Etiket arşivi: Prof. Dr. D. Ali Ercan

Prof. Dr. D. Ali ERCAN : BİLİM ve AKIL ÜZERİNE

Bilim ve Akıl üzerine


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamızın çok değerli bir makalesi bize kendisi tarafından
pdf olarak ulaştırıldı.

Ali hocamız bu özlü yazısında “Bilim ve Akıl” bağlamını işlemekte..
(ADD Bilim Kurulu Başkanı olarak, ADD Dergisinde birkaç ay önce yayımlamıştı.)

Bilindiği gibi bizim web sitemizin de “ana pusulası” BİLİMSEL AKICILIK’tır!

Bu değerli makaleyi okumak için lütfen tıklar mısınız??

BİLİMİN MUM IŞIĞI-1

*****

Sayın Prof. Ercan, bu iletisinde 3 makalesini daha pdf olarak eklemiş.
Bu makalelere daha önce sitemizde yer vermekle birlikte, 4 yazının birlikte olması bakımından, söz konusu öbür 3 makalenin erişkeleri de (link) aşağıdadır :

Türkiyede depremler.æ –

75 yıllık gelişim.æ

Türkiye’nin ekonomik durumu.æ

*****

Bu site okurlarının çok iyi tanıdığı gibi, Prof. Ercan çok geniş ilgi alanı ve derinliği olan
gerçek bir Cumhuriyet aydınıdır.. Sitemize yazdığı çok sayıda değerli yazı ile güç katmıştır.
Kendisine teşekkür borçluyuz.. Tanıdığımız en zeki insanlardandır, iyi bir satranç ustasıdır.

Sayın Ercan, Yüzbaşı rütbesinde iken kendi isteğiyle TSK’dan ayrılarak sivil yaşama geçmiş ve Almanya’da Fizik eğitimi almıştır (Köln Üniv.). Uzun yıllar bu ülkede çalışarak Nükleer Fizik Doçentliğine yükselmiştir. Memleketi olan Kars Kafkas Üniversitesinde Profesör ve
rektör yardımcısı olarak görev almıştır.

Savunma Sanayisi Müsteşarlığı (Korgeneralliğe denk) gibi önemli ve kritik bir görevde bulunmuş ve emekli olmuştur. Halen Ankara’da yaşamaktadır ve ADD Bilim Kurulu Başkanlığı görevini sürdürmektedir. 2004-2006 dönemi ADD Genel Başkan Yardımcılığı görevimizi
biz kendisine devretmiştik 2006-2008 dönemi için. ADD Bilim Kurulunda da 2012-2014 döneminde kendilerinin başkanlığında Kurulun Yazmanı olarak görev almıştık.

Çok sayıda açıkoturumda, bilimsel programda ADD veya başkaca kurumlar adına AYDINLANMA ve ATATÜRK etkinliklerinde O’nunla birlikte olma keyfini yaşadık

Kendisinden çook şeyler öğrendik ve daha da öğreneceğiz.

Her şeyden önce “Matematiksel düşünme” yi…  ve Matematik yöntemleri günlük yaşam sorunlarının ussal (akılcı) ve nesnel çözümünde kullanmayı..

Sayın Prof. Ercan’ın dostu olma onuruna eriştik..  (umarız..)

Yazılarının mutlaka okunması, okutulması ve arşivlenmesi dileğiyle..

Facebook’taki sitesi de izlenmeli :

– https://www.facebook.com/ali.ercan.982?fref=ts

Oradaki fotoğrafı aşağıdaki gibi..

Ali Ercan

Sevgili Ali Ercan hocamıza sağlıklı, üretken, onurlu nice yıllar diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
05.09.2015, Datça


Dr. Ahmet SALTIK

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Türkiye’nin -ve Dünya’nın- ekonomik durumu

Türkiye’nin -ve Dünya’nın- ekonomik durumu

portresi, Gülümseyen

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 
Değerli arkadaşlar,

Doların yükselişi ile Milli Gelirimiz dolar ölçeğinde düşmüş oluyor. 400 milyar doları aşkın dış borcumuzu ödemek için daha fazla TL karşılığı emek vereceğiz demektir.
Dolar şimdi 2,90’larda 3 TL’ye doğru gidiyor; benim tahminim, bu gidişle 2016 sonunda
1 dolar = 4 TL olur. Bu arada komşumuz Rusya’da da paranın değeri oldukça düştü,
1 Dolar = 66 Ruble oldu. Paranın değerini izleme açısından yine de Altın en güvenilir ölçek olmaya devam ediyor. Dünya piyasalarında (22 ayar) Altının gramı 36 dolar dolayındadır.

2015’te (1,8 Trilyon TL) Milli Gelirimiz 600 milyar dolara, kişi başına ulusal gelirimiz de yaklaşık 7690 dolara düşmüş oluyor; Oysa 2 yıl önce 10 bin Dolar kadardı. Yurt dışından ithal malları satın alım gücümüz %23 zayıfladı demektir… Üretimimiz büyük ölçüde ithalata dayalı olduğundan, Yurt içi ürünlerde de satın alım gücümüz en az %10 zayıflamış olacaktır… %60 kadarı yoksulluk sınırında yaşayan toplumu (Orta halli ve dar gelirli kesimi) olumsuz etkileyecek bu ekonomik sıkıntı Kasımdaki seçimine nasıl yansıyacak, çok merak ediyorum..

Yuunnamed (4)rt dışından ithal ettiğimiz en önemli madde Petroldür. Türkiye yılda yaklaşık 250 milyon Varil  Petrol tüketiyor. Petrolün satın alım fiyatı 2015’te varil başına ortalama 60 Dolar oldu… (Şu anda petrolün varili 40 Dolara dek düşmüş durumda, 1 varil = 159 litre) Rafineri çıkış fiyatı 0,4 dolar olan Benzinin litresini 1,75 dolara (5 TL) satın alıyoruz. Yani Tüketici olarak yılda ödediğimiz 60 Milyar dolarlık Benzin parasının 15 milyar doları Petrol satın alımı için Yurt dışına giderken, kalan 45 milyar doların 30 Milyar doları Vergi olarak Devlete ve 15 milyar doları da Yurt içi ekonomik döngüye giriyor. Eskiden olduğu gibi Ham Petrol fiyatı yine 100-120 dolarlara tırmanırsa, Türkiye önümüzdeki dönemde oldukça zorluk çekecek demektir. Türkiye’deki satın alım gücüne göre Benzinin pahalılık oranını Almanya ve ABD ile kıyaslayalım :

Ülke     Milli Gelir     Benzin Fiyatı

         $/adam.yıl       $/galon         Orantı
ABD……..56400………3,00…………1,0
Almanya..42000………6,00…………2,7………1,0
Türkiye…..7690………6,60………..16,0………6,0
(1 Galon =3,785 litre)

ABD’ne kıyasla benzini tam 16  kez daha pahalı kullanan Türkiye, (AB ortalaması) Almanya’ya göre de 6 kez daha pahalı kullanıyor. Petrol fiyatları artarsa üretimde ulaşım ve enerji girdileri artacak, makas daha da açılacak ve şimdilik 45. sıradaki Türkiye’nin rekabet gücü, ucuzlatılmış emeğimize karşın, daha da zayıflayacak gibi görünüyor….
2015 yılında, Petroldeki fiyat düşüşü,

  • Çin’deki ekonomik gelişim hızının frenlenmesi, Yuan’ın devalüasyonu,
  • ABD Federal Bankasının (FED) faiz artırım olasılığı,
  • ABD-İran Atom antlaşmasının yarattığı tedirginlik,
  • Gelirinin önemli bir bölümünü Petrolden sağlayan Rusya’ya karşı Ukrayna sorunundan dolayı yaptırım uygulayan ABD’nin OPEC Ülkeleriyle giriştiği manüplasyonlar ve
  • ABD’nin “fracking” denen çevre sağlığı açısından tartışmalı bir yöntemle kaya yağı (Petrol) ve gaz üretimiyle pazara girişi vs. nedenlere bağlanıyor… Dünya borsalarını da günlerce sallayan bu süreç şimdilik biraz durulmuşa benziyor.

***

‘Serbest Piyasa ekonomisi’ dedikleri Kapitalist Kurgunun Finans sistemi
nasıl çalışıyor ?

  • sanal para üret, reel kâr yap!

Değerli arkadaşlar,

Bir ülkenin gelirini (g) kabaca;

  • Yurt içi üretiminin (p),
  • İhracat(x) ithalat(m) farkının ve
  • Borç(b) ve Borç tediyesi (t) farkının toplamı olarak gösterebiliriz.

Bu şekilde Dünyadaki tüm Ülkelerin toplamını alırsak, Dünya geneli için,

g1 = p1 + x1-m1 + b1-f1
g2 = p2 + x2-m2 + b2-f2


gn = pn + xn-mn + bn-fn    (n = 206;  BM üyesi 193)

G = P + (X-M) + (B-F)   
eşitliğini elde ederiz.

Dünya ülkelerinin toplam Geliri  G≈73 Trilyon dolar, Dünyadaki İhracat (ithalat) X ≈ M ≈ 18 trilyon $ ve Dünyadaki ülkelerin borçlarının toplamı B≈56 trilyon dolardır. Dünya Finans Kurumlarına yıllık ödenen borç taksitleri (Faiz) F≈3 Trilyon $
dolayındadır. Bu değerlerle,

73 = P + 18 – 18 + 56 – 3  eşitliğinden,  P ≈20 Trilyon dolar  bulunuyor.
Demek ki, Ülkelerin net yıllık üretimi  P+X ≈ 38 Trilyon dolar kadardır…
Bunu şöyle de ifade edebiliriz :

Gezegenimizde gerçek ekonominin büyüklüğü 35-40 Trilyon dolar kadardır.*

Öte yandan Dünyada tedavülde (AS: dolaşımda) olan tüm Paraların ($, Euro, Yuan, Ruble, Rupi, Real, Peso, TL…) toplam miktarı bunun dörtte biri kadar, 10 Trilyon dolar dolayında; demek ki, 2015’te ~ 60 Trilyon dolar ‘sanal para’ dönüyor Küresel Finans atmosferinde. Gerçek paranın ~6 katı !

Displaying image.png

Kredi Kurumları öz varlıklarının ortalama k=0,875 kadarını kredi olarak verirlerse ve
bu kredi işlemi bu oranda biteviye (AS: durmaksızın) devam ederse, toplam para miktarı başlangıç parasının 7 katına dek büyür; yani sanal para gerçek paranın 6 katına çıkmış olur.

0,875 + 0,8752 +0,8753 + 0,8754 +….. = 1/[(1/0,875)-1]= 7

Bu sanal balonun şişmesini denetleyecek ve birden patlamasını engelleyecek doğal bir
geri besleme mekanizması maalesef yoktur; o nedenle patlamayı engellemek için ara sıra küçük sübaplardan (Borsalarda) biraz ‘hava’ kaçırılır; bu hava kaçırmalar ekonomik durumu sağlam olmayan ülkelerde, finans yapısını yıkıma götüren fırtınalar şeklinde hissedilebilir. Sonuçta, Kredi kurumlarının öz varlıklarından %80-%90 oranında zincirlemesine yaratılmış (!) krediler (borçlar) Dünya emekçilerinin sırtından ~3 Trilyon dolar/yıl kazanç getiriyor Küresel Finans sisteminin kasasına.

İşte Kapitalist sistemin kurguladığı Küresel Finans sistemi böyle çalışıyor; Gerçek paranın 6 katı kadar sanal Para üretiyor ve bu sanal parayı satarak (ortalama %5/yıl) gerçek kâr ediyor.. Tabii  işin acıklı yanı, ülkeler böyle soyulurken, sömürü yükü insanların omuzlarına eşit dağılmış değil; Hemen her ülkede, çok küçük bir azınlık Dünya finans sisteminin getirisinden pay bile alırken, nüfusun yaklaşık % 60 kadarı yoksulluk / açlık sınırında yaşıyor; yani Dünya gelir dağılımında çok büyük bir adaletsizlik söz konusudur. Bugün Dünya toplam Üretiminin ~% 90’ı makineler, otomatlar ve robotlar aracılığı ile gerçekleşiyor ve bu üretim araçlarının mülkiyeti gitgide daha küçük bir kesimin eline geçiyor. Zengin daha zengin olurken, fakir daha da fakirleşiyor. Aşağıdaki grafikte Dünyada %10’luk 10 gelir dilimi arasında Küresel gelirin dağılımını görüyorsunuz.
Buna göre Gezegenimizin Gini-Katsayısı 0,63 gibi inanılmaz kötü bir değer gösteriyor..

image (2)Gelişmiş demokratik Ülkeler için Gini-Katsayısı 0,20-0,30 arasında iken orta halli gelişmekte olan Ülkelerde 0,30-0,40 arasında, gelişmemiş Ülkelerde (Çoğunlukla Orta doğu ve Afrika Ülkelerinde) 0,40-0,55 arasında bulunuyor… Ülkelerin nüfuslarına normalize Ortalama Gini-Katsayısı ise 0,50 dolayında. Demek ki ülkeler kendi sınırları içinde ulusal gelirin dağılımını görece
daha adil sağlıyor görünürken, Dünya 7,3 milyar nüfuslu tek bir Devlet biçiminde
ele alındığında gerçek felaket belirgin oluyor: Dünya genelinin Gini-Katsayısı,
ülkelerin Gini Katsayılarının nüfus ağırlıklı ortalamasından daha yüksek! 

image (3)

 

 

 

 

 

 

 

 

Değerli arkadaşlar,

Neresinden baksanız, Gezegenin bugünkü gidişi çok kötü. 2050’lerde bu nüfus artışı ile Dünya nüfusu 10 milyar sınırına dayanmış olacak. Beklenen Petrol krizi
(Petrolün eko-teknik anlamda bitişi)
başgösterdiğinde, Kapitalist sistemin ‘finans balonu’ elbet patlayacak ve insanlık büyük bir kaos (AS: karmaşa) yaşayacaktır… Üstüne üstlük
sosyal sorunların (terör, savaş ve göçler) daha yoğun duruma gelişi ve olumsuz
İklim değişikliğinin tetikleyeceği çevre ve sağlık sorunları (susuzluk, kuraklık, açlık
ve hastalıklar) savurgan yaşamın ve de Kapitalizmin sonunu getirecektir…

Karanlık bir tablo görünüyor, ama göz kamaştırıcı müthiş bir aydınlığın da habercisidir
bu karanlık tablo; o nedenle kestirimim o ki, İnsanlık 22. Yüzyıla belki büyük kıyımdan arta kalan 2-3 milyarlık bir nüfusla ve çok yıpranmış; ama büyük bir ders almış ve aydınlanmış olarak girecektir.

Sevgilerimle. æ
30.08.2015, Ankara
__________________________________
* 2015 değeriyle 40 Trilyon dolar. Gezegenimizdeki yıllık toplam üretim aslında Güneşten bir yılda alınan enerji sayesindedir… Bir başka ifade ile ‘Dünyanın maaşını Güneş veriyor’ diyebiliriz. Güneşten Dünyamıza akan termal enerji saniyede 1,76×1017 Joule’ dür. Bize besin ve enerji olarak yansıyan bu yaşam kaynağından gelen enerjinin yarısı tekrar Uzaya yansır… Biyo-sistemler aldıkları güneş enerjisinin yaklaşık %40 kadarını kullanıma elverişli hale dönüştürebilir (efficiency). Dünyada kararlı bir biyolojik dengenin devamı için de mevcut biyo-kaynakların yılda 1/40 kadarından fazlasını tüketemeyiz Bunun dışında Fosil yakıtlar milyonlarca yıllık güneş enerjisi birikimi olduğundan, yıllık fosil yakıt enerjisini de buna eklemek gerekir. Sonuçta şunu söyleyebiliriz : İnsanoğlunun her 1 dolarlık üretimi  aslında Güneşten aldığı 700 milyon Joule’lük enerji karşılığıdır kabaca; 1$ ≡ 700 MJ. 
===================================

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamıza bu makalesi için ne demeli??
Bir nükleer fizikçinin ufku ve bilimsel bilgi açılımı (spektrumu) bu denli mi geniş olur?
Sn. Ercan, bir uluslararası finans – iktisat uzmanı gibi makro-ekonomik matematiksel irdelemeler yapıyor ve gerçekçi sonuçlar çıkarıyor.

Kapitalizm 5. yüzyılını dolduruyor.. Emperyalizm ise neresinden baksak 100 yaş dolayında. Son 30 – 40 yıldan bu yana ise küresel ölçek ve nitelikte bir finans – kapital kuşatması ile yüz yüzeyiz.

Emperyal sömürünün Küresel ölçekte ve giderek yenileri geliştirilen finansal araçlarla nasıl da acımasızca sürdürüldüğünü sayısal verilerle izliyoruz. Ancak bu parasal (moneter – aktüaryal) tablo kendi çelişkisini de bünyesinde taşıyor ve doğurduğu doğrudan ve türev sorunlarla kendi sonunu da hazırlıyor. Bu olguya, Dünya halklarının giderek aydınlanması ve yoksulluklarını sorgulaması, katlanılmaz çevre yıkımlarını gözleyerek direnmesi de… eklenmeli..

Keşke insanlık böylesine örseleyici (travmatize edici) yaşantı deneyimleri yerine
(deneme – yanılma ile somut öğrenme) bilimsel çıkarımlara (prediction, estimation) dayalı daha akılcı (rasyonel) yaşam düzenleri kurgulayabilse..

Barış içinde daha adil, özgür, gönençli bir dünya elbette olanaklıdır ve gelecek kuşaklar bizce böylesi bir düzeni başaracaklardır.

Yazının pdf biçimi : Turkiye’nin_ve_Dunya’nin_ekonomik_durumu

Sevgi ve saygı ile.
31.08.2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmailcom

Türkiye’nin 75 yıllık gelişimi (?)


Türkiye’nin 75 yıllık gelişimi (?) 

portresi, Gülümseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

1940’tan 2015’e bir arpa boyu yol aldık!..  

Değerli arkadaşlar,

Doların TL karşılığı  2000-2002 arasında 3 katına çıkınca, zamanın (DSP+MHP+ANAP) 57. Koalisyon Hükümeti apar-topar seçime gitmiş ve kendi planladığı ekonomik önlemler paketinin (AS: Kemal Derviş’in “15 günde 15  yasa” kuşatması!) uygulanmasını da
yeni AKP yönetimine bırakarak (AS: 3 Kasım 2002 seçimi), iktidardan çekilmişti.

Tek Parti iktidarının piyasalara verdiği ‘istikrar’ güvencesini de arkasına alan yeni Hükümetin uyguladığı bu önlemler paketi sayesinde 2004-10 arası yaklaşık 6 yıl boyunca enflasyon oldukça düşmüş, kararlı bir döviz dengesi sağlanabilmişti; ama 2011’den başlayarak işler tersine gitmeye, Dolar yeniden yükselmeye başladı. 2011-15 arasında Dolar, TL karşısında tam 2 kat değer kazanmış durumdadır (AS: AKP’nin iktidar olduğu Kasım 2002’de 1 Dolar = 1,58 TL idi. Bu gün, 21.8.15’te 2,97 TL; 2’ye katlanma için 3,16 TL’yi görmesi gerek ve bu 12,5 yılda oldu, 2011-15 arası 4 yılda değil) ve yükseliş eğilimi sürüyor. Bu gidiş nereye varır, onu görmek için geçmişe bakalım.

Dolar_paritesi_2000-2015_Ali_Ercan

Dolar’ın TL karşısında çıkış trendi (AS : eğilimi) bu hızla sürerse, 2016 sonunda
1 dolar ~ 4 TL olur.  Piya
salar bunun farkında; o nedenle, ‘Siyasal istikrar’ aranışı sürecek. (AS : Hangi siyasal istikrar? Var mı ki? Tam tersi egemen değil mi!?)

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk parası ABD Doları karşısında değerini hep korumuştu; Bağımsızlık savaşından yorgun argın çıkmış olmasına karşın, (AS: Atatürk önderliğinde) müthiş bir Kalkınma ve Üretim atılımına girişen genç Türkiye, 1929 yılındaki büyük küresel ekonomik bunalımdan da çok etkilenmemişti. Nitekim, 1940′a gelindiğinde
1 $  1,10 TL idi.

Türk parası 1940’tan bu yana ABD parası karşısında sürekli değer yitiriyor. 1940-80 arasında 6 kez ‘devalüe’ edilen TL, 1980’den başlayarak Demirel-Özal ikilisinin ünlü ve meş’um (AS : lanetli) 24 Ocak 1980 Kararlarıyla ‘rijid’ (katı) (AS : sabit) durumdan ‘likit’ (akışkan) (AS: flexible – esnek) kura serbest bırakılmıştı. Yani paranın değeri günlük kur uygulamalarıyla (dalgalı kur) belirlenmeye başlamıştı. Para da artık alınıp-satılan
bir piyasa malı durumuna gelmiş ve Küresel Finans Sisteminin ağına girilmişti.
24 Ocak 1980 gecesi, Döviz sahibi olanlar, bir gecede servetlerini 2’ye katlamışlardı!
(AS: Ne yazık ki, dönemin Merkez Başkanı Başkanı Gazi Erçel de dahil!)

1940’tan sonraki 75 yıllık dönemde Paramızın Dolar karşısında değer yitim serüvenini aşağıdaki tabloda özetlemeye çalıştım. Enflasyon oranı ve Paranın değer yitim oranı birebir eşit olmasa da yakındır. Bu tabloda, Paramızdan 6 sıfırın silinerek Yeni TL
(AS : YTL) oluşu ve Doların öz-değer yitimi de göz önüne alınarak, TL’nın Dolara göre yıllık ortalama net yitiği hesaplanmıştır. 1940’taki 1 Dolar, 2015’te 16,8 Dolara eşdeğerdir!. (Dolardaki enflasyon yitimi 75 yıl boyunca ortalama %3,8/yıl olmuştur.) 

1940’ta 1 $ ≈ 1,10 Lira iken, 2015’te 1 $ ≈ 2,9 milyon Lira oldu. Dolardaki enflasyon farkını da hesaba katarsak paramızın değeri 75 yılda, 2 900 000 / (1,1 x 16,8)=156926’da 1’e düşmüştür! Yani 1940’tan bu yana, 75 yıl boyunca, yıllık ortalama %15’lik bir enflasyonla yaşamışız. Bir başka anlatım ile, her yıl Yurt içi ulusal gelirimizin ortalama 1/7’sini küresel kapitalist sisteme kaptırmışız demektir! Bunun iktisat jargonundaki
(AS: dilindeki) adı sömürüdür! 

***

ABD ve Türkiye kıyaslaması yapalım; 1940’ta ABD’de kişi başına gelir 500 $ idi.
2015’te 56 400 $ oldu yani, 75 yılda ABD yurttaşının geliri net 56 400 / (500×16,8) = 6,7 kat artmıştır. Yani, ABD’nin yıllık (nüfus artışı ve enflasyondan arındırılmış) net gelişim hızı ortalama %2,5 olmuştur.

Türkiye’de 1940 yılında kişi başına gelir 430 TL ≈ 390 $ idi. 2015 rakamı ile ~ 8500 $ oldu; 75 yılda kişi başına net gelirimiz yalnızca 8500 / (390×16,8)= 1,20 kat artmıştır; ABD her yıl net %2,5 gelişirken, biz her yıl ABD’nin onda biri hızla, net %0,25 (oranında) gelişmişiz… ‘Yerimizde saymışız’ demek daha doğru olur.
(Tüm sömürge ülkelerde olduğu gibi, ölmeyecek biçimde su üzerinde tutulmuşuz.)

Tablo : Türk Parasının yıllık ortalama net değer yitimi.

Dönem %
1923-1940 0,0
1940-1950      5,2
1950-1960 10,0
1960-1970 2,6
1970-1980 1,5
1980-1990 48,2
1990-2002 65,0
2002-2015 2,4

1923-1940 döneminde enflasyon yok; Paramızın değerinde düşüş yok ve ‘Denk bütçe’ ilkesi geçerli. Atatürk’ün ölümünden sonra, 1940-1950 döneminde ‘savaş ekonomisi’ uygulanıyor; üretimde düşüş var. Ortalama yıllık enflasyon %5 kadar. 1950-60 arası Liberal ekonomi uygulamaları ve yurt dışından borçlanma dönemi başlıyor; Türkiye’de enflasyon ilk kez 2 basamaklı oluyor. 1960-80 dönemi, Devrim (AS: 27 Mayıs Devrimi!) sonrası yeniden denk bütçe ve planlı kalkınma disiplinine dönüş, restorasyon dönemi, Paranın değeri korunuyor; enflasyon tek basamaklı. Devlet yeniden yapılandırılıyor.
Yeni bir Anayasa, Anayasa Mahkemesi (AYM), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) ve öbürleri.. kuruluyor.

1980’den sonra 24 Ocak Kararlarıyla ipler kopuyor; 1980-2000 dönemi Türkiye’nin
her anlamda ağır darbeler aldığı dönemdir. Hızlı nüfus artışı, büyük kentlere göç akını, pahalılık,  gelir dağılımındaki adaletsizliğin enflasyona koşut artışı, askeri darbe,
PKK eylemleri vs. vs. Yıllık enflasyon %50 lerde geziniyor.  Ülkede siyasi istikrar kalmamış; 1960-2002 arasında 42 yılda 24 Hükümet kurulmuş, Hükümetlerin ortalama ömrü 21 ay olmuş. Ülke, üretime dayalı planlı ekonomik gelişim felsefesinden tümden kopmuş durumda.

1980-2000 dönemi Cumhuriyet Tarihinin en sıkıntılı, en zavallı dönemidir.

2002-15 dönemi AKP’nin tek Parti iktidarı dönemidir… Gerçi Paranın değeri bir ölçüde korunmuş görünüyor, ama başka yönlerden çok sıkıntılı dönem. 1980-2000 döneminin sosyal-ekonomik sorunları aslında çözülmüş değil, yalnızca görüntüden uzaklaştırılmış, hasır altı edilmiş durumda. Şeriat dolu-dizgin koşturuyor;
Ülkede her 8 kişiden biri IŞİD sempatizanı olmuş, PKK Doğu’da özerklik peşinde; yolsuzluk, işsizlik, çevre sorunları, gençliğin sosyal sıkıntıları tavan yapmış durumda.. Üstüne üstlük, Cumhuriyetin bin bir emekle elde ettiği kamusal kazanımları,
ulusal varlıklar da ‘özelleştirme’ adı altında çar çur edildi.. Ve 400 (AS 600!) milyar doları geçen Borç yükümüz her gün artıyor. 1/7 kuralı sürüyor.

Kaygılarımla. æ

==================================

Evet dostlar,

Gerçek ve nitelikli bir “Cumhuriyet aydını” olarak, Nükleer Fizik Uzmanı
Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN‘dan bir Makro-ekonomi ya da Ekonometri dersi
almış oluyoruz.

Ortalama bir iktisatçının bu irdelemeyi yapıp yapamayacağı hakkında
kuşkumuzu belirterek iyice keyfinizi kaçıralım :

– 1990’la başında, çalıştığımız üniversitede bir toplantı sırasında, a Litre %70’lik alkol gereksinimimizi karşılamak için X litre % 96’lık alkol (mutlak alkol) almamız gerektiğini, toplantı başkanı, bir kimya lisans mezununa sordurmuştu. Bu bay yaklaşık 40 dakika sonra sonucu getirdiğinde biz kendimizi alamayıp niye bu denli uzadığını sormuştuk..
40 saniye bile sürmeyecek bir hesabı, kimyacı bay, 40 dakikada hesaplamıştı,
çünkü “ancak bitirebilmişti“!

Bu bakımdan, yukarıda dile getirdiğimiz “kuşkumuzu” çok görmeyiniz.

Bir örneğimiz daha var.. “Faiz dışı fazla” kavramının yeni yeni konuşulmaya başlandığı 15-20 yıl öncesinde, 10’u aşkın ortalama iktisatçı, bize bu kavramı açıklayamamıştı!
Sonunda bir rastlantı ile Prof. İzzettin Önder’e sorduk ve ancak “anlayabildik”!

Son bir örnekle pekiştireç (konfirmasyon) yapalım : 1980’lerde, bir hastamıza evinde serum takacakken, set elimizden kurtulmuş ve göz hapsine aldığımız ucundaki iğne
bir yere değmeden bir “serbest salınım” yapmıştı. Hastanın kardeşi, iğnenin kirlendiğini belirtti ve değiştirmemi istedi. Bir yere değmemişti iğne ama psikolojik kaygıya saygı ile “peki” dedik, çantamızdan yenisini çıkaracaktık ki, bu kişi atılarak :

  • Yakamda 1 iğne var, dün steril ettim…diye müdahale ederek ceketinin yakasının ardından bir serum iğnesi çıkardı!..Zorlukla teşekkür ettik ve çantamızdaki steril ambalajlı bir başka iğneyi kullandık.
    Bu kişinin eğitimi ise Veteriner hekimlik idi!*****Sayın Prof. Ercan hocamıza teşekkür ederken, bir de eğitimin niteliğinde yaşadığımız aşınmayı – erimeyi (erozyonu) hesaplayan yazı rica ediyoruz.. Eğer üstesinden gelebilirse! Belki de eldeki matematik yetmeyecek, Ali hoca yeni matematik üretecektir!?
    Ama eminiz 40 dakika sürmeyecektir!

    Sevgi, saygı ve ENDİŞE ile.
    21 Ağustos 2015, Tekirdağ

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

AB’nin enerji güvenliği Türkiye’den geçiyor’

AB’nin enerji güvenliği Türkiye’den geçiyor’

portresi, Gülümseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
10.08.2015
 
 Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştirilen dördüncü “Hazar Forumu” 
nda konuşan HASEN Genel Sekreteri Haldun Yavaş, Güney Gaz Koridoru’nun Avrupa Birliği ve Hazar Bölgesi arasındaki işbirliğini artıracağını ifade etti. Güney Gaz Koridoru’nun, yalnızca Hazar gazının değil aynı zamanda Doğu Akdeniz, Türkmen ve Kuzey Irak gazının Avrupa’ya iletilmesi için de başlıca güzergâh olduğunu vurgulayan Yavaş, stratejik konumuyla enerji merkezi olmayı hedefleyen Türkiye’nin Doğu’nun zengin enerji kaynaklarını Batı’ya sunmak için en uygun maliyetli köprü-yol olduğunu sözlerine ekledi.
Petrol ve Doğal Gaz boru hatları 
adsız

SOCAR Belçika Direktörü Vusal Mammadov ise forumda gerçekleştirdiği konuşmada Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı’nın (TANAP) teknik açıdan dünyanın en büyük ikinci projesi olduğunu söyledi. Azerbaycan “Şah Deniz” gazının ilk bölümünün 2018 yılında Türkiye’ye, 2019′da ise Avrupa’ya ulaşacağını belirten Mammadov, Şah Deniz’in yeni iş fırsatlarının ve yatırımların kapısını açacağını ifade etti. TANAP projesinin ortaklarından BOTAŞ’ı temsilen foruma katılan BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Said Arınç ise konuşmasında Çin’den sonra en hızlı büyüyen ülkenin Türkiye olduğunu, Türkiye’nin doğal gaz tüketiminin 2030 yılında 80 milyar metreküpe ulaşacağını söyledi…
 

Başta Rusya,ABD, Kanada, İran ve Katar olmak üzere diğer Ülkelerle birlikte Dünyada toplam Doğal Gaz üretimi yılda yaklaşık 4 trilyon metreküptür.
***
Değerli arkadaşlar,
Yaklaşık 3 bin yıldan beri insanlığın hizmetinde olan Doğal Gaz* (ilk kez Çin’de kullanılmış) bir Kaya-yağı (petrol) türevidir ve ağırlıklı olarak Metan (CH4) gazından oluşur; ayrıca %20-30 oranında öbür hidro-karbonlarla, Etan (C2H6) Propan (C3H8) ve Bütan ( C4H10 ) katışıktır. Enerjisinin yaklaşık üçte birini Doğal Gazdan karşılayan ve bunu da Dünyanın en büyük doğal Gaz üreticisi olan Rusya’dan sağlayan Avrupa Ülkelerinin çoğunda petrol ve doğal gaz gibi ithal enerji kaynakları için ortalama 100 günlük depolama olanakları varken, Türkiye’nin depo kapasitesi maalesef 1 günlüktür. (yaklaşık 200 milyon m3) Hemen her alanda olduğu gibi, Enerji güvenliği alanında da ‘Gündelik’ yaşadığımızın bir başka göstergesi ! 
Satır içi resim 1 
Nüfusu Dünya nüfusunun binde 11’i kadar olan, buna karşın Dünyadaki yenilenmeyen Enerji Kaynaklarının yalnızca binde 2’sine sahip olan Türkiye‘de
yıllık yaklaşık 120 milyon ton Kaya yağı eşdeğeri (~ 5 Exa Jouleenerji kullanıyoruz ve bunun %90’ı hidrokarbon (fosil) yakıtlardan oluşuyor; doğal gazın payı %28… Şu anda 70 milyar metreküp olan yıllık doğal gaz tüketimimiz 2030’da 80 milyar metreküp olacakmış; yani nüfusa orantılı olarak %15 artacak demektir… havaya daha çoook CO2 (karbondioksit) püskürtmeye devam edeceğiz, atmosferi daha çok ısıtacağız demektir.  (Şu anda atmosfere yılda adam başı ortalama 6 ton karbondioksit püskürtüyoruz)
Satır içi resim 2
Yani biz, tüketici nüfus artışının tetiklediği çevre tahribatı (AS: yıkımı) ve kaynak tüketimi,
aşırı (fosil) enerji kullanımı, COsalımı, küresel ısınım, buzulların eriyişi, iklim değişimi, susuzluk, açlık, gelecek nesillerin güvenliği vs. vs. anlatarak boşuna
nefes tüketiyoruz. O zaman hay-deyin, çılgınlığa devam edin!

3 yetmez, beş çocuk doğurmaya devam !
Dert değil.  æ(Basından alıntıdır.)

____________

*Dünya toplam Doğal gaz Rezervi kabaca 200 trilyon metreküp olarak tahmin ediliyor. Enerji Bakanlığımız  Dünya Karalarının binde 5 i kadar olan Türkiye‘de oransal olarak 170 kere daha az(!?)miktarda, sadece 6 milyar metreküp Doğal Gaz bulunduğunu söylüyor, ki bu da bizim 2-3 aylık ihtiyacımıza ancak yeter. Kısacası “Türkiye’de Doğal Gaz yok !!” denebilir. Türkiye’de çıkarılan yıllık ~600 milyon metreküp sembolik miktardaki Gaz kullandığımızın sadece 120’de 1’dir.
==========================================
Dostlar
,

 

Şehitlere, bombalara, saldırılara boğuldu Türkiye… İçimiz yanıyor..
Yine de ülkemizin başkaca önemli sorunlarını da konuşabilmeliyiz…
Ali Ercan hocamız bu zor olanı yapmış..
Türkiye’nin temel bir çıkmazına “ENERJİ ÇIKMAZI” na dikkat çekmiş..

Nüfusu Dünya nüfusunun binde 11’i (%1,1!) kadar olan, buna karşın
Dünyadaki yenilenmeyen Enerji Kaynaklarının yalnızca binde 2’sine
sahip olan Türkiye..

Çatal denklem burada…
Ve kimi sorumsuz yöneticiler hala “3-5 çocuk doğurun..” diye halka telkin verebiliyor!?
Kurtuluş halkımızın sağduyusuna kaldı.. Ulusun, Yöneticilerini aşan bir sağduyu göstermesine..
Sevgi ve saygı ile.
10 Ağustos 2015, Ankara 

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

239. KURULUŞ YILINDA GERÇEK ABD !


239. KURULUŞ YILINDA GERÇEK ABD !


Dostlar
,

Değerli hocamız Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan, ABD’nin 239. kuruluş yıldönümü nedeniyle kapsamlı ve çok yararlı bilgiler içeren bir dosya göndermiş. Sıkı sıkı 11 A4 sayfası..
Geçtiğimiz yıl da çok benzer bir dosya yollamıştı ve yayımlamıştık
(http://ahmetsaltik.net/2014/08/12/abd-gercegi-1-yeni-eklerle/).
Yer yer biz güncellemeler yaptık ayraç içinde..
(Hocamızın hoşgörüsüyle.. birazcık da dilini arıtarak..)

Kendisine teşekkür ederek paylaşmak isteriz..
Dosya çok uzun olduğundan pdf olarak vereceğiz.

Bu arada ABD’li dostlarımızın kuruluş yıldönümünü de kutlamak isteriz.
Bizim sorunumuz ABD emperyalizmi ve emperyalistleri iledir.

ABD’nin yüz kızartıcı kanlı tarihine aşağıda erişkesini verdiğimiz erişkeden (linkten) bakılmalıdır…

Amerika’nın yüz kızartıcı yakin tarihi, 22.11.06

Biliyoruz ki, ABD’de de çoooook milyonlar var bu yabanıl (vahşi) ve insanlık dışı
neo-con politikaları onaylamayan hatta sıkı karşıt olan.. Onlar dostumuz ve müttefikimizdir.
Selam olsun dünyanın her bir yerindeki anti-kapitalist ve anti-emperyalistlere..

Unutulmasın, Büyük ATATÜRK’ün uyarısıdır :

“Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak isteyen
kapitalizm ile savaşımı meslek edinmiş insanlarız..”

Ali hoca şöyle başlıyor :

Portresi_gulumseyen

 

 

 

Değerli arkadaşlar,

4 Temmuz 1776, ABD bağımsızlık gününün 239. yıldönümü… Basın ve medyadan öğrendiğimize göre, ABD halkının %60’ı Bağımsızlık günü kutlamalarına aktif katılımda bulunuyormuş… Ne dersiniz, acaba bizim Ülkemizde de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına, vazgeçtim % 60 tan, halkın %6’sı bile coşkuyla katılıyor mu?
(Tek tesellimiz Anıt-Kabir ziyareti… Genelkurmayın açıklamasına göre 2014 Cumhuriyet Bayramında ziyaretçi sayısı 232573 olmuş… o da Ankara Nüfusunun yaklaşık % 5’i…)

Bu vesile ile farklı zamanlarda yazdığım -ABD konulu- iki eski yazıyı arşivden çıkarıp ekliyorum. İşin komik yanı, yergi/mizah mahiyetinde yazdığım birinci yazıyı ciddiye alıp, yaptığım “isabetli tahlil” den dolayı kutlayanlar, övgü düzenler de oldu…

Sevgilerimle. æ
4 Temmuz 2015

***

Ve şöyle bağlıyor…

Değerli arkadaşlar,

ABD’nin kısa öz ve nesnel bir sunumunu yapmaya çalıştım. İlk Çağlara benzetirsek,
ABD kabilenin en iri yarı ve sopası en uzun olan adamıdır. Gerçek şu ki; canlı-cansız
her sistemin bir ömrü, bir sonu olduğu gibi, ABD’nin de sonu kendi iç çelişkileri ve
Doğayla uyumsuzluğu nedeniyle elbet gelecektir. Küresel emperyalizm bir yandan kendine büyük sıkıntı yaratan Ulus-Devletleri  ortadan kaldırmak, sömürüyü kolaylaştırmak amacıyla, onları parçalayıp bölerek Dünyada “binlerce Devletçik” yaratmak, öbür yandan
“Tek Dünya Devleti” modeliyle Dünyayı tek elden yönetmek istemektedir.
Bu -küresel çelişki- elbet bir yerde patlak verecektir. 

Ve daha önemlisi, yaşam alanımız doğayı ve yaşam kaynaklarımızı geri dönüşümsüz biçimde
tahrip eden anlamsız bir üretim, Üretimin ve Dünya nimetlerinin adil olmayan, haksız bir paylaşım ve savurgan tüketim döngüsündeki yaşam modeli ister istemez, önemli değişikliklere yol açacak Sosyal ve Doğal afetlerin tetikleyicisi olacaktır.

İklim değişikliğinin yarattığı seller, su taşkınları, öbür yandan kuraklık sonucu susuzluk, açlık,
enerji krizi, salgın hastalıklar ve terörizm, kargaşa, kaos, savaş … nedenleriyle  22. yüzyıla
belki de oldukça azalmış bir nüfusla (2-3 milyar?) girmek zorunda kalacak olan insanlık;
çok çok pahalıya mal olan bir ders almış olacak ve Kapitalist ekonominin uydurduğu “sürdürülebilir kalkınma” safsatasını terk ederek, Doğa bilimlerinin yol gösterdiği yeni bir Dünya görüşüne,
sürdürülebilir yaşam” idealine sarılacaktır.

======================================

Kendisine bir kez daha teşekkür ederek, etkili görseller de içeren tüm dosya için
pdf erişimini sunuyoruz..

Gercek_ABD_Ali_Ercan_4Temmuz2015

Sevgi ve saygı ile.
06 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Çin’i protesto eden Türkler Korelilere saldırdılar


APTALLIĞIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ


Değerli arkadaşlar,  

Bizim “ya Allah, Bismillah, Allah-ü ekber”ci  sıkı Müslüman Milliyetçilerimiz (?)
Uygurların haklarını korumak adına yaptıkları Çin’i protesto gösterisi sırasında
Çinli sandıkları bir Koreliye saldırıyorlar; ayrıca sahibi Türk ve Baş aşçısı da Uygur olan
“Çin Lokantası”nın camlarını kırıyorlar…

Displaying image.png

Dünya alemin alay konusu olan bu haber taaa Singapur’a ulaşmış. æ

Günün Fıkrası

Uçakta bir Japon ve bir Amerikalı yan yana oturuyorlar…
Laf arasında, Amerikalı Japon’a soruyor:

– “What kind of “ese” are you?”
Japon anlayamamış. Bunun üzerine Amerikalı;
– “Are you japaneese, Vietnamese or Chinese?”  diye, sorusunu tekrarlamış. Japon da:
“I’m Japanese” diye yanıtlamış Amerikalının sorusunu…
Aradan bir süre geçtikten sonra, bu sefer Japon Amerikalıya:
– “What kind of  “key” are you?” diye sormuş.
Bu kez şaşıran Amerikalı olmuş… Ne demek istediğini sorunca, Japon sorusunu açmış:
– “I mean, Are you yankee, monkey or donkey ?”
***

Turks, protesting against China, attack Koreans!

Çin’i protesto eden Türkler Korelilere saldırdılar !-

The Straits Times – Singapore

ISTANBUL (AFP) – Turkish nationalists protesting China’s treatment of ethnic Uighur Muslims attacked a group of Korean tourists in the heart of Istanbul’s old city on Saturday, mistaking them for Chinese nationals.Hundreds of angry protesters marched towards the Topkapi Palace on the banks of the Bosphorus Strait in a show of solidarity with the Turkic Uigurs, who complain of cultural and religious suppression under Chinese rule. Shouting “Allahu Akbar” (God is the Greatest),they attacked some Koreans outside the Topkapi Palace, which is visited by thousands of tourists every day.

The tourists were rescued by riot police, who fired tear gas to disperse the attackers, members of the notorious far-right Grey Wolves closely affiliated with Nationalist Movement Party (MHP).

Video footage by Dogan news (AS: DHA) agency showed a distraught Korean tourist
telling reporters:

“I’m not Chinese, I’m Korean” 

The incident came amid a row between Ankara and Beijing over Turkish media reports of restrictions on Muslim Uighurs worshipping and fasting during the holy month of Ramadan.

Turkey this week summoned the Chinese ambassador to convey its concern over the alleged restrictions.

Beijing in turn denied the allegations and demanded that Turkey clarify its statements.

A total of 173 Uighurs arrived in Turkey from Thailand on Tuesday where they were being held after fleeing China. Beijing expressed displeasure with Turkey on Friday for accepting the group.

Over the last week, hundreds of Turkish nationalists across the country have demonstrated
to protest China’s alleged Ramadan bans. A popular Chinese restaurant in Istanbul was attacked on Wednesday and had its windows smashed by a group protesters who did not realise it was Turkish-owned and that its chef was an ethnic Uighur.

A predominantly Muslim country, Turkey shares linguistic and religious links with the Uighur community, which has several associations here.

Dr. D. Ali ERCAN
5.7.2015
================================

Dostlar,

Allah akıl fikir versin.. derler ya…
Üstelik bu vatandaşlar kendilerince herkesten daha Müslümanlar..
Sözde Allah’a daha yakınlar…
Bize yazan kimi site okurlarımız hala 1300 yıl önceki teraneyi yineliyorlar..
Efendim önce “dini doğru anlamak” gerekirmiş, “önce Müslüman olmak” gerekirmiş..
Yobaz tebliğ etmekle de kalmıyor; telkin ve tehdit ediyor.. Kendince aşağılıyor – dışlıyor ve aslında, dinini doğru anlamış olsa, bu ilkel davranışları ile kendisi din dışına düşüyor!
Bu ilkel yargıların barındırdığı hangi yanlışı düzeltelim ki??
Ürkütücü olan, bu dayatmayı yapan fanatik (yobaz) dincinin içine düştüğü mantıksal açmazın asla ayırdında ol(a)mayışı..
Çünkü eğitiminde mantık yok.. Ezberlemek ve sorgulamadan iman etmek – teslim olmak var..
İmam Hatip okullarına bunca sarılmanın stratejik amacı da bu. Özgür kuşaklar değil, biat eden çağdaş köleler ve gereğinde din savaşçıları – mücahitler yetiştirmek..
Bu insanlık düşmanı tabloyu görüp de susan İlahiyat Fakültesi hocalarına ne demeli?
Hepsinin mi basireti bağlı, zekaları yetersiz, gerçeği göremiyorlar??
Böyle olmadığına göre, neye ve kime, ne karşılığı hizmet ediyorlar??
Daha ne denli bu tarihsel ihanetlerini sürdürecekler??
Diyanet İşleri Başkanlığı laik – seküler devletin bir kurumu olmaktan çıkıp,
Sünni İslamın ilkel Vahhabi yorumunun militan kurumuna dönüşeki onyıllar oldu..

Madımak’ı da, Başbağları da, Gazi’si de, Çorum’u da, Kahramanmaraş’ı da, Reyhanlı’sı da,
6-7 Ekim HDP – PKK kırımı da… aynı kanlı yobazlık kaynağından beslenmiyor mu??
(Bu gün Başbağlar kırımının 22. yılı ne acı ki..)

DİB Başkanı zat Ali Görmez, üstelik de Prof. olmasına karşılık 3 maymunu oynamayı sürdürüyor.. Lüks araba saltanatı, devlet protokolünde 10. sıraya yükselme sarhoşluğu,
dünya ve can gözlerini iyice “görmez” kılmış..

Ne hazin, İslam dinini siyasete ve çıkarlarına alet edenlere.
Bunların cehennemi sonları Kur’anda apaçık yazılı. Bilememeleri olanaksız.
Geriye tek soru kalıyor : Gerçekten Müslüman mı bunlar??

“Müslüman” aklını fark etmedikçe ve kullanma – soru sorma / sorgulama alışkanlığı edinmedikçe daha çok acı çekecek insanlık.. Vicdanı aydınlanmış İlahiyatçıların (Din bilgini diyemiyoruz… Din de Sosyoloji, Felsefe, Antropoloji, Etik, Tarih, Ekonomi, Siyaset Bilimi… gibi disiplinlerce bilimsel olarak incelenmesi gereken bir konu nesnesidir) dur durak bilmeyen çabasına öyle çok gereksinim var ki.

Nerede bu insanlar, ne zaman mağaralarından çıkacaklar ??

Sevgi ve saygı ile.
05 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KÜRTLER ve HDP

KÜRTLER ve HDP

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,  

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’de ilk nüfus sayımı 20 Ekim 1927′de yapıldı.
O zaman Türkiye’nin nüfusu 13,6 milyon bulunmuştu; Anadili Kürtçe/Zazaca olan yurttaşların sayısı 1,1 milyondu, yani toplam nüfusun % 8 kadarını Kürt Yurttaşlar oluşturuyordu.

2000 yılında Erciyes, İnönü ve Fırat Üniversitelerinin ortak projesi kapsamında,
Prof. Şaban Kuzgun başkanlığındaki bir araştırma grubu, Türkiye’deki Kürt sayısını
12,6 milyon olarak beliremişti (%20). Bu bulguya göre, 1927-2000 arasında
Kürt nüfus yıllık ortalama binde 34 artmış görünüyordu (Kadın Başına ort. 4 çocuk).
2000’den bu yana kadın başına ortalama 3 çocuk hesabıyla (yıllık nüfus artış hızı
binde 16),

2015 yılı için Kürt nüfus 12,6 x (1,016)15 = 16,0 milyon bulunuyor;
yani ’78 milyonluk nüfusumuzun %20,5 kadarını Kürt yurttaşlar oluşturuyor’ diyebiliriz. Doğu-Batı arasındaki doğum hızı farkından 1927’de % 8,1 oranında olan Kürt Nüfus,
bugün %20,5
oranına ulaşmıştır…

***

7 Haziran 2015 Milletvekili genel seçiminde HDP Türkiye genelinde %13,1 oranında
geçerli oy alarak barajı aşmış ve 80 Milletvekili ile Meclise girmiştir.
Meclisteki oy oranına bakılacak olursa, 75 Milletvekili alması gereken HDP,
Seçim yasasının azizliği ile,5 milletvekili fazladan çıkarmış oldu.

*

2011’de Türkiye genelinde 2,5 milyon oy (%5,8) alarak 36 bağımsız milletvekili ile Meclise giren BDP/HDP İstanbul (3), Adana (1) ve Mersin (1) dışındaki 31 milletvekilini  Doğu Bölgesindeki 14 İlden Kars (1), Iğdır (1), Ağrı (1), Van (4), Hakkâri (3), Şırnak (3), Batman (2), Siirt (1), Bitlis (1), Bingöl (1), Muş (2), Mardin (3), Urfa (2), Diyarbakır (6) çıkarmıştı. BDP Doğuda ortalama %30 oy almıştı.

*

2015 seçiminde büyük bir patlama yaparak Türkiye genelinde 27 ilde 6,1 milyon oy alan HDP; İstanbul (11), İzmir (2), Bursa (1), Kocaeli (1), Antalya (1), Mersin (2), Adana (2) ve Ankara (1) dışındaki 19 ilin bulunduğu Doğu/Güneydoğu bölgesinden oyların
ortalama %62’sini alarak 59 milletvekili çıkardı. Ancak aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi, HDP bir bölge Partisi olmak özelliğini büyük ölçüde koruyor.

Türkiye nüfusunun kabaca 1/8’inin yaşadığı bu bölgedeki Kürt nüfus yaklaşık
7 milyondur; geri kalan 9 milyon, Türkiye’nin öbür bölgelerinde
(büyük İllerde) yaşamaktadır.

2015 seçiminde Partilerin önde olduğu iller. CHP, AKP, MHP, HDP..

Displaying

2015 seçiminde geçerli Kürt oylarının toplamı 0,2015 x 46,16 = 9,46 milyondur;
bu oyların %60 kadarı HDP’ye gitti. HDP’nin Ülke genelinde aldığı 6,1 milyon oy’un
3,7 milyonu 7 milyon Kürt’ün yaşadığı Doğu bölgesinden, 2 milyon kadarı da
9 milyon Kürt’ün yaşadığı Batı bölgesinden geldi.

Şekil 1. Türkiye’de Kürt nüfusun şematik dağılımı. Türkiye toplam nüfusunun
%13’ü
(Tablo 1’deki İller) Türkiye topraklarının %21’i üzerinde yaşıyor.
Bu bölgedeki halkın ortalama %70’ini, öbür bölgelerdeki halkın ortalama
%13’ünü Kürt yurttaşlar oluşturuyor. 

Displaying image.png

Açıkça görülüyor ki, Türkiye’de Kürtlerin yaklaşık % 40 kadarı HDP ye oy vermediler.

Doğu Bölgesindeki Kürtlerin %87’si oylarını HDP için kullanırken, Batıda bu oran %39’da kaldı ! (İlk günkü kaba kestirimimde destek oylarının 1,5 milyon kadar olabileceğinden
söz etmiştim; şimdi hesaplamalardan sonra görülüyor ki, Kürt olmayan destek oyları
en çok 380 bin kadardır)
 Sonuçta, Doğu bölgesindeki 17 ilde, ortalama %62 oy alan HDP, Batıda ortalama %6’da kaldı ve Türkiye ortalaması % 13,1 oldu.

Özetleyecek olursak;

  • Türkiye’de nüfusun %20,5’i Kürt yurttaşlardan oluşuyor.
  • Kürt seçmenin % 40 kadarı HDP’ye oy vermedi.
  • Doğu ve Batı bölgelerindeki Kürtlerin HDP konusunda davranışları çok farklı; Doğudakiler HDP’yi daha yüksek oranda destekliyorlar (zorunluk ?)
    (AS: silahların gölgesinde gizli değil HDP’ye açık oy kullanıldı; AKP göz yumdu!?)
  • HDP’nin %10 barajını aşması için verilen (Kürt olmayan) destek oylarının toplamı
    yalnızca 380 bin kadardır. (AS: Bu da düz hesapla CHP’ye en az 4 vekil yitiğidir..)

HDP bu durumuyla, ne tümden bir Kürt Partisi, ne de tümüyle bir Türkiye Partisi görüntüsünde…

Umarız şimdiki HDP yöneticileri, başta Demirtaş“Barış içinde kardeşçe bir arada yaşamak” içerikli söylemlerinde içtenliklidirler ve işleri bittikten sonra deliğe süpürülecek intermezzo (ara oyun) piyonları (AS: emperyalizmin!) olmamışlardır!?

Etnik ve dinsel söylemlerde bulunmayan, Laik Cumhuriyetten yana,
gerçek bir Türkiye Partisi olmak yönündeki gelişimlerini sürdürmeleri
en büyük dileğimizdir. (AS: Böyle yap-a-mayacaklarsa kendilerini feshetmeleri
gerektiğini bu sitede yazmıştık..)

(Her ne denli halkın istenci dışında, Seçim yasası aracılığı ile 2 milyon oy ‘legal olarak’ çalındı* ise de!)

Seçimde sandıklara sahip çıkmak sorumluluğunu gösteren Vatandaş,
şimdi de Meclise sahip çıkmalıdır.

Sevgilerimle. æ
14 Haziran 2015, Ankara

Tablo 1. HDP’nin 7 Haziran. 015 seçiminde Doğu illerindeki oy oranları.
(Erzurum ve Antep tabloya alınmadı) Bu 17 İlde toplam nüfusun % 70 kadarını
Kürtler
oluşturmaktadır. Türkiye genelinde nüfus yoğunluğu km2 ye ~100 kişi iken, buralarda km2 ye 60 kişi düşüyor. Bölge halkı TBMM’de temsil açısından da avantajlı konumdadır. Türkiye nüfusuna oranla 70 Milletvekili çıkarması gerekirken,
bu bölge Seçim Yasasındaki (+1 kontenjan) kuralından dolayı 78 Milletvekili çıkarıyor; bölgede 1 Milletvekili çıkarmak için ortalama 75 bin oy gerekirken, İstanbul’da 97 bin oy gerekiyor. Tunceli’de 16 bin oyla bir Millet vekili seçilebiliyor!

Vilayet Alan( km2 ) Nüfus( Bin ) MilletvekiliHDP HDP Oyoranı (%)
Ardahan 5576 101 2 1 30
Kars 9442 296 3 2 43
Iğdır 3588 192 2 2 56
Ağrı 11376 549 4 4 77
Van 21334 1085 8 7 74
Hakkari 9521 276 3 3 85
Şırnak 6904 489 4 4 84
Siirt 6182 318 3 2 65
Bitlis 10582 338 3 2 59
Muş 8196 411 3 2 70
Batman 4654 558 4 3 71
Mardin 8858 789 6 5 72
Urfa 19451 1846 12 5 38
Diyarbakır 15272 1635 11 10 78
Adıyaman 7871 598 5 1 23
Tunceli 7774 87 2 2 60
Bingöl 8253 266 3 1 41
Toplam 164834 9834 78 56 ort.  62

Dosyanın pdf biçimi : KURTLER_ve_HDP_14.6.2015
_________________

*CHP ve MHP toplamda AKP kadar oy aldılar, ama AKP 46 Milletvekili daha çok çıkardı! Baraj altında kalan Partilerin oyları da hesaba katılırsa, Meclise yansıyan oyların karşılığında AKP +21, HDP +5 Milletvekili fazla çıkardılar. CHP ve MHP 13’er Milletvekili eksik çıkardılar. Daha önceki iletimde +/- farklarını toplayarak yanlışlıkla
2 yerine 4 milyon demişim legal oy hırsızlığı için; özür dilerim. æ

KOALİSYON OLASILIĞI

KOALİSYON OLASILIĞI

Portresi_gulumseyen
Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Değerli arkadaşlar,
Parti tabanlarının öbür Partilere eğilim olasılığına göre  koalisyon olasılığını modellemek için 2011-15 seçim aralığındaki oy değişim oranlarına bakmak gerekiyordu. IPSOS araştırma şirketinin
anketine göre Partilerin yönelim olasılıkları şöyle olmuş :
 
AKP : %3 ->MHP 
CHP : %5 ->AKP, % 3->MHP
MHP : %28 ->AKP, %3->CHP
HDP : %22 ->AKP, %7 ->CHP
 
Buna göre Partilerin birbirlerine yaklaşabilecek sınır noktalarını, aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi, (kırmızı) vektörel bileşkelerden bulabiliriz. 

İkili Koalisyon için birbirine en yakın 2 Parti AKP ve MHP görülüyor. 
Bu modele göre üçlü koalisyon olasılığı çok düşük görünüyor.
Birbirine yakınlaşmış 3 Parti yok. Öbür bütün Partilere en uzak olanı CHP.Denklemin 5 olası çözümü var:

1-  AKP+MHP koalisyonu veya MHP destekli AKP azınlık Hükümeti;
Olasılık ~ % 25
2-  AKP+HDP koalisyonu veya HDP destekli AKP azınlık Hükumeti;
Olasılık ~% 10 
3-  AKP karşısındaki %60’lık seçmen kitlesinin ortak beklentisini karşılamak üzere,   
 
“Kardeşçe, Barış içinde ve bir arada Yaşanabilir bir Türkiye için
Yeniden yapılanma Programı”
  
 
mottosu* ile, CHP’nin iki yanında MHP ve HDP olacak şekilde,
MHP-CHP-HDP üçlü koalisyonu;
 gerçekleşme olasılığı ~% 4

4-
AKP-CHP büyük koalisyonu; Olasılık  ~%1
 
5- Erken seçim; Olasılık ~%60. 
 
Bakalım piyangodan kısmetimize ne çıkacak. 
Sevgilerimle. æ
___________

“…Kardeşçe, Barış içinde ve bir arada… HDP söylemi
“…Yeniden yapılanma Programı”… MHP söylemi
“…Yaşanabilir bir Türkiye …” CHP söylemidir…
Satır içi resim 1

Pembe boyalı alan ne kadar küçükse Partiler birbirlerine o kadar yakınlaşmış ve uzlaşı olasılığı o kadar büyük demektir.
Bu modele göre bir uzlaşı sağlanması olasılığı, inanması güç ama, yaklaşık %84  görünüyor…. 

7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİ ANALİZİ


7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİ ANALİZİ :
KOALİSYON DÖNEMİ BAŞLIYOR..
2 milyon Oy çalındı !

portresi, Gülümseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

TBMM 25. Dönem Milletvekili seçim sonuçları belirlendi…
Hiçbir Parti tek başına hükümet kurabilecek çoğunluk sağlayamamıştır.
Meclis’e giren Partilerin oy oranları ve Milletvekili sayıları şöyle:

_______________________________
CHP ve MHP toplamda AKP kadar oy aldılar, ama AKP 46 Milletvekili daha çok çıkardı! Baraj altında kalan Partilerin oyları da hesaba katılırsa, Meclise yansıyan oyların karşılığında AKP +21, HDP +5 Milletvekili fazla çıkardılar. CHP ve MHP 13’er Milletvekili eksik çıkardılar. Daha önceki iletimde +/- farklarını toplayarak yanlışlıkla
2 yerine 4 milyon demişim legal oy hırsızlığı için; özür dilerim. æ

*****

Dostlar,

Değerli hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan, değerli bir seçim sonuçları irdelemesi yapmış..

Sosyo – matematik bir çözümleme desek, anlamlı bir terim üretmiş oluruz sanırız..
Ercan hocanın matematik bilgisi tartışma dışı.. (O gerçekte nitelikli bir Nükleer Fizikçi..)
Sosyo-politik konulara ilgisi de oldukça derin..
Her 2 ilgi alanının arakesitinde çok üretken ve ufuk açıcı irdelemeleri oluyor Ali hocanın..
Biz de öğrenerek paylaşıyoruz sizinle..

Kendisine bu çalışması ve paylaşımı için de teşekkür ederiz.
Yolladığı word dosyasında tablolar ve emekli çizimler var..
Formatları bozulmasın diye bu dosyayı pdf olarak sunacağız.
(Yer yer dilini arıtma ile birlikte ufak tefek makyaj katkımız bizim de oldu..)

Lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

2015_SECIM_ANALIZI_ALI_ERCAN

Bizim de bir küçük eklememiz olacak :

Ali hocanın Tablo 3’te “CHP 473 bin oy yitirdi” notu var. Bizim verilerimize göre CHP oyları sayısal olarak 300 bin dolayında arttı. Ancak hem bu artış hem de fazladan 173 bin Oy, seçim sisteminin adaletsizliği yüzünden vekil kazanımı sağlamadı! Kimi CHP yöneticileri bu bağlamda partilerinin ağır bedel ödediğini dile getiriyor. Yani CHP’den örtük – açık HDP’ye destek verildiği söyleniyor.. Bu olgu da son derece ciddi – ağır bir tarihsel – politik sorumluluk
CHP için.. Bakar mısınız Türkiye’niz hazin hallerine!

AKP’den kurtulabilmek için 40 katır ya da 40 satır..

Biri AKP öteki HDP.. Türkiye böylesi derin ve kritik bir açmaza sürüklenmemeliydi.

Kazanılan milletvekili sayılarından çok, alınan oylara, bunların toplamdaki oranlarına odaklanmak daha doğru olacak.. Barajlı d’Hond’t sistemi bir afet ve dünyada örneği yok
bizden başka.. Tek başına d’Hond’t sistemi zaten 2 ya da 2,5 parti üretmeye dönük..
Biz bir de Demirel sayesinde bu adaletsiz sisteme bir de baraj ekleme hünerini sergiledik (1968).. Çifte kamburlu Barajlı d’Hond’t sistemini biz türettik ve AKP’yi 3 Kasım 2002’de
% 34 ile iktidar eyledik TBMM’de neredeyse 2 katı oranda temsil gücü vererek!
O günden bu yana da 12,5 yıldır kıvranıyoruz..
Bu seçimde ayrılıkçı – bölücü partiye destekle AKP belasını marjinal düzeye indirebildik..
Yağmurdan kaçtık.. Ya doludan??

25. Dönem TBMM’de, bir rejim bunalımı kaynağı olan bu çok adaletsiz sistem mutlaka kaldırılmalıdır.

Yönetimde istikrar uğruna seçim adaletini kurban edemeyiz.
Koalisyonlara alışmalıyız.. Toplum zaten kompartmanlara ayrışmış durumda.
Bırakalım TBMM’de temsil de edilsinler ve uzlaşma kültürümüz gelişsin..

Sevgi ve saygı ile.
09 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Ermeni’ye Evet, Alevi’ye Hayır!


Ermeni’ye Evet, Alevi’ye Hayır!

portresi, Gülümseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

SİYASAL YALAKALIK
Değerli arkadaşlar,  

Ermenistan’dan Türkiye’ye  gelmiş 15-20 bin dolayındaki kaçak işçiyi ve
Türk Tarih Kurumu eski başkanlarından Prof. Hallaçoğlu‘nun tespitlerine göre, çoğunluğu Doğu illerinde (kimliklerini gizlemiş) ‘kripto’ 40 bin dolayındaki Ermeni kökenli yurttaşı hesap dışı tutarsak,
Ülkemizde resmi kayıtlara göre 60 bin kadar Ermeni yurttaşımız var. 
 
3 Siyasi Parti AKP, CHP ve HDP birer Ermeni Milletvekil adayı belirlediler ve büyük olasılıkla bu 3 aday seçilerek Meclise girecekler…  İyi, hoş; ama bir soru geliyor akla; 60 bin kişinin 3 Milletvekili ile temsil olunacağı Mecliste, Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan Alevi/Bektaşiler de
100 milletvekili ile temsil olanağı bulacaklar mı? 
Kesinlikle Hayır. 
 
Değerli arkadaşlar,

Siyasal Partilerimizde gözlemlenen bu tuhaf tutumun ana nedeni bence
ABD ve Avrupa’ya şirin görünmek çabası… TBMM’de her 20 bin Ermeni için bir Milletvekili bulunacak. Oysa tüm Türkiye’de 78 milyon için
550 Milletvekili karşılığı kabaca her 140 bin kişi için bir Milletvekili demektir. Bu durumda Ermeni yurttaşlar 7 kez daha avantajlı oluyorlar. Buna bakarak, “ah keşke biz de Ermeni olsaydık” diyenler çıkabilir.

Sevgilerimle. æ