Etiket arşivi: Okulöncesi olmadan

Bilimde Neden Geriyiz?

Cumhuriyet 19.09.2012
Bilimde Neden Geriyiz?

Prof. Dr. Aysel EKŞİ
Emekli öğretim üyesi

Ortaokulu bitirdiğim yıl Türkiye’de lise eğitimi 12 yıla çıkarıldı. Eğitimin neden bir yıl uzatıldığı ve bunun bize ne katacağı konusunda hiçbir bilgimiz yoktu. Biz okula başladık. Bu arada yakınımız olan öğretmenlerin şikâyetlerini duyuyorduk. Eski ders programı ile yenileri bağdaştırmakta zorlanıyor, sık sık program değiştiriyorlardı. Çünkü hazırlıksızdılar. Seçmeli dersler konacağı söylendi. İlerde yapmayı düşündüğüm tıp eğitimi için yararlı olabileceği düşüncesiyle Latinceyi seçtim. Birkaç hafta Latince dersleri devam etti, sonra öğrenciler tek tek ayrıldı ve tek öğrenciyle devam edemeyeceği için Latince dersi kaldırıldı. Jimnastik ve koro gibi faaliyetler dört yıl boyunca bir “zaman doldurma”nın ötesine geçmedi.

Üç yıl sonra liseler tekrar 11 yıla indirildi. Biz 12 yıl için liseye girmiş olanlar öğrenime devam ettik. Ama 12’nci sınıfa geldiğimiz zaman ilginç bir tablo ortaya çıktı. Biz son sınıfta idik, bizden sonra yazılan ve 11 yıl okuyanlar da aynı yıl son sınıfta idi. 1954 yılında bizden bir yaş küçüklerle birlikte liseden mezun olduk.

Bu bir yıl bize ne katmıştır? Bunu hiç bilemedik… Bende öfke ve güvensizlik duygusu yarattığını biliyorum.Yüz binlerce öğrencinin birer yılı, o zaman adı milli eğitim vekâleti olan bakanlık tarafından çalınmıştı.

Bu yıl getirilmek istenen 4+4+4 yasası da eğitimin 12 yıla çıkarılmasını içeriyor. Planlı programlı hazırlansa idi çok yararlı olabilirdi. 1954 yılında kaldırılan 12 yıllık eğitim aradan geçen 58 yılda çözümlenmemiş, ama bu yıl plansız -programsız- hazırlıksız bir anda yasalaşmıştır. Sayın Başbakan 4+4+4 sisteminin 2-3 senede yerine oturacağını savunuyor. Bu süredeki karmaşanın acısını kimin çekeceğini hiç düşünmeden…

4+4+4 için çok şey yazılıp çizildi. Özellikle 5 yaşındaki çocukların okula başlama yaşı üzerinde yoğunlaştı tartışmalar. Bu yaş gerçekten çok erken mi? Bu yaşta çocuklar İngiltere, Kanada başta olmak üzere pek çok gelişmiş ülkede okula başlıyor. Yani 5 yaşında çocuklar okula gidiyor. Ama çok önemli bir şartla. Okulöncesi eğitim almış olmaları ve öğretmenlerin 5 yaş çocuklarına uygun olacak eğitimden geçmiş olmaları koşulu ile. Eğitim yöntemleri öyle hazırlanmış ki çocuklar, zorlanmadan okula gider, bir iki yıl içinde okuma yazma öğrenir.

Okulöncesi olmadan

Hazin olan ve aileleri isyan ettiren şey, ülkemizde okulöncesi eğitim almamış çocukların birdenbire çıkarılan yasa gereği okula gönderilme çabasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 5 yaş çocuğunun eğitimi konusunda bir iki haftalık üstünkörü bilgilendirme çabasına “öğretmen eğitimi” diyemezsiniz. Bu 4+4+4 denen eğitimi ülkeye zorla sokmaya kalkışanlar ne yazık ki eğitimin temel ilkelerini kavramaktan yoksun kişiler. 60 ay ve 72 ay çocukları aynı sınıflarda nasıl eğitim görecekler? Aynı sınıflardaki daha büyük ve daha küçük yaştaki çocuklar üzerinde bunun etkisi, birbirlerine tepkisi ne olacak? İlerki yıllarda ne olacak, bunların da cevabı yok…

Üstelik çocuklar, anne babaları ile Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki tartışmaların ve gerginliklerin de farkında. Belki anne babaları rapor alacak ve çocuk okula gitmeyecek, belki rapor almadıkları veya babalarının para cezasından kurtulması için okula gidecek. Bunu beş buçuk yaşındaki çocuk nasıl algılayacak? Anne baba kendisini sevmediği için zorla okula gönderiyor gibi mi algılayacak? Okula başlaması bir cezalandırılma gibi mi gelecek kendisine? Küçücük çocukların karşısına çıkardığımız dilemmaya bakın. Hayatlarının başında okula karşı doğabilecek ikilemlerle nasıl başa çıkabilecekler?

Ülkemizde eğitim fakültelerinde bunca öğretim üyesi var, onlarla işbirliği içinde ve okulöncesi eğitim olanakları yaratılarak erken yaşta eğitim problemi yavaş yavaş çözülebilirdi. Gerek erken yaşta okula başlamaları, gerek eğitimin uzatılarak 12 yıla çıkarılması planlı, problemli, eğitim-öğretim kuralları temel alınarak hazırlanabilirdi ve çok da iyi olabilirdi…

Bütün eleştirilere ve tepkilere rağmen bu yasa için neden böylesine acele edildiğini elbette tahmin edebiliyoruz. Uzun dönemde ülkemizde çok tehlikeli gelişime yol açacak olan da zaten bu. Çocuklarımızın matematikte, bilim ve fende, sosyal bilgilerde ilerlemesi ve çağdaş ülkelerin çocuklarını yakalamasını ümit ederken, onların beyinlerini dini eğitimle yıkamayı amaç görüyor bu yasa. Sayın Başbakanımızın sözlerini tekrarlarsak “bütün okulların imam hatip okulları” olması isteniyor. Dini eğitimle şekillenen hangi İslam ülkesi, bilimde sosyal alanda, sanatta ileri gitmiştir? Çocuklarımız dinlerini öğrensin diye yavaş yavaş müfredat programlarına yerleştirilen din dersleri, günün birinde haftada çok yoğun bir süreye çıkarılmaktadır.

Din ağırlıklı eğitim

Dinimize karşı asla saygısızlık etmek istemem. Diğer dinleri yüceltip Müslümanlığı aşağılamayı ise kesinlikle düşünmem. Ama bir gerçek var ki dünyada Müslümanlar uzun süredir güçsüz. İslam ülkeleri geri kalmış ve gelişmemiş ise bunun en birinci nedeni; düşünmeyi desteklemeyen, ezbere prim veren din ağırlıklı eğitim sistemleridir.

Prof. Oktay Hüseyin (Guseinov), Pakistanlı bilim adamı Dr. Faruk Saleem’in “Neden Müslümanlar Bu Kadar Güçsüz?” başlıklı makalesini aktarmış. Saleem’in yazısının özeti şöyle: (Eğitişim dergisi 19 Mayıs 2008)

Gezegenimizde yaklaşık bir buçuk milyar Müslüman yaşıyor. Toplam dünya nüfusu içinde her beş kişiden biri Müslümandır. Her bir Hinduya iki Müslüman, her bir Budiste karşılık iki Müslüman ve her bir Yahudiye karşılık 100 Müslüman düşüyor. Biz Müslümanlar bu kadar kalabalığa rağmen güçsüzüz. Son 105 yılda 14 milyon Yahudi bilim dalında 100’ün üzerinde Nobel ödülü kazanırken 1.4 milyar Müslüman, (bunlardan biri Türkiye’den Orhan Pamuk olmak üzere), yalnızca üç Nobel kazandı. UNDP tarafından toplanan verilere göre Hıristiyan dünyasında okuma yazma bilenlerin oranı neredeyse yüzde 90 ve Müslüman dünyasında okuma yazma oranı yaklaşık yüzde 40’tır. Hıristiyan dünyasındaki “okuryazar”ın yüzde 98’i ilkokulu bitirmişken Müslüman dünyasında bu oran yüzde 50’dir. Hıristiyan dünyadaki okuryazarların yüzde 40’ı üniversite mezunudur ve bu oran Müslüman dünyasında yüzde 2’yi geçememektedir. Sonuçta İslam dünyamız bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur. İslam dünyamız bilgi yayılmasını gerçekleştirmekte başarısızdır. Bilgi uygulamasının önemli göstergelerinden biri ileri teknoloji ihracatının toplam ihracat içindeki oranıdır. Pakistan’ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oranı yüzde 1, Suudi Arabistan’ın yüzde 0.3, Kuveyt, Fas ve Cezayir’in aynı şekilde yüzde 0.3’tür. Singapur’da bu oran yüzde 58’dir.

Sonuç olarak İslam dünyasında bilgi uygulamasını gerçekleştiremiyoruz.

Güçsüzüz, çünkü bilgi üretmiyoruz, bilgiyi yayamıyoruz.

O halde Müslümanlar neden bu kadar güçsüzdür sorusunun cevabı eğitim yoksunluğudur.

Çok kesin biçimde söylersek akılcı olmayan, din eksenli ve çağdışı eğitimdir.

Pakistanlı Müslüman bilim insanının sözleri bunlar…

Son söz: Çocuklarımızın eğitimi, ülkemiz geleceğine yön verecek temel unsurdur.