Etiket arşivi: Seçim Yasası

İktidar ve anayasa değişikliği

Barış Doster

Barış Doster

10 Haziran 2023 Cumhuriyet

İktidar, seçimlerin hemen ardından, her zaman olduğu gibi, yeni bir anayasa yapma isteğini gündeme getirdi. Bu konuda, hiçbir siyasal ağırlıkları, toplumsal karşılıkları ve seçmen tabanları olmadığı halde, CHP’nin kendi listelerinden TBMM’ye cömertçe taşıdığı sağcı partilerden de hemen destek aldı. İşin daha vahimi, CHP de iktidara bu konuda kapıları baştan kapatmadı. İktidarın önerisini usulden ve esastan reddetmedi. Müzakereye açık olduğunu açıkladı.

İktidarın hem TBMM’de çoğunluğu alması hem de cumhurbaşkanlığını kazanması, ona yeni bir anayasa yapma konusunda cesaret veriyor şüphesiz (kuşkusuz). Yani cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kendi anayasasını yapmak istiyor. Meclis, kurucu meclis olmadığı halde, iktidar kendinde bu hakkı görüyor, muhalefeti de ikna etmeye çalışıyor.

Muhalefet ise şunu unutuyor: İktidarın, en azından 360 milletvekili bulmak için, CHP’ye çok da gereksinimi yok. Kendi sayısal gücüne, CHP’nin TBMM’ye taşıdıklarını da katar, hatta İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti içinden de destek bulabilir. Bu destek güçlü olursa 400’ü bile bulur. TBMM içinde gerekli değişikliği yapabilir. Sayısal olarak mümkün (olanaklı).

Gelelim anayasanın ideolojik özüne, siyasal, toplumsal, sınıfsal boyutuna. Şurası kesin: Cumhuriyet tarihinin en tutucu, en bağnaz, en sağcı TBMM aritmetiği söz konusu. CHP’nin hem sandalye sayısı hem fazlasıyla sağa kaymış olan siyasal duruşu hem de parti içi tartışmalarla tükenen enerjisi, etkili bir muhalefet yapmasını da önleyecek. Bu da iktidarın elini rahatlatacak.

İktidar blokunun önerdiği yeni anayasanın, mevcut siyasal, toplumsal, ideolojik, sınıfsal, ekonomik, kültürel iklimin ürünü olacağı; iktidarın anayasa uzmanları, hukukçuları tarafından kaleme alınacağı düşünüldüğünde yönelimi hakkında tahminlerde bulunmak da zor değil.

Türkiye, yıllardır şu gerçeği görememiştir: Cumhurbaşkanının seçilme biçimiyle, yetkilerinin kapsamı, çokluğu arasında her zaman doğrudan bağ olmayabilir. Bazı durumlarda parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanı, halkın seçtiği cumhurbaşkanından daha fazla yetkiye sahip olabilir. Bazı durumlarda halkın seçtiği cumhurbaşkanının yetkileri sınırlıdır. Her ikisinin de örnekleri vardır. İdeal olan, parlamenter sistemde cumhurbaşkanını parlamentonun seçmesi, o cumhurbaşkanının da sınırlı, simgesel yetkilere sahip olmasıdır. Türkiye’nin tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel yapısı, başkanlık sistemine en ideal örnek olarak öne çıkan ABD’den farklıdır. Bu dikkate alınmamıştır.

Üstelik cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, bu makamı daha fazla siyasallaştırmakla kalmamış, halkı da daha fazla kutuplaştırmıştır. Çatışmacı siyasal kültürü ve ortamı beslemiştir.

Türkiye’nin sorunu gücü daha da fazla tek elde toplamak değildir. Tersine, siyasal gücü daha dengeli, adil, katılımcı, demokratik şekilde paylaştırmaktır. Seçim yasası, siyasal partiler yasası demokratik ve katılımcı yönde değişmeden; siyasal partilerde nitelikli, bilinçli üyenin, sağlıklı, güçlü örgütün etkinliği artmadan; parti yönetimleri şeffaf (saydam), hesap verebilir hale (duruma) gelmeden siyasal sorunların çözümü olanaksızdır.

Eski Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın seçim uyarıları

Tansel Çölaşan
Eski Danıştay Başsavcısı

Sevgili dostlar,

Güncel seçim konusu ile ilgili değerlendirmem aşağıdadır.
Bir kez daha altını üstünü çiziyorum :

RTE, olmazı olur yapmak için her zamanki gibi algı oyunlarına başvuruyor ve
Anayasa, yasalar yokmuş ve kendisi tek adam olarak her şeyi belirleyebilirmiş gibi yapıp,
olası olanaklarının kamuoyunda nasıl algılanacağını anlamaya çalışıyor ;

Biliyor, Anayasa 101. md. değişmedi yürürlükte.
Ve o anayasada “Başkan” yok.
Cumhurbaşkanı var ve RTE Cumhurbaşkanı olarak 2 kez seçilebilirdi.
O da seçildi ve Anayasal Hakkı bitti.
Bunun tek istisnası vardı, ikinci döneminde Meclis erken seçim kararı alırsa, süresini dolduramayıp mağdur olacak. Cumhurbaşkanına bir hak (aday olma) daha veriliyordu .
Ama koşullar değişti, iktidar Meclis çoğunluğunu kaybetti ..
RTE’nin İkinci ve son dönemi sonlanırken yeniden aday olma fırsatı için Mecliste 360 oyu yok.

2023 hedefi şaştı ve tek şansı, muhalefetle anlaşıp Meclisten çıkacak bir erken seçim kararına kaldı… Bu hukuksal gerçekler karşısında durum şu :

(1) 24 Haziran olağan seçimi ister zamanında ister BİRAZCIK geri çekilsin,
RTE artık ADAY OLAMAZ!

Bu nedenle;
2017 Anayasa değişikliği ile “Başkanlık” sistemi başlamış da, buna göre daha bir kez görev yapmış da, ikinci kez hakkı var varmış da sözü, ancak kabile şefleri için geçerli olabilir ..

  • Bizde hala bir ANAYASA var ve ona göre 2 hakkını da kullanan RTE,
    3. kez aday olamaz. BİTTİ!

(2) Öte yandan olağan seçim takvimi 60 gün önce başlar.
Yani 24 veya 18 Haziran 2018 seçimlerine göre 5 yıl sonra 2023 yılında 18 (24) Nisan sonrası olağan seçim süreci başlayacağından, seçim tarihi Mayıs ayına çekilse de zaten olağan seçim takvimi içindedir ve RTE yine ve zaten ADAY olamaz !!!

(3) Tartışılan öbür konu da şu :

İktidarın, düşen oylarına karşın Mecliste çoğunluk olmak için değiştirdiği son seçim yasası
6 Nisan 2023’te yürürlüğe girdiğinden, 6 Nisan öncesi için taraflar 6 Şubata dek anlaşıp erken seçime gidebilirler. Ama o takdirde de değişik yasa ve yaşama geçirdiği değişiklikler geçersiz olur, eski Seçim Yasasına göre seçim yapmak gerekir ki, uygulama da zorluklar doğurur ve zaten RTE de istemez çünkü o yasa ile seçimi çok net yitirir. Bu olasılık da yok.

(4) Demek ki geriye ancak,
6-18 (24) Nisan 2023 tarihleri arası için iktidar ve muhalefetin 6-18 şubata dek anlaşıp,
birlikte erken seçime gitmeleri gerekir ki, tek hukuki yol budur;
RTE’nin yeniden aday olabilmesi için..
Bunu da önümüzdeki günlerde göreceğiz

Son söz         ;

Muhalefet bu dönemi çok iyi yönetmeli ve Anayasal hakkını kullanmış, bitirmiş olan RTE’ye Anayasa ve yasaları dolanarak elde etmek istediği olmayan hakkı vermemeli, böylece Cumhuriyete karşı yapılmış 20 yıllık sivil darbeyi sonlandırıp tarihe karşı görevini yerine getirmelidir.

TEK HUKUKİ, YASAL yol budur.

Gerisi iktidar için hukuksuzluklarına yenilerini katmak, muhalefet için ise, hukuka, yasalara ve halka rağmen kahramanlık yapmak olur ki; ne halk ne de tarih affeder.

Seçim Kurulları, AYM’den “kıdem”li

60. yılını tamamlayan Anayasa Mahkemesi (AYM), kuruluşundan 12 yıl önce kıdem esasına göre oluşturulan, ama 72 yıl sonra kura (ad çekme) ile belirlenecek olan seçim kurulları üzerine karar verecek.

OYDAŞMA’DAN…

Kıdem esası, Türkiye’de çok partili siyasal yaşama geçildikten sonra iktidarın hukuk yoluyla el değiştirmesini sağlayan ve o zamandan beri uygulanan bir düzenleme. Haliyle seçim kurullarının, 72 yıllık yerleşik bir uygulaması ve seçim hukuku üzerine içtihadi birikimi var. Bu süreç boyunca kuralın uygulanmasına yönelik herhangi bir aksaklık ya da sorun ortaya çıkmadı. 1946’da çok partili hayata geçilmesinin ardından seçim yasasına ilişkin eleştiriler sonrası, uzun çalışmalar sonunda CHP ve DP uzlaşısıyla 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu 16 Şubat 1950 yılında kabul edildi. Bu kanun, daha sonra 298 sayılı Kanun’da olduğu gibi il ve ilçe seçim kurullarının oluşumunda kıdemli hâkim esasını belirledi. Kısacası, seçim kurullarının oluşumuna ilişkin “kıdem esası”, demokratik siyasal hayatımızla özdeşleşmiş temel ilkelerden biri.

…İNATLAŞMA’YA

Ne var ki, 7393 sayılı yasa, il ve ilçe seçim kurullarının ad çekme yoluyla oluşturulmasını öngördü. Gerekçesiz ve kamu yararı yokluğu nedeniyle yasamanın takdir alanı dışında kalan (AS: keyfi) değişiklik, AKP-MHP’nin sayısal üstünlüğü ile dayatılan tam bir inatlaşma ürünü.

1950’de CHP, DP’ye iktidarı seçim güvenliği sürecinde devrettiği halde, 2023’te AKP-MHP ikilisi, iktidarı CHP ve müttefiklerine vermemek için, deneyim, birikim ve uzmanlık ilkelerini bir yana bırakarak yerleşik kuralı bozdu, anayasa andını ve vekillik haysiyetini hiçe sayarak.

  • Anayasa’ya ve seçim hukuku ilkelerine çoklu aykırılıklar, iptali acil hale getiriyor.

ÜÇLÜ AYKIRILIKTAN…

Yasama takdirini ortadan kaldıran gerekçe ve kamu yararı yokluğu nedeniyle değişiklik, Anayasa’nın seçme ve seçilme hakkı güvencesi (md.67) ve seçimlerin bağımsız ve tarafsız yargı güvencesi altında yapılması (md.79) ilkelerine aykırıdır. Değişiklik, bu çerçevede, demokratik devlet güvencesine (md.2) ve temel amaç ve görevi “demokrasiyi korumak” olarak belirlenen Devlet’in yükümlülüğüne (md.5), Başlangıç bölümünde geçen “... hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni…” ne de aykırıdır.

Bir yıllık sürenin 3’lü ihlali ise, usule ilişkin aykırılık oluşturuyor:

Anayasa, 1 yıl: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” (md.67/son).

7393 saylı yasa, 3 ay: İl seçim kurulu başkan ve üyeleri ile ilçe seçim kurulu başkanları, bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde, (…) yapılan değişikliklere göre yeniden belirlenir. Bu şekilde belirlenen başkan ve üyeler, önceki başkan ve üyelerin görev süresini tamamlar.” (Geç. md.24).

Üçlü süre sorunu:

– Bir yıllık süre: Bir bütün olarak anlam ifade eden bir yıllık uygulama yasağı, parçalı uygulamaları dışlar. Bu nedenle, kurul yapısındaki değişiklik yürürlüğünü sürdürse bile, ancak 7 Nisan 2023’ten itibaren uygulanabilir.

-Kurul süresi: Kurulların süresi iki yıl olduğuna göre, ilk kurulların süresi neden kısaltılıyor?

-Bir yıldan az süre: Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçim kurullarının 6 Temmuz’a dek oluşmasını öngördüğüne göre, en geç 18 Haziran 2023’te yapılması gereken seçimlere nasıl uygulanacak?

… DOĞRUDAN UYGULAMA VE İPTALE

Bu nedenle YSK, Anayasa madde 67/sonu doğrudan uygulamak suretiyle “GEÇİCİ MADDE 24”ün uygulanamazlığı yönünde karar vermeli idi.

Bunu yapmaya daha elverişli bir konumda bulunan Anayasa Mahkemesi, madde 67’yi acilen doğrudan uygulamalı. Kuşkusuz, asıl olan iptal kararında gecikmemek. Bu bakımdan AYM, 60 yıllık tarihinde hiç olmadığından daha çok;

-Anayasal,
-Tarihsel,
-Demokratik ve hatta
-Varoluşsal bir sınav karşısında: 

  • Demokrasi tarihimizle yaşıt ve kendisinden daha kıdemli olan kurulları,
    demokratik hukuk devletinin geleceği için koruma yükümlülüğü.

Seçim kurulları, YSK ve suç duyuruları

Seçim kurulları, YSK ve suç duyuruları


Ömer Faruk EMİNAĞAOĞULLARI
Cumhuriyet, 08.06.19

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

YSK, İstanbul Büyükşehir Belediye başkan seçimini sandık kurullarının oluşumu nedeni ile iptal ederken ayrıca, ilgili ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri, seçim müdürleri ve öbür sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasına da karar verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu üzerine, Başsavcılık da adeta bunu bekliyormuş gibi, alır almaz soruşturmaya koyuldu. Kimi seçim müdürlerinin, savcılığın terör suçları bölümünde ifadeleri bile alındı. Öte yandan YSK kararı öncesinde Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca bir seçim müdürünün bile içine sokulduğu ayrı bir soruşturma başlatıldığını da hatırlatmakta yarar var.

Yenilenen seçime ilk günden müdahale

Öyle bir iptal kararı veriliyorsa, böyle bir suç duyurusunda ne var denilebilir. Böyle bir suç duyurusu ve yapılan işlem, yenilenen seçime daha ilk günden müdahale, seçim yöneten organlara baskı yaratmak demek. Haklarında soruşturma açılmayan öbür ilçelerdeki kişilere de, aba altından sopa göstermek demek. Seçimi yönetenlerin soruşturma altında tutulduğu bir seçim, gerek Türkiye’de gerekse demokratik bir ülkede ilk kez yaşanan bir durum.

Soruşturma mercileri ve soruşturma yöntemi

Seçim Yasasının uygulanmasından kaynaklanan soruşturmalarda, kimler hakkında hangi mercilerin yetkili olduğunu açıklamak gerekiyor. Seçim Yasası’nın 174 üncü maddesi uyarınca, yargıçlar dışındaki her türlü kamu görevlileriyle veya öbür kişilerle ilgili soruşturmalar, savcılıklarca ve genel hükümlere göre yapılıyor. Bu kişilerin eylemlerine katıldığı ileri sürülen kişilerin sıfatları da ne olursa olsun, yine o kişiler hakkındaki soruşturmalar da, bu soruşturmalarla birlikte yürütülüyor. Yargıçlar hakkındaki görevleri ile ilgili soruşturmalar, seçimlere ilişkin yasalardan kaynaklansın veya kaynaklanmasın, her durumda Hakimler ve Savcılar Kurulu Yasası uyarınca, Hakimler ve Savcılar Kurulu – HSK tarafından verilecek soruşturma izni üzerine, yalnızca HSK ve bu Kurul müfettişlerince yapılabiliyor. Sıfatları ne olursa olsun yargıçların bu suçlarına katıldığı söylenen öbür kişiler hakkındaki soruşturmalar da, yine Hakimler ve Savcılar Yasasının 86 ncı maddesi uyarınca yargıçlarla ilgili soruşturmalarla birlikte yürütülüyor. Bu bağlamda seçim müdürleri ve seçim bürosundaki öbür çalışanlar da, eğer seçim kurulu başkanı yargıcın eylemi üzerine hareket etmiş iseler, ki “kural olarak” yargıcın istek veya işlemlerini yerine getirdikleri gözetilirse, onlar da aynı yönteme tabi tutularak yargıçlarla birlikte yalnızca HSK tarafından soruşturulabiliyor.

YSK’nın suç duyurusu ve savcılıklar

İçlerinde yargıçların bulunduğu ve yargıçların da görevleriyle ilgili olduğu ifade edilen bir konuda, suç duyurusu yapan YSK bile olsa, böyle bir evrakı alan savcılık, HSK’nın soruşturma açılma izni olmadan soruşturma açılamayacağı ve bu soruşturmayı da yalnızca ve yalnızca HSK yürütebileceğinden, hiçbir işlem yapmadan bu evrakı HSK’ya iletmek durumundadır. YSK’nın ve savcılığın yargıçlar ve seçim suçları hakkındaki soruşturma yöntemini bilmeyecekleri söylenemez. Olayda ise YSK, aldığı suç duyurusu kararı kapsamında yargıçların da olmasına karşın, yargıçların ve yargıçların suçlarına iştirak edenlerin ve de seçim suçlarının soruşturma yöntemini her nedense görmezden gelip, savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Savcılık da böyle bir konuda yetkisiz olduğunu her nedense görmezden gelmiştir. Asıl üzerinde durulması gereken boyut burasıdır.

Seçim takvimi ve suç duyurusu

YSK, görevi nedeniyle bir suçun işlendiğini öğrendiğinde, TCY’nin 279 uncu maddesinde yer alan sorumluluğu uyarınca bunu “yetkili makama” iletmek durumundadır. Ancak yerleşik uygulama gereği, “seçim takvimi işlerken,” seçimlere müdahale ve baskı olmaması için YSK’nın, savcılığın veya HSK’nın bir adım atmaması gerekmektedir.

Suç duyurusunu geri alma

YSK, kapsamında yargıçlar olduğu için suç duyurusunu olayımızda yetkili olmayan savcılıklara iletmiş ise de, savcılıklar nezdinde yapabilecek hiçbir şey bulunmamakta iken, suç duyurusunu geri alma gibi bir yola gitmiştir. Savcılıklar da bu isteğe göre hareket etmiştir. YSK’nın bu aşamada tek yapabileceği, olsa olsa HSK’ya da ayrı bir yazı yazmak, böyle bir yazı üzerine veya resen olaya el koyacak HSK da, yargıçlar için soruşturma açma kararı verirse, o zaman HSK’nın da Hakimler ve Savcılar Yasası’nın 86 ncı maddesi uyarınca öbür kişilerle ilgili soruşturmayı birlikte yürütmek üzere İstanbul ve de Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığından istemek olmalı idi. HSK, soruşturma açma kararı versin veya vermesin, HSK’nın bu konudaki kararından önce İstanbul’da başvurulan dinleme, teknik izleme gibi kayıtlar da mutlaka imha edilmelidir.

  • Suç duyurusunun geri alınması diye bir kurum hukuk literatüründe bulunmamaktadır.

Savcılıklar, kamu adına soruşturulması gereken, kendi görevi kapsamındaki kişilerin suçlarını, suç duyurusu dahil herhangi bir yolla öğrendiklerinde, isteklerle bağlı olmadan kamu adına soruşturan organlardır. YSK, kapsamında yargıçlar da olduğu için suç duyurusunu HSK yerine, yetkisiz merci savcılığa yapmış olsa da, savcılığın yeni bir YSK işlemine gerek kalmadan, soruşturmaya başlamadan evrakı yetkili merci HSK’ya iletmesi gerekirken, olmadık işlemler yapmış, HSK ise bu savcılar ve bu soruşturmalar hakkında sessiz kalmıştır.

  • Bir suç yok iken, suç duyurusu yapmanın ve sonra da onu geri almanın hukuksal anlamının, TCY’nın 267 ve 271 inci maddelerindeki düzenlenen iftira ve iftira suçunda etkin pişmanlık olduğu unutulmamalıdır.

Savcılıklar hemen devreye sokularak birtakım işlemler yapılmış olup, YSK şimdi böyle bir kılıfla, kendisinin ve savcılığın hukuk dışı işlemlerini perdelemektedir. Şöyle ki; olayda HSK’nın yetkili olduğu görmezden gelinip, soruşturmaların şimdiye dek savcılıkların terör birimlerince ve FETÖ bile dillendirilerek yapıldığı gözetildiğinde, dinleme ve teknik izlem gibi yöntemlere başvurulma olasılığı da ayrıca düşünülürse, yapılan tüm bu işlemler dikkate alınamayacak hukuka aykırı kanıt olsa da, İstanbul seçimlerini asla kaybetmek istemeyen AKP, bir B planı olarak bunları bir kenarda mı tutmaktadır sorusu ister istemez akla gelmektedir. Hele de geçmişte AKP kapatma davası sırasında, o davadan kurtulmak için her yola başvurulduğu, yaratılan sahte soruşturmalar ve o soruşturmalardaki FETÖ’cüler yoluyla, Anayasa Mahkemesi kurulunun dinlendiği ve AKP’nin “1” oy farkla kapatılmaktan kurtulduğu belleklerde olunca. Orada FETÖ’cülerin yaptığını, burada sahte bir soruşturmaya da gerek kalmadan can simidi gibi imdada koşan YSK ve savcılıkların yapması ise ayrıca düşündürücüdür.

İptal nedeni ve seçim kurullarında değişiklik

İl ve ilçe seçim kurulları, Seçim Yasası gereği 2 yılda bir Ocak ayının son haftasında oluşturulmaktadır. İl seçim kurulları 3 yargıçtan, ilçe seçim kurulları ise 1 yargıç başkanlığındaki 7 kişiden oluşmaktadır. Bu kurullar yargıçların kendi yasalarındaki kıdeme ilişkin hükümler gözetilerek oluşturulmakta, kınama ve daha ağır disiplin cezası alanlar, bir diğerinden kıdemsiz sayılmaktadır. Seçim takvimi işlerken, seçim kurullarına soruşturma açılarak, hatta bir ceza bile olmadan, bu kurulların ve bu yargıçların değiştirilmesi demek, güdümlü, “uygun görülen” yeni kurulları devreye sokmak demektir. AKP bunu dile getirse de, bu seçim hukukuna aykırı bir istektir. Hele de bu soruşturmaların, yargı bağımsızlığının dibe vurduğu ve İstanbul seçimleri için her şeyi yapabilen bir iktidar bulunan ülkemizde nerelere uzatılacağı, ne içerikte yürütüleceği varolan soruşturmalardaki durumlara bakınca bile oldukça düşündürücüdür. Seçim kurullarında görevli yargıçların, yerleşik uygulama gereği seçim takvimi içinde HSK tarafından görev yerleri değiştirilmemekte ise de, bu uygulamadan bile son yıllarda giderek sapılması seçim güvenliğini zedelemektedir.

Sandık kurullarının oluşumu ve sorumluluk

Anayasa’nın 67/son maddesi uyarınca, bu seçimlerde sandık kurullarında kamu görevlisi koşulu aranmazken her nedense böyle bir koşul aranmıştır. Öte yandan sandık kurullarının oluşturulmasında da esas sorumluların, kamu görevlisi tanımı yapmak yönünden YSK, bu tanıma uygun liste hazırlamak yönünden mülki amir ve bu listeden görevlendirme yapmak yönünden seçim yargıçları olduğu, seçim müdürlerinin ve bağlı personelin ise sandık kurullarında görevlendirilen kişilere, yalnızca bu durumu bildirmek dışında bir görevlerinin olmadığını da hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.

Seçim müdürlükleri ve soruşturmalar

Seçim müdürlükleri, YSK’nın taşra teşkilatını oluşturmakta, seçim yargıcının denetim ve gözetiminde, seçim iş ve işlemlerinin mutfağında görev yapmaktadır. Seçim müdürleri ve bu seçim bürolarında görevli öbür çalışanlar, “seçim kurulları” içinde yer almamaktadır. Bu görevlilere, öteki bütün kamu görevlilerinde olduğu gibi soruşturma açılması, görevden uzaklaştırılmalarını gerektirmemektedir. AKP, bu müdürlerin de değiştirilmesini istemiştir. YSK, AKP’nin bu isteğine de boyun eğmiş ve üstelik seçim takviminin yarısı da işlemiş iken bu çalışanları görevden uzaklaştırarak, güdümlü seçim büroları yaratılacağını da göstermiştir. Bu gelişme karşısında, HSK’nın devreye girecek oluşu da gözetilirse, güdümlü seçim kurulları oluşturma yönünden sırada seçim yargıçları olsa gerek. Ancak, yanlışı başlatan YSK hakkında ve seçim kurullarına yanlış liste ileten mülki amirler konusunda ise nedense susulmaktadır.

  • Tüm bunlara bakınca söylenecek tek söz;
  • Seçim güvenliği için var olan YSK’nın varlık nedeninden tümüyle uzaklaştığı olsa gerek.
    ========================================
    Dostlar,

Müthiş bir hukuksal irdeleme (mütala)..
Seçkin ve kıdemli hukukçu (eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı) Sn. Av. Eminağaoğlu dostumuzu hem bilgi birikimi hem de demokratik yürekliliği için kezlerce kutlamak gerek.

Acımızı büyüten 2 nokta var :

1. Yüksek yüksek kurullarda görev yapan kıdemli – yüksek yargıçlar Sn. Eminağaoğlu’ndan çok daha az hukuksal birikime, deneyime mi sahiptir; öyle ise oralara kim, neden onları getirmiştir??

2. İlk maddede sorguladığımız varsayım yanlış ise neden yargıçlık değerlerine, etik ilkelerine, ulusal ve uluslararası hukukun, Anayasa ve yasaların kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri bütünüyle / bir ölçüde kullanarak siyasal iktidarın oyuncağı olmaktan kaçın(a)mıyorlar?

Hayal bile edemediğimiz olağanüstü tehdit, şantaj, baskı.. altında mıdırlar?

Eğer böyle ise, durumu belgeleyip istifa etmek ve halkın – hakkın bağrına sığınmak var!
Yok vaadler, ödüller, çıkarlar, daha büyük makamlar…. söz konusu ise vicdanlarına nasıl sığdıracak, eşlerine – çocuklarına, tarihe, halka ve Hak’ka nasıl anlatacaklar??

Ve son soru          :

  • Ülkemizi bunca açmaza – batağa sürükleyen, gerçekte AKP iktidarı değil midir?
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimci – SBF
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com 

SEÇSİS ve SEÇİM GÜVENLİĞİ

Dostlar,

Sayın Prof. Ercan, matematik bilgisinin de eşliğinde bu konuları sürekli işlemekte.
30 Haziran 2013’te bu bağlamda “ŞEYTAN ÜÇGENİNDE DEMOKRASİ OYUNU” konulu bir konferans vermişti. Biz de bu önemli sunumun yansılarını kendilerinin izni ile
web sitemizde paylaşmıştık (http://ahmetsaltik.net/seytan-ucgeninde-demokrasi-2/)

Seytan_ucgeninde_demokrasi_oyunu.æ.pdf
Bu sorunu biz de işledik sitemizde. Temmuz 2007 seçimlerini kapsamlı olarak irdelemiş, 12 sayfalık bir makale yazmıştık :

“SEÇİM GÜVENLİĞİ ve SEÇİM HİLELERİ” başlığıyla da değerlendirmelerimiz olmuştu : http://ahmetsaltik.net/secim-guvenligi-ve-secim-hileleri/, 11.6.13

Bu yazılarımıza da bakılması uygun olur.

Biz Ali hocadan şu noktada / nüansta ayrılıyoruz :

  • Seçim sonuçlarının sayımında sanal ortamda elektronik hile yapılması,
    basit korsan yazılımlarla teknik olarak olanaklıdır.
  • Ancak bunun önüne, teker teker sandık sonuçlarının izlenmesi ile (markaj) geçilebilir.
  • Yine de Yüksek Seçim Kurulu‘nun, partilerin elindeki sandık sayımları ile kendi verileri arasında uyumsuzluk çıktığında kendi kayıtlarını esas alması olanaklıdır.
    YSK kararları da Anayasa’ya göre kesindir ve itiraz olanağı yoktur (md. 79).
    Bankalar, sigorta şirketleri vb. de böyledir.
  • Bu bakımdan, önümüzdeki seçimlerde oy sayım ve dökümleri ELLE yapılmalıdır.

Toplamlar da basit hesap makineleriyle yapılmalı, sonra sanal ortama barkod okuyucu benzeri araçlarla (OCR; Optical Character Reading) aktarılmalıdır.
Bu aşamada veri girişi insan eliyle olMAmalıdır.

Doğallıkla, bir cellat – kasap – zangoç gibi seçimde temsil adaletinin (Anayasa md. 67 gereği) enesinde boza pişiren eldeki Seçim Yasası‘nın MUT – LA – KA değiştirilmesi, barajın %5’ler dolayında olması… gereklidir. Yine bu değişikliklerin, söz  konusu seçimden en az 1 yıl önce yapılması gereği de Anayasal bir zorunluktur (md. 67).

Bu değişime AKP yanaşmayacağı gibi, TBMM’deki CHP ve MHP de zor yanaşırlar. BDP barajın düşürülmesine destek verir. CHP de yer yer bu konuyu işliyor.
Bir de Siyasal Partiler Yasası’nda parti içi demokrasinin sağlanması sorunu var.

Nihayet, partilerin seçim işbirliğine – ittifakına da yolu açmak gerek..

Görünen o ki, yoğun kamuoyu baskısı kaçınılmaz.

Düzen partileri statükodan yanadırlar..

En başta da “statükoyu yıkıyoruz” masalları ile halkı kandırmaya çabalayan AKP!

Tüm bu “yasal” düzenlemeler beklerken, onlar sözde “yeni anayasa” yapma peşindeler..

Aşık Veysel‘in deyişiyle “Niyet başka başka olduğundan..” herhalde..

Sevgi ve saygı ile.
16.7.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

SEÇSİS ve SEÇİM GÜVENLİĞİ

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali Ercan

 

 

Seçim yasasından çok SEÇSİS‘le ilgilenmek, komplo kuramcılarının gazına gelerek, ‘cambaza bak’ tuzağına düşmekten başka bir şey değildir.

– Seçim sandığının başında gözünü dört açan güvenilir bir Parti temsilciniz / gözetmeniniz varsa,

– Bu temsilci Sandığın başlangıçta “boş” olduğuna ve kullanılan oyların askıdaki listeye uygun oluşuna dikkat ediyorsa,

– Oyların sayımından sonra, tutanaktaki rakamları kaydedip Parti Genel Merkezine gönderiyorsa,

– Parti Genel Merkezi Seçim sandıklarından gelen bu rakamlardan Partinin
(ve diğer partilerin) aldığı oyları bire bir takip edebiliyorsa,

ELEKTRONİK YOLDAN OY HIRSIZLIĞI YA-PI-LA-MAZ !!

Elektronik sistemle hırsızlık yalnızca TUŞLARA BASILARAK VERİLEN OYLARDA MÜMKÜNdür;

Bunun dışında, oyların merkezlerde toplanması işleminin doğal olarak Bilgisayarla yapılmasında hiçbir sakınca yoktur; hatta, elle yapılacak işlemlerden çok daha çabuk ve sağlıklıdır.

***
Seçim yasasından çok bu konuda çığırtkanlık yapanlar, bilerek bilmeyerek dikkatleri ikincil bir sorun üzerine çekiyor, ana sorunu görmezden geliyorlar.

Türkiye’deki seçim sistemindeki ana sorun, çarpık mantıklı Seçim Yasası‘ndan kaynaklanan handikaplardır. Örneğin 2002 seçiminde tüm seçmen oylarının dörtte birini alan AKP, Seçim Yasası’na uygun bir biçimde Meclisteki sandalyelerin üçte ikisini
ele geçirdi. Elektronik sistemle falan değil, doğrudan ve açıkça, Yasa aracılığı ile
CHP’nin 560 bin oyunu “çalmış” oldu. Tüm Türkiye genelinde 10 milyon oy,
fazladan AKP hanesine yazıldı. Çıplak GERÇEK budur;

  • Bu seçim yasası geçerli olduğu sürece %35 üzerinde oy alan bir parti
    her zaman Meclis’te salt çoğunluğu yakalar.

Lütfen paranoid komplo kuramcılarının çığırtkanlığına kapılmayalım;
gerçekçi ve etkin önlemler alalım.

Sevgilerimle.æ

Not : 200 bin sandığın her birinin başında gözetmen yoksa, ağlamak, sızlanmak boşunadır.. sonuç her türlü manüplasyona açık olur doğallıkla.
Üstelik kanıtlayamadıkça iftiracı durumuna düşülür.