Etiket arşivi: Ömer Dinçer; Cumhuriyetin manası yok

Bilinçli Eğitim… Bilinçli Toplum…

Dostlar,

80’ini geçmiş, bilgeleşmiş meslek büyüğüm Dr. Erdal Atabek, pırıl pırıl bir beyinle üretimini sürdürüyor..

İşini seviyor ve üretiyor; S. Freud’a göre mutlu..

Bu yazısını keşke Milli Eğitim Bakanı Sn. Ömer Dinçer okusa..

Şöyle yavaş yavaş.. sindire sindire..

Eminiz, 1995’te Sivas’ta bir toplantıda söylediği sözlerden pişmanlık duyardı??
(Bu talihsiz sözler için yazının sonuna bakınız..)

Sayın Bakanın danışmanları, bu iyiliği yapar mısınız O’na ve kendinize.. haydi..

Teşekkürler saygıdeğer meslektaşım Dr. Atabek..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 17.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=============================================

Dr. Erdal Atabek
erdalatak@superonline.com
17 Eylül 2012 – Cumhuriyet

Bilinçli Eğitim… Bilinçli Toplum…

Toplumun bilinçli olup olmadığı sürekli tartışma konusudur.

Nedir “toplum bilinci?”

Olaylar karşısında zamanında ve yerinde tepki verebilmek.
Toplum ölçeğinde doğru olanı desteklemek, yanlışı engellemek.
Seçimlerini bilerek ve sonrasını düşünerek yapabilmek.
Toplumun gidişinden sorumluluk duymak.
Toplum yaşamına katılımcı çalışmalarla etki yapmak.
…..

Bunları bizim toplumumuzda göremiyoruz.
Kuzey Avrupa toplumlarında bu toplumsal davranışların oranı yüksektir.
Avrupa’nın genelinde de bu davranışlar yaygındır.
Amerika’da çok düşüktür ve ancak üniversitelerde görülür.
Türkiye’de toplumsal sorumluluk katılım oranı çok düşüktür.
Neden mi?
Nedeni “bilgi” ile “bilinç” arasındaki farktır.

“Bilgili olmak”, bir konuda bilgi sahibi olmaktır.
Bizim toplumsal kültürümüzde bu “diploma sahibi” olmak demektir.
Bizde bu aşama yeterlidir.
“Bilinçli olmak” ise sahip olduğu bilginin ne olduğunu, nereden geldiğini, neyin ve kimin amacına hizmet ettiğini bilmektir.
…………………
Angelina Joli Amerikalı güzel bir sinema oyuncusu.
Birleşmiş Milletler’in temsilcisi olarak geldi, Suriyeli sığınmacıların kamplarını gezdi, “çok güzel” olduğunu söyledi, Türkiye’yi kutladı.
Bunu öğrenen bilgili ama bilinçsiz kişi sevinir.
Bilinçli kişi ise düşünür, “Bu güzel kadın Amerika’nın Suriye politikasını desteklemek için gelmiş olmalı..” der.

Amerika’nın Suriye politikası, Türkiye ile Suriye’yi savaştırmaktır.

İşte “bilgi” ile “bilinç” arasındaki fark budur.
Ama bilinçli insan nasıl yetişir?
Bilinçli aile…
***
Bilinçli insanın ilk eğitim ortamı “bilinçli aile”dir.
Bilinçli aile, çocuğunun nasıl geliştiğini merak eder, araştırır, öğrenir.
Bilinçli aile, toplum sorunlarını izler, bilir, değerlendirir.
Bu aile kültürle iç içedir.
Evlerinde kitap vardır, her konu konuşulur, tartışılır, uygar biçimde ailede herkesin söz hakkı vardır.
Bilinçli aile, yaşam değerlerini doğru olarak özümsemiştir ve çocukları bu değerleri öğrenir.
Bilinçli aile çocuklarını yaşamının ortağı yapar.
Bilinçli aile okul seçimini de ölçeklerle yapar.
Ne yaptığını bilir, neden yaptığını bilir, yaptıklarının neye ve kime hizmet edeceğini düşünerek çocuklarını yetiştirir.
Böyle yetişen çocuklarda da bireysel ve toplumsal sorumluluk duygusu yerleşir,
özdenetim (otokontrol) gelişir, yanlışını görme, kabul etme, düzeltme yetisi oluşur.
Böyle yetişen bireylerin toplumu da “bilinçli toplum” olur.
***

Bilinçli okul…
“Bilinçli okul” da çocukları eğitirken “nasıl eğiteceğini, neden öyle eğiteceğini bilen, düşünen, eğittiği çocukların nasıl bir bilinçle donanmış olmaları gerektiğini eğitiminin ekseni yapan” okuldur. Oysa okullarımızın içinde böyle bir eğitim felsefesi taşıyan okul sayısı sanıldığından daha azdır.

Okullarımızın çoğu, çocukları küresel piyasanın isteklerine göre yetiştirmeyi eğitiminin ekseni yapmakta, bunu yeterli görmektedir.

Küresel piyasanın isteklerine yanıt verebilecek yetkin teknisyenler.

Her meslek bu adı konmamış ama çok etkili ilkeye göre eğitilmiş yeni insanlar tarafından yönetilir olmaktadır.

Bu da üne ve paraya odaklanmış meslek paradigması demektir.

Gençler de bu akıma kapılarak bütün yaşam güçlerini paraya ve üne yönelterek meslek seçmeye çalışmakta, seçtikleri mesleği de bu amaca yönelik uygulamayı başarı saymaktadırlar.
Bu akımın dışında kalmak isteyen “bilinçli okul” ise sürüden ayrılmanın sıkıntısını çekmekte, amacını anlatmakta zorlanmaktadır.

Yaşamın gerçeği nedir?

***

Sigmund Freud, “Mutluluk nedir?” sorusuna “sevmek ve çalışmaktır” yanıtını vermişti.

Bugün toplumlarda sevginin sözünün çok edildiğini ama anlamının kaybolup gittiğini görüyoruz.

Sevgi, bir duygu değildir, bilinçtir.

Sevgi duygulanım değildir, neden sevdiğinin bilincinde olmaktır.

Çalışmak da para kazanıp geçinmek için yapılan işin adı değildir.

Çalışmak, yapılan işten yapana değer katan anlamlı bir üretim ya da hizmettir.

Bugünkü anlamını kaybetmiş sevgi de çalışma da insanları mutlu değil, mutsuz etmektedir.

Bilinçli insan, ne yaptığını, neden yaptığını, neden onu yaptığını bilen, neye ve kime hizmet ettiğini düşünen insandır.

Bilinçli toplum, nereye gittiğini düşünen, yanlışlardan hesap sorabilen, yanlışların ortağı olmayı reddeden, yaşamı kendi iradesiyle yönlendirmeyi kişisel sorumluluğu bilen insanların toplumudur.

Gerisi “teferruattır.”
==========================================

19 – 21 Mayıs 1995’te gerçekleştirilen sempozyuma “21. Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam” başlıklı bir tebliğ sundu. Bilgi ve Hikmet adlı derginin aynı yılki 12. sayısında yayımlanan halini de içeren tebliğde, Ömer Dinçer şu ifadeleri kullanıyordu:

‘Cumhuriyetin manası yok’
• Yine başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz mümkündür. Türkiye’de cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi, nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam’la bütünleşmesi gerektiği kanaatindeyim.
• İktidara gelmek yolun sonu değil, yeni bir başlangıçtır. İktidara gelince yapılması gerekenler bitmiş gibi düşünülürse, İslam iktidara geliş aracı gibi kullanılmış, istismar edilmiş gibi olur. İktidara gelince, tüm dünya Müslüman olsa da, düşmanlara karşı üstünlük sağlansa da, müslümanlık kavgası münkire, harama ve kötüye karşı devam eder. (http://www.milliyet.com.tr/2003/12/24/siyaset/siy02.html, 17.9.12)