Etiket arşivi: New York Times

Türk Toraks Derneği, COVID 19’a bağlı ölümlerin yüksekliğinden endişe duyuyor

Son 5 yılın verileri karşılaştırıldı:
İki ilde, koronavirüs döneminde dikkat çeken ölüm artışları var!

İstanbul ve Trabzon’daki son 5 yılın ölüm verilerini karşılaştıran Türk Toraks Derneği, İstanbul’da %10, Trabzon’da ise %25’lik dikkat çekici artışlar saptadı. Dernek, “Türk Toraks Derneği, COVID 19’a bağlı ölümlerin yüksekliğinden endişe duyuyor” açıklaması yaptı.

https://www.toraks.org.tr/mobile/news.aspx?detail=5850.

Grafikleri görmek için yukarıdaki ya da aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

Turk_Toraks_Dernegi_COVID19’a_bagli_olumlerin_yuksekliginden_endise_duyuyır

Son 5 yılın verileri karşılaştırıldı: İki ilde, koronavirüs döneminde dikkat çeken ölüm artışları var!

NYT (New York Times),
İstanbul’daki ölüm verilerini inceledi:

Gerçek sayılar açıklanmıyor mu?

Türk Toraks Derneği, iki kentteki yıllara göre ölüm verilerini incelediği araştırmasında bu yılın önceki yıllara kıyasla ölüm sayılarında önemli artışlar gösterdiğini saptadı. Dernekten yapılan açıklamada,

  • “Türk Toraks Derneği, COVID 19’a bağlı ölümlerin yüksekliğinden endişe duyuyor.”

dendi.

Türk Toraks Derneği, e-Devletteki defin verileri kullanılarak elde edilen 2020 yılına ait İstanbul ve Trabzon haftalık toplam defin sayılarını, aynı dönemdeki 2016, 2017, 2018 ve 2019 yıllarına ait toplam defin sayıları ile karşılaştırdı. Dernek, araştırmaya dayalı elde ettiği sonucu, “Sonuçta, 2020 yılındaki ölüm sayılarında öbür yılların aynı dönemine göre istatistiksel olarak anlamlı artış bulunmuştur.” ifadeleriyle yorumladı. Araştırmaya göre önceki yıllara göre

  • Ölümlerdeki artış, İstanbul’da %10, Trabzon’da %25 oranında.

Yapılan araştırmanın ayrıntıları şöyle:

Yapılan istatistiksel analizlere göre 2020 yılının özellikle 10. haftasından başlayarak İstanbul’da ölüm sayılarında haftalık %10 oranında bir artış gözlenmiş ve yılın 15. haftasında (6-12 Nisan 2020), toplam haftalık defin sayısının 2222’ye ulaştığı görülmüştür. Bu sayı, 2019 yılı için 1425 iken, 2018 yılı için 1460, 2017 yılı için 1464, 2016 için ise 1389’dur. Sağlık Bakanlığı, aynı haftaya ait Covid-19 nedenli ölüm sayısını tüm Türkiye için 624 olarak bildirmiştir.

TTB: Bakanlık koronavirüs ölümlerini DSÖ kodlarına göre raporlamıyor; ölüm sayıları az gösteriliyor

Belirttiğimiz dönemde İstanbul’da önceki yıllara göre her hafta ortalama 800 kişinin fazladan ölmesi, resmi verilere göre Covid-19 salgını nedeniyle gerçekleşen ölümlere bağlanamayacağından bu durum, ancak farkında olmadığımız bir felaketle ilişkili olabilir. Öyleyse yine de altta yatan neden mutlaka araştırılmalı, gerekli önlemler alınmalıdır.

Benzer biçimde 2020 yılı Ocak ayının ilk haftası ile Şubat ayının son haftası arasında 2016-2019 yıllarına göre Trabzon ilinde de ölüm oranında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artış gözlenmiştir. Defin istatistikleri incelendiğinde, 2020 yılının ilk 9 haftası için ölüm hızındaki haftalık artış % 25,3 oranında bulunmuştur. Trabzon ilindeki haftalık toplam ölüm sayısı, 9.haftada 102’ye ulaşırken aynı dönemler için 2016 ile 2019 yılları arasında bu sayı 31-45 arasındadır.

Sonuç olarak;

  • Türk Toraks Derneği, Covid-19 ile ilişkili ölüm istatistikleri ile açıklanamayan ve yukarıda belirttiğimiz sayısal verilerle ortaya koyduğumuz ölüm sayılarındaki artışı incelemeye almasını ve acilen bir yanıt bulunmasını yetkililerden talep etmektedir.

son-5-yilin-verileri-karsilastirildi-iki-ilde-koronavirus-doneminde-dikkat-ceken-olum-artislari-var-720063-1.

Grafikte İstanbul’da yılın 11. haftasında (10-16 Mart) ölüm sayılarının artmaya başladığı görüldü. 9 Mart-12 Nisan arasında 2016 yılında toplam 7076, 2017 yılında 7267, 2018 yılında 7302, 2019 yılında 7303 ölüm gerçekleşmiştir (4 yılın ortalaması 7237), 2020 yılında 9538 ölüm olduğu görülmüştür (5 haftada beklenenden 2301 kişi fazla).

son-5-yilin-verileri-karsilastirildi-iki-ilde-koronavirus-doneminde-dikkat-ceken-olum-artislari-var-720064-1.

Bütün yıl için son 5 yılın günlük ölüm sayıları ortalaması grafiğine bakıldığında da Nisan ayındaki ölüm sayılarına daha önceki yılların hiçbir döneminde ulaşılmadığı görülmektedir.

son-5-yilin-verileri-karsilastirildi-iki-ilde-koronavirus-doneminde-dikkat-ceken-olum-artislari-var-720065-1.

Grafikte Trabzon’da yılın 6. haftasında (3-9 Şubat) ölüm sayılarının artmaya başladığı görüldü. 3 Şubat – 12 Nisan arasında 2016’da toplam 324, 2017’de 345, 2018’de 320, 2019 yılında 254 ölüm gerçekleşmiştir (4 yılın ortalaması 311). 2020 yılında 895 ölüm olduğu görülmüştür (5 haftada beklenenden 584 fazla).

son-5-yilin-verileri-karsilastirildi-iki-ilde-koronavirus-doneminde-dikkat-ceken-olum-artislari-var-720066-1.

Bütün yıl için son 5 yılın günlük ölüm sayıları ortalaması grafiğine bakıldığında da şubat, mart ve nisan ayındaki ölüm sayılarına daha önce yılın hiçbir döneminde ulaşılmadığı görülmektedir.

DERNEK BAŞKANI BAYRAM: BU ŞÜPHE AÇIKLANMALI

Türk Toraks Derneği Başkanı Hasan Bayram, açıkladıkları verilerle ilgili Evrensel’e konuştu.

“Bu ölümlerin Covid-19 salgınıyla bir ilişkisi var mı?” sorusuna Bayram, kendilerinin de tam olarak bunun açıklanmasını istedikleri yanıtını vererek “İl ölçeğinde Kovid-19 nedenli ölümler açıklanmıyor. Türkiye çapında ölümler açıklansa bile bunu karşılamıyor.” dedi. Türkiye’de Kovid-19 nedenli ölümlerin PCR testinin pozitif çıkmasıyla kayıtlara geçtiğini belirten Bayram, İstanbul’daki bu dönem artan ölümler nedeniyle oluşan kuşkunun araştırılması ve resmi olarak açıklanması gerektiğini söyleyerek başka bir neden varsa da bunun da ortaya çıkarılmasını istedi.

HEKİM TEŞHİS ETMİŞSE KAYITLARA GİRMELİ
Türkiye’nin Dünya Sağlık Örgütü‘nün kodları doğrultusunda kuşkulu Covid-19 vakalarını bildirmemesini Sağlık Bakanı ‘PCR testinin olduğu ülkelerde ihtiyaç yok’ şeklinde savunmuştu. Bunun bir etkisi olup olmayacağının sorulduğu Bayram, “Bu konu Sağlık Bakanı’na sorulduğunda dinlemiştim. Bakan ustalıkla o soruyu başka yöne savuşturdu. Ben de hastalara bakıyorum ve akciğer tutulumu, zatürre olmasına karşın  PCR testinin sonucu negatif olabiliyor. Dolayısıyla PCR testi pozitif ya da negatif olabilir ama hekim Covid-19 olduğunu söylüyorsa bunun dikkate alınması gerekiyor. Ancak Bakanlık bunu yapmıyor. Başka ülkelerde de kimi sağlık otoriteleri salt PCR testi pozitif çıkanları dikkate alıyor. Bu da gerçeği yansıtmıyor. Biz, hastane kayıtlarına Covid-19 olarak girmişse ölüm kayıtlarına da girmesini istiyoruz” dedi.
Covid-19 dışında ölümlerdeki bu artışın nedeninin neler olabileceğinin sorulduğu Bayram, “Covid-19 dışında anormal ölüm ya da başka bir salgın durumu yok. Ancak bu dönem bazı hastaneler salgınla uğraştığı için diğer hastalar gözden kaçabilir. Mesela kişi kalp hastası ama salgından korkarak hastaneye gelmeyebilir. O durumlarda da artış olabilir. Bu artışın nedeni Bakanlık tarafından araştırılıp açıklanmalı..” ifadelerini kullandı.

‘Dehşete düşüyoruz’ !


‘Dehşete düşüyoruz’ !

Erdoğan’a yazılan mektubun yayımlandığı WAN-IFRA’nın internet sitesinde,
üzerinde düşünce özgürlüğüne ilişkin Anayasa maddesinin yazılı olduğu bir
Türk bayrağı görseli kullanıldı.
[Haber görseli]

Mektubu imzalayanlar arasında New York Times Genel Yayın Yönetmeni Dean Baquet, Washington Post Genel Yayın Yönetmeni Martin Baron, La Stampa Genel Yayın Yönetmeni Mario Calabresi, La Repubblica Genel Yayın Yönetmeni Ezio Mauro, El Pais Genel Yayın Yönetmeni Antonio Cano, Buzzfeed Genel Yayın Yönetmeni Ben Smith, ARD Genel Yayın Yönetmeni Thomas Baumann, Süddeutsche Zeitung Eş Genel Yayın Yönetmeni Wolfgang Krach, Welt Genel Yayın Yönetmeni Jan- Eric Peters, ZDF Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Elmar Thevessen, VG Genel Yayın Yönetmeni Torry Pedersen, VICE Media kurucusu Shane Smith ve AFP Küresel Haber Müdürü Michele Leridon da bulunuyor.

Dünyanın önde gelen gazete ve haber sitelerinden 50’yi aşkın genel yayın yönetmeni, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazarak

Türkiye’de basın özgürlüğünün giderek kötüleşmesine ilişkin derin endişelerini’ iletti. Yüzün üzerinde ülkede 35 bini aşkın yayıncıyı temsil eden Dünya Gazeteler ve Haber Yayıncıları Birliği (WAN-IFRA), Dünya Editörler Forumu (WEF), Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Uluslararası Yazarlar Birliği PEN öncülüğünde kaleme alınan mektupta, son iki ayda Türkiye’deki yayın organları ve gazetecileri hedef alan saldırıların ‘alarm verici boyutlara’ ulaştığı belirtildi.

Mektupta şu ifadeler kullanıldı:

“Bu yıldırma atmosferinde, gazetecileri esas görevlerini yapmalarını sağlayacak tedbirlerden yoksun bırakan ‘cezasızlık kültürünün’ yükselişi endişe veriyor. Hükümetin bağımsız ya da muhalif gazetecilere yönelik saldırıları kınamaya yönelik isteksizliği ve bazı durumlarda ihmali daha da ürkütücü. Yayın yönetmenleri olarak gazetecilerin, yayın organlarının ve medya gruplarının bu şekilde hedef alındığını görmekten dehşete düşüyoruz” Gazeteciler, Erdoğan’a gazetecileri koruyun çağrısında bulundu.

Hasan Cemal: Darbe günlerinden beter

Türkiye’de muhalif basının “Erdoğan’ın sandıktan güçlenerek çıkması halinde baskıların artacağına” dair korkularını haberleştiren Reuters, gazeteci Hasan Cemal’in izlenimlerine
yer verdi. Kariyerinde “basın özgürlüklerinin hiç bu kadar kısıtlanmadığını” söyleyen Cemal, “bağımsızlıktan nefret eden sultanın emirlerine” işaret etti. Cemal, “Kenan Evren günlerinin 2. sınıf demokrasisi bile bugünden iyiydi.” dedi.

Dayak, hapis, kurşun

ÇGD Ankara Şubesi, temmuz-eylül dönemini kapsayan Medya Raporu’nu açıkladı.
Saptamalar şöyle:

Burun kırma, dipçik, kaçırma: Uludere’de Mahmut Oral ve öbür gazeteciler askerler tarafından tartaklandı. Nusaybin’de polisler gazetecilere silahlarının dipçikleriyle vurdu. Sendika.org muhabiri Bora Balcı’nın yol ortasında kaçırılıp tehdit edildi.

‘400 vekil’ baskını: Erdoğan’ın “400 vekil alınsaydı, bunlar olmazdı” açıklamasını haberleştiren Hürriyet gazetesi, AKP’li Abdurrahim Boynukalın öncülüğünde bir grup tarafından basıldı. Ahmet Hakan, 3’ü AKP’li 4 kişinin saldırısına uğradı.

‘Küçük’ tehditler: Star gazetesi yazarı Cem Küçük, “İstersek seni sinek gibi ezeriz.
Bugüne kadar merhamet ettik de hâlâ hayatta kalabiliyorsun..” ifadeleri ile Hakan’ı tehdit etti. Küçük, gazetemiz yazarı Celal Başlangıç için “Bu adam PKK militanıdır” dedi. Küçük,
“MİT TIR’ları olayı ABD’de yaşansaydı, CIA o muhabirleri öldürürdü. Can Dündar’a gözaltının orada olması lazımdı. İddia ediyorum hukukla çözmezlerdi bunu” dedi.

Hedef ‘Cumhuriyet’:

Eski Kocaeli Valisi Ercan Topaca’nın, makam tuvaletine altın kaplama malzemeler kullanıldığı yönündeki haberi nedeniyle muhabirimiz Canan Coşkun hakkında, soruşturma başlatıldı. Çizerimiz Musa Kart hakkında, karikatürde Erdoğan için “Gemisini yürüten kaptan” ifadesini kullandığı için soruşturma açıldı. Bilal Erdoğan’ın şikâyeti üzerine, muhabirimiz Alican Uludağ hakkında, soruşturma açıldı.

Nokta toplatıldı: Erdoğan’ın arkada şehit cenazesi geçerken selfie yaptığı bir görüntünün
yer aldığı Nokta dergisi toplatıldı.

=====================================================

Dostlar,

Dileriz tüm bu uyarılar AKP ve Bay RTE üzerinde olumlu uyaran etkisi işlevi görsün ve ölçüyü çooook ama çoooook kaçırdıklarını artık görerek kendilerine çeki düzen versinler..

Demokrasinin, demokratik cumhuriyetimizin nimetleri sayesinde o yüksek makamlara erişebildiklerini bir bile akıllarından çıkarmasınlar..

Demokratik özgürlüklerin, demokratik huluk devletini ortadan kaldırmaya izin vermediğini, vermeyeceğini de anımsatmış olalım..

Türk Halkı 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP – RTE’ye SARI KART gösterdi.
Bay RTE, son derece anlamsız biçimde Türkiye ile inatlaşarak ülkemizi zoraki yenileme seçimine sürükledi. Diler ve umarız ki, 1 Kasık m 20165 seçimlerinde Ulusumuz bu kez
“nush ile uslanmayan” (nasihat ile akıllanmayan) AKP – RTE’yi tekdir edecek
(azarlayacak, haşlayacak), KIRIMZI KART göstercektir..

Bu da yetmezse, Ziya Paşa‘nın ünlü deyiminde geçtiği üzere sıra “köteğe” (dayağa) gelecektir.

Bizden söylemesi..
Geçelim Türkiye’den yapılan sayısız uyarıları; artık Dünya alem Bay RTE’yi açık mektup yazarak ciddi ciddi uyarma gereği duyuyor..

Dehşete düşüyoruz’ ! ifadesini kullanıyor..

Sevgi ve saygı ile.
01 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

The New York Times : Türkiye ağır bedel ödüyor!


The New York Times : Türkiye ağır bedel ödüyor!

 

 
Türkiye’nin, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın devrilmesi çabası çerçevesinde
“bir zamanlar her türlü çizgiden isyancı gruplara Suriye’deki savaş alanlarına
kolay erişimi sağladığı ancak şimdi yaratmaya yardımcı olduğu kaos için
ağır bir bedel ödediği“
 iddiaları dile getiriliyor.
 
New York Times gazetesi, 

“İsyancılara yol açtıktan sonra Türkiye ağır bir bedel ödüyor” savını
başlığa çıkarttığı Habur kaynaklı geniş haberinde, Türkiye ile Irak arasında
mal taşımacılığına darbe vurmasına ve Türk kamyoncularının yakınmalarına
dikkat çekerken Türkiye’nin politikalarına yönelik eleştirileri de yansıtıyor.

 
“Üç yıldır Suriye’de IŞİD bayraklarını görüyorduk ve bu, Türkiye yüzünden.
Türkiye, onların girmesine izin verdi.”
 gibi eleştirilere yer verildiği haberde
“Şimdi IŞİD’in yükselişiyle Türk hükümetinin yaratmaya yardımcı olduğu kaos için
ağır bedel ödüyor.”
 görüşünü öne sürüyor.
 
ABD’li gazete, 

“Yıllarca ‘komşularla sıfır sorun politikası’, Türkiye’yi, çok hayranlık duyulan bir İslami demokrasi ve ekonomik büyüme modeline haline getirmeye yardımcı olmuştu. Irak pazarının açılmasından çok yararlandı ve geçen yıl bu ülkeye 12 milyar $ tutarında ihracat yaptı.” dedikten sonra bu tutarın bu yıl dörtte biri veya daha çok gerileyebileceği kestirimlerini aktarıyor.
 
Türkiye’nin yitiklerinin yüzbinlerce Suriyeli sığınmacının sınırı geçmesi üzerine ortaya çıktığı, Türkiye’nin sığınmacılar için şimdiye dek 1.5 milyar $ harcadığının belirtildiği haberde “Irak’ta yeni çatışmalar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi için bir dizi yurt içi ve yurt dışı politika aksaklıklarından yalnızca sonuncusudur.” yorumu yapılıyor.
 
Bu çerçevede son dönemdeki protesto gösterileri, SOMA maden faciası ve “yolsuzluk skandalı” gibi gelişmelere işaret eden gazete, Türk hükümetinin
“Arap isyanlarına desteğini eski müttefiklerinden daha da izole ettiğini..” savunuyor.
 
NYT

“Birçok kişi şimdi Türk hükümetini Suriye’deki aşırılığın yükselişini kolaylaştırmakla suçluyor.” dediği haberinde;

“Türk liderleri, sınırlarına yakın yerlerde cihatçıların yükselişinden kaygı ifade ettiler ve aşırı ögeleri ortaya çıkarmak için çabalarını hızlandırdıklarını söylüyorlar.
Ancak Irak’taki militanların hızlı yükselişi konusunda pek bir şey söylemediler.“ diye yazıyor.

Türkiye’nin “ABD’den bir buçuk yıl sonra bu ay” El Nusra’yı terör örgütü olarak nitelediği, Başbakan Erdoğan’ın da Avrupa ülkelerini cihatçıların Türkiye’ye seyahatlerini durdurmaya çağırdığını kaydeden gazete, Türk yetkililerinin
Kerkük’ün Kürtler tarafından ele geçirilmesine ise “sessiz” kaldıklarını düşünüyor ve bu 
“sessizliği” Türkiye’nin Kürtleri Irak’ta tek güvenli ortak olarak gördüğü anlamına gelebileceği görüşleri de yansıtıyor.
 
NYT, haberinin geri kalan bölümünde ise, Irak’a mal taşıyan Türk kamyoncularının maddi yitikleri ve karşı karşı bulundukları tehlikelere vurgu yaparken,

“Tehlike, çoğu kamyoncuyu Irak’a girmekten vazgeçirmedi..” diyor ve haberini,
hala 47 bin $ borcu olan kamyonu için her ay 2700 $ ödemek zorunda kalan bir
Türk vatandaşının “Irak’a gitmeliyiz, başka seçeneğiz yok.” sözleriyle noktalıyor.

 
Odatv.com

Onur ÖYMEN : Gizli Belgelerin Sızdırılması ve Basın Özgürlüğü


Gizli Belgelerin Sızdırılması ve Basın Özgürlüğü

Portresi_ATA_ile Onur ÖYMEN

Sayın Başbakan kimi gizli belgelerin bir gazetede yayınlanması üzerine o gazete ve haberi yazan gazeteci aleyhinde
çok ağır suçlamalarda bulundu ve yargıyı göreve davet etti.
Gizli belgelerin basına sızdırılması bütün ülkelerde yasaktır ve suç oluşturur.

Ancak bu gibi durumlarda demokratik ülkelerde yasal sorumluluk esas olarak belgeleri sızdıranlardadır. Bunları yayınlayan gazetelerin mahkûm edildiğini işitmedik.

Bunun en ilginç örneklerinden biri Amerika’nın 1945-1967 arasında Vietnam’da izlediği politikaların gerçek yüzünü belgeleyen ve Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından hazırlanan çok gizli belgelerin gazeteci Daniel Ellsberg tarafından elde edilerek basına verilmesi olayıdır. “Pentagon Belgeleri” denilen bu belgelerin bir bölümünü yayınlayan New York Times gazetesi belgelerden Başkan Johnson’un halka ve Kongre’ye sistemli olarak gerçek dışı bilgiler verdiğinin anlaşıldığını yazdı.

Belgelerde Güney Vietnam’ın ayrı bir devlet olarak ortaya çıkartılmasının Amerika’nın eseri olduğu ve Başkan Eisenhower’in Ngo Dinh Diem’in Devlet Başkanlığına seçilmesini sağladığı, daha sonra yönetiminden memnun kalmadığı Diem’e karşı 1963 yılında yapılan askeri darbenin de arkasında olduğu bildirilmekteydi. Amerika’nın darbeyi yapan generallerle önceden işbirliğinde bulunduğu ve darbeden sonra da onları desteklediği ifade edilmekteydi. New York Times bu gizli belgeleri yayınlarken Amerikan Anayasasına uygun hareket ederek hükümetin faaliyetleri hakkında halkı bilgilendirme görevi yaptığını yazdı.

Gazeteci Ellsberg de belgelerin, Başkanların Anayasayı ve içtikleri andı ihlal ettiklerini gösterdiğini belirtti. Hükümet yargı yoluna başvurarak New York Times’taki yayınları bir süre için engelledi. Ellsberg aleyhinde de casusluk suçlamasıyla dava açıldı. Buna karşılık New York Times da Yüksek Mahkemede Amerikan Hükümeti aleyhine dava açtı.

18 Haziran 1971’de Washington Post da Pentagon belgelerini yayınlamaya başladı. Savcının bu yayınları durdurma istemi mahkeme tarafından reddedildi. 15 gazete daha belgeleri yayınlamaya başladı. Federal Mahkeme, belgelerin yayınlanmasının engellenemeyeceği yolunda karar aldı.

Ellsberg ve arkadaşı Russo yargılandı, ancak Federal Mahkeme, ilk yargı sürecindeki hatalar nedeniyle bu iki gazetecinin serbest bırakılmasını kararlaştırdı.

4 Mayıs 2011’de belgeler üzerindeki gizlilik kaldırıldı ve 7,000 sayfalık Pentagon Belgelerinin tümü devletin kütüphanelerinde halkın bilgisine sunuldu.

Basının devletin kimi gizli işlerini ortaya çıkartmasının ilginç bir örneği de
Watergate skandalı oldu. Washington Post’un iki başarılı gazetecisi Bob Woodward ve Carl Bernstein, Cumhuriyetçi Başkan Nixon’un Demokrat Parti’nin binasına gizlice ajanlar soktuğunu kanıtladı. Beyaz Saray’da kurulan gizli dinleme aygıtlarıyla Başkanın içlerinde Jane Fonda, Barbra Streisand ve Paul Newman gibi sinema sanatçılarının da bulunduğu siyasal rakiplerini gizlice dinlettiği ortaya çıktı. Gazetecilerin yayınladıkları
bu bilgilerin sonucunda Başkan Nixon, Kongre tarafından görevinden azledilmek üzereyken istifa etti. Bu gizli işleri belgeleriyle bulup ortaya çıkartan gazetecilere ve onların gazetelerine karşı herhangi bir yasal işlem yapılmadı. Tam tersine,
onların çalışmaları ve elde ettikleri belgeler hakkında övücü sözler söylendi,
kitaplar yayınlandı ve bu çalışmalar bütün dünyada büyük yankılar yaptı.

Başka bir örnek de Wikileaks belgeleri denilen ve 2006’dan bu yana çeşitli ülkelere ilişkin gizli belgelerin Wikileaks örgütü tarafından basına sızdırılması olayıdır. Bu örgütün elinde toplam 1,2 milyon belgenin bulunduğu söylenmektedir. 2010’da Wikileaks’in Amerikan Hükümetinin dış temsilcilikleriyle gizli yazışmalarından oluşan 250,000’den çok belgeyi New York Times, Le Monde, The Guardian, Der Spiegel, El Pais gibi önemli gazeteler aracılığıyla kamuoyuna duyurması bütün dünyada yankı yaptı. ABD Wikileaks ve sorumlusu Julian Assange hakkında adli işlem başlattı. Belgeleri Wikileaks’e sızdıran Amerikan askeri Chelsea Manning 35 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve orduyla ilişkisi kesildi. İsveç ve başka kimi ülkeler Wikileaks’in özgün belgelerinin bir bölümüne
el koydular ama bu belgeleri yayınlayan gazeteler hakkında yargı yoluna başvurulduğu duyulmadı.

Aynı biçimde Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı NSA’nın eski görevlisi Edward Snowden, yabancı ülkelerin devlet adamlarının telefon konuşmalarını gizlice dinlendiği yolundaki bilgileri de içeren 200,000 gizli belgeyi basına açıkladı. Bu açıklamaları yapan Edward Snowden aleyhine ABD’nin hukuksal girişimleri oldu. Amerikalılar Rusya’yadan geçici sığınma hakkı elde eden Snowden’in iadesini istediler ama O’nun verdiği bilgileri yayınlayan gazeteler ve de Spiegel gibi dergiler hakkında yargı yoluna başvurulduğu duyulmadı.

Bu örneklerin de gösterdiği gibi, devletler gizli belgelerinin ele geçirilip yayınlanması konusunda çok duyarlıdırlar ve bu belgeleri sızdıranlar hakkında yargı yoluna başvururlar. Ama demokratik ülkelerde bu bilgileri yayınlayan gazetelerin yargılanıp mahkûm edildikleri duyulmadı.

Hükümetin Türkiye’de kimi gazetelerde yayınlanan gizli belgelerle ilgili tavrını belirlerken yalnız yasalardaki hükümleri değil, aynı zamanda dünyadaki bu gelişmeleri de
dikkate alması ve yasa dışı belgeler sızdıranlar hakkında yasal yollara başvururken
basın özgürlüğünü zedelemekten kaçınması ve belgeleri sızdıran devlet görevlileri yerine onları yayınlayan gazeteleri hedef almaktan kaçınması bence daha uygun olur.

Onur Öymen : Karayılan’ın Mülakatı ve Muhtemel Senaryolar


Onur Öymen

portresi2

Karayılan’ın Mülakatı ve Muhtemel Senaryolar

New York Times gazetesinin 11 Nisan tarihli nüshasında Kandil’de Murat Karayılan’la yapılan bir mülakat yayınlandı. Bu mülakatta Karayılan özetle, silahlı teröristlerin silahlarını bırakmayacaklarını, bunun ancak sürecin en son aşamasında müzakere edilebileceğini, savaş yoluyla amaçlarına ulaşabileceklerine inandıklarını, silahlı mücadele biterse Türkiye’de siyaset yapmayı istediğini ama

  • mücadele bitmezse büyük bir savaşın yaşanacağını söylemiş.

Mülakatı yapan muhabir, görüşmelerin sürdürülebilmesi için Türk Hava Kuvvetlerinin bombardımanlarını durdurduğunu belirtiyor.

PKK’nın yeni Anayasada;

– Kürtlerin haklarının genişletilmesini ve
– Türk hapishanelerindeki binlerce “siyasi mahkûmun” serbest bırakılmasını talep ettiğini yazıyor.

Karayılan’ın sözlerine bakılacak olursa PKK’nın koşulsuz silah bırakma, hatta Türkiye’den çekilme niyeti yok. Sözlerinin içinde şimdiye kadar 35.000 kişinin öldürülmesinden duyulan bir üzüntü, pişmanlık ifadesi, bir özür de yer almıyor.
Tam tersine silahlı mücadele sayesinde istedikleri sonucu aldıklarını söylüyor.

Bu sözler, Hükümetin PKK’ya hiçbir siyasi tavizin verilmediği yolundaki beyanlarıyla çelişiyor.
  • En azından PKK’nın koşulsuz silah bırakma gibi bir niyetinin olmadığı görülüyor. 

Gazetenin haberi doğruysa Türkiye, artık Kuzey Irak’a hava harekâtı yapmıyor.
Başbakan’ın Türkiye topraklarını terk etsinler sözünün hukuk açısından savunulamaz niteliği bir yana, aynı zamanda sınırlarımızın bitişiğinde silahlı bir PKK terör varlığıyla yan yana yaşamaya hazır oluğumuz ve bundan sonra Kuzey Irak’a askeri operasyon yapmayacağımız anlamına da gelmiyor mu? Bunun Hükümetin onay için Meclis’e bile getiremediği Dubai Anlaşmasından ne farkı var? Sayın Babacan’ın Amerikan Hazine Bakanıyla imzaladığı o anlaşmada 1 milyar $ hibe veya 8,5 milyar $ kredi karşılığında Türkiye’nin Kuzey Irak’a harekât yapmamayı taahhüt ettiği belirtilmiyor muydu?
İşte şimdi Amerika istediği sonucu elde etmiş oluyor. Meclis’te onaylanmış bir anlaşma olmasa da Türkiye fiilen Kuzey Irak’ta PKK’yla askeri mücadele yapmaktan
vaz geçecek. Peki, ileride PKK’nın tekrar sınırı geçip Türkiye içinde askerlerimizi
şehit etmeyeceğinin, masum insanlarımızı öldürmeyeceğinin garantisi var mı?

Biz bu sürecin sonunda ne elde etmiş olacağız? Terörü tümüyle bitirmiş olacak mıyız? Hayır!

  • PKK’nın saldırıda bulunmayacağı yolundaki sözlü güvencesi karşılığında Anayasa’mızın temel direklerini bile tartışmaya açacağımız şimdiden anlaşılıyor.
  • Anayasamızın değiştirilemez maddelerinin bile değiştirilmesi için verilen önergeleri nasıl yorumlayacağız?
  • Peki, Kuzey Irak’ta PKK terör örgütünün tasfiyesinden kim sorumlu olacak?
Bağdat Hükümeti mi, Barzani mi, yoksa Amerika mı?
Bu yolda bize güvence veren var mı? Yok!
Dünyada bizden başka hangi ülke bir terör örgütünün varlığını tümüyle sona erdirmeden bu işi çözdü?Amerikalı yetkililer yıllardan beri bize PKK’yla siyasal çözüm için telkinde bulunurlarken bunun terör örgütüyle bir müzakereye, bir pazarlığa yol açacağını ve Türkiye’nin
bu pazarlığın sonucunda önemli siyasal, yasal hatta anayasal tavizler vermek durumunda kalacağını bilmiyorlar mıydı? Bunu düşünmemiş olmaları mümkün mü?

Öcalan’ın Misak-ı Millîden söz etmesi, Orta Doğu’yla ilgili yeni bir yapılanma hedefinden bahsetmesi, Hükümetin de Eyalet sistemini dile getirmesi acaba tesadüf sayılabilir mi? Yoksa kimilerinin hedefi Bağımsız bir Kürdistan Devleti kurulmasının birinci aşaması olarak Kuzey Irak’ın, hatta belki Suriye’nin Kuzeyinin de Güney Doğu Anadolu’yla birlikte bir Kürt Eyaleti halinde, çok geniş otonomi haklarıyla yapılandırılması, Türkiye’ye Konfedere bağlarla bağlanması, daha sonra da bunun adım adım bağımsız bir devlet haline getirilmesi mi?
Acaba, kendi çıkarlarının gereği olarak Sevr Antlaşmasıyla bağımsız bir Kürt devleti kurulmasını dayatmaya çalışanlar bu hedeflerinden tümüyle vaz geçmişler midir,
yoksa bunun için koşulların olgunlaşmasını mı beklemişlerdir? Türkiye’de son yıllarda çeşitli siyasal komplolarla siyaseti yeniden yapılandıranların bölgemizle ilgili bu projelerle hiç ilgileri yok mudur?Hükümetin sözcülüğünü yapan Akil adamlar bütün bunları biliyorlar mı? Bilmiyorlarsa kötü, bilerek yapıyorlarsa vahim. Meclis’te bu sürece destek olmaya soyunan iktidar ve kimi muhalif milletvekilleri bütün bunları düşünüyorlar mı?

Muhalefet, Öcalan’la müzakerelere başlangıçta kredi açarak bu tehlikeli gidişe meşruiyet kazandırdığının farkında mı? Her gece televizyonlarda, ileride milletçe ağır bir bedel ödememize yol açabilecek bu projeyi ballandıra ballandıra anlatıp savunarak halkımızı etkilemeye çalışanlar bütün bu sakıncaları hiç akıllarına getirmiyorlar mı?

Bir ülkede aklın durduğu bir döneme girilmişse bütün bunlara şaşırmamak gerekir. Şaşılacak olan, Atatürk’ün bağımsızlık ve egemenlik ülküsüne bağlı olarak
bilinen kimi siyasetçilerin bu gerçekleri gördükleri halde hala ses çıkartmamalarıdır.