Etiket arşivi: Paul Kennedy

Dolar Dünya Parası Olarak Kalmaya Devam Edebilir mi?

KENDİME YAZILAR

Dolar Dünya Parası Olarak Kalmaya Devam Edebilir mi?

Dr. Mahfi EĞİLMEZ
07.09.2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Dolar nasıl dünya parası oldu başlıklı yazımda bunun başlıca üç nedeni olduğunu vurgulamıştım:
(1) Doların en uzun süreyle altın karşılığı basılan para olması.
(2) Petrol ve altın gibi çok önemli iki malın Dolarla fiyatlandırılıyor olması.
(3) ABD’nin dünyanın en büyük ekonomisi olmasının da etkisiyle dünya ticaretinde ve dünya finans siteminde en yüksek paya sahip olması.

1971 yazından bu yana Doların, tıpkı diğer kâğıt paralar gibi hiçbir karşılığı bulunmuyor. Doların 1971’e kadar altın karşılığı basılmış olmasının yarattığı itibari etki de artık eskisi kadar güçlü değil. Bunun nedenlerinden birisi de küresel krizde ABD Merkez Bankası Fed’in dünyayı Dolara boğmuş olması. (AS: 2008 bunalımında ABD karşılıksız olarak 6 Tr $ para bastı şirketlerini kurtardı! küresel gelirin 1/10’u!) ve Bu şekilde piyasaya sürülen Dolarlar, ABD’de pek piyasaya çıkmadı, daha çok bankaların kasalarında kaldı ama dünyaya dağılan bölümü özellikle gelişmekte olan ekonomilerde ciddi enflasyonist etki yarattı. Doların bu şekilde kullanılması, ABD içinde olmasa bile dışında, Dolar konusundaki tartışmaları artırdı.

Bu itibar kaybına karşın petrol ve altın, Dolarla değerlendirilmeye devam ediyor. ABD’nin, bunu devam ettirebilmek için Körfezde dolaylı egemenliğini sürdürmesi gerekiyor. Amerikan yönetimlerinin bu bölgede sürekli düşmanlar yaratması, onlarla çatışmaya girmesi, müttefikleri yanında tutmaya çabalaması, Ortadoğuya yönelik Yeşil Kuşak ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi projeler geliştirmesinin altında bu yatıyor. Bölgede yarın öbür gün ABD’nin etkisinden uzaklaşacak gelişmeler yaşanırsa işler değişebilir.

Dolar, dünya parası düzeyine çıkarken ABD dünyanın en güçlü ekonomisiydi ve dünya ticaretinde ve finans sisteminde bir numaralı ekonomiydi. Bugün o konumda mı? Bunu inceleyelim :

ABD Çin Japonya Almanya
GSYH 1 2 3 4
GSYH, SAGP 2 1 3 5
İhracat 2 1 4 3
Uluslararası Rezervler 4 1 2 11

Tablo bize ABD’nin hala dünyada önemli bir yere sahip olduğunu, buna karşılık özellikle Çin’den gelen bir meydan okumayla gücünün eski düzeyinde olmadığını gösteriyor. Öte yandan artık Doların karşısında giderek güçlenen bir Euro var. Henüz o kadar güçlü olmasa da Yuan da aynı yolda ilerliyor.

Belçikalı iktisatçı Robert Triffin, 1960 yılında ortaya koyduğu hipotezinde, cari açık veren ABD’nin, bu açığı kapatmak için Dolar basacağını ve insanların, ABD hazine kasalarındaki altının bu kadar Doların karşılığını vermeye yetmeyeceğini düşüneceğini, bunun da Dolara duyulan güveni düşüreceğini öne sürmüştü. Cari açığı kapatmak üzere Dolar basmakla Dolara güven sağlamak arasında oluşan bu çelişki Triffin Çelişkisi adıyla anılıyor. Triffin bu değerlendirmeyi yaptığında Dolar hala altın karşılığında basılıyordu. 1971’de Doların altın karşılığı kalkınca işler biraz değişti. FED, küresel krizle birlikte uyguladığı parasal genişleme (QE) politikası sonucunda, piyasalara milyarlarca Dolar dağıttı. Bu dönemde bir yandan ABD cari açığı düşerken (2006 yılında GSYH’nın % 6’sından 2015 yılında GSYH’nın %2,5’ine düştü) bir yandan da Dolar, rezerv para olarak itibarını artırdı (6 önemli paraya karşı oluşturulmuş bulunan Dolar Endeksi 2006’da 90 iken bugünlerde 95 düzeyinde bulunuyor). Bir başka ifadeyle Doların bollaşması hem ABD cari açığını düşürdü hem de Doların itibarını yükseltti. Özetle Triffin Çelişkisi değil, tam tersine pozitif bir ilişki ortaya çıktı. Buna karşılık bunun sonsuza dek böyle gideceğini söylemek elbette mümkün değil.

Bütün bunlar bize Doların, geçmişe göre itibar kaybına uğrasa bile, bugünden yarına dünya parası pozisyonunu kolay kolay kaybetmeyeceğini gösteriyor. Doların dünyadaki yerini yitirmesinin ne kadar sürede olacağını ABD belirleyecek. ABD’nin özellikle Trump sonrasında başlayan ciddi itibar kaybı ekonomisine de itibar kaybettiriyor. ABD, kendi önderliğinde gelişen uluslararası serbest ticaret sistemini kendisi terk etmeye ve yeni korumacılık denilen ithal ikameci politikalara dönmeye uğraşıyor. Böylece kapitalizmin liderliğini de yavaş yavaş yitiriyor. ABD ekonomide, uluslararası ilişkilerde ve dünya liderliğinde ne kadar hızlı gerilerse Dolar da o kadar hızlı zemin kaybedecek. Trump’ın bu gerilemeye 2 yıllık katkısı, Bretton Woods sisteminin çöküşünden bu yana yapılmış en büyük katkı gibi görünüyor.

================================

Dostlar,

Mülkiyeli dostumuz Sn. Dr. Eğilmez’e bu nitelikli irdelemesi için teşekkür ederiz…
Metin içinde not düştük, gözden kaçmasın dileriz :

  • 2007-8 ekonomik bunalımında ABD karşılıksız olarak 6 Tr $ para bastı, şirketlerini ve bankalarını kurtardı! Bu rakam o dönem küresel gelirin 1/10’u düzeyinde! 

    Senyoraj hakkı ABD için muazzam bir olanak ve silah.. Ancak doğasındaki adaletsizlik yetmezmişçesine, ABD tarafından orantısız biçimde kötüye kullanılarak dünya ekonomisinden istikrarsızlıklara, enflasyona, yoksullaştırmaya yol açıyor. Bu tutum, Doların küresel finansman aracı olarak egemenliğini hem sorgulatıp zayıflatıyor hem de saltanatını kısaltıyor  Nitekim Avro / Euro tipik bir meydan okuma ve ABD buna engel olamadı.. İngiltere ve Pound / Sterling ayrı bir antite..Yuan yükselişte ve çılgın – çılgınlaşan “Trump ekolü“ hem uzun ömürlü gözükmüyor hem de yeterince etkili (effektif)..  Birkaç yıl içinde “Trump parantezi“ nin kapanması sonrası ABD’nin gerilemesi, öbür koşullar sabit kalırsa (ceteris paribus) hızlanarak sürecek gibi görünüyor..

Nitekim Türkiye ve bölgesel Avrasya ülkeleri, başkaları da “kliring“ (takas) yöntemini ya da yerel paralarla dış ticaret oylumunu (hacmını) büyütmeye çabalıyor.

Unutulmasın; Irak lideri Saddam, petrolünü Dolar dışında paralarla satma kararını açıkladıktan hemen sonra, birdenbire “diktatör, şeytan…“ ilan edilmiş ve çok kanlı bir iç savaş – işgal operasyonu ile birkaç ay içinde indirilerek idam edilmişti.

Ancak bunlar “Dolar imparatorluğunun eceli“ ne çare değil; biraz daha geciktirici, hepsi o denli..

1871’lerde Amerikan halkından başta altın olmak üzere değerli metaller – mücevherler FED’e emanet istenerek karşılığında “Bank note“ denilen kağıt senetler verilmişti. Dolar, karşılığında ne denli altın – gümüş… varsa o denli basılarak değeri korunacak ve ülkede enflasyon olmayacaktı..

Yaklaşık 100 (yüz) yıl sonra gelinen yer, temel sözleşmenin tek yanı olarak FED tarafından yürürlükten kaldırılmasıdır (feshidir). Acaba Amerikan halkı bu bağlamda ne düşünmekte?

Aklımıza “Elitlerin Yükselişi ve Çöküşü“ kuramının yazarı Vilfredo Pareto (19. yy) ve O’nun 20. yy. sonunda yineleyicisi – anımsatıcısı olarak “Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri“ kitabı ile Paul Kennedy geliyor.. 2 yazar – 2 tez arasında da nedense 100 yıl dolayında bir döngüsellik (periyodisite) var, salt rastlantı olsa gerek (!).

   vilfredo pareto the rise and fall of the elites ile ilgili görsel sonucu

Bir de, İngiltere “Ağalığı“ ABD’ye devredeli, 1945’ten bu yana yüz yıla yaklaşıyoruz galiba..

Sevgi ve saygı ile. 08 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi!


Dostlar,

Sayın Dr. Cüneyt Ülsever’den çok başarılı bir siyasal irdelemeyi paylaşmak istiyoruz.

YURT Gazetesindeki köşesinde bu gün ve önceki gün 2 bölüm olarak kaleme aldığı

  • “Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi! “

RTE ve Ahmet Davutoğlu’nun hazin megalomanik sanrılarının (hezeyanlarının ) öyküsü.

Gene klasik..
Wilfredo Pareto’nun temelini attığı “Elitlerin Yükselişi ve Çöküşü” kuramı ile uyumlu.

Paul Kennedy de benzer bir kurama sahip;

The Rise and Fall of the Great Powers..(Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü..)

RTE örneğinde temel sorumlu etmen ise, yazdığı kalın kitaptaki tezi Stratejik Derinlik ile derin bir ironi sergileyen Ahmet Davutoğlu’nun stratejik sığlığı!

Tarihin cilvesi işte.. İhtiraslarınız boyunuzu fersah fersah aşınca..

Sevgi ve saygı ile.
27.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi! (I)

Bir yükseliş ve çöküş hikayesi! (I)

Cüneyt ÜLSEVER
(25.6.13, YURT Gazetesi)
http://www.yurtgazetesi.com.tr/bir-yukselis-ve-cokus-hikayesi-i-makale,4890.html

Bugün ve perşembe günü art arda iki yazı ile RTE’nin Batı indinde yükseliş ve çöküşünü irdeleyeceğim.

***

Galiba siyasette doğru zamanda doğru yerde olmak çok önemli. 2002’de
Erdoğan siyaseten doğru yerdeydi.

2002’de ABD ve AB, kendisine karşı yükselen İslamcı siyasete set çekecek
bir alternatif İslamcı siyaset arıyordu.

2002’de başını Çevik Bir’in çektiği askeri vesayet de içeride İslamcı Erbakan hareketini bölmek için alternatif bir İslamcı lider arıyordu.

El-Kaide 11 Eylül 2001’de dünyayı alt üst eden bir saldırı ile New York’ta
dehşet saçmış, bu evrende yaşayan herkes, ilk anda aklı almasa da,
dünyanın en büyük gücü ABD’nin “vurulabileceğini” görmüştü.

Türkiye belki de Müslümanların çoğunlukta olduğu tek “demokratik” ülke idi.

Ancak, başında Müslüman çoğunluğu Batı’ya karşı kışkırtan rahmetli Erbakan vardı.

Süratle siyasal İslam “ehlileştirilmeliydi.”

***

Alternatif, RTE ve onun kurduğu AKP oldu!

RTE İslamcı ama “pragmatik/faydacı” idi”!

Eğer, Batı “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi”yi benimserse, RTE ve AKP
hem anti-kapitalist, hem anti-demokratik siyasi İslam’ın alternatifi olabilirdi.

***

RTE, bir Milli Görüşçü olarak anti-kapitalist/anti-emperyalist bir siyasi gelenekten geliyordu.

Ancak, aynı zamanda muazzam bir “faydacı” idi.

Erbakan Hoca’sının başına gelenlerin neden geldiğini kısa sürede çözdü.

İktidar olmanın en gerçekçi yolu aynı zamanda hem idealist (İslamcı) hem faydacı (Kapitalist/Batıcı) olmak idi.

Kısacası “yeni Özal” olması gerekiyordu. (Allah var, bu konuda beni de 2004 sonuna dek aldatabildi.)

RTE Özal’ın daha İslamcı sürümünü oynarsa ABD ve AB onun iktidarını açıkça desteklerdi. Nitekim desteklediler de!

***

RTE, hükümet olduğu halde askerle iktidar mücadelesi vermek zorunda kalınca,
2002-7 arası ABD ve AB’den büyük destek gördü. 1 Mart Tezkeresi’nin (2003) “cezası” TSK’ya kesildiği için TSK’nın yeniden tasarlanması gerektiğine karar veren ABD, AKP’ye desteğini misliyle artırdı. (Bkz: Ergenekon, Balyoz vb. davalar)

2007’ye dek AKP, ABD ve AB’nin Ortadoğu’da taşeronu olarak Batı’ya hizmet verdi. Batı da onun Türkiye’de yolunu açarak RTE’ye hizmet verdi.

SSCB etkisi dışında kalmış İslam coğrafyasında en batıda Fas’tan en doğuda Pakistan’a dek RTE “laiklikte ısrarlı olmayan demokrat” ama yine de “güçlü inanç sahibi” olarak “örnek lider” konumuna geçti. Müslümanlar için El-Kaide türü savaşçılara ve diktatörlere karşı alternatif olmaya başladı.

Müslümanlar pekâlâ anti-emperyalist olmadan da dinlerini yaşayabilirlerdi! Hem de refahı artırarak! RTE’nin bu uğurda en önemli eseri başta Mısır’da olmak üzere Müslüman Kardeşlerin ehlileştirilmesidir!

***

Kanımca pragmatist/faydacı RTE hayatının en büyük hatasını Ahmet Davutoğlu’nu (AD) Dış İşleri Bakanı olarak yaptı.

AD de Bakan olmak uğruna faydacılığı seçti, “çok kutuplu dış politika” idealini çöpe attı ve ABD’nin “tek kutuplu dış politikası”na U-dönüşü yaptı ama özünde o RTE’den entelektüel derinliği çok daha fazla olan, yıllarını bir ideolojinin akademik etüdüne adamış bir “idealist” idi.

AD yıllarca “yeni Osmanlı” hayali ile yaşamıştı. Bu uğurda çok büyük irfanlar edinmişti.

“Tıpkı Britanya’nın eski kolonileri ile yaptığı gibi Türkiye de bir milletler birliğine dönüşebilir… Bana hatırlattı ki, Britanya, eski kolonileri ile bir ortak refah bölgesine sahip. Neden Türkiye liderliğini Balkanlardaki eski Osmanlı topraklarında, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden inşa etmesin?” (Jackson Diehl’in Ahmet Davutoğlu ile yaptığı söyleşi- Washington Post, 5 Aralık 2010)

Bazıları onu gelmiş geçmiş en büyük dışişleri bakanı ilan ettiler ama ben başından beri AD’nin güçlü hayal dünyasının Türkiye’nin başına bela olacağını iddia ettim.
Nitekim belki Türkiye’nin değil ama öninde sonunda RTE’nin başına bela oldu!

***

AD, RTE’ye bir süre sonra “faydacı” siyaseti bıraktırdı ve ona “Yeni-Osmanlı sultanı” olarak Ortadoğu’da Batı’nın vazgeçemeyeceği “lider” rüyaları gördürmeye başladı.

Görevini ilahi güçten alan ve Sünni dünyayı kurtarmakla mükellef lider!

Bu rüya da 2011-13 arasında RTE’nin sonunun başlangıcını/başlangıcının sonunu hazırladı!

(Perşembe, 27.6.13, devam edeceğim.)

===================================================

Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi! (II)

cuneyt ulsever

Cüneyt ÜLSEVER
(25.6.13, YURT Gazetesi)
http://www.yurtgazetesi.com.tr/yazarlar/bir-yukselis-ve-cokus-hikayesi-ii-makale,4910.html

Salı (25.6.13) günü yazdım. 11 Eylül 2001 ertesi ABD ve AB kendisine karşı yükselen anti-emperyalist ve anti-demokratik İslamcı siyasete set çekecek, onu “ehlileştirecek” bir alternatif ararken karşılarında İslamcı ama “pragmatik/faydacı” RTE’yi buldular.
RTE Batı karşıtı Erbakan Hoca’nın başına gelenlerden yeteri kadar ders almıştı.

RTE 2003-7 arası ABD’nin İslam dünyasına biçtiği “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi” modeli için ideal lider oldu.

Ancak RTE, Ahmet Davutoğlu’nu (AD) Dışişleri Bakanı yaparak bence “çöküşünü” perçinleyen en büyük hatayı yaptı. AD, RTE’den entelektüel derinliği çok daha fazla olan, yıllarını bir ideolojinin akademik etüdüne adamış bir “idealist” idi.
Yıllarca “yeni Osmanlı” hayali ile yaşamıştı. Bu uğurda çok büyük irfanlar edinmişti.
***

2003-7 arası ABD’nin büyük desteği ile ülkedeki tek siyasi rakibi TSK’yı
devre dışı bırakan AKP, 2007-11 arası kendi iktidarını inşa etti.
2011 genel seçimlerinde kazanılan muhteşem zafer ise RTE’yi içeride “otokrasi”ye sürüklerken, dışarıya karşı da “bana her halükârda muhtaçlar” düşüncesini inşa etti.
2011-13 arası AD, RTE’yi dış politikada “faydacı” yaklaşımdan oldukça uzaklaştırdı. O’nu Yeni Osmanlı’yı “Balkanlardaki eski Osmanlı topraklarında, Ortadoğu’da ve
Orta Asya’da yeniden inşa edebileceğine” ikna etti.

  • Yeni Osmanlı’nın yeni sultanı da pekâlâ RTE olabilirdi.

Nitekim “van minits” çıkışı RTE’yi Ortadoğu sokaklarının hamisi yaptı!
Ancak her çıkışın bir de inişi vardır.
***

Bu köşede çok yazdım. Uzun uzun tekrar etmeyeceğim. Özetle “faydacı” siyasetten “racon kesen” siyasete dönüşen 2011-13 süreci RTE-AD ikilisini Ortadoğu’ya
ayar verme gayretine düşürdü. Kuzey Irak’ta ve önemle Suriye’de başlarına buyruk hareket etmeye başladılar. ABD’nin bahşettiği “Ortadoğu taşeronluğu” görevini “Sünni İmparatorluğu” kâbusuna dönüştürmeye çalıştılar. Üstelik Ortadoğu’da
“Rusya gerçeği” yokmuş gibi davrandılar.

AD’nin “ideolojik saplantı” ile sarhoşlamış aklı Suriye’nin Rusya için ne kadar önemli olduğuna bir türlü akıl erdiremedi. ABD’yi nerede ise Rusya ile karşı karşıya getirdi. ABD, RTE’yi defalarca uyardı. Obama dünya televizyonları önünde AD’yi parmak işareti ile lokantada masasına komi çağırır gibi çağırarak, RTE ile telefon görüşmesinin “beyzbol sopalı” fotoğrafını Beyaz Saray’ın web sitesinde yayınlayarak ikiliyi “haddini” bilmeye defalarca davet etti ama netice alamadı. RTE’nin kibre boğulmuş benliği artık uyarılara kulak asmıyordu. Sonunda Obama, mayıs ayında tenzil-i rütbe ile taşeonluk görevine son verdi!
***RTE bu durumu Türk kamuoyundan saklama gayretleri ile “cambaza bak!” oyununa soyunurken “2 ayyaş” O’nu içeride de ketenpereye getirdi.
Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü.
***RTE “Sünni İmparatorluğu kurma” gayretleri içinde Nusayri Esad’ı “canavar” seviyesine indirerek Suriye’de bir Sünni kalkışması yaratmaya kalkışırken,
Friederich Nietzsche’nin uyarısını hiç dikkate almıyordu.

Nietzsche canavarla uğraşanlar için şöyle demişti:
“Her kim ki canavarla savaşıyorsa süreç içinde kendisinin de canavarlaşmamasına dikkat etmelidir. Cehennem çukurunun içine bakarken onun da size baktığını unutmayın.”
Gezi Parkı’ndaki çınar ağacı “diktatör Esad”ın yerine “diktatör RTE”yi,
“halkına zulmeden Esed” yerine “halkına zulmeden Teyyip”i yarattı!Kendisi gibi yaşamak istemeyenlere karşı takındığı zalim tavır Batı’da RTE’ye “
kendi başına buyruk” sıfatı yanında “yeni diktatör” sıfatını da ekledi.
“Laik hayat tarzı”nı yaşamak isteyen Türkiye’nin % 50’si, gençlerin etrafında kenetlenerek ABD’nin Ortadoğu’ya biçtiği bir donu da paçavraya çevirdiler.Bir avuç çapulcu “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi”yi de çöp tenekesine attılar.
***

Bundan böyle RTE zihinlerde “yeni diktatör” olarak yaşamaya mahkûmdur.

“Canım Ortadoğu halkı anti-emperyalist siyasete cevaz vermesin de varsın olsun
İslami hayat tarzını yaşasın/birbirine dayatsın, bizim için fark etmez!” safsatası da RTE’nin “tarihi misyonu” ile birlikte tedavülden kalkmıştır.

Bu dersi de dünyaya, Atatürk’ün cumhuriyeti kendilerine emanet ettiği
Türk gençliği
vermiştir!

Cüneyt Ülsever,
Yurt Gazetesi, 27.06.2013