Etiket arşivi: Prof. Dr. Ahmet SALTIK

Korona Günlükleri, Prof. Dr. Ahmet Saltık’ı ağırlıyor

Korona Günlükleri,
Prof. Dr. Ahmet Saltık’ı ağırlıyor

Karşıyaka Belediyesi “Korona Günlükleri”nde Prof. Dr. Ahmet Saltık’ı ağırlayacak. Etkinlik, 20 Mayıs Çarşamba saat 16.00’da belediyenin resmi sosyal medya hesaplarından canlı olarak izlenecek.

Fotoğraf: Evrensel
Karşıyaka Belediyesi tarafından düzenlenen “Ayın Konuğu” etkinliklerinin, koronavirüs salgını nedeniyle ertelenmesi sonucu, “Korona Günlükleri” adıyla internet üstünden söyleşiler sürdürüyor.
20 Mayıs Çarşamba günü salgının ilk günlerinden bugüne, öngörü, uyarı ve önerileriyle dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Saltık’ı ağırlayacak.
Haluk Işık’ın yöneteceği etkinlik saat 16.00’da başlayacak ve Karşıyaka Belediyesi’nin resmi sosyal medya hesaplarından canlı yayınlanacak.
Etkinlikte, “Korona ve Türkiye Gerçekleri” konuşulacak.
Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, “20 Mayıs’ta saygın bilim insanımız Prof. Dr. Ahmet Saltık’ı ağırlayacak olmanın heyecanı içindeyiz.
Değerli Hocamızın söyleyecekleri, hiç kuşkusuz küresel salgına dair neler yapmamız ve neleri yapmamamız konusunda, bize çok önemli pencereler açacak. Hemşerilerimizi ve yeryüzünün her yerinden bizi izleyenleri, bu çok değerli buluşmaya ev sahipliği yapmaya davet ediyorum” dedi. (İzmir/EVRENSEL)
****
Programı Sayın Haluk IŞIK ile gerçekleştirdik. 64 dakika..
19 Mayıs 1919’un 101. yılını değerlendirdik önce..

Ardından KORONA GÜNLÜKLERİ gündemini işledik Sn. Işık’ın soruları doğrultusunda. Fırsat verildiği için teşekkür ederiz Sayın Işık’a ve Karşıyaka Belediyesine..

https://www.facebook.com/watch/live/?v=253254199065372&ref=search
BİLİMSEL BİLGİNİN olabildiğince izlenmesi ve paylaşılması dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 20 Mayıs 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Kayıt dışı 7 bin ölüm var!

Türkiye’de ölüm verileri neden farklı:
Kayıt dışı 7 bin ölüm var!

Türkiye’yi sarsan öngörüsü ve Bilim Kurulu’na verdiği yanıtlarla tanınan Prof. Dr. Ahmet Saltık, hükümetin normalleşme hamlelerini Şule Aydın’la Haber Masası’na değerlendirdi.

Loading video

Şule Aydın’la Haber Masası’nda bugün Prof. Dr. Ahmet Saltık, Türkiye’nin normalleşme takviminde dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Saltık, AVM’lerin açılması ve liglerin başlaması gibi adımları “hükümetin oynadığı bir kumar” olarak değerlendiriyor. Saltık’a göre normalleşme adımlarına dayanak gösterilen düşük ölüm oranları da gerçeği yansıtmıyor.

Prof. Dr. Saltık, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıkladığı Ro değerinin (bulaştırma katsayısı) ne anlama geldiğini ve hükümetin normalleşme stratejisini HalkTV’ye değerlendirdi:

Ro değeri ne anlama geliyor?

“Ro değerinin 1,56 olması salgının devam ettiği anlamına gelir. 100 kişi 156 kişiye hastalığını bulaştırıyor demektir. Ro değeri 1,56 iken bu gevşeme önlemlerini bilimsel olarak açıklamak mümkün değil.

Bakanın sözleri çelişkilerle dolu. ‘Tedbiri elden bırakmayalım’, peki sen neden bıraktın, neden futbol maçlarını serbest bıraktın, neden turistik etkinlikleri üç büyük kentte açık bıraktın? Kabinedeki turizm Bakanı acaba turistik tesisleri nedeniyle çok mu bastırdı gibi sorular geliyor akıllara.”

“Kayıt dışı 7 bin ölüm var”

“Ölüm oranı dünyada %7’ye ulaştı yani testi pozitif çıkan insanların %7’si ölüyor. Türkiye’de bu oran %2,8. İnanılmaz bir çelişki de burada. Keşke gerçek olsa da iftihar etsek. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı 4 bine yakın ölüm rakamı gerçek değil.

Yalnız İstanbul’da 11 Mart’tan 30 Nisan’a dek 3,700 fazladan ölüm var. İstanbul’un olguların yarısını içerdiğini ve Türkiye’nin kalanında da 3,700 kadar ölümün saklandığını düşünürsek bu yaklaşık 7 bin kayıt dışı ölüm demek. Dünya Sağlık Örgütü’nün kodlama rehberine uyulmuyor.”

“Bu bir kumardır”

“Türkiye’de salgının azalma eğilimine girdiğini söyleyebiliriz. Salgın hastalıklar genellikle 2,5-3 ay gibi bir sürede tepe noktası yaparak inişe geçerler. Türkiye’de salgın yönetiminde uluslararası epidemiyoloji kurallarının dışına çıkan çok şey yapıldı.

Yavaş yavaş gevşemeye evet diyorum ama ölçüsü ve kapsamı bakımından çok daha dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Beşiktaş futbol takımında 8 kişinin koronavirüs testinin pozitif çıkmasını değerlendiren Saltık, liglerin başlaması için henüz erken olduğunun altını çizdi ve liglerin ertelenmesini önderdi.

Aydın, Antalya ve Muğla’nın açılması birkaç yüz bini bulan kitlenin bu kentlere gitmesi demek. Bu denli bir hareket, salgın yönetiminde görülmemiş bir şey.

Salgın eğrisinin kapanmasını zamana bıraktık.

  • Ölçüsünden fazla bir gevşemenin sonucunda salgın eğrisi daha hızlı inerek kapanmak yerine daha yavaşça inip daha uzun bir dönemde kapanabilir.
  • Bunun karşılığı daha çok hasta ve daha çok ölüm demektir.
  • Bu bir kumardır ve bu kumar insan yaşamı üstündedir.”
    *****

    Sevgi ve saygı ile. 14 Mayıs 2020, Ankara


    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

    Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
    Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Normalleşme adımları daha ölçülü atılmalı

birgün

06 Mayıs 2020

Normalleşme adımları daha ölçülü atılmalı

Prof. Dr. Ahmet Saltık, olası bir yanlış kararın düşüş eğilimindeki vaka sayısını artıracağı uyarısında bulundu. Saltık, iktidarın baskı ile denge arayışına girdiğini belirterek,

Adımlar ölçülü atılmalı, küçük yerlerde pilot uygulamalar ile hayata geçirilmeli.” dedi.

Normalleşme adımları daha ölçülü atılmalı

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün gerçekleştirilen kabine toplantısının ardından açıkladığı “Yeni normal” adımları BirGün’e değerlendiren Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, olası bir yanlış adımın, azalış eğiliminde olan ölüm ve olgu sayılarını yeniden tırmanışa geçirebileceğini söyledi.

TÜRKİYE HASSAS BİR DENGEDE

Saltık, normalleşme adımlarının sonuçlarının ancak bir iki hafta içinde gözlemlenebileceğinin altını çizerek, “Gevşeme adımlarının çok ölçülü atılması gerekiyor. Adımları, küçük yerlerde birtakım pilot uygulamalar ile yaşama geçirmek gerekiyor.” dedi.

Dünyada henüz salgının yayılma eğilimin yavaşlamadığını belirten Saltık şunları söyledi:

“Biz de çok dikkatli olmak zorundayız. Önceki gün dünyada 79,682 yeni hasta tanısı kondu. Türkiye’de de 1614 yeni olgu bildirildi. Genel duruma bakıldığında Türkiye’ye 800 dolayında yeni hasta düşmesi gerekiyordu ama rakam 1614. Nüfusumuz ile orantılandığında olması gerekenin iki katı yeni vaka bildiriliyor. Bu küçük bir rakam değil. Salgın eğrisinin tırmanma durumunda olduğunu fakat tırmanma açısının yavaşladığını söyleyebiliriz. Türkiye hassas bir dengede.”


KUMAR OYNAMAK

Normalle sürecinde atılacak adımlara ilişkin, “Bir miktar denesek ne olur?” yaklaşımının kumar olduğunun altını çizen Saltık, sözlerini şöyle sürdürdü:

  • “Bu anlayış, daha çok hasta anlamına gelir. Duran, belki de tepeye ulaşarak yavaş yavaş azalma eğilimi gösteren vaka sayısında birdenbire patlama yaşanmasına yol açabilir. Gevşeme önlemlerinin, küçük yerlerde birtakım pilot uygulamalar ile yaşama geçirilmesi gerekiyor. Örneğin, bir ilde girişleri tümüyle açmak yerine, o ilin içindeki bir ya da iki ilçenin açılması, sonuçlarının (sentinel sürveyans ile) izlenmesi gerekiyor. Bir yandan ekonomi çöküyor, öbür yandan ise fazladan insan yitirme riski taşınıyor. İki tarafı da keskin kılıç… Yavaş ve dikkatli hareket edilmeli.”

11 Mayıs’ta açılması planlanan AVM’lerde alınabilecek önlemlere ilişkin de Saltık, şu önerilerde bulundu:

>> AVM’ler, gün ortasında iki saat boşaltılarak ultraviyole ışınları ve kimyasallar ile dezenfekte edilebilir.

>> Para alışverişi yerine kartlı ödeme, temassız ödeme seçenekleri devreye sokulabilir.

>> Klima sistemleri daha etkili çalıştırılarak hava değişimi hızlandırılabilir.

>> Maske kullanımına dikkat edilerek, fiziksel uzaklık kurallarına uyulması sağlanabilir. (1 m2’ye 1 insanı geçmeyecek biçimde..)

>> İnsanların, ürünlere temas etmek yerine, uzaktan göz ile incelemesi… sağlanabilir.

TELE1 TV KORONA SALGINI PROGRAMIMIZ – 6 Mayıs 2020

TELE1 TV KORONA SALGINI PROGRAMIMIZ…

NORMALLEŞMEMİZ NORMAL Mİ??

6 Mayıs 2020 Çarşamba,

saat 11:00 – 13:00

İsmail DÜKEL ile..

Bilgi ve ilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 06 Mayıs 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

AKP’den KURTULMAK EN ACİL MÜCBİR SEBEP!

AKP’den KURTULMAK
EN ACİL MÜCBİR SEBEP!

2020 bütçesi 139 milyar TL açık öngördüğü gibi, aynı miktarda borç FAİZİ ödemesi ile de yüklü. Toplam tutar 1,1 trilyon TL.

  • Herkes bilsin ki; 2020 bütçesinde her 8 TL’den 1’i, AKP iktidarının edindiği borçların salt faizine gidiyor..

Dahası var : 2020’de beklenen ulusal gelirin (yaklaşık 800 milyar Dolar ve son 7 yıldır sürekli azalıyor!) % 23’ü, yani yaklaşık olarak her 4 TL’den 1’i borç ödemesine gidecek..

Korona virüs salgını ile birlikte Döviz de uçuyor.. Dolar 7 TL sınırına dayandı.. Hastalıklı, borçlu ve güven vermeyen bir ekonomide paranın, TL’nin değeri de korunamıyor..

CDS primleri 600 puanı geçen, dünyanın borç verilebilirlik açısından en riskli – güvenilmez 5 ülkesi içinde olan ülkemiz…

18 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği batak işte böyle …

Memurundan, işçisinden salma salar gibi zorlayarak bağış isteyen Erdoğan, iktidarının karunlar kadar zengin ettiği yandaş dolar milyarderlerinden bu olağanüstü kırılgan tabloda, devletin bekası için gönüllü destek ya da SERVET VERGİSİ / VARLIK VERGİSİ isteyemedi..

Salgın nedeniyle yeterince kullanılmayan, olağan ortamda da beklentileri gerçekleştiremeyen araç geçişleri – kullanımı nedeniyle köprüler, havaalanları… için ise, tefeci faizi ödercesine yerli – yabancı yüklenicilere Döviz cinsinden fahiş geriödemeleri sürdürüyor.. Onları TL’ye dönüştürmeyi, devletleştirmeyi, mücbir neden yüzünden erteleyip – ötelemeyi… gündemine hiiiç almıyor..

Pekiii, bize anlatılan masal neydi??

  • Bütçeden 5 kuruş çıkmadan, hamdolsun bu yatırımları milletimize kazandırıyoruz..

Ne diyelim; afiyet olsun mu, zehir – zıkkım olsun mu, ayağa kalkıp bu harami bezirgan düzenine “ARTIK YETERRR, DURRRR!” mu??

İşte bu ekonomik çökkünlük yüzündendir ki; korona salgınında 14 günlük tam karantina uygulayamadı ve salgını daha az hasta – ölümle, daha az ekonomik bedelle, daha kısa sürede sonlandırabilmek olanaklı iken; bu seçeneği kullanamadı Türkiye.. 

1 tam altının asgari ücreti geçtiği, 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırının asgari ücretin 3 katını aştığı, 4,5 milyon açık işsizin, geniş tanımıyla 7 milyonu aşan işsizin olduğu, 130’dan çok ülkeden 130’dan çok tarım ürünü ithal eden, karnını doyuracak buğdayı bile üretmeyen ama tepedeki adamın “zinhaaar, en az 3-5 çocuk doğurun!” talimatı verdiği “ümmeti”! olan bir ülke..

  • 500 milyar Doları betona gömen bir ülke..

Ama şu koronavirüs salgınında virüse karşı aşı ve ilaç geliştirebilecek donanımda (BSL4) viroloji laboratuvarı olmayan ülke.. Hiç insan aşısı üret(e)meyen bir ülke, Batıya mahkum!

Kadim “Kurum“larını yok etmiş, dumura uğratmış, salgının ortasında TBMM’yi bile tatile yollamış; siyaset güdümünde “Kurul“lara mahkum Türkiye’m…

Doğallıkla demokrasinin, özgürlüklerin, hukuk devletinin de kırıntısına rastlanmayan, yeryüzünde örneği görülmeyen ucube Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi otoriterizminden giderek katılaşan totalitarizme savrulmuş 83 + 5 milyon kamburlu 88 milyonluk dev / cüce ülke.

………………………
………………………………….
………………………………………… daha da uzatmak gerekli mi??
*****

TEK adam rejimi
mi bu tablonun sorumlusu; böylesi bir tablo için mi tek adam rejimi gerekliydi?

Hangisi eyyy necip millet ve AKP yandaşı – müridi yurdum insanları, hangisi, hangisi??!!

  • AKP iktidarının Türkiye’ye ödettiği bedel, salgın örneğinde de görüldüğü üzere, sanılanın – kestirilenin çoook üzerinde; hayal ötesi!

Emek en yüce dğerdir…
Emeğe saygı, insan olmanın baş koşuludur.. 

Her ne demekse; biz de yineleyelim, bir de yazmış olalım??

Sevgi, saygı ve derin ACI ile.
01 Mayıs 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Garantiler ve 2020 bütçesi

Garantiler ve 2020 bütçesi

Çiğdem TOKER
SÖZCÜ
, 29 Nisan 2020

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır)

Avrasya Tüneli 2016 sonunda açıldığında, dolar 3 TL’nin biraz üzerindeydi. İhalesinin yapıldığı 2008 yılında ise 1.2 TL civarında. Aynı dolar bugün 7 TL.

Ulaştırma Bakanlığı’nın şirkete günlük 68 bin 500 araç geçişi garanti ettiği Avrasya Tüneli ihalesinde 1.2 TL olan doların bugün 7 TL olmasının ne kadar tahripkâr olduğunu görebiliyor musunuz?

Sadece Avrasya Tüneli değil kuşkusuz. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü de trafik garantili ve geçiş ücretleri dolar üzerinden belirleniyor (Yeni havalimanındaki yolcu garantisi ile inşaatı süren Çanakkale Köprüsü’ndeki araç garantisi ise Euro üzerinden. Nedenini bilmiyorum.)

2020 bütçe rakamlarının anlamını kaybettiği şu günlerde, devletin kamu özel işbirliği (KÖİ) modeliyle yaptırdığı projelere ilişkin garanti tutarlarının halka ödettiği bedel ağırlaşıyor.

Böyle bir dönemde Avrasya Tüneli’ni yapıp işleten ATAŞ A.Ş.’yi oluşturan şirketlerden Yapı Merkezi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Başar Arıoğlu’nun (Ekim 2016’da New York’taki ödül töreninde gazetecilere) şu açıklaması, bu modelin bütçe için ne kadar “yıkıcı” olduğunu yalın biçimde anlatıyor:

DİĞERLERİNE ÖRNEK OLDU

“Böyle bir garantiyi kreditörlere teminat olarak vermek zorundaydık. Hazine’nin verdiği bu garanti, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Osmangazi Köprüsü’nde de örnek oldu. Avrasya Tüneli’nde günlük geçişin 68 binin altına inmeyeceğini düşünüyoruz. Yani Hazine’nin fark ödemesine gerek kalmaz.”

(Bir not: Bütçenin bu kadar ağır yükler altına sokulmasındaki politik sorumluluk; tek tek şirketler  ve tek tek şirket sahipleri değil. Bu tercihi kullanan devlette, daha doğrusu devlet aygıtını yöneten seçilmiş iktidarda. AKP iktidarında…)

Arıoğlu’nun sözlerine dönelim: 2020 yılından sonra, 68 500 rakamının aşılacağı ve bu seviye aşıldıktan sonraki gelirlerin %30’nun sözleşmeye göre devlete verileceğini yine aynı açıklamadan öğrenmiştik.

Bu tahminler tutmadı… Covid-19 pandemisi dolayısıyla da değil üstelik. Araç trafik garantisi verilen ulaştırma projelerinin hiçbirinde sözleşmeye konulan sayılar tutmadığı için devlet sürekli “cepten” yiyor. Üstelik artan döviz kuruna göre.

MÜCBİR SEBEP

Mücbir sebep halinde, sözleşmenin derhal ve karşılıklı anlaşarak feshedilmesini mümkün kıldığına yer veren yazım geniş ilgi gördü. Bazı okurlar, “derhal fesih” ile karşılıklı anlaşmanın çelişkili olup olmadığını sordu. Eğer devlet, şirketin yatırım harcamasını ve kreditörlere de kalan kredi borcunu ödemeyi kabul ederse, bu yatırımın devlete döneceği bizlerden saklanan o sözleşmede yer alıyor. Ancak son günlerde kapsamı giderek genişletilen “ticari sır” olduğu gerekçesiyle bu ayrıntılar kamuoyuna açıklanmıyor. Biz sadece bu projelerin garanti ödemesinden 2040’lı yıllara kadar ödemekle yükümlü olduğumuzu biliyoruz.

Öte yandan Avrasya Tüneli’nin örnek olduğu diğer garantili projelerdeki “mücbir sebep” maddelerinde, bu kadar açık bir “fesih” maddesi yer almadığını da öğrendim. Ayrıntıları ilerleyen zamanda paylaşacağım.

BÜTÇE YENİLENMELİ

Bu vesileyle, herbiri gerçekte birer tahmin ve öngörüden oluşan 2020 bütçe rakamlarının anlamının kalmadığını yeniden vurgulayalım. 2020 bütçesi hazırlanıp yürürlüğe girdiğinde Covid-19 pandemisi yoktu.  Küresel ölçekteki bu salgının yol açtığı ve açacağı kayıplar ve harcamaların hiçbiri bütçe tahminlerine, beklentilerine ve hesaplarına girmedi.

Dolayısıyla  ne vergi geliri olarak konulan 784.6 milyar TL’nin ne de pandemi yokken bile çok yüksek olan 138.9 milyar TL açığın tutma olasılığı vardır.

Yeniden görüşülmesi gereken bütçe rakamları için ne yapılacağını izleyeceğiz.
====================================
Dostlar,         

AKP’den ACİLEN KURTULMAK EN MÜCBİR SEBEP!

Biz ekleyelim;

– 2020  bütçesi 139 milyar TL açık öngördüğü gibi, aynı miktarda borç FAİZİ ödemesi ile de yüklü.

Herkes bilsin ki, 2020 bütçesinde her 8 TL’den 1’i, AKP iktidarının edindiği borçların salt faizine gidiyor..

Dahası var : 2020’de beklenen ulusal gelirin (yaklaşık 800 milyar Dolar) % 23’ü, yani yaklaşık olarak her 4 TL’den 1’i borç ödemesine gidecek..

Korona virüs salgını ile birlikte Döviz de uçuyor.. Dolar 7 TL sınırına dayandı.. Hastalıklı, borçlu ve güven vermeyen bir ekonomide paranın, TL’nin değeri de korunamıyor..

CDS primleri 600 puanı geçen, dünyanın borç verilebilirlik açısından en riskli – güvenilmez 5 ülkesi içinde olan ülkemiz…

18 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği batak işte böyle …

Memurundan, işçisinden salma salar gibi zorlayarak bağış isteyen Erdoğan, iktidarının karunlar kadar zengin ettiği yandaş dolar milyarderlerinden bu olağanüstü kırılgan tabloda, devletin bekası için gönüllü destek ya da SERVET VERGİSİ / VARLIK VERGİSİ isteyemedi..

Salgın nedeniyle yeterince kullanılmayan, olağan ortamda da beklentileri gerçekleştirmeyen araç geçişleri – kullanımı nedeniyle köprüler, havalalanları… için ise, tefeci fazizi ödercesine yerli – yabancı yüklenicilere Döviz cinsinden fahiş geriödemeleri sürdürüyor.. Onları TL’ye dönüştürmeyi, devletleştirmeyi, mücbir neden yüzünden erteleyip – ötelemeyi… gündemine hiç almıyor..

Bize anlatılan masal neydi??

  • Bütçeden 5 kuruş çıkmadan, hamdolsun bu yatırımları milletimize kazandırıyoruz..

Ne diyelim; afiyet olsun mu, zehir – zıkkım olsun mu, ayağa kalkıp bu harami bezirgan düzenine “ARTIK YETERRR, DURRRR!” mu??

İşte bu ekonomik çökkünlük yüzündendir ki; korona salgınında 14 günlük tam karantina uygulayamadı ve salgını daha az hasta – ölümle, daha az ekonomik bedelle, daha kısa sürede sonlandırabilmek olanaklı iken bu seçeneği kullanamadı Türkiye..

1 tam altının asgari ücreti geçtiği, 4 kişilik ailenin yoksulluık sınırının asgari ücretin 3 katını aştığı, 4,5 milyon açık işsizin, geniş tanımıyla 7 milyonu aşan işsizin olduğu, 130’dan çok ülkeden 130’dan çok tarım ürünü ithal eden, karnını doyuracak buğdayı bile üretmeyen bir ülke.. Doğallıkla demokrasinin, özgürlüklerin, hukuk devletinin de kırıntısına rastlanmayan totalitarizme savrulmuş 83 + 5 milyon kamburlu 88 milyonluk dev / cüce ülke..

TEK adam rejimi mi bu tablonun sorumlusu, böylesi bir tablo için mi tek adam rejimi gerekliydi?

Hangisi eyyy necip millet ve AKP yandaşı yurdum insanları, hangisi, hangisi??!!

  • AKP iktidarının Türkiye’ye ödettiği bedel, bu son örnekte de görüldüğü üzere, sanılanın – kestirilenin çoook üzerinde;
    hayal ötesi!

Sevgi ve saygı ile. 01 Mayıs 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

PROF. DR. AHMET SALTIK BAMBAŞKA BİR GERÇEĞİ SÖYLÜYOR:

PROF. DR. AHMET SALTIK BAMBAŞKA BİR GERÇEĞİ SÖYLÜYOR:

SALGIN BAYRAM SONRASI İNİŞE GEÇEMEZ, ÇÜNKÜ…….

Prof. Dr. Ahmet Saltık, başta Bilim Kurulu Üyeleri olmak üzere resmi açıklamaların epeyce dışından yaklaşımlarla gündemi sarsacak açıklamalarda bulundu.

Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, Saltık’ın hangi çıkışı üzerine yazısını geri çekti?

Saltık ”Pandemi inişe geçti, bayram sonrası durum daha anlaşılır boyutlara inecek.” açıklamalarını doğru bulmuyor ve

”Halka boşuna umut vermeyin.” diyor.

O zaman salgının geriye çekilmeye başlayacağı tarih ne?

Bilim Kurulu Üyeleri’nin şu anda toplumun %30’u bağışıklık kazandı açıklamaları niçin gerçekçi değil?

Toplumun 16 milyonluk bir kesimi açlık sınırının altında yaşarken, bağışıklık kazanmak mümkün mü?

Belediyeler Ramazan boyunca niçin et, süt ve peynir dağıtmalı? Ve diğer çarpıcı ayrıntılarla beraber

Prof. Dr. Ahmet Saltık yayınımıza konuk oldu…………. (31 dakika)

****
ORTAK AKIL PLATFORMU‘nun yetenekli, deneyimli ve çalışkan basın emekçisi Sn. Ferhan ŞAYLİMAN, dün 27 Nisan 2020 günü öğlen saatlerinde bizimle yukarıdaki söyleşiyi yaptı..

COVID19‘un geçiren insanlarımızın bağışık yanıt geliştirerek direnç kazanmaları son derece önemli salgını yenebilmek için..

Ne var ki, bilinmezler çok.. Yeni koronavirüs bulaşına (enfeksiyonuna) karşı gelişecek bağışık yanıtın oranı, derecesi, kalıcılığı, koruma gücü bilinmiyor.

Bir de, Türkiye’de, özellikle son 18 yıldır izlenen politikalarla YOKSULLUĞUN daha da yaygınlaştığı acı bir gerçek.

  • Nüfusumuzun %40’ı yoksulluk sınırı altında.

Dün yayınlanan verilerle 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı aylık 7 bin TL’yi geçti.. Asgari ücretin 3 katı!

Türkiye’de gelir dağılımı dünyanın en adaletsizlerinden. 36 OECD ülkesi arasıunda en diplerde. Nüfusumuzun %1’i, 800 bin elit insan, ulusal gelirimizin %54’üne el koyuyor..

Resmi işsizlik 4,5 milyonu aşıyor. Geniş kapsamlı işsizlik 7 milyonu aşıyor..

2020 bütçesi 1,1 Trilyon TL ve 140 milyar TL açık (borçlanma) var Bütçe yasasında.

Yine 2020 bütçesinde her 8 TL’den 1’i BORÇ FAİZİ!

2020 beklenen ulusal gelirinin 1/4’ü (%23) borç ödemesine gidecek.

  • Halkın beslenme sorunları var yaygın biçimde..

    Yeterli – dengeli beslenme olmaksızın BAĞIŞIK SİSTEMDEN yeterli direnç, hastalıkla savaş gücü beklenemez.. Dolayısıyla hastalığı geçirenlerin yeterince bağışık olması da..

Bu önemli bir handikap Türkiye için genel olarak ve özelde de yaşadığımız salgın ile başetme bakımından..

Bu dönemde toplum beslenmesini iyileştirecek sosyal programlara gereksinim var.

Sn. Şayliman sordular, biz de bilimsel bilgilerimizi kanıta dayalı olarak sunmaya çabaladık.

ORTAK AKIL PLATFORMU Yöneticisi Sn. Enis TÜTÜNCÜ’ye ve bize bu söyleşi fırsatını veren Sn. Ferhan Şayliman’a teşekkür ederiz.

Sn. Şayliman ile bir önceki söyleşimiz aşağıdaki başlığı taşıyordu :

izlenmesini, paylaşılmasını.. yararlı olmasını diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 28 Nisan 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ODATV’de NURZEN AMURAN İLE KORONA SALGINI SÖYLEŞİMİZ

ODATV’de NURZEN AMURAN İLE
KORONA SALGINI SÖYLEŞİMİZ

Vahşi kapitalizmi mutlaka dizginlemeliyiz

Nurzen Amuran sordu,
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık yanıtladı…

ODATV SÖYLEŞİSİ İÇİN
Prof. Dr. AHMET SALTIK’A YÖNELTİLEN SORULAR ve YANITLARI

Giriş : Bu gün, yaşadığımız Covid-19 krizini konuşacağız. Ancak salgının yarattığı ortamı değerlendirmeden önce kuruluş yıllarımızdaki sağlık alanındaki atılımlara da değinmek gerekir. Neler yapılmış ve bugün hangi aşamadayız? 1920 yıllarında Cumhuriyetin ilk kabinesinde Dr. Adnan Adıvar ilk Sağlık Bakanı olmuş ve sağlık stratejisini Koruma ve kurtarma üzerine planlamıştı. İlk bakteriyoloji laboratuvarları o dönemde kurulmuştu. Burgaz adasında verem sanatoryumu ve 1924’de  Heybeliada Senatoryumu  açılmıştı. 1925 yılında Sağlık Bakanı olan Dr. Refik Saydam zamanında 100 dispanser hizmet vermeye başlamış, İstanbul ve Sivas’ta iki “sıhhiye memuru” okulu açılmıştı.. Sıtma trahom, frengi ve kuduz ile mücadele hükümetin öncelikleri arasında yer almıştı. Sağlık konusunda Hükümet programında, “Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu açılması, Milli Tıp Kongreleri düzenlenmesi” öngörülmüştü. 1928’de Umumi Hıfzıssıhha Kurumu kurulmasına ilişkin yasa çıkarılmış, Sivas ve Ankara’daki kimyahaneler birleştirilerek Hıfzıssıhha Kurumu oluşturulmuştu. Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlığın korunması ve savaş yıllarında halkın ızdırap çektiği salgınların önlenmesi hükümetin bir numaralı sorunuydu. Koruyucu hekimliğe verilen önemin başlangıç noktası Cumhuriyetin ilk yıllarına dayanıyor.

1-Sayın Dr. Ahmet Saltık; o dönemlerin koruyucu hekimlik adına devrim diye kabul edeceğimiz başka hangi atılımlar olmuş? Sözgelimi Sıtma ve çiçek hastalıklarıyla mücadele de neler yapılmış?

YANIT 1: Sn. Nurzen Amuran, ODATV’de uzun zamandır sürdürdüğünüz başarılı söyleşileriniz için sizi kutlamak ve teşekkür ederek başlamak isterim. Sanırım daha önce de 2 kez beni konuk etmiştiniz. ODATV’ye dönük demokrasi ve hukuk dışı baskıları açıkça ve yüksek sesle kınıyorum. İktidarı basın özgürlüğüne bütünüyle saygılı olmaya, dahası onu korumaya çağırıyorum bir kez daha. ODATV çalışanlarının direncini ve savaşımını bütünüyle destekliyorum ve yanında yer alıyorum.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizin ilanıyla birlikte sıra Kurtuluş’tan Kuruluş’a gelmişti. Her bakımdan bitik ve yıkık bir Anadolu ve halk vardı. Gençler ve erkekler Balkan savaşlarından beri kırılmış, geriye yaşlılar, kadınlar ve öksüz-yetim çocuklar kalmıştı. Bir de çok sayıda bulaşıcı hastalık Anadolu’da kol geziyordu. Çiçek hastalığı için Sivas Hıfzıssıhha Kurumunda aşı üretiliyordu:

Büyük Önder Mustafa Kemal Paşa.. hala bize kol kanat geriyor.. bir de o zaman aşı üreten ve başka ülkelere bağışlayan bir Türkiye vardı! Utansın dinci yobaz Atatürk düşmanları! 1 Mart 1921 TBMM açış konuşmasında dile getiriyor üretilen aşı tür ve miktarını, rakam veriyor, milyonlarca insanımızı aşıladık ve ihraç ettik diye..

“.. Sağlık çabalarımızın önemli bir bölümü bulaşıcı ve salgın hastalıkların sınırlanıp engellenmesine ayrıldı…  Bu tür hastalıklardan yalnız çiçek ile lekeli humma kimi bölgelerde sınırlı bir salgın eğilimi göstermişse de, zamanında sağaltım ve koruyucu önlemlerle önlerine geçilmiştir.. Bulaşıcı ve salgın hastalıklarla savaşım gerekleri düşünülürken elbette en önce akla sağlık önlemlerinin uygulanmasında biricik etkili hekimler ve sağlık memurları gelir. Geçen yıl (1922) ülke içinde memur olarak atanan hekim miktarı 337, sağlık memurlarının adedi 434 idi. Ülkenin gereksinimini sağlamaktan uzak olan bu miktarın bu sene…  Hekimlik aylıklarının artırımı ve aynı zamanda mektepten çıkacak hekimlerimize zorunlu hizmet yükleme ve fazla hekim yetiştirilmesi ilkesine yönelmek yoluyla bugün görülen boşlukların doldurulması düşünülmektedir… Bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı insanları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen aşıları hazırlamak ile meşgul Hıfzıssıhha Kurumlarımız tam başarı ile çalışmasına devam ve savaşıma yararlı hizmet yerine getirmektedirler. 1337 senesi (1921) içinde üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas (Hıfzıssıhha) Kurumu, geçen yıl içinde beş milyon kişilik çiçek aşısı, 537 kg kolera, 407 kg tifo aşıları üretmiş ve bunlar halka yaygın biçimde uygulanmıştır…” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Cilt I-III, sayfa 306-7, ahmetsaltik.net/ arsiv/2014/06/Erken_Cumhuriyet_ Donemi_Saglik_Hizmetleri1.pdf)

Sıtma Savaşı için ise Sağlık Bakanlığında ve ülke genelinde özel savaşım (mücadele) birimleri kuruldu. Bataklıklar kurutuldu (günümüzde bu yöntem doğru bulunmuyor), ilaçlamalar yapıldı. Sıtma Savaş Memurları yetiştirildi ve tüm yurdu karış karış gezerek ateşli insanların parmak uçlarından kan örneği alarak laboratuvarlara taşıdılar (Aktif sürveyans). Böylece, sağlık kuruluşuna başvur(a)mayan insanlar toplum içinde erkenden bulunarak sağaltıma (tedaviye) alındılar ve bulaş (infeksiyon) zinciri kırılmaya çalışıldı. Bu hastalığın hala bir aşısı yok ve Sıtmanın İmhası Hakkında Yasa desteği ile hastalık salgın olmaktan çıktı ve ülkemizde son derece sınırlandı. Çiçek için ise yaygın aşılama, Kemal Paşa’nın deyimi ile “halka yaygın biçimde uygulanmıştır.” 1978’e gelindiğinde, Dünya Sağlık Örgütü, yeryüzünden bu hastalığın kökünün kazındığını (eradikasyon) duyurdu. Onlar,

  • Mustafa Kemal Paşa ve yoldaşları, DEVLETİN 1 NUMARALI GÖREVİNİN HALKIN SAĞLIĞI VE SAĞLAMLIĞI OLDUĞU ülküsüne sahiptiler ve gereğini yaparak Anadolu’da bulaşıcı hastalıklarla savaşta da tüm insanlığa örnek olabilecek destanlar yazdılar.

2-Günümüze dönersek, Türkiye Cumhuriyeti, sosyal devlet kimliği taşımasına rağmen sağlık hizmeti, “satın alınan hizmetler” sınıfında kabul edildi. Bu nedenle hastaneler ticari işletme olarak değerlendirildi. Covid-19’la birlikte kamucu sağlık hizmetinin önemi anlaşıldı. Salgınla birlikte yaşadığımız bu acı deneyimden sonra sizce sağlık sisteminde yeni bir yapılanmaya gidilme olasılığı var mı? Nasıl bir sağlık sistemine gereksinim var?

YANIT 2 : Belirttiğiniz gibi Anayasa’nın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini sayar ve 4. madde ile de ilk 3 maddenin değiştirilemeyeceğini bağıtlar. Bunlar arasında demokratik ve sosyal hukuk devleti nitelikleri de yer alır. Pek çok anayasa hükmü, doğrudan – dolaylı yükümler tanımlar Devlete Ulusun sağlığı için. 56. madde özellikle sağlık konusunu düzenler ve daha ilk tümcesinde

Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama yaşama hakkına sahiptir.” der.

Ne var ki AKP iktidarı Haziran 2003’te, bütünüyle kökü dışarıda, asla yerli ve milli olmayan politikalarla, her alanda olduğu gibi sağlık alanında da piyasalaştırmaya – özelleştirmeye açtı ülkemizi. Dönemin Sağlık Bakanı (Recep Akdağ, MİLLİYET, 26.07.2003) apaçık “hastaların müşteri olarak görüleceğini” söyledi. Merkezi Planlama rafa kaldırıldı, DPT kapatıldı, özel hastaneler hızla çoğal(tıl)dı. Türkiye MR, BT gibi yüksek teknoloji ürünlerinde Dünyayı çok geride bıraktı, Yoğun Bakım birimlerinde de öyle; OECD’nin 4,5 katı, ABD’yi bile epey sollayarak. Genel sağlık Sigortası kuruldu 2008’de ve zorunlu tutuldu; vergi ile sağlık hizmeti almamız gerekirken ayrıca PRİM = EK VERGİ ödemeye zorlandık, yetmedi, giderek cepten harcamalarımız çoğaltıldı ve yersiz yüksek teknoloji, tetkik ile milyarlarca $ servetimiz yerli – yabancı sermayeye RANT olarak aktarıldı. Şehir hastaneleri tuzu biberi oldu bu talanın, işleyen güzelim hastaneler kapatılıp, ek yatak kapasitesi yaratılmaksızın kiralık hastane binalarına geçildi. SGK’nın muazzam açıkları, halka sağlık güvencesi sağlıyoruz kalkanı gerisinde rant olarak yerel – küresel yandaş sermayeye aktarıldı. COVID19 salgını bize ayna tuttu. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM süslü sözleri gerisinde salgınla başedemediğimizi gösterdi. Sağlık çalışanı yetersiz, yataklar yetersiz, kapasitenin önemli bir bölümü özel sektörde ve onlar pandemi hastanesi olmak istemiyorlar. Ayrıca 1. Basamakta Sağlık Ocakları yerine Aile Hekimliği ve Toplum Sağlığı Merkezleri var ve salgınla asıl savaşı yürütüleceği 1. Basamak olağanüstü zayıf; sürveyans ve filyasyon, olması gerekenden çoooooook geride. Varsa yoksa tedavi ve hastaneciliğe – yüksek teknolojiye abartılı yatırım yapmışsız ama koruyucu sağlık hizmetlerini çooooook ihmal etmişsiz. Bu salgın bize Devletin kamusal sorunluluğunun vazgeçilmezliğini öğretti umarım. İşte ABD tipik örnek. Mutlaka kamusal, bütçeden karşılanan, sağlığı meta değil en temel insanlık hakkı olarak gören ve koruyucu sağlık hizmetlerine tartışmasız – kesin bir öncelik veren politika izlemeli; neo-liberal küreselleşmenin = yeni emperyalizmin insanlığa açlık, ölüm, savaş, salgın.. getirdiğini görmeli ve ana eksenimizi M. Kemal Paşa’nın rotası “6 OK” a döndürmeliyiz. Kamu öncülüğünde, planlı, ılımlı devletçilik ve merkezde insan!

3- Yaşadığımız Covid-19 krizine dönersek, toplumsal dayanışmaya çağrı yapılıyor ama krizi yönetenler dar bir kadro ile krizi yönetmeyi tercih ediyorlar. Sizce salgın sürecinde tıp uzmanları yanında mesleki uzmanlık alanlarına bağlı dernek, sendika ve meslek örgütleri temsilcilerinin, en önemlisi de yerel yönetimlerin temsilcilerinin kriz yönetiminde bulunması, karar vericilerin de salgınla mücadeleyi siyasetin üstünde bir sorun olarak değerlendirmesi gerekmez mi?

YANIT 3 : Sorunuz gerçekte yanıtını da içermekte Sn. Amuran. COVID-19 küresel salgını ile başedebilmek için hem toplumsal seferberlik ilan etmek hem de kimi yasal kurumları dışlamak kabul edilemez. Bilim Kurulu kurulması son derece yerinde olmuştur, zaten tersi düşünülemez. Ancak KURUMLARIMIZ olmadığından, KURUL’lara mahkum oluyoruz. Yaşamda en geçek yol gösterici BİLİM ve AKIL!dır! Bu Bilimsel Kurulun kararları kamuoyuna açıklanmalı ve siyasal iktidar gereğini tam olarak yerine getirmelidir. 26 üyeli Bilim Kurulunda başta salt 1 Halk Sağlığı Uzmanı vardı. Oysa tıp dünyasında çok iyi bilinir ki, Salgın Yönetimi Halk Sağlığı Uzmanlarının işidir. Bu eksik / hata, epey gecikmeyle, yaygın itiraz ile bir ölçüde düzeltildi, 7 Halk Sağlığı Uzmanı kurula katıldı. Ancak 6023 sayılı yasa ile kurulan ve Türk hekimlerinin yasal temsilcisi olan meslek örgütü TTB’den (Türk Tabipleri Birliği) temsilci alınmayışı iktidarın bitmeyen çelişkilerindendir. Ayrıca Anayasanın 135. maddesinde Kamu Kurumu Niteliğinde meslek kuruluşlarının ayrı ayrı yasalarla kurulması emredilmiş ve anayasal korumaya alınmıştır.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı başkanlığında bir Ulusal Salgın Yönetim Merkezi kurulmalı ve Tıp Bilim Kuruluna ek tarım, turizm, ulaştırma, eğitim, milli savunma, hukuk.. gibi kritik sektörlerde krizin yönetimi için geniş kapsamlı eşgüdüm ve işbirliği sağlanarak kısa, orta, uzun erimli makro ve mikro planlar hızla geliştirilmeli, uygulamaya konmalıdır. Bu süreçlerde katılımcı, liyakate, saydamlığa ve demokratik hukuk devleti ekseninde insan haklarına öncelik verilmelidir. Asla unutulmasın ki;

  • Devletin 1. görevi yurttaşlarının can güvenliğini / yaşam hakkını güvence altına almak ve onurla sürdürülmesini sağlamaktır.

4-Bilim Kurulu’nun toplantı sonrası kamuoyuna yapılan açıklamalarının Bilim kurulu üyeleri tarafından yapılmasını öneriyorsunuz. Neden Sağlık Bakanı değil de Bilim kurulu temsilcisi bu açıklamaları yapmalı? Sağlık Bakanı da sonuç olarak bir hekim.

YANIT 4 : Sağlık Bakanı yürütme organının 16 Bakanından biridir. Her Bilim Kurulu toplantısına doğrudan katılması gerekmez. Bakan / Bakanlık Yürütme organı olduğundan, Bilim Kurulunun kararlarını uygulama konumundadır. Kurulun içinden seçilecek 1 sözcü, daha da bilimsel yetkinlikle kararları günlük olarak kamuoyuna aktarabilir. Hatta 2 üyeyi de yanına alarak teknik soruları yanıtlayabilir. Bu tablo Kurumlaşma eksiğinin yansımasıdır. ABD’de, “Surgeon General” denilen kişi Sağlık Bakanlığı adına tüm açıklamaları yapar ve tam olarak güvenilirdir.

  • Türkiye’de salgının çok ağrı bir tablosunu yaşıyoruz.
  • S. Bakanı büyük çaresizlik ve yetersizlik içinde.

Her akşam halka bu “ağu” nasıl içirilir / yutturulur, onun yansımasını da görüyoruz açıklamalarda. Halkla ilişkiler (PR) uzmanlarının ve Sosyal Psikologların, İletişimcilerin hazırlanmasına destek verdiği çok belli olan kalıp – mistik söylemler düzenlenmektedir.. Daha çok duygusal alana / algı yönetimine dönük bu yöntemin, yerini serinkanlı – sağduyulu, uzmanlara bırakılan bilimsel açıklamalar almalıdır.

5- Televizyonlarda eleştirilerinizi şimdiye kadar yürütülen çalışmalara katkı sağlamak amacıyla yaptınız. Bazı önerileriniz geç de olsa gerçekleştiriliyor. Hafta sonlarındaki sokağa çıkma yasakları etkin önleyici bir önlem midir, başka önerileriniz var mı?

YANIT 5 : Evet, Türkiye’de halen görevde olan en kıdemli Halk Sağlığı Uzmanı / Öğretim üyesi benim (Kasım 2020’de emekli oluyorum). Bilim Kurulunda öğrencilerim var. Birçok önerimiz, gecikmeyle de olsa yerine getiriliyor. Sahra hastaneleri, Bilim Kuruluna yeterince Halk sağlığı Uzmanı alınması, test sayısının artırılması (hala çok yetersiz), savaşımın hastanelerden 1. Basamağa kaydırılması filyasyon yapılması, sürveyansın aktifleştirilmesi (hala yapılmadı), karantina mekanları yapılması, salgın bilgilerinin paylaşılması (artırıldı ama hala çok yetersiz), antikor taramasının planlanması.. Başlangıçta yaygın aktif sürveyans yani kapı kapı dolaşarak milyonlarca kişiye test yapılsa idi şimdi inişe geçmiştik. Test sayısı hala çok yetersiz. DSÖ, salgının düz çizgi (plato) çizmeye geçmesi için her gün 40 milyon test öneriyor. Bu, Türkiye’de her gün 440 bin test yapılmasını gerektirir ancak 1/11’ini ancak yapıyoruz. Bu durumda salgın uzar demiştik, görüldüğü gibi uzuyor, Türkiye hala tırmanışta. Sonrasında hafta sonu, benim “piknik karantinaları” dediğim, dünyada örneği olmayan alaturka uygulamalar geldi. Beklenen yararı sağlamadığı ortada, Türkiye çok büyük bir hızla olgu sayısı bakımından tırmandı ve İran’ı, Çin’i geçti, 7. sıraya tırmandı dünyada. Önlem aldı isek önceden, geciktirdi isek hastalığın girişini ülkemize, 40 günde nasıl oldu da Çin’in 80 günde başettiği sorunu çözemedik, yaşadığı hasta sayısını aştık!?? Bunun 2 açıklaması var : Ya önceden önlemler yetersizdi, hastalık ülkemize 11 Mart’tan çok daha önce girdi ve yayıldı, adını koy(a)madık ya da sonrasında salgınla savaşımda çooook başarısızız; 3. seçenek yok!

  • Halka masal anlatmaya son verilmelidir.
  • Geldiğimiz yerde artık, en az 14 gün tam karantina
    ilan edilmelidir, başka çare kalmamıştır.

Bu ilan geciktirildikçe hastalık ve ölümler daha da artacak / artmıştır, ekonomi çok daha ağır yük altına girecektir. Ekonomi hocalarının ardışık hesaplamaları hep bu yöndedir. 14 günlük tam karantinanın bedeli, halen beklenen 2020 ulusal gelirinin %10’una yaklaşmıştır. Bu oran dün daha küçüktü, yarın daha da büyük olacaktır. Bu yapıl(a)mayacaksa, hafta sonları karantinaları dahil, hafta içinde de halen pek çok ülkenin uyguladığı biçimde test sayısı çok ama çok artırılmalıdır. ABD son günlerde HERKESE TEST stratejisini tartışmaktadır. (How ‘Broad, Ubiquitous Testing’ Can Help Restart the U.S. Economy)

6-En büyük riski taşıyan alkışlarla andığımız sağlık çalışanlarının şu süreçte basına yansımayan ama sizlere ulaşan çözüm bekleyen farklı sorunları var mı ?

YANIT 6 : Evet var.. pek çok.. Yeterli kişisel koruyucu donanım gereksinimi son günlere dek giderilemedi. Çin’de 82 günde 3000 sağlık çalışanı hastalığı aldı, bizde bunun yarısı kadar sürede o rakamı yakaladık. Bir Vali, son derece düzeysiz açıklama / suçlama yönlendirdi sağlık çalışanlarına, mutlaka görevden alınmalı ve disiplin cezası verilmeli. Hastanelerin yakınlarında yatacak yerler sağlanmalı, özlük hakları mutlaka iyileştirilmeli (performans ödemelerinden bağımsız, emeğin  tam karşılığı). Mesleksel bağımsızlıklarına asla müdahale edilmemeli. COVID-19 tanısı koyduklarında ASLA BASKI GÖRÜP DEĞİŞTİRMEYE ZORLANMAMALILAR.. Gömme (defin) belgelerinde de benzer baskı ve kamuoyunu yanıltmalara kesin olarak son verilmeli. Atama bekleyen sağlık çalışanları güvenceli istihdamla atanmalı. KHK ve güvenlik soruşturmaları artık ve hızla bitirilmeli. COVID-19 nedeniyle hastalananlar, engelli kalan ve ölenler MESLEK HASTALIĞI (5510 s. Yasa md. 14) sayılmalı ve geride kalanlarına özlük hakları tam verilmelidir. Yüz bini aşkın hekimin meslek örgütü olan TTB mutlaka salgın yönetim süreçlerine katılmalı ve Sağlık Bakanlığına yönelttiği sorular, asgari nezaket gereği olsun, saydamlıkla yanıtlanmalıdır.

7-Salgın sürecinin denetim altında tutulabilmesi için güvenilir ve nitelikli bir aktif sürveyans sistemi kurulmasını önermiştiniz. Bu sistemin uygulanmadığını söylüyorsunuz. Faydası nedir uygulanmamasının gerekçelerini öğrendiniz mi?

YANIT 7 : Bu çok kritik bir soru. Salgın yönetiminde izlenecek stratejide anahtar işlevde. AKTİF SÜRVEYANS yapmak demek, Çin gibi bir an önce salgınla yüzleşmek, bir anlamda REST çekmek ve ŞAH MAT hamlesi yapmaktır. Çin, Hubei / Wuhan’da tam karantina uyguladı ordu birliklerini ve askeri sahra sağlık lojistiğini de tam kullanarak. İnsanlar evlerine kapatıldı ve kapı kapı dolaşarak test yapıldı. Hastalık bir eyalette sınırlandı ve olgu sayısı hızla tırmandı, biner kişilik ek 2 sahra hastanesi 10 gün içinde yapıldı (bizde yangın bacayı sarınca önerimiz kabul edildi ama 45 günde bitecek!!??), erken tanı konanlar tedavi edildi, kuşkulu olanlar toplumdan ayrıldı, gerekenlere test yinelendi, hastaneden taburcu edilenler 14 gün daha topluma iade edilmedi, sınır kapıları zamanında kapatıldı… Biz hem sağlık kapasitemizle şişindik hem de aktif sürveyans yapmayarak Çin’in stratejisini izle(ye)medik, zamana yayıyoruz. Böylelikle 3 hançeri kendi kendimize saplıyoruz:

  1. Daha çok hasta
  2. Daha çok ölüm
  3. Salgının uzamasıyla ulusal ekonomide
    çok daha ağır çöküntü.

8-Üzerinde çokça tartışılan İnfaz Yasasıyla birlikte cezaevlerinden çıkanlara hangi koruyucu önlemler alındı, sözgelimi tanı sürecinde kullanılan testler uygulandı mı, nasıl bir takip süreci izlenecek?

YANIT 8 : Hoşgörünüzle, Mülkiye mezunu da olduğumdan ve Sağlık Hukuku uzmanlığım da olduğundan, şu irdelemeyi yapayım önce : İnfaz Yasası gerçekte adaletsiz / eşitsiz, dahası AYRIMCILIK yapan bir yasa oldu. İktidara karşıt gazeteciler, düşünce suçluları (nasıl oluyorsa!?) ayıklanarak yararlandırılmadı. Yapılan gerçekte bir özel af yasası idi ve Anayasa  md. 87 uyarınca 3/5 TBMM çoğunluğu ile 360 oyla geçebilirdi. AKP – MHP koalisyonu bu sayısal güce sahip olmadığından, muhalefetle pazarlık – uzlaşmaya da yanaşmadı ve bildiğini okudu. Acelesi de vardı bir bakıma, salgın bahane edildi, Cezaevlerinde yatak kapasitesinin onbinlerce fazlası tutuklu – hükümlü vardı AKP Türkiye’sinde.. Ülkemiz açık – kapalı cezaevine dönüştürülmüştü. Cezaevlerinde salgın riski gerçekten vardı. Ancak hızla prefabrik mekanlar yaratılabilirdi açık cezaevlerinin geniş alanlarında ya da başka bir yasal düzenleme ile infaz ertelenerek filli af yerine konabilirdi koşullu olarak. İdeal olarak bu insanlara düzenli aralıklarla, örneğin haftada 1 kez test yapılması gerekirdi. Düzenli taramalar yapılmalı, hijyen ve konaklama koşulları iyileştirilmeli idi. Yakınması olanlar erkenden sağlık hizmeti alabilmeli idi. Bunlar büyük ölçüde uygulan(a)madı. AKP iktidarı hem yangından mal kaçırdı hem de bir başka başağrısından bir an önce kurtulmak istedi. 90 bin dolayında insan, salgın yaşanan bir ülkede, toplumun içine adeta serseri mayın gibi dağıtıldı. Mutlaka, tahliye öncesi testlerin (-) olması gerekirdi, hatta ardışık 2 testin.. Yine de 14 gün karantina mekanlarında tutulup (boş kalan büyük tatil köyleri, oteller, satılamayan onbinlerce TOKİ evleri..) ardından evlerine parça parça yollanmalıydı. Son 2 haftadır günlük ölüm sayıları 100’ün üstüne çıktı. Bunda cezaevlerinden salıverilenlerin ve 10 Nisan gecesi faciasının payı olsa gerek.

9- Kaybettiğimiz her vatandaşımızın acısını rakamlarla duyurmak, diğer ülkelerle rakamlar üzerinde başarı diye açıklamak bana acı veriyor. Ancak daha fazla kayıp olmaması için gösterilen çabayı da unutmamak gerekir. Yoğun bakımdaki hasta sayısında ve hastanede yatan hasta sayısında azalma olduğu dile getiriliyor. Sağlık Bakanı Bilim Kurulunun kararları doğrultusunda hastaların tedavi süreçlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda önerileriniz var mı?

Yanıt 9 : Evet.. Her akşam felaket verilerini halka soğukkanlılıkla aktarmak kolay bir iş değil.. Dile kolay, son 2 haftadır her gün 100’ün (yüz!) üstünde yurttaşımızı COVID-19’a kurban veriyoruz. İnsan duyarlığımızı asla yitirmememiz gerek. Bu durum böyle sürdürülemez! Sosyal psikoloji alt üst olur ve bunalım yönetilemez boyutlara varabilir. Dünyadaki son durum aşağıdaki gibi 🙁https://www.worldometers.info/coronavirus/, April 24, 2020, 14:00 GMT)

Yukarıdaki 2 grafikte, hala, büyük bir hızla olgu ve ölüm sayılarının dünyada tırmanmakta olduğu görülmekte.

Türkiye verileri 101,790 olgu (vaka, hasta);  son günde yeni hasta 3,116; toplam ölüm sayısı 2,491; son gün ölen sayısı 115.. Bunlar ürkütücü veriler ve bir başarıya değil tersine işaret ediyor! (24.04.2020 https://covid19.tubitak.gov.tr/turkiyede-durum)

Türkiye verileri, aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi Dünya eğilimlerinden ayrılıyor ve kendi içinde de ciddi biçimde tutarsız. Örn. hasta sayılarında büyük bir hızla tırmanma göstererek İran’ı, Çin’i aşan ve 7. sıraya yerleşen Türkiye, ölüm oranlarının düşüklüğünde ise dünyada birinci! Keşke doğru olsa.. Ölüm rakamları da hasta sayıları da gerçekçi değil, değişik nedenlerle gerçek olmaktan uzak, yer yer makyajlı, yer yer kötü yönetim örneği kayıt hataları ve eksiklikleri. Örneğin Sağlık Bakanı ölümlerdeki düşüşün / muazzam başarının erken tanıya dayalı olduğunu söylüyor ama erken tanı hastanede konmaz; aktif sürveyans – filyasyon ile / toplum içinde test yaparak konur; bu çok yetersiz. İkinci olarak, gerçekten erken tanı koyuyor isek, yoğun bakıma gereksinim düşük olmalıdır. Yoğun bakımdaki hasta oranı dünya genelinde %2,16 iken, Türkiye’de %2,76. Üstelik Türkiye yaşlı bir nüfusa değil, genç bir nüfusa sahip. İtalya, ABD, İspanya, Fransa, İngiltere, Almanya, Japonya’da 65+ yaş nüfus %20’nin üstünde iken, Türkiye’de %9!

Not : Üstteki grafikte fahiş bir hata var!!
Mavi çizgili olgu sayıları sağdaki Y eksenine göre on bin gibi görünüyor ve iyileşen hastaların sayıca çok altında. Oysa soldaki Y ekseninde 102 bine yakın gerçek sayı görünüyor ama her 2 Y ekseni de nümerik eşelde. Böylece iyileşenler, varolan hastaların 5 katı gibi ya da tersine, varolan 102 bin hasta 10’da 1’i gibi algılanıyor.. Olacak şey değil! Tıp Fakültesi 1.-2. sınıf öğrencisi tablo – grafik yapma ve okuma – değerlendirme tekniklerini, hilelerini öğrenir. Ayrıca Dünyadaki ölüm ve olgu sayılarını gösteren 2 ayrı grafikte X ekseni uzunluğu ayrı ayrı, Türkiye için verilerin sunulduğu hemen üstteki gafikte olanın yarısı. X ekseni gereksiz (Bilerek!?) uzatılarak bir algı yanılsamasına, eğimin gerçekte olduğundan daha az algılanmasına yol açıyor. S. Bakanlığı bu tür fahiş hatalara (algı yönlendirmelerine?!) asla düşmemeli, tenezzül etmemeli..

Türkiye’de izlenen sağaltım (tedavi) rejimleri Dünyadan çok farklı değil. Hemen hemen tüm devletler eldeki birkaç ilacı denemekte. Eğer gerçekten bilimsel olarak çok başarılı sonuçlar aldı isek buna elbette seviniriz ve bir an önce bilimsel makalelere dönüştürülerek dünyanın saygın tıp dergilerinde yayınlanmasını, bilimsel eleştiriye açılması ve dünyanın yararlanmasına sunulmasını diliyoruz Bilim Kurulunca.

10- Dünya Sağlık Örgütü bu süreçte kendine düşen sorumlulukları yerine getirdi mi? Çünkü çalışmalarını eleştirenler oldu. Trump, DSÖ’yü “Çin’in dezenformasyonunu yaymakla” suçladı.  Verdiği fonu durdurdu, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, “bilgi iletme veya uyarı yapma eksikliği bulunuyor.” dedi ve DSÖ’nün “devletlerden bağımsız hareket etme kabiliyeti zayıf” diye ekledi. Sizce salgın sırasında bağımsız mı hareket etti yoksa salgını duyurmakta geç mi kaldı, DSÖ için neler söylersiniz?

YANIT 10 : Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kuruluş Anayasasına uygun olarak görevlerini yerine getirmekte. Genel Başkan Dr. Tedros Adhenom Gebreyesus ve çalışma arkadaşları, kurumsal olarak DSÖ’nü başından bu yana vargücüyle salgın yönetimi sürecine koştular. Çin’i ziyaret ederek yerinde incelemeler yaptılar. Sürekli ve kademeli olarak uyarı ve yol gösterme yükümünü yerine getirdiler. Süreci izlediler, tanı ve sağaltım için protokoller geliştirdiler. Uluslararası Kodlamada COVID-19 için ek 2 kodu zamanında sisteme eklediler (Türkiye kendini uyarlamada gecikti). Aşama aşama alarm düzeyini yükselttiler 11 Mart 2020 günü “Bu bir Küresel Pandemidir (kıtalararası salgın)” dediler. DSÖ bu bağlamda deneyimli ve birikimlidir. ABD Başkanı Trump’ın DSÖ’ne ilişkin saldırısı iç politikaya yöneliktir ve ABD sağlık sistemindeki utanç verici yapılanmanın yüz kızartan sonuçlarını örtbas amaçlı hedef şaşırtmadır. BM sistemi ve DSÖ Anayasasına göre üye ülkeler DSÖ’ne akçalı (mali) katkı yapak zorundadır. ABD, hukuk dışı olarak yıllık 500 milyon $ ödeneğini askıya almıştır. Şovdan öte boyutu yoktur ve DSÖ’nü akçalı sıkıntıya düşürürse, bundan tüm dünya zarar görür. Nitekim Çin, ek olarak 30 milyon $ destek verdi DSÖ’ne.

DSÖ Genel Başkanı Dr. Gebreyesus’un 10 Aralık 2017 Dünya İnsan Hakları gününde yaptığı küresel çağrı son derece önemlidir. Genel Başkan o çağrısında (Universal Health Coverage – UHC) herkesin – her yerde sağlık hizmetine erişebilmesini bir temel (essential) hak olarak nitelemiş ve uluslararası topluma etkili bir çağrı yapmıştı. Dünya nüfusunun yarısının sağlık hizmetlerine erişemediğini, her yıl yüz milyon insanın kaçınamadığı sağlık giderleri yüzünden aşırı yoksulluğa sürüklendiğini…. Özetle derin ve kabul edilemez sağlık eşitsizliklerini kanıta dayalı olarak gündeme taşımış ve net önerilerde bulunmuştu. Neo-liberal kapitalizmin bu TEMEL HAK çağrısından çok rahatsız olduğu ve “not ettiği” görülüyor. Aynı Trump, insanların bedenlerine dezenfektan şırınga edilmesi ile COVID-19’dan korunmayı (!) önerebilecek ölçüde şaşkınlaşmış görünüyor!!

11–Geçtiğimiz günlerde bir söyleşi okumuştum: “Salgınlar ve Toplum: Kara Vebadan Günümüze” adlı bir kitap da yazan Prof. Frank Snowden, “insanoğlunun tek bir silahı var: Zekaları. Bizim tek silahımız bilimsel tıp ve bilimsel kamu sağlığında vücut bulan zekamız.” demiş. Bu salgın bitince ülkemizde yöneticiler karar vericiler kendilerini bilime daha çok yatırım yapmak zorunda hissederler mi, sözgelimi devlet bütçesinde Diyanete ayrılan paydan daha çok para sağlığa ayrılır mı ne dersiniz?

YANIT 11 : Bu salgın kuşkusuz büyük bir musibet.. Bin nasihate bedel olur mu, göreceğiz. Ancak bununla bitmeyecek. Çünkü 7,8 milyar nüfus Küremize kaldıramayacağı ölçüde büyük, yetmiyor zavallı gezegenimiz. Nüfus artışını mutlaka frenlemek ve HER AİLEYE 1 ÇOCUK ile yetinmeliyiz. Mutlaka çok tasarruflu yaşamayı öğrenmeliyiz. Doğaya saygılı – barışık olmalıyız. Vahşi kapitalizmi mutlaka dizginlemeliyiz. “Sürdürülebilir kalkınma” söylemi (paradigması, metaforu) iflas etmiştir. Yerini “sürdürülebilir yaşam” a (sustainable life) bırakmalıdır.

  • Neo-liberal küreselleşme kamuyu – devleti “tu kaka” ilan etmiş ve dünyayı yağmalayarak sömürmüş ve yoksulluğun – işsizliğin – eğitimsizliğin – sanatsızlığın – kültürsüzlüğün.. yozlaştırıcı iklimini dayatmıştır.
  • Bu düzen böyle gitmez, insanlar yeniden Devleti ve kamusal temel hizmetleri SAĞLIK + EĞİTİM + ADALET + GÜVENLİK.. ısrarla isteyeceklerdir vergilerinin karşılığı olarak..
  • Türkiye’de de SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM adlı sefalet politikalarına son verilmeli; kamu öncülüğünde ılımlı devletçi – planlı ekonomiye geçilmeli; sağlık hizmetleri Devlete ödev, yurttaşa hak olarak netlikle kabul edilmelidir.

DİB’na genel bütçeden 2020 bütçesinde 11-12 milyar TL ödenek ayrılması (bütçenin %1’i) laik bir devlette Anayasaya aykırıdır. DİB, herkesin vergisi ile din adına hurafeyi – gericiliği – yobazlığı tüm inanç kesimlerine dayatamaz; bu apaçık bir insan hakları çiğnemidir (ihlalidir). 2020 bütçesinde Sağlık Bakanlığı bütçesi 59 milyar TL olup, DİB ödeneğinin yaklaşık 5 katıdır. Ayrıca SGK da bu yıl 120 milyar TL dolayında sağlık harcaması yapacaktır. Ancak DİB’nın Vakıfları, şirketleri….. üzerinden çok büyük fonları yönlendirdiği bir gerçektir.

12- Salgın sürecinde iletişim hakkının ne denli önemli olduğu kanıtlandı. Salgını bahane ederek haber verme ve haber alma hakkının kısıtlanması siyasal kaygıların öne çıkması ve cezalandırıcı yöntemlerin kullanılması salgın sürecinde güveni ve şeffaflığı engellemez mi? Medyaya yönelik RTÜK cezaları için neler söyleyeceksiniz?

YANIT 12 : TTB Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ın TELE1’de gerçekleri dile getirmesine katlanamayan, siyasal iktidarın maşasına dönüşen RTÜK, ne yazık ki, tüm ulusal ve evrensel hukuk ilkelerini ayaklar altına aldı. HALK TV…. ODATV’ye, 2 Barış’ımıza… kabul edilemez faşistçe baskılar uygulanmakta. Bu tablo kabul edilemez ve sürdürülemez. Basın ve iletişim özgürlüğü, düşünce açıklama özgürlüğü Anayasa’nın açık korumasındadır. Salgın gerekçesiyle baskıcı – hukuk tanımaz bir yönetim Türkiye’ye yakışmaz. TBMM tatilde olmamalı, salgını yönetmelidir, iktidarı denetlemelidir. Ne var ki TEK ADAM REJİMİ “Türkiye’yi uçuracağına” yerin dibine sokmuştur. Böyle olacağı gerçekte kurgulanmıştı. Yargı, son anayasa değişikliği ile (2017) “bağımsız” olma sıfatına ek olarak bir de “tarafsız” olma nitemi kazanmıştır (md. 9). Ama sonuç fiyaskodur. TEK ADAM REJİMİ, doğasına uygun olarak, otoriterlikten totaliterliğe savrulmaktadır büyük bir hızla. Bu sürükleniş AKP / Erdoğan’a sanıldığı gibi daha çok güç ve süre kazandırmaz; tersi olur.

  • Salgın yönetiminde hastalık – ölüm verilerini… halktan saklamak güven bunalımı doğurur.
  • Halkı yanına al(a)mayan bir yönetim salgınla savaşımı kazanmaz.

O nedenle demokratik, hukuka bağlı, saydam, katılımlı, liyakate dayalı ve mutlaka BİLİMSEL AKILCILIK temelli bir yönetim, salgın olsa da olmasa da Türkiye’de geçerli kılınmalıdır.

13- Bu süreçte öbür bilim insanlarımızın hatırlatmaları dışında okurlarımıza iletmek istediğiniz farklı uyarılarınız olacak mı?

YANIT 13 : Türkiye’de Hacettepe ve İstanbul Tıp Fakültelerinde eğitim aldım, İngiltere ve ABD’de de. 1977’den beri tıp doktoru ve 40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanıyım. Epey salgın yönettim. Binlerce hekim yetiştirdim, Türkiye’nin her yerinden bilgiler, yakınmalar, belgeler geliyor bana. Hacettepe ve İstanbul Tıp 1977 mezunları sınıf arkadaşlarımdan da sürekli destek alıyorum. Ayrıca Mülkiye (Ankara SBF) mezunuyum ve Biyoistatistik, Sağlık Hukuku alanlarında uzmanlık eğitimi aldım. Tıbbi EPİDEMİYOLOJİ kitabı çevirisi yaptım. 23 Mart’tan bu yana 1 aydır 30 dolayında TV programına katıldım. Tüm deneyim ve birikimimi kanıta dayalı olarak sundum. Yukarıda da belirttim, 67 yaşındayım ve Kasım 2020’de emekli oluyorum. Hiçbir beklentim ve korkum yok.

10 temel öneri (must, essential) sunayım son olarak  :

  1. Hafta sonu piknik ya da bayram karantinaları ile salgın uzar. Aktif sürveyans yapılmalı, test sayısı artırılarak toplum içinde saklı – gizli.. taşıyıcı – hasta bulunup sağaltımı yapılmalı, ayrılmalıdır.
  2. Salgın verileri ayrıntılı olarak özel bir web sitesinde düzenli olarak her gün güncellenerek yayınlanmalıdır. Ölüm ve hasta sayıları halen gerçekçi olmayıp, düzeltilmeli ve kamuoyundan özür dilenmelidir.
  3. Bilim Kurulu kararlarını Kurul sözcüsü her akşam açıklamalıdır. İktidar, bu kararları harfiyen uygulamalı; uygulamadıklarının gerekçesini kamuoyuna açıklamalıdır. Erdoğan, keyfi biçimde Bilim Kurulu kararlarını uygulayıp / uygulamama noktasından mutlaka uzaklaşmalıdır; ayrımcı – ötekileştirici tutum ve davranışlarını, söylemlerini mutlaka terk etmeli yerel yönetimleri hiçbir biçimde engellememelidir.
  4. Salgın yönetimi için Ulusal Salgın Yönetim Merkezi kurulmalı, Cumhurbaşkanı yardımcısı yönetiminde Tıp Bilim Kuruluna ek olarak stratejik sektör kurulları (gıda, turizm, ulaşım, eğitim, ulusal savunma, uluslararası ilişkiler, hukuk..) oluşturulmalı ve kısa – orta – uzun erimli politikalar geliştirerek uygulamaya koymalıdır. Bu kurullar katılımcı olmalı, meslek örgütleri, sendikalar… temsil edilmelidir. Sağlık çalışanları gereğince korunmalı, desteklenmelidir. 1. Basamak hızla güçlendirilmelidir. Koruyucu sağlık hizmetleri mutlak bir öncelik almalı; sağlık hizmetleri tartışmasız olarak kamusal sorumluluk altında herkese hak olarak görülmelidir.İnsanlar sağlık sektörünün müşterisi olamazlar!
  5. TBMM tatilde değil görevde olmalı, iktidarı denetlemeli ve gereken yasal düzenlemeleri hızla yapmalıdır.
  6. Salgın bahane edilerek baskıcı yönetime asla yönelinmemeli, haberleşme özgürlüğü, demokratik haklar.. özenle korunmalıdır.
  7. Uluslararası kurumlarla, başta DSÖ olmak üzere açık – saydam işbirliği içinde olunmalı; küresel eşgüdüm sağlanmalıdır.
  8. Salgının yarattığı çok ağır finansman yükü için ülkenin Dolar milyarderleri gönüllü desteğe çağrılmalıdır.Bir beka sorunudur bu salgın!
  9. Toplumsal bağışıklığın ne düzeye eriştiğini kestirmek üzere uygun büyüklük ve bileşimde bir örneklem üzerinde yeni koronavirüs antikorlarına bakılmalıdır (sero-prevalans çalışması). COVID-19’un serodinamisi iyi bilinmediğinden, bağışık (anti-korona antikor seropozitif) olanlarda bağışıklığın hızla sönümlenebileceği (sero-negatif konversiyon) dikkate alınarak bu saha araştırması için gecikilmemelidir. Ayrıca kazanılan bağışıklığın koruyucu gücü de bilinmediğinden, salgın yönetiminde bu noktalar gözönünde tutulmalıdır Saptanacak bağışık kişilerin plazma bağışçısı (donörü) olarak arşivlenmesi, kritik işlerde iseler göreve başlatılması…  bakımlarından ek kazanım olacaktır.Türkiye’de dolaşan yeni koronavirüs serotiplerinin moleküler olarak izlenmesi de son derece önemlidir.
  10. Gelinen aşamada, en az 14 gün tam karantina uygulanmasından başka seçenek gözükmüyor. Bu köktenci (radikal) karar alınmadıkça, yukarıda da belirtildiği üzere HASTALIK – ÖLÜM sayısı artmakta, ağır hasta ekonomi ayağa kalkamayacak ölçüde felç olmaktadır. Bir an önce bu uygulamaya geçilmezse ödenecek maddi – manevi bedel çok daha ağırlaşacaktır, ağırlaşmaktadır.

SALGINLA BAŞETMEDE SAĞLIK POLİTİKALARI

SALGINLA BAŞETMEDE SAĞLIK POLİTİKALARI

Bizim de üyesi olduğumuz Mülkiyeliler Birliği’nden Canberk Gürer ile uzun bir söyleşi yaptık 22 Nisan Çarşamba günü 18:30 sonrasında.. 2 saati buldu. Mülkiyeliker Birliği’nin geleneksel Çarşamba toplantılarından biriydi ve KORONAVİRÜS SALGINI nedeniyle sanal ortamda yapıldı.
Ankara Üniv. Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden, bizim gibi Mülkiyeli sevgili kardeşimiz Prof. Dr. Gülbiye Yaşar YENİMAHALLELİ ve biz, genç Mülkiyeli Canberk Gürer’in sorularını yanıtladık. Tele oturum “face” ortamında canlı yayınlandı..

Bizi konuk eden Mülkiyeliler Birliği örgütümüze ve görüşmeye emek veren Canberk’e teşekkür ediyoruz.

Salgınla başetmede sağlık sistemimizin verili drumumu, açmazları, kısıtlılıklarını gündeme koyduk. Özellikle SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM süreci ile piyasalaştırılan sağlık sistemimiz ve çökertilen 1. Basamak hizmetlerinin salgınla başetmede nasıl ketleyici olduğunu sayısal verilerle olgusal olarak sunduk Prof. Yenimahalleli ile..

COVID19 salgını da irdelendi elbette. Başarılanlar, başarılamaynalar ve nedenleri.. nasıl çözümlenebileceği..

Özellikle neoliberal küreselleşme dayatmalarının ABD’de yaşanan içler acısı sefaletini vurguladık.

  • Sağlık hizmetlerinin devlete temel görev, yurtaşa ise hak olduğunun altını çizdik.

İnsanların sağlık hizmetlerinin müşterisi olamayacağı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi başta olmak üzere Anayasada ve pek çok uluslararası hukuk metninde güvencelendiğini belirttik.

Benzer sorunların süreceğini, bu yüzden kamusal sağlık hizmetlerinin asla savsaklanamayacağını, koruyucu sağlık hizmetlerinin kesin bir öncelik alması gerektiğini de üstüne basa basa anımsattık..

İzleyin, paylaşın diliyoruz. https://youtu.be/yWsshJvU4Vw

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

PROF. DR. AHMET SALTIK’TAN KORONA GÜNDEMİNİ SARSACAK AÇIKLAMALAR…

PROF. DR. AHMET SALTIK’TAN KORONA GÜNDEMİNİ SARSACAK AÇIKLAMALAR…

Bu gün Gazi Meclis’imizin kuruluşunun 100. yıl dönümü.

Hiçbir olumsuz açıklama, hiçbir olumsuz tavır coşkumuzu gölgelemeye yetmeyecek.

Peki böylesi kritik bir günde yani salgının tam ortasında geçtiğimiz bir aşamada
Prof. Dr. Ahmet Saltık geride bıraktığımız 100 yılı, bugün geldiğimiz noktayı nasıl değerlendiriyor?

Ve en az onlar kadar önemli: Salgınla ilgili resmi rakamlardaki gerçeklik payı niçin sürekli tartışılıyor?

Yakın zaman dilimine ilişkin Ramazan ve bitimindeki bayrama yönelik kritik uyarılar ne?

Kim ne derse desin toplumun yüzde kaçı bu salgınla tanışmak zorunda kalacak?

Bayram sonu düz bir çizgi izleyeceği söylenen salgın o duruma aslında ne zaman ulacak?

Prof.Dr. AHMET SALTIK bütün açıklığıyla anlattı…

https://www.youtube.com/watch?v=uapQ_nlmdb0
*****
Dostlar,

ORTAK AKIL PLATFORMU adına deneyimli Gazeteci – Yazar Sn. Ferhan Şayliman, 23 Nisan 2020 günü öğlen bizimle bir tele – görüşme yaptı. 

Yukarıdaki gibi de duyurmuşlar sağolsunlar.. 30 dakikalık programın ilk yarısını 23 Nisan 1920’nin anlamını ve önemini vurgulamaya ayırdık.. Dile kolay, tam 100 yıl geçti bu görkemli Devrimin üzerinden.. 

Yeryüzünün en büyük devrimi, Egemenliğin kaynağının bilinmez gökyüzünden bilinir yeryüzüne indirilmesi ve “meçhul sahip” ten alınarak gerçek sahibi olan İNSANA verilmsi olsa gerektir.

Mustafa Kemal Paşa ve dava – silah arkadaşları bu yolu açtılar 23 Nisan 1920’de..  Olağanüstü güçlükler, işgal, kuşatma altında Anadolu bozkırında, 25 bin nüfuslu bir kasaba olan Ankara’da halkın Meclisini, BMM’ni açtılar ve duvarına da

  • “HAKİMİYET BİLA KAYD-Ü ŞART MİLLETİNDİR” diye yazdılar..
  • EGEMENLİK BAĞSIZ KOŞULSUZ ULUSUNDUR“..

İşte 100 yıldır süregelen uygarlaşma – insanlaşma “kavgası”;
Cumhuriyetin başı dik, onurlı, özgür, sorgulayan bireyi olmak isteyen ve olanlarla;

Hala, kutsallaştırılan Sultan’ın kulu – kölesi, tebası, malı… olarak kalmak isteyen, kendini aşamayan, çağı anlamayan / anlayamayan, anlamak istemeyen,

KULA KULLUK ETMEKTE ISRAR EDENLER

arasında ne yazık ki hala yaşanmakta..

Cumhuriyetin Aydınlık eğitim sitemi çökertilerek İNSANIN İNSANLAŞMASI engellenmekte, geciktirilmekte ve bu sürgit gerilim iç- dış işbirlikçilerce kullanılmakta..

Çare yok, AYDINLANMA kazanacak!

Tele konferansın ikinci 15 dakikasında özlüce KORONA SALGINI’nı irdeledik.

ORTAK AKIL PLATFORMU‘na,
bu Girişimin başı Sn. Enis TÜTÜNCÜ‘ye ve
bize söyleşi olanağı veren Girişim üyelerinden Sn. Ferhan Şayliman’a

teşekkür ederken, bu kaydın izlenmesi ve paylaşılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 25 Nisan 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com