıl içinde gelmedik. AKP iktidarının ilk yıllarından sonra ekonominin yapısı giderek zayıfladı. Hem ülke içinde hem ülke dışında hukuka, ekonomi yönetimine ve ekonominin gücüne olan güven zaman içinde kayboldu. Kaybolan güveni geri getirmek artık çok zor.

“DÜNYADA RÜZGARLAR DEĞİŞTİ, İNAT EDİLİYOR”

Şimdi dünyada rüzgarların değiştiği, merkez bankalarının faizleri yükseltme eğilimine girdikleri bir dönemde, para basıp kredi dağıtma politikasında ısrar hatta inat ediliyor.

Yapılanlara gerekçe aranırken, düşük faiz ve düşük değerli TL politikası, Çin modeli olarak sunuluyor. Oysa Çin’de düşük kur çok daha istikrarlı koşullarda ve uzun yıllar boyunca sanayileşme, teknoloji ve eğitim politikalarıyla desteklendiği için başarıya ulaşabilmişti.

İçeriği ve derinliği çok zayıf bugünkü politika, 80 milyonluk bir ülkeyi deney tahtası haline getiriyor.

“DÖVİZ KURUNDAKİ DALGALANMALAR DEVAM EDECEK”

Eğer bugünkü politikada ısrar edilirse, önümüzdeki dönemde tam olarak nelerle karşılaşacağımızı öngörmek kolay değil. Büyük ihtimalle son dönemde zaten azalmakta olan cari açığın kapandığını göreceğiz. Ancak artan belirsizlikler ve döviz kurundaki dalgalanmalar ekonomiyi olumsuz etkilemeye devam edecektir.
Ayrıca enflasyonda düşüş beklenmemelidir. Tam tersine, giderek yükselen enflasyon, örgütsüz, savunmasız, dar gelirli kesimleri en çok etkileyecek ve gelir dağılımındaki eşitsizlikleri artıracaktır.

“ISRAR EDİLİRSE KOŞULLAR DAHA DA AĞIRLAŞACAK”

Bu süreç içinde bütçe ve daha genel olarak kamu kesiminin dengeleri daha da bozulabilir. Yapılan yanlışlar ve artan belirsizlik karşısında toplumsal destek azalırken, izlenen politikaların sürdürülmesi güçleşecektir. Eğer bu politikalarda ne pahasına olursa olsun ısrar edilirse, koşullar daha da ağırlaşacak ve daha radikal uygulamalar gündeme gelebilecektir.
Ekonomide yaratılan hasarı tamir etmek uzun zaman alacaktır. Ama daha önce olduğu gibi, Türkiye er ya da geç bu zor günleri de geride bırakacaktır.
Bugünden ileriye doğru bakarken, yapılan yanlışlardan, ödenen bedellerden dersler çıkarılacağını ummak istiyoruz. Sadece iktisat politikaları açısından değil, son dönemdeki olumsuz gidişata zemin hazırlayan siyasi rejim açısından da…

“SİYASİ KOŞULLAR ELVERİŞLİ OLDUĞUNDA…”

Türkiye’de ekonomik dinamizm her zaman var oldu. Bugünkü ağır sorunların aşılması ve daha güçlü ve istikrarlı bir ekonomiye geçiş ancak siyasette olumlu gelişmelerle mümkün olacak.

İleride siyasi koşullar elverişli olduğunda, umarız eğitime daha fazla önem veren, daha ileri teknolojiler kullanan ve daha yüksek verimlilikle üreten, gelirlerin daha eşit paylaşıldığı, çevreye daha saygılı bir ekonomi kurmak mümkün olur.