Etiket arşivi: sağlıkta dönüşüm programı

Taşeronlaşma işçi kıyımıdır


Dostlar
,

4857 sayılı İş Yasası (2003) tümüyle işverenlerin çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmiştir.
Esnek ve kuralsız çalışmayı, işçileri başka işverenlere kiralamayı, taşeronlaştırmayı yasal duruma getiren, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan bu yasa yerine, bütün tarafların katılımı ile yeni bir demokratik iş yasası çıkarılmalıdır. 
– İş mevzuatı, ekseni “insan” olan çağdaş bir yapıya kavuşturulmalıdır.

TMMOB de bizimle benzer görüştedir.
(09.05.08, 22. İSAGÜ Haftası, www.mmo.org.tr/)

Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın Zonguldak’ta -2’si maden mühendisi-  30 madencinin yaşamını yitirdiği “kaza” raporunda, Ocaktaki eksikliklere dikkat çekildi.
Rapor ile Çalışma ve S.G. Bakanı Ömer Dinçer’in belirttiği gibi işçilerin
güzel ölmediği büyük bir ihmal sonucu öldükleri anlaşıldı.

Anımsanacağı üzere Başbakan RT Erdoğan da, bu mesleğin (madenciliğin) kaderinde “ölüm” olduğunu belirtmişti!

Böyle yaklaşılırsa nasıl önlem alınacak??

Rapora göre asıl iş veren TTK Genel Müdürlüğü %30, alt işveren = taşeron Yapı-Tek İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ’% 70 kusurlu; işçilerin hiçbir kusuru yok!

Sevgi ve saygı ile.
14.4.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================

Taşeronlaşma işçi kıyımıdır

Yasalarda “alt işveren” diye geçiyor. Yaşamdaki karşılığı, güvencesizlik,
12 saati bulan esnek çalışma saatleri, eksik iş güvenliği, üzerine yatılan
kıdem tazminatı… Taşeronlaşmaya dair kesin bir sayı vermek olanaklı değil ancak milyonlarca çalışanı etkilediği kesin. Üstelik AKP, İş Yasası’nda yapacağı değişiklikle taşeronlaşmanın önünü daha da açmayı planlıyor. İşçiler yaşadıklarını ve isteklerini anlatıyor…

Taseonluk_kolelik

Modern dönem köleliği: Taşeronlaşma

Kölelik 19. yüzyılın başlarında yasaklanmadan önce, savaşta tutsak düşenler,
borcunu ödeyemeyenler ve korsanlar tarafından kaçırılanlar için geçerliydi.
Ticareti resmen yasaklandıktan sonra onlara bir de gün ithaf edildi.

  • 23 Ağustos “Köle Ticaretini Yasaklama Günü”

olarak tüm dünyada kabul gördü. Gümüzde artık gemilere doldurulup pazarlarda satılan kölelerden söz etmek olanaksız. Onun yerini taşeron şirketlerde emeği üç on paraya satılan köleler aldı. İzin hakkı yok ya da yeni efendisinin insafına bağlı.
Ücreti ancak karın doyurmaya yetiyor. İş güvencesi ve kıdem tazminatı ise sıfır.

Koç Üniversitesi’nde birkaç haftadır hararetli günler yaşanıyor. Gündemde, üniversitede taşeron olarak çalışan ve işten çıkarılan işçiler var. Aslında her şey bir işçinin,
kötü çalışma koşullarına dikkat çekmek için imza toplamasıyla başladı. Hastayken çalıştırıldıkları, iş kaynaklı sağlık sorunları yaşadıkları, çanta arama, zorla belgelere imza attırma, savunma yazdırma gibi muamelelere maruz kaldıkları yazıyordu
imza metninde. Yaka paça dışarı atıp “ücretli izne” yolladılar işçiyi. Sonra da işten attılar. Taşeron firmayla Koç Üniversitesi’nin anlaşamaması üzerine 161 işçiye ulaştı çıkarmalar. İşçiler, konuya tepki gösteren bir grup öğrencinin, öğretim üyelerinin ve yönetsel personelin desteğini alarak harekete geçti. Tek istekleri okuldaki işlerine üniversite bünyesinde kadrolu olarak devam etmekti. Siz bu satırları okurken verilen söz tutulmuş olacak mı bilemiyoruz ama üniversite işçilere yarın işe döneceklerine ilişkin
söz verdi.

Taşeronlaşmanın mağdur ettiği işçiler salt onlar değil… Trabzon’da belediyede taşeron işçi olarak çalışıyordu Mustafa Canbakkal. 12 Şubat’ta işten çıkarıldı. Kırk yaşından sonra nerede, nasıl iş bulacaktı. Çıkmazdaydı. Belediye binasının çatısından kendini atmaya karar verdi. Belediye Başkan Yardımcısı Ergin Aydın tarafından ikna edildi. Ancak geçen hafta yine belediye önündeydi Canbakkal, elindeki pet şişede bulunan benzini üzerine döküp çakmağına bastı… Kurtarıldı ama şimdilik…

DİSK Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) araştırmasına göre,
Türkiye’de altı milyon insan iş güvencesinden yoksun bir şekilde taşeronlar eliyle çalıştırılıyor ve taşeronlaşma tüm işkollarının yaklaşık % 60’ına yayılmış durumda. Üstelik en çok da inşaat, maden gibi “iş cinayet”lerinin yoğun yaşandığı sektörlerde var.

Anlayacağınız;

– 2010’da Zonguldak Karadon’da 30 işçiyi diri diri madene gömen de,

– İstanbul Esenyurt’ta bir şantiyede işçi yatakhanesi olarak kullanılan çadırlarda çıkan yangında 11 işçinin diri diri yanmasına neden olan da o.

İş hukukunda “alt işveren” olarak adlandırılan taşeron işverenler, her alanda faaliyet gösteriyorlar. Oysa İş Yasası’nın 2. maddesi diyor ki,

“Asıl işveren kendi asıl işini taşeron işverene devredemez. Sadece asıl işe yardımcı nitelikte olan; temizlik, taşıma, güvenlik, yemek gibi işler ile asıl işin teknik anlamda uzmanlık gerektiren kısmını taşerona devredebilir.”

Ama ne yazık ki, bırakın özel sektörü, pek çok kamu işi de “hizmet alımı” adı altında ihale yöntemiyle taşeronlara devrediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’na 2003-9 arasında alınan 478 bin personelin 150 bini sözleşmeli, 240 bini ise taşeron firmalar eliyle çalıştırılan geçici personel statüsündeydi örneğin. AKP’nin 2003’ten bu yana yürüttüğü “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde sağlıkta hizmet alımı ile temin edilen personel sayısı 11 binden 116 bine çıktı.

Eski DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin 2013’ü taşerona karşı kadrolu, sigortalı, sendikalı bir iş isteminin haykırış yılı olacağını dile getirmesi boşa değil. Üstelik AKP,
İş Yasası’nda yapmayı planladığı değişiklikler taşeronlaşmanın önünü daha da açacak.

Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Cemal Bilgin ve
dernek çalışmalarında yardımcı olan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan durumu, taşeron işçilerse yaşadıklarını anlatıyor. Söz Bilgin ve Kılıçaslan’da :

– Önce dernekle başlayalım. Taşeronlaşma pek çok iş alanında mevcut, çalışma koşulları kötü, hak gaspı çok olduğu halde işçiler ancak son birkaç yıldır örgütlenmeye başlayabildi. Ancak taşeron işçileri derneklerinin büyük bölümünün iktidar çevreleri tarafından desteklenerek kurulduğu söyleniyor. İstanbul’da Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni kurma fikri nasıl gelişti? 

Prof. Zeki Kılıçarslan : Evet, Anadolu’da pek çok yerde bakanlık destekli dernekler kurularak konu çarpıtılmaya çalışılıyor. İşçi bile olmayıp yalnızca örgütleme amaçlı çalışan elemanları var. Açılış kurdelelerini bakanlıktan yetkililer kesiyor, düşünün.
İktidar süreci yönetmek istiyor, çünkü taşeronlaşmanın ne denli can yakıcı bir konu olduğunun farkında. İstanbul Üniversitesi’nde 2001’den başlayarak ciddi bir taşeronlaşma başladı. Ne yönetimin, ne burada yetkili iki sendikanın, ne öğretim üyelerinin haberi vardı bu taşeron işçilerden. Mücadele ederek seslerini duyurdular.”

Cemal Bilgin: 1998’den beri İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde hasta bakıcı olarak çalışıyorum. Çalıştığım firmanın sayısını hatırlamıyorum, o kadar çok değişiyor ki, son üç yılda on firma değiştirdim örneğin. Her değişimle haklarımız gasp ediliyordu. Düşünün, son on yılda bir kez bile yıllık izin kullanamadım. Bu kötü koşullarımıza karşın sendikalar bize dönük bir örgütlenmede bulunmuyordu. Biz de kendi aramızda bir örgütlenmeye gidelim dedik. Nasıl bir köy derneğinde 3-5 kişi bir araya gelip dayanışıyor, öyle bir şey oluşur, diye düşünmüştük. Ama üyelerimiz 150’ye çıktı,
her gün de artıyor. Dernek büyük bir gizlilik içinde oluştu. Başta baskılar çoktu ancak kalabalıklaşınca gücümüzü gördüler. Şimdi rahatlıkla basın açıklamamızı yapıyor, sıkıntılarımızı dile getiriyoruz.”

– Üyeleriniz daha çok hangi sektörlerden?

C. Bilgin: Sağlıktan, belediyelerden, Emniyet’ten, adliyeden, karayollarından işçiler yoğunlukta. Ancak taşeronlaşma bu alanlarla sınırlı değil, çalışma şartlarından ve olanaksızlıklardan dolayı henüz her sektöre ulaşamadık. Yoksa taşeronlaşma artık yaşamın her alanında. İş Yasası’nın 2. maddesi “asli işler taşerona verilemez” dediği halde taşeronlaşma artık denetlenemeyen bir güç.

Prof . Z. Kılıçarslan : Evet, bu 2. madde kilit bir öneme sahip.
AKP oradaki “asli işler” ibaresini kaldırıp her işi taşerona vermeye çalışıyor.

C. Bilgin: Meclis görüşmelerimiz oldu. Dört partiye de gittik. Hepsi taşeron sorununu ele aldığını söyledi. Ancak dördüne de güvenmiyoruz. Seçim zamanında “taşerona son” vaatlerinde bulunuyorlar ama sonra temsil bulamıyoruz.

– Taşeronlaşmadaki tıkanma nerede başlıyor?

C. Bilgin: Önce şunu söylemeliyim, derneğin amacı taşeronu iyileştirmek, maaşımız düzenli yatsın filan değil; biz taşeron kaldırılsın istiyoruz. Taşeron firmalar son 10-15 yıldır çok arttı; bir patronun 5-10 firması var. Hızla birini kapatıp, yenisini açıyorlar. Böylece maaşlarımız ödenmese bile muhatap bulmakta zorlanıyoruz.

Prof. Z. Kılıçarslan : Çapa Tıp Fakültesi’ndeki taşeron işçilerin açtıkları davalar bu konuda bir dönüm noktası niteliğinde aslında. İş müfettişlerinin tuttuğu rapor sonucunda mahkemeden 1112 kişi için asli iş yaptıkları, dolayısıyla üniversitenin çalışanı olmaları gerektiğini belirten karar çıktı. Yargıtay da onadı. İşçilerin tescilinin İstanbul Üniversitesi’ne yazılması gerektiği belirtildi bu kararla. Ancak hâlâ yapılmadı bu.
Çünkü iktidardan baskı var, düşünün Bakanlar Kurulu’nda bile bu karar tartışılmış
çünkü bu tüm kamu kuruluşlarına örnek oluşturacak. Bunu nasıl durdurabiliriz
diye düşünüyorlar. Yakında yeni yasa yapılacak.

C. Bilgin: Daha önceleri davalar taşerona açılıyordu. Bu karar,  muhatabımızın doğrudan İstanbul Üniversitesi olduğunu ortaya çıkardı. Öbür çalışanlar için de
ana firmaya dava açabilme yolu açıldı. Ancak 2011’de alınan karar hâlâ uygulanmadı. Üniversiteyle toplantı yaptığımızda hukuk profesörleri “Sonuna kadar haklısınız ama bizim yapacağımız bir şey yok, hükümet bunun önüne geçiyor.” diyorlar.
Yerel seçim sürecine girilmişken eylemlerimizi yükseltip bunu kamuoyunun gündemine sokmak istiyoruz.

ESRA AÇIKGÖZ
esraacikgoz@cumhuriyet.com.trCumhuriyet Pazar Dergi, 14.4.13

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti: Halkı daha fazla hasta edeceğiz!

Dostlar,

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) web sayfasında yayımladığı dehşet verici bir raporu paylaşmak istiyoruz..

Demek koluyor ki, artık öyle bir aşamaya geldik ki; kamunun mallarını sermaye ancak
belli güvencelerle lütfen satın alacak denli şımarmış.. Benzetmekte hata olmasın; insanlar bağlı, köpekler serbest..

Rapor aşağıda.. Okumalı ve okutmalısınız..
AKP kadroları ülkeyi nasıl bir bataklığa sürüklediler..

Demek ki, 900 dolayında Sağlık Bakanlığı hastanesini
87 Kamu Hastane Birliği’ne satmak üzere olan Sağlık Bakanlığı
,
bu Sağlık İşletmelerine “hasta garantisi de” vermekte..

“Yataklarınızın % 70’ini dolduracak ölçüde hastayı size garanti ediyoruz… “ demeye getiriyor Sağlık Bakanlığı.

Ülkede 200 bine yakın hastane yatağı var. Bunların yaklaşık 120 bini Sağlık Bakanlığı’nın. Bunların da % 70’i 84 bin hasta yatağı ediyor. Demek ki iktidar, ne yapıp edip, izlediği politikalarla her yıl 84 bin yurttaşı hastanelik, pardon “sağlı işletmelik” edecek.

Bir başka deyimle Kamu Hastane Birliklerinin Sağlık İşletmelerine her yıl
84 bin “müşteri” Sağlık Bakanlığından garanti!

Bir şeyi daha artık çok iyi anlamak gerekiyor :

Devr-i AKP’de Sağlık Bakanlıklarının görevi insanları iyileştirmek, sağlık kazandırmak değil, tam da tersine hasta ederek özel sağlık sektörüne müşteri kazandırmak!

KüreselleşTİRme dedikleri, bu olmalı..
Ya da postmodernite, yahut postmodern sağlık hizmetleri??!!

Anlaşıldı değil mi?
AKP’ye oy veren necip milletimize, vermeyenlere, “kuru” lara ve de “yaş” lara,
ne kuru ne yaşlara ve de hem yaş hem kuru tüm cumhura bir kez daha hayırlıı olsun!

Sevgi ve saygı ile.
12.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
================================================

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti:
Halkı daha fazla hasta edeceğiz!    

Kamu özel ortaklığı ihale sözleşmelerinde hastanelerde en az %70 doluluk oranı taahhüt edildiği tesbit edildi. Böylece KÖO işine giren büyük patronlara hastane işinde daha çok kar garantisi veriliyor. Bir başka deyişle hastahaneler bundan böyle karhane!

“5 yıldızlı otel konforunda hastaneler” yapacaklarını duyuran ve ihale yapmaya devam eden Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere % 70 doluluk vaat ediyor. Hastanelerin %70 gibi yüksek oranda dolu olmasının nasıl sağlanacağı ise belirsiz. Ancak bu oran tutturulamaz ise Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere aradaki farkı ödemeyi taahhüt ediyor. Dolayısıyla bu doluluk oranını tutturmak için vatandaşın daha çok hastalanması ve hastanelere başvurması gerekiyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulandığı dönem boyunca yatak doluluk oranları giderek artsa da şirketlere vaat edilen % 70’lik doluluk oluşmamış durumda.
Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2011 verilerine göre yatak doluluk oranları şöyle:

Yıllara ve Sektörlere Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü.)

Peki bu grafiklerdeki verilerden ne anlamalıyız? Yataklı tedavi hizmetlerini değerlendirmek için kullanılan pek çok kavram vardır. Bunlar 100 kişiye düşen yatak sayısı, hasta yatırılma oranı, polikliniğe başvuran hastaların ne kadarının hastaneye yatırıldığı, bir yatağın yılda kaç gün boş kaldığı, yatakların ne kadarının dolu olduğu gibi verilerdir. Bu veriler daha nitelikli bir yataklı tedavi hizmeti vermek için bir planlama aracı olarak kullanılmalıdır.

Hasta yataklarına kârlılık gözlüğüyle bakmak, turistik tesis yatakları ile karıştırmak ancak AKP iktidarına mahsustur.

Turistik tesislerde doluluk için çaba harcanabilir. Ama sağlıkta bu çaba daha çok insanın hastaneye yatacak denli hastalanması için çaba harcamak demektir. Hastaneler
halkın sağlık gereksinimine göre değil de kârlılık üzerinden yıkılıp yapılırsa
“garantili” bir biçimde doldurulmaları da gerekir. Ne günlere kaldık!

Yıllara Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, Tüm Sektörler, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü) 

Şirket Temsilcileri Hastaneleri Yönetecek

Hazine arazileri üzerine inşaat yapacak bu şirketlere hem 25 yıl “kira” ödenecek hem de hastane içindeki görüntüleme ve laboratuvar dahil pek çok hizmet devredilecek. Yani Sağlık Bakanlığı hem kiracı olacak hem de hizmet satın alacak. Son yapılan yasal değişiklikle bu şirketlere tam KDV muafiyeti de getirilmişti.
O halde bu ihalelerde kamunun yararına olan ne? Ayrıca 25 yıl kiracı olarak kullanılacak bu hastanelerin Kamu Hastaneleri Birliği süreci ile birlikte “kamu sağlık tesisi” olacağı söyleniyor. Oysa 2 Milyon TL’ye yapılan hukuk danışmanlığı ihalesini alan şirketlerce hazırlanan sözleşme taslağına göre hastane “şirket temsilcisi” tarafından yönetilecek. Sağlık Bakanlığı döner sermaye bütçesinden ödenecek “kiralar”
11 ihalede yılda 2 Milyar TL’nin üzerine çıktı. Önümüzdeki 25 yıl için şimdiden 50 Milyar TL (eski para ile katrilyon) borçlandırıldık. Açıklanan ve planlanan 45 ihale ile bu tutarın tüm döner sermaye bütçesiyle bile karşılanamayacağı hatta Sağlık Bakanlığı bütçesinin de büyük bölümünün sadece bina kullanmak için harcanacağı açık.

Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı davalarda Ankara-Etlik, Ankara-Bilkent ve Elazığ ihalelerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Mahkeme ayrıca dayanak
3359 Sayılı Yasanın da Anayasa Mahkemesine gönderdi. Anayasa Mahkemesi
ilk incelemesini yaparak davanın esastan görüşülmesine karar verdi.

Türk Tabipleri Birliği Kamu Özel Ortaklığı sürecini ve yaratacağı kamusal zararı yakından izlemeyi sürdürüyor.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hukuk-3420.html, 9.11.12

 

Kürtaj, Sezaryan Hakkında Türk Tabipleri Birliği Basın Açıklaması 30.5.12 / Press Release By Turkish Medical Association on D&C and Caeserian section as a human right

Kurtaj_Sezaryen_basin_aciklamasi.TTB_30.5.12