Etiket arşivi: Proletarya Diktatörlüğü

İKTİDAR TARAFINA GEÇMEK

İKTİDAR TARAFINA GEÇMEK

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com 16.01.2020

Yüz dolayında belediye başkanı, partilerinden istifa ederek AKP’ye geçecekmiş. Bunlardan ilk beşine yeni rozetlerini taktılar bile.

Ne denli talihsiz bir zamanlama.

Tam da AKP’nin sonu görünmüşken.

İktidar ne yapsın? Ayakta kalabilmek için her yola başvuracak. Kimi belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyım atayacak, kimini çeşitli vaatlerle partisinden istifa ettirerek kendi partisine kaydedecek. Muhalif belediyelerin kaynaklarını keserek onları çalıştırmayacak.

Siyasal yaşamımızda ilk kez karşılaşılan bir şey değil. Sayıları az değildir: İktidar mensupları için ağza alınmaz hücumları yapan kimileri, bir sabah bakmışsın ki iktidar partisine geçmiş.

Bunun siyasal ahlakla en ufak bil ilgisi yok. Siyaseti halk için değil, kendi çıkarı için yaptıkları gün gibi açık.

Siyaset kurumu bunların yüzünden her gün ağır yaralar alıyor, halk kitlelerin gözünde gitgide saygınlık yitiriyor.

Bir de tek tek değil, parti olarak, bulundukları konumu terk edip hükümetin yanına kapağı atanlar var.

BUNU DA GÖRMEK VARMIŞ!

TV ekranlarında ibretle görüyoruz ki, uzun süredir hükümete en ağır hücumları yapan ve tek devrimci partinin kendileri olduğunu söyleyenlerin sözcüleri, hükümetin yanında saf tutmuş. Sağda üç, solda üç tartışmacı… Sağdakiler, AKP, MHP sözcüleri. Yanlarında yeni peydah olmuş biri daha var. “Biz üçümüz aynı cephedeyiz. Bizi birbirimizden ayıramazsınız” diyor. Öbür sırada oturanlara hükümetin diliyle yanıtlar yetiştirmeye çalışıyor. Demokrasiyi savunan Millet İttifakı’nı oluşturanları Amerika’nın projesi, terör destekçisi olarak suçluyor.

İzleyiciler şaşkınlık içinde. Onların 50 yıllık muhalif lideri için “Ne yapmak istiyor bu adam?” diye birbirlerine soruyorlar. Geçmişte O’ndan hoşlanan da vardı, hoşlanmayan da. Sözlerine kulak kabartanlar bulunurdu. Şimdi hepsi hayretler içinde. Bütün bir sol ve demokratlarla köprüleri atmış olan bu hareketin, bundan sonra nereye evrileceği merak ediliyor. Olur da, politikada bu denli zikzaklar olur mu?

Bu uzun yolda ara duraklar da var ama özetle belirtmek gerekirse, proletarya diktatörlüğünden Atatürkçülüğe, orada da mekân tutamayıp Tayyip Erdoğan’ın yanına! Türkiye’nin şimdiye dek gördüğü en gerici, en şoven ve savaşçı, kamu kaynaklarını talan eden, saltanat sevdalısı bir iktidarın yanına onları hangi rüzgâr atmış olabilir?

Kimileri bunu, her dönemde ilgiyi üzerinde toplamak isteyen bir serüvencilik olarak yorumluyor ki haklı olabilirler. Bir arkadaş, dünya siyaset tarihinde bunun birçok örneği olduğunu söylüyor. Benim aklıma da İtalya ve Alman tarihinden örnekler geliyor. Azılı milliyetçilik, azınlıklara düşmanlık ve savaş sevdası konusundaki üsluplar (AS: biçemler) benzerlik gösteriyor.

  • Partinin içi giderek boşalıyor.

Eski yandaş ve üyelerin çoğu eylemsiz duruma gelmiş. Bir bölümü resmen istifa etmiş. Ne gazetesine ne televizyonuna adam dayanıyor!

Ne gam, parti artık eski kitlelerinden ve devrimci demokrat çevrelerden oy alma umudunu çoktan yitirmiş. Şimdi, ortağı olduğu iktidara bel bağlamış.

Umudu artık sağ-milliyetçi-rantiyeci kesimde.

Demek bunları da görmek varmış!

 

 

 

Emre KONGAR : Din; Siyaset ve Şiddet


Din; Siyaset ve Şiddet

 

portresi_resmi

Emre KONGAR
Cumhuriyet, 15.01.2015

Aslında her ideolojinin, ne denli yumuşak ve barışçı olursa olsun, şiddet eylemleri yapan taraftarları olabilir: 

“Sert” ideolojiler, emirleri ve yasakları net ve çok olan ideolojilerdir…

Tek tanrılı dinler, Faşizm gibi, Proletarya Diktatörlüğü gibi siyasal ideolojiler böyledir.

“Yumuşak” ideolojiler, emir ve yasaklardan çok, genel ve tek bir ilke çerçevesinde biçimlenmiş düşünce sistemleridir…

“İnsanlığa inanacaksın” gibi bir genel ilkeye dayalı olan Hümanizm böyledir.
Bu açıdan “sert” ideolojiler, şiddet eylemleri doğurmaya daha uygun bir yapıya sahiptirler, ama hiçbir ideolojinin şiddet eylemleri için araç olarak kullanılmaya karşı bağışıklığı yoktur…

Hiçbir ideoloji ve elbette İslam dini de, onu şiddet aracı olarak kullanan fanatik bireyler
veya siyasal örgütlerden dolayı mahkûm da edilemez.

***

Konu, dinler açısından ele alındığında, Hıristiyanlık ile Müslümanlık arasında, başlangıç aşamaları dışında, devletin ideolojisi olmak bakımından
temel bir fark yoktur:


Hıristiyanlık, ilk yayılma aşamasında barışçı bir yöntem izlemiş, ünlü “Sana bir tokat atana öteki yanağını uzat” anlayışını kullanmış, Müslümanlık ise dinle birlikte devlet kuruluşuna da temel oluşturduğundan, Hz. Muhammed ve sahabenin at üzerinde kılıçla savaşarak savunduğu ve yaydığı bir inanç olarak ortaya çıkmıştır.


Ama asıl belirleyici olan husus, Hıristiyanlığın da yöneticiler tarafından benimsenmesinden sonra, devletin egemen ideolojisi olarak kullanılması bakımından, Müslümanlık ile arasında bir fark kalmamış olmasıdır.

Bunun temel nedeni, dinin siyasette kullanılmaya başlanmasıdır:
Din siyasal ideoloji olarak kullanıldığında, ne yazık ki, egemenlerin baskı ve zulüm aracı da olmaktadır.

***

Dinlerin ve mezheplerin siyasette egemenlik aracı olarak kullanılmalarının şiddete ve zulme yol açtığını
bize tarih öğretmektedir: 

Hıristiyanlıktaki mezhep savaşları,  (AS: Yüz yıldan uzun sürmüştür!)
Avrupa tarihini biçimlendiren en önemli süreçlerden biridir…

Müslümanlıktaki mezhep savaşları ise Hz. Ali’nin katledilmesiyle başlamıştır…
Elbette Haçlı Seferleri gibi dinler arası savaşlar da bütün dünyayı etkilemiş ve biçimlendirmiş olan siyasal olaylar arasındadır.

***

Gerek El Kaide’nin, gerek Boko Haram’ın, gerekse IŞİD’in katliamlarında
ve elbette son Charlie Hebdo olayında, dinin bu siyasal egemenlik iddiası görülmezse,
konu her yönüyle anlaşılamaz…

Dinsel kaynaklı siyasal şiddetin ilacı,
bütün dinlere e
şit uzaklıkta duran ve
inanç özgürlü
ğünü güvence altına alan laiklik ilkesidir!

========================================

Dostlar,

Sayın Kongar‘ın yazdıklarını bütünüyle paylaşıyoruz.

Cumhuriyet gazetesine dönük hukuk dışı baskıları
ve uygulamaları
hiç doğru bulmuyor,
derhal son verilmesini diliyor ve kınıyoruz.

Herkesi hoşgörü ve sükunete davet ediyoruz.

Artık şiddetin hiçbir sorunu çözemeyeceğini öğrenmiş bir toplum olmalıyız..
Yeryüzünün belki de bu bağlamda en deneyimli uluslarının başında geliyoruz..

Lütfen sükunet, lütfen hoşgörü ve lütfen

TOPLUMSAL BARIŞIN SİGORTASI OLAN
LAİK TOPLUM VE SEKÜLER DEVLET DÜZENİNE HEP BİRLİKTE SAYGI..

Sevgi ve saygı ile.
15.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net