Etiket arşivi: Ömer Hayyam

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 15 Mayıs 2019

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 15 Mayıs 2019

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Haftanın tüm iğneleri basın mensuplarına saldıran sokak takımı ile onları sokağa süren, kışkırtan çıkarcılara ve hazımsız partililere…

İTİBAR
YSK seçimin yenilenmesi kararından sonra yapılan eleştiriler üzerine, “Hakimlerin hedef gösterilmesi ve itibarsızlaştırılması kabul edilemez” açıklaması yaptı.
Hakimin itibarını verdiği karar korur…

ÖRTÜLÜ
RTE döneminde örtülü ödenek bütçeye göre 2.5 kat arttı.
Yap, ört…

SAF
Cumhurbaşkanlığı Arşiv Daire Bk. Muhammet Safi, İmamoğlu’nunher şey çok güzel olacak” sloganını paylaşan sanatçıların isimlerini kaydedip yayımlayarak hedef gösterdi.
Safi saf sahi…

YASAK
İmamoğlu’na destek açıklaması yapan sanatçılara yasaklama başlatıldı.
Milletin parasını al, millete karşı kullan,
Hadi oradan…

SAYE
AKP Sakarya Milletvekili Kenan Sofuoğlu, sosyal medya hesabından Ekrem İmamoğlu’na destek veren sanatçılar için “Erdoğan sayesinde milyonersiniz” dedi.
Acun’la macunla karıştırmış..

YSK
AKP’nin YSK temsilcisi Recep Özel, YSK kararına tepki gösteren sanatçılara “Sanatınız da, adamlığınız da yalan! “dedi.
Genel başkanları iş adamlarının konuşmasına tepki gösterir de avanesi durur mu?
Ne adam olduğu belli olmayanın adamlık değerlendirmesi kabul olur mu?..

GEBER
Kanserle mücadelesinden dolayı RTE’nin “manevi kızım” dediği kanser hastası Göknur Damat’a, “her şey iyi olacak” paylaşımı yaptığı için “Daha gebermedin mi?!” diye hakaret mesajları yağdırıldı, yetmedi bıçaklandı.
Göknur bir gün ölür, o ahlaksızlar her gün geberir…

SAVAŞ
Her seçim öncesi sınır ötesi savaş haberleri yapan RTE bu kez hem Membiç hem Fırat’ın doğusu harekatı dillendirdi.
Seçim zorlaştıkça cephe genişliyor…

AKAR
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit Dündar ile sınır hattındaki birliklerde inceleme ve denetlemelerde bulundu.
24 Haziran seçiminden önce de “Kandil’e harekatın başladığı “haberini vermişti…

SEVAP
 TV programında bir seyirci İlahiyat Profesörü Mustafa Karataş’a “Eğer Camiye dolar bağışlasam, dolar arttıkça sevabım artar mı?” diye sordu. “Artar” yanıtı aldı.
Doların artmasına neden olarak vatandaşı fakirleştirenlerin günahı artar mı?…

DÖVİZ
RTE başkanlık seçimini kazanınca Doları düşürecekti.
Dolara gücü yetmediyse de halkı zora düşürdü…

ÇIKAR
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Romanya’daki AB zirvesinin ardından yaptığı açıklamada Rum lider Anastasiadis’in kendilerinden Türkiye’ye karşı Kıbrıs’ın çıkarlarını savunmasını istediğini, kendilerinin de bunu yapacağını belirtti.
Bakmak lazım;
Rum çıkarından Almanya’ya ne çıkar?…

MERKEZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çocukların gelmediği, gençlerin uğramadığı, hanımların sahip çıkmadığı camiler boynu bükük kalmaya mahkumdur. Cami merkezli hayatı özendirmemiz gerekiyor.”
Cami merkeze, biat lidere…

YANDAŞ
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, “Yargı idarenin yandaşı ya da idarenin faaliyetlerine sürekli engel çıkaran bir güç gibi değerlendirilmesin.”
Size bağlı…

SALDIRI
Gazeteci Yavuz Selim Demirağ’a, TV’de belediyelerdeki yolsuzluklarla ilgili yaptığı programdan evine dönüşte 6 sokak köpeği saldırmış.
Yargımız çok adildir.
Köpekleri salar, onlara kemik verenleri korumaya alır…

ÖDÜL
RTE, Gazeteci Ahmet Hakan’ı dövmekle tehdit eden AKP milletvekili Abdürrahim Boynukalın’ı AKP Londra temsilcisi yapmış.
Saldırganlara ödül kalkanı…

KESKİN
Damat Bakan Albayrak, ” enflasyonda keskin düşüşler göreceğiz” dedi.
Adamın her dediği çıktı.
Haziran Mayıs’tan daha keskin olacak…

UŞAK
Fenerbahçeliler “Her şey çok güzel olacak” pankartı açtı.
RTE, “FETÖ’nün uşağı olan kişiler sloganlarını tribünlere asıyorlar. Hepsi kayda alınıyor.”
Ne istedilerse verenler bunlar mıydı?…

HIRSIZ
RTE ve Binali Yıldırım’ın seçim çalışmalarını “çaldılar” üzerine oturtacakları anlaşılıyor.
Herkes en iyi bildiği üzerinden gider…

PKK’LI
Bazı PKK’lıların İmamoğlu’na destek açıklamaları üzerine Kılıçdaroğlu, “Biz herkesin oyuna talibiz ama terör örgütünü kınar ve lanetleriz” dedi.
CHP’ye PKK üzerinden ateş açan iktidar ve borazanlarının dikkatine…

ÖMER HAYYAM’DAN :

Bedeninde et, kemik, sinir kaldıkça,
Dünyadaki yerini bil, kendinden şaşma,
Düşman Zaloğlu Rüstem olsa ger göğsünü,
Dostun Karun olsa iyilik altında kalma…

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Mayıs 2019

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Mayıs 2019

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

RIZIK

AKP Cumhurbaşkanı RTE, 7. Aile Şurası’nda doğum kontrolüne karşı; “Şunu unutmayalım; her doğan rızkıyla doğar, rızkıyla gelir‘ dedi.

Büyüyünce; okumayanların 1/5’nin, üniversiteyi bitirenlerin 1/3’nün rızkı kesilir…

GERÇEK
RTE, 1 Mayıs konuşmasında; “Şayet ülkede bir kesim çok zenginleşirken diğer kesimler yerinde sayıyor veya fakirleşiyorsa orada adalet yok demektir. Adaletin olmadığı bir yerde de zulüm vardır. Zulüm ise bizim inancımızda küfre eşdeğerdir.” dedi.

17 yıldır yönettiği ülkenin gerçeğini ne güzel dile getirdi…

PARTİLİ
AKP Gen. Bşk. Yrdc. A. İhsan Yavuz, sandık başkanlarından partili olanların tespit edildiğini söyledi.
Kamu görevlilerini, yargıyı, medyayı partili yapan AKP’linin şikayet ettiği şeye bak…

SUSKUN
RTE İstanbul yerel seçimleri ile ilgili olarak, ”Bugüne kadar hiç konuşmadım ama artık yetti.”
Her gün, her dakika konuşan kimdi? Bilen var mı?…

AKIL
AKP Gen. Bşk. Yrdc.  Ali İhsan Yavuz’un, “Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu ama fark edemedik, şeklinde cümlem olmadı.” diyerek yayımladığı videoda o cümlesi yer aldı.
Beyin kilitli…

MUHABBET
Vasiyetinde “Mustafa Kemal’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin” diyen Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Kadir Mısıroğlu‘nun cenazesine; AKP’li Numan Kurtulmuş, damat Albayrak, mahdum Bilal Erdoğan, TBMM Başkanı Şentop, İsmail Kahraman, A. Hamdi Çamlı, Hayati Yazıcı katıldı.
AKP’ye oy veren her yurttaş Atatürk’e muhabbetini değerlendirmeli…

BAYRAK
“Keşke Yunan kazansaydı” diyen feslinin tabutuna Türk Bayrağı örtüldü.
Keşke Yunan bayrağı örtülseydi, huzur içinde giderdi…

TARİH
Fesli Kadir için yandaş medya (başta AA), “Ömrünü tarihe veren”, “tabuları yıkan” gibi ifadeler kullandı.
Ulusal tarihe çamur atmanın tarifi / takdiri böyleymiş…

YSK
YSK, İstanbul seçimlerinin yenilenmesine karar verdi.
10 Nisan 2019 Çarşamba İğneleri’nde şöyle yazmıştım;

Kararı YSK verecek.

  1. YSK başkanı, kendini atayan AKP başkanı gibi imam.
  2. Adam yasaya aykırı olarak mühürsüz oyları RTE için geçerli saydı.
  3. Adamın görev süresi bir yıl uzatıldı.
  4. Seçimin yenilenmesi istenirse adam ne karar verir? Kuşkunuz var mı?

Medya bilgilerine göre başkan ret oyu veren 4 kişiden biriymiş. Kutlarım, ancak tahminim öyle denkleşmiş…

UTANMAZ
YSK başkanı meydana çıkıp resmi açıklama yapamadı. YSK kararlarını partili üyeler duyurdu.
Utandı mı dersiniz?…

SAHİİİİ!
AKP sözcüsü Ömer Çelik;
“Sürece ve sonucuna saygı gösterdiğimizi sürekli söyledik.
Sürecin patronu Yüksek Seçim Kurulu’dur.” dedi.
Bir inandım, bir inandım…

TEHDİT
RTE, seçim yenileme kararını eleştiren iş adamlarına, “Herkes haddini bilecek. İş adamı mısın, sen işini yap. Bizim de size bakışımız ona göre değişecektir.” ifadelerini kullandı.
İhale alamazsın, müfettişler ensende boza pişirir haaaaa!…

AÇILIM
8 yıl sonra, Öcalan avukatları ile görüştürüldü.
Yandaş Barlas ,”Demirtaş’a özgürlük” istedi.
AA, “Terörist başı” ndan,”İmralı” ya evrildi.
“HDP=PKK… Beka da beka.. CHP-İYİ P. teröristlerle işbirliği yaptı” söylemlerinden seçim açılımına geçiş adımları…

BAŞ
RTE, “Tek terörist bırakmayacağız” dedi.
İmralı misafir…

VİCDAN
AKP milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Hukukun sesini kısarsanız, tuttuğumuz oruç bizi kurtarmayabilir.” dedi.
Vicdan varsa susmaz…

ELEŞTİRİ
Gül, B. Arınç ve A. Davutoğlu YSK kararının yanlışlığını vurguladılar.
Onlar şimdi sütten çıkmış ak kaşık…

SERME
Bahçeli, mitilini İstanbul’a serecekmiş.
İstanbul’lu da O’nu yere serecek…

KILIF
Aydınlık Gazetesi, APO ile yapılan görüşmeyi ve mektubu, KCK açıklamasına dayanarak “PKK’yı zayıflatma planı” diye verdi. YSK kararı ile birlikte “cuk” oturdu.
Ortada Erdoğan,
Sağında borazanı,
Solunda kılıfı…

ÖMER HAYYAM’dan

Kim görmüş o cenneti, cehennemi?
Kim gitmiş de getirmiş haberini?
Kimselerin bilmediği bir dünya
Özlenmeye, korkulmaya değer mi?

Ayhan Şıhmantepe’den Güzide Filiz Tuzcu’ya yanıt

Sayın Ayhan Şıhmantepe’den Güzide Filiz Tuzcu’ya yanıt 

Değerli okurlarımız,

Sayın Tuzcu‘nun sitemizde yayınladığımız bir yazısına karşılık Sayın Şıhmantepe görüş açıkladılar, yayınladık. Sn. Tuzcu bu görüşleri yanıtladılar, yayınladık ve son olarak Sn. Şıhmantepe aşağıdaki “uzuuunca” yanıtı gönderdiler. Böylece, yerleşik Latince deyimi ile, yargılama süreçlerinde de uyulduğu üzere “replik – duplik” tamamlanmış oldu. Bundan sonrası için her 2 yazar ve öbür sitemiz izleyicileri dilerlerse ilgili makalelerin altına sitemizde “yorum” yazabilecekler. Metinleri anasayfada yayınlamayı kesiyoruz.

Gösterilen ilgiye teşekkür borçluyuz.

Sevgi ve saygı ile. 20 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

========================================

Sayın Güzide Hanım,

Yanıtınız için teşekkür ederim. Sanırım biraz öfkelisiniz. Yanıtınızı benim yerime Ahmet Beye yazmışsınız. Önce sakince anlamaya çalışmak, sonrasında yanıtlamak gerekmez mi? Ben sade bir yurttaşım. Bir bilim insanı olduğunuzu söylemişsiniz. Bunu niye ayrıca vurguladığınızı anlayamadım. Yazılanlardan başkalarının inancına karışıldığı, inançsızlığa zorlandığı sonucunu nasıl çıkarıyorsunuz. Bir karışma ve zorlama yazının neresinde? Haksız suçlamayı içime sindiremedim.

Herkes, herhangi bir konudaki inancında özgürdür ve kimse karışamaz. Zaten ne ben böyle yaptım, ne de kendisine yanıt verdiğiniz İsa Bey yapmış. Osmanlı-İslam konusundaki değerlendirmeyle ilgili bir tek söz söyleyecek durumda değilim. Eğer iki konum, durum, olgu, veri… arasında bir değerlendirme yapılıyorsa, her iki tarafın da somut dayanakları olması gerekir diye düşünüyorum. İslam veya diğer göksel dinler somut konular, mutlak doğrular, “bilimsel gerçekler” midir?

Soyutla somut birlikte nasıl değerlendirilebilir. Osmanlı İslam’ı hiç önemsememiş, değer vermemiş, bir katkıda bulunmamış, daha da ötesi kötülük etmiş olabilir. İslam nedir? Bir varsayımdır. Görülemeyen, elle tutulamayan, sınanamayan, başkaları tarafından gözlemlenemeyen, kanıtlanamayan, “doğrulanamayan” bir konudaki inanç ile Osmanlı’nın ilişkilerini anlatmak ne denli gerçekçidir ve neye yararı vardır? Gerçekte değerlendirmeye konu olan iki taraftan biri kuşkulu veya yoktur. Osmanlı ile bir varsayım değerlendirilmiştir. Eğer anlatılan, soyutun somuta etkileri veya Osmanlı ile bir başka ülke veya ülkeler arasındaki ilişkilerle ilgili vb. olsaydı, bir tek sözüm bile olmayabilirdi.

Kutsal diye bilinen kitaplardan sunulan bölümler, ayetler bilimsel midir? Herhangi bir konuda kanıt olabilirler mi? Osmanlı’dan, yöneticileri ve orada yaşayan tüm diğer insanlar anlaşılıyorsa, İslam’a nasıl yaklaştıkları sadece onları ilgilendirir. İnanırlar veya inanmazlar. İlgilenmediler, önemsemediler, katkıda bulunmadılar, hatta kötülük ettiler demek bir haksızlık değil midir? Bir zorunlulukları mı vardı? Bir bireyin, toplumun dinsel inancına ve o inancı belirleyen özelliklerine, gereklerinin yerine getiriliş biçimlerine karşı çıkılabilir mi? Yanlış yapmışlar; şöyle olsaydı, daha iyi olurdu, doğru olurdu denebilir mi? Bu konuda somut ölçüler var mıdır? Adı üzerinde inanç; doğrulanamayan varsayım.

Osmanlı’nın soyut bir konuyla (dinsel inanç) olan ilişkilerinden çıkan sonuçta, bir gariplik, beklenmedik bir durum, olduğu düşünülüyorsa, bunun başta psikologları, psikiyatristleri, insanbilimcileri ve her konuda akılcılığın egemen olmasını isteyen kişileri, dahası herkesi ilgilendirmesi gerekir diye düşünüyorum. Elbette bu ilgilenme; koşullar (dinsel veriler) insanları nasıl etkiliyor, düşünce ve davranışlarında nasıl belirleyici olabiliyor ile sınırlı kalmalı. Belki bildikleri veya işlerine geldikleri gibi yorumlamış ve uygulamış olabilirler. Kime ne? Soyutun doğrusu olur mu?

Osmanlı, pek çok haklı gerekçelerle veya ayrımsayamadığı nedenlerle İslam’ı hiç önemsememiş olabilir. Yönetimde önde gelen insanlardan bazıları, din işlerine bakmakla birlikte, dünya işlerine de din bakımından karışan şeyhülislamlardı. Sanırım onlar da din konusunda gerekenleri yeterince yaptıklarını düşünmüşlerdir. Doğru anlaşılması için, her örneğin, ayrıntının verildiği söylenen Kutsal kitapların içerikleri de, insanlar tarafından farklı algılanmaktadır. Mezheplerin temeli bu olmalı. Belki şeyhülislamlar da anladıkları, işine geldikleri, padişah tarafından zorlandıkları gibi aktardılar ve uyguladılar. Onlara, diğer yöneticilere ve halka neden başka türlüsünü (doğrusunu) yapmadınız denemez diye düşünüyorum.

Ben, bir toplumla “?????!!!!” nin arasındaki ilişkileri anlatsam bundan ne anlaşılır? “????!!!!” nin de somut olması gerekmez mi? Somut olanla, bir varsayımın ilişkileri neyi anlatır? Bir insan düşünelim; tek başına bir masada oturuyor ve sanki karşısında bir başkası varmış gibi saatlerce onunla konuşuyor. Sonrasında, konuşan kişi için, karşısındakini tam olarak dinlemedi, önemsemedi, kötülük etti, haksızlık etti, zarar verdi denebilir mi? Olmayan kişi için, bu değerlendirme yapılabilir mi? Sadece konuşan kişi kafasında, olmayan kişiyi varmış gibi düşünmüş olabilir. Varmış gibi düşünülenle, var olan arasında bir bağlantı kurulacaksa bu zaten varsayımdır. Varsayımlar yokluğa da götürebilir.

Hele kendi inancının sorgulanmasını doğru bulmayan, bunu istemeyen bir kişi; hiçbir kişinin, bir toplumun inancını sorgulamamalı. Yeterince önemsemediler, gereklerini tam olarak yapmadılar, zarar verdiler diyebilmenin bir dayanağı olabilir mi? Neye zarar verdiler? Bir varsayıma. Böyle bir zarar verme olabilir mi? Belki de bu nedenle doğru yaptılar. Kutsal veya doğru diye bildiklerinizi yeniden gözden geçirmek isteyebilirsiniz. Önonayla doğru diye bilinenlerle, çeşitli konularda değerlendirmeler yapmak yanıltıcı olabilir.

İnsanlar zaman içinde, daha çok öğrenirler, bilgileri artar, doğru diye bildiklerini yeniden, bir daha, bir daha gözden geçirirler; doğruları ve gerçekleri değişir, dönüşür, gelişir. Böyle olması için tek koşul önyargılı ve takıntılı olmamaktır. Elbette soyut konular, kavramlar insanı etkiler. Buralardan veriler çıkarıp, ölçüleri bulmaya, dengeleri kurmaya, iyide kalmaya, doğrulara ve gerçeklere ulaşmaya çalışırlar. Peki, bu durumda sonuçlar neler olabilir? Bir birey, bir göksel dine ve tanrıya, herhangi bir mezhebe inanabilir; deist veya ateist olabilir. Simgeleştirdiği cisimlere (putlara), canlılara (hayvanlara) tanrı diyerek tapabilir. Kimse karışamaz, başka türlüsüne zorlayamaz.

Her konuda olabileceği gibi, belki sadece, doğru diye bildiklerini yeniden gözden geçir önerisi yapılabilir. Bir konuda inancın olması veya olmaması, en azından bazı somut veriler, dayanaklar yokken nasıl olabilir? Bunun adı önyargı olmaz mı? Herhangi bir konu, incelenmeden, araştırılmadan, sorgulamadan bir inanç veya karşı çıkış olabilir mi? Ben sadece bireysel bir saptama yaptım. İnsanlar aynı kitabı, dergiyi, bir köşe yazısını, makaleyi… okuduklarında; bir film veya tartışma programı… izlediklerinde çok farklı, farklı, benzer veya çok benzer değerlendirmeler yapabilirler ve bu doğal olanıdır. Görülemeyen, elle tutulamayan, sınanamayan, başkaları tarafından gözlemlenemeyen, doğrulanamayan bir konudaki inancın sorgulaması neden yanlış olsun. Böyle bir konuda “bir daha düşünün, araştırın, sorgulayın ve kararınızı sonra verin demek yanlış bir öneri mi?

Başkalarının herhangi bir konudaki inancına saygı göstermek temel ilkelerimden biri olmuştur. Asla karışmadım, zorlamadım. İstersen şöyle yaparak bir daha sorgula, önerilerim olmuştur. Bana aynı öneriyle gelen insanlara da saygı duyar, teşekkür eder ve gerekenleri yaparım. Kendim ve diğer herkesin, birikimlerinde yeterli veri veya bilgi olduğundan emin olsalar bile; doğru düşündüğünü, yaptığını sandığı zamanlarda bile; pek çok ayrımsayamadığı nedenlerle yanılıp yanlış yapabileceğini düşündüğüm, gözlemlediğim için, bana doğru diye öğretilenleri, doğru diye bildiklerimi sürekli sorgularım ve böyle yapmasını başkalarına da öneririm. Yazımda da bu yapılmıştır. Ayrıca şimdiye kadar ne olduğu kesin olarak bilinemeyen, belki de hep öyle kalacak soyut bir konudaki inanç; acı çektirir, takıntılar oluşturur, usu gölgeler, hem kendisini, hem de başkalarını yanıltabilir, zarar verebilir.

Eğer bir baskı, zorlama, korkutma, dayatma varsa, bunun kimlere olduğu sanırım çok açıktır. 

Benim sözüm; hiç sorgulayıp araştırmayan, kendisine söyleneni olduğu gibi kabul eden, tamamen öbür dünyaya odaklanan ve bütün derdi cennete giderek, orada sonsuz rahatı yaşamak olan insanlara. Ayrıca incelemeyi, araştırmayı, sorgulamayı yapıp, yine aynı konumda olanlara, lütfen bunları bir daha yapın diyorum.

Tevrat’ın Yaratılış 19. bölümünden:

30 Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.

31 Büyük kızı küçüğüne, ‹‹Babamız yaşlı›› dedi, ‹‹Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.

32 Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.››

33 O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.

34 Ertesi gün büyük kız küçüğüne, ‹‹Dün gece babamla yattım›› dedi, ‹‹Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.››

35 O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.

36 Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.

37 Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar’ın atasıdır.

38 Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular’ın atasıdır.

“Göksel kutsal kitaplar” benzer örneklerle doludur. Sanırım bir örnek yeter.

Âdem ile Havva’dan sonra insanlar nasıl çoğalmış olabilirler? Sanırım yanıtı bilimsel olarak tek olmalı.

Ömer Hayyam’ın din, tanrı ve bu dünya konusundaki görüşleri, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar belirgindir.

Üç tane dörtlüğünü daha yazıyorum:

Can verinceye dek bu çorak yerde
Dertten başka ne geçer ki eline?
Ne mutlu çabuk gidene dünyadan;
Hele bu dünyaya hiç gelmeyene!

Elimde olsa dünyayı küçümserdim;
İyisine de kötüsüne de yuh çekerdim;
Daha doğrusu bu aşağılık yere,
Ne gelirdim, ne yaşardım, ne ölürdüm.

Ah, tanrı dünyayı yeniden yarataydı,
Yaratırken de beni yanında tutaydı;
Derdim: Ya benim adımı sil defterinden,
Ya da benim dilediğimce yarat dünyayı.

Çok büyük yanlışlıkları saptadıktan sonra, bunları sözcüklere dökmüş.

Âşık Veysel yaşıyorken “Tanrıya Hitap” şiirinin, kendisiyle ilgili hiçbir yerde bulunmamasını istemişti. Nedeni Ne olabilir? Kuşkusuz değişim, dönüşüm, gelişim onun için de geçerlidir.

Atatürk’ün “Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini…” diye ve “Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin…  diye başlayan sözcüklerinin devamını umarım bulup okursunuz. (Kazım Karabekir-Paşaların Kavgası)

Bence insanlık tarihinde, kısa sayılabilecek yaşamına karşın, Atatürk‘ün bir benzeri daha yok. Elbette insanlık tarihinde büyük komutanlar, devlet insanları, ekonomistler, düşünürler…  olmuştur; sanırım bütün bunları üzerinde toplayan, bir tek o yüce insan olsa gerek. Din ve tanrı konusunda herkesçe bilinen sözleri onun değişim, dönüşüm, gelişim sürecinde veya öncesinde olabilir. Belki de onun yukarıdaki başlangıç sözlerinin devamı okunduğunda daha iyi anlaşılır.

Hiçbir kimsenin benim önerilerimle kırılmasını, incinmesini, üzülmesini, rahatsız olmasını istemem. Ben; istemeden, önceden tasarlanmadan bile böyle olabileceğinin kaygısını taşıyan birisi olarak, böyle olmaması için en büyük özeni gösteririm. Lütfen bir ilahiyatçı olan Arif Tekin’in pek çok kitabından, sadece “Kuran’da Allah” adında olanı okuyun. Aslında bu konuda ne benim kitabıma, ne de başka bir kitaba gerek yok diyor; Sayın Tekin.

Öfkelenmeden, sakince tartışmak; doğruyu, gerçeği bu yöntemle bulmaya çalışmak anlamlı ve doğru olmalı. Bir başkasını öteki yapmadan, anlamaya çalışarak bir sonuca ulaşmak ise en değerlisi olsa gerek.

Saygılarımla. 20 Nisan 2019.

Ayhan Şıhmantep

Ayhan Şıhmantepe’den Güzide Filiz Tuzcu’ya yanıt..

Konuk yazar : Ayhan Şıhmantepe
Konu : Güzide Filiz Tuzcu’nun makalesine yanıt..

Karar site okuyucularımızın..

Dr. Ahmet SALTIK
10.04.2019

*****
Sayın Hocam,
Öncelikle size saygılarımı sunarım. Ben 59 yaşındayım. İstanbul’da emekli oldum ve bazı rastlantılar sonucu, birkaç yıldır Bolu’nun bir dağ ve orman köyünde yaşıyorum.
Sizi birkaç kez Ulusal Kanal’da (Ulusal Kanal “Ulusal Kanal” iken) ilgiyle izlemiştim. Umarım yanılmıyorum, çünkü o zaman adınızı bilmiyordum. Sonrasında sitenizi buldum ve sürekli izlemeye çalışıyorum.
Ulusal Kanal bir dönem benim için, doğruların ve gerçeklerin kaynaklarından biriydi. Kanalın çizgisinin neredeyse 180 derece değiştiğini düşündüğüm için, yaklaşık iki yıldır gittikçe daha az izledim ve artık hiç izlemiyorum; Aydınlık Gazetesine şöyle bir bakıyorum. Kaynak Yayınlarını ve Bilim ve Ütopya Dergisini şimdilik ayrı tutuyorum.  Bu dergiyi neredeyse ilk çıkmaya başladığı yıldan beri okuyorum.
Sitenizde Güzide Filiz Tuzcu Hanımın yazısını okuduktan sonra size yazma gereği duydum. Elbette herkes görüşlerini, deneyimlerini, kısaca birikimlerini özgürce başkalarına anlatabilmelidir. Bence gerekli koşul içeriğinin somut kanıtlara dayanması; denenebilir, sınanabilir, gözlemlenebilir olmasıdır. Soyut kavramlar olan din ve tanrı konusu işin içine girdiğinde, her şey karışır ve aklı karıştırır.
* Laikliğin, temel hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede yaşadığımız için istediklerimi tam olarak yazamıyorum.
Dinlerin insanlığa çok büyük zararları olmuş ve olmaktadır. Usu egemen kılarak, bilim ve teknolojide ileri gitmiş çoğu ülkede, din artık geride kalmış korkutucu bir masal, kötü bir gelenek… olarak neredeyse bütünüyle etkisiz bir konuma gelmiştir. Kiliseler müze, sergi salonu, kütüphane, konser salonuna vb. dönüştürülmektedir. Londra’da belediye otobüslerindeki “muhtemelen tanrı yok…” diyen ilanları bilirsiniz. Ülkemizde böyle bir durum olabilir mi?
Kuran (elbette Tevrat, İncil) önyargısız, her türlü koşullandırılmalardan olabildiğince uzak aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür olarak okunduğunda, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar  insan uydurması olduğu açıktır. Ben, bir tanesi beni yanıltabilir diye, en az on ayrı kişinin (kurumun) çevirisini aynı anda ve pek çok kez okudum.
Güzide Hanımın İslam ve Osmanlı konusundaki değerlendirmeleri gerçeği yansıtabilir ama Allah ve onun iletisi olduğu söylenen Kuran hakkındaki saptamalarına katılmak olası değil.
Bu ikisinin (Allah ve Kuran) mutlak gerçek olarak onaylanması ve sonrasında bir değerlendirme yapılması bence son derece yanıltıcı, yanlış ve zararlıdır. Herkesin ez az iki kez Kuran’ı okumasını isterdim; elbette İncil ve Tevrat‘ı da. İnancın sonrasında gelmesi gerekir. Adı üzerinde inanç; gerçekliği bilin(e)meden onaylanan demek. Bilgi ve inanç birbirinin karşıtıdır. Din ve tanrı konusundaki her şey soyut, yani görünemez, bilinemez, kanıtlanamaz, kısaca doğrulanamaz durumdadır. Benim gördüklerime, öğrendiklerime göre, bu konuda inancı olan insanların yok denecek kadar azı Kuran’ı okumuştur. Tüm bilinenler neredeyse yüz yıllardır kulaktan kulağa aktarılanlardır.
Ülkemizin bugün neden bu durumda olduğu sanırım çok açıktır.
Ülkemiz, yayılmacı ve sömürgeci dış güçler ve onların içerideki işbirlikçileri tarafından “din ve tanrı” kullanılarak yarı tutsak konuma getirilmiştir. 31 Mart bir umut oluşturmuştur.
– Umarım ayrımsama, aydınlanma sürer ve ülkemiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucu değerlerine döner
———–——————————————————————–
———–———————————————————
Bu benden:
Binlerce örnek sayabilirim; sanırım bir tanesi yeterli olabilir; Tarih 17 Ağustos 1999 büyük Marmara depremi.
Ölü sayısı tam olarak söylenmedi. 18.000 veya çok daha fazla. Ne kadar insan yaralı ve kayboldu tam olarak bilinmiyor. Ya kurtulup sakat kalanlar kaç kişi?
İnsanlar canlarını, mallarını, yakınlarını, bazıları her şeyini kaybetti. Kimisi yıkıntılar altında, dayanılmaz acılar çekerek öldüler.
İnsanları uyumak zorunda olan canlılar olarak yaratan kim? Sen.
En derin uykularındayken, en acımasız bir biçimde öldüren kim? Yine sen.
Bir tanrıya yakışır mı yaptığın?
Bunu gerçekten sen mi yaptın?  Yoksa sen gerçekte yok musun?
Eğer böyle bir tanrı varsa, ben ona karşı çıkarım.
———–———————————————————————
———–————————————————–
Ömer Hayyam’dan:
Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;
Senden, benden başka düşünen yok, arama!
Vazgeç ötelerden, yorma kendini;
O var sandığın şey yok mu; o yok, arama!
Aşık Veysel’den
Kimden korktun da gizlendin,
Çok arandın, çok izlendin,
Göster yüzün çok nazlandın,
Yüzün mahrem ferde senin.
————————————————-————————————–
Bunlar elbette bir tanrının olamayacağının kesin kanıtı değil, peki, ya Güzide Hanımın Allah’ı ve Kuran’ı mutlak doğru olarak onaylaması ve anlatması?
Mustafa Kemal Atatürk, Turan Dursun, Prof. Dr. İlhan Arsel, Arif Tekin, Muazzez İlmiye Çığ, Ömer Hayyam ve Jean Meslier’in selamı, aydınlığı umarım bundan sonra sürekli üzerimize olur.
Saygılarımla. 09.04.2019

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 03 Nisan 2019

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 03 Nisan 2019


Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE


MÜSLÜMAN
Milli Gazete yazarı M. Ş. Eygi, Y. Zelanda Başbakanı’nın Müslüman olmasını dilediğini yazdı.
Bizdeki Müslümanların İslam’a uymasını dilese…

HEDİYE
Kandil’de PKK’lıların vurulması üzerine İçişleri Bakanı Soylu, ”Onlara güzel bir seçim hediyesi verdik”
Mehmetçiğin kanıyla seçim propagandası…

MURAT
Atabeyler kumpası ile kazana atılan Kara Pilot Yüzbaşı Murat Eren’in davaları bitirilmiyor.
Murat’ın davası FETÖ’nün yargıdaki direncini gösteriyor…

KIŞLA
Şırnak Çakırsöğüt Komando Tugayı’ndan Malatya BŞB Başkan adayına destek videosu yayımlandı.
İpler AKP’li Bakanda olunca…

KORUMA
Eski Cumhurbaşkanlarından Sayın A.N. Sezer’e iki araç, dört koruma; A. Gül’e 17 araç 40 koruma verilmiş.
Dindar insanlar israfı ve gösterişi sevmez, 17 araç ne ki?…

EĞİLME
AKP’liler balkon konuşması sırasında RTE’ye “Dik dur eğilme!” diye tezahürat yaptı.
Omurgadaki kırığı gördüler…

ÜSKÜDAR
Binali Yıldırım YSK sonuçları ilan etmeden “kazandım” açıklaması yaptı.
At sahibinin uyanıklığını hesaba katmadı,
Üsküdar’a geçemedi…

AJANS
İstanbul’da CHP/Millet İttifakı’nın kazanacağı belli olunca Anadolu Ajansı “sahadan veri gelmiyor” bahanesi ile veri girişini ve açıklamayı durdurdu.
AKP öndeyken veriler su gibi akar, AKP kaybetmeye yüz tutunca AA su (veri) yerine trene bakar…

TEŞEKKÜRLER
AKP’liler, İstanbul’da köprülere teşekkür pankartları açtılar.
İmamoğlu’nun gönüllerin belediye başkanı oluşunu kutlamış oldular…

AKAR
RTE, Ankara adayı olarak Özhaseki’yi öneren Akar’ın kendisini yanılttığını söylemiş.
Güvenilecek adamı bileceksin…

KUTLAMA
İ. Melih, Ankara’yı kazanan M. Yavaş’ı kutladı.
1. Centilmen adam
2. AKP’ye; “Yaa, beni aday yapmaz mısın! Trafoya kedi bile sokamazsın” mesajı…

FETÖ
Yandaş Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül; İstanbul seçimine FETÖ’nün ve PKK’nın müdahil olduğunu ve yenilenmesi gerektiğini yazdı. Feto çocukları oldu FETÖ kullanıcısı…

ANITKABİR
Ekrem İmamoğlu, İBB sıfatıyla Anıtkabir ziyareti yapınca AKP’li MSB usul hatası yapıldığını açıkladı.
Anıtkabir’i kinine alet etti…

EGE
Yunan medyası Ege’de adalarımızın işgali ile ilgili haberler yaptığı için Sözcü Gazetesi ve
E. Kur. Alb. Ümit Yalım’ı eleştirdi.
Devlet makamları ve adamları dururken onurumuzu savunanları elbette sevmezler…

ÖMER HAYYAM’dan..

Yaşamak elindeyken bugüne bugün,
Ne diye bırakır, yarını düşünürsün?
Geçmiş, gelecek, kuru sevda bütün bunlar;
Kadrini bilmeğe bak avucundaki ömrün…

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
20.03.2019

AHLAK
Bahçeli, hakkında dava açıldığı için Mansur Yavaş’ın adaylıktan çekilmesinin ahlak gereği olduğunu söyledi.
RTE hakkında söyledikleri ile şimdiki haline bakıp adamın ahlaktan ne anladığı değerlendirilebilir…

BELLEMEK
MHP Kozan Belediye Başkanı adayı Nihat Atlı, “Bu ülkenin düşmanlarının analarını belleyeceğiz” diyerek muhalefete hakaret etti. Aynı yaratığın daha önce AKP’yi ihanetle suçladığı ortaya çıktı.
Ne yapsın önünde örnek büyükler var; Bahçeli, Kurtulmuş, Soylu, Türkeş vd…

PATATES
Dünyanın en büyük dondurulmuş patates satıcısı Kanada şirketinin temsilcisi Tarım Bakanı, patates ithalatında gümrük vergisini sıfırladı.
Patates de pis koktu…

PKK’LI
Geçen hafta Ardeşen’de gerçekleşen aday tanıtım toplantısında konuşan ve “Vitrinde CHP ve İYİ Parti, İçerde FETÖ ve HDP Var” diyen AKP Rize Milletvekili Muhammed Avcı’nın aksine Çayeli Adayı Baltacı, “HDP’li kardeşlerimizle konuştum, oylarına talibiz” açıklamasında bulundu.
Reiiisss.! Tayfana sahip çık..

EZAN
İstanbul’daki kadın yürüyüşünde ezanın protesto edilmediği açıklanmasına karşın RTE  “ezan” sömürüsünü sürdürüyor.
Din, iman, ezan, kuran; sermaye yalan…

REKLAM
Yeni Zelanda’daki katliam görüntülerinin RTE/AKP mitinglerinde kullanılmasını Y. Zelanda Dışişleri Bakanı kınadı.
Kınamalı propaganda yetmedi oradan bile mağduriyet çıkardı…

OKUMA
RTE, katliamdan çıkar sağlamak için Yeni Zelandalılara “Atalarınız gibi sizin de tabutlarınızı yollarız” diye meydan okudu. Oysa Atatürk Çanakkale’de ölen düşmanların çocuklarının ailelerine “onlar bizim de evlatlarımızdır” diyerek insanlık dersi vermişti.
Tarih okumak meydan okumaktan yararlıdır…

TAKAS
15 Temmuz’da oğlunu ve eşini şehit veren kadın, FETÖ yargılamasından kurtulan Fettah Tamince’ye AKM ihalesinin verilmesini ‘Neyle neyi takas ettiniz?” diye protesto etti.
Takas mı, paylaşım mı?…

MAL
Özhaseki, zorlama sonucu verdiği mal beyanında 750 metrekarelik villasının değerini 500 bin TL göstermiş.
Sanki millet maldan anlamıyor…

PROTESTO
Avcılar’da, Kız Meslek Anadolu Lisesinin düzenlediği 18 Mart töreninde Atatürk’ün adının geçmemesi üzerine Albay Önder İrevül töreni terk etti. Hakkında soruşturma açıldığı yazıldı.
Mustafa Kemal’in askerleri, yolundan dönmez geri…

İDAM
Yeni Akit muhabiri Mehmet Özmen, PKK ve FETÖ’ye yandaşlığından dolayı kamuoyunun Kılıçdaroğlu’nun idam edilmesini istediğini söyledi.
İmamın o…ruğunu duymuş, altına s…çmış…

ÖMER HAYYAM’dan;

Felek doğruyu eğriyi tartaydı,
Her işine güzel demek kolaydı.
Böyle mi yaşardı iyiler dünyada,
Evrenin özü doğruluk olaydı?

Fazıl Say haklı çıktı..


Fazıl Say haklı çıktı..

Soner Yalçın

 Soner Yalçın
 syalcin@sozcu.com.tr
 20 Temmuz 2014

Sizi birkaç yıl önce yapılan bir tartışmaya götüreceğim. Konu arabesk idi ve hedefte Fazıl Say vardı. Peki o tartışmayı bugün niye anımsatıyorum? Bunun iki nedeni var.
Biri; Erdoğan’ın vizyon toplantısına katılan ünlüler. Öbürü ise Fazıl Say’ın “İlk Şarkılar” albümü. Aslında size iki Türkiye’yi göstermek istiyorum. Nasıl mı?..
Makaleler de kitaplar gibi; yazılacak zamanı bekliyor.
Fazıl Say’ın “İlk Şarkılar” albümüyle ilgili yazmak istediklerim neredeyse bir yıldır bekliyordu.

Şimdi vakit geldi…

Ama… Önce bir tespitte bulunmalıyım:
Fazıl Say haksız mıymış? Facebook’ta
“Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum.” sözü başta “arabesk’in
ne olduğunu bilmeyen” arabeskçiler tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
(İşin acı yanı Fazıl Say’a sol‘dan gelen “seçkincilik” eleştirisi idi!)
Kamuoyu geçen haftayı Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan‘ın vizyon toplantısına katılan “ünlüleri” konuşarak geçirdi.
Sanatçı‘nın içi boşaltıldı ve medya artık herkesi “sanatçı” diye tanımlıyor!
Demek ne “sanatı” ne de “sanatçıyı” biliyorlar; vasatlığın göstergesi bu.
Ve aslında arabesk tam da budur. Açayım…

Müzikle ilgisi yok

Köşk adayı Erdoğan’ın vizyonuna yalnızca arabeskçiler destek verdi; bakmayınız bazılarının pop filan söylediğine ya da dizi oyuncusu olduğuna; hepsi arabesktir! Arabesk’in sadece müzik türüyle filan ilgisi yoktur.

  • Arabesk bir yaşam biçimidir; kültür’dür/kültürsüzlüktür ve
    temsilcisi Erdoğan’dır.

Arabesk bir kültürden diğerine geçiştir. Kent’in/burjuvazinin kimliksiz varoşa
yenik düşmesidir; “kültürel çöküştür.
Arabesk, aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın karşıtıdır.
Arabesk, sadece kendi çıkarını düşünen siyasal kirliliktir.
Arabesk, insanın kendine yabancılaşmasıdır. (İşte tam da bu nedenle;
tecavüz mağduru Zerrin Özer ile tecavüz mağruru İzzet Yıldızhan, Erdoğan’ın
vizyon toplantısında yan yana geliverir! Bu “çimentonun” ahlakı; arabesk’tir!)

Bakınız…
Erdoğan’ın vizyon toplantısına, toplumun yozlaşmasıyla ortaya çıkmış “icracıların” gitmesi tesadüf mü? Bunu neden hiç tartışmıyoruz.
Evet, Erdoğan’ın vizyon toplantısında neden sanatçı yoktu?
Sanatçı bugün Türkiye’de neyi savunuyor? Sanatçı arabeskin karşıtıdır.
İşte o vizyon toplantısı, bizim önümüze bir gerçeği getirip koydu:

“Arabesk Türkiye’yi uyuşturuyor” diyen Fazıl Say’ın haklı olduğunu!

Arabeskçilerin yani kaderciliğe, kalitesizliğe, değersizleştirmeye Türkiye’ye
mahkum edenlerin Erdoğan’la kucaklaşması aslında hiç şaşırtıcı değil.
Arabesk, kapitalizmin en kültürsüz sistemidir. Köksüzdür.
Arabesk yozlaşmadır. Dün Erdoğan’a giden; yarın Erdoğan iktidardan düşünce
başka bir “vizyon” toplantısına gidecektir ve tabii arabesk hâlâ yaşıyor ise…

“Sahteciliğin Çekiciliği”

Fazıl Say’ı yazacaktım nerelere geldim.
Yine…
Fazıl Say’a geçmeden bir kişiyi tanıtmalıyım sizlere:

Theodor W. Adorno (1903-69), 20. yüzyılın önemli filozoflarından biriydi.
Frankfurt Okulu ya da Eleştirel Kuram olarak bilinen düşünce hareketinin kurucularındandı. Dünyada müzik sosyolojisinin akla gelen ilk ismiydi. Müzisyendi; Alman besteci Bernhard Sekles‘ten müzik dersleri aldı; beste çalışmaları yaptı.
Müzik kuramıyla ilgili düşünceleri devrim yarattı.

İlk tespiti şu oldu :

“Sonunda kültür endüstrisi müziği tamamen kendi denetimine sokmayı başardı.”

Adorno, “Aydınlanmanın Diyalektiği” kitabında caz ile ilgili ileri sürdüğü tez tartışma yarattı. Caz’ın, Amerika’ya özel bir olgu olarak değil, gelişmiş kapitalist toplumsal sistem içinde bir durum olarak ortaya çıktığını belirtti. Yani Adorno, caz müziğinin, kökeninden-tarihinden kopartılarak, popüler kültürün tüketim müziğine dönüştürüldüğünü yazdı:

“Kökü lümpen proletaryaya dayanan ve önceleri önemsiz bir sosyal olgu olan caz; iletişim endüstrisi (medya) tarafından yontulup cilalanarak, mütevazı ve şaşırtan özelliklerinden yoksun bırakıldı ve içi tümden boşaltıldı. Toplum, umutsuzlardan oluşan bir toplum, bu nedenle çetelerin ağına düştü. Bu durum kimi vasat romanlarda, filmlerde ve cazın biçeminde çok belirgin ortaya çıktı.”

Aydının kendi standartlarını düşürmesine Adorno, şiddetle karşı çıktı.
“Sahteciliğin çekiciliğine” kendini kaptıranları eleştirdi.
Bunun entelektüel üretkenliği tehdit ettiğini yazdı.
Adorno’yu niye hatırlattım? Şundan…

İlk Şarkılar

Fazıl Say benim dostum, kardeşim…
Fazıl Say Türkiye’nin en değerli sanatçılarının başında gelir.
İcracılığından daha önemlidir besteciliği.
Bu nedenle Fazıl Say’ı Fazıl Say’dan bile korurum.
Şunu demek istiyorum; sahteciliğin çekiciliğine kapılıp “piyasa müziği” yapmasına
karşı çıkarım.

Fazıl Say’ın “İlk Şarkılar” albümü Türkiye’de çok beğenilince ve çok satan müzik CD‘lerin başında yer alınca korktum. Diğer eserleri; gerek ABD gerekse Japonya’da listelere hep girdi. Türkiye’de ise ilk kez oldu. Hemen sorguladım, niye?
Ne yalan yazayım bu durum beni kaygılandırdı; “acaba” dedim, “yoksa” dedim. Sorularımın yanıtını bulmam tam bir yıl sürdü. Hayır, “İlk Şarkılar” piyasa müziği değil.
“İlk Şarkılar” Fazıl Say’ın entelektüel üretkenliğe devam ettiğinin güzel bir işareti.
Büyük ustalar; Metin Altıok‘u, Can Yücel’i, Cemal Süreya‘yı, Orhan Veli’yi, Nazım Hikmet‘i, Ömer Hayyam’ı ve Pir Sultan Abdal ile Muhyiddin Abdal’ı notalarla buluşturan büyük bir bestecinin eseri.

Bizi, yani Anadolu’yu dünya kültürüyle birleştiren “İlk Şarkılar”;
Türkiye’de giderek yozlaşan müziğin düşen çıtasını yukarı çekiyor.
Türkiye’nin muhafazakar / çorak ikliminde yeniden dirilen arabeske meydan okuyor. Yani…
Fazıl Say “sahteciliğin çekiciliğine” kapılmıyor. Ki…

Adorno’nun öğrencisi

Fazıl Say’ın hata yapmasına izin vermeyecek -sadece Fazıl’ın değil hepimizin-
bir “öğretmeni” var; Ahmet Say!
Bugün siz onu “Fazıl Say’ın babası” olarak tanıyorsunuz. Ama…
Ahmet Say entelektüel bir aydındır.
Yıllarca makaleler yazdı. Kitaplar yazdı. Dergiler çıkardı. Yayınevleri kurdu.
Bıkmadı. Yorulmadı. Türkiye’nin aydınlanma mücadelesinde meşale oldu.
Peki devlet ne yaptı:
Hep eziyet etti.
İşkence yaptı. Cezaevine attı. İşsiz bıraktı. Yasaklı etti.
Ahmet Say bu zor koşullarda yetiştirdi oğlu/öğrencisi Fazıl Say’ı.
O devlet:
Ahmet Say’a ne yaptıysa oğlu Fazıl Say’a da onu yaptı; zalimlik.
Bıkmadılar. Usanmadılar. Doymadılar…
Demem o ki:
Fazıl Say’ın hata yapmasına engel olacak en önemli kişi Ahmet Say’dır.
Bunu laf olsun diye söylemiyorum.

Bilmiyordum; Ahmet Say’ın yazdığı “Ağaçlar Çiçekteydi” adlı anı kitabından öğrendim.
“Fransa’da Liberation gazetesinde bir vesileyle ‘Adorno’nun öğrencisi olduğum’ yazıldı. Hem doğru hem yanlış: 1950’li yılların sonlarında Adorno, Frankfurt’ta ‘Diyalektik ve Estetik’ konulu birkaç hafta süren bir seminer vermişti, ona katıldım. Eğer öğrencisi olmak için bu yetiyorsa gazetede yazılan doğru…” (s. 130)

İşte iki Türkiye…
Biri arabesk’in iktidarını temsil ediyor.
Öbürü Cumhuriyeti!..
Siz sanıyor musunuz ki, sorun yalnızca Erdoğan’dır veya AKP’dir.
Sorun, kültürsüzleştirme politikasıdır.
Sorun, vasatlığın değil insanlığın estetik değerlerinin iktidar olmasıdır.
Evet:
Sevindirici olan Fazıl Say’ın haklı çıkmasıdır.
Ve Erdoğan’ın vizyonunda yalnızca bir avuç arabeskçinin olmasıdır.
Umutlu olmak için çok nedenimiz var…

CUMHURİYET – ARABESK KAVGASI

CUMHURİYET; Osman Hamdi Bey’in girişimiyle 1883’te kurulan; resim, heykel, mimarlık ve süsleme alanında eğitim veren Sanayi-i Nefise Mektebi’nin adını
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirdi.

DİĞERİ; Cumhuriyet ile birlikte kurulan Devlet Güzel Sanatlar Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları’nı Bakanlar Kurulu tarafından seçilen 11 kişilik ekibin denetimine sokmak istiyor.

CUMHURİYET; 22 Ocak 1923 günü Bursa Şark Sineması’nda yaptığı konuşmada;

  • “İnsanlar mütekamil olmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapamaz, bir millet ki heykel yapamaz… İtiraf etmeli ki o milletin tarik-i terakki’de yeri yoktur.”  dedi.

Ülke savaştan yoksul çıkmasına rağmen 1924’te eğitim için Avrupa’ya sanatçılar gönderdi. Avrupa’dan dönenler Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ni kurdu
ve modern resmin temeli bu şekilde atılmış oldu. 15 Temmuz 1929’da Ankara
Türk Ocağı‘nda Hamdullah Suphi tarafından açılan sergiyi bizzat ziyaret etti.

DİĞERİ: Sergi açılışlarına gitmeyi tercih etmiyor. Bir keresinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda 300 adetten oluşan tespih sergisine gitti.

CUMHURİYET; Cumhuriyet’in ilanından sonra, 11 Mart 1924 günü saraya bağlı olan Makam-ı Hilafet Muzikası, başkent Ankara’ya çağırdı ve orkestra adını, Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası olarak değiştirdi. 1 Eylül 1924 tarihinde Ankara’da kurulan Musiki Muallim Mektebi, Cumhuriyet Türkiye’sinin çağdaş eğitim kurumlarının ilk örneklerinden biri oldu. Ulusal müzik eğitimini yurt düzeyinde uygulanacak öğretim kadrosunu yetiştirmek için kurulan Musiki Muallim Mektebi, kuruluşundan iki ay sonra,
1 Kasım 1924 günü eğitime başladı. Sık sık gelip dersleri izlerdi. Öğrencilerle müzik üzerine sohbetler etti. Okulda her cumartesi akşamı verilen konserleri kaçırmadı.

DİĞERİ; Okullarda müzik-resim derslerini azalttı. Piyano ile alay etti; kemanı düğünlerde çalındığı için sevdi. Ankara’da Sibel Can’ı, İzmir’de Arif Şentürk’ü, Rize’de Davut Güloğlu’nu, İstanbul’da da Ferhat Göçer’i dinlemeyi tercih etti. Hatta Adnan Şenses ile şarkı bile söyledi. İstanbul’daki Cemal Reşit Rey Konser Salonu’na sadece sempozyumlar, paneller için gidiyor.

CUMHURİYET; Anadolu’nun halk müziğini bilimsel temellere oturtmak için 1936 yılında Macar müzik bilimci Bela Bartok’u Türkiye’ye davet etti. Bartok, 16-29 Kasım 1936 tarihleri arasında, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin ile birlikte, başta Osmaniye olmak üzere 14 ayrı yöreden 90 parça kaydetti. Aynı yıl Alman müzikolog Paul Hindemith’in yardımlarıyla Ankara Devlet Konservatuvarı kuruldu.

DİĞERİ; Aşık Veysel gibi Anadolu ezgilerini dünya kültür mutfağına taşıyan Fazıl Say’ın Türkiye’yi terk etmesi için elinden geleni yaptı. Okuduğu şiirlerden CD yaptırdı!

CUMHURİYET; Cumhuriyet mimarisini geliştirmek için mimar Bruno Taut’a, Ankara’da Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ni inşa ettirdi. Mimar Clemens Holzmeister’e ise; başkent Ankara’nın en güzel binalarını yaptırdı.

DİĞERİ; Tarihi İstanbul siluetine zarar veren çalışmaların yapılmasına göz yumdu.Başta parti genel merkezi olmak üzere kimi binaları kendi çizdi!

CUMHURİYET; 1930’larda ulusun sanatı öğrenmesi tanıması için Ar Genel Direktörlüğü kurdu. AR dergisinin çıkarttı ve Ankara ve İstanbul başta olmak üzere çeşitli kentlerde sergiler düzenlenmesini sağladı. 1933’te Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu ve heykel sanatçısı Zühtü Müridoğlu gibi sanatçılar için “Yurt Gezileri’ düzenlenmesine önayak oldu. Türkiye’de heykelcilerin yeterli görülmemesi üzerine Heinrich Krippel gibi yabancı sanatçılar davet edildi.

DİĞERİ; Kars ziyaretinde, sanatçı Mehmet Aksoy tarafından yapılan İnsanlık Anıtı adlı heykeli “ucube” diye yıktırdı. İkinci Dünya Savaşı sırasında İsmet İnönü’nün Türkiye’nin önemli eserlerini, Hz. Muhammed’in kutsal hazinesini camiye koymasını, “Camileri ahır yaptılar” diye değerlendirdi.

CUMHURİYET; İlk ulusal opera temsillerinin yapılması için çalıştı, başardı. Özsoy Operası, 19 Haziran 1934 günü sahnelendi.

DİĞERİ; İstanbul Film Festivali’ne tam 28 yıl ev sahipliği yapan Emek Sineması gibi sanat merkezlerini AVM yaptırmak için yıktırdı. Devlet Tiyatroları’nı özelleştirmek için çabalıyor.

Cumhuriyet yaşıyor…
Diğeri ölümlü…
Cumhuriyet; sanki bugünleri görmüştü:

  • “Efendiler! Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz;
    hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız…”

Bomba ve Cennet

“Cennet Cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı,
Bana seni gerek seni”

Yunus Emre

Değerli arkadaşlar, 

Hep ciddi, bilimsel yazacak değiliz; bugün de biraz farklı bir konuyu ele alalım, dedim.

Ali_Ercan_portresi

 

 

Sevgilerimle. Æ
D. Ali ERCAN
11.11.13

***

Bomba ve Cennet

Geçenlerde vücuduna sarılı 10 kg’lık bombayı patlatamadan yakalanan bir El-Qaida militanının haberi dolandı internet sayfalarında. Şimdiye dek yüzlerce örneğini gördüğümüz canlı bombalardan farklı olarak resimde görülen bu genç adam öte dünya yaşamı için  kritik bir önlem almıştı. Tüm vücudu bomba etkisiyle parçalansa da cinsel organını salimen öbür tarafa götürebilmek için kalın bir teneke sararak korumuştu.

Aşağıda görülen Taliban intiharcısı beline sarılı bombalarını patlatamadan yakalanıp üstü başı arandığında penisinin özel bir muhafaza ile koruma altına almış olduğu tespit edilmiş.  Kendisine sorulduğunda, "Cennete gittiğimde bana verilecek / verecek 72 huri'ye görevlerimi layıkıyla yerine getirebilmek için" demiş!!!..</p><br /><br />
<p>Sizce bu salağa ne ceza vermeli ?

Tedbirli bombacı..
cennet 

Sorgusu sırasında nedenini, “kendisine ödül olarak verilecek 72 Hurinin hakkından gelebilmek için” demiş; traji-komik bir durumu.

Özellikle baskıcı din eğitiminin sonucu ölümü göze alan böyle cesur (!) militanların yetişmelerini doğal karşılamak gerekiyor.

Cennet hayali

İslam dini Cenneti çok nesnel ve maddi olarak betimliyor. Kuran’da Cennet 100’den çok yerde geçiyor; müminlere altında bal ve şaraptan ırmaklar akan, serin ve yemyeşil Cennette ebedi bir yaşam vaat ediliyor.

Hep 30 yaşında sabit tutulacak erkeklerin tüm vücut kılları temizlenmiş, gözleri sürmeli olacak ve bu erkeklere

– her gün (?) bakireliği yenilenmiş, memeleri henüz yeni tomurcuklanmaya başlamış, ceylan gözlü, güzeller güzeli kızlardan 72 tanesi tahsis edilecek.

  • Mümin kadınların durumuna pek değinilmiyor.
  • Bu eksikliği de Cüppeli-Kravatlı Din âlimlerimiz,
    aydınlatıcı derin ilmî açıklamalarıyla gideriyorlar.
  • Homo-seksüellerin akıbeti ise, tümden meçhul.

Cennette mahremiyet nasıl sağlanacak, herkesin sınırsız alanı mı olacak,
öbür cennet sakinleriyle komşuluk, yakınlık, ilişki olacak mı ve her şeyden önce
zaman ölçüsü olacak mı? Gece-gündüz gibi kavramlar var mı? Bunlar pek belli değil. (Dil Arapça olacakmış!!) Aydınlık ve karanlık olacaksa zaman sayımı var demektir.

O zaman heyecansız monoton bir yaşam, müthiş bir can sıkıntısı olurdu.
Ballar, şaraplar akan derelerden, leziz meyvelerden ye-iç-seviş… hepsi bu.
Öte yanda, Cehennemde ise her gün yenilen deri büyük ızdıraplar içinde yakılacak, kaynar su ve irin içecek (A. Saltık : Çok kısa sürede, birkaç saate kalmadan ölürsünüz!), pislik yiyeceksiniz. iffetsiz kadınlar memelerinden çengellerle asılacak… (A. Saltık : Anatomik olarak kadınmemesi askıda bedeni tartmaz, hemen yırtılır, yapısı süt bezleridir..)

“Dünya sınavını geçemeyenler için Cehennem ne büyük bir azap yeridir.” der
Kuran’ın çok yerinde…  Ömer Hayyam‘ın sorusu;

“Madem ki sınavın sonucunu önceden biliyorsun, öyleyse neden sınava sokuyorsun?

Arap ressamların Kuran’daki betimlemeler temelinde  yaptıkları Cennet tablolarında mükellef sofralar, Yakut ve elmaslarla bezeli suların ışıltısı, serin ırmaklar ve atlar var ama nedense hiç Huri resmi yok. Arabistan çöllerinde kavrulan bedevilerin hayalleri
çok güzel aksettirilmiş.

Günler Dünya günlerine eşitlenirse, 72 Huriyi memnun etmek durumunda kalan
Mümin erkeğin emrindeki bir Huriye ayıracağı zaman, Dünya saatiyle 20 dakikayı geçemez. (24×60/72=20)

Cennette sanatsal ve bilimsel faaliyetten hiç bahis yok.

İşte böyle tensel zevklerle dolu bir cennet hayali uğruna gözünü kırpmadan ölüme giden ve beraberinde yüzlerce insanı da ölüme sürükleyen geri zekâlı intihar bombacıları bulmak hiç de zor bir şey değil. Basit bir hesap yapalım;

28 milyon canlı bomba potansiyeli var!

IQ olarak kısaltılan zekâ ölçeğine göre ortalama insan zekâsı 100’dür. Normal dağılıma göre insanların %68’i ortalama zekâda, yani IQ değeri 70-130 arasındadır;
bunun dışında, kabaca %16 kadar 130 üzerinde üstün zekâlı insanlar ve bir o kadar da IQ değeri 70’in altında “geri zekâlılar” vardır. Tüm Dünya nüfusuna orantılayacak olursak, “Dünyadaki 7+ milyar insanın yaklaşık 1,1 milyarı geri zekâlı (idiot-ebleh) takımıdır” diyebiliriz. 1,4 milyarlık Müslüman Dünyasında 15-30 yaşları arasındaki erkekler arasında yukarıda örneğini verdiğimiz cinsten ebleh sayısı bu hesaba göre
en azından 28 milyondur. Bu 28 milyon gençten herhangi birini Cennet vaadiyle kolayca ikna edebilir, beline bombayı bağlar ölüme gönderebilirsiniz. Cennetteki Hurilerin sayısı da ayrı bir merak konusu olmuş; bir arkadaş “Cennetteki Hurilerin sayısı
acaba Dünyadaki kadınların sayısından fazla mıdır? ” diye sormuştu…

Cennette ne kadar Huri vardır ki ?

Bu soruyu yanıtlamak için Cennette hizmet bekleyen erkek müminlerin sayısını kabaca tahmin etmek gerekiyor. MS 600 yılından bu yana Müslümanların sayısını bulmak için Dünya nüfus gelişimine bakmak gerekir.

2 bin yıl önce 100 milyondan daha az olan Dünya nüfusu şimdi 7 milyarı geçmiş durumda. Bu gidişle 2050’lerde 10 milyar sınırı aşılmış olacak.

MS 600’den günümüze dek nüfus integrali yaklaşık 720 milyar insan X yıldır.
Ortalama insan ömrünü 40 yıl alırsak, o zamandan bu yana yaklaşık 18 milyar insan gelmiş geçmiş demektir. Bu 18 milyarın 1/6’sı Muhammed ümmetinden ve
bunların yarısı erkek ve bu erkeklerin de diyelim ki yarısı cennet mekân olsun.

Sonuçta bu Cennetteki mümin erkek sayısı 750 milyon kadardır.
Her birine 72 Huri tahsis edilmişse, Cennette bu gün itibariyle 54 milyar Huri
hizmet halinde demektir.

Bu arada öbür dinlerin Cennetlerinde neler olup bitiyor, o da ayrı bir konu.

Sevgilerimle. Æ (11.11.13)

Fazıl Say’ın piyanosunun 1 ayağını kırmak


Musa Kart
çizimi..

Cumhuriyet, 22.9.13

Musa_Kart_cizimi_22.9.13

 

 

 

 

 

 

 

Uluslararası ünlü Piyanist – Besteci Fazıl Say‘ın kendisine gelen bir twitter iletisini (Hayyam’dan bir 4’lük) paylaşması nedeniyle cezalandırılması üzerine..

Ömer Hayyam‘ın 4+lükleri, günümüzden bin yıl önce, yaşamında (1048 – 1131) bile O’na bu denli pahalıya mal olmamıştı.. 10 ay hapis..

Musa Kart’ın çizimine göre AKP iktidarı Fazıl’ın piyanosunun bir ayağını kırarak
(sanal anlamda) topluma korku salmak zere sopa olarak kullanıyor..

Yazıklar olsun…

Sevgi ve saygı ile.
22.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net