Etiket arşivi: Putin

Türkiye’deki Siyasi Durum ve Türkiye-AB İlişkileri


Türkiye’deki Siyasi Durum ve Türkiye-AB İlişkileri

Taner_Baytok_Buyukelci
TANER BAYTOK Büyükelçi (E)
Cumhuriyet
, 5.2.15

 

 

Bugün AKP hükümetinin Batı’dan ve AB’den işbirliği bekleme dönemi değildir. Bunun için her şeyden önce beklenen, Türkiye’nin içte ve dışta politikalarını demokratik, insan haklarına ve hukuka uygun hale getirmesidir.

  • Türkiye Cumhuriyeti hukuk, ekonomi, kültür, eğitim, güvenlik, çevre ve dış politika dahil her alanda tarihinin en bunalımlı dönemini yaşamaktadır.

“Gündemi saptırmak” söylemi bile artık anlamını yitirmiş, gündemde “ehem” ile “mühim”birbirine girmiştir. Bunun başlıca nedeni, iktidardaki AKP hükümetinin son on küsur yıldan beri uyguladığı hedefleri yanlış çizilmiş politika ve stratejilerdir.

  • Ülkeyi yönetenlerin başta devlet olmak üzere hiçbir Cumhuriyet kuruluşuna
    güven ve saygısının kalmadığı beyanlarından anlaşılmaktadır.

Aynı yöneticiler dışarıda da dost, hatta müttefiklerine, üyesi oldukları uluslararası kuruluşlara yükümlülük ve sorumluluklarına ters düşen beyan ve davranış içinde olmaktan adeta zevk ve hınç almaktadırlar.

AKP ülke ve toplum yararına olumlu hiçbir şey üretemeyince, akıldan çok inançla hareket eden bir zümreyi yanına alırken kullandığı “mezhepçilik” ve “Osmanlıcılık” kavramlarına,
bu kez kendisi de inanmışçasına, daha da fazla yüklenmiş ve böylece sandık sayesinde iktidarını sürdürmek stratejisi uygulamaya başlamıştır.

Bunun bırakın Cumhuriyeti selamete çıkarmayı, desteği arkada tutmaya da yeterli olamayacağı açıktır.

Endişe edilen, bu işkenceye Türkiye’nin o zamana kadar dayanıp dayanamayacağıdır.

Dışımızdaki dünya da Türkiye’nin bu gidişatından endişe duymaktadır.

Türkiye hâlâ kâğıt üzerinde NATO üyesidir. AB ile Türkiye arasındaki tam üyelik müzakere süreci sözüm ona devam etmektedir. Bu kuruluşlar, demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve liberal ekonomiye inanan hür ve özgür ülkeler topluluklarıdır. AKP iktidarının bu Batı vetireleri ile ilgili notu düşüktür ve giderek düşmektedir. Dışarıdan gelen ve maalesef gerçeği büyük ölçüde aksettiren milli gururumuzu yaralayan ağır yorum ve görüşler her gün biraz daha artarken bu üyelik ve ortaklığın samimiyeti de inandırıcı olamamaktadır.

Shanghai Grubu’na yapılan üyelik talepleri, Çin’le ve Rusya ile nükleer teknolojik işbirliği arayışları Batı’da hoş karşılanmamıştır. Terörist IŞİD ile dirsek temasına girildiği dedikoduları vardır. Rum Patrik Bartholomeos ile görüşmek amacı ile Türkiye’ye gelen ve sırf protokole uydurmak için Cumhurbaşkanı’nın davetlisi olarak gösterilen Papa Francesco ile yapılan görüşmelerde Vatikan ve Hıristiyanlığa serzenişlerde bulunmak, hele dünyanın tarihi ve
bilimsel gerçeklerini temelsiz yenileri ile değiştirtmeye teşebbüs etmek,
duyulan antipatiyi daha da artırmaktadır…


Batı’nın Ukrayna’yı işgal ettiği gerekçesi ile ambargo uyguladığı Rusya’nın bir tür yalnızlığa ittiği başkanı Putin’in Rus gazını Avrupa’ya taşıyacak pipe-line projesini iptal ettiğini açıklamak için Türkiye’yi seçmesi ve bu maksatla ülkemize yaptığı ziyaret sırasında yanına Cumhurbaşkanımızı da aldığı görüntüsünü vermesi ülkemiz açısından talihsiz bir oldubittidir. Bu, Putin’in Türkiye’yi kendi emellerine alet etmek cüretinden başka bir şekilde izah edilemeyecek bir davranıştır.

Ülkemizi son günlerde ziyaret eden üst düzeyli AB Komisyonu heyeti ile öze dönük neler konuşulduğu bilinmemektedir. Ancak AB-Türkiye ilişkilerinin sorun ve konularının şu anda teknikten çok stratejik, siyasal ve rejimle ilgili olduğu açıktır. Gelen komisyon heyetinin kompozisyonu da zaten bunu göstermektedir. Bu nedenle Suriye ve IŞİD’in, Putin’in ziyaretinin ve bilhassa Türkiye’deki siyasi durumun ve hak ve hukuk ihlallerinin müzakerelerin ağırlık noktasını oluşturduğunu, bu konularda da taraflar arasında mevcut ciddi görüş ayrılıklarının açıklıkla bir kez daha ortaya çıktığını söylemek kehanet olmayacaktır.

Görüşmelerden önce yayımlanan bir Dışişleri Bakanlığı bildirisinde, görüşmelerin gerçek gündemine temas dahi edilmezken tek sorun oymuş gibi yalnızca 20 yıl öncesinin konusu olan Kıbrıs’tan ve KKTC’nin iyi niyetinden sözedilmesi Türkiye-AB ilişkilerinden yarar umanlar için tam bir hüsrandır.

Hükümet yetkilileri son zamanlarda, ABD ile AB arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması’nın Türkiye’yi de kapsaması isteklerini, teknik bir konu olarak, dile getirmekte haklıdırlar.
Ama hemen arkasından, bu olmadığı takdirde Türkiye’nin AB ile olan Gümrük Birliği Anlaşması’nı feshedeceği tehdidinin savrulmasını anlamak mümkün değildir. Bu tehditte bulunmadan önce, anlaşmadan önce ve sonraki AB-Türkiye dış ticaret rakamlarına bir bakmak yeterlidir. Kanaatimce feshi, yakıp yıkmayı düşünmeden önce, meseleyi “muslihane” (barışçıl) yollardan çözmek için çaba göstermek diplomasi mesleğinin gereğidir. Nitekim, 1990’lı yıllarda AB ile Gümrük Birliği görüşülürken de bu tür sorunlar çıkmış ve halledilmiştir:

Avrupa’nın öbür Ortak Pazarı olan EFTA ülkeleri ile, Polonya, Çek ve Slovakya, Macaristan’la da serbest ticaret anlaşmaları yapılmıştır. ABD’nin anlaşma imzaladığı tek ülke İsrail ile serbest ticaret anlaşması yapmak suretiyle Amerikan pazarına mallarımızın gümrüksüz girmesi için dolaylı da olsa yol sağlanmıştır.

Bugün AKP hükümetinin Batı’dan ve AB’den işbirliği bekleme dönemi değildir.
Bunun için her şeyden önce beklenen, Türkiye’nin içte ve dışta politikalarını demokratik,
insan haklarına ve hukuka uygun hale getirmesidir.
Bunun da mevcut iktidarla sağlanabileceği ümitleri giderek azalmaktadır.

============================================

Dostlar,

Artık apaçık görülüyor ki, AKP iktidarlarının Batı ile ilişkileri taktik temelli idi ve
Türkiye’de iktidara tutunmak – kök salmak için zaman kazanma amaçlı bir
takiyye politikası idi
.

Takke düşmüş ve kel görünmüştür.
AKP, Türkiye’yi Batı ile kadim ittifaklarından bile kopararak, Ortadaoğu’da akıl dışı bir
“değerli yalnızlık” aldatmacası gerisinde bir “serseri devlet” olmaya doğru sürüklemektedir.

Dahası, Uluslararası hukukta “Haydut Devlet” olarak tanımlanma riski söz konusudur.

  • AKP iktidarları artık salt ülkemizin değil,
    uluslararası sistemin de baş belasıdır…

Bu saptama son derece kritik ve önemli iken, öte yandan son derece can sıkıcıdır.

Türkiye son derece sancılı, siyasal temperatürü yüksek “zor zamanlarda” dır..

Çare “CUMHURİYETÇİ İTTİFAK” tan geçmektedir.
Bu konuyu dün, Sayın Ümit Zileli‘nin web sitemizde yer alan önemli makalesinde işlemiştik.

  • Sağdan ve soldan tüm yurtsever kesimlerin hızla bir politik ittifak ile 7 Haziran 2015 seçimlerine girmesi ve AKP kadrolarını iktidardan uzaklaştırması elzem duruma gelmiştir. CHP, bu oluşumda çekirdek ve öncü olarak, tarihine yakışan özgörev üstlenmek zorundadır.

    Sevgi ve saygı ile,
    06.02.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Tayyip’i oyundan attılar!..

Tayyip’i oyundan attılar!..

Mehmet Türker
Mehmet Türker
SÖZCÜ, 13.9.13
Tür­ki­ye, bun­la­rın de­rin­lik­li stra­te­ji­siy­le dım­dız­lak or­ta­da kal­dı!..
Ne Su­ri­ye, ne Mı­sır…
Tür­ki­ye ar­tık oyu­na da­hil de­ğil!..
Bun­ca şi­şin­me, bun­ca bü­yük­lük gös­te­ri­le­ri, bun­ca ki­bir, aşa­ğı­lık kompleksi­nin tut­sak­lı­ğın­da kal­dı!..
Or­ta­do­ğu­’da “o­yun ku­ran Tür­ki­ye­” pa­lav­ra­sı, “o­yun dı­şı­na atı­lan
Tür­kiye­­” ger­çe­ğiy­le yer­le bir ol­du!..
Su­ri­ye­li mu­ha­lif­le­re ve­ri­len des­tek için hal­kın ce­bin­den çı­kan mil­yar
do­lar­lar uçup git­ti!..
ABD ile Rus­ya an­laş­tı, Tay­yip Bey ye­dek ku­lü­be­si­ne düş­tü!..
* * *
Yan­daş ga­ze­te ha­ber­le­ri ve ik­ti­dar ya­la­ka­la­rı­nın yaz­dık­la­rı­na gö­re, G-20 zir­ve­si­nin par­la­yan yıl­dı­zı (!) Tay­yip Bey idi!..
Tay­yip hem Oba­ma, hem Pu­ti­n’­le gö­rüş­müş (her­hal­de on­la­ra akıl ver­miş) Esa­d’­ın ka­de­ri­ni be­lir­le­miş!..
Esa­d’­ın işi bit­miş!..
Carrrt ka­ba ka­ğıt!..
Me­ğer Pu­tin ile Oba­ma me­se­le­yi hal­let­miş, 
Tay­yip Be­y’­in ru­hu bi­le duy­ma­mış!..
Kim­ya­sal si­lah­la­rın tes­li­mi kar­şı­lı­ğın­da ha­re­kat ya­pıl­ma­ma­sı ko­nu­sun­da an­laş­mış­lar Tay­yip Bey far­kın­da de­ğil!..
* * *
Bu yan­daş­la­rın ka­fa­sı, Mı­sır ko­nu­sun­da Be­yaz Sa­ra­y’­ın Tay­yip Be­y’­i “şid­det­le kı­na­ma­sı­”nın ne an­la­ma gel­di­ği­ni bi­le anlamıyor!..
Tay­yip Mı­sı­r’­da­ki dar­be­nin ar­ka­sın­da İs­ra­il’­in ol­du­ğu­nu söy­le­di,
ce­vap İs­ra­il ye­ri­ne Be­yaz Sa­ra­y’­dan, ya­ni Oba­ma­’dan gel­di:
“Bu açık­la­ma­yı şid­det­le kı­nı­yo­ru­z”
Oba­ma, Tay­yip Be­y’­in se­si­ni so­lu­ğu­nu kes­ti, bu­na kar­şı­lık bi­zim
Tay­yip Bey sa­de­ce “ü­zül­dü­m” di­ye­bil­di, o ka­dar!..
* * *
Olay­lar böy­le sey­re­der­ken yan­daş med­ya ile ya­la­ka ya­zar­lar hâ­lâ
ik­ti­da­rın gü­cü­nü pom­pa­lı­yor­du!..
Oy­sa, Tay­yip Bey Su­ri­ye ko­nu­sun­da çok­tan çı­rak çık­mış, oyun­dan
atıl­mış, bil­gi kı­rın­tı­sı bi­le ve­ril­me­miş­ti!..
Tay­yip Bey G-20 zir­ve­sin­den son­ra bü­yük ha­va­lar­la olim­pi­yat­la­rı al­ma­ya Ar­jan­ti­n’­e git­ti, ora­da da mo­rar­dı!..
* * *
Tür­ki­ye dış po­li­ti­ka­da hiç bu ka­dar aşa­ğı­lan­ma­mış­tı!..
Böl­ge­nin en önem­li ül­ke­si­nin Baş­ba­ka­nı ne­ler olup bit­ti­ği­nin 
far­kın­da bi­le de­ğil, hâ­lâ “E­sad git­sin re­jim de­ğiş­si­n” 
di­ye or­ta­lı­ğı in­le­tip du­ru­yor!..
ABD Su­ri­ye­’yi 90 gün fü­ze­ler­le vur­ma­lıy­mış, 
Esa­d’­ı de­vir­me­liy­miş!..
İyi val­la, ko­lay­sa sen yap!..
De­rin­lik­li stra­te­ji us­ta­sı (!) Ha­ri­ci­ye Na­zı­rı Ah­me­t’­in “E­sad haf­ta­lar için­de gi­de­ce­k” de­me­si­nin üze­rin­den 1.5 yıl geç­ti. 
Adam ayak­ta ve üs­te­lik Tür­ki­ye­’ye pos­ta ko­yu­yor!..
* * *
İf­las eden dış po­li­ti­ka ve de­ğer­li yal­nız­lık…
Tür­ki­ye­’nin dış po­li­ti­ka­sı alay ko­nu­su ol­du!..
Me­ğer ne bü­yük us­tay­mış!..
Arap pa­ra­sı, Ame­ri­kan fü­ze­siy­le Esa­d’­ı yı­kıp ge­çe­cek di­ye bek­ler­ken,
bu oyun­da çı­rak bi­le ola­ma­dı!..
Emek­li­ye bü­yük müj­de!..
Eh böy­le bir müj­de de an­cak Ça­lış­ma Ba­ka­nı ta­ra­fın­dan ve­ri­lir!..
TV ka­nal­la­rı­nın “E­mek­li­ye bü­yük müj­de­” anon­suy­la ek­ra­na ge­tir­di­ği
Ça­lış­ma Ba­ka­nı Fa­ruk, bek­le­nen açık­la­ma­yı yap­tı:
“SG­K’­ya ta­li­ma­tı ver­dik. SGK Ge­nel Mü­dü­rü, ban­ka ge­nel mü­dür­le­riy­le top­lan­tı ya­pa­cak ve ban­ka­la­rın ver­di­ği pro­mos­yon emek­li­le­re
yan­sı­tı­la­ca­k”
Ka­nal­da spi­ker de­vam et­ti:
“Böy­le­lik­le emek­li­le­rin ma­aş­la­rı­na yıl­da 30 li­ra ile 120 li­ra ara­sın­da
de­ği­şen mik­tar­lar­da ban­ka pro­mos­yo­nu ek­le­ne­ce­k”
* * *
Ya­hu şa­ka gi­bi!..
Bun­lar emek­li­ler­le dal­ga ge­çi­yor­lar, ayıp­tır!..
Yak­la­şık bir yıl­dır bu müj­de hi­ka­ye­si or­ta­lık­ta do­la­şı­yor!..
So­nuç: 30 li­ra ile 120 li­ra ara­sı!..
Ve yıl­lık!..
120 li­ra dü­şen emek­li­nin ma­aşı­na ay­da 10 li­ra, 30 li­ra dü­şen emek­li­ye ay­da 2.5 li­ra ek­le­ne­ce­k…
Böy­le bü­yük müj­de­ye ko­ca­man bir yuh!..

Hüsnü Mahalli : DİYALOG

Dostlar,

Üstad gazeteci – yazar, Ortadoğu uzmanı Dr. Hüsnü Mahalli, 2.9.13 günü
YURT Gazetesindeki köşesinde DİYALOG başlıklı müthiş bir makale yazdı.
Hem içerik ve öngörüler olarak hem de yazı tarzı olarak son derece başarılı..
Suriye bunalımının aktörleri devlet başkanlarını sanal olarak diylaoga soktu ve konuşturdu.. Sorunun nasıl çözülebileceğini de.. Çin ve Rusya başta olma üzere ağırlıklarını net olarak koyar ve sıkı dururlarsa, gerilim yumuşar ve görüşmelerle
çözüm üretilebilir..

Dr. Mahali, kimyasal silah kullanımının perde arkasını da yazıyor..

Bize göre bu yazı mutlaka okunmalı ve çokça paylaşılmalı.

Gazeteci – yazar Sn. Hüsnü Mahalli’yi ve gazetesi YURT’u kutluyoruz..

  • Bu vesile ile YURT‘u günümüzün başarılı gazetesi YURT yapan usta ve yürekli gazeteci – yazar dostumuz Sayın Merdan YANARDAĞı da gönülden dayanışma ile selamlıyoruz… Mutlaka ve hızla özgürlüğüne kavuşmasını ve her biri birer ders gibi olan makalelerini okuyabilmeyi diliyoruz. O’nun engin birikiminden ve usta makalelerinden bizleri yoksun bırakmaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 3.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

DİYALOG…

Portresi

 

Hüsnü Mahalli
YURT, 2.9.13

 

 

Esad: Ben kimseyi kimyasal ile vurmadım

Obama: Hayır vurdun. Vurduğun için de ben seni vuracam

Esad: Peki kanıt göster

Obama: Kanıta ihtiyacım yok. Vurdum diyorsam vurdun demektir. Patron benim.

Esad: İyi de bari Şam’da bulunan BM Kimyasal Silah Araştırma Komisyonu’nun raporunu bekle.

Obama: Ben kimsenin raporunu beklemem. Benim adım Obama..

Üstelik boyum senden 3 santim daha uzun.

Esad: Bu iş boy ile olmuyor. Biraz akıl ve vicdan ile olması gerekir. Bak İngiliz dostun Cameron bile çuvalladı..Sen bizim bölgedeki uşaklarına bakma . Onlar sıcaktan kafayı üşüttü.

Obama: Fazla konuşmayı bırak. Hazırlan yakında gelip seni dövecem.. Ama önce bizim Kongre’deki morukları ikna etmem lazım.

Putin: Beyler kusura bakmayın sohbetinize kulak misafiri oldum. Sanki savaştan söz ediyorsunuz?

Esad: Barış sözü ile iktidara gelen Obama, Libya’dan sonra şimdi de Suriye’yi vuracam diyor. Adam kafayı üşütmüş..

Putin: Hüseyin abi neden böyle yapıyorsun. Üstelik Nobel Barış Ödülü’nü vermişlerdi sana.

Bak benim bile böyle bir ödülüm yok.

Obama: Sen de nereden çıktın ulan Putin. Zaten senin mavi gözlerinden gıcık alıyorum. Ayrıca benim adım Hüseyin değil, Barack Obama’dır.. Bu senin Esad mı Esed mi ne idüğü belirsiz zat sinirimi bozuyor. Adam Arap Baharının içine etti. Bütün planlarımı bozdu. Benim de belli bir prestijim var. Bölgedeki adamlarım da beni sıkıştırıyor. Söyle adamına, bıraksın gitsin artık.

Putin: Sen de bölgedeki adamlarına söyle Suriye’de savaşan on binlerce Kaide, Nusra ve benzeri terör örgütlerinin ruh hastası katillerine destek vermesinler. Unutma bu örgütler senin için de tehlikeli. Yoksa yanılıyor muyum?

Obama: Buna sen değil ben karar veririm. Sen git adamın Esad’a kimyasalın hesabını vermesini söyle.

Putin: Kimyasalı Esad değil, senin destek verdiğin radikal İslamcı muhalifler kullandı. Nereden aldıklarını ve nasıl kullandıklarını sen de biliyorsun. Senin de benim de Suriye üzerinde uydularımız var.

Obama: Esad’ın kullandığına dair benim kanıtım var.

Putin: Neymiş bu kanıt? Varsa o zaman tüm dünyaya göster bu kanıtları . Kanıtların ciddi olsaydı İngiliz vekilleri ikna ederdin.

Obama: Bir Suriyeli subayın telsiz konuşmasını kaydettik. Kimyasal kullanmadan söz ediyor.

Putin: ÖSO’lu olmadığını nereden biliyorsun. Ayrıca konuşmayı kaydeden uyduların atılan bombayı da kaydedebilirdi.. Tıpkı bizim uyduların kaydettiği gibi. İstersen sana yollayayım, kayıtlarımızı bir bakarsın..

Netanyahu: Başkan Obama kusura bakma uydularımız üzerinden sizi dinliyordum.
Ne olur bu komünist artığı Putin’i dinleme. Eski KGB şefi olarak o bu işleri iyi becerir. Ama bizim de MOSSAD‘ımız var. Esad vurdu diyorsak Esad vurdu.

Esad: Anlaşıldı.. Yine bu işin içinde İsrail var. Yani Kongre’deki Yahudi lobileri var.

Netanyahu: Ne sandın sen. Senden bir kurtulsak hemen Hizbullah ve İran’ın işini bitirecem.

Bak bölgedeki tüm Sünni dostlarım bunu istiyor..

Obama: Netanyahu doğru söylüyor.. Benden de aynı şeyi istediler.

Kral Abdullah: Obama doğru söylüyor. Ben uyuyordum ama hemşire ne konuştuğunuzu anlattı. Hüseyin kardeş, emrettiğiniz gibi Mısırlı generaller Suriye’ye yanaşmasın diye ha bire onlara dolar gönderiyorum. Ama sen sözünü verdiğin taze ve güçlü Viagraları henüz göndermedin.

Ne olur beni unutma..Suriye’yi vurmadan bana haber ver. Benim uyumam lazım.. Anlarsın ya!!

Obama: Özel üretim Viagraları bu sabah sana ve Körfez’deki dostlarımıza gönderdim.

Putin: Bırakın bu aptalca işleri. Anlaşıldı siz üçüncü dünya savaşı istiyorsunuz . Benim için sorun yok. Ben her şeye hazırlıklıyım.

Esad: Ben de hazırlıklıyım..

Obama: Esad efendi, senin orada bir gürültü var yoksa yine sarayın mı basıldı..

Esad: Evet basıldı .. Ama dostlar tarafından . Adlarını sayarsam ödün kopar

***

Hamaney, Nasralah, Maliki, Castro, Maduro, Mandella, Xi Jinping

Obama: Beyler siz de beni çok ciddiye aldınız. Bakın daha Kongre’ye danışacam. Sonra da Kenya’daki babaannemden bir büyücü istedim. O da gelip falıma bakacak. Sonrasında şu Suriye konusunda karar verecem. Tabi Michelle’e de danışmadan olmaz.

Esad kardeş sen de Esma’ya söyle onu bi arasın konuşsun. Belki bu işi tatlıya bağlarız.

Bu arada Şam’ın o meşhur baklavalarından 3-5 kilo göndermeyi unutma. Benim kızlar bayılıyor o tatlılara..

Esad: Söylerim Esma arar Michelle’i. Sen de kızları al gel birlikte hem kebap hem tatlı yeriz.

Bak bugün de 1 Eylül Dünya Barış Günü. Sen bizim bölgedeki savaş manyaklarını dinleme.

Akıllı adama benziyorsun.

Obama: Yahu akıl mı bıraktılar bende..

Putin: Beyler beni unutmayın. Ben de kebap ve tatlıyı çok severim.

Boğaz’a Paralel Kanal İhaneti


Dostlar
,

Türkiye Gündemini işgal ediyorlar bildik oyunlar ve manevralarla..

Hep yazıyoruz :

  • Asker – sivil yurtseverlerimiz yıllardır zindanda tutuksuz yargılanıyor (!)….
    Hâlâ!
    Onları asla unutamayız, unutmamalıyız..

Bu bağlamda Sayın Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen son derece önemli bir konuya
dikkat çekiyor.

“Kanal İstanbul” adlı 25 milyar $ portföylü fantastik proje,
gerçekte 1952 tarihli ve ABD’ye ait..

Ayrıca Montrö Boğazlar Sözleşmesi bakımından da ciddi,
kabul edilemez sakıncalar taşıyor..

Sayın Ölçen’e, bu çok önemli uyarısı için teşekkür borçluyuz. Makale aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
17.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================
Boğaz’a Paralel Kanal İhaneti

portresi

 

Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN

 

Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak olan kanal tasarımının, ekonomik, çevresel ve de top­lumsal iç göç sorununu tetikleyen olumsuz etkilerinin yanı sıra en büyük sakıncası, Montreux (Montrö) antlaşmasını yok sayan bir tasarım olmasıdır.

Lozan Antlaşması’nda Boğazlar sorununa çözüm getirilemediği içindir ki,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu konudaki egemenliği, dış kay­naklı kimi koşullarla sınırlanmıştı. Örneğin, Bo­ğazların kullanımı ve bir komisyonun deneti­mine verilmişti. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, buna karşı çıkmanın ve çare bulmanın güçlüğü ancak
13 yıl sonra Montreux (Montrö) Antlaşma­sıyla 23 Temmuz 1936 günü aşılabildi.
O Ant­laşma ile “Boğazlar Komisyonu” kaldırıldı, yet­kisi Devletimize tanındı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Devleti, Montrö Ant­laşmasıyla Boğazlardaki deniz trafiğinin denetimini ve de “Savaşta ve barışta asker ve sivil deniz kuvvetlerinin Boğazlardan geçmesine izin vermesi ya da vermemesi yetkisini elde et­miş oldu.
Savaş durumunda eğer ülkemiz tarafsız kalırsa yalnızca tecimsel ge­milerin geçmesine ola­nak sağlayabileceğimizi emperyal güçlere kabul et­tirmiştik.

Özetle Montrö Antlaşmasıyla, Bo­ğazlar üzerindeki egemenliğimizi
Mustafa Ke­mal Atatürk’ün Devleti, emperyal güçlere kabul ettirmeyi başarmıştı.
Ne yazık ki; 76 yıl sonra R.T. Erdoğan’ın Karadeniz’i Mar­mara’ya bağlayacak olan
ka­nal tasarımının, Montrö Antlaşması’nda Devletimizin edindiği egemenlik hak­kını ortadan kaldıracağının

AKP iktidarı ya farkında değil ya da umursamıyor.

R.T. Erdoğan, o kanal projesinin kendi tasarımı olduğunu açıklarken, asıl gerçeğin
ne olduğunu ulusumuzdan gizlemiştir. Marmara’yı Karadeniz’e bağlayacak olan kanal aslında İhanet Projesidir. Çünkü Sn. İlhan Dülger’in internette iletime sunduğu bilgiler (bkz. ilhan_dulger@hotmail.com, 9.6.2013).

  • Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan kanal projesinin 1952’de ABD’de
    Military Mission tarafından hazırlanmış olduğunu göste­riyor.

R.T. Erdoğan, BOP eşbaşkanı olarak ABD’nin Montrö Antlaşması‘nı yok sayan o projeyi kendi tasarımı olarak açıklamıştı. Oysa 1952’de ABD’de hazırlanan o kanal projesinin gerekçesinde “Komünist Rusya’nın olası saldırısına karşı Türkiye’ye yardım planı” olarak hazır­landığı belirtilmişti. Gerekçede yer alan tümcenin İngilizcesi şöyleydi :

  • “Aid to Turkey reflect early cold war American expectation about
    how the communist would attack Turkey.”

Oysa bugün kuzeyimizde Sovyet Sosyalist Birliği yok, yeni ve farklı bir Rusya var.
O devletin başkanı Putin, 2013 yılı Haziran’ın ilk günlerinde “Akdeniz’in kendi gü­venlik alanı olduğu”nu dünya kamuoyuna açıklamıştı. Söz konusu çirkin kanal açıldığında
Tür­kiye’nin ABD ile Rusya arasında sıkışıp kalmayacağını ve ne tür felaketin içine sürüklenip sürüklenmeyeceğini kim ileri sürebilir? Çan­kaya’da ve de AKP iktidarında böylesi bir kaygının izlerine rastlayan var mı? Yok.

ABD’nin 1952’de hazırladığı o kanal projesi Sovyet Rusya’nın ülkemize olası saldırısına karşı ülkemize yardımda bulunacağını ileri sürerken, güdümündeki NATO sözleşmesinde (tam tersi) bir maddeyle Türkiye’yi savunma alanının dışında bırakmıştı.

  • O kanal, ABD savaş Gemilerinin Karadeniz’e ül­kemizin oluru olmaksızın girişini sağlayacak olan bir projedir ve Komünizmi bırakan yeni Rusya’nın buna nasıl tepki göstereceğini bugün hiç kimse bilemez.

Ve o ülkenin savaş gemileri de kanaldan geçerek Akdeniz’de girmek isteyecektir.
Söz konusu çirkin ihanet kanalında ABD ve Rusya’nın savaş gemileri birbirlerini selamlayarak mı geçecekler? AKP iktidarı ne düşünüyor; ne yapıyor iç kar­gaşayı körüklemenin dışında?

Marmara’yı Karadeniz’e bağlayacağı tasarlanan o ihanet kanalının ayrıntıda olan
kimi sakıncalarını da şöyle sıralayabiliriz:

1. 2012 yılı sonunda Libya’da Kaddafiye yönelik savaş gemilerini harekete geçirirken, NATO’nun Akde­niz’i kendi yetki alanı içine alması ve İzmir kentimizde NATO
Kara Kuvvetleri Karagahı’nın kurulması ve patriot füzelerinin ülkemizde konuşlanması
eğer işgal değilse bunun açıklanması nasıl yapılabilir?

2. O Patriot füzelerini gönderme yetkisini kendi Parlamento­sundan alırken
Almanya, o patriotlar TBMM’nin kararı ve bilgisi olmadan topraklarımıza gi­rebilmektedir.
Dünyanın hangi demokratik ülke­sinde böyle bir parla­mentoya ve böyle sorumsuz bir siyasal ikti­dara rastlanabilir?

3.Karadeniz’i Marmara’ya doğal olarak bağla­yan Boğaz trafiği, aşırı öl­çüde artışa uğradığı için mi yeni bir kanal bağlantısına gereksinim doğdu? Buna AKP iktidarında
hiç kimse olumlu yanıt veremez. O ne­denle ekonomi dışı siyasal tutsak­lık projesidir
o ve Tür­kiye’mizi Montrö Antlaşması’nın dışına itekleyecek­tir. Bitmedi:

4.Montrö konferansında tartışma konularından biri, antlaşmanın geçer­lilik süresiyle ilgiliydi ve Sovyetler Birliği ile İngiltere bu konuda düşün birliğine varamamıştı.
Sovyetler Bir­liği, Montrö Antlaşması’nın 50 yıl için geçerli olmasını ileri sürerken, İngiltere delegesi sü­renin 12 yıl ol­ma­sını önermekteydi. Söz ko­nusu “çılgın kanal” aslında Montrö’nün ge­çerlilik süresini de orta­dan kaldıracak mı?

5.Kanalın yapımını bir ABD firması üstlenir ve ABD kredisi devreye gi­rerse,
Milli Gelirine ya­kınlaşan ağır dış borç yükü altındaki Tür­kiye, öylesi koşullara karşı çıkacak direnci gösteremeyecektir.

Yukarıda açıkladığımız 5 temel sakıncayı içinde taşıyan bu projeye karşı çıkmak
her yurtsever bireyin görevi olmalıdır.

T.C. Ali Nejat Ölçen

Atma irecep, din kardeşiyiz


Atma irecep, din kardeşiyiz

T.C. Levent Kırca
AYDINLIK, 27 Mayıs 2013
ulusalkanal.com.tr

Abimin, Obama’nın sözünden çıkmadığını, abim derken kimi kasdettiğimi biliyorsunuz.

Sağ olsun, hiç ikiletmiyor Obama’yı. Adam ne derse o oluyor.
Abim, Suriye için bir plan yaptı Reyhanlı’da.
Geri tepti, yüzüne gözüne bulaştırdı.
Esad yaptı dediyse de, kimse yemedi. Abim Reyhanlı’ya gideceğine, soluğu kardeşi Obama’nın yanında aldı. Amerika bunları yedirdi, içirdi, bağrına bastı. Abim, Bill Clinton’dan dolayı iyi tanıdığımız oval ofiste başbaşa Beyaz Saray’ın önünde bir konuşma yaptı, kimse iplemedi.
“Reyhanlı’da feleğimiz şaştı, gel bir el at şuraya. İsteyenin bir yüzü kara.
Sen zaten zencisin.’’

Parmağını salladı Obama. “Valla” dedi, “Seni severim din kardeşiyiz ama sen yüzüne gözüne bulaştırdın bu işi. Biz seni Bop Eşbaşkanı yaptık. Sen işin Bop’unu çıkarttın.
Bir çuval inciri Bop’ettin. Bundan böyle “taktik” değişecek, “tiktak” olacak. Artık patlama, çatlama yok. Ne olacaksa, diplomatik yoldan yapılacak. Ben Putin’e imza verdim,
söz kestik. Kavli karar ettik.”

a) Esad, seçime gidecek. Seçime kadar hükümetin başında kalacak.
b) Seçimleri “Baas Partisi” kazanacak. Esad’sız yola devam edilecek.

Böyle buyurdu Putin.

Bana bir şans daha ver dediyse de dinletemedi abim.
Türkiye’ye doğru gelirken karıkoca, “ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı?” şarkısını okudular yol boyu… Üstüne birde jet lag oldular mı sana…

Bu durum Türkiye’de bütün hesapları değiştirdi. Akan sular durdu, göller oldu ırmak.
Şimdi abim “hangi yüzle” Reyhanlı’ya gidiyor?
Birkaç Akil, akil verdi. Dedi ki; “Reyhanlı’nın tıpkısını kuralım film seti gibi… etrafa da figüran koyalım. Abimiz, Reyhanlı’ya gidiyormuş gibi film setine gitsin, figüranlar tezahürat yapsın. Yandaş basın da, kendilerinden beklenileni yapsın.
Olur mu?
Olmaz.
Obama’ya sordular. Dedi ki;
“Yer, yine Reyhanlı olsun. Reyhanlı’yı Reyhanlı’dan çıkarın, figüranları Reyhanlılı gibi yapın.
Hani Abdullah Abi gittiğinde de, öyle yapmıştınız ya… Durum bundan ibaret.
“Abim yaptı, Cafer bez getir” durumunda. Değneğin iki ucu da Bop’lu.
“Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen pis bıyık.”

Yani abimin işi zor.

**********

BATAN GEMİNİN MALLARI

Devlet Tiyatroları, Devlet Bale ve Operası ve de Senfoni Orkestrası kapatılıyor.
Haydi gözümüz aydın!
Susma sustukça sıra sana da geldi.
Söz sloganlıktan çıktı, reel oldu.
Güzel Sanatlar da kapatılıyor…
Oh… Sen sağ ben selamet. “Yok canım” diyenler, “Vah canım” diyorlar… söylemiştik.
Şimdi sırada sinemalar ve televizyon dizileri var. Özel tiyatrolar şimdilik duruyor.
Onları da abim denetleyecek. Hükümetin istediği oyunları oynarsanız mesele yok.
O takdirde, devletten besleneceksiniz. Aksi takdirde sizi “Tarihin karanlık suları” bekliyor. Abime şakşak tutanlar kalacak.
Muhalefet yapanlara “elveda” şarkısı okunacak.
Ne var ki, en sonunda “Sanat” bütünüyle yok olacak.

Yok öyle heykelmiş, resimmiş, Fazıl’mış, Say’mış… Hepsi “mişli geçmiş” olacak.
Ama, biz buna müstehakız.
Başkaldırmadığımız için, ağlamadığımız için meme yok bize.

ABD

Türkiye’nin adı ABD olacak. Yani açılımı “Anadolu Birleşik Devletleri”
“İçerdekiler” oyunumuz turneleri nedeniyle, iki günde bir Atatürk Havaalanı’ndayız. Geçen gün alanda bilet işlemlerini yapan bankolarda, birkaç açık saçlı bayan çalışanın yanına, ikide sıkma başlı hanım oturtmuşlar. Kadınlar örtük ve kapalı. Doğrusu çok yadırgadım, ilk kez karşılaşıyorum. Kanıma dokundu. Makyajları full yapılmış, kaşlar cımbızlanmış, gözler sürmeli, kirpikler rimelli, dudaklar parlatılmış, yanaklar allıklı… Özellikle seçilmiş iki güzel bayan ama full otomatik,
pardon full kapalı.

Zavallı zavallı oturan başı açıklara “Ne diyorsunuz bu duruma?” diye sordum.
“Yakında bizi de kovup, yerimize bunlardan alacaklar. Çünkü biz zamanında başkaldırmadık. Şimdi başımıza geleceklerin müsebbibi biziz” dediler. Telefonumu çıkardım. Full örtük bayanlardan birinin fotoğrafını çektim. Durumu anlayan “full” bana çemkirdi. “Fotoğrafımı çekemezsiniz.” dedim;

“Çekmiyorum, çekmeye niyet ettim, besmele çekiyordum. “Amirimden izin almanız lazım” dedi. “Tamam, alayım da geleyim” dedim. Full yine çemkirdi. “İzin alsanız da, ben çekmenize müsaade etmiyorum.” Bu kez ben, biraz da herkesin duyabileceği bir sesle;

“İsminin Atatürk olduğu bir havaalanında, ben de sizin bu kıyafetinize
müsaade etmiyorum.

Burası Atatürk Havaalanı. Bu havaalanı da Türkiye Cumhuriyeti’nde.”
Çevredeki insanların “Oh”lamış bakışları ve gizliden havaalanındaki başparmakları gördüm. Ama korkusundan kimse yanımda yer alamadı.

**********

MALTEPE BELEDİYESİ

Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin ile birbirimizi çok severiz. Mert, dürüst ve de çalışkan bir adam. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde “İçerdekiler”i oynadık. Kulisteki soyunma odalarına, yitirdiğimiz değerli sanatçıların fotoğraflarını ve özgeçmişlerini asmış.

Adile Naşit, Erol Günaydın, Müşfik Kenter, Metin Serezli, Suna Pekuysal vs..

Ben Erol Günaydın’ın odasında soyunup, giyindim.
Bir an için, Günaydın’ın fotoğrafının yerine kendimi koydum.
Şüphesiz öldüğümde başkan bir kapıya da beni yapıştıracak.
Kendi kendimi takdir ettim. Hayat madem bu kadar kısa…
Sonunda bir kapıya asılı kalacağız…

  • Öyleyse vatanı savunmaktan, T.C.’yi korumaktan daha önemli bir ilke olmamalı.

“Onur” kalmalı, geriye “Şeref” kalmalı.

Saygılarımla…

RIFAT SERDAROĞLU : GİZLİ SERVİS


Rifat Serdaroğlu


GİZLİ SERVİS

Açıklama:<br />
http://3.bp.blogspot.com/-uGS4hdmho5o/T057t6aTVUI/AAAAAAAAX-E/oTExK0-ubqo/s320/http_izindemisiniz.jpgHikâye bu ya, üniversiteyi bitirdiği yıl, bir arkadaşının nikâh töreni için kiliseye giden Obama’ya,
Papaz Efendi yanaşmış;

“Evladım, seni Tanrının Ordusunda görmek isterim.” demiş.

Obama; “Papaz Efendi, ben zaten Tanrının Ordusuna kayıtlıyım.” diye yanıt vermiş.

Papaz; “O zaman niçin seni kilisede
hiç görmüyorum?”
 diye sormuş.

Obama yanıt vermiş; “Papaz Efendi, ben gizli servistenim!…”

Obama Gizli Servisten, Putin Gizli Servisten, bizim Türkiyelinin neyi eksik?

O da almış yanına Aposever Gizli Servis Başkanını, Obama’nın masasına oturtmuş!

Obama, Eşbaşkan’ı Türkiyeliye; “Bu Bey kim?”

Türkiyeli; “Mr. Fidan PKK ile Oslo görüşmelerimizi, açılım politikamızı ve
Suriye muhalefeti ile ilişkilerimizi organize eden Gizli Servisimizin Başkanı
ve benim temsilcimdir.”

Obama; Reyhanlı’da kamyon-kamyon bomba patlatılmasını,
size göre 51 bize göre 107 kişinin ölmesini, yüzlerce insanın sakat kalmasını önleyemeyen bu Bey mi bize bilgi verecek? 
Hani sizde bir laf var, ‘Kelin merhemi olsa, başına sürermiş’ diye, bizde bu lafın benzeri ise, ‘Coni’nin tırnağı olsa,
önce kendini kaşır.’ sözüdür. 
Biz, tırnağımız olmadığı ve canımız tatlı olduğu için Suriye’ye girmiyoruz ve size girin diyoruz. Siz gerçekten Mr. Fidan’a
güveniyor musunuz?”

Türkiyeli; “Sayın Eşbaşkan’ım, rica ederim.
Ben Mr.Fidan’a güvenmesem, hiç O’nu Oslo’ya PKK’nın para babaları olan
Avrupa Baronlarının karşısına oturtur muydum?
Kendisi benim korumam altındadır.
Ona dokunmaya kalkan Savcıyı anasından doğduğuna pişman ederim.
Görevi bitince O’nu da Pensilvanya’ya aldırırsınız.
Hem sonra, dünyanın en meşhur 100 kişisi arasına aldırdığınız
Sayın Öcalan ile O görüştü.
Benim Başbakan Yardımcılarımın, bakanlarımın, milletvekillerimin, danışmanlarımın bilmediklerini O bilir.

Ben işi O’nunla götürüyorum.
Ayrıca, Reyhanlı’daki patlamanın sorumlusunu da O buldu.
Patlamadan sorumlu Reyhanlı İlçesi Emniyet Müdürü ile
Kır Bekçisi Topal Salih hemen açığa alındı.
Diğer sorumlu olan, Suriye’ye gidecek bombaları yanlışlıkla patlatan
“Kör Beşir”
 adlı bir geri zekâlıdır.
Yanlışlıkla ‘Off’ düğmesi yerine ‘On’ düğmesine basmış.
Allahın körü işte n’olacak?
Yakında O’nu da yakalarız.

Obama: “Sevgili Biraderim ve Eşbaşkanım, senden bazı ricalarım olacak;

PKK ile açılım politikalarınız gayet iyi gidiyor.
Seni çok cesur buluyorum.
Ben aynısını yapamazdım.
Senin Türkiye’ye yaptığının binde birini Amerika’ya yapsaydım,
beni tekme-tokat aşağı alırlardı.
Seni kutluyorum.
Böyle devam et.

Bölünme olur, diyenlere aldırma.
Bölüne-bölüne büyümeyi onlara anlat!

Kerkük-Musul bizim olacak de!
Kafkaslara-Balkanlara-Afrika’ya sarkacağız de, aynen seçimlerde olduğu gibi
‘Büyük Düşünün”
 de.
Nasılsa

  • Seçim zamanı bilgisayar programcılarını ben sana tekrar gönderirim.

Okey?

Senden ricam; bizimkilerin ‘Pilli Tavşan’ dedikleri Deyvitoğlu’nu benden uzak tut.
Komşularla sıfır politika, dedi etrafında kavga etmediğin komşun kalmadı.
Benim Kanada ve Meksika ile aram iyi.
Buraya gelip de, beni komşularımla papaz etmesin. Uzak dursun, yeter.

Bir de, Senin Özel Paşanı bana gönder.
Benimkilere söz dinlemelerini, eğilerek beni selamlamalarını öğretsin.
Amerika’nın güvenliği söz konusu olunca beni hiç taktıkları yok.
İkide bir ‘yazılı emir’ diye tutturuyorlar, Operasyon yapamaz hale geldim, yahu…”

İki Eşbaşkan, Basın mensuplarının karşısına çıkmak için,
Beyaz Saray’ın uzun koridorlarında yürürken Obama, Türkiyeliye;

“Çok şanslısın kardeşim.
Türkiye’deki gibi bir basın ve yargı bende olsa, bir tane rakibim kalmazdı.
Kimse sana karşı kafasını kaldıramıyormuş.
İçeri attığın insanlar en az 5 sene sorgusuz-sualsiz tutuklu zindanlarda çürüyorlarmış.
Senin aleyhine yazı yazmak için adamda altı okka başak olması lazımmış.
Bizde öyle mi? Sözüm ona Başkanlık yapıyorum.
Bir haber yüzünden günlerdir Amerikan Basını beni rezil ediyor.
Ülkenin kıymetini bil. Fazla bir şey isteme.

Ben senin arkandan okur-üflerim.
Fırsat bulduğun anda Esed’e dal.
Nasılsa sende fazla nüfus var.
Hiç olmazsa vatan-matan diye insanlar güzelce ölsünler.
Kim sana ses edecek ki? Yürü be aslanım, kim tutar seni!

Not; Amerika zaferinden başarıyla ve heybesi dolu olarak gelen Türkiyeli,
tekbir sesleriyle kurbanlar kesilerek karşılandı!

Sağlık ve başarı dileklerimle. 20 Mayıs 2013

İLK KURŞUN

E. Amiral Türker ERTÜRK : BU TATBİKAT NEYİN NESİ?


E. Amiral Türker ERTÜRK

portresi_gulumseyen

BU TATBİKAT NEYİN NESİ?

Türkiye geçtiğimiz Pazartesi (6 Mayıs) İncirlik / Adana merkezli 10 gün süreli
bir tatbikat başlattı.

Tatbikatın hedefi Suriye ve bu ülkedeki gelişmeler / beklentiler.

Tatbikatta askerin hazırlık durumu ile seferde ve savaşta bakanlıklar, devlet kurumları ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki eşgüdüm ve işbirliği hususlarının deneneceği belirtiliyor.

Bu tatbikat Türk Silahlı Kuvvetleri’nin planlı faaliyetlerinden değil.

Belli ki böyle bir tatbikatın yapılması isteği ABD’den gelmiş.

Tatbikatın sevk ve idare edildiği merkezin Suriye sınırına yaklaşık 100 km uzaklıkta olan ABD üssünün bulunduğu yerde kurulması gerçekten anlamlı.

Tatbikat eğer ulusal endişelerle yapılmış olsaydı, yönetildiği merkez İncirlik yerine
2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı / Diyarbakır veya 2. Ordu Komutanlığı / Malatya’da bulunan harp karargahında kurulurdu.

Ama Suriye’ ye karşı Türkiye tarafından sürdürülen örtülü savaş (örtülü hali kaldıysa) gayri milli ve vekaleten olunca, bu savaşın açık ve yaygın hale getirilmesine yönelik tatbikat ve hazırlıkların yönetileceği yerin de vekaleti verenin karargahında yapılması çok normal oluyor.

Emperyalizmin bölge planlarına yönelik olarak Mart 2011’de Suriye’ye karşı başlatılan bu pis ve ahlaksız savaş 26. ayını doldurdu.

Daha ne denli süreceği de belli değil!
Savaş nedeniyle bugüne dek Suriye’de 70 bin insan yaşamını yitirdi ve
1,2 milyon insan sığınmacı (mülteci) olarak ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

Elimizde sağlıklı bir rakam olmasa da, bu sığınmacıların 400 bininin
ülkemizde olduğu kestiriliyor.

AKP liderliğinde Türkiye başrol oyuncusudur

Karşıt (Muhalif) olarak adlandırılan fakat Batı kaynaklarına göre bile % 95’i yabancı olan ve kıtır kıtır adam kesen, eli kanlı cani teröristlerle Suriye’de yapılan bu savaşta
ne yazık ki AKP liderliğinde ülkemiz başrol oyuncusudur.

Suriye’nin dayanması, bölgede vizyona konan emperyalist planları
sekteye uğratmaktadır.

Bu nedenle ABD savaşa hız, işbirlikçileri olan İsrail ve AKP liderliğindeki Türkiye’ye
yol vermiştir.

ABD tarafından verilen bu destekle İsrail, geçtiğimiz günlerde ilki Cumartesi (3 Mayıs) olmak üzere uluslararası hukuku hiçe sayarak Suriye’ye iki kez saldırmıştır.
Bu tip bir saldırıyı geçtiğimiz Ocak ayı içinde de yapmıştı.

İsrail bu saldırılar için “Lübnan Hizbullahı‘na gönderilmek istenen silah ve cephaneyi“ bahane gösteriyor, “bu transfere müsaade etmeyeceğini“ söylüyor.

Sanırsınız ki, İsrail Lübnan’a silah ve cephane aktaran konvoyları vuruyor.
Gerçek tümüyle farklı!

İsrail, Şam’da bulunan askeri üsleri, silah depolarını ve özellikle 250 km menzile sahip Fatah – 110 füzelerinin saklandığı yerlere saldırıyor.

İsrail’in ABD’nin oluru ile gerçekleştirdiği bu saldırıların üç amacı var :

Birincisi Suriye’yi kışkırtmak, misilleme yapmaya zorlamak ve dolayısıyla ABD’nin de dahil olacağı müdahaleye zemin hazırlamak.

Suriye’nin kendini savunma dışında misilleme haklarını -sonraya- saklı tutarak
İsrail topraklarına karşı bir harekata girişmemesi çok doğru bir karar.
Çünkü İsrail’in isteği karşılık verilmesi ve savaşın çıkmasıdır!

  • AKP liderliğinde Türkiye’de savaş çıksın istiyor!

Anımsarsanız, geçen Ocak ayında yapılan saldırıda Suriye niye cevap vermiyor diye Davutoğlu çok kızmıştı.

Nedeni budur!

İkicisi, Suriye’nin yaptığı bu savaşta en çok gereksinimi olan şey silah ve cephanedir.
Bunların çoğu İran ve Rusya gibi ülkelerden gelmektedir.
İsrail bu saldırılarla teröristlere dolaylı hava desteği vermektedir.

Üçüncüsü, İsrail bu saldırılarla olası bir müdahale öncesi Suriye’nin hava savunma durumunu cari olarak test etmektedir.

Geçen yıl 22 Haziran’da iki pilotumuzun şehit olmasına neden olan olay da
bu tip bir görev nedeniyle olmuştu.

Şimdi bu gerçekler ortadayken son saldırı sonrası Erdoğan’ın
“Esad, İsrail’in her saldırı sonrası avuçlarını ovuşturuyor.“ iddiası doğru değildir.
Suçluluk duygusu içinde söylenmiş arkası boş sözlerdir.

  • Türkiye ve İsrail arasında eşgüdüm var!

Hal böyle iken İncirlik Amerikan Üssü merkezli tatbikatın amaçları Suriye’yi
kışkırtmak, yaptığı mücadelede dikkatini bölmek, kuvvet yoğunlşamasını bozmak ve İsrail ile birlikte kıskaca almak olarak özetlenebilir.

  • Hiç kuşku yok ki Suriye’ye karşı yapılan savaşta ;
    Türkiye ve İsrail arasında eşgüdüm vardır.

Saldırıların ve tatbikatın zamanlamaları bunun sayısız örneklerinden biridir.

Fakat İsrail’in yaptığı saldırılardan sonra Putin,

– “Başka bir saldırının asla hoş görülmeyeceğini, S-300 dahil en gelişmiş silahların Suriye verileceğini..“ açıklamıştır.

ABD bir yandan vekilleri aracılığı ile sürdürdüğü savaşa hız verirken,
bir yandan da gelişen durum ve karşılaşılan kuvvetli direnç nedeniyle seçenek plana da hazırlanmaktadır.

Geçtiğimiz Salı (7 Mayıs) ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov birlikte yaptıkları basın açıklamasında;

– “Suriye’de krizin çözümünü yardımcı olabilmek için en erken Mayıs sonunda olmak üzere bir uluslararası toplantı konusunda anlaştıklarını.. “ açıkladılar.

Görünen o ki, Suriye dayanmayı sürdürürse, ABD Beşar’lı bir geçiş dönemine
razı olacaktır.

Ya Türkiye ne olacak?

İşbirlikçi bir iktidar liderliğinde tüm yumurtalar gayri ahlaki ve gayri milli bir şekilde Beşar’ın hemen düşürüleceği seçeneğini içeren sepete konmuştu.

İşte bu ortamda Erdoğan, ABD Başkanı Obama’nın direktiflerini ve
kendisine vereceği yol haritasını almak için 16 Mayıs’ta Washington’a gidiyor.

Ayrıca rejim değişikliği anayasası ve Suriye konusunda kendisini zora sokan
başta Milli Merkez olmak üzere muhalifleri için operasyon müsaadesi isteyecek.

Saygılar sunarım.

(İLK KURŞUN, 10.5.13)