Etiket arşivi: Rifat Serdaroğlu

Kelle Vermek

 

KELLE VERMEK

portresi3

 

 

RİFAT SERDAROĞLU

AKP’yi kuran dar kadroyu, bu kadronun yetiştirilme tarzlarını, arkalarındaki cemaat ve tarikatların hedeflerini çok iyi bildiğimiz için, AKP İktidara geldiğinden bu yana
devamlı olarak insanları uyarmaya çalıştık.

Yaşamları boyunca belirlenmiş bazı dogmaların kendilerine zorla ezberletildiği,
tek Reise-  tek adama şartsız ve tümüyle itaat etmenin öğretildiği, aklın ve bilimin
çok arka plana atıldığı, kendisine öğretilenlerin mutlak doğru sayıldığı bir ortamda yetişen insanlarla uygar bir tartışma yapılamayacağını, fikirlerin medeni bir şekilde çarpıştırılıp, doğrunun aranamayacağını anlatmaya çalıştık.

Böyle bir anlayıştan demokrasi-insan haklarına saygı-özgür ve uygar bir yaşam beklenmemesi gerektiğini, bunu beklemenin içi boş bir hayal olduğunu yazdık durduk!

“Vatan” denen kutsalın, anlamsız bir arazi parçası olmadığını, “Millet” denen birlikteliğin sadece maddi beklentiler için kurulmadığını, güçlü bir “Türk Devletinin – Türk Ordusunun” varlığının, içinde bulunduğumuz zor coğrafyada yaşayabilmemiz için olmazsa olmaz
şartı olduğunu söyledik.

Büyük Atatürk’ün tüm bunları görerek Türkiye Cumhuriyetini-Türk Devletini kurduğunu ve bizi bir arada tutacak formülün “Ne Mutlu Türk Olana” değil,

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

ilkesi olduğunu bilerek söylediğini kezlerce anlatmaya çalıştık. Bu yüzden kimi dostlar tarafından yanlış anlaşılıp, çok ağır yazmakla,  bu sert üslubun bize yakışmadığı eleştirilerine maruz kaldık!

Bizim yıllardır anlatmaya çalıştığımızı fakat medyanın tümüne yakınının karşı propagandası sebebiyle anlatamadığımızı, gençler birkaç gün içinde hem bizlere,
hem de dünyaya anlattılar. Hem de kafalardan hiç çıkmamacasına anlattılar.
Tabii ki bu anlatımda da AKP Genel Başkanının ve sözcülerinin kaba – uzlaşmaz konuşmaları yardımcı oldu.

Erdoğan’ın, “onlar yüz toplarsa, biz milyon toplarız” ve “evdeki yüzde elliyi zor tutuyorum”, “anladığınız dilden konuşuruz” şeklindeki suç oluşturan,
Türk Milletini bölme amaçlı ve aklı başında hiçbir Başbakan’ın söylemeyeceği konuşmalarından sonra Erdoğan’ın sözcüsü Hüseyin Çelik; “Birileri istiyor diye Başbakan kelle vermez” dedi.

Bunların jargonunda, başarısız yöneticiyi görevden almak, “Kelle Vermek” anlamına kullanılır. Doğru işleyen ve “Biat” etmeyen beyinlere düşman oldukları için, hedefleri
hep kafadır. Menemen’deki gibi, 31 Mart Vakasında olduğu gibi “Kelle Almak” bunların geçmişlerinde vardır.

Erdoğan’ın aziz şehitlerimize ”Kelle” demesinin sebebi de budur.

  • Erdoğan, Türkiye’yi süratle bir iç savaşa götürmektedir.

Ülkenin her yerindeki hak arama ve özgürlük eylemlerine karşıt olarak Ankara ve İstanbul’da miting düzenlemesi emrini vermesi bu sebeptendir. Bir taraftan Taksim’deki gençlerin arasına ellerinde Öcalan posteri olan PKK militanlarını sokmaya çalışıp,
Bakın bunlar PKK’lı” diye, Taksim eylemlerini karalamaya çalışmakta,
öte yandan Güneydoğu Bölgemizde PKK’nın yaptığı eylemlere katılanlara
Polis koruması vermektedir.

Tekrar ediyorum;

  • Erdoğan ateşle oynamaktadır.
  • İstanbul-İzmir-Ankara’da-Rize’de gençleri sopalarla döven Polis,
    Şırnak’ta PKK’lıları korumak için kullanılmaktadır.

Cani Öcalan;

Barzani’ye yazdığı mektupta, “Sizi sadece Güney Kürdistan’ın değil,
4 parça olan Kürdistan’ın tamamının lideri olarak görüyorum
” demektedir.

Bu 4 parça nereleridir? 4 parçanın içinde Türkiye’nin güneyi var mıdır?

MİT, Öcalan’ın postacılığını yaptığına göre, bu mektuptan haberi olmaması
mümkün müdür? Yalnızca böyle bir mektubun yazılmasına ve Barzani’nin eline ulaşmasına izin veren MİT Müsteşarının gideceği tek yer, “Yüce Divandır.”

  • Eylem yapan gençlere “Vandal” nitelendirmesini yakıştıran Erdoğan,
    54 bin insanımızın ölümüne sebep olan bu caniye karşı
    niçin sessiz kalmaktadır? Aralarındaki anlaşma nedir?

Değerli Okurlar;

11 yıldır bu sepetlerin ciğerlerine kadar her yerlerini, kafalarının arkalarındakini bile tanıdık. Yalnız bunları mı? Muhalefet liderlerinin çapsızlığını da anladık…
Gençlerin başlattığı toplumsal muhalefeti anlayamayan ve siyasete aktaramayanlar, kurtarıcı olarak Cumhurbaşkanı Gül’e koşarak gittiler ve
kendilerinin toplamaları gereken primi ona armağan ettiler!

Türk gençlerinin başlattığı bu özgürlük-uygarlık ve demokrasi selinin önünde
ne AKP iktidarı, ne de ona payanda olmaktan başka bir işe yaramayan çağdışı muhalefet partilerinin yönetici takımı duramayacaktır.

Toplumsal muhalefeti başlatan ve sürdüren gençler bundan böyle bizlerin yani
tüm Türk Milletinin koruması altındadırlar. Erdoğan ve danışmanları bunu çok iyi anlamalı ve devlet gücünü, kendi vatandaşına karşı kullanma çılgınlığı yoluna gitmemelidir…

Sağlık ve başarı dileklerimle.

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11, 10 Haziran 2013

Ürdün Kralı Abdullah’ın Anıtkabir’de Gözyaşları..

Dostlar,

Ürdün Kralı Abdullah geçtiğimiz günlerde (5-6 Mart 2013) ülkemizi ziyaret etti.
Anıtkabiri ziyaretinde ise gözyaşlarını tutamadı ve içtenlikle ağladı..
Demek ki Krallar da ağlarmış..

Urdun_krali_Abdullah_Anitkabir'de_agladi_5_Mart_2013

Sayın Rifat SERDAROĞLU, 7.3.13 günü (bu gün) yazdığı ve bizim de sitemizde
yer verdiğimiz “3 Abdullah” başlıklı yazısında, Ürdün Kralı Abdullah için şunları yazdı :
(Bu yazı mutlaka okunmalı.. Öbür 2 Abdullah Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
ve gerçek adı Agop Artinyan olan bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan..)

ABDULLAH Ürdün Kralı;

Ülkemize ziyarete gelen Kral Abdullah, Anıtkabire giderek Atatürk’ün manevi huzurunda saygı duruşunda bulundu. Ziyaret esnasında Abdullah’ın gözlerinden yaşlar döküldü. Saygıdan, sevgiden, özlemden ve O’nu geç anlamış olmaktan kaynaklanan gözyaşları. Abdullah’ın, ülkesinde şimdi yapmaya çalıştığını, 90 yıl önce gerçekleştirmiş, fakat “Kral” olmayı değil, Cumhuriyeti seçmiş, milletine kendi kendini yönetmeyi armağan etmiş, milletine güvenen dünya çapındaki bir devlet adamına duyulan saygının sonucu dökülen gözyaşları idi onlar. Televizyonların ve yandaş basının görmezden geldikleri bu olay, yere-göğe sığdırılamayan milyon tane “Van Münit”(!) e bedeldir. Tabii ki anlayana.

  KRAL SAYGI DURUSU SIRASINDA AGLADI

Şimdi gelin de Yüce ATATÜRK‘ün şu sözlerini naımsamayın :

  • “Beni inkâr edeceksiniz. Hatta bühtanla yad edeceksiniz.
    Fakat Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim,
    orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.”

 

YOK SAYILAN 3 KADIN

Dostlar,
Sayın Rifat Serdaroğlu‘ndan müthiş bir yazı ulaştı. PKK’nın içyüzünü,
Paris’te öldürülen PKK’lı 3 kadın olayının ve İmralı ile sürüdürülen / dayatılan “barış sürecinin” arkaplanını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan çok önemli bir yazı.
Tarihsel değerde belki de..
Sayın Serdaroğlu’na teşekkür eder, bu çok başaılı ve uygun zamanlamalı yazısı için kutlarız.Eski Sağlık Bakanı (DYP’li) Sayın Rifat Serdaroğlu salt saptama yapmakla da kalmıyor. Başbakana, Genelkurmaya, MİT’e, Emniyet’e net çağrıları var..

Bu yazı çok okunmalı ve Türkiye gözünü açmalı artık..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 18.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================RİFAT SERDAROĞLU

portresi

YOK SAYILAN 3 KADIN…

Bugün, size Türk Toplumundan özellikle saklanan bir gerçeği,

  • Kürt kökenli kadınlara PKK Terör örgütü yöneticileri tarafından uygulanan işkenceleri

ve bunlardan yalnızca biri olan “3 Kadının” yaşadıkları vahşeti anlatacağım.
Değerli Yazar-Gazeteci Kıymet Nadir Bindebir 2010 yılında bu konuda bir yazı yazmıştı.

Eşimin ve benim tüylerimizi diken-diken eden bu yazıyı hiç unutmadım.
Kıymet Nadir Bindebir yazısını, 1991’den 2003’e kadar yani 12 yıl dağ kamplarında sürünmüş PKK militanı Kürt kızı Dilaram’ın “Özgürlüğe Kaçış” adlı romanından derlemişti.

HEVİDAN

“Korucu kızı Hevidan çok küçüktü, 12 yaşındaydı.

Apo’nun çıkardığı “Korucu kızlarını kaçırıp PKK’lı yapma” kanunuyla kaçırılıp getirilmişti.

1997 yılında 16 yaşına basmıştı. Kaçma planları yaptı ama anlaşıldı, tutuklandı. İnfaz kararı verildikten sonra Hevidan’ın eline kazma-kürek verip mezarını kazdırdılar. Temmuz sıcağında çukur açarken söylediği türkü dağlarda yankılanıyordu. Son isteği sorulduğunda af dilemedi. ‘Kahrolsun Apo!’ dedi,
o köylü kızı. ‘Ahım sizin boynunuzda kalacak’ diye bağırdı!

İnfaz mangasındaki tek bacağı protezli Siirtli Rengin, Hevidan’ı gözünü kırpmadan taradı. Ölmüyordu bir türlü. Kadınlar başını taşlarla ezerek öldürdüler!”

**********

DİLARAM

Öcalan’ın Şam’daki evine Yoğunlaştırma Evi denir.
Yoğunlaştırma Evine bakire genç ve güzel kadınlar alınır.
Vahşi herif, ‘Çöl Güzeli’ kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı. Ben de Yoğunlaştırma Evine çağrıldım.

Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi. Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını.
Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm.
Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi.
Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo’ya vurdum.
3 yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana.

‘Düşkün, fahişe, rezil kadın.
Seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum.’ dedi.

Titrediğimi görünce kovdu beni. ‘Sen köle kalacaksın’ diye bağırdı.
Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar beni
psikolojik olarak hazırlanma toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden biri,
Osmanlı Sarayındaki Valide Sultan gibiydi. Beni azarladı.
Başkan bizi özgürleştiriyor. Sen özgürleşmek istemiyor musun?
Başkana erkek gözüyle bakıyorsun.

  • O Başkan; O zincirlerimizi kıran bir peygamber.’

Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözülmüştüm.
Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekâretimi aldı.”

**********

ROHAN

7 aylık hamile Rohani’nin Zele’de infaz edildiğini Osman Öcalan da
Cemil Bayık da iyi biliyor. Çünkü onlar karar verdi. 1991’den beri arkadaşımdı.
Suriye-Kamışlılı’ydı. Son isteğini sordular :

‘Çocuğumun hayatını bağışlayın. O doğduktan sonra beni idam edin’ dedi.

Suçu biriyle ilişki kurmasıydı. Babasına dokunmadılar.
Rohani, karnını kuşakla bağlıyordu ama büyüyünce gizleyemedi.
Açığa çıktı. İnfaz manga komutanı, Cemil Bayık’a Rohani’nin son isteğini söyledi.
Cemil Bayık, ‘Hayır, idam edin’ dedi. Karnında bebeğiyle öldürüldü.”

**********

PKK’lı kadınların yaşadığı bu ve benzeri binlerce vahşet “Yok” sayıldı.

Kimse görmedi, bilmedi.

Yaşar Kemal-Orhan Pamuk-Elif Şafak-Kandil Bülbülü Hasan Cemal-

Hepimiz Ermeni’yiz diyenler bu vahşeti hiç görmediler.

PKK ve Öcalan canisi tarafından hayatları-namusları-onurları çalınan ve

“bunları T.C. Askeri öldürdü” denilip bir çukura atılan zavallı kadınları
kimse görmedi, onlar için iki satır yazmadı, bir Fatiha okumadı.

Sevgili AKP’li dostlar;

İşte sizlere “Çözüm” diye içirilen zehir bu. Genel Başkanınız, eli kanlı katile
“Siyasi Lider” payesi verip, sizlere çözüm diye şehit kanlarını içirecek.

Yoksa akan kanın durmasını, ölümlerin bitmesini hangi vicdan sahibi insan istemez.

Fakat anlaşılmayan konu şudur:

Bu katiller sürüsü ile çözüm aramak, Azrail ile alay etmeye benzer.

  • Kendi kökeninden kadınlara, hem de karnında bebek olduğu halde acımayan mahlûklara ve onların tecavüzcü başkanlarına,
    hangi “aklı kıt” güvenebilir ki?

*Türkiyeli Başbakan                                              ;

Sizin deyiminizle, “Sürecin devamı için”  görüşmeyi şart koştuğunuz İmralı Canisini şimdi daha iyi tanıdınız. Size önerim, Öcalan’a eskortluk yapacak yeni bir birim oluşturmanızdır. İmralı Canisi rahatlarsa, müzakereler daha iyi geçer.

Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem’in giysilerinden rahatsız olan siz,
yukarıdaki gerçek olaylara ne diyeceksiniz?

*MİT Müsteşarı Hakan Fidan                                    :

Siz T.C. Devletinin bir memurusunuz. Öncelikli göreviniz, yukarıda anlattıklarım gibi binlerce olayın arşivlerinizde bulunan belge ve kayıtlarını çıkarmak ve
Türk Milletine bu çapulcuların gerçek yüzlerini anlatmak olmalıdır.

Önce görevinizi yapın, Türk Milleti kiminle pazarlık yaptığınızı iyice bilsin;
sonra isterseniz Öcalan ile isterseniz Kandil’deki canilerle buluşmaya gidersiniz.

*Bülent Arınç Başbakan Yardımcısı                            ;

İnanın sizi çözmekte, anlamakta çok zorlanıyorum.
Türk Milleti Atatürk için gözyaşı döker, siz Seyit Rıza için,
Türk Milleti şehit subay Kubilay için gözyaşı döker, siz Derviş Memed için,
Türk Milleti PKK’nın öldürdüğü kadınlar-çocuklar için ağlar, siz ölüm emri veren Sakineler için.
Siz başörtüsünü namusunuz kabul edersiniz, sonra tecavüzcü katil ile kol kola çözüm ararsınız! Bu nasıl bir anlayış!

**********

Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanının, MİT Müsteşarının, Emniyet Genel Müdürünün ellerinde bulunan; PKK’nın yaptığı örgüt içi infazlar, işkenceler, cinayetler, hırsızlıklar, haraçlar, uyuşturucu ticareti, PKK’nın nihai hedefi ile ilgili belge ve bilgiler önce Türkiyeli Başbakan’a, sonra da Türk Milletine açıklanmalıdır.

Açıklayın,

  • Türk Milleti AKP İktidarının kimlerle pazarlık yaptığını anlasın.

Açıklayın yoksa sizler de bu belanın altında ezileceksiniz.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
15 Ocak 2013

RİFAT SERDAROĞLU
riftserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

MAĞDURE..

RİFAT SERDAROĞLU



MAĞDURE

Başbakan Erbakan’ın yardımcısı Tansu Çiller, Salı günü ifade vermek üzere Savcılığa gitti. Ankara Başsavcı Vekili O’nu Adliyenin kapısında;

“Hoşgeldiniz Sayın Başbakanım” diye karşıladı. Tıpkı Genelkurmay Başkanını ve Orgenerallerini; “Hoşgeldiniz Sayın Komutanım” diyerek karşıladıkları gibi !…

Çiller; “Geldim, belgelerin tümünü gördüm. Açıklamamı TBMM Komisyonunda yapacağım.” diyerek, ifade vermeye değil, savcının ifadesini almaya geldiği havasını verdi…

Özel Yetkili Savcı Mustafa Bilgili’ye yardımcı olmak üzere düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak isterim. Tansu Çiller açıklamasını 7 Kasım’da TBMM Darbeleri İnceleme Komisyonu’nda yapsın, ben de o zamanki DYP Genel İdare Kurulunda ve DYP Meclis Grubunda yapılan konuşmaları ve bildiklerimi sizlere anlatacağım.

Sayın Savcı;

*Devleti yöneten Başbakan-Başbakan Yardımcısı gibiler “Dürüst, namuslu ve Şeffaf” olmadırlar.
*Servetlerinin hesabını Yargıya ve Kamuoyuna açık-net-doğru olarak vermelidirler.
*Servetlerini, “Çıkına-Annesinin yastığının altına- Çocuklarının pipisine” bağlamamalıdırlar.
*Hizmetçilerinin üzerine çiftlik alıp, önce inkar edip sonra kabul etmemelidirler.
*Başka ülkenin vatandaşı olmamalıdırlar. Yabancı ülkeye vatandaş olurken,
öncelikle “o ülkenin menfaatlerini koruyacakları” yeminini etmemelidirler.
*Servetleriyle ülkelerine yatırım yapmalıdırlar. Başka ülkelere yatırım yapmaları, ülkelerine güvenmedikleri anlamına gelir.
*Birbirlerini “Hırsızlıkla-Mürteci olmakla” suçladıktan sonra,
“TBMM Komisyonlarında aklanmayı” hükümet kurmanın öncelikli şartı yapmamalıdırlar.
*Genel Seçim öncesi vatandaşa verdikleri sözlerin aksine, kendilerine oy verenlerin iradelerini yani “Milli İradeyi” satmamalıdırlar.
*Uluslararası Bankerlerin oyununa gelip, ülkeyi ekonomik krize sokarak, kendi servetleri kat-kat arttırırken, milletin servetini bir gecede yarı yarıya azaltmamalıdırlar.
*Cesur olmalıdırlar. Milli irade yara aldığında susup, koltuklarına yapışmadan konuşmalılar, tavır almalıdırlar. Aradan 15(ON BEŞ) yıl geçtikten sonra konuşmamalıdırlar. Kendi ayıplarını ve yüreksizliklerini bilip, susmalıdırlar.
*Bu kişiler kooperatif ve imar planlarında yapılan yasa dışı oynamalarla bir günde 500 Milyon Dolar rant sağlamamalı ve sağlatmamalıdırlar.
*Bu kişiler, “Milletvekilleri ikna odası”, “Milletvekilleri Borsası” konusunda ne biliyorlarsa isim-isim konuşmalıdırlar. Herkesin haysiyet ve namus anlayışının kendilerinki gibi olmadığını anlamalıdırlar.
*TBMM’de ettikleri yemine (Devletin varlığı ve bağımsızlığı + Atatürk İlke ve Devrimleri + Lâik Cumhuriyet ilkesine uymak) sadık olmalılar ve ettikleri yemini, siyasi çıkarları uğruna çiğnememelidirler…

Sayın Savcı;
Şevket Kazan’ı da dinleyecekmişsiniz. Ona, Çiller hakkındaki söylediklerini ve elindeki Çiller dosyalarını sorunuz. Bu belgeler gazetelerde ve televizyonların arşivlerinde de mevcuttur.
Ayrıca Anayasamızın 174. Maddesi ve bu madde ile ilgili kanunlar yürürlükte iken, Başbakanlık Konutundaki Tarikat-Cemaat önderlerinin davetini ve Erbakan-Çiller Hükümeti zamanındaki “Lâiklik İlkesi” aleyhine verilen beyanatların da sorulması, Anayasa Mahkemesi kararlarının incelenmesi
sizlerin yolunuzu açacak ve adaletin tecellisi sağlanmış olacaktır…

Sayın Savcı;

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temelini oluşturan Anayasamızın ilk üç maddesine gönülden bağlı(!) “Erbakan-Çiller” Refahyol Hükümetinin gerçek yüzü, Savcılığınızın yapacağı titiz araştırma sonucu mutlaka ortaya çıkacaktır. Aylardır tutuklu olarak yargılanmayı bekleyen Profesör Kemal Gürüz ve öbür Askerler de suçlarını öğrenmiş olacaklardır. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Sağlık ve başarı dileklerimle. 05 Ekim 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

TÜRK ORDUSU HAPİS

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu

TÜRK ORDUSU HAPİS

*Sizinle savaşan Türk Ordusu içerde

*Sizin için hukuku yok ettik…

Bu iki cümle, Başbakan Erdoğan’ın emri ile Oslo’ya, PKK Narko-Terör örgütünün Avrupa’daki sözcüleri ile “T.C Devleti adına” görüşmeye giden MİT Müsteşar Yardımcısı tarafından söylendi. Bu sözler söylenirken şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan da onaylıyordu.

*Bu sözler, Başbakan ve MİT Müsteşarı tarafından hiçbir zaman yalanlanmadı.
*MİT Müsteşar Yardımcısı bu sözleri, kendisini oraya gönderen Başbakan’ın izni ve bilgisi olmadan söyleyebilir mi?

*Görüşmeye giden devlet görevlilerini Oslo’ya kendisinin gönderdiğini Başbakan Erdoğan kezlerce açıklamadı mı?

*O zaman, o toplantılarda söylenen ve imza altına alınan ve İngiltere arşivinde bulunan belgeler Başbakan Erdoğan’ı bağlamaz mı?

-Hem öyle bir bağlar ki, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, peşinden gider.

Şimdi, Erdoğan’ın MİT Müsteşarını ve Yardımcısını, Cumhuriyet Savcılarının elinden kurtarmak için gösterdiği telaşı, bir gecede kanun çıkarmayı ve Savcıların darmadağın edilmesindeki telaşın sebebini anlayabildiniz mi?

Türkiye’de “Hukukun bağımsızlığı ve tarafsızlığı” bizzat AKP Hükümeti tarafından iğfal edilmiştir.

Erdoğan’ın konuşmalarından, uygulamalarından onlarca örnek vermek mümkündür. Elimizdeki tüm belgelerle iddiamızı kanıtlayıp, ileride Yüce Divan için tarihe not düşmüş olmak bizim boynumuzun borcudur.

Buraya kadar söylenenler ışığında Balyoz Davasının kararlarına bakınca;

*Adil Yargılanma herkesin hakkıdır. Bu hak o ülkenin şerefidir.

*Demokratik bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi, insanların huzur ve güven içinde olabilmesi için “Hukukun Bağımsızlığı” şarttır. Türkiye’de bu şart, bizzat
AKP Hükümeti tarafından yok edilmiştir.

Maalesef Türkiye’de Hukuk bağımsız değildir. Kimsenin hukuk güvencesi kalmamıştır!…

*Cemaatin elemanları- CIA Ajanlarıyla beraberce düzenlenen sahte dijital delillerle insanlar tutuklanmış, mahkeme itirazlar karşısında “sağır”, haksızlıklar karşısında “kör” olmuştur.

Bu mahkeme kararları Türk Milletinin nezdinde, aynen Yassıada Mahkeme kararları gibi yok hükmündedir..

*Bu mahkemenin kararları, birer “Rozet Madalya” haline getirilip, Genelkurmay Başkanının ve Ordu Komutanlarının göğüslerine asılmalıdır. Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’a da mutlaka birer tane verilmelidir.

Bu haksızlıklar ve kanunsuzluklara karşı mücadele etmek hepimizin görevidir. Bir gün “Hukuk” herkese lazım olacaktır. Siyasi görüşleriniz ne olursa olsun, neye inanırsanız inanın, bu cinayetlere karşı çıkmak insan olmanın, özgür bireyler olmanın ilk şartıdır.

Edirne’den Hakkari’ye, Samsun’dan Mersin’e “Bu vatan Benim” diyen herkes,
Ahlak anlayışında Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı,
Vatan sevgisinde Mustafa Kemal’i rehber kabul edenler bu hukuk gaspına karşı çıkmalıdırlar.

Bugün susanlar, sinenler, korkanlar bilsinler ki, iktidarların emrine girmeyi kabullenmiş hukuk adamları,
seri katillerden çok daha tehlikelidirler.

Yarın kimi, nerede vuracakları belli olmaz…

Sağlık ve başarı dileklerimle. 25 Eylül 2012

ÖZEL ERGENEKONCU

ÖZEL ERGENEKONCU

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu

Elinde suç aleti olarak Türk Bayrağı var mı? Var, hem de sopalısından
ve de en büyüğünden!…

“Bayrağa Saygı Yürüyüşü”ne katılmış mı? Katılmış yahu, görmüyor musun,
boy-boy resimleri var.

25 Mart 2005, Diyarbakır, Bayrağa saygı yürüyüşünde Bilgin Balanlı ve Necdet Özel (Ahmet Saltık arşivinden)

O zamanki Komutanı ve baş Ergenekonculardan Orgeneral Bilgin Balanlı ile kolkola
yürümüş mü? Hem de nasıl, can cana- et ete yürümüşler. Balanlı Türk Bayrağını bir sallarsa, (Necdet) Özel Paşa on sallamış…

İyi de, askeri darbe yapacağı iddia edilen Komutan tutuklu, hapiste.

Balanlı Paşanın karşısında esas duruşta duran ast rütbeli Özel Paşa nerede?
Türk Ordusunun başında !…

Nasıl bir ordu bu? Komutanlar darbeci, yardımcılarının hiçbir şeyden haberi yok.
Komutanlar darbe yapacaksa, tek başlarına mı yapacaklar?
Orgeneral bilecek, planlayacak, darbeye karar verecek ama Korgeneralin haberi bile olmayacak. Böyle bir şey olabilir mi?

Orgeneral Balanlı, mahkemede yaptığı savunmasında;

“Sahte dijital kayıtlarda tespit edilen sahteciliklerin sayısı 2 bine yaklaştı.
Sahtecilikleri bilimsel olarak kanıtlanan rapor sayısı 20’yi geçti.” dedi.

Orgeneral Balanlı ile birlikte bayrak sallayan, O’nun emrinde çalışan şimdiki
Genelkurmay Başkanı, hiç olmazsa silah arkadaşlarına kurulan bu dijital tuzaklar hakkında tek kelime etti mi?
Etmedi, edemedi!…

Çok özelsin, çok güzelsin, Özel Ergenekoncu tombalak paşa…

İŞTE BUDUR BU!

Tam da söylediğimiz buydu.
AKP; Arap Ülkeleri ile gereksiz yere vizeleri kaldırdı, oralarda ne kadar terörist- katil- tetikçi-bombacı-kaçakçı-it-uğursuz varsa Türkiye’ye girdiler.
Emniyetin ve İstihbarat Teşkilatımızın, kişiye dayalı istihbaratı çöktü.
Kim nerede, ne yapıyor, ne planlıyor kimse bilemez hale geldi.

Şanlıurfa Valisi açıklıyor;

Teröristler 3 Ağustos’ta Suriye’den gelip Türkiye’ye girdiler. Karayolu ile seyahat edip 9 Ağustos’ta İzmir-Foça’da bombalı bir eylemde iki askerimizi şehit ettiler,
öbürlerini yaraladılar.

Sonra yeniden karayolu ile Manisa ve Adana’ya gidip, Gaziantep’teki vahşeti planlayanlarla görüşüp, Viranşehir’de polisle girdikleri çatışmada biri ölü öbürü yaralı olarak ele geçirildiler…

Şimdi düşünelim;

Caniler elini kolunu sallayarak ülkeye giriyorlar, günlerce seyahat ediyorlar,
gerekli bomba düzeneklerini, malzemelerini sağlıyorlar, 6 gün sonra Foça’da bombalı eylem düzenliyorlar, iki askerimizi şehit ediyorlar, öbürlerini yaralıyorlar. Sonra Manisa’da, Adana’da geziyorlar. Gaziantep olayını organize ediyorlar. Viranşehir’de polisin rutin denetimine takılıp çatışıyorlar.

Nerede bu istihbarat örgütleri? Ne işe yarar bunlar?

Dediğimiz işte bu. AKP, yanlış uygulamaları nedeniyle Türkiye’nin istihbaratını çökertti.

Örnek mi? Arabanızın trafik sigortası olmadığı halde, teröristlerin bombalarla-silahlarla dolaştıkları güzergahı gezmeye kalkın, mümkün değil yapamazsınız. Herhangi bir denetimde yakalanırsınız ve arabanız trafikten alıkonur.

Bu cinayetlerin ve bundan sonra olacakların siyasal sorumlusu,
Türkiye’nin istihbaratını körelten AKP Hükümetidir.

UFAK AT DA KARGALAR YESİN

Türkiyeli Eşbaşkan Erdoğan’ı Çarşamba günü dinledik.
Bu sözü kendisi söyledi. Palavra konuşanlar, olayları abartanlar için kullanılan bir söz…
Bu hafta basında yer alan iki olayı aktaralım. Kimin ufak atması gerek görelim;

1) Erdoğan, “Türkiye’nin her metrekaresinde hükümetimiz hakimdir, gerisi yalandır.” dedi.

PKK Terör Örgütü, 422 (Dört yüz yirmi iki!) gün önce kaçırdığı 6 Asker – 1 Polis –
1 Kaymakam’ı hala tutsak tutmaya devam ediyor. PKK bu kişileri Türkiye sınırları içinde tuttuğunu açıkladı! PKK’nın elinde esir tutulan Polis Memuru Nadir Özgen’in maaşı da kesildi !…

2) Türkiyeli Başbakan Erdoğan, BDP’li milletvekillerinin PKK’lı teröristlerle yolda öpüşüp koklaşmalarına haklı olarak çok kızdı ve onları kınadı…

Tam o sırada arka sıralardan bir ses duyuldu;

Sen bu teröristlerin ağababası Barzani ile sıra gecesi düzenliyorsun ya !…

Ufak at da kargalar yesin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 06 Eylül 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

KAPINIZI DEĞİL, GÖZÜNÜZÜ AÇIN!

KAPINIZI DEĞİL, GÖZÜNÜZÜ AÇIN!

Başbakan Erdoğan, teyzesinin cenaze namazını kıldıktan sonra,
imamın elinden mikrofonu kaptığı gibi, cami cemaatine terörü anlatmaya başladı!…

Hızını alamayıp, teröristlerin hepsinin cehennemlik oldukları fetvasını da verdi..
Eh artık bundan sonra PKK kimseyi öldürmez. Adamlar düşünecekler;

“İstanbul İmamının dediğine göre, hepimiz cehennemlikmişiz heval.
Biz yanmışız, artık terör- merör yok” diyecekler, ve çok şükür ki terör bitecek!..
Erdoğan, teyzesinin naşı henüz musalla taşında yatarken yaptığı konuşmasında;

“Terör konusunda önerileri olanlar varsa, biz kapımızı kapamadık, bekliyoruz” dedi.
Ben de kendisine diyorum ki, bu işler kapıyı açmakla olmaz, önce gözünüzü açacaksınız, gerçekleri göreceksiniz… Eğer gözünüzü açmazsanız, PKK çapulcuları
sizi ve hükümetinizi “terör manyağına” çevirirler. Şehit cenazelerine katılmaktan camilerden çıkamaz hale gelirsiniz…

PKK terörünü önlemek için, bizim bildiğimiz olmazsa olmaz şartlar var. Bunlar;

*Eline silah alıp bu ülkenin askerini-polisini, çocuklarını öldüren, sakat bırakan, yakan-yıkan kim varsa, sebebi ne olursa olsun, Türk Güvenlik Güçleri tarafından yok edilinceye kadar bunlarla mücadele edilmelidir. Silah bırakmayan, öldürmeye devam eden bir terör örgütüyle mücadele etmeyip, sözüm ona siyasi çözüm arıyorum diyerek “müzakere” etmek, ihanetle eşdeğerdir…

*Başbakan Erdoğan, başımıza getirilen belaların esas sebebi olan Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanlığından derhal ayrılmalıdır. Bir taraftan şeytanla işbirliği yapmak, diğer taraftan terörden şikayet etmek akıllı ve namuslu adamların işi değildir.

*Kuzey Irak’ta PKK terör örgütünün iki tane koruyucusu vardır. ABD ve Barzani.

Bu ikisinin haberi ve izni olmadan Kuzey Irak’ta dişi sinek bile uçamaz.
Sayıları 5.000’e yaklaşan terörist bir çeteyi, bu ikilinin fark etmemesine
veya sözlerini geçirememesine ancak, geri zekalılar inanır…

ABD, tercihe zorlanmalıdır; Ya Türkiye’yi dost olarak kabul edip gereğini yapacak,
ya da Türkiye’deki pılısını-pırtısını, üssünü-kalkanını neyi varsa alıp,
Kuzey Irak’a gidecektir.

Barzani denen eşkıya da tarafını belirlemelidir. Ya Türkiye’nin dostu olup, akrabadan(!)

Türk ortaklarıyla ticarete ve yol bulmaya devam edip, kendi bölgesinin güvenliğini sağlayacak, ya da düşmanımız olarak kabul edilecektir.

ABD ve Barzani’ye karşı “açığı olmayan” , onlardan korkmayan Türk Devlet adamlarının şunları söylemesi ve sonra da gereğini yapması, bölgedeki dengeleri anında yerine oturtacaktır.

“Bu andan başlaarak, ABD ve Barzani’nin kesin etki alanı olan Kuzey Irak’tan Türkiye’ye bir saldırı olursa, bir Türk’ün burnu kanarsa, Uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımız tereddütsüz kullanılacak ve Barzani’nin karargahı yerle bir edilecektir. ABD’nin Türkiye’de bulunan üsleri , tümüyle Türk Ordusu yönetimine alınacaktır…”

Bunu söyleyebilen ve gerekçelerini açıkça Türk Milleti ile paylaşıp, dediklerini yapan kişi, Türk Milletinin başının dik gezmesine sebep olacaktır. Daha sonra, yapılması gereken ne varsa, gerek kültürel haklar konusunda, gerek ekonomik desteklerde, Türk Milleti olarak beraberce yapılmalı ve demokrasinin standartları yalızca bir bölge için değil, tüm milletimiz için ortak olarak yükseltilmelidir..
Bunları yapabilirseniz size gerçek “Devlet Adamı” derler. Yapamayıp, her cenazede salya-sümük ağlamaya devam ederseniz, size ne derlerse desinler, kimsenin umurunda olmazsınız, değil kapınızı nerenizi açarsanız açın alay konusu olursunuz,
deliğe süpürülür ve unutulup gidersiniz…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
25 Ağustos 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

BAŞBAKAN BÖLERSE

BAŞBAKAN BÖLERSE

Başbakan Erdoğan’ın “Devlet Adamı” niteliğine yakışmayan davranışları,
Başbakanlığının 9. yılında da maalesef devam ediyor. Ustalık yakıştırması da palavraymış !…

Bir milletin ortak değerleri vardır. Tarih-Kültür-Din-Dil-Bayrak-Vatan gibi.
Ülkeyi yönetenler bu değerlerin tümüne birden sahip çıkmalı ve söyleyeceklerini
dokuz kez düşünüp, öyle konuşmalıdırlar. Düşünmeden, sırf rakibi yıpratmak için söylenen bazı sözler, toplum vicdanında derin yaralar açar ve birliğimize
zarar verir.

Ayrıca hakkın rahmetine kavuşmuş, size cevap vermeleri mümkün olmayan ve
Türk Milletin’in büyük bir kısmının hala saygıyla andığı “Devlet Adamlarımıza”,
günlük siyasi çıkarlar uğruna hakaret etmek, insanlığa ve çok övünülen
“Delikanlılığa” sığmaz.

2 Nisan 2012 Salı günü AKP Grup toplantısında Erdoğan, yine Başbakan gibi değil,
AKP Genel Başkanı gibi konuştu… Birkaçını beraberce değerlendirelim;

*Türkiye’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün üzerinden, zamanın Almanya Lideri
Hitler ile 1939 yılında kurulan devlet ilişkisi sebebiyle CHP’yi ve
Kılıçdaroğlu’nu “faşistlikle” suçladı…

– Biri çıksa ve Başbakan Erdoğan’a şunları söylese, ne cevap verecek
çok merak ediyorum;

“Tayyip Bey, İnönü siyasi hayatı boyunca, her seçimde Türk Milletinin huzuruna çıktı
ve hesabını millete defalarca verdi. Devlet adamları bu tip “Resmi Temasları”
hep yaparlar.

Siz bırakın İnönü’yü de daha geçen sene diktatör Kaddafi’den aldığınız
“İnsan Hakları Ödülünü” hele bir anlatın. Kılıçdaroğlu’na İnönü üzerinden
“Faşist” diyorsanız, size ne diyeceğiz?

Kaddafi gibi “Diktatör” desek olur mu? Yoksa zorunuza mı gider ?…”

*4+4+4 Kesintili eğitim için;

“Sizlerin bu yaptığınız, rahmetli Menderes’in ezanın orijinali gibi okunması için
izin verilmesi gibi muazzam bir olaydır. Sizler tarih yazdınız.
Sizi milletim adına tebrik ediyorum” dediniz.

-Ne sizin tekme-tokat yasalaştırdığınız 4+4+4 kesintili eğitim tarihi bir olaydır,
ne de ezanın Arapça okunması.

Bütçesi-kaynakları-eğitimcileri hazır olmadan sırf kendi tabanınıza mesaj vermek için yaptığınız bu değişiklik ters tepecektir. Çünkü Avrupa Birliği,
8 yıllık kesintisiz eğitimde ısrar edecek ve size geri adım attıracaklardır.

Ezanın Arapça okunması için 16 Haziran 1950’de TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde, Demokrat Partinin yasa teklifine, CHP Trabzon Milletvekili
Cemal Reşit Eyüboğlu partisinin karşı çıkmayacağını belirtmiş ve DP ve CHP’li milletvekilleri beraberce oy kullanmışlardır.
(TBMM Zabıt Ceridesi 16.6.1950 Birleşim 9, Oturum 1, sayfa 182)

*Dersim olayları üzerinden, Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyetin kurucularına yükleniyorsunuz. Cumhuriyetimizin kurucularını “katliam” yapmakla, kendi insanlarımızı öldürmekle suçluyorsunuz.

-Yapmanız gereken, tarihçilerden ve uzmanlardan oluşan bir heyete tarihi arşiv belgelerini inceletmek ve kamuoyuna doğru-gerçek bilgiler sunmak olmalıdır.

Biri Başbakan’a;

“Siz 75-80 yıl öncesi ile uğraşıyorsunuz ama, aylar önce Uludere’de öldürülen
35 vatandaşımızın ölüm nedenini açıklayamadınız. Suçluları bulup çıkaramadınız .

Önce kendi pisliğinizi temizleyin lütfen..” dese, ne cevap verilecek acaba?

Bir Başbakan toplumu birbirine düşman edecek yanlış bilgileri, sert ve kırıcı bir
üslup ile konuşursa orada birliği, beraberliği korumak çok zor olur.

Atalarımız ne demiş;
“Boğaz dokuz boğumdur. Dokuz defa düşün, sonra konuş…”

Sağlık ve başarı dileklerimle.
04 Nisan 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

==================================================
Dostlar,

Arşivden özellikle çıkarıp sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
26.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Gaziantep-Nakipoğlu Camisi sonunda bunu da gördü..

Gaziantep-Nakipoğlu Camisi sonunda bunu da gördü..

Bir tarafta hayatlarının baharında teröre kurban verilen gencecik günahsız insanların cesetlerini taşıyan sıra-sıra tabutlar..

Diğer tarafta yüzlerce korumalarıyla, kara-kara gözlükleriyle bu cinayetlerin gerçek sorumluları olan Cumhurbaşkanı-Başbakan-Bakanlar-Generaller…

Bir köşede ise günahsız bebelerini, evlatlarını, yakınlarını teröre kurban vermiş içleri yanan zavallı insanlar…

Peki, halk nerede?

Terör kurbanlarına karşı son görevlerini yapıp cenaze namazlarını kılmak isteyen vatandaşlar nerede?

Onlar camiye sokulmadılar!…

Bu olayların müsebbipleri olan kişileri herhangi bir protesto olayı ile rahatsız etmemek için, Türk Vatandaşları cami avlusuna bile sokulmadılar.

Vatandaşlar cami avlusuna alınmadılar ve onlar tanıdıklarının, sevdiklerinin tabutlarına bile dokunamadılar ama, Emine Erdoğan ve Bilal Erdoğan protokol sırasında idiler!…

Bilal oğlan, gömlek ve sakalıyla aynen Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam gibiydi…

Emine Hanım, her zamanki gibi hüngür hüngür ağlayarak “nöbetçi ağlayıcı” pozlarında önüne gelene sarılıyordu…

Bunlar kimdir, resmi sıfatları olmadığı halde orada ne ararlar?
Nasıl olur da, bu kişiler, Bakanların önünde yer alırlar.
Vatandaşın giremediği yerlere bunlar nasıl ve niçin girerler, anlamak mümkün değil.

Tam bir ilkellik numunesi!..

Cumhurbaşkanı-Başbakan o şehit cenazelerinin önünde saf tutarken şunları düşündüler mi acaba?

– “2002’de Türkiye’nin yönetimini devraldığımızda, terör örgütü çökme noktasında idi.
Bugün kavgalı olduğumuz, hatta savaşın eşiğine geldiğimiz ülkelerle dost idik.
Nerede yanlış yaptık?

T.C. Devletini, terör örgütü militanlarının ayaklarına göndermekle, onları yargılamadan serbest bırakmakla hata mı yaptık?

Oslo’da PKK temsilcileri ile görüşen MİT Müsteşar Yardımcısına;“Sizinle savaşan
Türk subaylarının hepsini içeri attık” dedirtmekle,PKK’ya cesaret mi verdik?

Türk Polisi’nin en önemli birimlerini cemaatin emrine vermekle, düzmece sahte dijital delillerle terörle mücadele eden kahramanların hapse atılmalarını, görmezden gelmekle hata mı yaptık?

Ya eşbaşkanlık?
Eşbaşkanlığı kabul ettik, Obama’ya teslim olduk.
Önce kendi vatanımızın değil, Amerika’nın çıkarlarını düşünür hale geldik.

Yazıklar olsun bize…”

Ne dersiniz, yukarıdaki veya benzeri düşünceleri vicdanlarında paylaşıyorlar mı acaba?…

Hiç sanmıyorum.

Gül ve Erdoğan, Türkiye’yi götürmekte oldukları yerin farkında olsalar,
ısrarla aynı politikaları uygulamaya devam ederler miydi?..

İzninizle TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e seslenmek istiyorum;
Cemil Bey, yıllardır parlamentodasınız. Dün Gaziantep ve Uludere facialarının ardından 4 askerimiz şehit edildi, 2 askerimiz yaralandı.
6 tane “dünya” battı. İnanıyorum ki, sizin de yüreğiniz yanıyor…

Tayyip Bey’in yerden yere vurduğu dönemlerde de siz hep etkin görevlerde idiniz.

Sizi iyi tanırız. Hırsınızı frenlemesini, aklınızı kullanmasını iyi bilirsiniz.
Türkiye’nin götürülmekte olduğu yönü beğeniyorsanız, lütfen bunu
Türk Milleti ile paylaşınız.

Beğenmiyorsanız, düzeltmek için çaba gösterin ve gereğini yapınız.

Türkiye Devleti’nin iki numaralı koltuğunda oturuyorsunuz.
Bu makam size bir sorumluluk yüklemiyor mu?
Bakanların artık sokağa çıkamaz hale geldiklerini görmüyor musunuz?
Bu yaştan sonra gönül huzuru ile Yozgat’a gidememek size yakışır mı?…

RİFAT SERDAROĞLU
24.8.12
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

Başbakan’a BAYRAM NASİHATLARI

BAYRAM NASİHATLARI

Bu seneki oruç, Tayyip Bey’i çok sarstı. Oruç tutup sevap kazanacağı yerde,
ağzının ayarını bozunca insanlara hakaret edip günah işleyen biri oldu çıktı.
Neyse şimdi bayram, nasılsa daha düzenli beslenmeye başlamıştır.
Önce Hipoglisemi’si ve onun yansıması olan sinir bozukluğu düzene girer,
sakinleşir ve biraz söz dinler.

Tayyip Bey;

Gürcü inanışında “eleştiri, kişiye verilebilecek en büyük armağandır” denilir.
Hele “nasihat etmek”, “doğruları öğretip, hatadan korumak” Gürcü’lere göre
çok daha makbuldür.

Eğer biri, bir Gürcü’ye nasihat eder ve onu yanlıştan döndürürse, nasihati alan kişi, nasihati verene “velinimeti” gibi davranmak, gördüğünde elini öpüp,
hürmet etmek zorundadır.

Siz de, Türkiyeli bir Gürcü olduğunuzu söylediğiniz için bunları çok iyi biliyor olmalısınız.

Nasihat-ül Yek;

Benim rahmetli Osman Amcamın bir sözü vardı; “Devir desinler devri değil,
devir tasarruf devridir” derdi. Siz bu kurala uymak zorundasınız. Bir daha Milletvekili seçerken “az yakan” dan seçmelisiniz. Ne o öyle, çok benzin yakan Urfalı Bayan vekiliniz?.. Sekiz silindirli Amerikan arabası gibi kızcağız!…

Benzin yakmıyor, sanki lıkır-lıkır içiyor. Lütfen ya derhal değiştirin, ya da
her milletvekiline birer bisiklet alın. Hem spor yapsınlar, hem ulaşım.
Hele viteslisinden alırsanız, PKK’lıları gördüler mi bassınlar pedala, vınnn,
en yakın askeri vesayetçi garnizona…

Nasihat-ı Dü;

İkide bir gazetecileri, televizyoncuları fırçalıyorsunuz. Ne istiyorsunuz
bu adamlardan? Zaten medyanın %95’i sizin emrinizde.

Bir kısmı akrabaların, bir kısmı damadın, bir kısmı cemaatin, bir kısmı da eski mücahit yeni müteahhit AKP zenginlerinin elinde. Bunlar, siz konuşmadığınız zamanlarda bile sizi methetmekteler.

Siz attan düşseniz, bunlar “Dünyada, Başbakanımız kadar attan çabuk inebilen biri yoktur, Başbakanımız attan çabuk inme dünya rekoru kırdı. ” diye manşet atarlar.. Bırakın %5 de demokrasi varmış gibi muhalefetçilik oynasın…
Fakat siz, işi fırça atmaktan, “tehdit etmeye” vardırdınız.

En son Metro açılışında,

“Benim medyaya karşı tavrım vardır ve bundan sonra da olacaktır.” dediniz.

İş tehdide gelince, hemen nasihat devreye girer. Lütfen dinleyin;

Demokratik Hukuk Devletinde, Başbakan’ın kimseye tavrı olmaz olamaz, yapabiliyorsa eşine tavır yapabilir, o da gücü yeterse!…

Başbakan, devletin maliyesini-polisini-hakimini-savcısını, oğlunun gemisinde çalışan müstahdem gibi kullanamaz. “Bak oğlum Savcı, filanca gazetenin patronuna bir kulp takıp onu içeri at.” diyemez.

Veya Maliye Bakanını çağırıp, “Bak yavrucuğum, o gazete patronu var ya,
ona bir kulp takıp, öyle bir ceza yaz ki, feleği şaşsın.” diyemez.

Gün gelir hem o kanunsuz emri vereni, hem de kanunsuz emre uyanı
“kabak oyar gibi oyarlar.”

Çevrenizden, “Bitir bunları Başbakanım, en büyük sensin, Sen Başbakansın
ister asarsın, ister kesersin..” diyen ve sizi suçlu duruma düşürmek isteyen kelekler çıkabilir. Çünkü her devirde, burnunun ucunda peynir görüp, kendini mandıra sahibi sanan gerzekler çıkmıştır. Siz, siz olun sakın yasalara aykırı olarak “devlet gücü” kullanmayın. O güç sadece ve sadece Türk Milletinindir.

Nasihat-ül Se;

Sizi “Karun kadar zengin oldu” deyip hırsızlıkla suçlayan “Kurtulan Numan” ve
“ata bile binemeyen adam, ülkeyi nasıl yönetir, o ülkeyi bölüyor” diye size b.k atan Gaziosmanpaşa semtinden, “Soylu Süleyman” denen iki asilzadeyi partinize almaya kalkmışsınız. Bence hata yapıyorsunuz ama siz bilirsiniz.

Ya insanlar, “Ulan bu iki kişi doğru söylüyorsa” diye düşünmeye başlarlarsa
ne olacak? Biliyorsunuz, Gürcülerde “şüphe en kuvvetli zehirden bile etkilidir”
sözü var. Takdir sizin, ama şunu hiç unutmayın; “Kendi partisine ihanet eden adamlar, herkese ihanet ederler…”

Tayyip Bey,

Bir büyüğünüz olarak bu mübarek bayram günü size üç konuda nasihat ettim.
Bu nasihatleri dinler ve yerine getirirseniz başınız ağrımaz.
Ben lafımı söyler, ortaya bırakırım. Herkes ihtiyacı kadarını alır…
Beni gördüğünüzde, herkesin içinde elimi öpmeye kalkmayın, çok ayıp olur.
Elalem bize rezil olmasın. Haydi siz şimdi Fettah’ın otellerinden birine ailece gidin, istirahat edin, sıcak suya girin.

Fırsat olursa ben yine nasihat ederim…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
20 Ağustos 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11