Etiket arşivi: Prof. Dr. D. Ali Ercan

SEÇİM ANALİZİ

SEÇİM ANALİZİ

 

Portresi_gulumseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

 

Değerli arkadaşlar,

7 Haziran 2015 günü yapılacak olan 25. dönem Milletvekili seçiminin nasıl sonuçlanacağı
haklı olarak büyük merak konusu… Bu nedenle aylardan beri kamuoyu yoklamaları yapılıyor, anketler yayınlanıyor, basın ve Medyada her gün ateşli tartışmalara ve politik değerlendirmelere tanık oluyoruz. Ben de sizlerle son bir ayda yaptığım seçim analizlerini paylaşmak istiyorum. Bakalım sonucu ne derece doğru tahmin etmiş olacağız.

Sandıkta hile oranı % 10-15

Gerçi seçime 2 haftalık az bir zaman kaldı, normal olarak pek büyük bir değişiklik beklenmez ama, yine de sosyo-ekonomik sürprizlere (belirsizliklere) açık Ülkemizde, seçim sonuçlarına önemli etkisi olabilecek gelişmeleri de saklı tutuyorum. Bu analiz, Kamuoyu araştırma (yönlendirme) şirketlerinin yaptıkları Anketlerden ve YSK rakamlarından uzak;
geçmiş 3 Genel seçimde Partilerin aldıkları oyların gelişim trendine ve
demografik hesaplamalara dayandırılmıştır.

Anketlerin ve YSK’nun güvenilirliği

Daha önce de belirttiğim gibi, anketler teknik ve etik açıdan pek güvenilir değil;
YSK tarafından verilen seçmen sayıları da tutarsızlıklar içeriyor. Hatırlanacaktır, YSK 2002-2007 arasında 5 yılda seçmen sayısını 1,4 milyon artırırken (üstelik seçmen yaşı 18’e indirilmişti) 2007-2011 arasında 4 yılda seçmen sayısını 10 milyon artırmıştı. Bu çelişkilerle ilgili bir açıklama da yapılmadı. 2002’den bu yana, YSK’nun ilan ettiği seçmen sayıları ile
Nüfus ve yaş dağılımı temelinde hesaplanan seçmen sayısı arasındaki farklar aşağıda görülüyor:

Seçmen sayısı

            æ      YSK          Fark_______

2002….42,3….41,4….0,9 milyon eksik

2007….48,5….42,8….5,7 milyon eksik !

2011….51,9….52,8….0,9 milyon fazla

2015….55,3….56,6….1,3 milyon fazla

Böylesine uçuk rakamlar veren bir YSK’na nasıl güvenilir?

2015 seçimi için YSK 74 milyon Oy pusulası bastırmış;
Oysa en çok 62 milyon pusula yeterliydi.
YSK tarafından bastırılan 12 milyon çok oy pusulası nerede kullanılacak ?
Ayrı bir merak konusu…

***
Genel durum

2002’den bu yana genel seçimlerin sayısal verileri ve bu bilgiler temelinde hesaplanmış,
2015 kestirimleri aşağıdaki Tablo 1’de gösterilmiştir. Buna göre, AKP (~2,7 milyon) ve CHP (~1 milyon) oy yitirerken HDP, MHP ve VP oylarını artırıyorlar.

20 Partinin katıldığı bu seçimde toplamda %4 alan 16 Parti baraj altında kalacak maalesef. Sonuçta geçerli oy kullanan Seçmenlerin % 96’sı mecliste (pek adil şartlarda olmasa da) temsil edilmiş olacaklar. Eğer HDP de baraj altında kalır, Meclise giremezse, Seçime katılmayanlarla birlikte Milli iradenin en az dörtte biri Mecliste temsil edilmiyor olacak.

Displaying image.png

Şekil 1.Türkiye’de iki boyutlu siyasal yapıda Partilerin Oy tabanları (Yeşil kesik çizginin altı Kürt, mavi kesik çizginin sağı Alevi/Bektaşi seçmenlerin bulunduğu alanlardır)

Seçim tahminleri

Seçmen katılımının ~%85 olacağı bu seçimde ~46 milyon geçerli oyu paylaşacak olan Partilerin oy potansiyelleri ve olası oy transferlerinden (tablo.2) gördüğümüz kadarıyla, Partilerin alacakları oy aralıkları ve buna karşılık gelen yaklaşık Milletvekili sayıları şöyle olabilir;

  • AKP  % 43-44…..275±5  MV
  • CHP  % 25-27…..140±5  MV
  • MHP  % 16-17……80±5  MV
  • HDP  %  9-11….0 veya 55±5  MV

Son dönemde yapılan anketlerin ağırlıklı ortalamaları da zaten bu aralıklarda kesişiyor. Birinci sırayı koruyan parti (AKP) d’Hondt sayım yöntemi nedeniyle, aldığı oy oranına karşılık gelen sayıdan ~%15 daha fazla Milletvekili çıkaracak demektir. Yıllardan beri eleştirdiğimiz saçma seçim yasasının istikrar adına birinci sıradaki Partiye -ikramı- oluyor.

Bu bant aralıklarının altında oy alacak Partiler başarısız sayılır.
Bakalım böyle başarısız bir durumda istifa eden Parti Başkanı olacak mı?

CHP+MHP koalisyonu olabilir mi?

Displaying image.png

Şekil 2. AKP nin ve CHP+MHP nin oylarının  gelişimi..  

2002-2011 arasında ~%80 olan (CHP+MHP)/AKP oy oranı 2015’te yaklaşık eşitlenecek. Grafikten göründüğü kadarıyla, 2015 sonrası makas açılıyor; erken seçim gündeme gelebilir ve ~2017 den itibaren  CHP+MHP Koalisyonu iktidar olabilir…

HDP’nin durumu

Durumu en kritik olan Parti, %10 baraj kıyısında bulunan HDP dir. En son 2011 seçiminde Kürt nüfusun yaklaşık üçte ikisinin yaşadığı Doğu/Güneydoğu bölgesinden % 6,6 oy alan HDP, Türkiye genelinde %20 civarındaki Kürt oylarının yarısını (%10) alabileceğini göstermiştir. HDP nin ‘bağımsız milletvekili’ yöntemiyle arka kapılardan Meclise girişi yerine, doğrudan ön kapıdan girişi Ülkenin demokratik gelişimine katkı sağlayabilir.

HDP’nin seçim yazgısını olasılıka 40-50 bin kritik oy belirleyecektir. Bu denli küçük
oy farklarında ‘türlü-çeşitli’ manüplasyonların yapılabileceğini de unutmayalım.
HDP nin durumu son yapılan Ankara Belediye Başkanlık seçimine benzeyebilir.

HDP Mecliste temsil olunmazsa ne olur? 

Elbette Meclis aritmetiği değişir. HDP nin çıkaracağı millet vekillerinin yarısından çoğu
AKP hanesine yazılır; kalan kısmını da CHP ve MHP aralarında paylaşırlar; sonuçta AKP 310, CHP 155, MHP 85 Milletvekili çıkarmış olur ve AKP sorunsuz bir şekilde tek Parti Hükümetine devam eder.

Bu seçimde en başarılı Parti kuşkusuz CHP ilkelerini savunan Vatan Partisi (eski İşçi Partisi) olacaktır. CHP tabanından alacağı oylarla Oy oranını 5’e katlayacak gibi görünüyor; böyle olursa, Vatan Partisi ilk kez %1 sınırını aşmış olacak. (Vatan Partisi %3 sınırını aşarsa, 10-15 milyon TL tutarında Devlet yardımı almaya hak kazanır.)

1 milyona yakın oy alacak olan SP+BBP ikilisi toplamda %2 oy oranlarını ancak korumuş olacaklar. Öbür 14 küçük Partinin alacakları oy ise, toplamda 700 bin dolayında olacak
(Parti başına ortalama 50 bin oy!). Partilerinin barajı aşamayacağını bile bile ideallerini koruyan bu seçmenleri demokrasi adına kutlamak gerekiyor.

Sonuç

AKP büyük olasılıkla bu seçimi de alacak gibi görünüyor;
ancak HDP Meclise girerse AKP tek Partili bir Hükümet kurmakta çok zorlanacaktır.
Büyük olasılıkla Koalisyon aranışlarına geçilecektir ki, bundan sonrası artık rakamların bittiği, ‘politika’ nın konuşmaya başladığı yerdir… Ülkemiz ve Ulusumuz için hayırlısını dileyelim.

Değerli arkadaşlar,

Seçimin sonucu nasıl olursa olsun, ‘Her şey bitti, yandık yıkıldık’ türünden dövünmeleri
ve umutsuzluk aşılayan ‘Köprüden önceki son çıkış’ benzetmelerini bir yana bırakıp,
Çağdaş, Laik bir Cumhuriyette birlik bütünlük içinde yaşamak için Demokratik mücadeleye, Orta çağ heveslilerine karşı var gücümüzle direnmeye devam etmeliyiz.

Unutmayalım, Halkın İyiye, Güzele ve Doğruya yönelik değişimi kolay ve hızlı olmuyor. Demokrasi (Halkçılık) isteniyorsa, sabırlı olmayı ve uzlaşmayı öğrenmek gerekiyor.

Sevgilerimle. æ

Tablo.2  2015 seçiminde Partilerden partilere kestirilen oy transferi (milyon).

Partiler AKP CHP MHP HDP SP+BBP VP Diğer TOPLAMgeçerli oy
AKP 20,0 1,5 1,2 22,7
CHP 12,0 0,5 0,5 13,0
MHP 6,0 6,0
HDP 3,0 3,0
SP+BBP 0,9 0,9
VP 0,1 0,1
Diğer 0,3 0,3
TOPLAM2015 20,0 12,0 7,5 4,7 0,9 0,6 0,3 46,0
Oy% 43,5 26,1 16,3 10,2 2,0 1,3 0,7 100,0

Not : Farklı listelerde adı olanlar 2. kez almış olabilirler; özür.
Ekte nüfus ve seçmen analizi ve iletinin pdf formatında kopyası var.

7.Haziran.2015 Seçim öncesi analiz.æ

7.Haziran.2015 Seçim öncesi analiz.æ

Nüfus Analizi.æ (1)

Yobaz takımın eğitim politikasından örnekler…

Yobaz takımın eğitim politikasından örnekler…

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

Değerli arkadaşlar, 

  • Tohum ekimi sırasında Kur’an okunduğu zaman verimi artan domatesler, 
  • Düşünce ve iman gücüyle maddeyi havaya kaldırmak,
  • Nazarın kanıtlanması, Nazar boncuğunun olumlu etkisi,
  • Kabir azabından koruyan kefen imalatı…
şimdi de Astrolojik kişilik….
İşte Yobaz takımın eğitim politikasından örnekler…
Ya sabır… æ
 

“Astrolojik kişilik ve örgütsel bağlılık arasındaki ilişki”

başlıklı tez tartışma yarattı…

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan Kamu Yönetimi öğrencisi Canan Selvi, ön sözünde belirttiği üzere Doç. Dr. Ercan Oktay’ın yönlendirmesiyle tez konusu “Astrolojik kişilik ve örgütsel bağlılık arasındaki ilişki” olarak belirledi. 2011 yılında hazırlanan tezin sonuç bölümünde,
“Verimi örgütsel bağlılık yoluyla elde etmeyi isteyen örgütlerin işe alım esnasında
su grubu ve toprak grubu burçlarına sahip kişileri işe almasıyla bu amaçlarına rahatlıkla ulaşabilecekler, aldıkları yengeç, balık, akrep, boğa, oğlak, başak burçları personel
uzun yıllar örgütlerine sadık ve sorumluluklarının bilincinde olarak işlerine
devam edeceklerdir..”
ifadeleri yer aldı. Sosyal medyada günün konusu olan teze eleştiriler geldi. (eleştiri ha… hayret! æ) Örgütsel bağlılığın burçlarla ilişkilendirilmesi
sosyal paylaşım sitelerinde alay konusu oldu. OdaTV

 
==========================================

Dostlar,

Eşsiz bir ses ve müzik ustası Selda Bağcan‘ın “An gelir Attila İlhan ölür”
adlı bir parçası vardır..

Çaresizliğin doruğa eriştiği bir anı simgeler bu anlatım..

Yukarıya aldığımız söz konusu “örnek” de bu türden..

Üniversite rektörünün ve YÖK’ün derhal bu yüz kızartıcı olaya el koyması;
tezin ve alınan / lütfedilen ulufe akademşk derecenin geriye dönük olarak iptali ve
ilgililerin disiplin cezalarına çarptırılması gereklidir.
Fahiş hatanın bir ölçüde telafisi ve benzerlerinin yinelenmesi belki böyle sağlanabilir.
YÖK Başkanı Prof. Yekta Saraç‘ı ivedilikle olaya el koymaya çağırıyoruz.

Milli Eğitim Bakanı Prof. Nabi Avcı hazretleri, herhalde bu utanç verici skandal düzeltilene dek pos bıyıklarını keserek demokratik protesto eylemini sürdürecektir..

*****
İşte AKP’nin açmakla övündüğü “üniversitecikler” !
Medrese bile olamayacak tuhaf, ucube “külliye” müsvetteleri…
Bari, Türkçe dostu Karamanoğlu Mehmet Bey‘in adını kirletmeseler..

Sevgi ve saygı ile.
25 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SANDIK DİSİPLİNİ : CHP’nin başarı ölçütü


SANDIK DİSİPLİNİ :
 
CHP’nin başarı ölçütü

Portresi_gulumseyen

 

Değerli arkadaşlar,

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Seçim analizi yaparken dikkatimi çeken bir olgu, partili seçmenlerin seçime katılım disiplinindeki farklar oldu.

Seçmenleri Sandıktan uzak durmaya en eğilimli Parti CHP olarak görülüyor.

2007 seçiminde  sandığa gitmeyen seçmenlerin en az yarısı CHP seçmeni iken,
AKP’den sandığa gitmeyenler %10’un altında…

Seçmen katılımının %84 olduğu* 2011 seçiminde %26 oy alan CHP’nin,
seçime katılmayanların yarısı da eklenirse, tüm seçmenler genelindeki potansiyel oyu;

0,26 x 0,84 + 0,50 x 0,16 = % 30  bulunuyor.

Buna göre, 7 Haziran 2015 genel seçiminde CHP,

  • % 26 üzerinde oy alırsa Başarılı,
  • % 30 üzerinde oy alırsa Çok başarılı sayılmalıdır.

%25’in altındaki bir sonuç CHP için başarısızlıktır.
Böyle bir Sonuç alındığında Kemal Kılıçdaroğlu‘nun istifasını beklerim.

Sevgilerimle. æ

AKP nin militan tabanı..
Halkın yarısı bunlara meftun!

unnamed

 

 

 

 

 

 

 

 

 

_________

* %84 Avrupa düzeyinde çok yüksek bir katılım sayılır.
%85’ten daha yüksek bir katılım olası görünmüyor.

========================================

Dostlar,

Değerli Ercan hocamız, CHP Genel Başkanı için bir istifa eşiği öngörmüş..
Öbür parti ve liderler için neden böyle bir öngörüsü yok??
Onlar için de gerekçeli “eşik”rakamları kestirimi bekliyoruz…

Sevgi ve saygı ile.
22 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

DERSİM ve ATATÜRK’e YAPILAN SALDIRILAR

DERSİM ve
ATATÜRK’e YAPILAN SALDIRILAR

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

Değerli arkadaşlar,

Serdar Kaan Korkmazgil’in Dersim konusundaki bu derlemesini içerik  bakımdan beğendim. Seçim öncesi süreçte bu konunun da gündeme getirilmesi olasılığı var. Üyelerimizin bilgilendirilmesi için yararlı olacağını düşünerek paylaşıyorum. Sevgilerimle. æ 29.3.2015

***

Dersim İsyanı

Serdar Kaan Korkmazgil

Yıllardır Dersim konusu çarpıtılarak anlatılır ve özellikle gerici ve Kürtçü kesimlerce

Dersim’de yaşanan acı olaylardan Atatürk sorumlu gösterilmeye çalışılır
.

Sanki Dersim’de Atatürk tarafından bir Alevi katliamı planlanmış ve uygulanmış gibi yansıtılır. Ayrıca bu konunun Alevilikle bir ilgisi yok. Bu konu Sivas, Çorum, Maraş katliamlarına benzemiyor. Bu konu Madımak katliamından çok farklıdır.

Eğer Kurtuluş Savaşı sırasında çıkartılan isyanlar, Cumhuriyet dönemindeki feodal kalkışmalar Alevilere mal edildiği takdirde Alevilere en büyük iftira yapılmış olur.
Bir hırsızın, bir katilin, bir sapığın mezhebine bakıp “Bu Sünniymiş” diyerek
ne tüm Sünniler karalanabilir, ne de “Bu Aleviymiş” diyerek tüm Aleviler.

Seyit Rıza‘nın mezhebi Alevilik olabilir. Ama yaptıklarının ve isyanının Alevilikle ilgisi yoktur. Yandaşları ona Alevi olduğu için değil, kanun-kural tanımazlıklarından, uşaklıklarından, akrabalıklarından, aşiret dayanışmasından ve feodal zihniyetlerden dolayı katılmışlardır. Çapulcu feodal derebeyi Seyit Rıza idama giderken

“Evladı Kerbelayız, zulümdür, günahtır..” demiş ya;
aslında zulümden şikâyet eden bu eşkiyadan daha zalimi çıkmamıştır Dersim’den:

Seyit Rıza’nın oğlu Bava bir görüşmeden dönerken pusuya düşürülerek öldürülür. Katilinin Sadoğlu aşiretinden olduğu söylenir. Seyit Rıza intikam almak için silahlı adamlarıyla aşiretin köyünü basar. Herkesi çoluk-çocuk-kadın-yaşlı demeden katleder. Evleri yakar. Taş üstünde taş bırakmaz. Öyle bir kindir, öyle bir zalimliktir ki,
bu hırsını alamaz, köy mezarlığına bile saldırırlar. Mezar taşlarını yerlerinden söker, mezarları parçalar, dağıtırlar. Yani sağ olanların canını almakla yetinmemiş,
geçmişteki ölülerine bile saldırmıştır. Üstelik katlettiği bu insanlar da Alevidir.

Bu bilgiyi Alevilerden saklarlar. Açığa vurulsa bir anda gözden düşecektir ama siyaseten gizlerler. O dönemin ünlü bir Alevi ozanı vardır Dersim’de, adı Sey Kaji. Seyit Rıza,
bu ozandan oğlu Bava için bir ağıt yazmasını ister. Ancak Sey Kaji kabul etmez:
Sen ki Sin’i yaktın, ben senin oğluna ağıt yakamam” der.

Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerin kışkırtmasıyla çıkarılan Koçgiri İsyanının
elebaşılarından Alişer ile Baytar Nuri’yi devlete teslim etmeyip, onlarla yeni bir isyana hazırlanan çapulcu Seyit Rıza’nın İngilizlere yazdığı mektubu görelim şimdi:

***

Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına,

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp,
Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor.

Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930′da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını
tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor. Hapisler, ağzına kadar
masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin
ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt,
barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor.
Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.”
30 Temmuz 1937

Seyit Rıza
Dersim Generali

*****

Bu mektubun aslı Londra’da, ‘Public Record Office’ arşivleri arasındadır.
O yüzden inkâr edemiyorlar ama Seyit Rıza’yı kurtarmaya çalışan zihniyet, mektubu O’nun yazmadığını, Nuri Dersimi’nin yazdığını iddia ederler. Öbür yalanları gibi bu da yalandır. Mektubun altında Seyit Rıza’nın olduğu kesin olan imza vardır. Nuri Dersimi’ye yazdırtan ve imzalayan Seyit Rıza’dır. Seyit Rıza’ya seyitlik babasından kalmıştır.
Bu şeyh-seyit denen soytarılar babadan oğula, oğuldan toruna sömürür milleti.

Şeyh Sait ya da Seyit Rıza fark etmiyor. Çünkü Şeyh’in karşılığı, Seyit’tir.
İkisinin de isyanı Laik Cumhuriyete karşıdır, devrimlere karşıdır.
Gerici niteliğe sahip isyanlardır.

Mustafa Kemal, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” demiştir.
Ama hala bu ünvanları sürdürmeye çabalayanlar mevcut.

DERSİM YALANI

Dersim konusu Atatürk‘ü, Cumhuriyeti ve Devrimleri itibarsızlaştırmak amacıyla
karşı devrimciler tarafından kullanılan bir tezgâhtır. Bu nedenle, katliamın gerçekleştiği 1938 yılını değil, ilk harekât kararının alındığı 4 Mayıs 1937 tarihini katliamı anma günü olarak belirlemişlerdir. Bu tezgâhın gericiler ve Kürtçüler tarafından ortak dille
ortaya atılan yalanı şöyledir:

“Dersim bir çıban olarak görülüyordu. Amaç Dersimi Türkleştirmekti. Ama bunda başarılı olamayınca katliama karar verdiler. O amaçla 1935’te Tunceli Kanununu çıkardılar ve 1937′de de katliam harekatına giriştiler. Ortada bir isyan yoktu.
Sanki isyan varmış gibi, isyanı bastırıyormuş gibi Dersim’i yakıp yıktılar,
halkı katlettiler.
Katliamdan Atatürk’ün de haberi vardı. Bizzat “vurun!” emrini Atatürk verdi. Manevi kızı Sabiha Gökçen de uçakla Dersim’i bombalayanlar arasındaydı. Dersim’in katliam planını Atatürk yaptı. Trabzon Atatürk evi’nde
bu plan hala duvarda asılı durmaktadır.”

Sapla saman birbirine karıştırılır, tarihsel gerçekler göz ardı edilir ve sanki
Tunceli Kanunu çıkarılıp Dersim’e saldırılmış ve sivil halk katledilmiş gibi gösterilir. Gerçek ise çok farklıdır.

GERÇEKLER

Dersim’de devleti tanımayan, yasalara uymayan, başına buyruk feodal aşiret düzeni vardı ve devlet 10 yıl boyunca bunu düzeltebilmek için uğraştı. Bu amaçla Tunceli Kanunu çıkarıldı ve 1937’de Tunceli’ye yol, köprü, okul, karakol vb. atılımlara girişildi.
Buna Dersim’deki onlarca aşiretten yalnızca 6’sı karşı oldu ve aralarında anlaşarak
Devlete karşı koyma kararı aldılar.

21 Mart 1937 nevruzunda toplanan kalabalık isyancı grubu telgraf tellerini kesip,
köprüyü yaktıktan sonra karakolu bastılar ve 33 askeri şehit ettiler.
Seyit Rıza denen çapulcu derebeyi, isyancıların başındaydı.
Haber Ankara’ya ulaşınca Atatürk; 
“Başka çare kalmadı, vuracağız.” dedi ve harekât başladı.

Şimdi bu nokta çok önemli: Harekât Ekim ayında tamamlandı ve 262 isyancı öldürüldü.
Altı elebaşı idam edildi. Bunlardan biri de Seyit Rıza‘ydı. Ortada katliam falan yoktu. Sivil halktan-köylülerden öldürülen yoktu. Atatürk’ün harekât planı da böylece tamamlanmıştı.

Gelelim Haziran.1938’deki olaylara :
Tertipçilerin çarpıttığı ve aradaki kalın çizgiyi yok sayıp sanki 1937 ve 19338 iç içeymiş gibi göstererek Atatürk’ü katliamcı olarak sundukları dönem.
Bu dönemi iyi bilmek ve doğru ortaya koymak gerekir.

1938 Haziranında, 1. İsyan’dan yaklaşık bir yıl sonra, birkaç aşiret yeniden
isyana başlıyor. İsyan büyüyor ve Hükümet yeniden müdahale kararı alıyor.
Temmuz-Ağustos ayında isyan dış basına yansıyor. Dış basında hükümetin isyanı gizlediği öne sürülüyor. O sıra Atatürk Ocak ayından beri hasta. Mayıs’tan başlayarak İstanbul’a çekiliyor ve bir daha da Ankara’ya dönemiyor, yatağa düşüyor.
Temmuz-Ağustos döneminde ağır hasta ve memleket sorunlarıyla uğraşacak, emir-talimat verecek durumda değil. Celal Bayar-Fevzi Çakmak ikilisinin sorumluluğunda
çıbanı tedavi etmek yerine kesip atmak fikriyle çok sert bir müdahale başlatılıyor.
Öyle ki; ibret olsun, bir daha isyana kalkışamasınlar düşüncesiyle

insanlık dışı denebilecek boyutta bir katliama girişiliyor.
Sonuç: 13 binden fazla ölü ve 11 bin kadar sürgün.

Katliam Ağustos sonu başlıyor, Ekim’de sona eriyor ki, bu dönemde Atatürk kendinde değil, ölüm döşeğinde. Ve bu katliamın iki sorumlusu ve yandaşları çok partili rejime geçişte CHP değil, DP saflarındadır.

  • Dersim olayını bir soykırım, Atatürk’ü bir katil gibi göstermeye çalışanların tertibini bozacak olan bu bilgilerdir.

O nedenle arşivlerin tamamının açılmasını istiyoruz ki, gerçekler tüm çıplaklığıyla
ortaya çıksın. Celal Bayar “Atatürk vurun dedi, vurdum” demiş.
“Vurun” demek; “katliam yapın” demek değildir ki. Türkçemizde gereksiz abartıya örnek, “Vur deyince öldürmek” deyimi vardır ki, Dersim’de yapılan da bu olmuştur.
Atatürk’ün “7′den 70′e kadın-erkek öldürün, kökünü kurutun, ne pahasına olursa olsun isyanı bitirin!” şeklinde bir emri ya da emirden de vazgeçtik bu yönde bir iması bile yoktur. Ve büyük bir olasılıkla Atatürk, 1938’deki 2. Dersim harekâtının sonuçlarından haberi bile olmadan vefat etmiştir.

KOMÜNTERN’İN DERSİM AÇIKLAMASI

Şimdi herhangi bir katliama en sert tepkiyi vermesi doğal karşılanacak olan Komünist Enternasyonal’in ve o dönemde illegal mücadele veren TKP’nin genel sekreteri
İsmail Bilen’in “Rundschau” dergisinin 32. sayısındaki yazısında Dersim hakkında
ne yazdığına bakalım:

“İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara hükümeti, Dersim bölgesindeki
Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor.
Feodal unsurlar, Kemalist Parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır.
Bu bölgeye geçtiğimiz yıl yasa ile Tunceli adı verilmişti. Dersimin hâkim tabakaları yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasa dışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir.

Halk Partisi (Kemalistler), iç pazarın gelişmesini isteyen milli burjuvazinin baskısıyla, geçen yıl Cumhuriyetçi devletin bütün ağırlığını ortaya koyarak
bu çağ dışı duruma bir son vermeye karar verdi. Özel bir yasa çıkartarak
ölüm cezalarını onaylamak da dahil olmak üzere geniş, olağan üstü yetkilerle donatılmış askeri bir yönetimin bu kendi başına buyruk vilayeti TBMM’nin yerine
iş başına geçirildi. Amacı, göçebeliğe son vermek ve aşiret reisleriyle (şeyhler, beyler, ağalar ve şeyhler) onların kiralık adamlarını Batı Anadolu’nun modernleşmiş vilayetlerine sürme hedefi güden bir reform planını zorla uygulamaktı.

(…)

Bugün, Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişi ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Kemalist hükümet TBMM’de şu tedbir kararlarını aldırmayı başarmıştır.

1- Aşiretler bundan böyle tüzel kişiliğe sahip olmayacaktır. Bu karara aykırı
tüm kararların, belgelerin ve hükümlerin hiçbir geçerliliği yoktur.
2-Aşiret reisinin beyin ya şeyhin tüm yetkilerine son verilmiştir.
3-Aşiretlere ait olan ve aşiret reisleriyle beylerin ve ağaların aşiret adına kendi mülkiyetlerinde bulundurdukları bütün taşınmaz mallar, mülkiyetleri hangi resmi belgeye karar ya da geleneğe dayanırsa dayansın, devletin mülkiyetine devredilecektir.

İsyanın arifesinde tapu kadastro idaresi feodal aşiret reislerini elinde bulunan halka ait malların incelenmesi ve saptanmasına ilişkin hükümet tedbirlerini uygulamaya başlamıştır.

Bu durumda feodalizm, kendi yasa dışı egemenliğini iktisadi temellerini tehlikesiyle
karşı karşıya bulunduğunu hissetti. İşte özellikle bu tedbir, isyana yol açan neden olmuştur. Kitleleri kendi peşlerinde sürükleyebilmek için feodal unsurlar hükümetin silahlı kuvvetinin zayıf olduğu lafını yaydılar. Yaydıkları söylentiye göre, hükümet, ayaklanmayı bastırmak için silahlı birlikleri göndermeye cüret ettiği takdirde İngilizlerle Fransızlar, Türkiye’ye hemen savaş açacaklardı. Ayrıca Arapların da isyancılardan yana olduğu şeklinde haberler çıkartıldı. Feodal unsurlar kamuoyunu bu şekilde hazırladıktan sonra birçok aşiret kendi arasında ittifak yaptı ve “genel müfettişe” yazılı bir açıklama göndererek idari makamlarla anlaşma temeli olmak üzere utanmazca şartlar ileri sürdü. İstedikleri şey hükümeti feodal yöneticilerin zorbalığa dayanan keyfi rejimlerini tasfiye yolunda aldığı tüm tedbirlerden vazgeçmeye zorlamaktı”

Yazıdan görülmektedir ki; Komünist Enternasyonal, gerici feodal isyan karşısında
T.C. Hükümetinin müdahalesini desteklemektedir. İsyanı inkâr edenlere bu tarihi belge
bir tokat gibidir.

SONUÇ                     : 

Bu tezgâhın ve bu tertipçilerin Dersim İsyanı’nı çarpıtmaları, gerçekleri saptırmaları
ve katliamı Atatürk’e mal etmeye çalışmalarının nedeni ne olabilir? Neden açıktır :

Cumhuriyetle ve Atatürk’le hesaplaşmak. Bu yalanların ve iftiraların dinciler tarafından da destek görmesinin asıl nedeni budur. Bugün açıkça Atatürk’e saldıramıyorlarsa da Dersim’le bunun yolunu açmayı amaçlamaktadırlar. Dersim katliamını Atatürk’e mal edip milletin kafasını bulandırdıktan sonra girişecekleri 2. konu İstiklal Mahkemeleri olacak ve sözde binlerce masum insanın bu mahkemelerde yargılandığını, birçoğunun
idam edildiğini ve idam emirlerinin de Atatürk tarafından verildiğini öne süreceklerdir. Bundan sonraki aşama ise Devrimler olacaktır ve Hilafetin kaldırılması ile yeniden kurulması tartışmaları gündeme getirilecektir.

Bu senaryonun sonunda varılmak istenen HEDEF; Atatürk’ü silmek, devrimleri rafa kaldırmak, devlet işlerinde dinin referans alındığı yeni Osmanlıcı bir siyaset izlemek ve sahte demokrasi görüntüsüyle teokratik bir düzene geçmektir.Geçmişle yüzleşmek, yaraları sarmak ve acıları tazmin etmek böyle olmaz. Gerçekten o amacı taşıyanlar, arşivleri tümüyle açarlar. Seçme birkaç belgeyle insanlar yanlış yönlendirilmez;
nesnel, objektif Araştırıcılara, gazetecilere, tarihçilere bütün belgeler, dokümanlar,
kayıtlar sunulur. Ondan sonra mesele enine boyuna belgeleriyle-kanıtlarıyla tartışılır ve sorumluları ortaya çıkar. Gerekirse gıyaplarında da yargılanırlar. Ama tezgâhçı-tertipçi mahkemelerle değil. Tarihçilerden, ilgili akademisyenlerden oluşan kurulla yargılanırlar. Çünkü bu mahkemeden hapis cezası çıkacak değildir. Kimlerin ne derece suçu, sorumluluğu olduğu belirlenecektir. Yoksa tertipçilere kalsa Ermeni katliamlarından bile Atatürk’ü sorumlu tutacaklardır. Hatta bazıları yapmaktadır da. Mustafa Kemal’in gençliğinde İttihat ve Terakki’ye üye olduğu, Ermeni katliamını İttihatçıların yaptığını, Cumhuriyeti de İttihatçıların kurduğunu, dolayısıyla Cumhuriyetçilerin Ermeni katliamcısı olduklarını söyleyebilecek derecede alçalabilmektedirler. Bilimsel tarih anlayışında
onun bunun düşmanlığına, ideoloji karşıtlığı ya da taraftarlığına yer yoktur. Ön yargısız ve objektif olarak tümüyle belgelerin ve kanıtların ışığında konular ele alınır ve yorumlanır. Cemaatçi, ırkçı, intikamcı ve liboş zihniyetle değil!

Dersim’i bir hesaplaşmak alanı olarak görenlerin ırkçı faşistler intikam çığlıkları atmakta ve Türkiye’de birlik beraberlik halinde yaşamak istemediklerini söyleyecek kadar saçmalamaktadırlar. Bunlar bu şovenliklerini Koçgiri, Şeyh Sait ve Dersim İsyanının
ele başısı olan Nuri Dersimi’nin “Kürt gençliğine Hitabe”sinden almaktadırlar.
Bakın o hitabedeki şu ifadelere:

“Kürdistan denilen harabezar anayurdun istihlası için intikam!… 
Kürt diyarında uluyan sırtlan ve çakallar ırkının mülevves vücutlarından
Kürt vatanını tahrir için intikam! …
Medeniyet dedikleri kahpenin peşine sığınarak bize uluyan köpekleri susturmak için intikam! … İntikam! … İntikam! …
Geçmişi kaşıyanlar ve Millete yanlış aktaranlar bilmelidirler ki; bu tavırlarıyla halkları birbirine düşürebilir ve bir iç çatışmaya yol açabilirler. Çünkü bu gözünü
kin ve nefret bürümüş çapulcu sürüsü karşısında şiddetten başka, kafalarını ezmekten başka yol olmadığı düşüncesinde olan bir faşist potansiyel de mevcuttur.
Bunların çatışması topluma da sirayet eder ve yıllar önceki bir acıyla yüzleşelim derken çok daha büyük acılar yaratılabilir.”

https://tr.facebook.com/TarihtarihSayfasi/posts/378828898917691

Prof. Dr. Ali ERCAN’DAN “ENERJİ ve ÇEVRE” Konferansı


Prof. Dr. Ali ERCAN’DAN

Ali_Ercan_portresi

“ENERJİ ve ÇEVRE” Konferansı


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan nefis bir konferans izledik 7 Mart 2015 günü..

Yer Fizik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi idi.. (Mithatpaşa Cd. 44/16).
Oda Başkanı Sayın Abdulllah Zararız ve çalışma arkadaşları son derece zarif konukseverlik gösterdiler daha önceleri de olduğu gibi..

Konu “ENERJİ ve ÇEVRE SAĞLIĞI” idi..

Ali hoca coşku ile, ayakta, 2 saat, ara vermeden, yarım bardak su ile sunumunu sürdürdü.
O da bizler de büyük keyif içinde etkinliği izledik.
Ardından sorular sorduk ve tartışma (bilimsel) yaptık.
Ali hoca onları da sabır ve olgunlukla teker teker yanıtladı.

Bir kez daha pozitif bilimin, bilimsel akılcılığın insanlığın ilerleme ve kurtuluşunda
BİRİCİK YOL GÖSTERİCİ olduğunu kavradık.

Büyük ATATÜRK‘ün son derece yerinde sözü – uyarısı kulaklarımızda çınladı :

  • “Dünyada her şey için, maddiyat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir;
    bilim ve fennin dışında kılavuz aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmaktır.”
    (22.09.1924, Samsun Ögretmenleriyle Konuşma, 1925, Atatürk’ün M.A.D. s. 19)

Sn. Ercan bu başlık altında zaman zaman konferanslar veriyor değişik yerlerde.
Ancak bu sonki çok daha olgunlaştırılmış ve yoğun emek içeren bir çalışmaydı.
Ustaca ve emek vererek hazırlanan yansılar 80’i aşkındı ve sunu 2 saat kesintisiz sürdü..

İzlemek ve üzerinde düşünmek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Enerji_ve_Cevre_Ali_Ercan_7.3.15

Sayın Prof. Ercan’ı hem kutluyor hem de bu bilimsel ziyafetinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Sunu nüfus sorununa da epey değinmekte.. Bu bakımdan başlığa eklenmesi düşünülebilir.

Sunuyu sitemize koymakta, boyutu nedeniyle teknik sıkıntılarımız oldu..

2 hafta gecikmeyle 22 Mart DÜNYA SU GÜNÜNE rastladı..

İyi de oldu.. Bu tema da işleniyor yansılarda..
Çok varsıl bir içerik.. Özenle izlenmeli bizce..

Sevgi ve saygıyla.
22.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ERGEN GÜN KUTLU OLSUN !


ERGEN GÜN KUTLU OLSUN !

portresi

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

Değerli arkadaşlar,

Bu gün 20 Mart saat 22:45..
Astronomik hesaplara göre Güneş tam Ekvator düzlemi üzerinde.
Ekinoks, yani gece ve gündüzün eşit olduğu gün; Kuzey yarı kürede baharın başlangıcıdır. Dünyanın dönüş ekseninin yörünge düzlemine tam dik oluş durumu yılda 2 kez oluyor:

20-21 Mart  ve 22-23 Eylül

EKINOKS_Durumu_Dunya

 

 

 

 

 

 

 

Pers dilinde (AS: Farsça, komşumuz İran’ın resmi dili) Newruz (new=yeni, ruz=gün) olarak bilinen ve Pers mitoloji kahramanı Cem-Şit’e dek eskiye uzanan ve hemen bütün orta Asya’da kutlanan bu takvim başlangıcı, hiçbir astronomik özelliği olmayan 1 Ocak başlangıcından muhakkak ki çok daha mantıklıdır.

Kimi tarihçiler tarafından Nevruz, Eski Türklerin Ergenekon Destanı ile de ilişkilendirilir, (Ergen +Kün -> Ergenekon)  Gerçekten de bugün Orta Asya Türk Dünyasında
Nevruz coşkulu törenlerle kutlanır.

Öyle, ya da böyle..

Ben sevgili dostlarımın “Bahara giriş günü”nü, güzel ve mutlu süreçlerin başlangıcı olması dileğiyle kutluyor ve bu vesile ile sözleri alman şair  Friedrich von Schiller‘e ait olan
Ludwig van Beethoven tarafından bestelenmiş ünlü 9. senfoniden Ode an die Freude
(Sevince Övgü) 
bölümünü paylaşıyorum.

Ludwig van Beethoven 1770-1827 ve J.C. Friedrich von Schiller 1759-1805

Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 60. yılı nedeniyle Berlin’deki büyük konserden 18 dakikalık bir bölüm alman sanatçılar tarafından seslendiriliyor.

Sevgilerimle. æ
20.3.15

https://www.youtube.com/watch?v=xBlQZyTF_LY 

ODE  AN DIE  FREUDE 

Wir betreten feuertrunken himmlische  dein Heiligtum
Deine Zauber binden wieder was die Mode streng geteilt
Alle Menschen werden Brüder wo dein sanfter Flügel weilt
Deine Zauber binden wieder was die Mode streng geteilt
Alle Menschen werden Brüder wo dein sanfter Flügel weilt 

Wem der große Wurf gelungen eines Freundes Freund zu sein
wer ein holdes Weib errungen mische seinen Jubel ein
ja, wer auch nur eine Seele sein nennt auf dem Erdenrund
und wers nie gekonnt der stehle weinent sich aus diesem bund
ja, wer auch nur eine Seele sein nennt auf dem Erdenrund
und wers nie gekonnt der stehle weinent sich aus diesem bund

Freude Freude heißt die Feder in der ewigen Natur
Freude Freude treibt die Räder in der großen Welten uhr
Blumen treibt sie aus dem Keime, Sonnen an das Virmament
eindringt sie in Tiefen, die des Sehers Rohr nicht kennt
Blumen treibt sie aus dem Keime, Sonnen an das Virmament
eindringt sie in Tiefen, die des Sehers Rohr nicht kennt ..

J.C. Friedrich von Schiller

=========================================

Dostlar,

Sayın Prf. Dr. D. Ali Ercan hocamıza teşekkür ederiz bu iletisi için..
Geçtiğimiz yıl da benzer bir iletisini paylaşmıştık Ali hocanın..

Sayın Ercan’ın bu ileti ekindeki BAHAR ÇİÇEKLERİ adlı müzikli nefis power point sunusunu az önce paylaşmıştık..

Bahar Bayramı tüm insanlık için mutlu olsun..

Sevgi ve saygıyla.
21.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

21 Mart Yeni Bahar Bayramı Kutlaması…

21 Mart Yeni Bahar Bayramı Kutlaması…

Dostlar,

Bu gün 21 Mart..
3. Cemre havaya düştü ve İlkyaz (Bahar) mevsimine girdik.
Gece ve gündüz zaman bakımından eşit oldu (Ekinoks durumu) .
21 Haziranda en uzun gün ışığı süresi yaşanacak ve Yaza girilecek.
21 Eylül’de yine Ekinoks durumu gerçekleşecek ve gece – gündüz süre bakımından
2. kez eşit olacak.
21 Aralık’ta ise en kısa gün ışığı süresi, en uzun gece gerçekleşecek, kışa gireceğiz.

Tüm bunlar, Kilise’nin uydurduğu gibi Dünya düz tepsi gibi olmadığından kaynaklanıyor.
Ya da öküzün boynuzlarındaki Dünyanın hüneri de değil..
Hani şu öküz kafayı salladığında deprem olan Ortaçağın dünyası..
Ortaçağ ve Skolastik düşünce karanlığı gerilerde kaldı.

Bu AYDINLANMA’yı akla ve deneysel – gözlemsel bilime borçluyuz.
Aristo’nun metafiziğini aşarak evrenin gerçeğini “derin derin” (!) düşünmeyle
(Tavukları kuluçkaya oturmasını çağrıştırıyor bize… oysa keramet sabit ısıda yumurtaları tutmak! Günümüzde kuluçka makinelerinde yapılıyor bu inkübasyon işi..)
bulunamayacağını savlayan Galile’ye, Kopernik’e, Batlamyus’a, Bruno’ya vd. ne borçluyuz.

Tüm insanlığın Bahar Bayramı kutlu olsun..

Bu vesile ile Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız nefis bir sunu yollamış.
Kendisine teşekkür ederiz..
Seyrine doyum olmayan doğa manzaraları ve eşlik eden müzik..
Kendi akışında izlemeli..

Lüfen tıklar mısınız???

Baharda_ciçekler_æ_21.3.15

Sevgi ve saygıyla.
21.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HALKIN TEMİZ DUYGULARI İRTİCANIN TA KENDİSİDİR!

 

HALKIN TEMİZ DUYGULARI İRTİCANIN TA KENDİSİDİR!

Ali_Ercan_portresi

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 
…Önceki Genelkurmay Başkanlarından Org. İsmail Hakkı Karadayı, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 74. yıldönümü nedeniyle verilen kabulde (resepsiyonda) şu anısını aktarıyor:

– …İranlı Komutana* dayanamayıp sordum:
“Peki, Siz Ülkenizdeki bu büyük irticai gelişmeyi önceden görmediniz mi?
Komutan şu yanıtı verdi:

– “Sayın General, devamlı bir çiçeğe bakarsanız, o çiçeğin büyüdüğünü fark edemezsiniz;
işte bizde de öyle oldu.”

-“Yani hiç mi kavrayamadınız, hiç mi algılayamadınız?” diye, üsteledim. Bu kez şöyle yanıtladı:

– “Biz onların, her gün, yavaş yavaş, milim milim getirip ortaya koydukları dini şeyleri, halkımızın masum duyguları diye düşündük. Sonuçta böylesine bir durumla karşılaşacağımızı hiç tahmin edemedik. Ama bir de baktık ki, halkımızın temiz duygularından kaynaklandığını zannettiğimiz masum görünümlü istekler aslında irticanın taa kendisiymiş.”

Komutan böyle tarif edince,

“Demek ki, Siz de görevinizi tam yapmamışsınız” dedim ve
Humeyni için Tahran’da 500 bin kişiyle miting yapıldığında da mı fark etmemiştiniz?” diye sordum. Komutanın verdiği o yanıt hiçbir zaman kulaklarımdan silinmedi. Bana şöyle dedi:

– “Sayın General o zaman fark ettik; fark ettik, ama iş işten geçmişti…”

===============================

Dostlar,

Bu diyalog, İmam Humeyni‘nin İran’da dinci – gerici darbesinin ardından (1 Şubat 1979) Türkiye’ye sığınan bir İran’lı general ile o tarihte (1979) Çubuk’ta Tuğgeneral olan Sn. Karadayı arasında geçmiş ve gazetelerde de yayımlanmıştı. Humeyni Şah döneminde uzun yıllar Paris’te politik sürgün / sığınmacı olarak Fransa’nın korumasında yaşamış, geleceğe hazırlanmıştı!

Sayın Prof. Ercan, pek haklı olarak toplumsal belleği tazeleme gereği duyuyor..

Umarız Türkiye de geç kalMAmıştır / kalmıştır ???

Her durumda bu beladan da Türkiye kurtulacaktır.
Türkiye’nin birikimi, bu çok ciddi ve ağır sorunla başetmeye yetecektir.

Aydın karamsar, hele hele umutsuz asla olamaz;
Aydın yalnızca verili bilgileri irdeleyerek bilimsel öngörüde bulunabilir.
Hepsi o denli…

Sevgi ve saygıyla.
21.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SEÇİME 3 AY KALA KAMUOYU YOKLAMALARINDA DURUM


SEÇİME 3 AY KALA
KAMUOYU YOKLAMALARINDA DURUM

Değerli arkadaşlar,   

6 Kamuoyu araştırma şirketi (Sonar, MAK, Gezici, Metropol, Pollmark ve Genar) tarafından
Şubat ayında (2015) Milletvekili seçimine (7 Haziran 2015) yönelik yapılan anket sonuçlarını
sizlerle paylaşmak istiyorum. 4 – 6 bin denekle yapılan bu anketlerde ilk 4 büyük siyasal Partinin ortalamaları şöyle görünüyor;

AKP    % 44,4
CHP    % 26,5
MHP    %15,5
HDP    %  8,3

Buna göre Meclis dışında kalacak küçük Partilerin toplamı da % 5,3 olacak demektir…
Tüm skandallara rağmen kemikleşmiş  (~20 milyon) AKP seçmeninin Partilerine bağlılıklarını
inatla sürdürdüğünü söyleyebiliriz.

AKP’yi şoka sokacak anket !

%10 barajı altında kalma riski ile karşı karşıya, en kritik durumda olan Parti HDP’dir.
Eğer HDP son aylardaki tırmanış hızını sürdürürse Haziran seçiminde %10 barajını kıl payı aşacak gibi görünüyor…

HDP barajı aşar ~55-60 Milletvekili ile Meclise girerse (MHP ~80 MV, CHP ~150 MV),
AKP’nin tek başına Hükümet kurması oldukça zorlaşır.

Eğer HDP baraja takılır ve Meclis dışında kalırsa, AKP 2002’de olduğu gibi
yine rahatlıkla tek başına Hükümet kuracak çoğunluğu sağlayabilir…

(Barajlı d’Hondt sisteminin 1. sıradaki Partiye %10-15 avantaj tanımasından kaynaklanıyor bu durum.)  

***
Seçime daha 3 ay zaman var ve bu rakamlarda çok şeyler değişebilir.

7 Haziran 2015’te oy kullanacak 55 milyon seçmen var. Katılım yaklaşık %80 olsa 44 milyon seçmen oy kullanacak demektir. CHP’nin bu seçimde %30 alması için 13,2 milyon seçmene gereksinimi var; yani 2011 seçimindeki 11,2 milyon seçmeni 2 milyon artırması gerekiyor.
Bir başka anlatımla CHP’nin seçmen sayısındaki artış oranı %18 olmalı. Ama unutmayalım,
2011’den bu yana nüfusumuz yalnızca % 5 büyüdü… Bu durumda CHP’nin seçmen sayısını
%18 büyütmesi için 2011’de öbür partilere oy veren seçmenlerden (ve sandığa gitmeyenlerden)  ~2 milyon Oy devşirmesi gerekiyor.

CHP’nin dört bir yandan didiklendiği bir ortamda oldukça zor bir iş.
Ne diyelim, kolay gelsin!

Sevgilerimle. æ
03.03.2015

======================

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN’ın iletisi yukarıda…

Ne demeli??

VATAN Partisi vargücüyle çalışmakta…
Yurtsever – içtenlikli bir kadro deyim yerinde ise çırpınmakta..
Milliyetçi – sosyalist Vatan savunması için birlikte siperlerde..

Gerçekten kıymeti arbiyesi olmayan bir oranda mu bu Parti hala??

Fakat kuruluşu daha 2 hafta yeni oldu..
Bir de çoooooooooook başarılı bir Suriye ziyareti programı gerçekleştirdiler..
Yansıyacaktır oylara önümizdeki zaman diliminde..

Hele hele AKP – RTE’nin son zamanlardaki hataları da eklenince..
Dolarda yükselme, ekonomide durgunluk ve enflasyon, artan işsizlik,
HDP – PKK ile AKP’nin Dolmabahçe’de 10 maddelik Oslo uzlaşmasının açıklanması..
Son haftalarda süren şiddet ve kadın cinayetleri,
18 Mart Çanakkale törenlerinin halka yasaklanması.
Sözde İÇ GÜVENLİK YASASI dayatması ve Meclis’te yüz kızartan AKP vahşeti
….

Arınç ve Bay RTE’nin hınçla Vatan Partisine yüklenmesi..
RTE’nin Esad’a 350 bin insanı öldürme suçlaması???
KOmşu devlet başkanına “katil, zalim” sözlerini kullanarak suçlama..
Oysa Suriye’de yaşanan kırımın baş sorumlularından biri  AKP iktidarı değil mi?
Bunlar suçluların – suçlıuluğun telaşı değil mi??

Tüm bunların kamuoyunda bir karşılığı yok mu??
Yoksa bunlar hep rüya mıydı??
Bu halk bu denli künt mü??
VATAN Partisi de açıklasın lütfen yaptırdığı kamuoyu yoklamalarını…

Sevgi ve saygı ile, 03.03.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

%10 Seçim Barajı Kumpası ve Demokrasinin Çıkmazı


%10 Seçim Barajı Kumpası ve Demokrasinin Çıkmazı…


Dostlar
,

Adrian” takma adlı (nickname) bir okurumuz derleyip toplamış emekle ve tutarlıkla seçimlerde % 10 baraj rezaletini işlemiş.. Bu sitenin değerli yazarlarından, sizlerin de yakından tanıdığı büyüğümüz Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ı bu konuda kafa yoran, yazan, çizen ve konuşan bir aydın olarak biliyoruz. Sayın Ercan Nükleer Fizik uzmanı olduğundan, ileri düzeyde
Matematik biliyor. Gerçi aşağıda sunacağımız dosyalarda 4 işlem yeterliyse de..

“Adrian” ın yolladığı word ve excell tablolarını görünce Sn. Ercan’a danıştık..
Aşağıdaki yanıtı verdi..

*****

Sevgili Saltık,

Bu Adrian kim bilmiyorum, ama benim bütün söylediklerimi, yazdıklarımı, özellikle de “Şeytan Üçgeninde Demokrasi” söyleşimi birebir çok güzel toparlamış, kaynak belirtmeden vermiş… Ben burada özetle, mevcut seçim yasasının çarpık mantığından kaynaklanan adaletsiz seçim sonuçlarına vurgu yapmaya çalışıyorum. “AKP Oy çalıyor” iddialarının yanlış olduğunu -Oyları çalıp- legal bir şekilde birinci konumdaki partiye (AKP’ye) peş keş çeken Seçim Yasası’nı eleştiren 4-5 söyleşi yaptım şimdiye dek… Her kimse artık, birileri benim söylediklerimi çok iyi dinlemiş; tablolara dökmüş. 27.02.2015, Sevgilerimle. æ

*****

%10 seçim barajı tam bir Çin işkencesi ve ulusal irade katili kurgu..
Türkiye’yi 2,5 partiye mahkum İngiltere – ABD gibi kılmak ve siyasal uçlara kapatmak.
“Adrian” yeterinde açıklamış sözel ve sayısal olarak. Dosya biçimlerinin (formatlarının) bozulmaması için ek olarak iliştiriyoruz. Erişkeleri (linkleri) tıklayarak bu 2 değerli irdelemeyi inceleyebilirsiniz..

Yuzde_10_baraj_ve_2011_secimleri
(Word dosyası)

Yuzde_10_baraj_ve_2011_secimleri
(Excell dosyası)

%10 seçim barajı bubi tuzağı gibi…

Örneği HDP gerçekten kendi özgür istemiyle mi boynunu %10 giyotinine uzatıyor,
yoksa AKP’ye yaşamsal önemde 50 dolayında vekil bağışlayarak – ikram ederek
(rüşvet vererek!?) kimi politik pazarlıklar peşinde mi??

Hazır AKP % 40’ın altına düşmüşken.. Hazır Vatan Partisi‘nin parti olarak ya da bağımsızlarla TBMM’de grup kuracak özgücü (potansiyeli) varken..

HDP ve Vatan Partisi TBMM’de grup kurduklarında, CHP ve MHP yerinde saysalar ya da
azıcık kımıldasalar AKP 276’yı bulamayacak ve Türkiye lanetli bir gidişten kurtulabilecekken..

Gerçekte nedir bu HDP/BDP’nin seçime girme manevrası??
İmralı gemileri yakmıyor mu?
Pirus’a doğru mu??

(Yazının başlığı bize aittir..)

Sevgi ve saygı ile.
02 Mart 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net