Etiket arşivi: Nusret’in döşediği mayınlar

ÇANAKKALE DESTANI…

ÇANAKKALE  DESTANI…

Dr. Noyan UMRUK
E. General

18 Mart 1915 – 18 Mart 2020, 105. Yıl

Çanakkale deyince Koca Seyit gelir aklıma…

“Koca Seyit namı, Seyit Ali Çabuk tam adı.
Abdurrahman oğlu Seyyid… 1889’da Balıkesir Havran’ın Çamlık köyünde doğar, mektep medrese görmez ama yine de iyi kötü derdini yazar.

Köv yerinde n’ossun, kah hayvan güder, kah anacığı ile el bahçesinde zeytin silkeler…
Balkan Harbi çıkınca O’nu da alırlar askere. Amma bir türlü gelemez teskere.
Pehlivan yapılı olduğu için adının başına bir “Koca” yakıştırırlar.
Koca Seyyid Balkan dağlarında üç yıl komitacı kovalar.
Tam terhis vakti gelmiştir ki topçu neferi yaparlar…
Ve de Çanakkale’ye yollarlar. Kilitbahir, Mecidiye Bataryası…

Hey koca topçu…
Şu dağlara yan gele yan gele
Vahreş-i fitteki düşman sefilesinin su kesimi
Denkleş dur
İki bıyık bükümü sağa
Beraber bir iki
Üç evlek ile ruh
Beraber bir iki üç
Bir gülle tıkıla
Ikıla, sıkıla
Mesafe hak getire
Haydi Allah rasgetire…

Topçuluğu başlamıştır… İngilizi, Fransızı 18 Mart seheri Boğaz’ı zorlar..
Zırhlıların ateş gücü yüksek, Siperleri göğe savururlar.
Tam “oldu galiba” diyeceklerdir ki, Topçu bataryalarımız ateşe başlar..
İngilizler, yanı başlarında yükselen sudan kuleleri görünce çok heyecanlanmıştır…
Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Kilitbahir önlerine varmıştır..
Veee cehennemi ateşe başlar…
Merminin biri cephaneye isabet eder; müthiş bir gürültü kopar.
Bataryanın kırk yiğidi sığınağa sokulacak fırsat bulamazlar…
Koca Seyyid hayal meyal havalandığını hatırlar… Gerisi genzindeki pis koku,
Kulaklarındaki derin uğultu ve de bulanık simalar…

Seyyid gözünü açtığında bir sıhhiye erinin kucağında…
Yiğitlerden 14’ü şehit, 24’ü yaralanmıştır…
Niğdeli Ali şaşkın şaşkın ortalıkta dolanmakta…
Ocean önlerine kadar sokulmuş hala ateş yağdırmakta…

Şimdi cevap vermenin tam zamanıdır,
Lakin toplardan ikisi toprak altında kalmıştır.
Üçüncüsü belki işe yarar ama…
Onun da mataforası (mermi vinci) çalışmamıştır…
Koca Seyyid, bir katil zırhlıya, bir kırık topa bakar.
Sonra çılgınlar gibi patlamamış mermi arar.
Tozun toprağın arasında üç tane mermi bulmuştur…
Mermiler kendinden üç misli ağırdırlar.

Koca Seyyid “Ya Allah” diyerek 276 kiloluk mermiyi kavrar,
Niğdelinin yardımıyla sırtına atar.
O yükle altı basamak çıkar
Mermiyi namluya koyar.
Başlarında komutan olsa şüphesiz isabetli atışlar yapacaklar…
Nitekim ilk mermi uzak düşer, ikincisi yakın …
Gemi nam-ı diğer Ocean tam önlerinden geçmek üzeredir…
Üçüncüyü yetiştirir, ateşlemeyi başarırlar…
Gemiyi zor zahmet kıçından vururlar.
Ne var ki; o darbe ile dümen tertibatı devreden çıkar.
Binlerce beygir gücündeki gemi fırıldak gibi dönmeye başlar.

Gidip bir gece evvel Nusret’in döşediği mayınlara toslar…
Mayınlar o koca alameti kağıt gibi parçalar…
Mürettebat girdaba kapılır, döne döne sulara batar ….
Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa gelir koşa koşa
Öper Koca Seyyid’i alnından
Onbaşı rütbesini takar koluna…

1918 terhis… Kövü, anası, avradı, yavrusu…

Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 km’yi 13 günde yaya yürür.
Köyünde O’nu herkes öldü bilir.
Geldiğinde evine giremez; çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir.
Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsindedir…
Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası Ona doğru seğirtir:

“- Sen kimsin?
– Ben Seyidim.
– Biz seni öldü biliriz.
– Gördün gaari sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
– Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”

Kapıdan eşinin adını seslenir. 8 yaşında  kız kapıya gelir.
“Anne sakallı bir adam kapıda dikilir…”
Annesi gelir…
” Kızım o senin baban Seyit.”

Daha soluklanamadan Yunan’ın çıkarması…
Efedir ya… Silahını kapar, çıkar dağlara
Manisa, Kula, Uşak derken Afyon’a…
Kurtuluştan sonra döner sessiz sedasız…
Kövüne, anacığına, avradına…
**** 

1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk Havran’a gelir.

Nahiye Müdürü’ne “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı O’nu görmem lazım.”
“Buluruz Paşam” deyip, Manastır köyünde bulur. Şubeden 2 jandarma  salınır.
Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir..
Akşam geç saatte Seyit gelir… Jandarmayı, kaçak kömür için geldiler sanır.
Askerlere “suçum ne ki” diye bağırır.
“ Suçun yok seni Paşa çağırır”.
Paşası O’na maaş bağlamaya kalkışır.
O istemez, “Hayır paşam, ben dağda kaçak odunla kömür yaparım, Havran ve Edremit’te satarım. Sen emir ver de ormancılar baltamı almasa, Seyit neferin de rahat çalışsa.. Ben vazifemi yaptım istemem maaş falan da..”

Kendi yağıyla kavrulmaya bakar… Dağdan dal budak getirir, odun kömürü yapar…
Yıl 1939… Atasına kavuşur… Boğazın köpüklü mavisine bakan bir heykel,,,
Bu onur O’na da, yedi sülalesine de yeter…  

HEY GİDİNİN KOCA SEYYİD’İ HEY…
YÜZBİNLERCE KOCA SEYİT SAVAŞTI ÇANAKKALE’DE..
ÖLMEYİ EMREDENİN EMRİNDE…
VATAN AŞKI İLE, ŞEHADET İLE …