Etiket arşivi: Oktay Ekinci

HALET ÇAMBEL’i Yitirdik…

Dostlar,

İzmir’den meslektaşımız, duyarlı insan Dr. Ceyhun Balcı, önceki gün yitirdiğimiz değer HALET ÇAMBEL‘i Türkiye’nin bu kıyamet gündemi içinde unutmadan değerlendirmiş.

Sağolsun..

Rahmetli Çambel ailesine bu ülke çok ama çok borçlu..

Toprakları bol olsun..

Kültür (ve de Turizm!) Bakanlığı üzerine düşen ne yapıyor, ne yapacak acaba??

İstanbul Üniversitesi ve kurucusu olduğu Prehistorya (Tarihöncesi) bilim dalı??

Sevgi ve saygı ile.
14 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=====================================

HALET ÇAMBEL ÜZERİNE

Image

Halet Çambel’i yitirdik..

Defne BENOL

Osmaniye’nin Kadirli ilçesindeki Karatepe’de bulunan Hitit yerleşmesinde 50 yılı aşkındır süren arkeolojik kazıları “kesintisiz” yöneten Halet Çambel, 1983 Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü alan Nail Çakırhan’ın da hayat yoldaşı…

1916 doğumlu Halet Hanım,

Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Hasan Cemil Çambel ile Berlin Büyükelçisi’nin kızı Remziye Hanım’ın kızları… yüksek öğrenim yaşlarına geldiğinde Ulu Önder’in isteği üzerine arkeoloji eğitimi için yurt dışına gidiyor ve Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ndeyken başladığı eskrim sporunda yine Atatürk’ün isteğiyle Olimpiyatlara katılarak Cumhuriyetin “ilk Türk kadın sporcusu” olarak Türkiye’yi temsil ediyor o yıllarda!

Hitler’in resmi tanışma davetini de “Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün böyle bir talimatı yok” diyerek geri çeviren Çambel, ilerleyen yıllarda da Hollanda Kraliyeti Prens Claus Ödülünü (2005), Truva Kültür Sanat Özel Ödülünü (2003), Osmaniye Valiliği Üstün Hizmet Ödülünü (2003), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür-Sanat Büyük Ödülünü (2010) ve 2 kez Adana Rotary Kulübü Hizmet Ödülü’nü, alıyor… Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsü Asil Üyesi ve yine Alman Tübingen Üniversitesi Şeref Doktorası (2004) sahibi.

***

Almanya’daki öğretim üyeliğinden yurda döndüğünde, 1950’lerde Karatepe kazılarında Hititlerin peşine düşen Halet Çambel’e mimar Turgut Cansever bir açık hava müzesi projesi çizince, yapımı da ancak Nail Çakırhan’ın “alaylı mimarlık yeteneği”yle mümkün olabilmiş; çünkü, Cansever’in “kolonsuz açıklıklar”ını dağın başında inşa etmek, her ustanın becerebileceği bir iş değil… böylece Tan Gazetesi’nin solcu ve devrimci yazarı Nail Çakırhan’la tanışmış.

İşte o başlangıcın günümüzdeki sonucu, Gökova Körfezi’nin ucunda, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar tüm Anadolu kıyılarında, betonlaşmaya karşı doğasını ve yöresel mimarî kimliğini koruyabilen “Çakırhan evleri”yle bezenmiş “tek” yerleşme, Akyaka..

İsa Küçük’ün yazdığı ve teatral bir müzikli-şiirli gösteri olarak da sunulan  “Halet Abla Destanı”nda da şöyle geçiyor bu hayat yoldaşlığı:

“Ateş ve su / Kaynaştılar

Ateş sönmedi / Su yanmadı

Halet’e Nail oldu / Nail, Halet’e uydu

Bir sevgi doğdu…”

Destanda, yüzyılın “dayanışma kararı” da şöyle alınıyor:

“Kafamda ışıklı bir dünya var

Dedi Nail

O dünya ikimize de yeter

Dedi Halet…”

(Arkeoloji ve Sanat Yayınları: 0212 249 9226-www.arkeopera)

öylesi efsanevi bir birliktelik ki onlarınki Oktay Ekinci de 22 ağustos 2007’deki ÇED Köşesinde “tarihsel buluşma” olarak nitelendiriyor ve “birbirlerini birlikte var eden dayanışmaları”ndan ve “bu ülkeye beraber kazandırdıkları tüm değerler”den, “aynı dayanışmayı adeta bütünleşmiş bir yaşama dönüştüren efsanevi sevgileri”nden bahsederek öneriyor: “mimarlık ustası Nail Çakırhan ile arkeolojinin anası Halet Çambel’in heykelini ‘birlikte’ dikmeliyiz…”

Nail Çakırhan‘ın 1947-1950 yıllarında Sultanahmet ve Aydın cezaevlerinden
Çambel’e yazdığı mektuplar, “Canım Halet’im” hitabıyla kitaplaşmıştı..

***

50 yıldır kazıları yönettiği “Hierapolis-Kastabala” antik kentine çimento fabrikası kurulmasına ilk tepkiyi gösteren ve başlattığı “sivil direniş” çağrısıyla Osmaniye ve Adana’daki demokratik kuruluşları harekete geçirerek “Kastabala’yı kurtarma platformu”nun kuruluşunu sağlayarak oluşan kamuoyu baskısıyla fabrikaya antik kentten uzak yeni bir yer belirlenmesine neden olan da..

İstanbul Üniversitesi’ndeki “Prehistorya” bölümünü ülkeye armağan eden de..

92 yaşındayken “çalışmalar”ı sırasında kırılan kalçasındaki pilatin femurun filmini  ziyaretçilerine “artık bununla yaşayacağım” diyerek gösterirken bir yandan da “AKM kurtuluyormuş, doğru mu?” diye soran da…

“prehistorya kraliçesi” ve Osmaniye ilinde Hitit kazılarını yönettiği Karatepe yöresindeki tüm köylülerin, herkesin “abla”sı Halet Çambel..

Nazım Hikmet’le “1+1=1” adlı ortak şiir kitabı olan Nail Çakırhan’ın, ülkesinden kaçmak için değil, sosyalizmi öğrenmek için gittiği Sovyetler Birliği’nde tanıştığı Bayan Taisa hamileyken 1937’de Türkiye’ye döndüğünden hiç göremediği çocuğuyla ancak yıllar sonra buluşması için ısrarlı çabalar gösteren de..

“Boğaziçi’nde, yalnızca tarihsel yalıların değil, ‘gözden ırak’ eski ahşap evlerin de yaşatılması için ‘bir şeyler yapmalıyız’ dediği için Türkan Saylan’ı Oktay Ekinci’yle 80’lerin ortalarında sevgi yoldaşlıklarına tanıklık eden Arnavutköy’deki evleri
“Kırmızı Yalı”da .. tanıştıran da..

‘Prof. Dr. Halet Çambel İlköğretim Okulu’nun adı çok uzun olduğu için yöre insanının söylediği şekliyle ‘Halet Abla’ denilmesini isteyen de..

Akyaka’daki “Çakırhan Konutu”nun ulu ağaçlarla kaplı bahçesinde beldenin sanat yaşamına armağan olarak bir sergi mekânı var.. adı Nail Çakırhan-Halet Çambel Sanatevi..

Huzurla uyusunlar..

Urfa’dan Harvard’a..

Oktay Ekinci

Urfa’dan Harvard’a..

“Sözlü tarih” çalışmaları yaygınlaşıyor. Yakın geçmişin tanıklarıyla söyleşmek, onlardan gerçek “yaşanmışlıklar”ı öğrenmek, yayımlamak, okumak giderek önem kazanıyor.

Geçmişe ilişkin onca bilgi, öykü, roman, ders kitabı hatta film, TV dizileri bile varken, görmüş geçirmişlerin uslarına merak saranlar neden çoğaldılar?

Çünkü yaşananları yaşayanlardan dinlemek, olanı biteni hesapsız kitapsız anlatanlardan kavramak, siyasetin belirlediği “yanlı” tarihten çok daha güvenilir…

Öğreten kitap

Ailesinin, yakınlarının, tıp, düşün, sanat, kültür dünyamızdaki herkesin, gazetedekilerin, ünlü-ünsüz sayısız dost ve arkadaşının; hatta tanışmadığı nice okurunun ve hayranlarının “abi”si olan; Urfalıların ise kadim hemşerisiCoşkun Özdemir’in kitabını okurken düşündüm bunları.

İşte her yönüyle eksiksiz bir “yaşanmış tarih belgeseli” dedim ve duayenlere sormaya karar verdim: “O tanımlanamaz zenginlikteki anılarla yetinmeyip, yaşadıklarının sosyal, siyasal ve ekonomik nedenlerini de anlatmak; bireysel serüvenleri toplumsal süreçlerle anlamlı kılmak, edebiyatın acaba hangi türüne giriyor?”

Öykü desen değil; deneme, roman hiç değil; anı desen, tam anlatmıyor…Zaten kitabın adına “Urfa’dan Harvard’a” demekle yetinmeyen Abimiz, altına şunu da eklemiş: “Yaşadım, Gördüm, Yazdım.” Bence, yılların“öğretmen”i olarak ‘yazdım’dan önce “öğrendim”i de eklemeliydi; çünkü öğrendiklerini anlatmakla yetinmiyor, öğretiyor…

“Devrim”in Urfa’sı
Peki, “Harvard” niye?

Urfa’da doğan, büyüyen, hekimlikte 60 yılını geride bırakan Özdemir, hemşerisi
İbrahim Tatlıses’in “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?”deyişine göndermeyle bakın nasıl açıklamış:

“Urfa’da başlayan eğitimim Harvard’a kadar uzandı… Doğru, ‘Urfa’da Oxford yoktu ama Cumhuriyet Devrimi’nin Urfa’sı, Oxford’da, Harvard’da okuyan halk çocukları yetiştirmişti.”

Nasıl mı? Yanıtı elbette kitapta… Ne yerim var aktarmaya ne de niyetim. Okunmalı ve düşünülmeli: “Coşkun Özdemir cumhuriyet için acaba neden‘devrim’ vurgulamasını ihmal etmiyor?”

Yanıtı yine ağabeyimizin kitabından: “Hoşgörünün de en âlâsı Cumhuriyet Urfa’sındaydı…”

Bu değerlendirmesine neden olan ve günümüz insanı için “şaşırtıcı”denebilecek
o “çokkültürlü” ama çağdaş uygarlık yolundaki “tek yürek”yaşanmışlıkların anılarını okuduğunuzda, ister istemez “neden” diyorsunuz;“neden takvim ilerledikçe
biz geriledik?”

Kaynak Yayınları’na teşekkür borçluyuz. Abimize ise ne desem bilem ki?
Türkçem yetmiyor. Öbür tüm dünya dillerinde de kitabına ve emeğine duyduğum hayranlığı tanımlayabilecek bir sözcük olabileceğini sanmıyorum…

21 Kasım 2012 – Cumhuriyet

=======================================

Dostlar,

Urfa’dan Harvard’a… adlı müthiş anı kitabının belgeselin yazarı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrencilik yıllarında hocamız oldu.

Sonra da dostumuz, dava büyüğümüz..

Bu konuyu biz de işleyeceğiz.

Oktay Ekinci’ye teşekkürler şimdilik..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 21.11.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net