Etiket arşivi: Prof. Dr. Erdoğan TEZİÇ

Prof.Dr. Erdoğan TEZİÇ : USULÜN SAPTIRILMASI; TORBA KANUN


USULÜN SAPTIRILMASI : TORBA KANUN

  • Kanun türü hukuki işlemin hazırlanışının temel özelliği,
    bütün aşamalarının şeffaf ve aleni olmasıdır:
    Gizlisi saklısı söz konusu olmamalıdır.
    Kamu yararı amacı ile yapılıp yapılmadığının göstergesidir aleniyet.
    Demokrasi aynı zamanda katılma, hoşgörü, hürriyet ve muhalefet demektir.

Prof. Dr. ERDOĞAN TEZİÇ
Anayasa Hukukçusu
Cumhuriyet, 31.12.14

Birbirinden farklı konuları düzenleyen kanunlarda veya kanun hükmünde kararnamelerde
değişiklik yapılmasını öngören kanuna, günlük dilde “torba kanun” deniyor.

Bu tür kanunun konu unsuru 1’den çoktur: Bir tür konular terkibidir (bileşimidir) torba kanun.
Son yıllarda yürürlüğe giren torba kanunlara çarpıcı bir misal olarak 10.9.2014 tarih ve
6552 sayılı “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun” (R.G. 11.9.2014 mükerrer sayı 29116) gösterilebilir.

Bu kanun, 145 madde ve 3 geçici maddesiyle, metne eklenen 9 listede, kamu kurumları ile
bazı üniversiteler için ihdas edilen kadroları da içermektedir. Bu açıdan, öncelikle
“torba kanunların” yapılış amacından konuya yaklaşmak isabetli olacaktır.

Hukuki açıdan, bütün kamusal işlemler (kanun-tüzük-yönetmelik ve idari düzenleyici işlemler) kişisel ve siyasi amaçlarla yapılmamalıdır. Kanunların amacı kamu yararını gerçekleştirmektir. Kamu yararı, kısaca, belli kişilerin veya siyasi grupların çıkarlarını değil,
genel yararı sağlamak olmalıdır. 

TBMM’deki çoğunluğun, kamu yararını gerçekleştirmek için değişik yolları benimsemesi kuşkusuz siyasi bir tercihtir; bu hususta takdir yetkisi kanun koyucuya ait olup Anayasa Mahkemesi’nin yargısal denetimine girmemelidir. Ancak kanun koyucu kişisel ve saklı bir amaç güttüğü durumlarda, Anayasa Mahkemesi’ne göre (K: 1963/243-1967/20-1978/50)
kamu yararı dışında başka bir amaca ulaşmak için düzenleme yaparsa, ortada teknik anlamda bir “yetki saptırmasından” söz edilir.

Meclis’in geleneksel kanun yapma usullerini çiğnemesi de hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Zira kanun koyma usulü “şekil”den farklıdır.

Şekil, işlemin maddi varlığıdır.
Yeter sayı ile oylanması, yazılı olması, Resmi Gazete’de yayımlanması gibi.

Anayasamıza göre “Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı” hususu ile sınırlıdır (m. 148/2).

Usul
 ise işlemin yapılma sürecidir; şekilden önceki aşamadır.

Teklif, komisyon incelemesi, genel kurulda müzakere gibi. Mesela anayasamıza göre (m. 162/2) Bütçe Kanunu tasarıları, 40 üyeli bir komisyonda görüşülür ve bunun 25 üyesi iktidar grubundan, 15 üyesi de parti gruplarının ve bağımsızların oranlarına göre temsil edilmeleriyle oluşur. Anayasanın öngördüğü Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeden kabul edilecek bir
Bütçe Kanunu’nun, Anayasa Mahkemesi’nde şekil açısından değil ancak usulün saptırılmasına dayanılarak iptali sağlanabilir.

Usul saptırması
, aslında yetki saptırmasının bir türü olup iktidarın, kamu yararını gerçekleştirmek için sahip olduğu yasal bir usulü, içinde bulunduğu durumda, daha kolaylıkla gerçekleştireceğini tasarlayarak amacına başka bir usulle ulaşabilmesidir (Rivero J./Waline J., Droit Administratif, Paris 2003, s. 248).

Ayrıca bir kanunda yapılan değişiklikler, metnin bütünüyle hiç ilgisi olmayan hükümler içeriyorsa bu hususta bir usul bozukluğundan (vice de procédure) da söz edilir (Cohedet M. Anne, Droit Constitutionnel, Paris 2013, s. 614 – Aynı yönde Rousseau D., Droit du contentieux constitutionnel, Paris 2013, s. 141).

Torba kanun uygulamasında, konu bakımından birbirleriyle hiç ilgisi olmayan 1’den çok kanunda değişiklikler yapılabilmekte (AS: yeni düzenleme de getirilmekte!), bu da
Anayasa Mahkemesi kararlarında (K: 2009/69-K:2010/32) hukuk devletinin tanımında ifadesini bulan “yasal belirlilik” ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Oysa torba kanunla, üstelik çok farklı konularda farklı değişiklikler yapılmakta (AS: yeni düzenleme de getirilmekte!), bu değişiklikler yumağı içinde, ilgili oldukları kanunları tespit edip yerli yerine oturtmak hayli zorlaştığı gibi; “ilgili mevzuata ulaşım kolaylığı ortadan kalkmaktadır.”  (Torba kanun uygulamasının sakıncalarıyla ilgili isabetli değerlendirme için bkz. Serdar Hoş“Yok Kanun, Yap Kanun, Torba Kanun”, Cumhuriyet, Bilim Teknik eki,
25 Nisan 2014, sayı 1414). 

Torba kanunlarda yaygın olan uygulama, bunların Meclis gündemine hükümet tasarısı olarak değil, bazı milletvekillerinin “teklifi” olarak gelmesidir. Bu teklifler nasıl hazırlanıyor?
Farklı konulardaki pek çok değişiklik kimler tarafından düzenleniyor ve “torbaya” sonradan ilaveler yapılıyor mu? Çıkar çevreleri, baskı grubu olarak torba kanun tekliflerinin verilmesinde nasıl çalışıyorlar?

Kanun türü hukuki işlemin hazırlanışının temel özelliği, bütün aşamalarının şeffaf ve aleni olmasıdır: Gizlisi saklısı söz konusu olmamalıdır.

Kamu yararı amacı ile yapılıp yapılmadığının göstergesidir aleniyet.
Aslında torba kanun süreçleri iktisadi, içtimai ve hukuki boyutları ile genişliğine ve derinliğine (arîz ve amik) araştırılabilmelidir.

Anayasa Mahkemesi’nde de, açılacak dava üzerine, hukuki açıdan usul ve esas yönleriyle
bir bütün olarak denetlenebilmelidir.

Anayasa Mahkemesi’nin, anayasa yargılamasının bulunduğu bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi, sahip olduğu içtihat yaratma kudreti ile torba kanun uygulamasını sonlandırması isabetli olacaktır.

Anayasa Mahkemesi hukuk düzenimizde istisnai bir mahkeme değildir.
Görev ve yetkileri sürekli olup, pek çok uyuşmazlığın yargılama yeridir.

1961’de olduğu gibi, 1982 düzenlemesinde de kurucular, Anayasa Mahkemesi’ni anayasa yargısı alanında genel yetkili bir mahkeme olarak öngörmediler. Çünkü kanun ve içtüzük adını taşımayan karar” ve “milletlerarası anlaşmalar” Anayasal yargı denetimi dışında bırakılmıştır.

Gerçi Anayasa Mahkemesi, daha ilk yıllarında, bir metnin şu veya bu nitelikte adlandırılması ile bağlı olmadığını (K: 1966/46) belirterek bu tutumunu sonraki kararlarında da devam ettirmiştir. Ancak, gene de Meclis kararları ve milletlerarası anlaşmalarla hak ve hürriyetlerin
ihlal edilmesi mümkündür.

Anayasaya göre (m. 129) hazırlanan kalkınma planları TBMM’de kabul edildikten sonra bir kararla yayımlanmaktadır. Genel ve nesnel nitelikte bir işlem olan kalkınma planları,
kişilerin uymaları gereken esaslara da yer vermektedir. Kanun koyucu, Anayasa Mahkemesi’nin denetiminden sıyrılmak amacıyla, kalkınma planı ile temel hak ve hürriyetleri sınırlayabilecek olursa, bunun hukuki adı usulün saptırılmasıdır.”

Hukuk devletinde bu tür düzenlemelerin denetimsiz bırakılması düşünülemez.

Demokratik bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, insan haklarının etkili bir biçimde kullanılabilmesi ile mümkündür.

Demokratik liberal hayat, yalnızca yasama meclisindeki çoğunluğun siyasi tercihlerine dayandırılamaz.

Demokrasi aynı zamanda katılma, hoşgörü, hürriyet ve muhalefet demektir.

Meclis çoğunluğunun geçici kaprislerini, hoşgörüden uzak tutumlarını önleyebilmede, kamuoyundan gelebilecek direnme ve tepkilerin yanı sıra, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlerin tarafsızlığı esaslarına göre kurulacak, başta  olmak üzere,
mahkemelerin hukuki denetimi de vazgeçilemeyecek çok önemli bir güvencedir.

==================================

Dostlar,

Ülkemizin yetiştirdiği üstün nitelikli hukukçulardan Anayasa hukuku hocası
Sayın Prof. Dr. Erdoğan Teziç, 80’e yaklaşan yaşına karşın, berrak bir zihinle
TV programlarına katılıyor, çok nitelikli katkılar veriyor, yazılar yazıyor..
Hatta ANAYASA HUKUKU adlı temel kitabının geçen yıl yeni basımını yaptı.

Sayın Teziç’in uyarılarını dinlemekte çok büyük yarar vardır.
Özellikle AKP iktidarı çevrelerinin buna çok ama çok gereksinimi vardır.

AKP, hedeflerine erişmek için hiçbir engel tanımıyor. 
Hukuk devletini ve ülkemizi ciddi biçimde tahrip ediyor.
Bu eylemlerin faturası ülkemize de öznelerine de ağır olmaktadır, olacaktır.

*****

TORBA YASA tam bir hukuksal yozlaştırmadır, AKP uydurmasıdır.
Modern hukuk düzenlerinde yeri yoktur.
Hukuk 1. sınıf öğrencisi bile bu sorun hakkında doyurucu bilgi sahibidir.
Teziç hoca sorunu Anayasaya aykırı görerek, Anayasa Mahemesi’ni içtihat yaratma yetkisini kullanarak sorunu çözmeye çağırmaktadır.

Çağrının AKP hükümetine yapılmaması düşündürücüdür.

Ayrıca AKP bir de “Temel Yasa” dayatması ile Yasama’nın yetkilerini yozlaştırma – daraltma eylemi içindedir. Dilediği yasa önerisini – tasarısını (Anayasa md. 87 ve 88) sözde “temel yasa” olarak yaftalamakta ve TBMM’de maddeler teker teker değil blok halinde oylanmaktadır.

Kabul edilemeyecek ve sürüdürülemeyecek bir eylemdir.

*****

3. olarak AKP iktidarı, Yasa (kanun) Gücünde (Hükmünde) Kararname (YGK) olanağını da hoyratça yozlaştırmıştır. TBMM’nin ancak süre ve konu bakımından sınırlandırarak,
TBMM açık değilken, ivedi durumlarda Yürütme’ye yaptığı ayrıksı (istisnai) “yetki devrini” genişleterek ve Yasama yetkisini gasp ederek rutin olarak kullanmaktadır.
Bu YGK’lerin TBMM’ye derhal sevki ve ivedilikle görüşülmesi kuralı da çiğnenmektrdir.
Güçler ayrılığı ayaklar altındadır.
Bu bir darbedir ve anayasal düzeni fiilen ortadan kaldırma suçudur.
Karşılığı da Türk Ceza Yasasında “vatana ihanet” olarak tanımlanmıştır.

2 Kasım 2011 akşamı çıkartılan 35 YGK unutulamayacak bir anayasa ihlali örneğidir.
TBMM açıktır ve 35 YGK’nin toptancı olarak Hükümet tarafından RG’de o gece yayımlanarak yürürlüğe sokulması, hukık devletini özünden tahrip eden fiili bir saldırıdır, suçtur!

Bunların da durdurulması gerekir..

Teziç hocamızın bu 2 sorunu da kamuya açık makalelleri ile işlemesini dileriz.

Sevgi ve saygı ile,
03.01.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

MUSTAFA MUTLU : Herkes kendi ‘Gezi’ kitabını yazmalı…

Herkes kendi ‘Gezi’ kitabını yazmalı…

Mustafa_Mutlu_portresi

MUSTAFA MUTLU

Geçen Cuma gecesi Ulusal Kanal’da yayınlanan
Kral Çıplak’ta konuğum hocaların hocası, eski YÖK Başkanı, Türkiye’nin en önemli anayasa hukukçularından Prof. Dr. Erdoğan Teziç’ti…

Önce sitem ettim Hoca’ya:

Bugün ülkemizdeki hukuk tanımaz hukukçuları yetiştirenlerden biri olduğunu söyledim ve

“Çok saygın bir hukukçu olduğunuzu biliyoruz ama siz ve arkadaşlarınız pek de iyi hoca değilmişsiniz… Eğer öyle olsaydınız; öğrencileriniz arasından bugünkü bu kötü hâkimler, savcılar çıkmazdı..” dedim.

Kızmadı Erdoğan Hoca… Çünkü öğrencilerinin kötü sınav verdiği konusunda haklı olduğumu o da biliyordu. Bu sitemden sonra bir de soru sordum:

“Yasama, yürütme ve yargı, tek adamın eline geçti. O tek adam hem yasa yapıcı,
hem uygulayıcı hem de yargıç! Beğenmediği yargıçları ve savcıları görevden alıp,
işine gelmeyen yasaları anında kendi çıkarına göre değiştiriyor. Üstelik şimdi bir de hakkında çok büyük güvensizlik yaratan kasetler piyasaya çıktı. Demokratik yöntemlerden ayrılmamak ve anayasal zeminde kalmak koşuluyla; hangi anayasal kurum bu gibi durumlarda ne yapabilir?”

Hoca’nın yanıtı benim sorumun çeyreği kadardı:

  • “Bu gibi durumlarda söz söyleyecek tek anayasal güç, halkın kendisidir.
    Halk direnme hakkını kullanmalıdır. Zaten Haziran ayı itibarıyla bunu yapmaya başlamıştır.
  • Bu direnme hakkı; anayasaya dayanan en temel hakkımızdır.”

Cumartesi akşamı, hafta içinde okumaya başladığım,

“Beklenmeyen İsyan: GEZİ” adlı belgesel romanı bitirirken Erdoğan Hoca’nın “direnme hakkı”yla ilgili bu sözleri çınlayıp durdu kulağımda:

  • “Şiddete başvurmadan, taş bile atmadan, tıpkı ‘Duran Adam’ın yaptığı gibi durup, bu olup bitene kafa tutmalı halk, tepkisini göstermeli…”

Eğer Erdoğan Teziç gibi bir hukuk çınarı bile böyle konuşuyorsa; yolumuz belli:

“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” 

Gelelim kitaba: Aslında son derece amatör bir “roman denemesi”,
“Beklenmeyen İsyan: GEZİ…”

Hatta roman değil; yaşananların fazlasıyla kendisi belki de…
Ancak madem yazarı bunun bir “roman” olduğunu söylüyor,
o zaman bize de kabullenmekten başka yapacak bir şey kalmıyor… 
Haziran Direnişi’nde sokağa çıkan, o heyecanı ve coşkuyu paylaşan herkesin bir romanı var aslında…
Yazılmamış, basılmamış; aksiyon, gerilim, hüzün, dram, mutluluk ve kimileri de
aşk dolu milyonlarca roman…

Her şey bir yana; Sezgin Yüksel sırf bu yüzden bile takdiri hak ediyor.
Hepimiz kendi “romanlarımızı” kâğıda dökmeye üşenirken, o oturmuş yazmış…
Bence yayınlamayı düşünmeseniz bile siz de Gezi’ye dair anılarınızı,
gözlemlerinizi, edindiğiniz dostlukları, isyanınızı mutlaka yazmalısınız…
Sakın “geç kaldığınızı” düşünmeyin… Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in sözleri gelsin aklınıza:

Demek ki; bundan sonra her an, yazacak yeni “şey”leriniz de olabilir.
İyisi mi eldekileri değerlendirin önce; hiç kimse okumazsa, torunlarınız okur.
Az şey mi?
Bu arada, Sezgin Yüksel’in kitabı, su gibi akıp giden, güzel bir “paylaşım…”
Ellerine sağlık!

BEKLENMEYEN İSYAN: GEZİ

Türü:Belgesel roman  Yazan: Sezgin Yüksel
Yayıncı: Arvo Yayınları  Baskı tarihi: 2014, Şubat
Sayfa sayısı: 191  Fiyatı: 10 lira.

DR. GARY’NİN YOLU TÜRKİYE’YE DÜŞSEYDİ…

Aylardır ne zaman bir kitapçıya gitsem, “çok satan kitaplar” rafının en üst sıralarında ABD’li psikiyatr Dr. Gary Small’un kitabını görüyorum:

“Bir Psikiyatristin Gizli Defteri…”

Bu tür kitaplara çok meraklı olduğum halde almamak için uzunca bir süre direndim.
Çünkü psikiyatrlar başta olmak üzere tüm doktorların “hastalarıyla ilgili sırlarını”
ömür boyu saklamaları ve tıbbi bir neden olmadan kimseyle paylaşmamaları gerektiğine inanıyorum. Bu ABD’li psikiyatrın ise “çok satan” bir kitap yazmak uğruna mesleğinin
bu en temel ilkesine ihanet ettiği hissini taşıyordum.

Neyse; kitabı aldım, okudum, çok şey öğrendim…
Ancak baştaki o hissim hiç kaybolmadı; tam tersine kitabın sayfalarını çevirdikçe birilerini “dikizliyormuş” duygusuna kapıldım. Kendimi Dr. Small’un ve hastalarının sırdaşı gibi hissetmeye başladım. Bu konuyu meslek kuruluşlarının “etik kurulları”na bırakıp, kitabı okurken sıkça aklıma gelen bir soruyu aylaşmak istiyorum sizinle:

Acaba Dr. Gary Small’un yolu bir nedenle Türkiye’ye düşseydi, ya da bizdeki çok önemli (!) siyasetçilerden biri (kim olduğunu da siz tahmin edin artık) tedavi olmak için ABD’ye gidip onu bulsaydı… Bu doktor, o hastasını bu kitabında nasıl anlatırdı?

Ne yazacağını bilemem ama bildiğim tek şey; kaleme alacağı kısacık bir raporun,
Türk siyasetini oldukça rahatlatabileceği…

Kısacası; kapitalist sistemin hay huyunda ezilmiş insan tipini görmekten bıkmadıysanız; bu kitaptaki örnekler tam da size göre…

BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ

Türü:Psikoloji   Yazan: Dr. Gary Small
Yayınevi: NTV Yayınları  Baskı tarihi: 2013, Şubat
Sayfa sayısı: 336  Fiyatı: 20 lira

Erdoğan Teziç : ‘Hukuk dışı çözüm’

‘Hukuk dışı çözüm’

PORTRESİ

 

Prof. Dr. Erdoğan TEZİÇ

Erdoğan Teziç, kamuda türbanı serbest bırakma planının yargı kararlarıyla çeliştiğine dikkat çekti

 

‘Hukuk dışı çözüm’

* Hükümetin önerdiği seçim sistemi değişikliklerinin kamu yararı için değil, siyasi amaçlı olduğunu belirten anayasa profesörü Erdoğan Teziç, türban sorununun çözümü için geliştirilen formülün de hukuk dışı olduğunu söyledi.

‘Usul esası belirler’ diyen Teziç, ‘’Bu paket hazırlanırken muhalefet ile görüşülmesinde isabet vardı’’ diye konuştu.

Eski YÖK Başkanı, anayasa profesörü Erdoğan Teziç, demokratikleşme paketinde
yer alan seçim sistemi önerilerinin hiçbirinin kamu yararı amacı taşımadığını söyledi.

Teziç, kamuda türban düzenlemesinin de hukuk dışı olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Teziç, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı yeni demokratikleşme paketine ilişkin şu saptamalarda bulundu:

Usul esası belirler : Hukukta usul esası belirler. Bu paketin açıklanması aşamasında usulün de eğer paket demokratik içerik taşıyacaksa demokratik biçimde olması lazım. Başka bir deyişle bu paket hazırlanırken muhalefet ile görüşülmesinde ya da liderler düzeyinde bir görüşme yapılmasında isabet vardı.

Baraj tartışması : Bugüne kadar hiçbir siyasi parti iktidardayken, parlamento çoğunluğu elindeyken kendi aleyhine olabilecek bir seçim sistemini önermemiştir, önermez.
O bakımdan bu konuyla ilgili öneriler kamu yararına dönük değil, tamamen siyasi amaçlı.

İki millet olgusuna kapı açılır: Eğitim dediğimiz şey, çok erken yaşta vatandaşlık ve
yurttaşlık bilincinin verilmesini de içerir. Eğer anadilinde eğitim diyorsanız, o zaman siz bütün dersleri başka dilde vereceksiniz ki, burada gündemde olan Kürt dilinin eğitim dili olarak verilmesi; O zaman soru şu :

siz anadili olarak Kürtçe okutulurken, hangi vatandaşlık ve yurtseverlik bilincini vereceksiniz? Siz iki farklı dille eğitim sürecini başlatırsanız, iki farklı millet olgusuna da kapıyı açmaya başlarsınız.

Parası olmayan Kürt ne yapacak? Özel okulda anadilinde eğitim konusu beni çok şaşırttı. Bu düzenleme, özellikle parası olan, varlıklı Kürt kökenliler için geçerli olacak. Peki, ‘fakirler ne olursa olsun’ mu denilecek?

Türban çözümü                    : 

  • Türban konusu hukuk bir kenara bırakılarak fiilen çözülmek isteniyor.

Çünkü bu konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararları var, onlar duruyor.
Bugünkü ortamda öyle anlaşılıyor ki, bunu fiilen çözme yoluna gidiliyor.