Etiket arşivi: Prof. Nusret Fişek; Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 50 kurucusu içinde 2. sıradadır

Gidişinin 22. Yılında Prof. Dr.Nusret Fişek’e Sesleniş..


Dostlar,

Prof. Dr. Nusret H. Fişek, kalpaksız bir kuvayı milliyecidir.
Kurtuluş Savaşı’nın ünlü komutanlarından Tümg. Hayrullah Fişek’in oğludur.
Prof. Kurthan Fişek ve Prof. Gürhan Fişek’in babasıdır.
Türkiye’de modern anlamda HALK SAĞLIĞI – TOPLUM HEKİMLİĞİ (Public Health – Community Medicine) disiplinlerinin kurucusudur.

  • Prof. Nusret Fişek;
    Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 50 kurucusu içinde 2. sıradadır.

Ülkemizde sağlık hizmetlerini sosyalleştiren (özelleştirmenin tam tersi!) SAĞLIK OCAKLARI sistemini kuran kişidir.

Biz kendisini 1971’de Hacettepe Tıp Fakültesi’nin 1. sınıfında “Toplum Hekimliği” derslerinde tanıdık, çok etkileyici derslerini dinledik.

Bize halkın sağlığını korumanın önemini anlatıyordu.

Sağlık hizmetleri kamusal ve devletin başlıca ödevi olmalıydı.

Koruma sağaltımdan önce gelmeliydi.

Sağlık sorunlarının biyolojik-fiziksel-kimyasal etmenlerin yanı sıra
SOSYAL – KÜLTÜREL – EKONOMİK nedenleri de vardı.

Örn. YOKSULLUK sağlığın / sağlıksızlığın en önemli belirteci (determinantı) idi.

Tarih, halkların er ya da geç haklarını aldığının öyküsü idi.
Bu süreçte halkın sağlık haklarını kazanması için hekimlerin onun yanında konumlanması gerekiyordu.

********

Yazmakla da bitmez anlatmakla da yapıp ettikleri, başarıları ve hizmetleri.

Biz kendisinden, söyleminden, tuttuğu yoldan çok etkilendik ve TOPLUM HEKİMLİĞİ alanında uzmanlaşmayı, TOPLUM HEKİMİ olmayı seçtik.

  • Yaşamımızın ana çizgisini belirledi Nusret hoca..

1977’de hekim olup 1 yıl Anadolu’da çalıştıktan sonra O’nun Bölümü’nde, O’nun da
jüri üyesi olduğu uzmanlık sınavını kazanarak tıpta ihtisas eğitimimize başlamıştık (1978). 1981 sonrasında bu alanda uzman hekim olarak yola devam ettik..

TOPLUM HEKİMİ / HALK SAĞLIĞI UZMANI, tek tek bireylerin hastalıkları ve onların sağaltımı ile uğraşmıyor.

TOPLUM HEKİMİ / HALK SAĞLIĞI UZMANI, “topluma-halka” hekimlik yapıyor. Özneleri kollektif ve toplumun öncelikle riskli kümeleri. Örn. yoksullar, işsizler, yeraltı maden işçileri, yaşlılar, diyabetikler… Ve bu kesimlerin sağlıklarının nasıl korunacağı geliştirileceği ile meşgul. Üstelik bu hastalıklar toplumda ortaya çıkmadan neler yapılabilir koruyucu sağlık hizmetleri bağlamında?

  • Örn. sofraya tuz koymamak.. 
  • Örn. akraba evliliklerini azaltmak..
  • Örn. ülkenin gelir dağılımını iyileştirmek..
  • Örn. topluma doğum kontrol -aile planlaması -üreme sağlığı hizmetleri sunmak..
  • Örn. topluma sağlık eğitimi vermek..
  • Örn. topluma yaygın bağışıklama hizmetleri vermek..
  • Örn. su ve gıda güvenliği -hijyeni sağlamak..
  • Örn. periyodik muayeneler ve taramalarla hastalıklara erken tanı koymak..

…..

Bütün bunlar sağaltım – tedavi hizmetlerinden öncelikli tutulur ve kamu eliyle öncelikli hizmetler olarak topluma sunulursa, hastalıklar ve sağaltım – tedavi hizmetlerine gereksinim çok azalacaktır.. Bu koruyucu hizmetler son derece etkilidir, ekonomiktir, insanidir ve ahlakidir.. Öyle ya, bırakalım hasta olsunlar, sonra da geç dönem çaresiz başvuruların anlamsız sağaltımıyla (tedavisiyle) mı uğraşalım? Bu tam kapitalist mantık. Toplumu hasta ederken de kazanmak, sözde sağaltırken de kazanmak.. win win!!??

Türkiye’de günümüzde olanlar tam da bunlar.

Klinisyen Hasan, Fatma vb. nin “kişisel” sağlık sorunları ile ve ne yazık ki sıklıkla da hastalık ortaya çıktıktan sonra sağaltım amaçlı yardımcı oluyor. Öznesi tekil ve hasta.. Oysa Toplum Hekimi /Halk Sağlığı Uzmanı için sorun örn. “Toplumun hipertansiyonu”.. Özne kollektif, soruna genellikle ortaya çıkmasın diye koruyucu mantıkla odaklı, ya da toplumun hipertansiyon sorunu ile başetmek.. Nasıl engellenir, nasıl azaltılır? Epidemiyolojk özellikleri nelerdir? Özetle Toplum  Hekimliğinde “sağlık sorunu yönetilmektedir.” Oysa klinisyen “hastayı-hastalığı” yönetmektedir.

Özellikle Nusret Hoca’nın 3 Kasım 1990’da ölümünden sonra sağlıkta özelleştirme, “sağlıkta dönüşüm” adı altında ülkemize dayatıldı.

  • Sağlık sistemi, ABD’de olduğu gibi tümüyle piyasa güçlerine teslim edildi.

Bu gün ayrıca özel bir gün çünkü 3 Kasım 2011’de 663 sayılı yasa gücünde kararname ile kabul edilen KAMU HASTANE BİRLİKLERİ yürürlüğe giriyor. Kamunun 900 dolayında hastanesinin yönetimi, şirket mantığı ile işletmeleştirilerek sözleşmeli elemanların oluşturduğu Yönetim Kurullarına devrediliyor. Temel motif kar..

Sağlık personeli daha da iş güvencesiz kalacak, sözleşmeli olacak, çok çalıştırılıp az kazanacak. Halkımız sağlık hizmetine erişim için daha çok para ödeyecek.

Koruyucu sağlık hizmetleri yok derecede azaltılacak. Sigara ve obesite gibi göstermelik popüler konularla sınırlı kalacak. Ama örn. su ve gıda hijyeni sağlanmayacak.
Halk “kan yolları”nda (karayollarında!) telef olmaya devam edecek. Türkiye ölümlü iş kazalarında Dünya 3. sü olacak.. AÇS-AP Dispanseleri kapatılarak halk aile planlaması hizmetlerinden yoksun bırakılacak. Bir yandan da kürtaj hakkı sınırlandırılarak zorla çok çocuk doğurmaya = köleleştirilmeye yönlendirilerek temel insan hakları ve Anayasanın 41. maddesi çiğnenecek..

Öyle ya, bir yandan tüm sağlık hizmetlerini özelleştireceksiniz; öbür yandan etkili koruyucu sağlık hizmetleri vererek halkı özel sektöre “müşteri” olmaktan alıkoyacaksınız!? Var mı böyle yaman bir çelişki? Kapitalizm buna izin verir mi?
Tam da tersini dayatır, dayatmakta.. Dolayısıyla kapitalizmin buyruğundaki hükümetler koruyucu sağlık hizmetlerinde “mış gibi” yaparlar. Onlar gerçekte gariban halktan oy alır ama küresel sermayeye hizmet ederler.

Türkiye’de gerçekte egemen olan ne askeri vesayet ne de bir başkası..
Asıl ve kahredici vesayet yerli-yabancı semayenindir.
Din dahi sözde “ılımlı” laştırılarak kapitalizmin hizmetinde halkın sırtında bir başka sopadır..

Kazanan hep sömürgen yerli ve yabancı sermaye olmaktadır..

AKP hükümeti DB ve IMF’nin tüm isteklerini gözü kara yerine getirdi.

Ülkemiz sağlık hizmetleri Nusret Fişek’in SOSYALLEŞTİRİLMİŞ düzeninden
vahşi kapitalist düzene, Amerikan modeline dönüştürüldü.

Bu gün, ne hazin rastlantıdır ki, Nusret Hoca’nın 22. ölüm yıl dönümünde
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen süreç tamamlanmış oluyor.

SOSYAL TIBBA son darbe vurulmuş oluyor; 3 Kasım 2012’de..

Nusret hoca 3 Kasım 1990 günü Hacettepe’de hasta yatağında son nefesini vermeden önce ağzından şu sözler dökülmüştü:

Türkiye’de SOSYAL TIBBI KORUYUNUZ..

Değerli hocam;

Yapamadık, başaramadık, gücümüz yetmedi, senin kutsal yapıtın SOSYALLEŞTİRİLMİŞ SAĞLIK HİZMETLERİ SİSTEMİ’ni ülkemizde yaşatamadık. Küresel kasırgalar çok haşindi. Ama bu yalnızca bir muharebe.. Bunu yitirdik fakat
siz bize öğretmediniz mi ki;

Tarih, halkların haklarını er ya da geç aldığının öyküsüdür. Bu süreçte halkın sağlık haklarını kazanması için hekimlerin onun yanında konumlanması gerekir..

********

Dolayısıyla, uzun soluklu savaşımda sonraki taktik muharebeleri kazanmak ve kalıcı olarak halktan yana bir sağlık sistemi = SOSYALLEŞTİRİLMİŞ SAĞLIK HİZMETLERİ‘ni yeniden kurmak için var gücümüzle savaşımı sürdüreceğiz.

Sizi çok aradığımız ve özlediğimiz bir süreçte söyleyebileceklerim özetle bunlar.
Yapıp ettiklerinizle, yazıp bıraktıklarınızla bize yol göstermeyi sürdürmektesiniz.

Bu bağlamda; siz gerçekte bir “fani” sayılabilir misiniz??

Not : Sizi anmak ve çözümler aramak için aşağıdaki programı düzenledik.
Fişek dostlarını bekliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
3.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

nfisek2012.jpg (1500×1132)