Etiket arşivi: seçim güvenliğini zedelemektedir

Seçim kurulları, YSK ve suç duyuruları

Seçim kurulları, YSK ve suç duyuruları


Ömer Faruk EMİNAĞAOĞULLARI
Cumhuriyet, 08.06.19

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

YSK, İstanbul Büyükşehir Belediye başkan seçimini sandık kurullarının oluşumu nedeni ile iptal ederken ayrıca, ilgili ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri, seçim müdürleri ve öbür sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasına da karar verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu üzerine, Başsavcılık da adeta bunu bekliyormuş gibi, alır almaz soruşturmaya koyuldu. Kimi seçim müdürlerinin, savcılığın terör suçları bölümünde ifadeleri bile alındı. Öte yandan YSK kararı öncesinde Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca bir seçim müdürünün bile içine sokulduğu ayrı bir soruşturma başlatıldığını da hatırlatmakta yarar var.

Yenilenen seçime ilk günden müdahale

Öyle bir iptal kararı veriliyorsa, böyle bir suç duyurusunda ne var denilebilir. Böyle bir suç duyurusu ve yapılan işlem, yenilenen seçime daha ilk günden müdahale, seçim yöneten organlara baskı yaratmak demek. Haklarında soruşturma açılmayan öbür ilçelerdeki kişilere de, aba altından sopa göstermek demek. Seçimi yönetenlerin soruşturma altında tutulduğu bir seçim, gerek Türkiye’de gerekse demokratik bir ülkede ilk kez yaşanan bir durum.

Soruşturma mercileri ve soruşturma yöntemi

Seçim Yasasının uygulanmasından kaynaklanan soruşturmalarda, kimler hakkında hangi mercilerin yetkili olduğunu açıklamak gerekiyor. Seçim Yasası’nın 174 üncü maddesi uyarınca, yargıçlar dışındaki her türlü kamu görevlileriyle veya öbür kişilerle ilgili soruşturmalar, savcılıklarca ve genel hükümlere göre yapılıyor. Bu kişilerin eylemlerine katıldığı ileri sürülen kişilerin sıfatları da ne olursa olsun, yine o kişiler hakkındaki soruşturmalar da, bu soruşturmalarla birlikte yürütülüyor. Yargıçlar hakkındaki görevleri ile ilgili soruşturmalar, seçimlere ilişkin yasalardan kaynaklansın veya kaynaklanmasın, her durumda Hakimler ve Savcılar Kurulu Yasası uyarınca, Hakimler ve Savcılar Kurulu – HSK tarafından verilecek soruşturma izni üzerine, yalnızca HSK ve bu Kurul müfettişlerince yapılabiliyor. Sıfatları ne olursa olsun yargıçların bu suçlarına katıldığı söylenen öbür kişiler hakkındaki soruşturmalar da, yine Hakimler ve Savcılar Yasasının 86 ncı maddesi uyarınca yargıçlarla ilgili soruşturmalarla birlikte yürütülüyor. Bu bağlamda seçim müdürleri ve seçim bürosundaki öbür çalışanlar da, eğer seçim kurulu başkanı yargıcın eylemi üzerine hareket etmiş iseler, ki “kural olarak” yargıcın istek veya işlemlerini yerine getirdikleri gözetilirse, onlar da aynı yönteme tabi tutularak yargıçlarla birlikte yalnızca HSK tarafından soruşturulabiliyor.

YSK’nın suç duyurusu ve savcılıklar

İçlerinde yargıçların bulunduğu ve yargıçların da görevleriyle ilgili olduğu ifade edilen bir konuda, suç duyurusu yapan YSK bile olsa, böyle bir evrakı alan savcılık, HSK’nın soruşturma açılma izni olmadan soruşturma açılamayacağı ve bu soruşturmayı da yalnızca ve yalnızca HSK yürütebileceğinden, hiçbir işlem yapmadan bu evrakı HSK’ya iletmek durumundadır. YSK’nın ve savcılığın yargıçlar ve seçim suçları hakkındaki soruşturma yöntemini bilmeyecekleri söylenemez. Olayda ise YSK, aldığı suç duyurusu kararı kapsamında yargıçların da olmasına karşın, yargıçların ve yargıçların suçlarına iştirak edenlerin ve de seçim suçlarının soruşturma yöntemini her nedense görmezden gelip, savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Savcılık da böyle bir konuda yetkisiz olduğunu her nedense görmezden gelmiştir. Asıl üzerinde durulması gereken boyut burasıdır.

Seçim takvimi ve suç duyurusu

YSK, görevi nedeniyle bir suçun işlendiğini öğrendiğinde, TCY’nin 279 uncu maddesinde yer alan sorumluluğu uyarınca bunu “yetkili makama” iletmek durumundadır. Ancak yerleşik uygulama gereği, “seçim takvimi işlerken,” seçimlere müdahale ve baskı olmaması için YSK’nın, savcılığın veya HSK’nın bir adım atmaması gerekmektedir.

Suç duyurusunu geri alma

YSK, kapsamında yargıçlar olduğu için suç duyurusunu olayımızda yetkili olmayan savcılıklara iletmiş ise de, savcılıklar nezdinde yapabilecek hiçbir şey bulunmamakta iken, suç duyurusunu geri alma gibi bir yola gitmiştir. Savcılıklar da bu isteğe göre hareket etmiştir. YSK’nın bu aşamada tek yapabileceği, olsa olsa HSK’ya da ayrı bir yazı yazmak, böyle bir yazı üzerine veya resen olaya el koyacak HSK da, yargıçlar için soruşturma açma kararı verirse, o zaman HSK’nın da Hakimler ve Savcılar Yasası’nın 86 ncı maddesi uyarınca öbür kişilerle ilgili soruşturmayı birlikte yürütmek üzere İstanbul ve de Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığından istemek olmalı idi. HSK, soruşturma açma kararı versin veya vermesin, HSK’nın bu konudaki kararından önce İstanbul’da başvurulan dinleme, teknik izleme gibi kayıtlar da mutlaka imha edilmelidir.

  • Suç duyurusunun geri alınması diye bir kurum hukuk literatüründe bulunmamaktadır.

Savcılıklar, kamu adına soruşturulması gereken, kendi görevi kapsamındaki kişilerin suçlarını, suç duyurusu dahil herhangi bir yolla öğrendiklerinde, isteklerle bağlı olmadan kamu adına soruşturan organlardır. YSK, kapsamında yargıçlar da olduğu için suç duyurusunu HSK yerine, yetkisiz merci savcılığa yapmış olsa da, savcılığın yeni bir YSK işlemine gerek kalmadan, soruşturmaya başlamadan evrakı yetkili merci HSK’ya iletmesi gerekirken, olmadık işlemler yapmış, HSK ise bu savcılar ve bu soruşturmalar hakkında sessiz kalmıştır.

  • Bir suç yok iken, suç duyurusu yapmanın ve sonra da onu geri almanın hukuksal anlamının, TCY’nın 267 ve 271 inci maddelerindeki düzenlenen iftira ve iftira suçunda etkin pişmanlık olduğu unutulmamalıdır.

Savcılıklar hemen devreye sokularak birtakım işlemler yapılmış olup, YSK şimdi böyle bir kılıfla, kendisinin ve savcılığın hukuk dışı işlemlerini perdelemektedir. Şöyle ki; olayda HSK’nın yetkili olduğu görmezden gelinip, soruşturmaların şimdiye dek savcılıkların terör birimlerince ve FETÖ bile dillendirilerek yapıldığı gözetildiğinde, dinleme ve teknik izlem gibi yöntemlere başvurulma olasılığı da ayrıca düşünülürse, yapılan tüm bu işlemler dikkate alınamayacak hukuka aykırı kanıt olsa da, İstanbul seçimlerini asla kaybetmek istemeyen AKP, bir B planı olarak bunları bir kenarda mı tutmaktadır sorusu ister istemez akla gelmektedir. Hele de geçmişte AKP kapatma davası sırasında, o davadan kurtulmak için her yola başvurulduğu, yaratılan sahte soruşturmalar ve o soruşturmalardaki FETÖ’cüler yoluyla, Anayasa Mahkemesi kurulunun dinlendiği ve AKP’nin “1” oy farkla kapatılmaktan kurtulduğu belleklerde olunca. Orada FETÖ’cülerin yaptığını, burada sahte bir soruşturmaya da gerek kalmadan can simidi gibi imdada koşan YSK ve savcılıkların yapması ise ayrıca düşündürücüdür.

İptal nedeni ve seçim kurullarında değişiklik

İl ve ilçe seçim kurulları, Seçim Yasası gereği 2 yılda bir Ocak ayının son haftasında oluşturulmaktadır. İl seçim kurulları 3 yargıçtan, ilçe seçim kurulları ise 1 yargıç başkanlığındaki 7 kişiden oluşmaktadır. Bu kurullar yargıçların kendi yasalarındaki kıdeme ilişkin hükümler gözetilerek oluşturulmakta, kınama ve daha ağır disiplin cezası alanlar, bir diğerinden kıdemsiz sayılmaktadır. Seçim takvimi işlerken, seçim kurullarına soruşturma açılarak, hatta bir ceza bile olmadan, bu kurulların ve bu yargıçların değiştirilmesi demek, güdümlü, “uygun görülen” yeni kurulları devreye sokmak demektir. AKP bunu dile getirse de, bu seçim hukukuna aykırı bir istektir. Hele de bu soruşturmaların, yargı bağımsızlığının dibe vurduğu ve İstanbul seçimleri için her şeyi yapabilen bir iktidar bulunan ülkemizde nerelere uzatılacağı, ne içerikte yürütüleceği varolan soruşturmalardaki durumlara bakınca bile oldukça düşündürücüdür. Seçim kurullarında görevli yargıçların, yerleşik uygulama gereği seçim takvimi içinde HSK tarafından görev yerleri değiştirilmemekte ise de, bu uygulamadan bile son yıllarda giderek sapılması seçim güvenliğini zedelemektedir.

Sandık kurullarının oluşumu ve sorumluluk

Anayasa’nın 67/son maddesi uyarınca, bu seçimlerde sandık kurullarında kamu görevlisi koşulu aranmazken her nedense böyle bir koşul aranmıştır. Öte yandan sandık kurullarının oluşturulmasında da esas sorumluların, kamu görevlisi tanımı yapmak yönünden YSK, bu tanıma uygun liste hazırlamak yönünden mülki amir ve bu listeden görevlendirme yapmak yönünden seçim yargıçları olduğu, seçim müdürlerinin ve bağlı personelin ise sandık kurullarında görevlendirilen kişilere, yalnızca bu durumu bildirmek dışında bir görevlerinin olmadığını da hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.

Seçim müdürlükleri ve soruşturmalar

Seçim müdürlükleri, YSK’nın taşra teşkilatını oluşturmakta, seçim yargıcının denetim ve gözetiminde, seçim iş ve işlemlerinin mutfağında görev yapmaktadır. Seçim müdürleri ve bu seçim bürolarında görevli öbür çalışanlar, “seçim kurulları” içinde yer almamaktadır. Bu görevlilere, öteki bütün kamu görevlilerinde olduğu gibi soruşturma açılması, görevden uzaklaştırılmalarını gerektirmemektedir. AKP, bu müdürlerin de değiştirilmesini istemiştir. YSK, AKP’nin bu isteğine de boyun eğmiş ve üstelik seçim takviminin yarısı da işlemiş iken bu çalışanları görevden uzaklaştırarak, güdümlü seçim büroları yaratılacağını da göstermiştir. Bu gelişme karşısında, HSK’nın devreye girecek oluşu da gözetilirse, güdümlü seçim kurulları oluşturma yönünden sırada seçim yargıçları olsa gerek. Ancak, yanlışı başlatan YSK hakkında ve seçim kurullarına yanlış liste ileten mülki amirler konusunda ise nedense susulmaktadır.

  • Tüm bunlara bakınca söylenecek tek söz;
  • Seçim güvenliği için var olan YSK’nın varlık nedeninden tümüyle uzaklaştığı olsa gerek.
    ========================================
    Dostlar,

Müthiş bir hukuksal irdeleme (mütala)..
Seçkin ve kıdemli hukukçu (eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı) Sn. Av. Eminağaoğlu dostumuzu hem bilgi birikimi hem de demokratik yürekliliği için kezlerce kutlamak gerek.

Acımızı büyüten 2 nokta var :

1. Yüksek yüksek kurullarda görev yapan kıdemli – yüksek yargıçlar Sn. Eminağaoğlu’ndan çok daha az hukuksal birikime, deneyime mi sahiptir; öyle ise oralara kim, neden onları getirmiştir??

2. İlk maddede sorguladığımız varsayım yanlış ise neden yargıçlık değerlerine, etik ilkelerine, ulusal ve uluslararası hukukun, Anayasa ve yasaların kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri bütünüyle / bir ölçüde kullanarak siyasal iktidarın oyuncağı olmaktan kaçın(a)mıyorlar?

Hayal bile edemediğimiz olağanüstü tehdit, şantaj, baskı.. altında mıdırlar?

Eğer böyle ise, durumu belgeleyip istifa etmek ve halkın – hakkın bağrına sığınmak var!
Yok vaadler, ödüller, çıkarlar, daha büyük makamlar…. söz konusu ise vicdanlarına nasıl sığdıracak, eşlerine – çocuklarına, tarihe, halka ve Hak’ka nasıl anlatacaklar??

Ve son soru          :

  • Ülkemizi bunca açmaza – batağa sürükleyen, gerçekte AKP iktidarı değil midir?
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimci – SBF
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com