Etiket arşivi: olmadık bir Ermeni soykırımı

Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı‘nın 44. Yılı Kutlu Olsun!

Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı’nın
44. Yılı Kutlu Olsun!


Dostlar,

Türkiye’mizin içine sürüklendiği denetimli (kontrollü) karmaşa (kaos) ortamında bu konuyu geçen ve önceki yıl olduğu gibi hakkıyla işleyemedik..

Kıbrıs Barış Harekatı‘nın 43, 42, 41, 40. ve 39. yılında sitemizde yayımladığımız yazılarımızı
bir kez daha sunuyoruz. Hala günceller çünkü. Ama eklemelerimiz olacak elbette :

Dileriz zaman aleyhe işlemesin.. Ancak sanırız tersine oluyor..
O acılı – kanlı – kırımlı dönemi yaşayan Kıbrıs Türkü soydaşlar yaşlanarak birer birer sonsuzluğa göçüyorlar. Yeni kuşaklar o acılı süreçlerle yeterince özdeşim (empati) kurmaktan çooook uzaklar.. Buna şimdiki KKTC Cumhurbaşkanı Bay Mustafa Akıncı da dahildir ne yazık ki!

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Federasyonu” ndan söz etmekte.. BM Güvenlik Konseyi’nin de bu çözüm önerisinden mutlu olduğunu eklemekte. Oysa birlikte yaşamı olanaksız kılan, Ada Türklerine soykırım yapmaya girişen Kıbrıs Rumları idi. Kıbrıs Devletinin Türkiye – Yunanistan – İngiltere’nin güvencesinde (garantörlüğünde) kurulduğu (Zürih ve Londra Anlaşmaları bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal   alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırılmıştır.) 16 Ağustos 1960’tan bu yana ENOSİS peşinde olan Yunanistan ve kışkırttığı Ada Rumları bu topraklarda Ada Türklerine yaşam hakkı tanımamışlardı (Akritas Planı). 1974’e dek nice şehitler vererek çok büyük bir özveri ve Anavatan Türkiye’nin desteği ile Ada’daki Türk soydaşlar mutlak bit etnik temizlikten, soykırımdan kurtarıldılar.

21 Aralık 1963’te Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik şiddet politikasına geçmiştir.

Başpiskopos Makarios, Rum silahlı güçlerine ve çetelerine Ada’da
tek 1 Türk’ün bile canlı bırakılmaması ve bu soykırımın Türkiye yetişemeden bitirilmesini emreden “Standing order” yayımlamıştır.

1974’te ise eylemli (fiili) bir darbe ile Türkler yok edilerek (tam bir jenosit girişimi!) tüm ada Rum Devletine dönüştürülsün ve ardından Yunanistan’a katılsın (ilhak, Enosis) kurgusuyla askeri darbe başlatıldı ve Türkiye, İngiltere ile görüşerek (Başbakan Ecevit hemen Londra’ya giderek) “askeri barış harekatı” yapmak zorunda kaldı. Bu askeri barış harekatı, çok net olarak uluslararası  hukuka uygun, yukarıda değindiğimiz Londra – Zürih garantörlük anlaşmalarına dayalı idi.

GKRY, kendisini Kıbrıs Devleti olarak sunuyor ve ikiyüzlü AB de Güney Kıbrıs’ı tüm Ada adına AB’ye tam üye alıyor. 2004 Annan Planı tam bir trajedi idi. Türkler kabul etmesin diye çooook çaba gösterildi. Biz de o dönemde ADD Genel Başkan Yardımcısı/Vekili olarak Ada’da
epey çalıştık. Aşağıdaki konferansları verdik, radyo-TV konuşmaları yaptık..

KIBRIS_konusmalarimiz

Ancak beklenmeyen bir gelişme oldu ve Türk tarafı kendi idam fermanı olan Annan Planı’nı (Dönemin BM Genel Sekreteri Ganalı diplomat Kofi Annan) onaylarken, Rum kesimi
“yetersiz” bularak reddetti ve binlerce sayfalık kapsamlı, çok ayrıntılı Plan kadük oldu!

Rahmetli ve kahraman yurtsever Rauf Denktaş, kurucu Cumhurbaşkanı idi KKTC’nin. Vargücüyle savaştı bağımsız bir Kıbrıs Türk Devleti için. Dönemin T.C. Başbakanı Bay RTE ise, KKTC 2. Cumhurbaşkanı Talat Mat ile telefon görüşmeleri basına sızdırıldığında Denktaş’ın tasfiye edilmesi ve Annan Planı’nın onanması için çırpınıyordu. 41. yıl anmalarında Lefkoşe’de konuşurken ise geçmişteki bu “…….. ” (yazamıyoruz… oto-sansür uyguluyoruz.. çünkü Türkiye tam bir demokrasi ülkesi!!??) davranışını unutmuş görünüyordu..

Kıbrıs’ta çözümü, barış zamanları perçinleyerek üretmiştir :
2 ayrı devlet! 
2 bölgeli, egemen, tam eşit, bağımsız…

Başkaca zorlamalar, 1963’lerde başlatılan Rum kırımı – assimilasyonu süreçlerini sil baştan başlatacaktır.. Bir kez daha, kritik kararlarda oy kullanacak Kıbrıs Türkü ve KKTC’de yaşayan yüz bini aşkın Türkiye vatandaşına anımsatmak isteriz..

“Tarih terkerürdür..” sözü, ondan ders çıkarmasını beceremeyen aptallar için geçerlidir.
Ortada bu nitelikte kim, hangi kesim var??

Bir kez daha Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı’nın kutlu olmasını dileriz 43. yılda..
Başbakan Ecevit’in görkemli başarısını, yürekliliğini ve kararlılığını şükranla anarız.
Harekat’ın şehidi ve gazisi Kıbrıs ve Türkiye Türklerini saygı ve minnetle anarız.

Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilat TMT’nin özverili savaşımcılarını – direnişçilerini,
şehit ve gazilerini ödenemez bir borçla eğilerek selamlıyoruz.

Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş‘ı özel 2 kahraman olarak ayrıca gönülden selamlıyoruz.

KKTC’li gençler yakın tarihi “dürüst – içten” kaynaklardan okumalıdır. Örn. merhum Denktaş’ın “KIBRIS GİRİT OLMASIN” adlı kitabı ciddi bir kaynaktır ve dikkatle okunmalıdır. KKTC, tüm KKTC halkına gerçekçi bir tarih bilinci kazandıracak sürekli eğitim vermelidir içtenlik ve sadakatle. Yaşanan çoook acı çatışmaların, soykırım girişimlerinin müzeleri açılmalı, yayınlar yapılmalı, filmler, TV programları yapılmalıdır.

Bu bağlamda yazdığımız öbür yazıya şu adresten erişilebilir :

Türker ERTÜRK : Kıbrıs’ın Dünü ve Bugünü ve bizim katkılarımız..
http://ahmetsaltik.net/2014/07/20/turker-erturk-kibrisin-dunu-ve-bugunu/

Bir de kapsamlı power point sunumumuz var…

Kıbrıs sunuları, 20-23 Kasım ve 8-9 Aralık 2003

Bu önemli çıkarma harekatı, barış harekatı, emperyalizmin gözetiminde Kıbrıs Türk’ü soydaşlarımızın soykırımının engellenmesi Türkiye ve insanlık adına ne büyük olaydır!

Bu yıl, 15 Temmuz 2017 darbe girişiminin gölgesinde kalmadı bereket.

Ordumuz, her türlü yıpratmanın dışında tutulmalıdır..

Kıbrıs şehitlerimizin ve gazilerimizin, merhum Başbakan Ecevit‘in, kahraman Rauf Denktaş‘ın.. emek ve can – kan veren herkesin emeklerine saygılı ve vefalı olmak zorundayız.

Hiçbir kalıcı güvence sağlamadan GKRY’ne toprak bırakma haritaları vermek aymazlık değilse ihanettir! Hele dip Karpaz’ın! Hem stratejik coğrafik olarak hem de o bölgedeki deniz altı petrol ve doğalgaz rezervleri için.. Bu alanlar, GKRY tarafından münhasır ekonomik alan ilan edilecek ve benzetmek uygunsa 2. Musul faciası / aldatmacası yaşanabilecektir.

KKTC halkı soydaşlarımızı ve KKTC Cumhurbaşkanı Bay Mustafa Akıncı’yı uyarmak hem boynumuzun borcu hem ödevimizdir. Sorun salt KKTC ve halkı ile sınırlı değildir; Türkiye’nin güvenliği ve geleceği ile birinci dereceden bağlantılı stratejik ötesi bir önemdedir.

*****

44. yıl için ekleyeceğimiz; AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs bağlamında ne yapacağıdır? Ege’deki çok sayıda ada – adacık – kayalık formasyonlarının sessiiiiiiiiiz sedasız, ama içeride bunca kez sorulup isyan edilmesine karşın Yunanistan’a bırakılması asla kabul edilemez ve Kıbrıs içinde çok ciddi kaygı uyandıran bir durumdur.

GKRY artık AB üyesidir Batı’nın ikiyüzlü iğrenç siyasetinin ürünü olarak.. Üstelik yürürülükteki uluslararası andlaşmalara aykırı olarak.

Batı çemberi daraltıyor bir yandan da.. Örn. Kıbrıs’ta “adım atılmaması – ilerleme sağlanmaması” (!?) durumunda, yeşil pasaportlu kamu görevlilerimiz bile vizesiz giremeyecek AB ülkelerine..

Türkiye, Kıbrıs’taki haklılığını uluslararası çevrelere ve kamuoyuna haklılığını anlatmada daha etkili politikalar gütmek zorunda. Öte yandan Türkiye ve KKTC’deki gençlere tarih bilinci kazandırmak zorunda. Bunları yapmazsa yalnızlaştırılarak soyutlanabilir; içten – dıştan kuşatılarak baskı altında kalabilir, eli – direnci çoook zayıflayabilir ve…

Sevgi ve saygı ile. 20 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Yazının pdf biçimi : Kıbrıs_Mutlu_Baris_Harekati‘nin_41._Yili_Kutlu Olsun

*************

Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı‘nın 40. Yılı Kutlu Olsun!

Dostlar,

Bu gün, 20 Temmuz 2014, 20 Temmuz 1974′te başlatılan Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı‘nın
40. yılı.. Rahmetli Başbakan Ecevit’i bu yiğit kararından dolayı
ne denli kutlasak ve şükranla ansak azdır. Bu sınırlı askeri harekat, Kıbrıs’ta
Başpiskopos Makarios buyruğuyla başlatılan Türk soykırımını durdurmuştur.

İkiyüzlü Batı tüm bunları görmezden gelmekte, Ada’da 9 yıl sonra 15 Kasım 1983’te ilan edilen KKTC adlı Türk devletini tanımamakta, kendi kanlı ellerini – tarihini gözden kaçırarak örneğin Türkiye’den olmadık bir Ermeni soykırımının hesabını sormaya kalkışmaktadır! (Bkz. http://ahmetsaltik.net/ermeni-soykirimi-emperyalist-iftira/, 21.5.13)

İsrail siyonizminin (Yahudi Irkçılığının) BOP = Büyük İsrail Projesi bağlamında Gazze’de onyıllardır sürdürdüğü Filistinli soykırımını ve etnik temizliği, BATI EMPERYALİZMİ İsrail’in kendini savunma hakkı olarak görebiliyor! 7 Temmuz 2014’te başlatılan son saldırıda 300’ü aşkın masum Filistin’li karadan – havadan ve denizden sürdürülen İsrail askeri saldırısı ile katledildi..

Kıbrıs’ta da yıllaca Türkler Batı destekli Rumlarca katledilerek Ada Türklerden arındırılmaya ve Yunanistan’a bağlanmaya (ENOSİS) çalışıldı.
1974’te Nikos Samson darbesiyle bu kırım doruğa ulaştı ve kritik eşiğe tırmandı.

TMT (Türk Mill Mukavemet Teşkilatı) yiğitçe savundu Türk soydaşlarımızı.
Dr. Fazıl Küçük ve Av. Rauf Denktaş unutulmaz halk kahramanları oldular..

Bu sorun hazin ve uzun bir öyküdür, duygusallıkla değil, bilgi birikimi ve
ustalıklı bir yurtsever diplomasi ile çözülebilir.

Ancak hazin hazin teslim edelim ki                   :

  • Musa’nın ve İsa’nın çocukları Muhammed’in çocuklarını sürekli olarak pataklıyorlar tarih sahnesinde. 

Niye acaba?

Muhammedin çocukları (Müslümanlar) İslam dinini doğru anlayamadılar, doğru uygulayamadılar ve yozlaştırdılar; bu yüzden de bilimsel – teknolojik bakımdan Batı’nın çook gerisinde kaldılar.

Onlar Hırisityanlık dininde Reform yaptılar, laik ve seküler toplum düzenine geçtiler;

  • AYDINLANMA devrimi yaparak insan aklını kör inançtan;
    bilimi de her türlü dogmadan (dinsel olanlar dahil!) özgürleştirdiler..

Dinsiz de kalmadılar..

Aydın İslam Bilginleri bu gerçeklere daha ne denli göz yumacaklar?
Bedeli masum müslümanların Batı emperyalizminin maşası olarak birbirini vahşetle öldürmesi ve Batı’dan sürekli dayak yiyerek yersiz-yurtsuz-yoksul-geri-sefil ve
Batı’nın apaçık post-modern sömürgesi olmak oluyor..

Öncü İslam bilginlerinin İSLAMDA REFORM kapısını derhal açmaları gerekiyor.

**************

Kıbrıs konularında uzman, değerli dostumuz, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkanı
Sayın Ahmet Göksan’ın yazılarının okunmasını diliyoruz.

Bu başarıda çoook  emeği olan Kıbrıslı mücahit kardeşlerimizi, TMT’nı,
Başbakan Ecevit ve Yardımcısı Necmettin Erbakan’ı, TSK ve şehit – gazilerimizi ödenmez bir borç ile saygı ile selamlıyoruz. Kıbrıslı soydaşlarımızın yaşam hakkı
ve bağımsız devlet olma hakları sonuna dek korunmalı ve uygar (!?) dünyaca da
artık tanınmalıdır.

Bu konuda geçtiğimiz yıl ve önceki yıl sitemizde yayımlanan makalelerimize bakılmasını öneririz :

  • Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı’nın 39. Yılı..
    http://ahmetsaltik.net/2013/07/20/kibris-batis-harekatinin-39-yili/, 20.7.2013

Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı’nın 40. yılı kutlu olsun!
Kazanımları mutlaka ama mutlaka korunsun,
AKP hükümeti ve RTE’ce asla heba edilmesin!

Sevgi ve saygı ile.
20.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı’nın 39. Yılı..


Dostlar
,

Bu gün, 20 Temmuz 2013, 20 Temmuz 1974’te başlatılan Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı‘nın 39. yılı.. Rahmetli Başbakan Ecevit’i bu yiğit kararından dolayı ne denli kutlasak ve şükranla ansak azdır. Bu sınırlı askeri harekat, Kıbrıs’ta Başpiskopos Makarios buyruğuyla başlatılan Türk soykırımını durdurmuştur. İkiyüzlü Batı
tüm bunları görmezden gelmekte, Ada’da daha sonra (1984) ilan edilen KKTC adlı
Türk devletini tanımamakta, kendi kanlı ellerini – tarihini gözden saklayarak örneğin Türkiye’den olmadık bir Ermeni soykırımının hesabını sormaya kalkışmaktadır! (Bkz. http://ahmetsaltik.net/ermeni-soykirimi-emperyalist-iftira/, 21.5.13) Bu sorun hazin ve uzun bir öyküdür, duygusallıkla değil, bilgi birikimi ve ustalıklı bir yurtsever diplomasi ile çözülebilir.

Aşağıda, Kıbrıs konularında uzman, değerli dostumuz, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkanı Sayın Ahmet Göksan’ın yazısını paylaşmak istiyoruz. Bu başarı da çoook  emeği olan Kıbrıslı mücahit kardeşlerimizi, TMT’nı, Başbakan Ecevit ve Yardımcısı Necmettin Erbakan’ı, TSK ve şehit – gazilerimizi ödenmez bir borç ile saygı ile selamlıyoruz. Kıbrıslı soydaşlarımızın yaşam hakkı ve bağımsız devlet olma hakları sonuna dek korunmalı ve uygar (!?) dünyaca da artık tanınmalıdır. Bu konuda geçtiğimiz yıl sitemizde yayımlanan makalemize bakılmasını öneririz :

  • 20 TEMMUZ 1974 – 20 TEMMUZ 2012.. 38 YIL SONRA KIBRIS MUTLU BARIŞ HAREKATI..

(http://ahmetsaltik.net/20-temmuz-1974-20-temmuz-2012-38-yil-sonra-kibris-mutlu-baris-harekati/) Sevgi ve saygı ile. 20.7.2013, Ankara Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net =============================

Gerçeğin Bazıları

ahmet_goksan_portresi
Ahmet GÖKSAN Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı
  • “İnsanlık tarihine yüz karası olarak geçen ve ebediyen o sayfaları kirletecek olan Yunanlıların hareketine karşılık Türkiye’nin Kıbrıs Harekâtı, bir insanlık ödevidir de. Demokrasiyi prensip edinen ülkelerde esaretin yok edilmesini savunan ülkelerin, Türkiye’nin bu tutumunu desteklemesi, Kıbrıs konusunda haklı ve haksız tarafı meydana çıkarmıştır”. (1974) Dr. Fazıl Küçük

Dr. Fazıl Küçük   { Meslektaşımız, borcu ödenmez Kıbrıs davası kahramanı Dr. Fazıl Küçük‘ün fotoğrafı tarafımızdan eklenmiştir (Dr. A. Saltık) }   Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden 39 yıl geçti. Aradan geçen bu süreçte köprülerin altından akan suların kuruma noktasına geldiğini kaydetmek istiyoruz. Adadaki uyuşmazlığın temel nedenlerini görmezden gelenler yaşananları sorun olarak dünya kamuoyuna sunuyorlar. Dünya haritası üzerinde Kıbrıs adasının yerini bile gösteremeyenler de kelimenin tam karşılığı olarak bodoslama dalarak Rumların haklı olduğunu söylüyorlar. Rumlar, Kıbrıs’ta yaşanan uyuşmazlığı 20 Temmuz 1974 gününden itibaren başlatıyorlar. Türk Silahlı Kuvvetlerinin adayı istila etmesi olarak sunmayı da ne yazık ki başardılar.

Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştiren Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkı olduğu biliniyor. Konuya ilişkin olarak 1974 Ekim ve Kasım aylarında Avrupa Konseyi ve NATO Konseyi’nin ayrı ayrı aldıkları kararların aynı doğrultuda olduğunun unutulmaması gerekiyor. Bu gerçek kısa sürede unutulmuş veya unutturulmuştur. Elde edilen başarılar sonrasında Türkiye’nin iç siyasetini o günlerde yönlendiren siyasetçiler iç politik hesaplaşmaya girerek karşı tarafa haklılık kazandırmışlardır. Tarihe 1. Barış Harekâtı olarak geçen müdahale sonrasında Cenevre’de başlatılan görüşmelerde olumlu bir sonuca ulaşılamadı. Rumlarla Yunanlar harekât sonrasında oluşan sorunu çözmek bir yana oyalama taktiklerini ortalık yerlere bırakıyorlardı. Sürdürülen 2. Cenevre görüşmelerinde “iki bölgeli sınırları güvence altına alınmış” otonom iki yapının oluşturulması kabul ediliyordu. Alınan bu ilke kararına yukarıda adı geçen unsurlar karşı çıktılar. Sonrasında tarihe not olarak düşülen “Ayşe’de tatile çıkıyordu”.Bu noktada doğru oturup doğruları konuşmak durumundayız. 20 Temmuz 1974 gününde adaya çıkmayı başaran Türk Silahlı Kuvvetleri dar bir bölgede sıkışıp kalmıştı. Her an bir hava saldırısına uğrayıp ağır kayıplar verebilirlerdi. Bu durum olayın bir yanı idi. Öbür yanda ise kuşatma altına alınan Atlılar ve Muratağa köyleri ile şu anda adanın güneyinde bulunan Taşkent köylerinde etnik temizlik yapılmış olması idi. Herkes tarafından bilinen bu gerçekler karşısında 14 Ağustos 1974 gününde 2. Barış Harekâtı gerçekleştirildi. Yapılan bu harekât’ın da uluslararası hukuk kurallarına uygun olduğunu yineleyerek kaydetmek istiyoruz. Rumlarla Yunanlıların “istila” harekâtı diye dünyaya sundukları olayın özü budur. Çünkü adada Türklerin egemen olacağı bir bölgenin kurulmasını istemiyorlar. Bu tezlerini gizleyerek uyguladıkları politikalarla da dünya kamuoyunu etkiliyorlar.Bunlara karşın uluslararası toplum aldığı kararlarla iki bölgeli yapının sınırlarını ve oluşturulan ara bölgeyi güvence altına alıyordu. Uluslararası toplum gelinen bu aşamadan sonra kuzeyde kalan Rumlarla güneyde kalan Türklerin kendilerine ait olan güvenli bölgelere taşınması görüşmelerini Viyana’da başlattı. Yapılan çetin görüşmelerden sonra 1975 Ağustos ayından başlayarak Türkler kuzeye, Rumlar da güneye gönderildiler. Bu uygulama, sonrasında uluslararası toplumun da kabul ettiği iki bölgeli yapının oluşturulmasını sağlamıştır. İki bölgeli yapılar “Kuzey’de Otonom Türk Yönetimi ve güneyde ise Otonom Rum Yönetimi” olarak tanımlanıyordu. Nüfus değişimi öncesinde yapılan görüşmelerle oluşturulan yönetimlerin federal bir yapıya dönüştürülmesi de ilke olarak kabul ediliyordu. Rumların uzlaşmazlıklarının süreklilik kazanmaya başladığı noktada ise Kıbrıs Türkleri yine uzlaşma kapılarını açık bırakarak Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni 13 Şubat 1975 gününde kurdular. İki bölgeli sınırları güvence altına alınması ilkesine uygun olan bir yapının oluşturulması için uzun süre beklendi. Beklentinin boşa çıkması üzerine de 15 Kasım 1983 gününde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Federal yapının oluşması ve kalıcı olmasının sağlanması için 1977 yılında Denktaş-Makarios, Makarios’un ölmesi üzerine 1979 yılında da Denktaş-Kipriyanu görüşmeleri yapıldı. Görüşmelerde iki bölgeli yapının kalıcılığının korunması kararları bir kez daha kayıt altına alınmıştır. Yapılan doruk görüşmeleri ve Makarios’un ölümü üzerine Rumlar kısa süreli boşluk yaşadılar. Kısa sürede bir araya gelen Rum yöneticiler uyuşmazlığın devam etmesi için her türlü yöntemi uygulama kararı aldılar. Rumlar Uluslararası hukuk kuralları ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarını paspas gibi çiğneyerek 1994 yılında AB’ne üyelik başvurusunu yaptılar. Garantör ülke olan Türkiye’nin bu başvuru karşısında yeterli direnci gösteremediğinin bilinmesini istiyoruz. Başvuru gerekçelerini ise Yunanistan’ın AB ile ilişkilerden Sorunlu Bakanı Yannos Kranidiotis ile mendil büyüklüğündeki ülkenin o dönemdeki önde gideni olan Glafkos Klerides; “Kıbrıs’ın tam üyeliğini, sorunun çözümü için altın bir fırsat” olarak nitelendiriyorlardı. Konuya ilişkin olarak yaptıkları açıklamalarında “Türkler şimdiye kadar görmedikleri oranda zenginleşecekler. Zira hem AB yardımları hem de bizim zenginliğimiz Türk bölgesine akacak. Ambargo kalkacak” savını öne sürüyorlardı. Uluslararası hiçbir kuruluşun onayı olmadan uyguladıkları ambargoları bir anda kaldırabileceklerini söylüyor olmalarının da inandırıcılıktan uzak olduğunu yaşayıp görüyoruz. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı kararları ile uyguladıkları yasadışı ambargolara yasal bir kılıf uydurma çabaları da beklenen yasallığı sağlayamamıştır. Uluslararası hukukçu olan (İngiliz), aynı zamanda Londra Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Maurice H. Mendelson, Rumların AB’ne yaptıkları başvurunun geçersiz olduğunu hazırladığı raporunda belirtiyordu. Rapor Türkiye’nin isteği üzerine 25 Temmuz 1997 gününde A/51/951- 5/1997/585 simgeli BM belgesi olarak dağıtılmıştır. Raporda yapılan başvurunun 1960 Garanti Anlaşması ve yazım sürecini 1960 Kıbrıs Anayasası ve 1960 Kuruluş Anlaşması ile birlikte değerlendiriliyor. Özellikle Garanti Anlaşmasının I ve II. maddelerine dikkat çekiyor. I. maddede özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti, “herhangi bir devletle hiçbir şekilde kısmen veya bir bütün olarak siyasi ve ekonomik işbirliğine giremeyeceğini taahhüt eder. Doğrudan veya dolaylı olarak gerçekleştirmeyi teşvik etmesi muhtemel her türlü faaliyeti yasaklar.” hükmünü öngörmektedir. Aradan geçen 39 yıllık süreçte yaşananlar yalnızca bunlarla sınırlı değildir. BM genel yazmanı Butros Gali tarafından hazırlanan ve kendi ismi ile anılan “Gali Fikirler Dizisi” de çözüme yönelik önerileri içeriyordu. 1991 yılında yapılan uzun görüşmeler sonrasında 100 maddelik öneriler dizisi Rum liderliği tarafından kabul edilmemiştir. Liderliğin halkın oyuna başvurmadan önerilerini reddetmesi sonrasında yapılan çalışmalarla Annan’ın Planı ortalık yerlere çıkarıldı. Kıbrıs Türklerinin kısa sürede adadan ayrılmalarına neden olacak maddeler içermesine karşın adı geçen plana Kıbrıs Türkleri evet demiştir. Rumların ise hayır dediklerinin bilindiğini yinelemek istiyoruz. AB’ne tam üyeliklerinin gerçekleşmesi sonrasında Rumlar, bütün uzlaşma yollarına mayınlar döşeyerek çözümden yana olmadıklarını ısrarla sürdürüyorlar. Adanın çevresinde uluslararası alanda ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgelerle egemenliklerini bir anlamda pekiştirmeye çalışıyorlar. İsrail’le bu konuda imzaladıkları anlaşma ile de yeni bir anlaşmazlığın kapısını araladılar. İsrail’in kendine yakın bölgede bulduğu doğalgazla adı geçen bölgede bulunan doğalgazı da gerekçe göstererek kendi egemenliğini bütün bölgeye yayabileceğinin de bilinmesini istiyoruz. Mendil büyüklüğündeki ülkeyi yönetenler sıklıkla Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan ayrılmasını istediklerini yineliyorlar. Oğlunu 15 Temmuz 1974 tarihindeki Yunan Askeri Darbesi sırasında yitiren Yunan baba, başlattığı hukuk mücadelesini 21 Mart 1979 günü kazanmıştır. Yunanistan Yüksek Mahkemesi 2659/79 sayılı anılan günlü kararında; “ Türk Silahlı Kuvvetlerinin adaya yaptığı müdahalesinin doğru ve yerinde bularak uluslararası hukuk kurallarına ve anlaşmalara uygun olduğunu, suçlu olanın da Yunan Cuntası olduğu” kararını onaylıyordu. Böylece alınan karar kesinlik kazanıyordu. Ne yazık ki bizlerin bu kararı uluslararası alanda yeterince değerlendirdiğimizi söyleyemiyoruz. Benzer doğrultuda olabilecek başka karar 02 Nisan 2013 gününde alındı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin kararında güneydeki Rum yönetiminin verdiği bütün tapuların geçersiz olduğuna hükmediyordu. Yaşamsal önemde gördüğümüz bu kararı doğru okuyup doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Alınan bu karardan sonra BM Güvenlik Konseyi’nin 1983 yılında aldığı 541 ve 550 sayılı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmamasına ilişkin kararlarının kaldırılmasının veya yumuşatılmasının yolunu açacağını, bunun ötesinde haksız yere uygulanan ambargoların da sonlandırılmasının zeminini de oluşturabileceğini ummak istiyoruz. Bu konularda elbirliği ile ortak çalışmaları yapmamız gerekiyor..