Etiket arşivi: özgürlükçü laiklik ve eşit yurttaşlık

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun Adli Yıl Açılış Konuşması – 2014


Dostlar
,

TBB (Türkiye Barolar Birliği) Başkanı Sn. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu‘nun bu gün,
01 Eylül 2014 günü Yargıtay’da yaptığı nefis konuşmanın tam metni aşağıda..

Metin tek sözcükle “mükemmel” dir.

Son derece ılımlı, dengeli, kararlı ve cesurdur.

Günceldir, yüreklidir, umut verici ve yol göstericidir.

Dileriz arif olan herkes anlasın ve kendisine yollanan iletiyi alsın; gereğini de yapsın..
Konuşan kişi aynı zamanda yetkin bir ceza hukuku profesörüdür.
Sözlerine dikkatle kulak vermekte büyük yarar vardır.

12. CB / Yarı Başkan seçilen RTE ve ataması Başbakan Davutoğlu
bu törende yoklar..

Tanımlanması olanaksız ölçüde ayıp ve utandırıcı.
Bu ayıp ve utancı herhalde başka kimse üstlenemezdi..

Bir açıdan yokluklarıyla toplantıyı önemsizleştiriyorlar sözde..
Öte yandan da bu toplantılarda artık “olamıyorlar..”

RTE ve gölgesi, bir anlamda rest çekerek, gözdağı vererek TBB Başkanı’nın
(gerçekte Prof. Metin Feyzioğlu’nun) orada konuşmasını engelleyebileceklerini sandılar..

Yargıtay Başkanlar Kurulu resti gördü, “TBB Başkanının konuşması düşünce özgürlüğü açısından gereklidir..” dedi ve ..”savunma ayağı olmadan yargı olamayacağını..” vurguladı.. Oy çokluğuyla da olsa karar bu ve alkışlıyoruz
bu yargıçları. Ülkenin 2 tepe yöneticisi de demokrasiyi içlerine sindirmiş olsalardı salona gelir dinler, tahammül gösterirlerdi.. En kötüsünden, eğer sataşma varsa,
yanıt hakkı kullanırlardı.. (Teamüllerde yeri olmasa da..)
Bu dakikadan sonra, bu 2 tepe yöneticinin “demokrat” olduklarından asla söz edilemez..

RTE bu yüksek yargıçlara (Yargıtay Daire Başkanları Kurulu’na) “bir avuç haşhaşi” diyerek aslında iç dünyasını da, bulunduğu yeri de apaçık belli etti..
Bu tablodan büyük acı ve T.C. adına derin kaygı duyuyoruz.
Bu davranışın ayrıca açık hakaret olduğuna ve cezalandırılması gerektiğine inanıyoruz.
12. CB / Yarıbaşkan RTE, Yargıtay Daire Başkanları Kurulu üyelerinin,

  • iddia sahibi olarak “bir avuç haşhaşi” olduklarını kanıtlamak zorundadır.

Bir Devlet Başkanının, ülkesinin yüksek yargı organının seçilmiş daire başkanı yüksek yargıçlarına genelleme ya da ayrım yaparak (Feyzioğlu’nun konuşması için olumlu
oy verenleri kastederek) “bir avuç haşhaşi” biçiminde son derece ağır bir suçlamada bulunması sanırız dünya insanlık tarihinde ilk kez görülmektedir.
Ülkemiz adına utandırıcıdır ve sanırız unutulmayacaktır, unutulmamalıdır.

  • Yargıtay kurumsal olarak davacı olmalı ve hukuk önünde hesap sorulmalıdır.

Ancak T.C. bunları da aşacak ve AYDINLANMASINI Büyük Atatürk’ün çizdiği yolda sürdürecektir. 90 yıllık Cumhuriyet birikimi buna kesinkes kadirdir.

Küçük bir dip notu                   :

Salonda en yüksek protokol Anamuhalefet Partisi Başkanına aittir. Sn. Feyzioğlu’nun bunu bilmemesi olanaksızdır. Yine de ilk seslenişinde 1. sırada Yargıtay başkanını anması hatalıdır. Sonraki seslenişlerinde Anamuhalefet Partisi Başkanını sıradanlaştırarak ya anmamış ya da Yargıtay Başkanına seslenişini sürdürmüştür.
Bu tavır Sn. Feyzioğlu’na yakışmamış ve görkemli konuşmanın içeriğine de
bu bağlamda ters düşmüştür (haydi gölge düşürmüştür demeyelim..)
Hele 12.CB – Yarıbaşkan RTE ve Başbakan Davutoğlu salonda yokken Anamuhalefet Partisi Başkanının orada varlığı daha da anlamlı ve kendisine açık destek iken..

Sevgi ve saygıyla.
1.9.2014, Denizli

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===============================================

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun 
adli yıl açılış töreni konuşmasının metni : 1.9.2014

portresi

Sayın Yargıtay Başkanı,

Ana muhalefet partisinin Sayın Genel Başkanı,

Yurttaşlarımıza, “Ankara’da hâkimler var” dedirten yüksek yargı organlarının
sayın başkan ve üyeleri,

Her yurttaşın güvenli limanı olması gereken adliyelerimizin sayın hâkim ve savcıları,
Tarih boyunca özgürlükler mücadelesinin lokomotifi olmuş gurur duyduğum
avukat meslektaşlarım,
Sayın basın mensupları,
Sayın misafirler,
Hanımefendiler, beyefendiler;

Hepinizi, Türkiye Barolar Birliği’nin yönetim, disiplin ve denetim kurulları, 79 baromuz ve 84 bin hak savaşçısı avukat adına saygıyla selamlıyorum.

30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutluyor, bağımsızlığımızı, Cumhuriyetimizi ve Cumhuriyetin temsil ettiği çağdaş değerlerimizi borçlu olduğumuz Büyük Atatürk’ü, silah (AS:ve dava) arkadaşlarını, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran tüm devlet adamlarını ve şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü.

Bölgemiz kan gölüne dönmüş durumda.

Mezhep savaşları almış başını gitmişken, mezhebi, dini ya da ırkı gerekçe gösterilerek insanlar katledilir, ırzına geçilir, köle yapılır, açlığa, susuzluğa, kavurucu sıcağa dünyanın gözü önünde terk edilirken, barıştan söz etmek ne kadar zor.

Yine de umudumuzu yitirmeyecek, barış için mücadeleye devam edeceğiz.
Bu noktada, önce sınırlarımızın hemen ötesine bakıp, başta mezhepçiliği reddeden, özgürlükçü laiklik ve eşit yurttaşlık olmak üzere sahip olduğumuz Cumhuriyet değerlerinin kıymetini bileceğiz.

Ardından çok özlediğimiz toplumsal barışa ulaşmak için konuşacağız, tartışacağız.

Ortak geçmişimizin ve geleceği birlikte yaşama ülkümüzün altını çizecek, ayrışmak yerine birbirimizi nasıl tamamladığımızı ortaya koyacağız. Bütün bunları, yargının güven altına aldığı temel haklarımızı kullanarak yapacağız. Bugün burada, bu çatı altında buluştuğumuz veya buluşamadığımız herkesle, aynı şanlı bayrağın altında, aynı vatan topraklarında birlikte yaşıyoruz. O yüzden, birbirimizi dinleyeceğiz, birbirimizden öğreneceğiz. Önerilerden ve eleştirilerden yararlanıp, ülkemiz adına el ele
daha güzel işler yapacağız.

Değerli Dinleyenler;

Adalet, mülkün yani ülkenin temelidir.

Demek ki yargının kurucu unsuru olan avukatlar, hâkimler ve savcılar bu ülkenin temel taşları arasındadır.

Adalet ülkenin temeli olduğuna göre; yargı camiasını, avukatları, hâkimleri, savcıları düşman ilan etmek, yargıyı itibarsızlaştırmak, devleti temellerinden sarsmaktır.
Bu güzel ülkenin kahraman, fedakâr, asil, namuslu, vicdanlı avukatları, hâkimleri, savcıları; Düşmanımız kin ve keyfiliktir bizim.

Biz ise kin tutmayız, keyfilik yapmayız.

Biz biliriz ki ilim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder.
Oysa ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Sanat olmazsa, hepimiz tek renge, tek sese mahkûm oluruz.
Aydınlık bir gelecek ancak bilimle, fenle ve sanatla mümkündür.
Adalet ise bütün bunların, öyleyse geleceğimizin güvencesidir.
Yargıya, dolayısıyla adalete, dolayısıyla ülkenin temellerine ve geleceğine yönelmiş
açık ve yakın en büyük tehlike “keyfilik”tir.

“Devlet benim” keyfiliğidir.

“Ben ne dersem o olur” keyfiliğidir.

“Sadece benim istediğimi düşünebilirsin, söyleyebilirsin, yazabilirsin” keyfiliğidir.

“Benim istediğim gibi karar vermez, benim işime geldiği gibi düşünmez,
benim dediğimi yapmazsan seni hain ilan ederim, hedef gösteririm” keyfiliğidir.

“Benim adamımsan idarenin her düzeyinde işin istediğin gibi yürür,
benden değilsen insanca yaşama hakkın dahi yoktur”
keyfiliğidir.

“Anayasa’yı tanımam, kanunu hiç tanımam” keyfiliğidir.

“Yasama da, yürütme de, yargı da benim olsun, benim değilse hain olsun” keyfiliğidir.

Çağdaş dünyada sınavsız avukatlık neredeyse kalmamışken, hukuk devleti açısından zorunlu olan avukatlık sınavını, Anayasa Mahkemesi’nin abide kararına rağmen
yeniden düzenlememe keyfiliğidir.

Avukatların yargının kurucu unsuru olduğunu bir türlü içe sindirememe keyfiliğidir.

Avukatı dışlamak yoluyla avukatın savunduğu yurttaşı sistem dışına çıkarma keyfiliğidir.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demek yerine, vatandaşı devlete hizmetkâr yapma keyfiliğidir.

Her yapılan eleştiri ve öneriye “geçmişte de böyle değil miydi” diye cevap verip, vatandaşa daha iyiyi, daha güzeli çok görme keyfiliğidir.

Bu keyfiliklere karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları dik duracaktır.
Yüksek yargısından ilk derece yargısına kadar, buralarda görev yapan binlerce vicdanlı ve namuslu avukat, hâkim ve savcı dik duracaktır. Binlerce cesur avukat, hâkim ve savcı, hukuk dışı her müdahaleye “hayır” diyecektir. Hayatlarını hukukun üstünlüğüne adamış binlerce avukat, hâkim ve savcı, bu güzel ülkenin her köşesinde, insanlarımıza “eşit yurttaş” olmanın mutluluğunu yaşatacaktır.

Binlerce meslektaşımız; Soma’daki ve yurdun dört bir yanındaki iş cinayetleriyle,

Gezi’de öldürülenler, gözlerini yitirenlerle,
baskıya uğrayan gazetecilerle,
istismar edilen, katledilen çocuk ve kadınlarla,
TEOG Sınavı’nın mağdur ettiği gençlerimizle,
yok edilen çevreyle ilgili davalarda ve yurttaşlarımızın açtığı ya da yargılandığı yüzbinlerce davada dik duracaklar, adalet dağıtacaklar.

Bizler, el ele vereceğiz; hep birlikte, insanlara güven veren, adalet dağıttığına inanılan bir sistemi inşa edeceğiz. Hâkim bağımsızlığını ve tarafsızlığını, savcı teminatını, avukatların mesleklerini Adalet Bakanlığı baskısı olmaksızın icra edebilmelerini sağlayacağız. Yargının kurucu unsurlarının birlikte çalışmalarını sağlayarak,
adil yargılama yapmalarını, böylece gerçeği gerçek olmayandan, suçluyu suçsuzdan, haklıyı haksızdan ayırt etmelerini mümkün kılacağız.

Yargının kendi içindeki keyfiliklerin hesabını, yargı bağımsızlığı ilkeleri çerçevesinde verebilir hale gelmesini temin edecek bir düzeni kuracağız. Kişilere göre şekillenmeyen, çağdaş dünyanın ihtiyaçlarına çözüm üreten bir yargı sisteminin zorunlu olduğunu
tüm topluma ve siyasi partilere anlatacağız. İşte bunu başardığımız gün, yargı mensuplarının ve kamu görevlilerinin cesaretine bel bağlayan bir toplum olmaktan çıkıp, her bireyin sisteme güvendiği, sistem içindeki kişilerin ne yapacağını bildiği ve böylece hukuki güvenliğe sahip olduğu çağdaş, demokratik bir toplum olacağız. İşte o gün, Cumhuriyet’in kuruluş idealini el birliğiyle gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşayacağız.

Sayın Başkan,
Sayın meslektaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler;

Bugün, savunma hala baskı altındadır.
Avukatlar, mesleksel faaliyetleri nedeniyle soruşturulmakta ve kovuşturulmaktadır.
Avukatın görevi, insanların haklarını, onların kullanımına sunmaktır. Şu halde avukat, toplum içinde yaşayan insanı birey yapan meslek mensubudur. Avukatın hak ve yetkilerine veya avukatın doğrudan doğruya yaşamına ya da vücut bütünlüğüne yönelen her saldırı, aslında bu ülkede yaşayan herkesin temel haklarına yönelmiştir. Rejimi ne olursa olsun bütün devletlerde uyuşmazlıkları çözmek üzere kurulmuş mahkemeler vardır. Ancak sadece demokratik hukuk devletlerinde etkin ve yargının kurucu unsuru niteliğini taşıyan bağımsız savunmadan söz edilebilir. Etkin ve bağımsız savunmanın olmadığı rejimlerde, hâkimler ve savcılar idarenin memurlarından ibarettirler.

Değerli dinleyenler;

Avukatların meslek alanı sürekli olarak daraltılmakta, münhasıran avukatlar tarafından yerine getirilebilecek faaliyetlerin sayısı giderek azaltılmaktadır.

Etkili sosyal güvencemiz hala yoktur.
Kontrolsüz açılan hukuk fakültelerinden yeterli eğitimi almamış hukuk fakültesi mezunları sınavsız bir şekilde avukatlık stajına başlayıp kolaylıkla avukat olmakta, sonuçta hem hizmetin kalitesi düşmekte hem de avukatlar büyük ekonomik zorluklara sürüklenmektedir. Hukuk fakültelerinin açılması ve müfredatlarının belirlenmesi konusunda buradan Yüksek Öğretim Kurulu’na işbirliği çağrımızı tekrarlıyoruz.

Türkiye Barolar Birliği olarak geçtiğimiz dönemde, bütün baroların ve ilgilenen avukatların katkısını sağlayarak çağdaş bir kanun taslağı ortaya koyduk.
Bu taslak, yapılacak değişikliklerde esas alınmalıdır. TBMM’de katılımcı süreç işletilmeden, “ben yaptım oldu” zihniyeti ile karşımıza getirilecek kanun tasarısı veya gece yarısı teklifleriyle Avukatlık Kanunu’nun değiştirilmesinin, hukuk devletine ve huzurlu bir toplumsal yaşama ağır darbe vuracağını ifade etmek istiyorum.
Avukatlık Kanunu’nun 46/2. maddesinin açık hükmüne rağmen, avukatın Yargıtay’da dosya görmesini vekâletname ibrazına bağlayan Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun
hukuka aykırı idari işleminin geri alınmasını geçen yıl bu kürsüden talep etmiştik. Herhangi bir gelişme olmamasını üzüntüyle karşılıyorum.

Değerli meslektaşlarım;

Keyfilikten kaynaklanan sistemsizlik sorunu, bizim en önemli meslek sorunumuzdur.
İster avukat, ister hâkim, ister savcı olalım bütün meslek sorunlarımızın özünde,
hukukun üstünlüğünü tanımayanların, üstünlerin hukuku peşinde koşanların
sebep olduğu bu keyfilik vardır. Mesleğimizin itibarı, devletin tüm erklerinin
ve kurumlarının hukuka saygılı olmanın gereğine inanmış olmasına bağlıdır.

Alın terimizin değeri, hukuk devleti olmamıza bağlıdır.

Yatırımcının daha çok yatırım yapması, daha çok iş ve istihdam yaratılması,
işsizliğin ortadan kaldırılması, işçi, memur, köylü, kentli, öğrenci, kadın, erkek, genç, yaşlı, emekli herkesin geleceğe güvenle bakması, kendini güvende hissetmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına bağlıdır. Ortadoğu kan gölüne dönmüş,
mezhep savaşları sınırlarımıza dayanmış, her gün insanlık katledilirken,
Türkiye’nin başka devletleri, onların kamuoylarını ve uluslararası örgütleri
harekete geçirerek bu vahşeti durdurması, kendi içimizde insan haklarını gerçekleştirmemize bağlıdır.

Değerli meslektaşlarım;

Devletleri, keyfilik yapan idareciler yok eder.Milletleri, keyfilik yapan idareciler felakete sürükler. Devlet idarecilerini tarihe altın harflerle geçiren; dönemlerinde yapılan yollar, köprüler, binalar değil, keyfilik yapıp yapmadıkları, adaleti hakim kılıp kılmadıklarıdır. Çünkü adaletsizlik nedeniyle insanların çektikleri acılar, yapılan inşaatları gölgede bırakır. Keyfiliğin panzehiri, hukukun üstünlüğünü savunmaktır. Haksızlıklara karşı, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın birlikte tavır almaktır.

Gün, bugündür.
Gün, hukukun üstünlüğü için avukat, hakim ve savcıların kenetlenmesi günüdür.
Gün, Cumhuriyet devriminin ışıklı yolunda demokrasi ve özgürlükler için omuz omuza mücadele etme günüdür.

Bu mücadele elbette kazanılacaktır.
Çünkü özgürlük daima kazanmıştır.

Yeni adli yılın tüm yargı mensuplarına, çalışanlarına ve
adalet bekleyen tüm yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
En içten saygılarımla.” (1.9.2014)