Etiket arşivi: profsaltik@gmail.com

ÜMİT KOCASAKAL İYİMSERLİĞİ !

 

ÜMİT KOCASAKAL İYİMSERLİĞİ !

28f9e0b0-350e-4fc2-87fb-33be4c7bf964

İstanbul Barosu Başkanı Ümit KOCASAKAL’ı izleyip de iyimser olmamak ne mümkün! Bulunduğu ortama olağanüstü olumlu enerji yayan, kabına sığmayan ve neredeyse yorulmayan bir kişilikten söz ediyoruz.
Bugünlerde ardışık terör saldırılarıyla baskı altında pek çoğumuz! Şu ya da bu şekilde etkilenmeyenimiz yok gibi! Korkmuyoruz deyişimiz bile bir korkunun eseri.
Bombalı saldırı araçlarının plakaları belleğimize işlenmiş gibi! Saldırılması olası yerler de öyle! Bu durum bile terörün amacına ulaştığının belirtisidir!
Ümit Kocasakal dün akşamki konuşmasında terör eylemlerine birkaç tümceyle değindi. Ankara’da ve başka yerlerde patlayan bombalar Türkiye’nin terör örgütüyle masaya oturtulması girişiminden başka bir şey değildir dedi ve bu konuda başkaca bir şey söyleme gereği duymadı!
İki saate yakın süren konferans bittiğinde salonda bulunanların biraz daha sürseydi diye mırıldandıklarını duyar gibi oldum!
Yaptığı millet ve halk tanımı bugüne dek işitilmiş değildi. Millet iradesi adı altında pazarlananın ne milletle ne de halkla ilintisi yoktur diyerek aydınlattı izleyenleri.
Millet, bu coğrafyada geçmişte yaşamışların yanı sıra, şu anda yaşamakta olanları ve gelecekte yaşayacakları kapsayacaktır saptaması önemliydi. Halk ise şu anda yaşayanların oluşturduğu topluluktur Ümit Kocasakal’a göre. Seçimlerde oy verenler ise millet iradesi olmak şöyle dursun halk iradesi bile sayılmaz. Seçime katılıp da farklı partilere oy verenler yok mu?
Seçime katılmayanlar göz ardı edilebilir mi? Ya seçimde oy verip de oyları baraja takılanlar!
Özetle, seçimlere katılanların oluşturduğu sonuç “millet iradesi” ile karıştırılmamalıdır!
Üstelik, bu seçimde A partisine oy verenlerin izleyen seçimde yine aynı tercih içinde olacağının güvencesi var mıdır?
Kocasakal, Yeni Anayasa söylemlerinin ardında yatan düzenbazlıkları hukukçu olmayanların da anlayabileceği şekilde ustalıkla anlattı. Yeni Anayasa yapmak bir yana hiçbir meclis çoğunluğunun anayasamızın değiştirilmesi söz konusu bile olamayacak maddeleri üzerinde
bir çalışma yapma yetkisinin olmadığını; şu anda bu çalışmalara şu ya da bu şekilde katılanların suç işlemekte olduğunu üzerine basa basa vurguladı!
Yazılacak pek çok şey olmakla birlikte, konuşmadaki bir başka önemli bölüm Türkiye’de yaşanan olumsuz sürecin sorumlusuna ilişkindi. Özellikle, Atatürkçü, Cumhuriyetçi kesimdeki ağırlıklı kanı halkın sorumlu olduğu yolundadır. Oysa, halkın tek suçu cahil ve
geri bırakılmış olmasıdır. Bu durum da kesinlikle onun sorumluluğu değildir! Halkı, siyasi tercihlerinden dolayı aşağılamak, “bu halkla bu kadar olur” gibi söylemlere sığınmak
halkı çözümün değil sorunun bir parçasına dönüştürecektir. Bizim amacımız halkı başkalarının kucağına itmek değil kazanmak olmalıdır.
Tam da burada, Kocasakal kendisine özgü “genetiği değiştirilmiş aydın” ve “genetiği değiştirilmiş sosyalist” terimleriyle gerçek suçlunun halk olmadığını, aydın ve sosyalist geçinenler olduğunu söylemekten de geri durmadı!

Sayısız başlık altında başka pek çok şey yazılabilir(di) Ümit Kocasakal’ın konuşması için!
Bir yazının sınırlarını aşacağı kesindir konuşmasının tümünün kâğıda dökülmesi.
Kocasakal iyimserliğinin içini doldurarak, yapılacaklar bitmedi diyerek ve özellikle de; Türkiye’de bir iktidar sorununun yanı sıra görmezden gelinmemesi gereken bir
muhalefet sorunu olduğuna vurgu yaparak önemli bir iş yaptı.
Türkiye’nin içinde bulunduğu olumsuz koşullarda Ümit Kocasakal görüşleri,
düşünceleri ve çözüm önerileri önemsenmesi gereken gerçekten milli bir aydındır!

“Türkiye kuruluş ayarlarına dönmelidir!” sözleriyle sonuçlandırdı konuşmasını Kocasakal! Sözü dolandırmadan bu kuruluş ayarlarının Kemalizm olduğunun altını çizerek
çözümü de sunmuş oldu!

Aralarında benim de bulunduğum izleyicilere “iyi ki buradaydım” dedirten bir etkinlikti!

Dr. Ceyhun BALCI
17.03.2016, İzmir

===================================

Dostlar,

Hem İzmir Tabip Odası yönetimindeki meslektaşlarımıza, kadim dostumuz genel sekreter
Uzm. Dr. Mete Güzeland‘a hem de toplantıyı izleyip üşenmeden not alan ve özetleyen yine aynı Oda’nın önceki yöneticilerinden sevgili meslektaşımız Uzm. Dr. Ceyhun Balcı‘ya
teşekkür ediyoruz…

Elbette, İstanbul Barosu’nun çok değerli başkanı, Ceza Hukuku uzmanı
Sayın Doç. Dr. Ümit Kocasakal‘a da şükranlarımızı sunuyoruz..

Uyarıları ciddiye alınız, “yeni anayasa” saçmalığını kesiniz, kendinizi sanık sandalyesinde bulmak istemiyorsanız.. TCK md. 309 çok açık ve zaman aşımı süresi çoook uzun..

Sevgi ve saygı ile.
17 Mart 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 16 Mart 2016


ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 16 Mart 2016

????????????????????????????????????????????????????????????  Naci BEŞTEPE

KAZ

“Cumhuriyet’in 90 yıllık enkazını kaldırdık” diyen Emine Hanım,
tepkiler üzerine darbeleri kastettiğini söyledi. Çevir imam en-KAZ yanmasın…

HAREM

Halkımız aydınlatma konuşmalarını sürdüren Emine Hanım bu kez de
“Harem’in kadınların hayata hazırlanması için eğitim yuvası” olduğunu söyledi
Sultan’ı yatakta mutlu etmeye…

ENSAR

Eminanım’ın en-kaz konuşmasını yaptığı Ensar Vakfı bağlantılı tarikat yurtlarında
bir öğretmenin 45 çocuğa tecavüz ettiği açıklandı.
Harem eğitimi gibi…

DÜNÜ

Emine Hanım, “Dün ne olduğumuz, gelecekte ne olabileceğimize dair bize fikirler verir.”
Belediye Başkanlığından belliydi…

MEDRESE

Diyanet İşleri Başkanı Medrese isted!
Ne medresesi Allah’ın görmezi, al Mersedesini …

MÜBAREK

RTE ile tokalaşıp ellerini yüzüne süren kadın, sonra da koca dayağı izlerini göstermiş.
Kadının annelik görevine engel bir durum görmemiştir…

KAYSERİLİ

Davutoğlu, AB ile Kayseri pazarlığı yaptığını anlattı.
Kayserili onuru pazarda mı bıraktı?…

HİZB-UT TAHRİR

Ankara’nın göbeğinde, Atatürk’ün adını taşıyan salonda,
şeriat-hilafet çağrıları ile Atatürk’e hakaret edildi.
Baştaki balığa bakıp kokutuyorlar…

DOĞUM

Türkiye’deki mülteci Suriyeliler bir yılda 55 bin doğurmuş.
Avrolar gelsin asıl o zaman gör Suriyelileri…

KOL

Üçüncü köprü “iki yakayı birleştirme töreninde” kol böreği kesildi.
Köprü geçiş fiyatları ne gibi geliyormuş?..

İTİBAR

AKP Şanlıurfa milletvekili Kemalettin Yılmaztekin, RTE’yi  Allah’ın itibarlandırdığını söyledi.
İtibar listesini gören var mı?…

MÜJDE

Davutoğlu AB ülkelerine vize kalkıyor diye müjde verdi. Altından 72 maddelik ödev çıktı.
AB vizesinden vazgeçtik., Türkiye’nin her yerinde rahat dolaşalım yeter…

GÜZEL

PKK; Gül, Arınç ve Çelik’in çabalarını destekleyeceklerini açıkladı.
“Güzel şeyler olacak” diye çabalamışlardı, karşılığı…

KOLTUK

MHP ‘de yönetim mücadelesine giren Sinan Oğan, “Koltuğa yapışmam” dedi.
Bütün liderler böyle gelmişti..

KÖPEK

Yunan parlamenter Sinadinos, Avrupa Parlamentosunda, “Türkler oyunda vahşi köpeklere benzer, düşmanlarıyla savaşmak zorunda olduklarında kaçarlar.” dedi.
Kendini tanımlayan cinsi bozuğa iki tarihle yanıt; 9 Eylül 192 ve 20 Temmuz 1974

AYM

Bekir Bozdağ, “AYM anayasanın çizdiği sınırı aştı.
Şunu anlayalım önce;
AYM mi yasaların ve idarenin işlemlerinin anayasaya uygunluğunu denetler
Adalet Bakanı mı AYM’yi denetler?

TALİMAT

ABD’nin Ankara eski büyükelçileri  Edelman ve Abramowitz,

“Türkiye Erdoğan tarafından otoriterliğe, ekonomik yavaşlamaya ve iç savaşa sürükleniyor”  değerlendirmesi yaptı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın,
Talimat verdiğinizi günler geride kaldı” dedi
Talimat alınan günlerin lideri kimdi?…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

============================

Çok değerli dostumuz E. Tümg. Naci Beştepe Paşamızı ince esprileri için kutlar, paylaşımı için teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
16 Mart 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

 

Rifat Serdaroğlu : ŞALVARDAKİ İP

 

Rifat Serdaroğlu : ŞALVARDAKİ İP

Sayın Halil Arık’ın ninesi kızınca şu şekilde söylenirmiş;

Sahip çıkmayacaksan içindekine
Şalvarda ipin, işi ne…

Bu özlü sözün açılımı bence şöyledir;
Bir insan için “Namus” en önemli değerdir. Ona önce sen sahip çıkacaksın!
Namusunu devlete emanet ettiğin zaman bile tedbiri elden bırakmayacaksın,
kime teslim ettiğini bileceksin.
Namusu önemsemiyorsan, kıçındaki şalvarda ipin ne işi var? Koyver gitsin…

Türkler, tarihleri boyunca hep devlet sahibi olmayı, bir arada yaşamayı, törelerine uymayı toplum yararına görmüşlerdir. Türkler Müslüman olduktan sonra da, Kur’an’ın
Nisa Suresi 59. ayetinde emredildiği; “Siz ey imana ermiş olanlar! Allaha, Peygambere ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara (Devlete) itaat edin” buyruğuna uygun yaşamışlardır. Gerçekte bu ayet İslam’ın özünü çok güzel anlatmaktadır;
Allaha itaat edin, Peygambere itaat edin, devlete itaat edin
Bu emirde, tarikat önderi-cemaat lideri-Hacı-Hoca yoktur. Bundan dolayı İslam’da
ruhban sınıfı yoktur
. Hz. Peygambere bile verilen görev, sadece dini tebliğ etmektir. İslam’da her şey Allah ile kulu arasındadır. Kimse karışamaz.
Bu yüzden İslam, en mükemmel ve en son gelen dindir…”

Tarihten ve inanışımızdan gelen bu süzgeçten günümüzde çıkaracağımız ders
şu olabilir :
Devleti emanet edeceğimiz kişiyi çok araştırmalıyız ve işi ehline teslim etmeliyiz.
Devleti, namuslu-becerikli-bilgili-aydın-danışmayı bilen-alçak gönüllü-gözü tok-soyu sopu belli kişilere, Türk Milletinden nefret etmeyenlere teslim etmeliyiz.

Çünkü “Devlet” milletimizin tamamı için bir güvence olmalıdır. Hepimizin yaşam garantisi olmalıdır devlet. Ama devleti bozuk ellere teslim edersek, başımıza neler geleceğini
tahmin bile edemeyiz!

Eğer bir soysuz devleti ele geçirirse; Kendi gibi insanları göreve getirerek, yasaları kendince yorumlayarak sizin malınıza, mülkünüze, namusunuza el koyabilir. (Kayyım mı dediniz?)
Uygulayacağı cahilce ve yanlış politikalarla, can güvenliğinizi tehlikeye atabilir.

Ankara’da son 5-6 ayda art arda 3 patlama oldu. Yüzlerce insan öldü, yüzlerce ocak söndü.
Türk Devleti ehil ve düzgün insanların elinde olsa, bunlar olur muydu?
Bu zavallıların günahları neydi?

Devleti ehil ve namuslu ellere teslim etmez isek başımıza neler gelebileceğini yine
Halil Arık dostumun ninesinden dinleyelim;

Arsızı, uçkura bekçi ettinse  
Uçkur kopmuş, şalvar inmişse,
Ne şalvarda ara suçu
Ne de içindekinde,
Sahip çıkacaksın içindekine
Sıkı sarılacaksın şalvarın ipine

Sözün Özü : Mutlaka oy kullanacaksın. Oy kullanırken kime oy vereceğini iyi araştıracaksın.
Sonradan ağlamanın, sızlanmanın faydası yoktur…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
16 Mart 2016

===============================

Çoook teşekkürler güzel insan, eski Sağlık Bakanımı Sn. Rifat SERDAROĞLU..

Sevgi ve saygı ile.
16 Mart 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SİYASET SİLAHA ESİR OLMAMALI


SİYASET SİLAHA ESİR OLMAMALI

Hüseyin Çelik, Doç. Dr.
(Eski) AKP Milletvekili, M. Eğitim Bakanı, Parti Sözcüsü
http://huseyincelik.net/siyaset-silaha-esir-olmamali/ 26.01.2016

PKK, hendek siyaseti ile bölge insanını felakete sürüklemiştir.
Silaha teslim olan HDP siyaseti ise bu tavrı ile maalesef yüzlerce genç insanın
kanına ekmek doğramıştır.

Dağda, mezrada, yaylada, mağarada bulunan PKK’lı teröristlerin silahlarıyla birlikte
şehirlere yerleşmeleri, filin züccaciyeci dükkanına girmesi gibidir. Fil oradan eninde
(AS: önünde) sonunda ölü olarak çıkarılabilir ancak… Dükkanda sağlam cam, porselen
veya kristal kalmayacaktır. Bugünkü manzara ne yazık ki budur.

Çözüm süreci ne yazık ki katledilmiştir

Çok iyi niyetlerle ve büyük bir cesaretle başlatılan Çözüm Süreci, ne yazık ki katledilmiştir. Çözüm Süreci esasen başlangıç için iki şart getiriyordu:

  1. Parmaklar tetikten çekilecek.
  2. Tüm silahlı PKK’lı unsurlar ülke sınırlarını terk edecek.

Birinci şarta hem devletin silahlı güçleri hem de PKK uydu.
Ancak silahlı PKK’lılar ülkeyi terk etmek yerine gelip kentlere yerleştiler.

‘Çözüm Süreci’ni bozmamak adına ve tamamen iyi niyetle, valiler, kaymakamlar, savcılar, hakimler, polis, asker, jandarma ve korucular, PKK’nın yapıp ettikleri karşısında
adeta elleri kolları bağlı sabrın sınırlarını zorlayarak beklediler.

PKK, ‘Çözüm Süreci’ni kendi lehine ama Kürt halkının aleyhine istismar etti.
Gelinen nokta ise vahim…
Siyaset inisiyatifi silahlara bıraktı!

Biz, bölgeyi ve bölgenin dinamiklerini bilen birisi olarak,
2009’dan itibaren olanları ve olabilecekleri,

– Bakanlar Kurulu’nda,
– AK Parti MYK’sında,
– MKYK’sında,
– AK Parti Ortak Söylem toplantılarında ve nihayet
– Çözüm Süreci konulu tüm özel toplantılarda

yetkili arkadaşların,
– Sayın Başbakan’ın ve
– Sayın Cumhurbaşkanı’nın huzurunda,
– bütün açıklığı ve netliği ile ortaya koyduk.

Zaman zaman kendisini Çözüm Süreci’nin romantizmine kaptırarak bütün fotoğrafı görmek istemeyen bazı yetkili arkadaşların ciddi tepkilerine de muhatap olduk.

2014’teki Afyon’daki AK Parti İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda
benzer bir yaklaşım ve tutumla endişelerini dile getiren ve uyaran
ciddi sayıdaki milletvekili, bu yetkili arkadaşlar tarafından tepkiyle karşılandı.

Keşke yanılmış olsaydık

Ancak zaman, bizi ve konuyu bizim gibi gören AK Partili milletvekillerini haklı çıkarmıştır. Keşke yanılmış olsaydık da bugünkü manzara ile karşılaşmasaydık…

Bugün adeta borsa göstergeleri gibi her gün ölüm rakamlarının verildiği zamanlara geldik. Unutmayalım ki ölümler her iki yakada da kinleri, nefretleri ve öç alma duygularını büyütüyor.

Bazıları Sur’u Çermik gibi, Çüngüş gibi Diyarbakır’ın herhangi bir ilçesi zannedebilir.
Ancak bilenler bilir ki Sur kadim Diyarbakır’dır, yanı Diyarbakır surlarının çevrelediği
tarihî Diyarbakır şehridir. Fatih ilçesi İstanbul için ne ise… Sur da Diyarbakır için aynıdır.

PKK, ağır silahlarıyla gelip metropol bir şehre yerleşmişse bunda kendisi için ders ve sorumluluk çıkaracak birçok ‘yetkili’ olmalıdır.

Bir AK Partili, bir Kürt, bir vatandaş olarak…

Bir AK Partili, bir Kürt ve her şeyden önemlisi bu ülkede feryat etme sorumluluğu hisseden bir vatandaş olarak hayatının baharında toprağa düşen şehitler ve onların geride bıraktıkları gözü yaşlı aileleri adına bu çatışmalarda hayatını kaybeden Kürt gençlerin geride kalan
bağrı yanık anneleri adına, bu ülkenin heba olmaya devam eden kaynakları adına,
harap olan şehirler adına ve bu ülkenin dinamitlenen bin yıllık kardeşliği adına
derin bir elem ve ızdırap duyuyorum.

Her zaman söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Dünyanın hiç bir yerinde silahla saldıran terörist gruplara çiçek buketleri ile karşılık verilmez. Elbette kısa ve orta vadede silahlı mücadele terörle mücadelenin olmazsa olmazıdır. Ya uzun vade daha ne kadar uzayacak? Silah ”hard power”dır. Yani kaba güçtür. Siyaset, konuşma, müzakere, diyalog özetle akıl ”Soft Power”dır. Yani yumuşak güçtür. Kaba güç de ancak akılla yani yumuşak güçle idare edilirse bir işe yarar. Aksi takdirde yarayı derinleştirir. Doktorun tıbbî yöntemlerle yarayı deşmesi ile herhangi bir insanın bildiği yöntemlerle yarayı kurcalaması şüphesiz ki
çok farklı şeylerdir.

Gönüller bölünürse toprak neye yarar!

Özetle demem odur ki silahlı mücadele devam ederken siyaset, yanı akıl bütün imkanlarını devreye sokmalıdır. Bunun yolunu, yöntemini ve kapsamını da akıl tayin edecektir.
Yeter ki akla yol verilsin. Aklımız duygularımızı idare ederse milletçe kazanırız.
Tersi olur da duygularımız aklımızı idare ederse hep birlikte kaybederiz.
Tarih, duyguları aklına galip gelenlerin trajik sonlarının örnekleri ile doludur.

Ben, bu ülkede toprak bölünmesi olmayacağına inananlardanım.
Ne var ki gönüller ve beyinler bölündükten sonra toprak bütünleşik kalmış neye yarar! Unutmayalım ki toprak insan içindir; insan toprak için değil.

========================================

Evet dostlar,

Hüseyin Çelik beyefendinin günah çıkarışı yukarıda..
Yazdıkları her şeye karşın önemli.
Epey geç de olsa..
Yeterince açık olmasa da..
Hüseyin beyin sanırız özlediği mevki artık kalmamıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, iktidar partisi AKP’nin sözcülüğünü üstlenmiş ve partisinde
en üst görevlerde yer almıştır. Siyaseti bırakır ve Üniversiteye dönerse, Doçentlikte 5 yılını tamamlar ve yeterli bilimsel ürün ortaya koyarsa, Profesör de olur içinde kaldıysa eğer.
*****

Hüseyin bey, bu yazdıklarını daha net ve somut çözüm önerileri de içeren biçimde madde madde sıralayarak 12. CB Bay RTE’ye, kamuoyuna açık mektup biçiminde yazmalıdır.

Ortada olup bitenler, SÖZDE ÇÖZÜM sürecinde = İHANET SÜRECİNDE olup bitenler öyle yenilip yutulur, unutturulur cinsten değildir.

Apaçık, hukuk devletinin en temel ilkeleri ayaklar altına alınmış, mülki amirlere yasa dışı buyruklar verilmiştir. Siyasal sorunluluk ve insani sorunluluk bir yana, ağır bir Anayasa suçu işlenmiştir. Anayasa ve çağdaş hukuk sistemleri YASAYA AYKIRI buyrukların yerine getirilemeyeceğini kurallaştırmıştır. 1982 Anayasasının 137. maddesine ilgili herkesin
bir kez daha ve özenle bakmasında çok yarar vardır. AKP iktidarının mülki – askeri erkana
bu bağlamda, yani PKK’lılara her ne yolla olursa olsun dokunulmaması emri,
ilgililerce kişisel arşivlere konmuştur. Yeri geldiğinde basına açıklanacak ve mahkemelerde savunma aracı olarak kullanılacaktır.

Her ne denli bu buyruklar, KONUSU SUÇ OLUŞTURDUĞU için, Anayasa md. 137 gereği yazılı verildiğinde bile yerine getirilmemesi gereken, getirilirse sorumluluk doğuracağı için,
bu Kaymakamlar yakayı kurtaramayacaklardır. Askeri cenahın güvenlik operasyonu yapmak için sayısı 300’e (üç yüz!) varan yazılı istemine karşın 10’u (on!) bile bulmayan izin yazısı eldedir. Mülki amirler için siyasetin baskısı ve varsa yazılı buyrukları belki (?) hafifletici neden sayılabilecektir ancak buyruğu veren siyasal otoritenin, dönemin Başbakanı RTE ve İçişleri Bakanlarının hafifletici nedenleri var mıdır?

”Bana Sam amca baskı yaptı..” mı diyeceklerdir?!

Yıllarca göz yumacaksınız;

– PKK ülkeyi terk edecek ya da silahlarını teslim edecek iken
– Tam da tersine dağdan inip hem de metropollere yerleşirken,
– Üstelik tuneller kazıp, barikatlar yapar ve hendekler kazarken
– Yani apaçık, Batı güdümlü bir silahlı iç çatışma ve isyana (iç savaşa!) hazırlık yaparken…

Tüm bunlara yaklaşık 4 yıl göz yumacaksınız, sonra da hala tam anlayamadığımız nedenlerle birden bire şahin kesilecek (?!) ve ”Sonuna dek temizleyeceğiz..” diye gürleyeceksiniz?!..

Kimin kesesinden? — Milletin vergisinden
Kimin malından?— Garip – gureba masum Kürt yurttaşların, ülkenin
Kimin canından? — Gencecik Vatan evlatlarının

Böylesi bir karabasan (kâbus) insanlık tarihinde çok az görülmüş ya da görülmemiştir.
Başlıca hatta tek sorumlusu, Sayın Çelik’in yazısında da açıklıkla adres gösterdiği
dönemin başbakanı ve 2104 Ağustos sonundan günümüze CB olan Bay RTE‘dir!

Evet, yüreğimizin yangının söndüremiyoruz.. PKK’lı hainlere acıdığımız pek söylenemez.. Her türlü kalleşlik ve kahpeliği emperyalizmin maşası olarak, sözde haklarını savundukları Kürt kardeşlerimiz adına yapmaktan geri durmuyorlar.. Ancak Mehmetçikler, polisler, korucular vahşice şehit ediliyor.. Her gün birkaç şehit haberi ocaklara yangın düşürüyor., silahsız masum halk ve özellikle çocuklar, kadınlar, yaşlılar.. PKK yıldırı için, psikolojik üstünlük kurma adına ve kamuoyunda bıkkınlık yaratmak için hiçbir kural tanımıyor.

****
Artık ok yaydan çıkmıştır..
Tüm tuneller çökertilecek, barikatlar kaldırılacak, hendekler kapatılacak ve
silahlı PKK ögeleri bölgeden temizlenecektir. Kandil’e kara harekatı da mutlaka..

IRA – İngiltere örneğinde olduğu gibi, tüm silahlar Devlete teslim edilecek,
suç işleyen PKK militanları da cezalarını çekmek üzere Devlete teslim edilecektir.
Öyle silahı gömmek ya da elini kolunu sallaya sallaya yurt dışına çıkmak yok!

Ardından oturur konuşuruz..

Ülkesi ve ulusu ile bölünmez bir Türkiye tartışma dışıdır.

Tekil (üniter) devletin ve Anayasanın ilk 4 maddesi başta olmak üzere, bağlantılı sistematiğin tartışılacak yanı yoktur.

1. sınıf bir demokrasi tüm yurttaşlar için esastır.
Etik ya da inanç temelinde siyaset utanç verici, yüz kızartıcıdır.

Sorunun çözümüne, Doğu – Güneydoğu’da feodalitenin,
Kürt toprak ağalığının tasfiyesi ile başlanmalı, yoksulluğun – işsizliğin,
eğitim – sağlık – altyapı sorununun üzerine öncelikle gidilmelidir

Önceki gün Bay RTE, kaymakamlara, terörle mücadelede mevzuatı bir kenara atma çağrısı yapmıştır, yapabilmiştir!
Bu dehşet verici bir durumdur.
Tayyip beyin bilinçaltını da dışavurmaktadır bir bakıma.

Hiçbir şey Tayyip beyi durdur(a)mamaktadır!?

Oysa üzerine titrediğimiz husus, mutlaka ama mutlaka HUKUK DEVLETİ kurallarına uymaktır. Terör ya da suç örgütleri doğaları gereği yasa ve hukuk dışıdırlar ve eylemleri de haliyle öyledir. Ancak bu durum bile Devletin mutlak hukuk devleti sınırlarını kaldırmaz.

Türkiye CB Bay RTE ne yazık ki bir kez daha apaçık ve bu kez kamuoyu önünde suç işlemekte ve güvenlik güçlerini suç işlemeye teşvik etmektedir.
Bizim de yurtsever güvenik güçlerimize çağrımız tam tersinedir..

Aman haaa.. sakı haaa.. Hukuk dışına çıkmayınız.. Buna gerek yoktur zaten.
Türkiye meşru bir savunma içinedir.

Tayyip beyin başta TBMM, kamuoyu tarafından frenlenmesi gerekmektedir.
CB seçiminde aldığı oy, toplam seçmen sayısının yalnızca %38’idir, bunu hiç unutmasın.

Ana muhalefet ve MHP (HDP’yi saymıyoruz, artık çoooook net biçimde PKK’nın
TBMM uzantısıdır!) Parlamentoda Bay RTE’nin bu çok tehlikeli çıkışını gündeme taşımalıdır.

CB dokunulmaz değildir.. Hele hele suç işleyen bir CB asla..
TBMM pek ala bir uyarı kararı alarak bunu kamuoyuna açıklayabilir ve
Bay RTE’ye tebliğ edebilir… Bu uyarı Tayyip beyi kendine getirebilir..

Rejimin kalbi TBMM’dir. Ana sorumluluk TBMM’nindir..

* Sayın Hüseyin Çelik gibi nihayet vicdanı uyanan ve giderek isyan eden
vatansever – yurtsever AKP’liler.. görev başına..

Yangın daha fazla büyümeden Tayyip beyi hizaya çekiniz.. Yoksa halimiz haraptır.
Önce AKP göçecek, parçalanacaktır, hesap verme dönemi açılacaktır..
Türkiye ise her geçen gün uçuruma iyice itilmektedir Bay RTE tarafından..
Vicdanınızın – gönlünüzün mührünü çözünüz..
3 maymunu oynamayı bırakınız..

Gerçekten Müslümansanız Allah’tan korkunuz..

Sevgi ve saygı ile.
2
7 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

10 Kasım ATATÜRK’ü Anma Etkinlikleri : Ankara Üniversitesi Veteriner ve Ziraat Fakülteleri

10 Kasım ATATÜRK’ü Anma Etkinlikleri…

Ankara Üniversitesi
Veteriner ve Ziraat Fakültelerinden..

Sevgi ve saygı ile.
05 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’nde SEÇİM SİSTEMLERİ KURULTAYI

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’nde SEÇİM SİSTEMLERİ KURULTAYI

Dostlar,

Duyuru yukarıda..
Türkiye Barolar Birliği‘nin (TBB) Balgat’taki genel merkezinde bu gün
gün boyu sürecek. Keyifle izlenebilecek, çok şey öğrenilebilecek bir toplantı.
Bilgi ve ilginize sunarız.

Düzenleyici kuruluşlar olan TBB ve TÜKSEV ile sunum yaparak
katkı vereceklere teşekkürlerimizle..

Sevgi ve saygı ile.
26 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Hüsnü Mahalli : Neden oldu?

Neden oldu?

17 Kasım 2015’te Bu Azizi (AS : 17 Aralık 2010 ve Muhammed Buazizi olacak) adındaki genç kendini yakınca Tunus’ta olaylar başladı. Sonrasında Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen ve Suriye… Öncesinde Irak vardı. Buna ‘Arap Baharı’ demişlerdi.
Kanlı olacağını söylemiştim. 5 yıl sonra her şey ortada.
Yüz binlerce insan öldü, milyonlarcası yaralandı ve sakatlandı, ülkeler yıkıldı,
ekonomiler çöktü ve milyonlarca insan göçmen olarak sürünüyor.
Her yerde büyük acılar var. Tıpkı şimdi Türkiye’de olduğu gibi.
Ruh hastası kimi çevrelerin umurunda değil. Öldürenlerden ve öldürmekten haz alan tipler.
5 yıl önce Türkiye’de kimse öldürülmüyordu.
5 yıl önce Türkiye’de herkes barıştan söz ediyordu.
İnsanlar Kürt sorunu çözülecek diye umutlanmıştı.
5 yıl önce Türkiye’nin hiçbir komşusu ile sorunu yoktu.
5 yıl önce Türkiye’nin Suriye ile sınırları açılmış ve öbür ülkelerle vizeler kaldırılmıştı.
2010 yılında Suriye’den 1.1 milyon insan Türkiye’ye turist olarak gelmiş ve aynı yıl  Türkiye’den Suriye’ye gidenlerin sayısı 1.5 milyonu aşmıştı. Hiçbir olay yaşanmadı.900 kilometrelik Suriye-Türkiye sınırı boyunca insanlar dost ve kardeş olmuştu.
Türkler, Araplar, Kürtler, Süryaniler, Türkmenler, Sünniler, Aleviler, Şiiler…
Coğrafyamızın geleceğini belirleyecek tarihsel bir zaferin ilk adımları atılmıştı.
Ama olmadı. Birileri bundan hiç hoşlanmamıştı. Aniden Esad diktatör oldu.
Sonrası bildik hikaye : ‘Vurun kahpeye’.
Dünyanın tüm ruh hastaları Türkiye üzerinden Suriye’ye taşındı.
Dünyanın en sapık, manyak ve katil terör örgütleri Suriye’de kuruldu, kurduruldu.
Hem de din adına. Suriye ve Irak halklarına yapmadıklarını bırakmadılar.
Birileri din ve mezhep adına çok seviniyordu. Sevinç 5 yıl sürdü sonra işler ters gitti.Esad direndi; ‘Arap Baharı’ çöktü, Müslüman Kardeşler seçilmedi ve birilerinin saltanat ve hilafet hayalleri suya düştü. İçerde de işler iyi gitmiyordu.
Cumhurbaşkanı oldu ama Başkan olamadı.
7 Haziran’da AKP 400 milletvekili kazanamadı.
20 Temmuz 2015’te Suruç’ta 32 can IŞİD terörünün kurbanı oldu.
Sonrasında karanlık bir PKK saldırısı.

82 günde 145’i asker, polis ve korucu olmak üzere toplamda 370 can.

Yapan da belli yaptıran da. Türkiye artık terörün kıskacında.
Daha önce de yazdım :

  • IŞİD özel ilgi gösterdiği Türkiye’yi asla rahat bırakmayacaktır.
Adamlar ruh hastası. Rusya müdahalesi sonrasında Suriye ve Irak’ta sıkışınca Türkiye’ye gelecekler. PKK olayı AKP iktidarında giderek karmaşık bir durum alacak.
PKK 30 yıl önceki PKK değil. PYD, PKK’ya bölgesel ve uluslararası artı bir boyut kazandırdı. Kürt sorunu ise Suriye’den dolayı Obama ve Putin’in ilgi alanı içinde.

Özetle Türkiye’nin başı belada. AKP’nin umrunda değil.

AKP iktidarda kaldığı sürece Türkiye’nin hiçbir konuda şansı yok.

Terör senaryolarını yazanlar çoğalacak. Kürt sorununun çözümü imkansızlaşır.
Bölgesel tüm ilişkiler çok daha riskli bir hal alabilir.

1 Kasım’da Türkiye AKP’den kurtulmalı.
Kurtulursa terör de son bulacak. Kurtulmazsa hepimizin canı acıyacak.
AKP çok sevinecek. Suriye’de ölenlere sevindiği gibi.========================================

Dostlar,

Acı ama gerçek Sn. Mahall’nin yazdıkları..
Sn. Mahalli, Ortadoğu, özellikle Suriye konusunda seçkin bir uzman. O’nu izlemeli.
Bizim de ha bire yazdığımız, yazdığımız gibi…
1 Kasım 2015 genel seçimleri Türkiye için bir milat olacak..

ASLA unutulmasın; AKP’nin göz yumup Esad’a karşı her tür desteği verdiği IŞİD‘in
20 Temmuz 2015 Suruç katliamından bu yana (32 can aldı!),

82 günde 145’i asker, polis ve korucu olmak üzere toplamda 370 can.

Sevgi ve saygı ile.
13.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Ege CANSEN : İslam sözlüğü

İslam sözlüğü

Ege Cansen

Ege Cansen

SÖZCÜ, 11 Ekim 2015

Benim, dinle diyanetle hiç bir ilgim yoktur. Allah’ın bildiği bu gerçeği kuldan saklamam.
Ancak bir sosyal bilim öğrencisi olarak, tüm dinler ve özellikle İslam hakkında bilgi edinmekten de geri durmuyorum. Bugüne dek edindiğim İslami bilgiler, bir dindarın dinin içinde kalarak edindiği bilgilerden farklıdır.

Ben, dine dışarıdan bakıyorum. Haddim değil, ama dini olabildiği ölçüde bilimsel ele alıyorum. Bu nedenle benim din hakkında yazdıklarımın, dindarlar için bir değeri yoktur.
Ama laik kişiler için zihin açıcı olduğundan eminim.
Hangi alanda olursa olsun sözcükler, düşünmenin ve muhakemenin yapı taşlarıdır.
Sözcüklerin galat (yaygın bilinen yanlış) anlamlarıyla fikir üretilemez.
Bu nedenle İslam’ı anlama uğraşıma İslam’da sık kullanılan sözcüklerin kökünü aramakla başladım.

İSLAM

Arapça, daha doğrusu Aramice “s, l, m” harflerinden türetilmiştir. Zararsız olmak demektir. Aynı kökten türemiş sözcükler arasında “selim” ve “salim” sözcükleri, İslam’ın kök anlamını
en iyi anlatan iki kelimedir. Zıttı “habis”tir.

Selam ve İbranice “şalom” da “s, l, m” den türemiştir. Teslim de “s, l, m” den türemiştir.
Ama İslam, teslimden gelmez. Selamete ulaşma demektir.

SELAMUN ALEYKÜM-ALEYKUM SELAM VE MERHABA

Selamun aleykum, “güvende olun” demektir. Yani benden korkmanıza, çekinmenize gerek yoktur. Ben selim ve salim bir kişiyim, çünkü ben bir Müslüman’ım, dolayısıyla benden size zarar gelmez anlamına gelir.

Bunun karşılığı da “Ve aleykum selam” dır. Sözlüksel anlamı “siz de güvende olun” demektir. Yani benden de size zarar gelmez demektir. Merhaba, “rahat olun, rahat oturun” demektir.

BİSMİLLAH VE ALLAHU EKBER

Bismillah, “Allah adına” demektir (Allah’ın adıyla/ismiyle değil). (İngilizcesi: In the name of God) Yani, söyleyeceklerim, bana ait sözler değildir. Ben Allah’ın adına, O’nun namına bunları söylüyorum. Söyleyeceklerimin doğru olduğundan kuşku duymayın anlamına gelir.

Allah-u-ekber; “Tanrı Uludur” değil, “En büyük olan O ilahtır” demektir.

KÂBE, RESULULLAH VE KURAN

Kâbe, kare prizma demektir. Yani üç kenarı (en, boy, yükseklik) birbirine eşit olan kapalı geometrik şeklin adıdır. Türkçe’deki “küp”, “mikâp” sözcükleri ve İngilizce’deki “cube”, “cubic” kelimeleri kâbe den gelir.

Resulullah (The Massenger) Allah’ın elçisi değil, onun risalesini (mesajını) getiren demektir. Bu risale, Kuran’dır. Kuran bir referanstır. Kuran, kitap değil, sözdür.
Basılı Kuran’a Mushaf (iki kapak arası sayfalar) denir.

MİLLET, ÜMMET

Millet, aynı dine mensup olanlar demektir.
Ümmet, “üm” yani “ana” kelimesinden türemiştir. Anasından doğduğu gibi demektir.
Ekâbir, asil ve zengin olmayan sıradan insanlara verilen addır.
Yunancası “laik/laiki”dir.

Son söz Tanrının büyüklüğü, mucizeye izin vermemesindedir.

===================================

Teşekkürler Sayın Ege Cansen…

Araştırıcı, sorgulayan akıldan zarar gelir mi??
Bizim de epey yanlış öğrendiklerimizi düzeltme olanağı sağladı..

“Dindar” değil “dini-dar” ne denli tehlikeli değil mi??
Dolayısıyla “Dindar” olabilmek için de sorgulayan akıl zorunlu..

Sevgi ve saygı ile.
12 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Sayın Cansen’e aşağıdaki e-iletiyi yolladık…

Değerli Cansen,

İSLAM … başlıklı yazınızı bu gün SÖZCÜ‘de okuduk..
Çok şey öğrendik..
Yanlış bildiklerimizi de şaşırarak öğrendik..
Yazınız bu gece yarısından hemen sonra web sitemizde yayımlanacak..
Altında yorumlarımız oldu..
Bakmanızı dileriz..
Daha önce de zaman zaman yazılarınzı sitemizde paylaşmıştık..

AYDINLANMAYA katkılarınızın sürmesini dileriz…

MHP’nin Ankara’da Düzenlenen Terör Saldırısı hakkında basın açıklaması



Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin


“Ankara’da Düzenlenen Terör Saldırısı” hakkında basın açıklaması :
10 Ekim 2015 

Bugün başkentimiz Ankara’da tam bir felaket yaşanmıştır.
Türk milleti terörün kanlı ve hain yüzüne bir kez daha maruz kalmıştır.
Teröristler ülkemizin kalbine nişan almışlardır.
KESK, DİSK, TMMOB ve Türk Tabipler Birliği ve benzeri oluşumların katılımıyla
Ankara Tren Garı’ndan Sıhhiye Meydanı’na kadar toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak üzere toplanan kalabalığa düzenlenen iki ayrı canlı bomba saldırısında ilk belirlemelere göre
86 kişi ölmüş, 186 kişi de yaralanmıştır.
Bu elim ve kahredici tablo tam bir yıkımdır.
Teröristler, arkasında duran ve azmettiren güçler 20 Temmuz’da meydana gelen Suruç saldırısından sonra bu defa da maşaları vasıtasıyla Ankara’da sahneye çıkmışlardır.

Ankara alçakça, kalleşçe, acımasızca kana bulanmıştır.

Bedenlerine bomba saran katiller aldıkları ölüm emrini harfiyen uygulamışlar,
milletimizi derinden yaralamışlardır.

Bu saldırı açıkça Türkiye’ye ve toplumsal dirliğimize yapılmıştır.

Hiç şüphesiz birlik ve beraberliğimiz, huzur ve güvenliğimiz caniler tarafından hedef tahtasına koyulmuştur.
Suruç’taki menfur saldırının bir benzerinin Ankara’da tekrarlanması,
buna çanak tutulması, olası terörist provokasyonlarının ağırdan alınması
yeni bir faciaya davetiye çıkarmıştır.

Canlı bombalar başkentimize kadar gelebilmeyi göze almışken,
güvenlik ve istihbarat kurumlarının bundan habersiz kalmaları bir başka sorgulanması,
üzerine gidilmesi gereken sorumsuzluk ve ihmalkârlıktır.

Maalesef vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği kalmamıştır.

Teröristler her an her yerde sivillere kast edebilecek bir potansiyel eylem gücüne
sahip olduklarını göstermişlerdir.

  • AKP’nin terörle kurduğu taviz ve teslimiyet temelli ilişki ağı,
    milletimizi can evinden vurmuş,
    kandan beslenenlere cesaret aşılamıştır.

  • Türkiye AKP’nin teröre sempatik ve sıcak bakışının,
    dış politikadaki tarafgir ve gayri milli yaklaşımın
    bedelini ödemektedir.

Ülkemizin geleceği hiç olmadığı kadar risk altındadır.

Sürekli tahkim ve takviye edilen tehlikeli döngü,
milli beka ve dayanışma duygularımızı
iyice bükmüştür.

Ankara Tren Garı’nın önündeki saldırının iç yüzü aydınlatılmalı,
failler ve destekçileri mutlaka açığa çıkarılmalıdır.

Sabredecek takat kalmamıştır. Bekleyecek hal ve derman da yoktur.

Gerek Erdoğan, gerekse de devamlı kamu düzeninden bahseden Davutoğlu devletin azametini gösterecek yürekliliği, yıkılan milli güvenliği ayağa kaldıracak iradeyi derhal, gecikmeksizin göstermelidirler. Böylesi bir vahşetin kaynak ve dayanaklarını etraflıca değerlendirmek, Suruç’tan başlayarak Ankara’ya kadar iz sürerek Türkiye düşmanlarını deşifre etmek
AKP’li seçim hükümetinin namus borcudur.

Milliyetçi Hareket Partisi tehditlerin ziyadesiyle farkında ve bilincindedir.
Partimiz büyükşehirlerimize yönelebilecek terör saldırılarının ikazını daha önce defalarca yapmıştır.
Oslo’da PKK’nın ülkemizi baştan ayağa bombayla doldurduğunu itiraf eden AKP memurlarının, bunu ciddiye almayan ve gereğini yapmayan hükümetin akan kanda,
alınan canlarda sorumluluk payının olduğu da unutulmamalıdır.

Ve ülkemizin bugünkü acılı ve yaslı tablosu nedeniyle yarın İzmir Gündoğdu Meydanı’nda düzenleyeceğimiz açık hava toplantısını ileri bir tarihe ertelediğimizi de herkese ilan ediyorum.

Bu düşüncelerle, fikriyatı ve siyasi eğilimi ne olursa olsun, Ankara Tren Garı önünde
hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı, yaralılara ise şifalar diliyorum.

========================================

Dostlar,

MHP’nin “Kanlı Cumartesi – 10 Ekim 2015 Ankara katliamı” için yaptığı yazılı basın açıklaması yukarıda.. Hemen hemen tüm metin ülkemizin acı gerçeklerini ve AKP’nin nerdeyse ihanete varan politikalarının açmazını vurgulamakta.. Aşağıdaki 2 tümce özellikle önemli..

  • AKP’nin terörle kurduğu taviz ve teslimiyet temelli ilişki ağı,
    milletimizi can evinden vurmuş,
    kandan beslenenlere cesaret aşılamıştır.

  • Türkiye AKP’nin teröre sempatik ve sıcak bakışının,
    dış politikadaki tarafgir ve gayri milli yaklaşımın
    bedelini ödemektedir.

Sayın Bahçeli daha önce de son derece vurgulu söylemler kullanmış, AKP – RTE’yi uyarmıştı..

Bahceli'den_Arınc'in_sozlerine_agir_elestiri

MHP’nin, olmadık, en kritik zamanlarda AKP’ye stepne olan davranışlarını bağışlayamıyoruz.
Bunları bu sitede daha önce yazdık.. Son 2 örneği TBMM Başkanlığı’nın AKP’ye MHP oylarıyla armağan edilmesi ve bölücü terör olaylarının TBMM’de Genel Görüşme sonrası Meclis Araştırması (Anayasa md. 98) olarak incelenmesi girişimine “hayır” oyu vermesidir!?

Bu ne denli çelişkili bir davranıştır! O zaman (20 Temmuz 2015 Suruç katliamı sonrası) CHP’nin istemiyle olağanüstü toplanan TBMM, Meclis Araştırması yapmaya başlayabilseydi belki de bugünlere gelmeyecek, 10 Ekim Kanlı Cumartesi – Ankara Katliamını yaşamayacaktık..

MHP, Abdullah Gül’ün CB seçiminde de 367 Anayasal çoğunluk sağlanması için
TBMM’ye gelmiş ve üstelik Gül’e oy da vermişti..

Dileriz bu güven kırıcı zigzaklarını ülkemiz için yaşmsal nitelikteki BÖLCÜ TERÖR sorununda şöyle veya böyle sergileyip AKP belasından kurtulmamızı engellemez!?

Sevgi ve saygı ile.
11 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

BATININ BÜYÜK GÜNAHLARI- 2 (AFRİKA KITASI)


BATININ BÜYÜK GÜNAHLARI- 2 
(AFRİKA KITASI)

Dr. Galip BAYSAN

Geçen yazımızda Hıristiyan Batı Dünyasının yeni keşfettiği Orta ve Güney Amerika kıtasında işlediği büyük günahlara temas etmiştik. Bu gün, biraz daha yukarılarda Afrika Kıtasında neler yaşandığına tarihi belgelere dayanarak sizlere sunmak istiyoruz.

“Fransızlar, 1635’ten başlayarak belli sayıda adayı ele geçirirler… Şeker, kahve, tütün, pamuk, çivit vs. adaların ticaretine hâkim olurlar. Tarım işletmecileri, yok edilen ya da hastalıktan ölen yerlilerin yerine, hemen zenci köleler getirirler. XVII yüzyıl sonunda 20.000 beyaza karşılık 40.000 zenci vardır. Colbert bir zenci yasası çıkarır; köleler dinsel bir şekilde eğitilmelidir, Pazar günü dinlenmeye, iyi beslenmeye ve insancıl davranışlara hakları vardır. Güney Amerika’da olduğu gibi, sömürgeciler bu buyruklara pek uymazlar. Zencilerden az oldukları için onları uzakta tutarlar, zenci-beyaz evliliklerini yasaklarlar, seçkin zencileri çok ender olarak özgür bırakırlar. Kötü davranışlar yüzyıl kadar sonra korkunç ayaklanmalara yol açacaktır. Köle işgücü, şekerkamışı tarımının yaygınlaşmasıyla, giderek daha çok aranır. İngilizler, Fransızlar, İspanyollar, Portekizler milyonlarca insanı doğdukları kıta olan Afrika’dan koparıp alırlar. (1)

“Portekizliler, XV yüzyıl sonundan başlayarak, Afrika kıyılarında köle ticareti yapıyorlardı. Bir contradator; belirli bir bölgenin tekeli karşılığında, ticaret hakkını kirayla hükümetten almaktaydı. Ayrıca köle tacirleri her yıl krala iki zenci armağan etmek ve “hayır işleri” ile “dinsel tarikatlara” para vermek zorundaydılar. Köleleri kabileler arası savaşlarda birçok tutsak elde eden yerli önderlerden satın alırlar… Zenci ya da melez olan Dombeiro denen maceracılar, iç bölgelere baskınlar düzenleyip zencileri yakalarlar. Çok geçmeden, XVII yüzyılda Angola’ya egemen olan Hollandalılar, sonra İngilizler ve Fransızlar, bu kazançlı ticarete el atarlar.

Köleler kıyıda toplanır, savanadaki tüketici yürüyüşlerden sonra iyice beslenir, sapasağlam ve güçlü görünmeleri için hurma yağıyla yağlanırlardı. Kuşkusuz bazı din adamları buna karşı çıkarlar ve 1639’de Papa VIII. Urbanus, yerlilerin de, zencilerin de köle yapılmasını yasaklar ama bu fermanı uygulanmaz. Zencileri sağlayanlar, karşılığını barut, silah, kumaş, tütün ya da kap, kaçak olarak alırlar. Vaftiz olmamış bir zenciyi gemiye bindirmek yasaktır. Sık sık, bir kafile dolusu zencinin üstünkörü, “toptan” vaftiz edildiği görülmüştür.

Köle taşıyan gemilere, “Tumberio”, yani “ölü taşıyıcıları adı takılmıştır. Bu gemilerden biri ile denizi aşan bir İtalyan Fransiskeni şöyle yazmıştır. “Erkekler güverte altına üst üste yığılmış, ayaklanıp gemideki tüm beyazları öldürürler korkusuyla da zincirlerle bağlanmışlardı. Kadınlar için, ikinci güverte arası ayrılmıştı. Hamile olanlar arka kamarada toplanmıştı. Çocuklar birinci güverte arasında, balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Uyumak istediklerinde, birbirlerinin üstüne düşüyorlardı. Doğal gereksinmelerini gidermek için sintineler vardı, ama çoğu yerini kaybetmek korkusuyla bulunduğu yerde rahatlıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığılmış oldukları için, bulundukları yerde koku ve sıcak dayanılmazdı. Atlantik Okyanusu 35–40 gün arasında aşılmaktadır. Ölüm oranı, havasızlıktan boğulma ve salgın hastalıklar yüzünden çok yüksektir. Bu oran %50’ye ulaşabilir. Çoğu zaman salgınlarla baş edebilmek için hastalar öldürülür. (Amerika Kıtasına) varışta sağ kalanlar, açık arttırmalar sırasında iyi para etmeleri için, yeniden özenli bir bakımdan geçirilirler. Doğal olarak fiyatlar boya, yaşa, güce, cinsiyete vs. göre değişir. Tehlikelere ve kayıplara karşın, kazançlı olan bu ticaret, kaçakçılığa ve korsanlığa yol açar. İngiliz gemileri, sık sık zenci taşıyan gemilere saldırıp, yüke el koyar ve köleleri Virginia ya da Antillerde satarlar.” (2)

Avrupa’nın köle ticareti yapan kurumlarının etkilerinden Afrika’nın Ekvator kuzeyindeki bozkır ve savanalarla kaplı bölgeleri uzak kalırken, Atlantik kıyılarında durum farklıdır.

Fransızlar Senegal’de, Saint-Louis’ye, Dakar’a ve de Kasamons’a yerleşirler. İngilizler Gambiya’da, Sierra Leone’de ve Altın Sahil’de kıyı bölgelerini işgal ederler. Danimarkalıların ve Hollandalıların Benin körfezinde acenteleri vardır.

1778’de İspanyollar, Portekizlerden Fernando Poo Adası’nı alırlar. Daha önce bölgeye yerleşmiş olan Portekizliler ise Angola kıyılarını ellerinde bulundurmaktadırlar. Salt köle ticareti amacıyla kurulan Avrupa acenteleri hemen hemen yalnızca köle tüccarlarının uğrak yerini güvence altına alan bir kaleden oluşur. Kongo havzasını kanlı seferlerle yakıp yıkan Pembeiro’ların (Portekizli Melezler) dışında Avrupalılar çok ender olarak kıtanın içlerinden kendileri gidip köle toplarlar. Köleler çoğunlukla yalnızca köle ticareti amacıyla kurulmuş olan ve başkanları Avrupalılara yaptığı ticaretten elde ettiği kar ve silahları sayesinde, iç bölgelerden ya da kendi halkından köle toplamayı üstlenen küçük kıyı devletleri aracılığıyla satılır” (3)

Gine körfezinde bulunan bu tip çok sayıdaki krallıklardan birine konuk olan bir tüccarın izlenimleri şöyledir:

“Kral Peel… iç bölgelerden yollanacak binlerce zenci arasında bana iyi bir “yük” hazırlamakla uğraştığını söylüyor… Birkaç gün sonra boyunlarından uzun sırıklarla bağlı birkaç dizi zencinin geldiğini görüyorum. İşte benim yük’üm! 300 yolcumu karşılamaya hazırlanıyorum.
Kadınlar kıç tarafta, erkekler ise kıç direğinden teknenin başına kadar dizilmiş ve hepsi de zincire vurulmuş. Yiyecek olarak Hint patatesi, pirinç ve bolca su. Tabanca ve hançerlerimiz kemerlerimizde, kimi zamanda ellerimizde, doktor muayenesinden geçiyorlar… Muayene bitince hepsi kızgın demirle işaretleniyor. Bunu yaparken daha zayıf yaradılışlı olan kadınların etlerini fazla dağlamamaya özen gösteriyoruz.”
(4)

“XVII. yüzyılda parlak dönemlerini yaşayan Kongo ya da Benin gibi kıyıdaki büyük uygarlıklar köle ticareti nedeniyle kanları emildiğinden tam bir gerileme dönemi yaşarlar. Daha içerde Aşanti Federasyonu (bugünkü Gana) altın ve fildişi ticaretinden zengin olur ve XVIII. yüzyıla dek bütünlüğünü korur.

Ticaretin amacı tarım işletmelerine ve Amerika’daki madenlere köle sağlamaktır. Büyük kârlar sağlayan ünlü ticaret üçgeni (böyle) oluşur. Avrupalılar getirdikleri işporta malları
Afrikalı kölelerle değiştirirler. Bu köleleri satan Avrupalılar da Antiller’den şeker satın alır.
(Onu da içki-Rom’a dönüştürerek Avrupa’ya dönerler.)
Bu ticaret, gemi donatmak için kraliyet ayrıcalığını sağlayan şirketler, kapitalist ortaklıklar ve armatörler tarafından yapılır. İngiliz “Royal African Co. (Kraliyet Afrika Şirketi)”, Fransız “Compagnie des İndes (Hindistan Şirketi)” vb. XVIII yüzyılda, (Avrupa’da) özellikle İngiltere’de kraliyet ayrıcalığı olmayan, başka bir deyişle kaçak çalışan kurumlarda vardı.

İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768’de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000, Portekizler 1.700 köle göndermiştir. Toplam olarak (bir yılda) 97.500 köle, 1787 yılında bu sayı (yılda) 100.000’e ulaşmıştır. Köle ticareti XVIII. yüzyıl boyunca sürekli artar. Kaynaklar kurudukça, Senegal ve Leone’den Benin, Kongo ve Angola’ya doğru genişler XVIII. yüzyıl sonlarında Kuzey Amerikalı köle tüccarları da Afrika kıyılarında kendilerini gösterirler.” (5)

Yukarıdaki değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi Amerika kıtasının keşfinin üzerinden elli yıl bile geçmeden; Orta ve Güney Amerika’nın ünlü Aztek ve İnka imparatorlukları tarihe karışmışlar (6) ve ihtiyaç halinde Afrika’daki insan kaynaklarına el atılmıştır. Saint-Pierre’li Bernardin, Voyagea L’lle-de-France’da (ile-de-France’a Yolculuk), şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Avrupalıların mutluluğu için şekerin ve kahvenin gerekli olup olmadığını bilmiyorum. Fakat bu iki ürünün dünyanın iki kıtasında mutsuzluğa yol açtığını biliyorum. Amerika, ekin yetiştirecek topraklar elde etmek için boşaltıldı; şimdi de bu topraklarla uğraşacak insanları sağlamak için Afrika boşaltılıyor” (7).

DİPNOTLAR:

(1) Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi; Cilt 4, s.1176 (Gelişim Hachette, İstanbul–1985)
(2) Aynı Eser, Cilt–4, s.1176–1177.
(3) Aynı Eser, Cilt–5, s.1309.
(4) Aynı Eser, s.1310–1312.
(5) Aynı Eser, s.1312.
(6) Resimlerle İnsanlık Tarihi Ansiklopedisi, s.33, Amerika Kıtası II. Kıtanın Fethi, s.58 (Karacan Yayınları, İstanbul–1984).
(7) Maurice Lengelle: Kölelik, s.82 (İletişim, İstanbul–1993)

=================================

Dostlar,

Yukarıdaki önemli tarihsel derlemenin, sömürgecilik vahşetinin içyüzünü sergileyen incelemenin yazarı Dr. M. Galip Baysan’ın bize seslenişi aşağıda..

*****

Sayın Hocamız Ahmet Bey, 

Selam..
Gençlerimize, Batının yapılan bütün propagandaların dışında gerçek dünyasını tanıtma amacıyla yazdığımız yazı dizisinin Afrika Kıtası ile ilgili olan 2. bölümünü ekte sunuyorum.

Dr. M. Galip Baysan*****


Biz de bu önemli çalışmayı site okurlarımızla paylaşmak istiyoruz..Batı emperyalizmi kucağında sözde özgürlük – halkların kurtuluşu savaşımı veren Türkiye’deki kişi ve kurumların, HDP’nin. PKK’nın, YPG’nin, KCK’nın vd. nin bilgi ve ilgisine özellikle sunarız..

Dr. Baysan’ın Amerika kıtalarının yabanıl (vahşi) biçimde sömürgeleştirilmesi hakkındaki yazısını da okumalısınız..

http://ahmetsaltik.net/2015/09/30/bati-dunyasinin-buyuk-gunahlari-soykirimlar-amerika-kitasi/


Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2015, Ankara 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com