Etiket arşivi: Prof. Dr. Erol MANİSALI

Türkiye emperyalizmin laboratuvarı mı?

Türkiye emperyalizmin laboratuvarı mı?

portresiProf. Dr. Erol MANİSALI

Cumhuriyet, 4.10.16
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türkiye’de sorunun temelinde iki neden var;
1) İslamcı (cemaatçi ve tarikatçı) çevrelerin Batı’nın (Avrupa’nın) değerleri ile, çağdaş demokratik değerler ve yaşam tarzı ile sürekli kavgası, uyuşamaması.
2) İktidarların (ve yönetimlerin) iktidardan gitmemek için küresel güç odaklarının taleplerine boyun eğerek ayakta durmaları.
İlk bakışta birbirlerine karşıt gibi görünen bu iki faktör nasıl oluyor da, FETÖ örneğinde yaşandığı gibi birbirlerini tamamlıyor?
Cemaatçilik ve tarikatçılık kullanılarak ulusal çıkarlar ve demokrasi ortadan kaldırılabiliyor.
1.5 milyarlık İslamda dini odakların, örgütlerin ve devletlerin birbirlerine verdikleri zararlar, diğerlerinin verdiklerinden kat kat büyüktür.
Çağdaş demokratik örgütlenmelerin yerine dinci örgütlenmeler siyaset, ekonomi ve güvenlik alanlarında, “fiili yönetim gücünü antidemokratik bir biçimde ele geçiriyorlar”.
Zeminde antidemokratik örgütlenmeler iktidara egemen olunca iki olumsuz gelişme, birbirlerini tamamlayarak ulusal çıkarlar, demokrasi ve çağdaş yaşam tarzı aleyhine birleşebiliyor;

1) Küresel emperyalist güçler bu dinci örgütleri kolayca denetimleri altına alıyorlar.

2) Aynı zamanda emperyalizmin hesapları ve kumpasları, daha kolay uygulanabiliyor.

Türkiye’de kimi yöneticilerin “200 yıldır bizim ve Batı’nın talepleri ilk defa örtüştü” dedikleri gibi. “Dinci örgütler ve emperyalizm” en rahat örtüşen faktörler oluyor. Soğuk Savaş sonrasında Türkiye bu konuda, “adeta bir laboratuvar gibi çalıştırıldı”.

Dinci doku ve örgütler, emperyalizmin stratejik ortakları haline geldiler.

İş çok kolaydı: Dinci örgütlere hâkim bir iki adamı ayarlayınca, işler kolayca çözülüyor.
Emperyalizm Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini bunun için yaptırdı. Bizim çocuklar bizim imamları üretir hale geldiler. Türkiye bir laboratuvar gibi çalıştırılarak, “çağdaş ve demokratik örgütlenmeler engellendi; yerine dinci örgütler geçirilmeye başlandı”.
Yeni İslamcı Türkiye Cumhuriyeti bu amaçla emperyalizm tarafından desteklendi. Bunun için Atatürkçü, ulusalcı, laik ve çağdaş değerleri savunan yapı, kurumlar ve örgütler kumpaslarla birer birer yok edilmeye başlandı.

Atatürk neden düşman gösterildi?
Onlar için Atatürk çok tehlikeli bir düşmandı;
-En başta, kendi milletinin bir kahramanı, emperyalist güçlerin esiri olmuş, Sevr’le çökmüş bir milleti kurtardığı, Lozan’ı yaratabildiği için en büyük tehditti.
Asya, Afrika ve Latin Amerika’da emperyalizmin ezdiği halklara örnek olduğu için tehlikeliydi.
-Üstelik Atatürkçülük ve Atatürk devrimleri Avrupa’nın kendi halkları için öngördüğü “hukuk düzenini, sanatı, bilimi, akılcılığı” esas aldığı için yok edilmesi gereken düşünce ve uygulamaları getirmişti.
Ulusal bağımsızlık, ilişkilerin dünyada karşılıklı çıkarlara göre kurulması; sömürgecilere karşı, mazlumların işbirliği yapması gibi emperyalizmin nefret ettiği şeyleri söylüyordu.
-Laiklik, kadın-erkek eşitliği, ırk ve cinsiyet ayrımının olmaması, vatandaşlık düzeninin esas alınması gibi emperyalizmin sadece kendi içinde kendileri için uyguladıklarını uygulamaya başlamıştı.
Atatürk düşmanları, laiklikten kadın erkek eşitliğine, çağdaş ve uygar yaşam tarzından vatandaşlık hakkının esas alınmasına kadar her şeye düşmandırlar.
Soğuk Savaş döneminde Batı emperyalizmi, “Yeşil Kuşak” adı altında İslamcılığı ve dinciliği bir maşa gibi kullandı. Soğuk Savaş bitince dinci yapı ve örgütler, emperyalizmin “çağdaş kumpaslarının maşaları haline geldiler”.

– Osmanlıcılık,
– Arapçılık,
– tarikatçılık,
laiklik ve Atatürk düşmanlığı

emperyalizmin Türkiye’de kullandığı silahlardır. Son 14 yıldır ülke adeta bir laboratuvar gibi kullanılmaktadır.
Sonuç mu? İşi Lozan’ın reddine kadar götürenler bile olabiliyor. Emperyalizm laboratuvarı iyi çalıştırmış olmalı.

===================================

Dostlar,

Sayın Manisalı hoca, gene sorunun bam teline vuruyor bu yazısıyla.
AKP – RTE’nin bütün cephelerde ülkemizin değerlerine karşı konumlanma içinde olduklarını görmek çok hüzün verici, kaygılandırıcı..

Biz de bam teline vurmayı sürdürelim :

Pekiiii, bir siyasal kadro salt kendi iç dinamikleriyle kendi ülkesi ve halkının, devletinin temel değerlerine bunca geniş kapsamlı ve uzun süreli olarak, yıkıcı hedefler koyarak kilitlenebilir mi?

Project party JDP + Erdogan ile ilgili görsel sonucu

Batı Emperyalizmi, narsisitik kişiliklerin zaaflarını yemleyerek, havuç – sopa dengesiyle ve yüzyıllardır geliştirdikleri daha pek çok siyaset bilimi aracıyla, aşkolsun ki, çoook başarılı.. Niccolo Machiavelli öyle çok şey öğretti ki Batılı ağababalarına; siyasal düşünce tarihinin dönemeçleri günümüzde de ikiyüzlü Batı siyasetinin köşe taşları olmayı sürdürüyor..

Son ABD ziyaretinde birilerinin yakıp – kavuran “Halifelik” hülyaları gene harlandı korkarız..

Dr. Ahmet SALTIK
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kimler, niçin, nasıl yaptılar?

Kimler, niçin, nasıl yaptılar?

portresi

Prof. Dr. Erol MANİSALI
Cumhuriyet, 23.08.2016

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türkiye’nin içine sürüklendiği kaos ortamını anlayabilmemiz için üç ‘soru’nun yanıtını iyi görebilmemiz gerekir:

1- Türkiye (ve bölge) için yapılmak istenenler nelerdir?
2- Yapmak isteyenler kimlerdir?
3- Amaçlarına ulaşmak için kullandıkları araçlar nelerdir?

Türkiye’de yapmak istedikleri :

1) Kürdistan’ın büyük bir ayağının Türkiye’nin güneydoğusunda oluşmasını istiyorlar. Irak tamamlandı. Suriye tamamlanmak üzere, Türkiye’nin eli kolu bağlandı; Güneydoğu’da terörist örgütler legalleştirilerek belirli bir noktaya getirildiler.
PKK ve YPG, ABD ve Avrupa’dan her türlü desteği aldı ve almakta. Siyasi, askeri ve mali öğeler dahil.

2) Lozan’ın çözülmesini istiyorlar. Zaten Kürdistan kurulursa, Lozan ortadan kalkmış olur.

3) Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de çok stratejik bir konumda bulunan Kıbrıs’tan (ve KKTC’den) tasfiyesini istiyorlar.


4) İyice küçülmüş ve ulusal askeri, siyasi ve iktisadi çıkarlarını koruyamayan,“Batı’ya bağımlı” bir Türkiye haline dönüştürülmesini istiyorlar. Körfez ülkelerinde olduğu gibi. Bu nedenle dinci örgütleri kullanıyorlar.

Yapmak isteyenler kimler?

Kürdistan projelerini daha önceki yazılarımda BOP’nin amiral gemisi olarak nitelemiştim. Siyasi, askeri, diplomatik ve mali olarak Kürdistan projesine 1984’ten beri destek verenlerin hepsi; ABD, AB büyükleri, İsrail belgelerle ve kendi uygulamaları ile kanıtlanmış isimler. En büyük yardımcıları “dinci örgütler”.


FETÖ de Kürdistan projesinin bir parçası haline sokuldu
. 1980’li yıllarda “devlet”in görememesi yüzünden bugüne kadar geldik ve 15 Temmuz’da, sanki gözümüz yeni açılabildi. Siyasal partiler, Ordu, Meclis herkes aptalı oynadı, günlük konjonktürün içinde bizi boğdular.

En kritik soru; kullandıkları araçlar neler?

Zurnanın zırt dediği yer burası: Türkiye’de Avrupa benzeri demokratik toplumsal örgütlenmeler yerine dinci örgütlenmeleri siyasetin, ekonominin, güvenliğin, adli sistemin odak yerine oturtursanız; Atatürk Türkiye’si ile dünyaya örnek olmuş ve uygarlık yolunda ilerleyen Cumhuriyeti bölüp parçalar ve Afganistan’a çevirebilirsiniz.

Cumhuriyet Türkiye’si, yüz yıllardır karanlık labirentlerden çıkamayan “İslam dünyasının” tek parlayan yıldızı olmuştur. Atatürk Türkiye’sine düşmanlıkları bundan.

  • Uygarlaşma ve çağdaşlaşma gidişini ancak dinci örgütlenmeleri, tarikatları, cemaatleri, mezhepçiliği sistemin odak noktasına oturtursanız engeller, Türkiye’yi parçalayabilirsiniz.

Batı’nın, Cumhuriyet ve Atatürk Türkiye’si yerine “dinci Türkiye’yi oturtması”gerekiyordu. Ve bunu, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleri ile “uyumlu İslama”getirip ülkemizi 15 Temmuz ortamına soktular.
Avrupa tarzı toplumsal örgütlenmeler yerine cemaat, tarikat, mezhepçi akımlar ülkeyi yönetmeye başlarsa, Türkiye üzerinde hesap yapanlar amaçlarına ulaşırlar.

  • AKP’nin, Erdoğan’ın, CHP’nin, MHP’nin büyük resmin bir parçası olarak asgari müştereklerde birleşmeleri artık kaçınılmazdır. Nedir bunlar:

– Dinci örgütlenmeler siyasetin dışına itilmelidir.
– Laiklik ve Avrupa uygarlığı esas alınmalı, laiklik korunmalıdır.
– Dış ilişkilerde ABD, AB ve Rusya ile karşılıklı ulusal çıkarlara dayalı, “dengeli” bir ilişki kurulmalıdır.
– Bütün bunlar TBMM’de “demokratik bir biçimde tartışılabilmeli” ve asgari müşterekler oluşturulmalıdır.

Bunu yapamayanlar FETÖ’ye ve arkasındaki odaklara en büyük hizmeti sağlamış olurlar, FETÖ’den farkları kalmaz. Emperyalizm ve “FETÖ’ler” kazanan taraf olurlar.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/589038/Kimler__nicin__nasil_yaptilar_.html)

===================================

Evet dostlar,

Üstad Prof. Erol Manisalı ne denli özlü ve net yazmış! AKP – RTE bunları yapabilir mi, yapar mı dersiniz?? Bize göre çok zor.. Çünkü hala dinci dayatmalar ülkemizin her bir yanında kör kör gözüm parmağına sürüyor.. Taksim’e cami ve kışla, köprülere hep Osmalı – Sünni adlar, özellikle milyonlarca Alevi yurttaşı derinden inciten Yavuz Sultan Selim köprüsü.. Ve geri adım atmayış! FETÖ bağlantılı AKP kodamanlarına, damatlarına dokunamayış.. ama cadı avı devam!

Örn. Tekirdağ Barbaros’ta Burcu sitesi önündeki camide 5 vakit salt ezan değil, uzun uzun ezan öncesi birşeyler okunuyor.. Olağanüstü yüksek hoparlör çıktıları var.. Gece yarısı, sabaha karşı, gök gürlercesine ezan, sela okumaları oluyor.. 100 DbA’yı aşıyor dersek hiç abartı yok.. Belli bir nota da söz konusu değil.. Tutturan tutturduğu gibi okuyor, uzatıyor, detone oluyor.. Hoparlörlerin çıkış gücünü biraz düşürseler de çevrede çok rahat duyulur. Ezan dinlemiyor adeta muazzam bir gürültüyle terbiye ediliyor, azarlanıyor, eziyet görüyoruz. Modern çağda bu gürültü terörü niyedir?? Müslüman insan çevresini rahatsız ederek bunca abartılı, gösterişle mi ibadet eder?? Çevrede hastalar, çocuklar, bebekler, uyku bozukluğu olanlar.. neden dikkate alınmaz? Diyanet İşleri Başkanlığı neden güleryüzlü – çağın koşullarına uyum sağlayan bir İslam anlayışı sergilemez? Ceberrut ve dayatmacı – baskılayıcı tutumda neden ısrar edilir?? İslam Ortaçağı!?

Bu tablo iktidarda AKP – RTE’nin bulunmasından bağımsız değerlendirilebilir mi?? Tekilden kalkarak genele ya da tersi, tümden gelerek tekile… Bunca büyük – vahim stratejik hatalar yapan bir siyasal iktidardan yarattığı sorunları çözmesini beklemek ne denli bilimsel ve gerçekçidir? Siyasetbilimi bu soruya olumlu yanıt veremiyor ne yazık ki..

Bu durumda bir ULUSAL HÜKÜMET formülü akla geliyor.. AKP’nin buna da yanaşacağını hiç sanmıyoruz. Öte yandan ülkeyi yıkıma (felakete) götüren konularda inanılmaz bir sorumsuzluk ve akılsızlıkla, utanmazlıkla “kandırıldık” deniliyor.. Bırak git o zaman, istifa et!

Herkesin derhal aklını başına alması gerek.. Bu 5 taş oyunu değil! 80 milyonluk ülkenin yazgısı rastlantılara ve ehil olmayanlara, hele hele Cumhuriyeti din devletine dönüştürme hedefi olanlara emanet edilemez. Bu durumda AKP – RTE’nin TBMM’de öbür partilerle uzlaşma hatta ortak çalışma yükümü var. TBMM etkin olarak çalışmalı. Fakat bakıyoruz, ülke OHAL koşullarında olmasına karşın, TBMM İçtüzüğünde yeralan OHAL Kararnamelerinin 1 ay içinde görüşülme koşuluna karşın (md. 128), hiçbirini görüşmeden TBMM 1 Ekim’e dek tatilde! Akıl alacak şey değil!

CB Başkanlığında toplanan 27 kişilik Bakanlar Kurulu’nun, daha doğrusu TEK ADAM’ın 2 dudağı arasında çıkan her şey OHAL Kararnamesi oluyor.. Tam bir otoriter totalitarizm!

Anayasa açıkça çiğnenerek Ülkenin yapısı – işleyişi DNA’sına dek değiştirildi 5 OHAL Kararnamesi ile.. 110 vekil ya da anamuhalefet CHP Meclis grubu Anayasa Mahkemesine götürmedi bu OHAL Kararnamelerini!?

TSK, açıkça hınç alınırcasına yerle bir edildi. Bu vahşi coğrafyada güçlü Ordu olmadan ayakta kalınabilir mi??

Bu kritik yanlışlardan hemen dönülmeli! TBMM tatil yapmayıp etkili çalışmalı. AKP, muhalefetin verdiği 15 Temmuz darbe girişiminin TBMM tarafından kapsamlı incelenmesi önergesini neden reddettiğini kamuoyuna mutlaka açıklamalı.. Darbe girişiminin siyasal ayağını karanlıkta mı bırakmak istiyor AKP bu toptancı red kararı ile??

Böyle giderse Türkiye çok daha ciddi açmazlarla karşılaşacak..
Diyalektik çıkarım böyle ne yapalım ki..
3 gün önce Hayrabolu’daki genç, çok mütevazi esnafın sözleri kulaklarımızdan çıkmıyor :

  • Tayyip kendi çalıp kendi oynuyor...

    Sevgi ve saygı ile.
    24 Ağustos 2016, Tekirdağ

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

AVRUPA ÇIKMAZI VE ERDOĞAN


AVRUPA ÇIKMAZI VE ERDOĞAN

portresi
Prof. Dr. Erol MANİSALI
Cumhuriyet, 29.12.14

 

Bugün Türkiye’de çok büyük bir çoğunluk sağcısıyla, solcusuyla, ulusalcısıyla,
liberaliyle Avrupa standartlarındaki bir toplumsal yapıyı tercih ediyor.

Hele 2002-2014 dönemini yaşadıktan sonra… Hukuk düzeniyle, uygarlık değerleriyle, yaşam tarzıyla o düzeye ulaşmayı istiyor. Çünkü bireyin çıkarı (ve özgürlükleri) ile toplumun çıkarlarının bu değerlerde örtüştüğünü görüyorlar.
Çok geniş bir kesim, “çağdaş uygarlık değerlerinden”,
Avrupa’nın gelmiş olduğu düzeyi anlıyor.

Ancak bu seçimi, “AB ile ilişkilerdeki bozukluklar ve tek yanlı gelişmeler ne olursa olsun, ben bunları eleştirmem; bu nedenle de olsa, Avrupa’ya laf söyletmem”
noktasına getiren uçlar, Erdoğan’la aynı konuma gelirler.

O’nun aynen, “İslamcı yapılanmayı eleştirenlere baktığı gibi Avrupa ile ilişkileri değerlendirmiş olurlar”.
Avrupa’ya haklı olarak hayranlık duyanlar, bu kez haksız duruma düşerler.
Bu sözlerim aydınımızla, düşünürlerimizle ilgili olan bir özeleştiridir;

-Türkiye’nin, Avrupa’nın ulaştığı demokrasi ve uygarlık düzeyine ulaşması için
çaba göstermek başkadır;

-Türkiye-AB ilişkilerinde oluşturulmuş, imzalanmış ve karşılıklı yarar getirmeyen, Türkiye’nin aleyhinde işlemekte olan ticari noktaları eleştirmek apayrı bir şeydir.
Çünkü bu ikisini karıştırdığımız zaman, kendimiz de demokrasi zannederek
demokrasi dışı, karşılıklı çıkarları korumayan şeyleri korur duruma düşeriz.

Erdoğan’ın derdi seçimler

Ne Brüksel ne de Erdoğan yeni fasılların açılması konusunda tartışmak,
konuşmak istiyorlar.

Erdoğan, Avrupa’da hızla yükselen “Erdoğan karşıtı ortamı seçim öncesinde
yumuşatmak istiyor”. Baltalar seçime kadar kuma gömülecek.

Ancak AB’nin de başka bir açmazı var: Erdoğan’ın Kürdistan açılımına
büyük destek veriyorlar
. Hem Erdoğan’ı tehlikeli buluyorlar hem de
O’nun Kürdistan açılımından çok mutlular.


Yıllardır PKK’ye destek veren AB, Avrupa Konseyi ve Avrupa kamuoyu ile yüz yüzeyiz. Bu da Türkiye-Avrupa ilişkilerinin inceliklerini bilen aydınlarımızı rahatsız ediyor;
bir yandan Avrupa’nın Erdoğan karşıtı çıkışlarına destek vereceksiniz, öte yandan Erdoğan’ın Kürdistan açılımını övgüyle karşılayan Avrupa’dan yana olacaksınız, Erdoğan’ın gidişi için beklentiye gireceksiniz.

Erdoğan, Avrupa’nın çağdaş uygarlık değerlerine ve ölçütlerine karşı olduğu gibi Türkiye’nin AB ile yakınlaşmasını da bu nedenle istemiyor. Erdoğan’ın sorunu, Avrupa’nın kendisine karşı hızla gelişmekte olan tutumunu yumuşatarak onun
(ve ABD’nin) seçim öncesi engel yaratmalarını önlemektir.


Erdoğan için Avrupa da ABD de tramvay gibidir, iktidar için kullanılır.
Aynen onların da kendisini bölgedeki ve Türkiye’deki planları için kullandığı gibi.

Avrupa dün TSK ile kavga ediyordu; bugün ise Erdoğan’ın baskıcı rejimini karşısına almış; ancak Kürdistan açılımı bunun dışında, bir istisna.
Kısa bir süre sonra Davutoğlu Brüksel’e gidiyor. Bütün derdi Erdoğan karşıtı tutumu yumuşatmaya çalışmak olacak; diğerleri vitrin dolduracak, mutfak bomboşken… Türkiye’nin AB üyeliği çoktan rafa kaldırılmışken.