Etiket arşivi: özerk kurumlar

Zeki Sarıhan : “BU OKULU BİZ DAHA İYİ YÖNETİRİZ!”


“BU OKULU BİZ DAHA İYİ YÖNETİRİZ!”

portresi

 

Zeki Sarıhan

 

 

 

1968 yazında ülkede gençlik ayağa kalkarken eğitim enstitüleri öğrenci temsilcileri toplanarak ortak sorunlarımızı saptadık, İsteklerimizi Bakanlığa ve okullarımızın yöneticilerine de ilettik. Bütün ülkede olduğu gibi öğrencilerin huzursuz olduğunu
fark eden  Öğretmenler Kurulu, birkaç öğretmeni öğrencileri dinleyerek huzursuzluğun kaynaklarını öğrenmek istedi.

Bölüm Başkanımız İbrahim Olgun’un başında bulunduğu birkaç öğretmenle
Türkçe bölümünde yaptığımız toplantıda İdarenin öğrenci derneğine yaptığı baskılardan ve okuldaki düzensizlikten söz ettikten sonra dedim ki:

—     Bu okulu biz öğrenciler daha iyi yönetiriz!

Bu söz onlara göre oldukça cüretliydi. Koskoca bir enstitüyü biz öğrenciler mi yönetecektik? Acaba yanlış mı duymuşlardı. Sözü bana bir kez daha tekrar ettirdiler. Not aldılar.

Çok ileri bir öneri gibi görünse de düşüncemde içtenlikli idim. Okulda 18-30 yaş arası 1.500 öğrenciydik. İçimizde liseden bir yıl önce mezun olup gelenler olduğu gibi en az üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra gelenlerimiz de vardı. Akademik kadroyu belirlemekten değil, okulu yönetmekten söz ediyordum. Okulu biz öğrenciler yönetseydik, Bakanlık gibi okula partizan atamalar yapılamazdı. Eğitim Şefi
Millî İstihbarat Teşkilatı’na bilgi taşımaz, öğrenciler arasında ayırım yapılmaz,
Öğrenci Derneği ile okul idaresi arasında zıtlaşma yaşanmazdı.

Bizi dinleyen öğretmenlerimiz, dile getirdiğimiz istekleri okul idaresine, öğretmenler kuruluna ve Bakanlığa iletmiş olmalıydılar. Fakat Okulun yönetim işlerinde bir değişiklik olmadı. Biz de 1968 güzünde okullar açılınca boykota gittik. Gazi Eğitim’de bu boykot 17 gün sürdü ve çok zorlu geçti. Sonunda Bakanlık isteklerimizi kabul etmek zorunda kaldı. Okulda öğretmenlerden oluşan bir komisyon, Enstitüler için yeni bir yönetmelik hazırlamaya başladı. Bunun esası, Eğitim Enstitülerinin artık Bakanlık tarafından yönetilen değil kendi kendini yöneten, yani özerk kurumlar olacakları idi.

DEMOKRASİ MÜCADELE İLE KAZANILIR

Bunu sağlamak için ileri sürdüğümüz isteklerimizden biri okul müdürünün öğretmenler kurulu tarafından seçilmesi, öbürü ise her bölümden seçilmiş birer öğrenci temsilcisinin oy haklarıyla birlikte bu kurula katılmasıydı. Dolayısı ile “Biz bu okulu daha iyi yönetiriz” sözüm kısmen ve dolaylı olarak gerçekleşmiş sayılırdı. Enstitünün yönetiminde Bakanlığı aradan çıkarıyor, onu öğretmenler ve öğrenciler olarak yönetmeye başlıyorduk. Gençlik kitleleri, mücadele ederek okullara demokrasiyi getiriyordu.

Nitekim daha yönetmelik çıkmadan Türkçe, Matematik, Fen, Sosyal Bilgiler, Eğitim, Müzik, Resim, İngilizce, Fransızca, Almanca, Beden Eğitimi bölümleri olmak üzere
11 bölüm temsilcilerimizi seçtik. Öğretmenler Kuruluna oy haklarımızla katıldık ve okul müdürünün seçiminde de oy kullandık.  Uygulama 12 Mart 1971 darbesine dek sürdü. O tarihte darbeciler bütün ülkede olduğu gibi Enstitü’de de demokrasinin kırıntısını bırakmadılar. Hatta seçimle gelmiş son müdür Naciye Öncül’ü de gözaltına alarak devrimci öğrencilerle birlikte yargıladılar. Demokrasi açısından Okulu bir harabeye döndürdüler.

Devrimcilerle karşıdevrimciler arasındaki en önemli farklardan biri, halk kitlelerinin
kendi kendilerini yönetip yönetemeyeceği konusundaki görüş ayrılığıdır.
Devrimciler kitlelere güvenirler ve onların yönetimde inisiyatiflerinin
sürekli artmasını isterler. Çünkü ortak akla güvenirler. Asıl demokrasi budur ve demokrasiyi çiçeklendirecek olan yığınlardır.

Karşıdevrimciler ise kitlelerin yönetimde söz sahibi olmasına şiddetle karşıdırlar.
Bunu önlemek için ya doğrudan doğruya halkı şiddet araçlarıyla bastırır, bütün dizginleri kendi ellerinde bulundurmak isterler, ya da kendi güdümlerinde yaptıkları sözüm ona serbest seçimlerle birçok mekanizmayı devreye sokarak halkı yönetimden uzak tutarlar. Türkiye’ye parlamento için üye seçimine başlandığında (1876) yalnız mülk sahibi erkekler oy kullanabiliyordu. Kadınlar seçme hakkına ancak 1930’da kavuşabildiler,
tek dereceli seçime geçmek için ise 1946’yı beklemek gerekmiştir. Bütün bunlar
halkı yönetimde söz sahibi olmaktan uzak tutmak içindir. Onların uyguladıkları yöntemlerden biri de sus payı olarak kitlelerin önüne attıkları kimi ekonomik olanaklardır. Tarih boyunca İktidar mücadelesi bastırılmış halk da bir süre için bu kadarına razı olmak zorunda kalır. Ama bir süreliğine… Onun doğal eğilimi, kendi kendini yönetecek bir düzene kavuşmaktır.

Günümüzde ise “Demokratik yaşamın vazgeçilmez ögeleri” olan siyasal partilerimizde doğru dürüst önseçimler bile gerçekleşemiyor ve parlamentoya milletvekili sokabilmek için bir partinin en az %110 oy alması gerekiyor.

Türkiye’de demokratik öğretmen hareketi 1975’ten sonra yıllarca “Yöneticilerini öğretmenler seçmelidir” istemini yükseltti? 1978’de Millî Eğitim Bakanlığında
demokrat bir kadronun yönetiminde bu isteğin gerçekleşmesine ramak kalmıştı. Öğretmenler Kurulunun seçtiği kişiyi Bakanlık müdür olarak atamaya başlamıştı.
Şimdi böyle şeylerin esamisi bile okunmuyor!

GERÇEK DEMOKRASİNİN ANAHTARI

12 Eylül 1980 Askeri darbesinden bir ay önce özgün bir halk katılımı örneği olan Fatsa’daki yerel yönetimin dağıtılması, Belediye Başkanı Fikri Sönmez’in tutuklanması, belediyeyi doğrudan halk katılımıyla yönetmenin Ankara’daki muktedirler için nasıl bir korku yarattığının da işaretiydi. 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra çıkarılan bir yönetmelikte liselerde sınıf başkanlarının seçimle değil, atamayla belirlenmesi, ceberudun liseli gençlikten bile ne denli korktuğunun ifadesidir.

Ülkedeki bütün okul ve eğitim müdürlerini öğretmenlerin seçtiğini, hatta buna liselerde öğrenci temsilcilerinin de katıldığını düşünün. Okullarımızda gerçek bir demokrasi bayramı yaşanmaz mı?

Bütün ülke böyledir. Fabrikalar, çiftlikler, okullar… Bütün kurumlar o birimde çalışanlar tarafından yönetiliyor! Bu, o zamana dek yalnızca yönetilen kitleleri nasıl harekete geçirir, onların bilinçlerinde ne büyük sıçramalar yapar ve onların sorumluluk alma duygusunu nasıl pekiştirir, bir düşünülsün.

Yerel yönetimlerin yetkilerini artırmak ve o yerin yönetimiyle ilgili kararları
oranın insanlarına bırakmak… (AS: çekincelerimiz var…) Gerçek demokrasi budur. Halk kendi kendini yönetecek mekanizmalara (AS: düzeneklere) sahip olursa,
orada ya gerici ya bölücülerin duruma egemen olacağını zannedenler var.
Aksine… Kendi kendini yöneten halk kitleleri böyle şeylere geçit vermez. Sorunlarımızın temelinde zaten halkın yönetimden uzak tutulması yok mu?
(16 Ekim 2014)

===================================

Evet dostlar,

Sayın Zeki Sarıhan yaşamının en üretken yıllarını yaşıyor belki de.
Her hafta 2-3 makale yazıyor, okuyor bol bol.. (Bize kendisinin söyledikleri..)

“Yerel yönetimlerin yetkilerini artırmak ve o yerin yönetimiyle ilgili kararları
oranın insanlarına bırakmak… 
(AS: çekincelerimiz var…) Gerçek demokrasi budur.”

Tümcesi yukarıdaki makalede yer alıyor. Özeksel (merkezi) ve yerel yönetimlerin
yetki ve sorumluluklarını çok iyi dengelemek gerekir. Hem ülke bütünlüğünü ve
makro planlama hedeflerini gerçekleştirerek verimli kaynak kullanmak hem de
yerel gereksinimleri belirleme ve karşılamada yöre insanlarına söz ve karar hakkı tanımak..

Ölçüyü kaçırmadan..

Hele hele belli etnisitelerin ülkenin belli yörelerinde yoğunlaştığı ve ayrılıkçı teraneler dillendirdiği ülkelerde.. Ötesi, demokrasi adına tehikeli ütopik ve romantik serüvenlere sürüklenmek olabilir..

Sevgi ve saygı ile.
17.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

4+4+4 Yapılanması Kapsamında Hazırlanan Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Kitaplarının Değerlendirilmesi

Dostlar,

4+4+4 eğitimi yozlaştırma – dincileştime – karma ve laik yapıyı bozma,
ilk 4 yılda sonra açık eğitime olanak verme, çocuk gelinlere ve çocuk işçilere yol açma, sözde zorunlu 12 yıllık ama KE-SİN-Tİ-Lİ eğitim dizgesi bu sitede epey irdelendi.

Hep yazdık, bir kez daha yazalım :
MEB Komisyonunda (Başkanı, sonradan Milli Eğitim Bakanı yapılan Prof. Nabi Avcı idi) CHP’li vekiller görmezden gelinerek, iri kıyım AKP’li “erkek vekiller”ce (?!) dövülerek teklif geçirilmişti.

Sonrası da hep yalpalayarak geçti.. 60 aylık eğitime başlama yaşı 6 ay ileriye alınmak zorunda kalındı. Büyük bir hızla, pilot kullanma denemeleri bile yapılmadan
eğitim gereçleri basıldı. Bunlardan birini, -ki 2 milyona yakın adet basıldı-
Ankara Üniv. Eğitim Bil. Fak. den Prof. Dr. Dilek Gözütok ve ark. bilimsel olarak irdelediler. Çalışmayı özet olarak Ankara Üniversitesi web sitesinde yayımladılar.
Değerli ilkokul arkadaşımız Sn. Prof. Dr. Dilek Gözütok ile telefonla görüşerek
sitemizde de yayımlamak üzere izinlerini rica ettik ve incelikle lütfettiler (06.12.13). Çalışmanın tümünün 18 sayfa olduğunu ve makale olarak yayımlanmak üzere hakemlerden olumlu inceleme raporlarının geldiğini belirttiler. Kısa bir süre sonra
bu önemli ve değerli çalışmayı tam metin olarak da paylaşabileceğiz.

Aşağıda özetle verdiğimiz kapsamda bile dehşet verici sonuçlar var..
MEB son derece sorumsuz biçimde ve bilim dışına düşerek milyonlarca öğrencinin eğitim gereçlerini yetkili olmayan ellerde hazırlatıp bastırıyor, dağıtıyor..
(Örn. Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Çalışma Kitabı-1)

Bu kitabın içerdiği, “öğrencilerin bilişsel – duyuşsal ve psikomotor gelişim düzeylerine uygun olmayan etkinliklerin ve görsellerin” düzeltilmesi uyarısı zarafetle yapılıyor.

Bu sorumsuz davranış, Türkiye’nin geleceğine ilişkin ağır bir sorumluluk doğuruyor.. Telafisi olanaksız zararlara yol açabilecek bir politik uygulama..

Ne yazık ki pek çok kurumdan, özellikle basından ses çık(a)mıyor..
Bu durum İLERİ DEMOKRASİ (!) ikliminin ürünü olsa gerektir.
Ancak bir avuç sorumlu Eğitim Bilim öğretim üyesi bilimsel bir irdeleme yapıyorlar..
O da basında yer bul(a)mıyor. İşte özerk kurumlar böylesi anti-demokratik ortamlar oluşmasın ya da bir biçimde oluşturulmak istenirse toplum direnebilsin diye öngörülmüştür. Bir tutamcık kalan üniversite bilimsel özerkliği sayesindedir ki,
bilim namusu ve yurt sevgisi olan bir avuç eğitim bilimci, olanakları zorluyorlar..

Unutulmasın;

  • Demokrasi; ancak özerk kurumların kolonları üzerinde yükselebilir.

MEB, toplumdan özür dilemek (?!) ve büyük bir hızla bu ürkünç (vahim) hatalardan dönmek zorundadır..

Sayın Prof. Dilek Gözütok ve genç akademisyen çalışma arkadaşlarına şükran borçluyuz.
Akademik cesaretlerini de kutlayarak..

Sevgi ve saygı ile.
6.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Metne pdf olarak erişmek için; – 4+4+4_icin_kitap_irdelemesi_Dilek_Gozutok_ve_ark_6.12.13
veya
– http://epg.education.ankara.edu.tr/files/2013/09/444.pdf

=========================================

4+4+4 Yapılanması Kapsamında Hazırlanan Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Kitaplarının Değerlendirilmesi

portresi
Prof. Dr. F. Dilek Gözütok
Arş. Gör. Özgür Ulubey*
Arş. Gör. Ayşe Gülsüm Akçatepe*
Arş. Gör. Ece Koçer*
Arş. Gör. M. Emir Rüzgar*
 

5.1.1961 tarih ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda, 30.03.2012 tarihinde yapılan değişiklikle, Türk Milli Eğitim Sistemi’nde 1997’ye dek 5+3+3, 1998’den sonra
8+3 ve ardından da 8+4 biçiminde uygulanmakta olan örgün eğitim, 4+4+4 biçiminde yapılandırılmıştır. Yeni yapıda, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim kademelendirilerek kesintili duruma getirilmiştir. İlk dört yıl ilkokul, ikinci dört yıl ortaokul olarak düzenlenmiş ve üçüncü dört yıldaki lise, (kâğıt üzerinde) zorunlu eğitim kapsamına alınmıştır. Ancak
bu yapılanma ile öğrenciye, zorunlu eğitim kavramı adı altında, ilk dört yıldan sonra öğrenimine açık öğretimde devam etme serbestliği de getirilmiştir. Düzenleme ile ilk
dört yıla başlama yaşı zorunlu olarak 6 yaştan (72 ay) 5 yaşa (60 ay) indirilmiş, ortaokul ve liselerde öğrencinin veya anne-babasının isteğine ve seçimine bağlı olarak dini içerikli derslerin de ağırlıklı olarak yer aldığı seçmeli derslere yer verilmiştir.

Yeni yapılanma, pilot uygulaması yapılmadan 2012 – 2013 eğitim-öğretim yılında
(1, 5 ve 9. sınıflarda) kademeli olarak uygulanmaya başlanmıştır. Eylül 2013 öğretim yılı başında, 5 yaşını tamamlayan çocuklar, adreslerine dayalı olarak en yakın okula zorunlu kayıtları yapılarak 12 yıllık zorunlu eğitimin ilkokul 1. sınıfına, 4. sınıfı tamamlayan öğrenciler, ortaokul 1. sınıfa, 8. sınıfı tamamlayan öğrenciler ise lise 1. sınıfa başlatılmışlardır.

  • Bilim çevrelerinden ve velilerden gelen tepkilerle okula başlama
    60-66 ay arasındaki çocukların okula gönderilmesi velilerin isteğine bırakılmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş ile Türkiye’deki yetişkin nüfusun ortalama eğitim süresinin ve lise mezunu sayısının arttırılacağını, okullaşma oranındaki bölgesel farklılıkların azaltılacağını, farklı alanlarda yeteneği olan öğrencilere ortaokul 1. sınıftan itibaren kendilerini geliştirme fırsatı tanınacağını, eğitimin kademelere bölünmesi ile kademeler arası geçişlere olanak sağlanacağını, böylece yetenek ve gelişimlerine göre bireylere erken yaşlarda mesleksel tercih hakkı tanınacağını, okula başlama yaşının 60 aya düşürülerek, çocuklara erken yaşta ilkokula başlama fırsatı verileceğini, bu konuda dünya genelindeki uygulamalarla paralellik sağlanacağını ve
farklı kademelerdeki öğrencilerin farklı binalarda eğitim görerek, ortak mekânlardan yeterince yararlanmalarının sağlanacağını belirtmiştir (MEB, 2012a).

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Programları Bölümü Öğretim Elemanları Kanun teklifinin yapıldığı dönemde, üniversiteler, bazı sivil toplum kuruluşları, ana muhalefet partisi ve kamuoyu, MEB’in yeni yasayla getireceğini belirttiği düzenlemeleri; ilkokula başlama yaşının bir yıl erkene alınmasının ve okul öncesi eğitimin zorunlu olmamasının bilimsel verilere uygun olmadığını (Ankara Üniversitesi,
2012; Boğaziçi Üniversitesi, 2012; ERG, 2012; ODTÜ, 2012), sınıf öğretmenlerinin
5 yaşındaki çocuklara eğitim vermelerinin pedagojik açıdan sakıncalı olduğunu
(Ankara Üniversitesi, 2012), meslek seçimini erken yaşlara alınmasının doğru olmadığını (Ankara Üniversitesi, 2012; Boğaziçi Üniversitesi, 2012; Koç Üniversitesi, 2012; ODTÜ, 2012) ve örgün eğitimin esnekleştirilerek “açık öğretim,” “mesleksel eğitim,” “evde eğitim” gibi kavramların altında çocuğun temel eğitimden yoksun bırakılması anlamına gelebileceğini (Ankara Üniversitesi, 2012; Boğaziçi Üniversitesi, 2012; ODTÜ, 2012) gerekçe göstererek eleştirmişlerdir.

Yasa teklifinin görüşüldüğü süreçte, belirtilen eleştiriler ve muhalefet partilerinin yoğun
engelleme çabalarına karşın, yasa teklifi hızlı bir şekilde iktidar partisinin çoğunluk oylarıyla kabul edilerek uygulamaya konmuştur. 12 yıllık zorunlu eğitim kararı ile birlikte ilkokul programlarının kademeli olarak yenileneceği ve 1. sınıf programının yeni düzenlemelere uygun hale getirilmek üzere gözden geçirileceği duyurulmuştur.

60 aylık, 72 aylık ve hatta 84 aylık iken kayıtları yapılan ve bir arada harmanlanarak oluşturulan sınıflarda bulunacak çocuklar için MEB; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK arasında imzalanan protokol kapsamında içeriği hazırlanan “Uyum ve Hazırlık Çalışmaları” Öğretmen ve Öğrenci Çalışma kitaplarını ilk üç ayda uygulanmak üzere bastırmıştır. MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 17/08/2012 gün ve 4755 sayılı yazısı ile bu materyali 2012-2013 öğretim yılından itibaren eğitim aracı olarak kabul etmiş, Öğretmen Kitabını 70.000 adet, Öğrenci Çalışma Kitaplarını (1 ve 2) 1.750.000 adet bastırmıştır. 1. sınıf programının kademeli olarak yeni düzenlemelere uygun duruma getirileceği belirtilmesine karşın bir program düzenlemesi değil, bir etkinlik kitabı hazırlanması ve adına “program” denilerek uygulanması uygun görülmüştür.

Bir yardımcı doçent editörlüğünde, biri yardımcı doçent, biri uzman beş kişinin
yazarlığında, bir resimleyen ve bir de grafik tasarımını yapan toplam sekiz kişilik bir grup tarafından bu materyal oluşturulmuştur. Materyalin herhangi bir yerinde, oluşturulan etkinliklerin herhangi bir grupta denendiği, değerlendirildiği ve değerlendirme sonuçları doğrultusunda geliştirildiği konusunda bir bilgi yer almamaktadır. 5 yaşındaki çocukların da zorunlu olarak ilkokula kaydedilmesi ile ülke çapında sayısı 2 milyona yaklaşan bir öğrenci grubuna uygulanacak bir materyalin deneme çalışması bile yapılmadan uygulamaya konması oldukça düşündürücü ve bilimsel anlayışla çelişen bir
durumdur.

Ayrıca, verileri birinci sınıf öğretmenlerinden toplanarak yapılan araştırmalarda da uyum
programının öğrencilere temel becerileri kazandırmaktan uzak olduğu, öğrencileri okula
alıştıramadığı, okulu sevmeyi kolaylaştırmadığı (Peker-Ünal, 2013); okula yeni başlayan öğrencilerin okula, arkadaşlarına, öğretmene ve öğretim etkinliklerine uyumunu kolaylaştırmadığı (Özgür-İnam, 2013) belirlenmiştir. Eğitim Bilimlerinin herhangi bir alanında uzmanlaşmış bir eğitimci, MEB tarafından kısa bir sürede hazırlanarak kullanılmaya başlanan İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Kitaplarını
ve Öğretmen Kitabını, ana hatlarıyla incelediğinde bu kitabı bilimsel ölçütlerle değerlendirme sorumluluğunu duyacaktır. Bünyesinde eğitimin çeşitli alanlarından uzmanları barındıran Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi,
MEB’in kısa sürede hazırlayıp adına program dediği yazılı ders materyalini değerlendirmeyi bir akademik sorumluluk olarak kabul etmiş ve ekip çalışması ile
bu araştırmayı gerçekleştirmiştir.

Araştırma kapsamında, 19 kişilik bir uzman grup (EK:1), İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık
Çalışmaları Öğretmen ve Öğrenci Kitaplarında yer alan etkinliklerin içeriğini, etkinliklerde kullanılan yönergeleri, görselleri ve kitaplarının tasarımını doküman incelemesi tekniği ile incelemiştir. Elde edilen veriler, betimsel analiz yaklaşımına göre, alanı program geliştirme olan dört araştırma görevlisi tarafından analiz edilmiştir.

Araştırma sonunda;

Kitaplarda incelenen kimi etkinliklerin içeriğinin, 60-71 aylık öğrencilerin
bilişsel, duyuşsal ve psikomotor gelişim düzeylerine uygun olmadığı
,
etkinlik içeriklerinde kimi kavramların yanlış kullanıldığı, bazı oyunların kurallarının yanlış verildiği, bazı etkinliklerin olumsuz örtük mesajlar içerdiği, etkinliklerin amaçlarının açık ve net bir dille ifade edilmediği, bazı etkinliklerin öğrencilerin yaratıcılığını, düşlem (hayal) gücünü sınırlandırdığı ve kimi etkinliklerin aşamalılık ilkesine uygun olarak planlanmadığı,

 Kitaplarda yer alan kimi etkinliklerin kalabalık sınıflarda, bazılarının ise sınıf ortamında
gerçekleştirilebilmesinin olanaklı olmadığı, bazı etkinliklerin süresi kırk dakika olarak
belirtilmesine karşın etkinliğin, ders süresini dolduracak uzunlukta olmadığı,
araç-gereçlerin eksik olduğu durumlarda bu sorununun daha da belirginleşeceği,

 Etkinlik yönergelerinde dil ve anlatım hatalarının olduğu ve bu hataların yönergelerin
anlaşılmasını güçleştirdiği, kimi yönergeler ile kullanılan görseller arasında
uyumsuzluk olduğu,

 Etkinliklerde kullanılan kimi görsellerin öğrencilerin gelişim düzeylerine
uygun olmadığı, yalınlık ve basitlik ilkesine uyulmadan hazırlandığı, gerçek yaşamla uyum sağlamadığı, yoksulluk ve şiddet gibi örtük mesajlar içerdiği ve şiddet içeren çizimler kullanıldığı,

 Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Çalışma Kitabı-1, kitap tasarımı bakımından bir bütün olarak ele alındığında, kullanılan görsellerde genel olarak, perspektifin doğru bir biçimde yansıtılamadığı, kitaplardaki etkinlikler arasında ad farklılıklarının bulunduğu ve
her bir temayı temsil eden renklerin kimi temalarda ayırt edilemediği belirlenmiştir.
Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda;

Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Çalışma Kitabı-1’in
Talim Terbiye Kurulu tarafından kitap tasarım ilkeleri dikkate alınarak yeniden tasarlanması ve öğretim materyali hazırlanırken, genel ve ayrıntılı amaçların belirlenmesi, amaçlara uygun içerik, etkinlik ve ölçme araçlarının hazırlanması,

 Bu materyalin kullanımına devam edilmesi durumunda, öğrencilerin bilişsel – duyuşsal ve psikomotor gelişim düzeylerine uygun olmayan etkinliklerin ve görsellerin yeniden düzenlenmesi, etkinlik içeriklerinin, farklı alanlardan uzmanlar tarafından gözden geçirilerek yeniden hazırlanması, etkinlik yönergelerinin dil ve anlatım hatalarından arındırılması,

 Bu materyalin, içinde çocuk psikiyatristi, çocuk psikoloğu da bulunan bir bilim insanı grubu tarafından, 60–84 aylık çocukların algısını, bilişsel, duyuşsal ve sosyal gelişimini nasıl etkilediğinin incelenmesi önerilmiştir.

KAYNAKÇA

Ankara Üniversitesi (2012). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne İlişkin Görüşü.10.04.2012 tarihinde http://www.education.ankara.edu.tr/adresinden alınmıştır.
Boğaziçi Üniversitesi (2012). 5.1.1961 tarih ve 222 sayılı ilköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Hakkında Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Güncellenen Görüşü. 10.06.2013 tarihinde
http://fed.boun.edu.tr/form_files/Bogazi%C3%A7i_%C3%9Cniversitesi_Egitim_Fak%C3%BCltesi%E2%80%99nin_G%C3%BCncellenen_G%C3%B6r%C3%BC%C5%9F%C3%BC.pdf adresinden alınmıştır.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG). (2012). TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan “ilköğretim ve eğitim kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi” hakkında değerlendirme. 15.06.2013 tarihinde
http://erg.sabanciuniv.edu/sites/erg.sabanciuniv.edu/files/ERG.GerekceliDegerlendirme.4_4_4.YasaTeklifi.pdf adresinden alınmıştır.
Koç Üniversitesi (2012). İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Görüş. 15.06.2013 tarihinde
http://spm.ku.edu.tr/?p=342adresinden alınmıştır.
MEB (2012a). 12 Yıllık Zorunlu Eğitime Yönelik Uygulamalar. 10.06.2013 tarihinde
http://www.meb.gov.tr/haberler/2012/12YillikZorunluEgitimeYonelikGenelge.pdf adresinden alınmıştır.
MEB (2012b). İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı. Ankara.
MEB (2012c). İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğrenci Kitabı-1. Ankara.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) (2012). 5.1.1961 tarih ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Hakkında ODTÜ Eğitim Fakültesinin Görüşü. 10.06.2013 tarihinde
http://www.fedu.metu.edu.tr/web/documents/other/222sayilIlkogretimveEgitimKanunuHakkindaEgitimFakultesiGorusu_s4_1.pdf adresinden alınmıştır.
Özgür-İnam, B. (2013). 4+4+4 Eğitim Sisteminde İlkokul 1. Sınıf Uyum Programının
Değerlendirilmesi. Öğretmen Dünyası,34 (402), 13-14.
Peker-Ünal, D. (25-27 Nisan 2013). Sınıf Öğretmenlerinin 4+4+4 Uygulamasına Yönelik Görüşleri. 4th International Conference on New Trends in Educationand Their Implications, Antalya.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2011). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri
(8. Baskı. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

EK-1: Kitap inceleme toplantılarına katılan uzmanlar Kitap inceleme toplantılarına katılan uzmanlar aşağıda verilmiştir:

Prof. Dr. Ayşe Çakır İlhan, Prof. Dr. Çağlayan Dinçer, Doç. Dr. Ayşe Okvuran, Doç. Dr. Fatma Bıkmaz, Doç. Dr. Müge Artar, Doç. Dr. Berrin Baydık, Yrd. Doç. Dr. Canay Demirhan-İşcan, Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Bayraktar, Öğr. Gör. Dr. Fatma Mızıkacı, Öğr. Gör. Dr. Salim Sever, Arş. Gör. Dr. Aliye Erdem, Arş. Gör. Gökçe Karaman, Arş. Gör. Zeynep Akkurt-Denizli, Arş. Gör. Nergiz Üçüncü.

EK-2: İlkokul 1. Sınıf uyum ve hazırlık kitabından kimi resimler..