Etiket arşivi: Prof. Dr. D. Ali Ercan

DÜNYADA SATRANÇ ve ÇİN


Dostlar
,

Bu yaz sıcağında Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan da boş durmuyor ve düşünüyor, yazıyor E. Amiral Türker ETÜRK gibi.. Aşağıdaki yazısında geniş olarak SATRANÇ konusunu işlediğini görüyoruz. Okunmasını dileriz.. sürükleyici..

Sn. Ercan 70’lerin ortasına yaklaşırken, pırıl  pırıl bir zihne sahip. Oldukça iyi bir zekaya ve us yürütme (muhakeme) gücüne sahip.. O’nu değerlendirmek haddimiz değil ama gözlemlerimiz de bunlar..

Sevgi ve saygıyla
29.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================

DÜNYADA SATRANÇ ve ÇİN  


Değerli arkadaşlar,

“Dünyada Satranç” konulu ileti üzerine en çok merak edilen şey, neden bilim ve teknolojide oldukça ileri olan Doğu Ülkeleri Çin, Kore ve Japonya’nın Satrançta pek adının geçmediğidir. Doğru, Henüz bu üç ülkeden bir Dünya Satranç Şampiyonu çıkmadı; ama unutmayalım Hindistan’dan Batıya, Avrupa’ya yayılan Satranç Doğuya uzanamamıştı. Oralarda zaten 2500 yıldan beri oynana gelen bir başka strateji oyunu vardı: GO

 
photograph of Go equipment with game in progress
 
Go Çin’den Kore’ye ve Japonya’ya dek yayılmış, şimdilerde tüm Dünya’da oynanan bir zeka oyunudur.. Satranca göre çok daha basit görünümlü ve basit kurallarla 19×19 matris üzerinde 180 ak ve 180 kara taşla oynanıyor. 
Amaç olabildiğince büyük bir alanı fethetmek. Tabii bu arada düşman taşları da tutsak alınabiliyor. İlginç olanı, Go için yazılmış Bilgisayar programları Satrançta olduğu ölçüde etkin değiller…

Her alanda olduğu gibi Satrançta da Çin Batıyla yarış içindedir; Olimpiyatlara katılıyor ve iyi dereceler alıyorlar… Şu anda yalnızca 34 GM 
(Grand Master) var Çin’den. (Nüfusa oranla 280 kadar GM olması gerekirdi. Satrançta tartışmasız Dünya lideri olan Rusya, Dünya ortalamasının 8 katı fazla GM sahibi…)
Satrançta henüz emekleme döneminde olan özellikle Çin’in kısa sürede (erkeklerde) Dünya lideri olacağına inanıyorum. Kadınlarda 1990’dan bu yana tam 6 kez Dünya şampiyonluğu aldılar…
Xie Yun 1993.jpg
1991-1996 ve 1999-2001 Dünya Satranç Şampiyonu Xie Jun(2574) 

{{{image_size}}}
2013 Dünya Şampiyonu Yifan Hou (2610)
 
Olimpiyatlarda aldıkları 1., 2., 3. derecelerine göre, Satrançta Dünyanın en başarılı 20 ülkesi arasında artık Çin’i de görüyoruz;
  1.  Rusya (24-4-1)  
  2.  ABD  (5-5-9)  
  3.  Macaristan (3-6-2)
  4.  Yugoslavya (1-6-5) 
  5.  Ermenistan (3-0-3) 
  6.  Ukrayna (2-1-3) 
  7.  Polonya (1-2-3)  
  8.  İngiltere (0-3-3) 
  9.  Almanya (1-1-3)
  10.  Arjantin (0-3-2)
  11.  Çekoslovakya (0-2-1) 
  12.  Hollanda (0-1-1) 
  13.  İsveç (0-1-1)  
  14.  Israil (0-1-1)  
  15.  Bosna (0-1-0)  
  16.  Çin (0-1-0)  
  17.   Danimarka (0-1-0)  
  18.  Özbekistan (0-1-0) 
  19.  Bulgaristan (0-0-1) 
  20.  Estonya (0-0-1) 
2006 Olimpiyatında 2. olan Çin Satranç Takımı

Ek-En iyi ilk on oyuncusuna göre en güçlü 20 Ülke

 

     Ortalama Elo GM sayısı   IM sayısı
1 Rusya 2748 227 504
2 Ukrayna 2695 83 196
3 Çin ! 2680 34 27
4 Fransa 2667 46 103
5 Ermenistan 2654 37 23
6 Macaristan 2652 52 112
7 Hindistan 2650 36 79
8 ABD 2649 85 125
9 Hollanda 2643 31 80
10 Almanya 2632 82 237
11 Polonya 2631 38 99
12 Israil 2625 40 49
13 Azerbaycan 2625 20 21
14 İngiltere 2621 35 57
15 Bulgaria 2605 36 54
16 İspanya 2598 43 111
17 Gürcüstan 2591 29 37
18 Küba 2585 19 41
19 Hırvatistan 2584 31 61
20 Çek C. 2583 30 75
Kırmızı Ülkeler Olimpiyatlarda da ilk 20 başarılı Ülke arasındalar.
***
 
DÜNYADA SATRANÇ ve TÜRKİYE 


Değerli arkadaşlar,
Sizlere ileti göndermek için Bilgisayar başında geçirdiğim zamanın dışında, eğer bir konferans veya söyleşim yoksa, ya ADD’de ya Ulusal Eğitim derneğindeyim, ya da Satrançla vakit geçiriyorum. Tabii bizim oynadığımız satranç, hoşça vakit geçirmek amacıyla bir araya gelmiş arkadaşlar arasındaki kahve satrancı.
Dünyada Satranç çok önemli bir “zihinsel spor” olarak kabul ediliyor, Olimpiyatlar ve Dünya Şampiyonaları düzenleniyor. Hatta öyle ki, öbür sporlarda olduğu gibi Satrançta da maç öncesi doping testi bile yapılıyor! Oysa zihinsel performansı (AS: Başarımı) artıracak bir maddenin varlığı henüz kanıtlanmadı; hatta tam tersine, bu amaçla alınan ilaçların olumsuz yan etkileri daha çok. 
 
Satrancın 6. yüzyılda Hindistan’da doğduğu söylenir. O zamanki adıyla Çatu-Ranga (Dört-Grup 1.Erler, 2.Süvariler, 3.Arabalar, 4.Filler) olarak bilinen bu Savaş oyunu İran üzerinden Anadolu’ya ve Araplar aracılığı ile İspanya üzerinden Avrupa’ya yayıldı. Ülkelere göre farklı kurallarla oynanan bu oyunu Avrupalılar bugünkü oyun kurallarıyla standart duruma 
getirdiler.
Polska Ressam W. Stanislaw Chlebowski (1835-1884) 
-İstanbul’da Satranç Oyuncuları-
1850′den başlayarak Avrupa’da ve sonra hemen bütün Dünyada standart kurallarla turnuvalar düzenlenmeye başladı… 1927’de Londra’da 16 Avrupa ülkesinin katılımı ile ilk Resmi Satranç Olimpiyatı düzenlendi. 2012’de İstanbul’da düzenlenen 40. Olimpiyatta Ermenistan Takımı Şampiyon olurken, ikinciliği Rusya, üçüncülüğü de Ukrayna takımları kazanmıştı.
**

Boris Spasky ve Robert Fisher arasındaki Dünya şampiyonluğu unvan maçı yüzyılın maçı olarak büyük ilgi çekmişti. 24 güçlü aday arasından %80 performansla 1. olan Robert (Bobby) Fisher Dünya Şampiyonu, Boris Spassky’nin karşısına çıkmış ve 21 oyunluk maçı 12,5-8,5 kazanmıştı. (Sonradan Karpov, unvanı tekrar Rusya’ya taşıdı.) Rusya ve ABD arasında adeta bir Savaş düzeyinde ilgiyle izlenen bu maçtan sonra tüm Dünya’da Satrancın popülaritesi çok yükseldi. Son zamanlarda Olimpiyatlara 150 dolayında ülke katılıyor. Türk takımının bu Olimpiyatlarda şimdiye dek en iyi derecesi 34. lük oldu. Ortalama 50. dolayında bir derece alıyoruz. 
 
Satranç oyuncularını Uluslararası maçlarda elde ettikleri başarılara göre puvanlayan Dünya Satranç Federasyonu FIDE tarafından belirlenmiş yaklaşık 1500 kişilik GM listesinde (Grand Master / Büyük Usta) Türkiye’den 9 GM bulunuyor. (Nüfusumuza oranla 15-16 GM olması gerekirdi). Hoşnutluk verici bir gelişmeden söz edelim; gençler arasında Satranç sevilmeye ve Ülkemiz genelinde yayılmaya başladı. Artık Satrançta da Uluslararası başarılar elde edebiliyoruz.
avrupa
2014 Romanya’da düzenlenen Avrupa 18 yaş altı Gençler Şampiyonasında Türk takımı Avrupa Şampiyonu oldu! (23.7.2014)
İlk resmi Dünya şampiyonu W. Steinitz’ten sonra aradan geçen 128 yılda toplam 15 Dünya Satranç Şampiyonu var ! Sporun başka hiçbir alanında bu kadar az sayıda şampiyon bulunmuyor. Olimpiyatlarda en iyi başarımı (performansı) gösteren Satranççılar arasında Tal (%81), Karpov (%80), Petrosyan (%80), Smyslov (%80) ve Kasparov (%79) dikkati çekiyor.. Dünya Şampiyonluk yaşı da 50’lerden 22’ye dek düşmüş durumda…
Wilhelm Steinitz (1836 Prag, 1900) Dünya Şampiyonu 1886-1894
Satrançtan örnek alındığında, insanın zihinsel Performansının 20-30 yaş arasında tepe (zirve) yaptığını, ~50 yaşından başlayarak inişe geçtiğini söyleyebiliriz… Ne de olsa 20 yaşına dek en üst kapasitesine ulaşan insan beyninin gelişimi yavaşlıyor, duruyor ve her saniye ~5 hücresini yitirmeye başlıyor… (Ölen mavi hücreler ne yazık ki yenilenmiyor; ama dert değil, 80 yaşına kadar yitirilen toplam hücre sayısı başlangıçtaki 100 milyar hücrenin en çok 10 kadarıdır…) 
Evet, şimdi izninizle Satranç oynamaya gidiyorum.
Sevgilerimle. æ
(Prof. Dr. D. Ali ERCAN)
OLİMPİYATLARDA EN BAŞARILI SATRANÇ ŞAMPİYONLARI
(ELO Dereceleriyle)

2620-Vasily V. Smyslov (1921 Moskova-2010) DŞ1957-58 


2645-Tigran V. Petrosyan (1929Tiflis-1984)  DŞ1963-1969 


2705-Mikhail Tal (1936-Riga1992)   DŞ 1960-1961 


2780-Anatoly Y. Karpov (1951 Chelyabinsk) DŞ 1975-1985 


2850-Garry K. Kasparov (1963 Bakü) DŞ1985-1993
***
… ve son Dünya Şampiyonu Norveç’ten. Elo sayısını 2880’e yükseltti !
 
2880 – Magnus Carlsen (1990Tønsberg) Dünya Şamiyonu 2013

ALMANYA FARKI : ÖLÜM CEZASI insanlık onuruna en büyük saldırıdır..


ALMANYA FARKI :
ÖLÜM CEZASI insanlık onuruna en büyük saldırıdır..


Değerli arkadaşlar,

Afganistan’da bir Afgan polis tarafından vurulan 48 yaşındaki Alman Gazeteci Anja Niedringhaus‘un katili için Afgan Mahkemesi ölüm cezası verdi. Alman Hükümeti ise cezanın müebbet (AS: yaşam boyu)
hapse çevrilmesini rica ediyor… æ (Prof. Dr. D. Ali Ercan)

Anja Niedringhaus wurde in der Provinz Khost auf einem Polizeigelände...

Anja Niedringhaus
*******************

Dostlar,

Adrassan çoooook sıcak..

Deyim yerinde ise dilimiz “dışarıda”.. beden ısımızı atmaya çabalıyoruz.
Ortamda nem de çok yüksek olduğundan işimiz oldukça zor..
Deniz suyu sıcaklığının da 27o C olabileceğini kestiriyoruz.
buna karşın oteller hep dolu ve epey bir kalabalık var..
Aslında sıcaklarda yaylalara ve kuzeye, soğuk dönemlerde de güneye ve sıcağa doğru tatil yönünü güncellemek gerek doğrusu..

Bu arada “Adrassan köyü” turizmle tanıyor ve turizme açılıyor..

Nar bahçeleri, portakal bahçeleri yapılaşmaya, küçük – orta boy otellere yerini bırakmaya başlamış.

Pansiyonculuğa soyunan  epey de Adrassan köylüsü var..

Bu atmosferde Ali hocamızın haberi buruk bir serinlik yarattı içimizde..

Dileriz Afgan hukukunda bir yol bulunur da Alman kadın gazetecinin katili polisin
idam cezası yerine getirilmez..

ÖLÜM CEZASI insanlık onuruna en büyük saldırıdır..

Sevgi ve saygıyla
27.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD

BİLİMİN MUM IŞIĞI…

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Bu gün sizlere ABD’yi tanıtmak istiyorum. Her an her dakika, iki sözden biri olarak,
her yerde duyduğunuz ABD hakkında açıklayıcı bilgiler vermek istiyorum.

ABD öyle bir şeydir ki, hiçbir zaman görünmez, ama her şeyi görür,
her zaman her yerdedir. 

ABD’ den daha güçlü hiçbir şey yoktur. ABD’den habersiz, izinsiz yaprak bile düşmez; her şey onun planı ve iradesi doğrultusunda tıkır tıkır işler. ABD’nin izni olmadan, hiçbir şekilde görüşmek, anlaşmak, uzlaşmak, oydaşmak, kararlaştırmak mümkün değildir; yazı yazılamaz, açıklama yapılamaz, bir adım dahi atılamaz.

  • Affedersiniz, başınıza kuş sıçsa kesinlikle ABD ajanı bir kuşun işidir!

ABD Ülkede sosyal, siyasal, ekonomik anlamda her olan biteni zaten çok önceden planlamıştır, O her şeyi önceden bilir ve günlük olsun, saatlik olsun her olaya anında müdahale eder.. Fay hatlarını tetikleyerek depremlere yol açar. Uçakları düşürür,
Trafik kazalarının çoğu ABD kaynaklı elektromagnetik sinyaller nedeniyledir;
hatta daha ileri düzeyde bu sinyallerle beyinleri hayalleri, rüyaları, düşünceleri
denetler.

ABD muhalefet (AS: karşıt) olsun, iktidar olsun her partiye, her lidere istediğini dayatır, yaptırır. Bütün seçimler (hatta at yarışları bile!) ABD’nin önceden belirlediği şekilde sonuçlanır. İstediğini Başkan seçtirir; istediği zaman iktidarı değiştirir. İnsanların bir bölümünün kendisine yandaş, bir bölümünün karşıt ve aykırı olmasını planlar.
Devlet yönetiminde şube başkanından başlayarak yukarıya doğru her makam
ya doğrudan, ya da taktik gereği gizli ABD ajanıdır.

ABD önce darbe yaptırır, sonra darbeciyi tutuklatır, darbeciyi tekrar iktidar yapar, teröristler de, polis de aslında ABD’ye çalışır, yer altı yer üstü tüm etkinlik
ABD denetimi altındadır..

ABD Ülkenin kaynaklarını sömürür, insanlarını tutsak eder, madenlerde patlamalar yapar, salgın hastalıklar çıkarır. Hastanelere virüs taşıyıcıları gönderir, yatak odalarına yerleştirdiği ölçüm aygıtlarıyla doğumunu önceden belirlediği zeki çocukların doğumunu engeller, camiler ama aynı zamanda genel evler açar, gençleri uyuşturucuya alıştırır, insanların bir bölümünü dindar, bir bölümünü ateist yapar, insanları cepheleştirir;
kavga çıkartır, her cephe sonuçta ABD’nin dediğini yapar. Uçak gemilerindeki matbalarında $ basar, geceleri el altından akıttığı kara paralarla Ülkelerin para piyasasını kontrol eder. Kendi kendine suikastler düzenleyerek savaş bahanesi çıkarır.

ABD orduyu, yargıyı, basını istediği gibi yönlendirir… İstediği gazetecileri yandaş kimisini karşıt olarak görevlendirir. Kimi aydınları kendinden yana, kimisini gizli ajan olarak sözde kendine karşı faaliyette bulundurur. ABD Sendikalar kurar, dernekler açar, bunların başına hem kendinden yana Başkanlar seçtirir; hem de kendinden yana muhaliflerle bu başkanları alaşağı eder…..

Kısacası Yurttaşların, seçmenlerin, yöneticilerin, yönetilenlerin, aydınların, kadınların
hiçbir suçu günahı yoktur… Çünkü onlar aslında çok zeki, çok akıllı, çok bilgili,
çok becerikli, çok yurtsever ve çok özverilidir. Ama neylesinler ki, ABD şeytanı her şeye hakimdir; yapacak bir şey yoktur..

ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD
ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD
ABD ABD ABD ABD ……….

öff be… Yetti artık bu Allahın Belası Dangalaklık !!

Sevgilerimle. æ

Cumhurbaşkanı Seçimleri..


Dostlar,

Sayın Prof. D. D. Ali Ercan yaklaşan Cumhurbaşkanı seçimleri için
belli varsayımlara dayalı olarak bir matematiksel çıkarım yapmış.

Bakalım…
Gün ola harman ola..
Son dakikaya dek pek çok olasılık vardır ve de hesaba katıl(a)mayanlar.
Bu seçimde % 1, % 49’dan “büyük” olacaktır örneğin!

Öyle anlaşılıyor ki, 4 adayla ilk tura gidilebilecektir.

Ekmel bey ve HDP adayı bellidir.
Çok büyük bir sürpriz olmazsa AKP adayı RTE ve Emine Ülker Tarhan
toplam 4 adayı oluşturabilir.

10 Ağustos’a (2014) yaklaştıkça yapılan kamuoyu yoklamalarında Sn. Tarhan,
Ekmel Bey’i 5 puana varan-aşan farkla geçerse, Ekmel bey Tarhan yararına çekilebilir
ya da CHP + MHP’ce değişen koşullar nedeniyle geri çekilmesi istenebilir.

Bu takdirde 2. turda AKP + HDP ile tüm ulusalcılar karşı karşıya kalır.
Bu çok tarihsel ve kritik bir hesaplaşma olur.
Basit olasılık hesapları ile öngörülemez..

Tayyip beyin başkaca yolsuzlukları, tapeleri, hatta görüntü kayıtları servis edilebilir.
HDP blok olarak AKP lehine çantada keklik değildir.
Bütün istedikleri henüz verilmemiştir. Seçim öncesi verilirse bu kez AKP’nin
kendi tabanından oy yitirmesi söz konusu olur. Anlaşılan kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar sürdürülmektedir, sürdürülecektir, asıl büyük turp henüz heybededir ve
seçim sonrasında görülebilecektir.

Bu seçimler pek çok sürprize, öngörülemeyen olasılığa gebe..
Karmaşık dış dinamikler de önemli belirleyicilerden..
Bekleyip göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Cumhurbaşkanı Seçimleri..

Portresi_gulumseyen

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

Değerli arkadaşlar,

Boşuna konuşmayalım, gerçekçi olalım; CHP’nin oy oranı ortada.
Hiçbir CHP adayının, kim olursa olsun, tek başına %30’dan çok oy alamayacağı açık. MHP için de aynı şey geçerli; bir MHP adayı tek başına
en çok %15 oy alır… CHP + MHP  ortak bir adayda birleşerek önemli bir adım attılar; bence bu bir başarıdır.. Bu aday, beğenirsiniz, beğenmezsiniz,  CHP’nin veya MHP’nin adayı değil, “Muhalefetin CB Adayı” dır.
Amaçlanan da aslında Adayın değil, Takımın yani Muhalefetin kazanmasıdır.

Peki sonuç ne olur? Muhalefet adayı kazanabilir mi?
Önümüzde 2 senaryo var;

1
– Son yerel seçimde (AS: Ankara) İktidar ve Muhalefet başa baş, (AKP %43 CHP + MHP %43) oy almıştı.. Yine aynı oy oranları gerçekleşirse, CB seçimi HDP dışında, geri kalan ve %8’i temsil eden bir düzine küçük parti seçmeninin vereceği oylarla belli olacaktır…  Sonuçta CB %51-%49 hatta %50,5-%49,5 gibi çok yakın oy farkı ile seçilecek demektir. Kısacası, Ekmel Bey’in seçilme şansı 1. turda %50’dir.
2. tura kalan bir seçimde RTE’nin şansı, HDP’nin de desteği ile %55 olur.
 
2– Muhalefet tabanında küskünler seçime katılmazlarsa; ne olur?
Görünen o ki, Parti Başkanlarının üzerinde mutabık kaldıkları Ekmel Bey,
Muhalefet Partilerinin tabanlarında, özellikle CHP tabanında sempatik değil.
Bu durumda CHP seçmeni seçime %60, MHP seçmeni de belki %70 oranında katılacak olursa sonuç ne olur? AKP seçmeninin ve HDP seçmeninin en az %95 oranında seçime katılacaklarından ve kendi Parti adayını destekleyeceklerinden
emin olabilirsiniz. Öbür partilerin de % 80 oranında katılacağını varsayalım;
şöyle bir olasılık tablomuz oluşuyor.
AKP……0,43×0,95 = 0,409CHP……0,26×0,60 = 0,156MHP……0,17×0,70 = 0,119

HDP……0,06×0,95 = 0,057

DİĞER…0,08×0,80 = 0,064

TOPLAM 1,00×0,80 = 0,805

Öbür küçük Partilerin tümünün Ekmel Bey’e oy vereceklerini varsaysak bile Ekmel Beyin 3 Adayın yarıştığı 1. Turda alacağı oy oranı en çok (156+119+64)/805=0,421’de (%42’de) kalır. RTE’nin 1. turda alacağı
oy oranı ise en az 409/805=0,508 olur.. ve HDP’ye bile muhtaç olmadan, %50,8 ile 1. turda CB seçilir.

Öbür partilerin oyları tümden Muhalefete gitmez, adaylar arasında yarı yarıya dağılırsa bu sefer Ekmel Bey %38’de kalır, RTE %54’le 1. turda
CB seçilmiş olur. 
Buradan da görülüyor ki, RTE’nin seçilmesini istemeyen muhalefet,
seçmenlerinin tümünün seçime katılıp Ekmel Bey’e oy vermeleri dışında bir seçenekleri kalmıyor; ya da Ekmel Beyi beğenmedikleri için seçimi boykot ederlerse, ister istemez, RTE’yi seçmiş olacaklar.Sevgilerimle..æ
29.6.14

The Physician (Hekim) Filmi ve Çağrıştırdıkları

The Physician (Hekim) Filmi ve Çağrıştırdıkları..

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız, “The Physician” (Hekim) filminin gösterime girmesi üzerine İbni Sina‘dan başlayarak bir tarihsel irdeleme ve eleştiri yazmış..

  • “Hekim (The Physician)” Film Eleştirileri Üzerine

İbni Sina’yı yerden yere vurmaktan da geri durmamış.

  • … “Ayrıca, “İbn-i Sina” adının Türkiye’nin en büyük Hastanelerinden birine
    verilmiş olmasını da utanç verici bir talihsizlik olarak görüyorum.
    æ, 24.6.14″ diyor..

Fotoğraf – resimlerle de desteklemiş yazdıklarını..

Biz yazının özgün biçimini koruma adına pdf olarak size sunuyoruz.

Her zamanki gibi dilinde arılaştırma yapmak gerekti..

Lütfen tıklar mısınız??

Hekim_The Physician_Film_Elestirileri_Uzerine..

Sevgi ve saygı ile.
24 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

 

MİLLETLERİN AKRABALIĞI


Dostlar
,

Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN hocamız, MİLLETLERİN AKRABALIĞI
başlıklı çok ilginç, heyecan uyarıcı bir yazı kaleme almış. 5 A4 sayfası tutuyor..
Görsel ağırlıklı. Bu çalışmayı pdf olarak sunacağız..

Milletlerin_akrabaligi1

Şöyle giriyor :

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

National Geographic ve IBM işbirliği ile 2005 yılında  uzun soluklu bir
genetik antropoloji çalışması başlatılmıştı. Kısaca “NG Genom Projesi” olarak adlandırılan bu mega-projenin amacı tüm Dünya ülkelerinde binlerce insandan alınacak DNA örneklerini analiz ederek, Afrika’dan yaklaşık 70 bin yıl önce tüm Dünya’ya yayılan Homo sapiens (İnsan) türünün göç yollarının bir haritasını çıkarmaktır…

Yüksek hızlarda işlem yapabilen, büyük kapasiteli bilgisayarlar ve çok duyarlı
yeni kuşak fiziksel aygıtlar (spektrometreler, elektron mikroskopları) sayesinde binlerce yıllık geçmişimizi artık tüm ayrıntıları ile yeniden canlandırabiliyoruz. Bu ölçümlerden öğrenebildiğimiz kadarıyla, ilk atalarımızın genetik yapısı Evrim süreci içinde
kezlerce mutasyon geçirerek değişimlere uğradı. Örneğin başlangıçta yalnızca tek tip olan Kan grubu (O Grubu kan) zamanla çeşitlendi; ~30 bin yıl önce A, ~15 bin yıl önce B ve sonunda ~2 bin yıl önce de AB kan grupları ortaya çıktı.

*******************

Ve şöyle bağlıyor Sn. Prof. Ali Ercan hocamız:

Milletlerin_akrabaligi2

Bu örneklerden de görüldüğü gibi

  • Irk (uruk) kavramı yerini Millet (Ulus) kavramına bırakmış durumda.

Genetik Evrime koşut Dil evrimini bir başka kez ele alacağım.
~70 bin yıl önce Afrika’dan yola çıkan insan, 30 bin yıl öncesine gelindiğinde,
gerçi oldukça farklı renklere bürünmüş, ırklara bölünmüştü; ama, ağırlıklı olarak
son 2 bin yıldan bu yana, tüm renklerin karışımı ile yine başa dönüyor ve renksizleşiyor.

  • Çağdaş Dünyada “Millet” kavramının Genetik yapı ile bir ilgisi yok!

Sevgilerimle. æ

**************
Yazının tümünü okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Milletlerin_akrabaligi

Ali hocamızın DİL EVRİMİ‘ni işleyen makalesini de merakla bekliyoruz..
Büyük ATATÜRK’ÜN DİL DEVRİMİ‘ni unutmadan..

Sevgi ve saygı ile.
19 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

10. Yıl Söylevinden 80 Yıl Sonra Türkiye Nerede??

 

10. Yıl Söylevinden 80 Yıl Sonra Türkiye Nerede??

“Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti,
bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan
yeni bir güneş gibi doğacaktır.” (10. Yıl Söylevi1933)

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa

**********

… VE 80 YIL SONRA BUGÜN, TÜRKİYE DÜNYA’NIN NERESİNDE?

portresi


 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

Büyük Atatürk Cumhuriyetin 10. yılında böyle demiş (en üstte),
peki aradan geçen 80 yılda bu Ülke ne yaptı, neleri başardı, nereye geldi?

Bu sorunun gerçekçi yanıtını verecek rakamları toparlamaya çalıştım.

Bugün nüfusu 7,2 milyarı aşan ve ulusal gelirler toplamının 75 trilyon dolara tırmandığı Dünyada irili ufaklı (195’i bağımsız) 243 devlet arasında
Türkiye’nin sıralaması şöyledir:

2014_Turkiye'si_Dunyada_Nerede_Ali_Ercan

Prof. Dr. D. Ali Ercan, 2014 Türkiye verileri…

Dunya'da_Turkiye

 

Değerli arkadaşlar, 

Bu tablo pek iç açıcı değil,
Dünya nüfus sıralamasında 18. olan Türkiye’nin her alanda en azından
ilk olumlu 20’de olması beklenirdi; Türkiye ne yazık ki Silahlı Kuvvetler dışında, hemen bütün alanlarda ortalarda ve gerilerdedir.

 

 

İnsansal Gelişmişlik İndeksi (HDI- UNDP) Dünya  sıralamasında 1. sınıf gelişkin
20 Ülke
 ve onların ardından gelen 2. sınıf 40 ülke, yani ilk 60 ülke arasında değiliz
ne yazık ki…

3. sınıf bir Ülke olarak, “Bizden daha kötüler, 4.ve 5. sınıf Ülkeler var..” diyerek
teselli bulacak durumda da olamayız.

Çünkü Atatürk’ün 80 yıl sonrası için Türkiye düşü (hayali) kesinlikle böyle bir tablo değildi.

Saygılarımla. æ
11.6.14

Notlar                       :

  • Bu tabloda çok değişik kaynaklardan alınan rakamlar zaman içinde değişiklikler göstermektedir…
  • Bor rezervleri bakımından 1. sırada olan Türkiye, aynı zamanda
    Dünya’da en büyük Boron dışsatımcısı (ihracatçısı) durumundadır.
    Bunun dışında kimi tarımsal üretimlerde de (Fındık, İncir, Kaysı, Kiraz..)
    Türkiye Dünyada ilk sıralardadır…
  • Dünya ortalamasına orantılı Gelire (g) göre
    Kadın başına çocuk sayısı: d=1+1,6/g
    Okur – yazarlık: L= 1-exp (-3g) formülleriyle yaklaşık olarak verilebilir.

===================================================

Dostlar,

Çalışkan – üretken – çok birikimli yurtsever hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan,
ülkemiz için sürekli kafa yormayı sürdürüyor..

3 yabancı dil bilgisi (İng. + Fr. + Alm.) ve odukça iyi matematik bilgisi
(ölçmek benim haddim değil ki!..), Nükleer Enerji Uzmanlığı… köklü Harbiye bilgileri
ve 70 + yılı bulan okuma – yazma uğraşı ile kısa ve özlü, çok öğretici, düşündürücü,
çarpıcı yazılar yazıyor, internette sınırlı sayıda dostlarıyla paylaşıyor.
İletişim kümesine katılabilmek bir ayrıcalık..

Face sitesine BİLİMİN MUM IŞIKLARI diye koyuyor..

Biz de bu şanslı küme içindeyiz.. Bize de gönderiyor ve çooook öğreniyoruz
Ali hocamızdan. Derslerimizde de O’nun çalışmalarını kaynak gösterdiğimiz oluyor, yansılarını kullanıyoruz.. 2 kez (keşke daha çok yapabilsek..)
AÜTF’de öğrencilerimizle de kendisini buluşturduk, çok yararlandılar..

Yukarıdaki kapsamlı tabloda pek çok önemli ölçüt dikkate alınmış.
Bir de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ – WHO), UNICEF, ILO.. gibi kuruluşlar
sağlık verileri bakımından sıralama yapıyorlar.

Bu ölçütlerin başında

5 Yaş Altı Çocuk Ölüm Hızı
ve
(canlı doğup 5. yaşını kutlayamadan ölen çocuklar, binde)
5 Yaş Altı Çocuk Orantılı Ölüm Hızı geliyor.
(canlı doğup 5. yaşını kutlayamadan ölen çocukların tüm ölümler içindeki payı, yüzde)

Bu vb. SAĞLIK ölçütleri bakımından Türkiye Dünyada 90 sıralarda..

Bunu da biz ekleyelim istedik..

Şimdi sorun nerede?

Atatürkçü Düşünce Sistemi = Kemalizm‘de mi??

Nerede??

Bu sorunun doğru yanıtı çok mu yüksek zeka gerektiriyor??

Sevgi ve saygı ile.
11 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

Soma Katliam mı, Kader mi? Tevil ve Tahrif…


Katliam mı, Kader mi?
Tevil ve Tahrif…

portresi

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Bakıyorum, Yaşar Nuri Öztürk, yine Kur’an dersi veriyor; “Soma kazası kader değildi” demeye getiriyor. Gerçek İslamın kader anlayışı çok farklıymış da, bize öğretilen Cahiliye dönemi müşriklerin ve Emevilerin (Muaviye / Yezid) öğretisiymiş de,
imam-ı Azam şöyle demiş, Hasan el-Basri böyle demiş de…falan da  filan…

Değerli arkadaşlar,

Dini akideye göre, her şeyi yaratan kadir-i mutlak (Omnipotent) Tanrı her şeyin
nasıl olduğunu ve olacağını önceden bilir.. Hiçbir şey Tanrının istemediği şekilde gerçekleşemez; her şey Tanrının bilgisi ve isteği (iradesi) doğrultusunda gerçekleşir.

Kısacası “yaratılmış” Evrendeki tüm olaylar önceden yazgılıdır.. Bu olaylar gerçekleştikçe “demek ki Tanrısal yazgı böyleymiş” demekten başka bir açıklama olamaz. Dini anlayış ve Dini terbiye budur; aksini düşünmek ve söylemek küfürdür. Çaresizlik içinde teselli arayan insanlar için en rahatlatıcı yaklaşım da budur…

Aslında yaşamda her şeyden, başarıdan, başarısızlıktan, kazadan, beladan, felaketten, şanstan, şansızlıktan, saadetten, sefaletten, ölümden, dirimden yalnızca Tanrı’yı “sorumlu” tutmaktan başla bir şey değildir bu yaklaşım… İnsanın (irade-i cüziyesi ?! ile) değiştirdiğini zannettiği veya değiştir(e)mediği her şey aslında önceden belirlenmiştir. Laf kalabalığı ile kıvırtmaya, tevil ve tahrife  gerek yok; İslamın amentüsü* gayet açıktır:

Amentü billahi ve melâiketihi,ve kütübihî ve rusülihî ve’l yevmi’l-âhıri ve
bi’l-kaderi, hayrihî ve şerrihi mina’llâhi teâlâ … 

(Anlamı:  Ben Allâh-ü Te’âlâ’ya, meleklerine, kitaplarına,  peygamberlerine,
âhiret gününe, kadere; iyiliğin de kötülüğün de Allah’tan geldiğine… inandım…)

***

İnsan gözü açıldıkça, farklılıkları kıyaslamaya başladıkça, ister-istemez sorgulamaya da başlıyor:

“Her şeyi önceden bilen ve belirleyen Tanrı niye Müslümanları helâk ediyor böyle kazalarla? Niye Müslüman bir Ülkede büyük maden kazaları, büyük uçak kazaları oluyor, yüzlerce insan ölüyor da (Müslüman olmayan / kâfir bir ülkede)
örneğin Almanya’da böyle şeyler olmuyor?” 

Sorularına yanıt arıyor… (Japonya’yı Tsunami vurunca, “Allaha inanmayışlarının cezası” olarak yorumlayanlar Soma kazasını nasıl yorumladılar, bilmiyorum)

İslam’a göre, Soma’daki felaketi Allah önceden biliyordu; (hayır bilmiyordu,
derseniz kafir olursunuz) 
dolayısıyla Kadir-i mutlak Allah bu kazayı engellemediğine göre, bu felaketin gerçekleşmesini istemiştir. (hayrihî ve şerrihi mina’llâhi teâlâ).

“Yook, Allah bunu istememişti, ama aklını kullanmayan kulların tedbirsizliğinden oldu” derseniz, o zaman  Allah’ın bilgisi dışında ve iradesine aykırı işler vuku buluyor demektir ki, bu da küfürdür.

“Allah akıl vermiş. Yöneticiler Akıllarını kullansalar kaza önlenirdi,
aklını kullanmayanlar yüzünden kaza oldu”
 diyenlere de “Peki kardeşim, akıl veren Allah, bu insanlara akıllarını kullanmak becerisini niye vermemiş?” diye sorulur… **

Yani neresinden baksanız içinden çıkamayacağınız çelişkili bir durumla karşı karşıyasınız. O halde 2 seçeneğiniz var:

1- Ya Amentü’de olduğu gibi teslim olup (Müslüman iman etmiş, teslim olmuş insan anlamınadır zaten) kadere, iyi-kötü her şeyin Allah’tan geldiğine inanacaksınız, üzülmeyecek, ağlamayacak, isyan etmeyeceksiniz; tevekkülle sineye çekip,
Takdir-i İlahi diyeceksiniz.. ya da,

2- “Bunlar safsata, boş hurafeler.. Ben kadere-madere inanmam; İnsanlar bilimsel aklın gösterdiği yoldan giderlerse, sorunlarını çözebilir, karşılaşabilecekleri olumsuzlukları en aza indirgeyebilirler. diyecek ve ona göre önlemler alarak yaşayacaksınız.

Seçim sizin.

Sevgilerimle. æ
__________________

*Amentü, Nisâ Sûresi, 4/136 Furkan Sûresi, 25/1,2. Kamer Sûresi, 54/49.
Hicr Sûresi, 15/21. ayetlerinin özetidir…

** İbrahim Suresi-4

…Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu
men yeşâu ve yehdî men yeşâ’ ve huvel azîzul hakîm.

Biz her Peygamberi ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki,
onlara (Allah’ın emirlerini) açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.  
(Diyanet)

BİR FIKRA

Bektaşi Cami avlusundaki dut ağacından, eline bir dut almış, kendini seyreden İmam’a soruyor:

-İmam efendi, şimdi bu dut benim kısmetim mi? değil mi?

Bektaşi’nin bu sorusu karşısında İmam ne desin?.. “Kısmetindir” dese,
onu yere atacağını, yemeyeceğini, “Kısmetin değildir” dese dutu ağzına atıp yiyeceğini sezinlediği için şöyle yanıtlamış; 

-Erenler, yerseniz kısmetiniz, yemezseniz kısmetiniz değil…
Bunun üzerine Bektaşi gülümseyerek;

-“Ha şöyle İmam efendi, imana geldin nihayet..  ”     demiş.

——————-

Soma katliamı kader mi?

portresi

Yaşar Nuri Öztürk
info@yasarnuri.com
25 Mayıs 2014

  1. Bu konuyu birkaç yazıyla ele alacağız. Önce kader kavramına Emevî saltanat dinciliğinin yüklediği Kur’an dışı anlamı tanıyalım. Çünkü bugünkü dincilik manifestosunun da dinci saltanat zorbalarının da dayattığı anlayış bu
    Emevî anlayışıdır. Bugünkü İslam dünyasında geçerli olan kader anlayışı, Emevîlerin, saltanatlarını güçlendirmek ve kitleleri bastırmak için oluşturdukları bir ideolojik kader anlayışıdır ki,
    Mekke müşriklerinin Cahiliye dönemindeki kader anlayışına dayanır.

Bu meseleyi, ‘Kur’an’ın Temel Kavramları’ (yayını: 1990) ve ‘Kur’an’da Lanetlenen Soy’ (yayını: 2013) adlı eserimizdeki ilmî-tarihî tahlilleri esas alarak buraya taşıyacağız. Müşriklerle Emevîlerin kader anlayışı tıpatıp aynıdır. Bu kader anlayışı Emevîlerin işine yaradığı için onu İslam patenti altına çektiler.

İslam öncesi dönemin her konuda amentüsünü veren Cahiliye şiirinde bu kader kavramı, geleneksel İslam’ın herhangi bir akait kitabındaki gibi anlatılmıştır.
Cahiliye şairleri bu kader kavramını bazen ‘kader’ sözcüğüyle bazen de ‘kitap’ (değişmez yazı) sözcüğüyle ifade etmekteydiler.Cahiliye dönemi şiirinin büyük ustalarından Lebîd şöyle diyor:

“İnsan, Tanrı’nın kendisi için ezelde yazdığını silemez. Nasıl silebilsin ki,
Tanrı’nın yazdığı değiştirilemez.” Şunu da söylüyor Lebîd:

“Başıma bir felaket gelince ‘Kaderin yaptıklarından vah bana’ demem.”

Hüzeyl kabilesinin divanında müşrik şair Üsame bin el-Hâris, kabilesinin kaderine üzülerek şöyle diyor:

“Ne yapalım, onlar için kader böyle yazılmıştır.”

Kur’an, Cahiliye’nin kader anlayışını bize tanıtan beyyineler içermektedir. Bu beyyinelere baktığınızda, Cahiliye kader anlayışının, geleneksel Emevî İslamı’ndaki kader anlayışının tıpatıp aynısı olduğunu görmekte gecikmezsiniz. Mademki meseleye Kur’an penceresinden bakıyoruz, söylediklerimize tanık olarak şu ayeti kayda geçirelim:

“Şirke batanlar dedi ki, ‘Eğer Allah isteseydi biz de atalarımız da Allah dışında bir şeye ibadet etmez, O’na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de
aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.”
(16 / NAHL / 35. Ayet)

Emevîlerin Müslümanlara dayattıkları kader anlayışının tezi de aynen buydu:

“Her şey Allah’tandır, başınıza gelenlere ve mesela bizim yönetimimize sabredin ki
daha büyük belalara maruz kalmayasınız.”
Emevîlerin bir numaralı sömürü mekânları cami, bu mekânın bir numaralı sömürü malzemesi ise kader kavramıydı. Ehlibeyt katili Emevî kralı Muaviye şöyle diyordu:

“Beni Allah iktidara getirdi. Halifelik Allah’ın bize verdiği bir mülktür. Toprak Allah’ındır, ben de Allah’ın halifesi olduğuma göre, toprakta bütün tasarruf benimdir.
Allah, halifelerini cehennemden uzak tutmuş, cenneti onlara vacip kılmıştır.”

http://www.sanalbasin.com/goster/23864/?href=http://www.yurtgazetesi.com.tr

  1. Emevîler, saltanat temellerini Cahiliye dönemi kader kavramına oturttukları için,
    bu müşrik kader kavramını İslam imanının şartları arasına koymuş, buna itraz edenleri ‘ümmetin Mecusileri’ olarak damgalamışlardır. Kimse çıkıp sormamıştır: “Siz dururken başka Mecusi aramak akla aykırı değil mi?”

Emevîlerin temsil ettiği saltanat dincisi siyasete göre, halifeliği veya (günümüzde olduğu gibi) iktidarı bir biçimde eline geçirenlere, onlar bırakıp gidinceye veya ölecekleri güne kadar itaat Allah’ın emridir.

Emevîlerin Cahiliye’den aktarılmış kader anlayışına o dönemde iki büyük karşı çıkış dikkat çekiyor:

1. Hasan el Basrî’nin teorik karşı çıkışı,
2. İmamı Âzam Ebu Hanîfe’nin eylemli karşı çıkışı.

Hasan el-Basrî (ölm. 110/728), Emevî zorbaları ile onların yandaşı ulema tarafından oluşturulan ve İslam akaidine sokulan Kur’an dışı ‘kader’ anlayışına savaş açtı.
İnsanın bütün eylemlerinden sorumlu tutulması gerektiğini, başa gelenleri Allah’ın takdiri diyerek meşrulaştırmanın dine aykırı olduğunu en gür sesiyle haykırdı. Hasan el-Basrî, Emevîlerin kader kavramını kendilerini savunmak üzere yorumlamalarını değerlendirirken aynen şunu söylüyordu:

“Allah’ın düşmanları yalan söylüyorlar.”

İmamı Âzam (ölm. 150/767) ise kudretin insanda vücuda getirilişini (yaratılmasını) Allah’ın fiili olarak, vücuda getirilmiş bu kudretin kullanımını ise insanın fiili olarak görüyordu.

İslam’a, Emevî yandaşı ulemanın soktuğu ‘müşrik kader anlayışı’, esası bakımından Emevîlere ve benzeri saltanatlara isyanı önlemede bir tür ‘kutsal çare’ idi. O halde
bu müşrik kader anlayışına karşı çıkanın ilk işi, zulme isyan olacaktır. İmamı Âzam da
bu anlamda bir isyancıdır. Zaten düşmanlarının onu ithamda kullandıkları en önemli suçlamalardan biri de ‘ümmeti isyana teşvik’ suçlamasıdır.

İmamı Âzam, isyanını ilim ve fikirde bizzat, siyasal alanda ise dolaylı desteklerle yerine getirmiştir. Onun, Emevîlere karşı sergilenen tüm isyanları hem fikren hem de maddeten desteklediğini görüyoruz.

Baştan başa zulüm ve sömürü üzerine oturan Emevî yönetimi, yarattığı ve yaşattığı dinsel tasavvurları, aynen günümüz dinciliği gibi, gücünü tahkim için ustalıkla kullandı.

Emevîler, Allah ile aldatmanın bu duygusal noktasını yakaladıktan sonra buna karşı çıkış ifade eden fıkhî, felsefî bütün görüşleri din dışı ilan etmek üzere güdümlerindeki sarıklı Allah düşmanlarını meydana sürdüdüler. ‘Din uleması’ denen zulüm aracı bu zebanilerin, en saygın isimleri bile (örneğin, İmamı Âzam’ı) etkisiz kılmadaki şeytanî eylemlerinin nasıl yürütüldü-ğünü ve nasıl etkili olduğunu anlamak için sadece İmamı Âzam’ın hayat ve mücadelesini izlemek bile yeter.

İş o hale getirilmişti ki, Emevînin icraatını tenkit, Allah’ın irade ve kudretini tenkit gibi algılanıyordu. Emevî yandaşı ulema diyordu ki, “Kederin bizim tarafımız-dan belirlenmiş anlamını inkâr, ümmet içine sonradan sokulmuş bir zındık fikirdir.”

Emevîlerin, şuraya kadar anlattıklarımızla oynadıkları şeytanî oyunun anlamını
Mısırlı düşünür Ebu Zeyd çözüyor:

“Emevîlerin bütün zulümleri, ‘kaderi inkâr etmemek’ adı altında tanrısal iradeye
fatura ediliyordu.”(Ebu Zeyd, el-İtticâhu’l-Aklî fi’t-Tefsir, 20)

http://www.sanalbasin.com/goster/23864/?href=http://www.yurtgazetesi.com.tr

DİP NOT: KUR’AN’A GÖRE “ALLAH’IN DİLEMESİ / İLAHİ TAKDİR / KADER” KAVRAMININ CEBRİ (ZORLAYICI) BOYUTU

Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisi ile mealen:

“Allah dileseydi, şirke batmazlardı. Biz seni onlar üzerine bekçi yapmadık.
Sen onlara vekil de değilsin.”  (6. sure (EN’ÂM) 107. Ayet)

Bu ayetle ilgili olarak birkaç ayet:

“Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına dikseydik,Allah’ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı.
Ne var ki, çokları cehalet sergiliyorlar.” (6. sure (EN’ÂM) 111. ayet)

“Şirke batanlar şöyle diyecekler: “Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık.” Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: “Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz.
Sadece saçmalıyorsunuz siz.” (6. sure (EN’ÂM) 148. Ayet)

“Ortak koşanlar dediler ki: “Eğer Allah isteseydi ne biz ne de atalarımız Allah dışında bir şeye kulluk/ibadet etmez, O’na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık.”
Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.”( 16. sure (NAHL) 35. Ayet)

“Bir de dediler ki: “Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık.” Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 20. Ayet)

Bu ayetlerdeki “Allah’ın dilemesi”, insanları öyle olmaya zorlaması anlamında bir yaptırımı kesinlikle değildir. (YNÖ)

Sünnetullah’ın (Allah’ın yol ve yasasının, varlık kanunlarının) bir gereği olarak,
İnsanların seçim ve tercihlerine uygun olarak, hayır veya şer de olsa, insan fillerinin yaratılmasında, her şeyin yaratıcısı olması sebebiyle faili mutlak olduğunun vurgusudur.Bu sebeple de İnsanları dinin doğru yoluna getirmek, dindar yapmak,
sadece Allah ile ona inanan insan arasındaki kişisel bir mesele olup, peygamberler dâhil hiçbir başka insanın, dini veya siyasi bir erkin / gücün üstüne vazife değildir. Zaten Allah’ın dışında “Hâdi” olan bir başka güç / kudret de yoktur.

Bu konuda Sünnetullah’tır ki:

“En mükemmel kanıt Allah’ındır. O dileseydi hepinizi toptan doğru yola iletirdi.”
(6. sure (EN’ÂM) 149. Ayet)

Allah herkesi toptan doğru yola iletmeyi dilememiştir çünkü Sünnetullah gereği olarak:

“Küfre sapanlar derler ki: “Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!” De ki:
“Allah dilediğini / dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir.”
(13. sure (RA’D) 27. Ayet)

“Bir kısmını iyiye ve güzele kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanırlar.” (7. sure (A’RAF) 30. Ayet)

“Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah’ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah’ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.”( 13. sure (RA’D) 11. Ayet)

“Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir.” (8/Enfal/53)

“…. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.” (5/Maide/51)

Allah, dileyene, dilediğini, dilediğince verir… Hem öyle, hem böyle…

Soma’yı unutmadık..


Dostlar
,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan kısa, özlü bir görsel ileti..

Teşekkür ederek paylaşıyoruz…

  • “Kaza ve kader – talih ve tesadüf deyimleri Arapçadır;
    Türkleri ilgilendirmez..” (Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK)

Sevgi ve saygıyla
31.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

==========================================

Soma’yı unutmadık..

ATA_kaza_ve_kader_talih_tesaduf_Arapcadir

Prof. İlhan Arsel’e göre Atatürk bu sözü 1930’da söylemiştir.. æ

  • “Kaza ve kader, talih ve tesadüf deyimleri Arapçadır;
    Türkleri ilgilendirmez..” (Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK)

27 Mayıs üzerine Hüseyin Avni Güler ile bir Söyleşi


27 Mayıs üzerine Hüseyin Avni Güler ile bir Söyleşi *

portresi

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

*****

Sayın Hüseyin Avni Güler, kendinizi  kısaca tanıtır mısınız?

portresi, ölümü 1.5.13

Güler     : 1925 yılında Elbistan’da doğdum. İlk ve orta tahsilimi Elbistan’da yaptım. 1942 yılında Askeri Liseye (Kuleli)  girdim. 1948’de Kara Harp okulundan havacı subay olarak mezun oldum. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında, Kurmay Albay olarak emekli oldum. 1958’de Yüzbaşı iken 27 Mayıs örgütüne girdim. İhtilalden sonra Cemal Gürsel’in imzası ile kıtama döndüm.
Emekli olduktan sonra 1983’te Halkçı Parti kurucuları arasındayım. Bu partiden Millet Vekili oldum. Milletvekilliğim 4 yıl sonunda bitti. 1990’da 27 Mayıs Milli Devrim Derneği Genel Başkanlığına seçildim. Ve o zamandan beri aralıksız 21 yıl Genel Başkanlık yaptım; büyük özverilerle  2011 yılına dek bu Derneğin adını yaşatmaya çabaladım…

1989’da kurulan ADD’nin de 50 kişilik kurucu üyeleri arasındayım.

ADD kurulmadan önce yeni bir siyasal parti kur(ul)ması için Prof. Muammer Aksoy’a baskı yapılıyordu. Muammer Aksoy bu önerileri kabul etmedi ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurulmasına karar verdik. ADD’nin maddi ve manevi güçlü olması için
büyük çaba harcadık. 

27 Mayıs hareketi  sizce bir ihtilal, bir halk ayaklanması mı, bir darbe darbe mi nedir? 27 Mayıs’ı nasıl tanımlamalıyız? Öbür askeri müdahalelerden
farkı nedir?

Güler     :
27 Mayıs bir devrimdir. Getirdiği Anayasa bunun kanıtıdır. Amaç Atatürkçülüğü yeniden gündeme getirmek, Devlet düzeninde Atatürkçülüğü yerleştirmekti.
Yarım kalmış Kemalist devrimin devamıdır, diyebiliriz. 

27 Mayıs Tüm Halk kesimleri tarafından kısa sürede benimsendi mi?

Güler     :
Evet, Halkın çok büyük bir kesimi coşku ile karşıladı. Sıkıyönetime karşın halk sevgisini göstermek için sokaklara döküldü. Nedeni, 27 Mayısı Millet sahiplenmişti;
yani millet ve asker işbirliğiyle gerçekleştirilmişti. 

Bugünkü genç kuşakların 27 Mayıs konusunda mutlaka bilmeleri gereken önemli noktalar nelerdir? Halkın bilmesi gereken en önemli husus nedir?

Güler     :
27 Mayıs’tan sonra Dünya İhtilaller tarihini inceledim. Tüm ihtilaller diktatörlük getirmiş, Yalnızca 27 Mayıs özgürlük getirdi. 27 Mayıs özgürlükçü ve demokratikti.
“27 Mayıs neler getirdi?” derseniz, 

Evet, öyle demiş olalım..

Güler     :
Cumhuriyet tarihinin en adil seçimleri 27 Mayıs Devrimi‘nin getirdiği seçim yasaları ile gerçekleşti. O zamanlar yaklaşık 40 bin oyla 1 milletvekili seçiliyordu. Artık oylar havuzda toplandığı için milli irade kaybı olmuyordu.. Milli bakiye sistemi..
Baraj yoktu. Bağımsız adaylar bile seçilebiliyordu.

  • 1961 Anayasası dünya anayasa tarihinde abidedir. 

Bazıları 27 mayıs için “ihtilal” diyor. Devrimi ihtilalden nasıl ayırt ederiz?

Güler     :
Batı dillerinde “Devrim” ve “İhtilal” aynı sözcükle ifade edilir (Revolution). Bizde ayrılır ve bu anlam içeriği bakımından gerçekçi ve son derece akılcıdır. İhtilal, büyük halk kitleleri ayaklanmasıdır. Devrim ise ihtilalle yıkılan eski düzenin yerine yeni ve ilerici  yapılanmadır.

  • Mustafa Kemal Paşa, hem Anadolu İhtilali‘nin ve hem de ardından Türk Devrimi‘nin önderiydi.. 

Şöyle desek uygun mu ?
İhtilalleri aç mideler yapar, Devrimleri ise aydın kafalar  gerçekleştirir ?

Güler     :
Doğrudur.

İsmet Paşa ve CHP 27 Mayıs’ı nasıl yorumladı?

Güler     :
İsmet Paşa bizimle konuştuğunda “İhtilal ile gelip, seçimle giden ilk darbeci sizsiniz.” Demişti.. 27 Mayıs’tan sonraki süreçte 27 Mayıs kazanımları (belki de Yassıada Mahkemelerinin toplumda yarattığı mağduriyet psikolojisi nedeniyle)  etkisi kısa sürede sönükleşmeye başladı. oysa Dünyanın en ilerici, özgürlükçü ve halkçı Anayasasıydı halkoyuna sunulan; ancak ne yazık ki, yalnızca %60’la kabul gördü…

Yani Karşı devrimciler erkenden faaliyete başladılar.
Burada nasıl bir yanlışlık yapıldı?

Güler     :
Mahkeme idam kararı aldı. Bu kararı onamak Milli Birlik Komitesi‘ne verildi.
Oysa Kurucu Meclise verilseydi bu idamlar gerçekleşmeyecek ve Devrim
yara almayacaktı. Halkın yoğun sempatisi devam edecekti. Süleyman Demirel bile
27 Mayısla ilgili görüşlerini nasıl belirtirken şöyle diyordu:

“27 Mayıs büyük bir olaydır. Güç ellerinde iken Meclis açılmıştır. Bu unutulmaz, dünyada bir örneği yoktur. Biz, o İhtilal sürecinde ve ihtilalin arzusu ile kurulduk.
En azından bu nedenle o İhtilale karşı olamayız. Maziye bakamayız, bakarsak
halk bizi tasfiye eder. Biz bugünkü Anayasa sayesinde varız. Ona karşı da olamayız. Bu sözlerimi şerh ettiğimi hiç görmeyeceksiniz. 27 Mayıs’a karşı değiliz, gerici değiliz ve olmayacağız. Eğer AP böyle yaparsa ben şahsen onların içinde ve başında olmayacağım.”

27 Mayıs somut olarak hangi önemli kurumların oluşumunu sağladı?

Güler     :
En başta

  • Anayasa (Grev hakkı, sosyal, sağlık sigorta sistemi), sonra
  • Anayasa Mahkemesi
  • Cumhuriyet Senatosu
  • Milli Güvenlik Kurulu
  • Yüksek Hakimler Kurulu
  • Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)
  • Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT)
  • Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)
  • Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
  • İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
  • Milli Prodüktivite Merkezi (MPM).. ve şimdi adını unuttuğum başka kurumlar hepsi 27 Mayıs devriminin eserleridir.

27 Mayıs’tan sonra 1963’te yasa önerisi veren,
27 Mayıs’ın bayram olmasını öneren kimlerdi?

Güler     :
O zamanki Koalisyonda yer alan tüm milletvekillerinin imzası ile 27 Mayıs Anayasa ve Özgürlük Bayramı olarak kabul edildi.

27 Mayıs’ı gençlere nasıl anlatalım?

Güler     :
Bu Devrimin amacı Ülkedeki kötü gidişi durdurarak demokratik -özgürlükçü bir düzen kurmaktı. İnsan hak ve özgürlüklerini, Ulusal dayanışmayı, sosyal adaleti, bireyin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi hedeflemişti. Türk Ulusu’nun birliğini,
ülke bütünlüğünü ve cumhuriyeti korumakla görevli olan Türk Silâhlı Kuvvetleri,
«kardeş kavgasına son vermek» söylemiyle 27 Mayıs 1960 günü,
meşruluğunu yitirmiş bir yönetime kansız bir hareketle, el koydu.
Bu şekilde anlatmalıyız…

27 Mayıs Devrimi’nin siyasal sonuçları da oldu kuşkusuz..
Örneğin “27 Mayıs Harekatı olmasaydı, CHP iktidara gelecekti;
dolayısıyla 27 Mayıs’ın en büyük zararı CHP’ye olmuştur..” deniyor..
Sizce bu sav doğru mu?

Güler     :
Bu sav bence haksız, çünkü seçim olmayacaktı ki CHP kazansın, iktidara gelsin… Menderes “CHP kapatılmalıdır” diyordu. CHP’nin seçime girmesine bile olanak olmayacaktı.

27 Mayıs’la birlikte büyük bir özgürlük ortamı oluştu. Bu arada sol fikirler de önemli ölçüde gelişti ve geniş yelpazeli gençlik hareketleri başladı.
Acaba bu yeni Anayasa Türkiye de çatışmalı sağ ve sol ayrımına,
Ülkeyi bölücü fikirlerin de gelişmesine de mı olanak mı verdi? Ne dersiniz?

Güler     :
Asla bu şekilde yorumlayamayız ! Yeni Anayasanın getirdiği özgürlükler fikir özgürlüğüdür.. Ülkenin yıkımına, parçalanmasına giden eylemlere özgürlük olarak algılanamaz. İstanbul Üniversitesi’nden Ord. Prof. Sıddık Sami Onar, Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Hüseyin Naili Kubalı, Prof. Ragıp Sarıca, Prof. Naci Şensoy, Prof. Tarık Zafer Tunaya, Prof. İsmet Giritli..  Ankara Üniversitesi’nden de Prof. İlhan Arsel, Prof. Bahri Savcı ve Prof. Muammer Aksoy Anayasa hazırlık komisyonunda idiler. Bu komisyon, hazırladığı “Ön Tasarı”yı 18 Ekim 1960’ta
Milli Birlik Komitesi Başkanlığına sundu.

Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizme direnerek, savaşarak kurulmuştu ve tutsaklık altındaki milletlere bir örnekti. Bu nedenle Batı kapitalizminin çıkarlarına ters düşen ilerici bir toplum düzenine geçişi sağlayacak 1961 Anayasası’nın en kısa zamanda
işlev dışı yapılması gerekiyordu. Bu nedenle emperyalizmin ajanları, tetikçileri tarafından iç karışıklıklar başlatıldı, sağ-sol çatışmaları harekete geçirildi.
Sonrasını zaten biliyorsunuz. 

Sayın Güler, lütfedip zaman ayırdınız; bizleri aydınlatan bu değerli söyleşiniz için teşekkür ediyoruz.

_____________

*) ADD Genel Merkezinde yapılan bu söyleşide, ADD Bilim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın sorularını Emekli  Hv.Kur.Kd. Alb. Hüseyin Avni Güler yanıtladı.

*****************************

Sn. Ercan’a bu değerli söyleşi için teşekkür ediyoruz..

ADD kurucularından ve 27 Mayıs Devrim Hareketi’nin etkin subaylarından Sn. Hüseyin Avni Güler’e de hem teşekkür ediyor hem de rahmet diliyoruz..

Sevgi ve saygıyla
27.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net