Etiket arşivi: Prof. Dr. Metin Feyzioğlu

BU KHK İNSANLARIN YAŞAM HAKKINI TEHLİKEYE ATMIŞTIR

 “BU KHK İNSANLARIN
YAŞAM HAKKINI TEHLİKEYE ATMIŞTIR”

http://www.barobirlik.org.tr/Detay79774.tbb25.12.2017, 2037
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
 

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu üyeleriyle ile birlikte bir basın açıklaması yapan Başkan Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, OHAL kapsamında Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren KHK’lara ilişkin çok önemli uyarılarda bulundu.

696 sayılı OHAL KHK’sının insanların yaşam hakkını tehlikeye attığını ifade eden Feyzioğlu, son Anayasa değişikliği referandumunda “hayır” diyenlerin dahi bazılarınca terörist ilan edildiklerini hatırlatarak, “Toplumsal kaosun ve şiddetin fitilini yakmak kolay, söndürmek çok zordur.” dedi.

Feyzioğlu, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu adına, 696 sayılı OHAL KHK’sı için

Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna derhal geri çekme,
– TBMM’ye konuyu acilen ele alma,
– Anayasa Mahkemesine de iptal etme çağrısı yaptı.

Basın açıklamasının tamamı şöyle:

MİLLİ İRADEYİ YOK SAYAN VE DEVLETİN
GÜÇ KULLANMA YETKİSİNİ
SİVİLLERE DEVREDEN
696 SAYILI OHAL KHK’SI VAHİM BİR DÜZENLEMEDİR

696 Sayılı OHAL KHK’sı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kez daha Anayasaya aykırı olarak işlevsiz kılınmıştır. Milli irade bir kez daha yok sayılmıştır.

135 kanun maddesini kalıcı olarak değiştiren bu KHK’nın bir tek hükmü bile OHAL ile ilgili değildir. Bundan daha vahimi şudur: Bu KHK, insanların yaşam hakkını tehlikeye atmıştır.

Çünkü;

15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması için sivillerin silah dahil güç kullanmasını, ceza ve tazminat sorumluluğundan muaf tutmaktadır.

Soruyoruz: Darbe teşebbüsünün devamı niteliğindeki eylemler ne demektir? Kim, neye göre bunu tespit edecektir?

Bir kez daha soruyoruz: Türk Ceza Kanunu’ndaki mevcut düzenlemelerin ötesinde mutlak sorumsuzluk getiren bu düzenlemeyle ne amaçlanmaktadır?

Örneğin; işinden atılan, kıdem tazminatı dahi alamayan veya ürün taban fiyatını az bulan, kadınlara yönelik haksız bir uygulamayı yanlış gören bir grup vatandaş, demokratik protesto haklarını kullanmaya kalkarsa ve bu kişilerin üzerine birileri saldırırsa ne olacaktır?

“15 Temmuz’un devamını istiyorlardı, bunun için öldürdük, bunun için evlerini bastık ve yaktık” derlerse ne yapılacaktır?

Son Anayasa değişikliği referandumunda “hayır” diyenlerin dahi bazılarınca terörist ilan edildiği unutulmamalıdır.

Toplumsal kaosun ve şiddetin fitilini yakmak kolay, söndürmesi çok zordur.

İNSANLARIN YAŞAM HAKKI TEHLİKEDEDİR!

Güç kullanma yetkisi salt devlete aittir. Devlet tarafından bile hukukun evrenselleşmiş ilkelerine uygun kullanılması gereken bu yetki, peşinen ve hiçbir kayıt ve koşula tabi tutulmaksızın başkalarına devredilemez. Oysa bu düzenleme, bazı kişilerde devlete ait güç kullanma yetkisinin kendilerine geçtiği algısı yaratmaya elverişlidir. Bu algının verdiği sorumsuzluk, önünü alamayacağımız, sonuçlarını kestiremeyeceğimiz bir şiddet dalgasına neden olabilir. İşin şakası yoktur.
Küresel ve bölgesel çeşitli güç odaklarının Türkiye üzerine pek çok senaryo yazdığı ve uygulamaya çalıştığı apaçık ortada iken, bizi kardeş kavgasına sürükleyebilecek böyle bir düzenlemenin sonuçlarının, yetkili makamlarca öngörülmemiş olduğuna inanmak istiyoruz.

Bu sebeple;

  • Sayın Cumhurbaşkanı’nı ve Bakanlar Kurulu’nu 696 Sayılı KHK’yı geri çekmeye davet ediyoruz.
  • Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuyu, milli bir mesele olarak, siyasi parti kaygılarının üzerinde ve acilen ele almasını diliyoruz.
  • Anayasa Mahkemesi’nin yirmi altı yıllık içtihadına sahip çıkarak OHAL ile ilgili hiçbir hüküm içermeyen bu kararnameyi iptal etmekle görevli olduğunu halkımızın bilgisine sunuyoruz.

Üzerine oynanan tüm senaryoları yüksek öngörüsüyle boşa çıkartmış olan Türk Milleti’nin doğru bilgilendirildiği taktirde sağduyusunun galip geleceğine, bu düzenlemenin yukarıda sıraladığımız yollardan biri kullanılarak ortadan kaldırılmasını sağlayacağına güveniyoruz.

Türkiye Barolar Birliği’nin ve Barolarımızın Milletimizi doğru bilgilendirmeye devam edeceğini kamuoyuna saygıyla duyururuz.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu

BASIN TOPLANTISI VİDEOSU İÇİN TIKLAYINIZ

=====================================================
Dostlar,

“696 Sayılı OHAL KHK” sı Denen Tehlikeli Düzenlemenin Kritik Faturası

TBB açıklamasını biz de bütünüyle paylaşıyoruz. Ekleyeceklerimiz var :

AKP iktidarının 696 sayılı OHAL (?!) KHK’sı son derece ağır bir sorumsuzluk – ciddiyetsizlik ve ehliyetsizlik belgesidir. İktidar, kural tanımazlığı alışkanlık edinmiş, dahası bunu kendine hak ve olağan görme hastalığı içinde topluma dayatma hakkını bile kendinde görür olmuştur. Çoğulcu (pluralist) rejim demokrasinin temel değerlerindendir ancak AKP = RTE çoğunlukçu (majority) eğilimini patoloik biçimde içselleştirmiş ve siyasasının (politikasının) temel normlarından kılmıştır.

Bu gidiş ülkemizde demokratik hukuk devletini geliştirmez, cüceleştirir.
İç barışı ve toplumsal huzuru darmadağın eder; ulusal birliği parçalar.
AKP iktidarının nedense aceleye getirdiği ve TBMM’yi tatile sokarak dayattığı bu düzenlemeyi, bütün ürkünç (vahim) sonuçlarını bilerek ve isteyerek tasarlamadığını biz de ummak istiyoruz. TBMM’de Kabine’nin yasa tasarısı olarak tartışılsa idi böylesi bir açmaza düşülmeyebilirdi. TBMM’de ve toplumda özgür tartışma ve ortak aklın ürünü siyasal seçimleri yaşama geçirme bu bakımdan da yaşamsal önemdedir ve Anayasa’nın (md. 4 üzerinden) değiştirilemez – değiştirilmesi bile önerilemez 2. maddesinde yer alan 3 ana hedefe erişim için vazgeçilmezdir :

  1. toplumun huzuru,
  2. milli dayanışma ve
  3. adalet

En azından şu aşamada AKP = RTE ne denli büyük bir hata yaptığını görme olgunluğu sergilemeli ve 696 sayılı OHAL KHK’sını hemen geri çekmeli.. Bu siyasal bir olgunluk göstergesi olacaktır ve hatadan dönmek erdemdir. AKP 1 kez de olsa politik erdemli bir davranış göstermeli, kritik düzeye yükselmiş toplumsal gerilimi biraz olsun düşürmelidir.

Gerçekte 696 sayılı KHK kesin olarak olağan bir KHK; OHAL KHK’sı asla değil ve bu kapsamda olağan bir KHK için TBMM’den yetki yasası da çıkarılmış değil! Her 2 durumda da 696 sayılı “OHAL KHK’sı” (!?) nın anayasal dayanağı yok.. Hem şekil hem de içerik bakımından hukuk dışı. Oysa Türkiye, Anayasa md. 2’de bir hukuk devleti olarak tanımlı.

AKP = RTE ülkemizin kurulu düzeninin DNA’sı ile ileri derecede oynamıştır. Artık dayanç, hoşgörü….. sınırları bir kez daha pervasızca çiğnenmiştir. Ülkemizde onmilyonlarca AKP karşıtı insan, derin bir can – mal güvenliği bunalımı içine düşürülmüştür. Gücü yeten ülkemizden kaçmaktadır! Hiç kimsenin buna hakkı yoktur. Seçim kazanmak böylesi bir ayrımcılığa (diskriminasyona) azla izin vermez; tersine iktidara TÜM TOPLUM için en iyisini = bilimsel akılcı olanı yapma yükümü doğurur.

  • İktidar, İNSANLIK SUÇU / İNSANLIĞA KARŞI SUÇ işlemektedir.

Demokrasinin kalan kırıntıları ile biz de bir kez daha yazmış, anımsatmış ve uyarmış olalım. İktidarın, bu düzenlemenin olası sonuçlarını öngörmüş olabileceğini hayal bile etmek istemiyoruz. Geriye derin ve ölçüsüz bir aymazlık (gaflet) kalıyor..

Eh, artık geri dönün ilk olasılığı (bu düzenlemenin olası sonuçlarını öngörmüş olma) boşa çıkarmak için en azından.. Yazıktır Türkiye’ye, siz ne yaptığınızın ayırdında mısınız?

Ne var ki şu dakikalarda (26.12.17, 15:30) hükümet sözcüsü ve başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, 696 sayılı OHAL (!?) KHK’sını eleştirenleri metni okumamakla veya okuduğunu anlamamakla (!?) ya da okuyup anladı ve eleştiriyor ise art – kötü niyetli olmakla suçlamakta TV’lerde! Anlaşılır gibi değil.. Üstelik çok umut kırıcı ve tehlikeli; hem ülkemiz hem de AKP için.. Bu denli katı narsisistik davranış ne anlama geliyor, asıl siz anlayabiliyor musunuz??

Türkiye, kadim birikimi ile AKP parantezini de kırar ve iyi kötü yoluna devam eder.. ya AKP?

Sevgi ve saygı ile. 26 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Not   : Sitemizin manşetinde “696 sayılı OHAL KHK” sının Resmi Gazetede yayımlandığı gün (25.12.2017) yer verdiğimiz (sonra yayından kaldıracağımız..) dizeler, konu bütünlüğü bakımından aşağıda ayrıca sunulmaktadır..
***
696 sayılı KHK bir OHAL KHK’sı değil! Peki toplumu çıldırtma dayatması mı??
AKP = Erdoğan ne yapmak istiyor, farkında mı?? 

AKP; 696 sayılı OHAL KHK ile 15/16 Temmuz 2016 gecesi adam öldüren, yaralayan, ateşli silah, kesici – delici darp aletleri ile başkalarına ve kamu mallarına zarar veren hiçbir görevi olmayan siviller (gerçekte kim bunlar??!!) yargının elinden alınıyor.. Gencecik, masum, FETÖ’cü komutanlarınca kandırılmış emir kulu Mehmetçikler ve askeri öğrencilerin, masum sivillerin katilleri  iktidar tarafından korunuyor! Bu kişiler acaba iktidarın milisleri – paramiliter güçleri midir? Düzenleme  tek sözcükle “KORKUNÇ” tur! Hukuk devletinin zerresi bırakılmamıştır. İki bin yıl öncesinin Roma hukuku hatta yaklaşık 4 bin yıl öncesinin Hamurabi yasalarının bile gerisine düşürülmüş bulunuyoruz. Erdoğan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu bu KHK maddelerini özgürce tartışabilmiş midir acaba? Hiç sanmıyoruz. Tayyip beyin çooook dar çerçevede danışmanlarına hazırlattığı metin geçirilmiştir. Eğer böyle ise Binali bey başkanlığındaki Kabine artık yok hükmündedir. (MİT müsteşarlığından sonra Savunma Sanayisi müsteşarlığı da Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştır. Başbakanlık boşaltılmakta, sorumsuz Cumhurbaşkanına anayasa çiğnenerek yetkiler verilmektedir.)   Bu af maddesi ülkemizde kanlı suikastlere kapı aralayabilir. Siyasal iktidar suç işleyenleri yargıya karşın aklama organı değildir. TBMM tatile sokularak bu tür son derece sakıncalı ve tehlikeli – kabul edilemez düzenlemeler tartışılmadan topluma dayatılamaz. Eriyen AKP ayakta kalmak için her geçen gün daha çok yok ediyor demokrasiyi.
Erdoğan, tarihte örneği olmayan alaturka bir despotizme sürüklüyor ülkeyi!

21. yy’ın şafağında böylesi çağdışı bir mevzuat utanç vericidir. AKP = RTE bu akılalmaz yanlıştan geri dönmelidir. CHP bu KHK’yı derhal Anayasa Mahkemesine taşımalıdır. Dileyelim AYM bu kez kendini yadsımadan apaçık anayasaya aykırı bu OHAL KHK’sını denetlemeye değer bulur. Çünkü bu metin artık bir OHAL KHK’sı değil; toplumu boğma fermanı! Soralım:AKP = Erdoğan ne yapmak istiyor? Türkiye’de iç kargaşa – kalkışma mı tohumluyor?

Türkiye en affedilmez hatasını o gün yaptı!

Türkiye en affedilmez hatasını o gün yaptı!

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Uluslararası Hukuk Penceresinden Ortadoğu ve Türkiye” konulu programda konuştu.

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Uluslararası Hukuk Penceresinden Ortadoğu ve Türkiye konulu programda konuştu. Feyzioğlu, “Türkiye, dış politikada en affedilmez ve geri dönüşü artık imkânsız gibi görünen hatasını, bölgeyi yeniden şekillendirmek isteyen bazı küresel güçlerle birlikte Suriye’nin iç işlerine karışarak yapmıştır” dedi. Feyzioğlu, açılış konuşmasında şunları söyledi:
Türkiye’nin, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, dış politikasına yön veren temel ilke, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi olmuştur. Bu ilke ve Türkiye’nin dış politikasının temelleri masa başında yazılmamıştır. Osmanlı Devleti’nin son 100 yılını yakından bilen, yaşayan, Afrika’dan Balkanlar’a, oradan Yemen’e ve Kafkaslar’a kadar İmparatorluğun her köşesinde savaşan, muazzam tecrübeler edinen, dersler çıkaran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları tarafından yazılmıştır. Bu temel ilke; Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir hukuk devleti olması sayesinde hayata geçirilmiş ve Türkiye’yi yaklaşık 90 yıl, Ortadoğu’nun içinden çıkılmaz karışıklıklarından ve mezhep çatışmalarından korumuştur.

Üzülerek ifade etmek gerekirse, son 10 yılda bilgiden ve tecrübeden yoksun bir yaklaşımla “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesi aşındırılmıştır. Laiklik ilkesinin altının boşaltılmasıyla, mezhepçi yaklaşımlar iç ve dış politikada öne çıkmıştır. İç politikada hâkim olan hamaset, dış politikaya da sirayet etmiştir. Dış politika söylemleri, içeride oy toplamak, “taban sıkılamak” amaçlı kullanılır olmuştur. Liyakatin yerini yöneticilere koşulsuz sadakat tercihi almıştır. Bilimsel bilgi ve tecrübeleriyle Türkiye için ortak aklı yaratan bilgili, tecrübeli, milli duruş sahibi, vatansever kişiler dışlanmıştır.

  • Türkiye, dış politikada en affedilmez ve geri dönüşü artık imkânsız gibi görünen hatasını, bölgeyi yeniden şekillendirmek isteyen bazı küresel güçlerle birlikte
  • Suriye’nin iç işlerine karışarak yapmıştır.

Suriye’deki merkezi hükümetin sarsılmasıyla birlikte Suriye Devleti’nin toprak bütünlüğü de fiilen parçalanmıştır. Saddam sonrası Irak’ta ve daha sonra Suriye’de oluşan otorite boşluklarında, IŞİD ve PYD, devletimsi yapılar oluşturmaya girişmiştir. IŞİD’le savaştığı iddiasıyla, Türkiye’deki bölücü örgütün Suriye kolu PYD, neredeyse tüm küresel güçlerin desteğini almıştır.

  • Ortadoğu’daki devletlerin parçalanarak haritanın yeniden çizilmesi demek olan Büyük Ortadoğu Projesi, Türk Milleti’ne yeni Osmanlıcılık şeklinde paketlenerek pazarlanmıştır. Süreç böylece ilerlemiştir.

MARİFET, TÜRKİYE’NİN BU BÖLGEDE ÜST AKIL OLMASINI SAĞLAMAKTIR

İçinde bulunduğumuz günlerde; Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, bağımsızlık ilan etmek amaçlı referandum yapma noktasına kadar gelmiştir. Bu bölgede şu ana kadar en iyi ilişki içinde bulunduğumuz, belki de tek iyi ilişki içinde olduğumuz ve yoğun bir ticari ilişki sürdürdüğümüz Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin attığı bu adım zaten içinde çok zor çıkılır hale gelmiş sorunların çözümünü daha da zorlaştırmıştır.

Bilindiği üzere, bölgedeki milli devletler çeşitli bahanelerle küresel güçler tarafından yıkılmış veya zayıflatılmıştır. Bunun sonucu olarak ırkçı ve/veya mezhepçi yapılar devlet kurmak için etnik temizliklere başlamıştır. Irak’ın Kuzeyinde uluslararası hukuka ve Irak Anayasası’na aykırı bir şekilde kurulmak istenen devletin de etnik kimlikli bir devlet olması planlanmaktadır. Bu, başta Türkmenler olmak üzere, bölgedeki diğer toplulukların yaşam haklarını kuşkusuz tehlikeye atmaktadır. Öte yandan, ölçüsüz ve akılcı olmayan adımlar atılması hem yeni düşmanlıklar yaratacak hem kendi vatandaşlarımız arasında da huzursuzluğa sebebiyet verebilecektir. Yani soruna tek yönlü, tek boyutlu yaklaşma lüksümüz bulunmamaktadır. Gün, hamaset çığlıkları atma günü değildir.

Sürekli üst akılları suçlamanın kimseye faydası yoktur. Marifet, Türkiye’nin bu bölgede üst akıl olmasını sağlamaktır. Bunun için ise;

  • Çoğulcu katılımcı demokrasiye,
  • laik devlet düzeninin içselleştirilmesine,
  • hukukun üstünlüğünün sağlanmasına,
  • gelecek yüzyılı planlayan milli eğitim ve milli kalkınma stratejisine ve
  • güçlü, caydırıcı bir milli orduya ihtiyaç vardır. 

    Şunu unutmayalım :

    – Saddam’ın Irak’ı diktatörlük olduğu için yıkılmıştır.
    – Esad’ın Suriye’si diktatörlük suçlamalarıyla parçalanmıştır.
    – Kaddafi’nin Libya’sı aynı gerekçeyle paramparça edilmiştir.

Çünkü; diktatörlüklerde iktidar içeriden ne kadar güçlü görünürse görünsün, devletin taşıyıcı sütunları, içten içe çürümeye, her an kırılacak şekilde gevrekleşmeye başlar.

  • Türkiye’nin üzerine de, Sevr Antlaşmasını hortlatmayı amaçlayan senaryolar kuşkusuz yazılmaktadır. Bunların bugüne kadar başarısız olmasının sebebi, saydığımız ülkelerden farklı olarak Türkiye’de eksik de olsa, sorunlu da olsa, demokrasinin varlığı ve laik rejimdir.

Öyleyse çıkış yolumuz;

  • demokrasiyi askıya almak, demokratik kurumları, hukukun üstünlüğünü ve laikliği yıpratmak değil, tam aksine güçlendirmektir.
  • 80 milyon vatandaşımızı, bu şekilde şefkatle kucaklamaktır.
  • Bu, partiler üstü milli bir meseledir.
  • Türk Milleti’nin bunu yapacak sağduyusu ve birikimi vardır.
  • Kuşkusuz, yol göstericimiz daima Atatürk ilkeleridir.

“Uluslararası Hukuk Penceresinden Ortadoğu ve Türkiye” konulu programın tümü buradan izlenebilir (29.09.2017): https://www.youtube.com/watch?v=OZ0-3QHoj70&feature=youtu.be
Odatv.com
==========================================
Dostlar,

Bir yandan Afyon’da AKP toplantısı sürerken, bir yandan da İdlib’e dönük askeri operasyon adım adım başlatılırken; yukarıdaki yazıyı 1 hafta sonra bir kez de biz paylaşmak istedik..

Öte yandan, parti toplantısı sürerken ciddi ve riskli bir dış operasyonun başlatılmasının zamanlama bakımından örtüş(türül)mesi de bize “ilginç” geldi.. Psikolojik üstünlük sağlamak, delegelerin algılarını yönlendirmek, “bakın biz ciddi Ülke sorunlarıyla uğraşıyoruz… bizi yormayın..” türünden iletiler parti içinde muhataplarına yollanmış olmaktadır belki de..

Sayın Feyzioğlu’nun çok isabetli irdelemesi de bir işe yaramadı mı acaba?
Dileriz yanılıyoruzdur.. Geriye başka ne kalıyor siyasal iktidarı ikna için?
Erdoğan Afyon toplantısında “milletle inatlaşma – kavga asla olmaz” bağlamında sözler söylüyor. Belediye başkanlarının görevden alınmalarını da her nasıl başarıyorsa “milletin isteği” olarak sunuyor. Öte yandan MÜFTÜLERE NİKAH YETKİSİ dayatması ise TBMM’de komisyonda kabul ediliyor.. Toplumun, OHAL altında sergileyebildiği ölçüde tüm direncine karşın!

Benzer biçimde eğitimde tam bir altüst oluş doğuran ağır – katı – ölçüsüz -akıl ve bilim dışı – insan haklarına aykırı – taraf olduğumuz uluslararası sözleşme – andlaşmalara ve anayasaya, yasalara aykırı – ülkemizin çıkarlarına ve çağın gereklerine ters – zorla İHO/IHL’ye yönlendirme – sınav sistemini alt üst etme – yandaş dinci/gerici vakıflara eğitimi teslim etme – sözde din eğitimini anaokullarına dek sokma…..

  • İNSANLIK SUÇU işlenerek EĞİTİMİN DİNCİLEŞTİRİLMESİ – DİNDAR/KİNDAR NESİL YETİŞTİRME dayatması sürdürülüyor.. Akıl alır gibi değil.. Toplumun tüm isyanına karşın…

Bu derin ikilem nasıl açıklanabilir??
Hangi Erdoğan’ı dikkate almak gerekiyor??
Biz bir kez daha AKP = RTE’yi sağduyuya çağırarak, bu insanlık suçunu işlemeyi durdurmaları çağrısı yapıyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 07 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİNDEN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA ÜYELERİNE MEKTUP

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİNDEN
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA ÜYELERİNE MEKTUP – ANKET

Sayın Meslektaşım;

TBMM’de görüşülmeye başlanmış olan Anayasa değişikliği teklifi, ülkemiz ve mesleğimiz için son derece önemli düzenlemeler içermektedir. Değişiklik teklifini karşılaştırmalı olarak bir tabloya işledik ve siz değerli meslektaşlarımızın görüşlerine sunduk. Teklifin pek çok maddesine bilgilendirmek amaçlı notlar düştük. Sizden gelecek görüşleri değerlendirip, kendi görüşümüzü oluşturacak ve kamuoyuyla paylaşacağız.
Bu sunuş yazısında özellikle altını çizmek istediğimiz husus,

  • Anayasa değişikliği teklifinin kuvvetler ayrılığı açısından çok ciddi tehlikeler içermesidir.Malumunuz olduğu üzere; kuvvetler ayrılığı sağlanamazsa, bağımsız ve tarafsız olması gereken Yargı Kuvveti Yürütmeye ve/veya Yasamaya bağımlı, dolayısıyla taraflı hale gelir.
    Bu, yargı önünde haklının değil güçlünün üstün gelmesi sonucunu doğurur. Avukatlık mesleği anlam ve değerini yitirir. Avukatın yerini iş takipçileri alır. Hakim ve savcı sıfatını taşıyanlar da idarenin emrindeki memurlara dönüşür.

Yargı organını, yasama ve yürütmeden bağımsız kılmak için hakim ve savcıların mesleğe kabullerinin, tayin ve terfilerinin, disiplin işlerinin, sair özlük işlerinin ve yüksek yargıya seçilmelerinin yasama ve yürütmeden bağımsız bir kurul tarafından düzenlenmesi zorunludur. Anayasa değişikliği teklifi (Komisyonda değiştirilmiş haliyle), Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 13 üyesinin 7’sinin siyasi parti üyesi (ve muhtemelen iktidar partisi genel başkanı) olan Cumhurbaşkanı tarafından, diğer 6’sının da TBMM tarafından seçilmesini öngörmektedir. Bu durumda, HSK’nın artık bir siyasi partili olacak olan Cumhurbaşkanından, dolayısıyla yürütme organından bağımsızlığından söz edilmesi mümkün olmayacaktır.

Cumhurbaşkanının aynı zamanda siyasi parti üyesi ve genel başkanı olmasına izin veren teklif, Anayasa Mahkemesi’nin de çoğunluk üyesinin (15 üyeden 10’unun) partili Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi sonucuna yol açacaktır.

Öte yandan, Anayasa değişikliği teklifi, siyasi partiler içi demokrasiyi sağlamaya yönelik bir düzenleme içermemekte ve milletvekili adaylarının belirlenmesinde siyasi parti genel başkanlarının etkisini sınırlamamaktadır. Cumhurbaşkanının aynı zamanda partisinin genel başkanı, partisinin ise Meclis’te çoğunluğa sahip parti olacağı dikkate alındığında,
TBMM’nin yürütme organını denetlemesinin fiilen mümkün olamayacağı görülecektir.

Tarafsız Cumhurbaşkanından partili Cumhurbaşkanına geçişi öngören teklif, Cumhurbaşkanının, Türk Milleti’nin tamamını değil, mensubu olduğu siyasi partiye oy veren kısmını temsil ettiği algısının yaratılmasına neden olabilecektir. Şu halde teklifin; kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği getirmeye elverişli düzenlemeleri ile partili Cumhurbaşkanına izin veren hükmünün Anayasamızın, değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez 2. ve 3. maddeleri açısından da incelenmesi gereklidir. Bu sebeplerle; değerli vaktinizi ayırarak gündemdeki Anayasa değişikliği teklifini incelemenizi, teklifin bütünü ve dilediğiniz maddeleri hakkında yorumlarınızı, aşağıdaki bağlantıdan ulaşacağınız web sitemiz üzerinden 11 Ocak 2017 akşamına kadar göndermenizi diliyoruz, önemsiyoruz. Bu görüşlerinizden azami ölçüde yararlanacak ve Türkiye Barolar Birliği’nin görüşünü oluşturarak kamuoyuyla paylaşacağız. Web sayfasına giriş yapmak için aşağıdaki bağlantıyı lütfen tıklayınız:

http://anayasadegisikligi.barobirlik.org.tr 

Saygılarımla bilgilerinize sunarım. 2 Ocak 2017

Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
==========================================
Dostlar,

TBB (Türkiye Barolar Birliği) son derece önemli bir çalışmaya imza atmış bulunuyor.
Sayın Başkan Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ve emek veren çalışma arkadaşlarını gönülden kutlamak gerekiyor. Sayın Başkanın 90 bine varan avukata yazdığı mektup yukarıda.
Bu mektup ekinde 70 sayfaya varan çok kapsamlı ve bilimsel bir irdeleme yer alıyor.
TBB üyesi avukatların web sitesinden erişerek yanıtlamalarına elveren bir kurgu ile hazırlanmış. Anayasa maddelerinin şimdiki biçimiyle değiştirilen biçimi karşılaştırılarak işlenmiş, açıklanmış. 

Dehşet verici biçimde; ince ince düşünülmüş,

  • parlamenter rejimi – sistemi savurup atan
    katı bir TEK ADAM düzeni getirilmekte
    .

Çok kısa sürede koyu bir diktatörlüğün ülkemizde kurulmaması olanaksız!

Bu değerli çalışmanın özenle okunması ve TBB’nin uzmanlık bilgisiyle yetkinlikle yaptığı karşılaştırmaları ve varacağı korkunç hukuksal sonuçları görmek ve paylaşmak gerekiyor..
Bu metne TBB sitesinden http://anayasadegisikligi.barobirlik.org.tr/Anayasa_Degisikligi.aspx
adresinden veya web sitemizden aşağıdaki adresten erişilebilir :

TBB_2016_ANAYASA_DEGISIKLIGI_TEKLIFININ_KARSILAŞTIRMALI_ACIKLAMALI_METNI

Sevgi ve saygı ile.
05 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

30 Ağustos’ta BAĞDAT FORUMU’na Çağrı…

30 Ağustos’ta BAĞDAT FORUMU’na Çağrı…

zafer

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Süheyl BATUM
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
E. Tuğa. Tüker ERTÜRK
Gazeteci Mustafa MUTLU..

Göztepe 60. yıl parkında olacaklar 30 Ağustos Utkusunun 92. yılında..

Katılalım, destek verelim..

Sevgi ve saygıyla.
26.8.2014, Sapanca

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Türkiye dincilik ve bölücülük tehdidinde!

 

  • Türkiye dincilik ve bölücülük tehdidinde!

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, TBB (Türkiye Barolar Birliği) Başkanı seçildiğinden bu yana, son birkaç aydır, tam anlamıyla, oturduğu koltuğun
hakkını vermekte..

Bir hukuk profesörü olarak (Ceza Hukuku uzmanı) hepimizin hukukunu
yüksek sesle ve cesaretle savunmakta..

Söylemlerinde ölçülü ve ağırbaşlı ama net ve kararlı tutumunu sürdürmekte.

Amaç toplumu germek elbette değili üzüm yemek..

O’nun son derece yerinde saptama ve önerilerine ülkemizin çok gereksinimi var..
Özellikle de iktidar partisi AKP yöneticileri, milletvekilleri ve Başbakan Erdoğan‘ın danışmanları ile doğrudan kendisi..

İzmir ziyaretinde yine ciddi uyarıları var :

  • Türkiye dincilik ve bölücülük tehdidinde!

Reçete ise yalın :

  • Laiklik ve Atatürk ulusalcılığı..

Batı uygarlığı’nın kaynağı – temeli olan LAİKLİK – SEKÜLER DEVLET VE YAŞAM DÜZENİ yüzlerce yıldır dönüşümsüz, kesin ve net olarak yürürlükte..

Atatürk Ulusalcılığı ise, Atatürk’ün tanımı ve çağrısı ile özde

  • “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına TÜRK MİLLETİ denir.”
    ilkesine dayalı.

Kurucusu George Washington‘un adını ülkenin başkentine veren, paralarının üzerine basan ABD, yeryüzünün en büyük ve en güçlü ulus devleti değil mi?

Şu tümceye itiraz edilebilir mi??

  • “ABD’yi kuran Amerika halkına AMERİKAN MİLLETİ denir.”

Eeee??


Sevgi ve saygı ile.
18.9.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================

Türkiye dincilik ve bölücülük tehdidinde!

 (http://www.barobirlik.org.tr/YaziliBasin2424.tbb, 17.9.16)

Türkiye Barolar Birliği’nin Avrupa Konseyi’ne Başvurusu Üzerine

Dostlar,

TBB (Türkiye Barolar Birliği), Avrupa Konseyi‘ne başvuruda bulunarak
Türkiye’de halka uygulanan ölçüsüz polis şiddetinin kınanmasını ve
uluslararası hukuka uygun yasal girişimlerde bulunmasını İVEDİ kaydıyla istedi 17.6.2013). Bu girişim AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 52. maddesine dayandırılmakta ve 3, 5, 10 ve 11. maddelerin çiğnemi (ihlali) sorgulanmakta.

Şöyle girilmekte :

tbb_logosu

“Ekselansları Sayın Jagland, 

  • Sizi Türkiye’de son dönemdeki bazı gelişmeler hakkında bilgilendirmek istiyorum;
  • 1. Topçu Kışlası inşası için 27 Mayıs 2013 gecesi İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’nın bir duvarının yıkılmaya başlanması ve bazı ağaçların taşınması üzerine yaklaşık 50 kişi Gezi Parkı’na giderek tamamen barışçıl ve kimseye zarar vermeyecek şekilde gösteriler ile parkın yıkımına engel olmak istemişlerdir…”

Şöyle bağlanmakta :

UCHR

  • “…Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 52 nci maddesi uyarınca, “Her Yüksek Sözleşmeci Taraf, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’nin istemesi üzerine, bu Sözleşme’nin bütün hükümlerinin fiilen uygulanmasının kendi iç hukukunca nasıl sağlandığı konusunda açıklamalarda bulunur.” Taksim Gezi Parkı protestoları kapsamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3 üncü, 5 inci, 10 uncu ve 11 inci maddelerinin fiilen nasıl uygulandığı konusunda, Yüksek Sözleşmeci Taraf Türkiye Cumhuriyeti’nden açıklama talep etmenizi ve buna göre gereğinin yapılmasını saygılarımızla dileriz…”

Bu başvuru metni (Türkçe ve İngilizce) pdf dosyası olarak tümüyle aşağıda..

Avrupa_Konseyi’ne_Basvuru_17.6.2013

Avrupa_Konseyi’ne_Basvuru_Ingilizce_17.6.2013

Sn. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu başkanlığındaki Barolar Birliği’ne teşekkür borçluyuz.

İnsan hakları şampiyonu Avrupalı dostlarımızın içtenlikli tutumlarını bekliyoruz.

Umarız düşkırıklığına uğramayız.

2 çift sözümüz de içişlerimize karışma ile ilgili :

  • İNSAN HAKLARI EVRENSELDİR!

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 10 Aralık 1948‘de yayımlanmıştır.

UDHR_IHEB

Avrupa Konseyi, Türkiye’nin de kurucusu olduğu bir uluslararası kurumdur.

Ülke içinde 3 haftadır en vahşi biçimde kolluk şiddeti milyonlarca insana uygulanacak;

Bilinen 4 +1 genç insan insan yitiğimiz olacak!

10’u aşkın insan kör olacak!

10’u aşkın insan kalıcı olarak engelli olacak!

Onlarca ağır yaralı hala sağaltımda olacak!

  • Plasitk mermiler ve gaz bombaları hedef gözetilerek
    insanların yüzüne – gözüne sıkılacak..

TOMA‘lar suya kimyasal madde karıştırarak yüksek basınçla doğrudan halka sıkacak; apaçık insanlık suçu işleyecek

  • Çivili sopalarla polisin içine sızan birileri, hallkı acımasızca dövecek!

Evlere baskın yapılarak insanlar gözdağı için toplanacak!
Çok sayıda insan “kayıp” olacak, günlerdir hiçbir haber alamayacaksınız!

Sosyal medya iletişimi baskılanacak!

Hastanelere, otellere, revirlere bile gaz sıkılacak;
gaz kullanımı AİHM kararlarıyla suç sayılmışken, Türkiye mahkum edilmişken..

Devletin yapması gereken yerinde acil sağlık hizmetini, meslek örgütleriyle gönüllü – ücretsiz veren hekimlerin ellerini arkadan kelepçeleyecek;
Savaş hukukunu bile çiğneyeceksiniz!

Çağlayan Adliyesinde görev başındaki avukatları cübbelerinden tutup
yerlede sürükleyecek ve kelepçeleyeceksiniz..

**********

Bunların yakın benzeri daha önce hangi açık faşist rejimde görüldü?

Ve çağdaş dünya olup bitenleri seyredecek.. Hem de meşhur Küreselleşme çağında!?

Dahası, AB Avrupa Parlamanentosu‘nun sayısız onur kırıcı kararını – dayatmasını geçmişte yutmuş olacaksınız; 500’ü aşkın yasa ile içselleştirmiş olacaksınız!

******************

Bu denli iki yüzlülüğü, çifte standardı tarihte göstermek neredeyse olanaksız..

Evet, Batılı dostlar, içişlerimize karışmadan, uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmek..

Anayasa madde 90                                :

D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

Madde 90 –  ……………………….

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

İşte sizin sınavınız..

Biz Türkiye’de direnmeye devam ediyoruz. Kendi göbeğimizi de keseriz.

“DURAN TÜRKLER”.. daha nice yaratıcı eylemler sergileyerek haklarını savunacak ve alacaklar..

Duran_adam

Üstelik dünyaya da örnek olarak..

Sevgi ve saygı ile.
21.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Barolar Birliği’nden Cumhurbaşkanı’na 2 Çağrı

Dostlar,

Geçtiğimiz hafta sonu yapılan seçimlerde göreve gelen Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu başkanlığındaki TBB (Türkiye Barolar Birliği) ekibi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Taksim’de başlayan ve ülkeye yayılan polis vahşeti ile ilgili olarak
1 hafta içinde 2 açık mektup yazdı.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Gezi Parkı olaylarına ilişkin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e 2. kez çağrıda bulundu. Feyzioğlu, İstanbul Taksim’de barışçıl bir protesto eylemine emniyet güçlerinin müdahalesi ile başlayan ve kentlere yayılan gösterilerin denetimden çıktığını belirtti. Feyzioğlu, yaşananlara ilişkin Gül’e
şu bilgileri aktardı:

“Emniyet güçleri, yalnızca havaya doğru kullanılması zorunlu olan gaz bombalarını, sokakta gördükleri herkese hatta kapalı mekanlara sığınanlara, hedef gözeterek atmakta; aralarına aldıkları insanları acımasızca dövmekte, halka düşman muamelesi yapmaktadır. Pek çok yerde çevik kuvvet polisleri, daha sonra
teşhis edilmemek için üniformalarındaki sicilleri gizlemek ve rütbelerini sökmek suretiyle yaşlı, genç, çocuk, kadın hiçbir ayrım gözetmeksizin, önlerine gelene gaz bombası atmakta, coplamaktadır. Sokaktaki manzara, emniyet güçlerinin adeta halka savaş açtığı görüntüsünü vermektedir. Polislerin boşalttığı bazı alanlarda, bu durumu
fırsat bilen provokatörler, kamu mallarını yakıp yıkmakta; bu suretle masum gösterileri amacından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu kişilerin yaptıkları şiddet eylemleri, demokratik gösteri hakkını kullananlara mal edilerek, kitlesel gözaltılar yapılmaktadır.”

HUKUK ve HAKLAR ASKIYA ALINDI

Emniyet güçleri ve provokatörler tarafından halkın can ve mal güvenliğinin ihlal edildiğini ifade eden Feyzioğlu, halkın, hem provokatörlerden hem de polisten aynı şekilde korktuğunu kaydetti. Olaylar sırasında hukuk devleti ve tüm temel insan haklarının
fiilen askıya alındığını belirten Feyzioğlu, devletin polisi ile halkın karşı karşıya getirildiğini ifade etti.

Feyzioğlu, “Siyasal iktidarın, masum ve son derece demokratik gösterileri küçümseyen ve aşağılayan sözleri, kitleleri tahrik etmekte ve olayların denetimden çıkmasına neden olmaktadır. Şiddet şiddeti doğurmakta, nefret nefreti körüklemektedir. Acilen hukukun etkin ve egemen kılınması, demokratik ortamın tesisi, bireylerin can ve mal güvenliğinin sağlanması adına; polis şiddetinden sorumlu olanların bir an önce saptanarak cezalandırılmaları için halka güvence verilmesi, hukuk dışı uygulamaların derhal sonlandırılması ve halkı tahrik edici açıklamalardan kaçınılması yönünde yetkililere gerekli uyarıların yapılması, hususlarını, emir ve takdirlerinize arz ederim.” dedi. (ANKA)

Cumhurbaşkanına Mektup (03.06.2013)

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı,

Sayın Cumhurbaşkanım;

İstanbul Taksim’de barışçıl bir protesto eylemine emniyet güçlerinin şiddet uygulamasıyla başlayan ve yurdun pek çok kentine yayılan gösteriler denetimden çıkmış durumdadır.

Öncelikle kişisel gözlemlerime ve meslektaşlarımızdan gelen bilgilere dayanan belirlemelerimizi, Zât-ı âlilerinizle paylaşmayı görev biliyorum.

Emniyet güçleri, yalnızca havaya doğru kullanılması zorunlu olan gaz bombalarını, sokakta gördükleri herkese hatta kapalı mekanlara sığınanlara, hedef gözeterek atmakta; aralarına aldıkları insanları acımasızca dövmekte, halka düşman muamelesi yapmaktadır.

Pek çok yerde çevik kuvvet polisleri, daha sonra teşhis edilmemek için üniformalarındaki sicilleri gizlemek ve rütbelerini sökmek suretiyle yaşlı, genç, çocuk, kadın hiçbir ayrım gözetmeksizin, önlerine gelene gaz bombası atmakta, coplamaktadır.

  • Sokaktaki manzara, emniyet güçlerinin adeta halka savaş açtığı görüntüsünü vermektedir.

Emniyet güçlerince hukukun askıya alınması, başka hukuksuzluklara davetiye çıkarmaktadır. Polisin sıkı şartlara bağlı zor kullanma yetkisini
peşin cezalandırmaya dönüştürmesi, bireylerin yaşam hakkını tehdit etmektedir.

Polislerin boşalttığı bazı alanlarda, bu durumu fırsat bilen provokatörler, kamu mallarını yakıp yıkmakta; bu suretle masum gösterileri amacından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu kişilerin yaptıkları şiddet eylemleri, demokratik gösteri hakkını kullananlara
mal edilerek, kitlesel gözaltılar yapılmaktadır.

Bir yandan emniyet güçleri diğer yandan provokatörler tarafından halkın can ve mal güvenliği ihlal edilmektedir. Halk, hem provokatörlerden hem de polisten maalesef
aynı şekilde korkmaktadır.

Bu durumun gözlendiği yerlerde hukuk devleti ve tüm temel insan hakları fiilen askıya alınmış durumdadır.

  • Devletin polisi ile halk karşı karşıya getirilmiştir.

Siyasi iktidarın, masum ve son derece demokratik gösterileri küçümseyen ve aşağılayan sözleri, kitleleri tahrik etmekte ve olayların denetimden çıkmasına
neden olmaktadır.

Şiddet şiddeti doğurmakta, nefret nefreti körüklemektedir.

Sayın Cumhurbaşkanım;

Acilen hukukun etkin ve egemen kılınması, demokratik ortamın tesisi, bireylerin can ve mal güvenliğinin sağlanması adına;

•Polis şiddetinden sorumlu olanların bir an önce tesbit edilerek cezalandırılmaları için halka güvence verilmesi, 

•Hukuk dışı uygulamaların derhal sonlandırılması ve halkı tahrik edici açıklamalardan kaçınılması yönünde yetkililere gerekli uyarıların yapılması,

hususlarını, Avukatlık Kanunu’nun 110. maddesinin Türkiye Barolar Birliği’ne yüklediği “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak ve kollamak” görevi gereğince, emir ve takdirlerinize arz ederim.

Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

*****************************************************

Cumhurbaşkanına Açık Çağrı (01.06.2013)

Sayın Cumhurbaşkanım;

Kontrol edilemeyecek bir halk hareketine dönüşmekte olan olaylara müdahil olunuz.

Halk hareketi şiddetle bastırılamaz! Şiddet, şiddeti doğurur!

– İstanbul Valisi’ne, yurt genelinde protestoların geliştiği tüm illerin valilerine ve
İçişleri Bakanı’na polis şiddetine son verilmesi talimatını veriniz.

– Gezi Parkı’na AVM yapılmayacağını halka taahhüt ediniz.

– Polis şiddetinin sorumluları hakkında etkili yasal işlem yapılacağının kefili olduğunuzu halka söyleyiniz.

Bugün tarihi bir sorumluluğunuz var. Yarın çok geç olabilir.
Hemen şimdi müdahale ediniz.
Anayasal sorumluluğunuzun gereğini acilen yerine getiriniz.

Saygılarımla arz ederim.

Avukat Metin Feyzioğlu

************************************

TBB’nin her 2 girişimini bütünüyle destekliyor ve partili Cumhurbaşkanı,
AKP’nin her yasasını bekletmeden hatta kimi kez saatler içinde onaylayan, 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacağı aşağı yukarı kein olan ve son olaylarla iyice yıpranarak tasfiye eşiğine gelen RTE karşısında bakalım A. Gül hazretleri nasıl davranacak??

Göreceğiz..

Bu arada, Cumhurbaşkanlığı resmi web sitesinde yayımlanan basın açıklaması ise aşağıdaki gibi..

***************

Sayın Cumhurbaşkanımızın Basına Yaptıkları Açıklama

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye demokrasiye inanan, demokrasinin kurallarını çalıştıran bir ülke. Hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke.

Mahkemelerinin kararlarına üst mahkemelerde itiraz edilebildiği ve itiraz yollarının açık olduğu bir ülke. Dolayısıyla bütün bu kurallar batı demokrasilerdeki standartlar çerçevesinde olmaktadır. Önce bunun bilinmesini isterim tabii ki.

İkincisi şu: Türkiye’de herkesin düşüncesi, fikirleri, inançları, hepsi de saygıdeğerdir. Açık bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Ve hepimiz farklı farklı düşüncelerimizi, görüşlerimizi, siyasi eğilimlerimizi, inançlarımızı, bunlara muhakkak ki saygı göstermemiz gerekir. Bu saygı ve sevginin şüphesiz karşılıklı olması gerekir. Herkes öz ülkesinde, kendi ülkesinde, en geniş şekilde kendisini özgür hissetmesi gerekir.

Bu çerçeve içerisinde demokrasiler dediğimizde demokrasilerle tabii ki seçimlerle halkın iradesi ile her şey, ülkeyi yönetenler ortaya çıkar. Ama demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Seçimlerin dışında da farklı görüşler, farklı durumlar eğer itirazlar varsa bunların da çeşitli yollarla dile getirilmesinden daha tabii de bir şey olamaz. Barışçı gösteriler de şüphesiz ki bunun bir parçasıdır.

Bu anlamda son günlerdeki gelişmeleri bu çerçeve içerisinde görüyorum. Ve şunu da açıklıkla söylemek istiyorum ki: İyi niyetli olarak verilen mesajların da alındığının bilinmesini isterim. İyi niyetli olarak verilen mesajların hepsi alınmıştır. Bunların muhakkak ki günü geldiğinde gereği de yapılacaktır. Zaten bunun işaretini de eminim ki hepiniz görüyorsunuz.

Yalnız, bundan sonra artık dikkatli olmak gerektiğine inanıyorum. Hepimizin tecrübeleri şunu göstermektedir ki: Maalesef bu tip toplumsal olayların neticesinde illegal örgütler devreye girerler ve onlar esir alırlar ve çok yanlışlara sokarlar. Buna hiç müsaade etmemek gerekir. Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum ki; herkes sağduyulu olmalı. Kurallara herkes uymalı ve itirazları görüşleri varsa bunlar barışçı bir şekilde dile getirilmeli ki, bunlar getirildi, bundan sonra hiç kimsenin kabul etmeyeceği, imajlarımızı zedeleyici davranışlara da hiç müsaade etmemek gerekir.

Şunu da unutmayalım ki: Bir ülkenin imajını yapmak kolay değildir. Hepimiz hep beraber Türkiye olarak 10 yıl içerisinde didindik, uğraştık ve Türk ekonomisini, Türkiye’nin imajını içeride ve dışarıda çok üst noktalara taşıdık. Bunun zedelenmesi hiç kimseye fayda getirmez. Hepimize zarar verir. Ülke hepimizindir ve ülkemize sahip çıkmamız gerekir.

Şunun da yine bilinmesini isterim ki: Bütün bu son üç dört gün içerisindeki gelişmeler gösteriler, bunlar yapılırken Türkiye’nin demokrasisi de test edilmiştir. Demokratik olmayan, hukukun üstünlüğüne inanmayan ülkelerde bu tip gösterilerin nasıl neticelendiğini şöyle bir etrafımızdaki Ortadoğu’daki bazı ülkelerde olup bitenlere bakarsanız oradaki maliyetlerini göreceksiniz.

Türkiye’de ise bunlar gördüğünüz gibi çok şükür onarılmaz acılar tattırmadan gelişmiştir, neticelendirilmiştir ve bu saatten sonra artık hepimizin yapacağı şey sakin olmak, kurallara uymak ve neticede ülkemizin herhangi şekilde zarar görmesine fırsat vermemek olacaktır.

Ben bir kez daha bütün vatandaşlarımın büyük bir sağduyu içinde hareket edeceklerine inanıyorum ve demin söylediğim gibi verilen bütün iyi niyetli düşünceler, hep bunlar okunmuştur, görülmüştür, not edilmiştir ve mesajlar da alınmıştır.

Bütün vatandaşlarıma bu vesile ile sevgilerimi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
3.6.13,
http://www.tccb.gov.tr/aciklamalar/252/86291/sayin-cumhurbaskanimizin-basina-yaptiklari-aciklama.html

**************************

TBB’nin istemlerine ne ölçüde uygun, takdirlerinize bırakıyoruz..

TBB’ni de daha fazla hayalci olmamaya çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Barolar Birliği’nden Yurttaşlara ve Yetkililere Tarihsel Çağrı


Dostlar
,

TBB (Türkiye Barolar Birliği) kimi gazetelerde tam sayfa bir ilan vererek 10 maddelik bir çağrı yaptı.

Metin, http://www.barobirlik.org.tr/haberler/GazeteOku.aspx?id=2178
adresinden de okunabilir.

Çağrı yurttaşlara ve yetkililere..

Tarihe not düşercesine..

Yetkin ve yürekli başkan Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu önderliğideki TBB’ye yakışan biçim ve içerikte..

  • Türk Devrimi dimdik ayakta ve karşıdevrimi kesinlikle geri püskürtecek..

90 yıllık cumhuriyet ve 200 yıllık Aydınlanma birikimi yabana atılır gibi değil..

Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı, değil ki AKP iktidarına ve başına kalsın..

Teşekkürler yurtsever avukatlarımıza, onların demokratik – aydınlık üst örgütü TBB’ne..

Metin aşağıda..

Yurttaslara_ve_yetkililere_cagri_5.6.13

Türkiye Barolar Birliği, geçtiğimiz hafta da Cumhurbaşkanı A. Gül’e 2 açık çağrıda bulunmuştu..

Gelişmeleri dikkatle izliyoruz.. Bu çağrı metinlerini de web sitemizde okuyabilirsiniz..
(http://ahmetsaltik.net/turkiye-barolar-birliginden-cumhurbaskanina-2-cagri/, 5.6.13)

Ancak, gereğinden fazla hayalci olmaya hiç gerek yok..

Abdullah Gül’ü fazlasıyla tanıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net