Etiket arşivi: “Narcissistic Personality Disorder”

SONER YALÇIN: İşte budur

İşte budur

Satır içi resim 1
SONER YALÇIN
SÖZCÜ, 12.01.2017
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
​“Bizim Mahalle”de Deniz Baykal rüzgarı esiyor!
Herkesin dilinde Meclis Genel Kurulu’nda anayasa değişikliği üzerine yaptığı konuşma var.
Öve öve bitiremiyorlar.
Konuşma o kadar etkili oldu ki; Milliyet’ten Serpil Çevikcan, Başbakan Binali Yıldırım‘a “Deniz Bey’in konuşmasını nasıl buldunuz?” diye sordu. Cevabı, “İyi bir hatiptir ama bu sefer orta seviyede buldum.” oldu.
Aynı fikirdeyim!
Geçmiş yıllarla kıyaslandığında Baykal’ın hitabeti öyle gümbür gümbür değildi!
O halde…
“Bizim Mahalle”, yaşamı boyunca yaptığı diğer tüm konuşmaların aksine sesini neredeyse
hiç yükseltmeyen/ bağırmayan Baykal’ın konuşmasından neden çok etkilendi?
Sanırım şundan:
IŞİD, PKK ve FETÖ terörü dört bir yanımızı kuşattı. Ülkemiz kan deryasına döndü.
Kanlı Ortadoğu coğrafyasına çekiliyoruz.
Şehit cenazelerini artık kurumuş gözyaşlarımızla takip ediyoruz.
Dolar-Euro almış başını gidiyor. İflaslar, icralar kapıda.
Toplumsal huzursuzluk had safhada. Herkes kendini köşeye sıkıştırılmış hissediyor.
Herkes mutsuz. Herkes karamsar.
Böylesine zorlu siyasal atmosferde insanlar kendini çaresiz hissediyor.
Güç birliği yapmamız… İş birliği yapmamız… Uzlaşmamız…
Ve ortak akılla sorunlarımızı giderme yollarını bulmamız gerekirken, kendini daha güçlü yapmak isteyen “biri” ısrarla buna karşı çıkıyor. “Hayır” diyor, “Anayasa değişikliği
mutlaka yapılacak!” Sanki sorunların kaynağı, Anayasa! Alakası yok.
“Biri” olmadık bir zamanda, gereksiz, anlamsız dayatmayla toplumu yine ayrıştırıyor;
insanları yine ikiye bölüyor; çatıştırıyor. Haklı olarak soruyor insanlar;
* “bunca derdin/sorunun arasında bu Anayasa dayatmasına ne gerek var?”
Üstelik… Bu dayatma siyasal belirsizliğe yol açıyor; ve o da ekonomiyi felç ediyor.
Türkiye’yi dünyaya “hasta adam” olarak gösteriyor.
İşte… Saray, ülkenin-halkın ruhundan bu kadar uzaklaşmışken, Baykal’ın sağduyuya, vicdanlara hitap eden sözleri herkese iyi geldi. Baykal belki de politik yaşamında ilk kez polemik yapmayan bir üslubu benimsedi: Suçlamadı. Küçümsemedi. Hakaret etmedi.
Halkın beklentisini dile getirdi.
– Bu köşede yaptığım gibi- CHP’nin bu herkesi “kucaklayıcı” tavrının çok etkili olduğunu/olacağını düşünüyorum. Baksanıza… Serinkanlı olmasıyla tanıdığımız Sağlık Bakanı Recep Akdağ sinir küpüne dönüştü.
Başbakan Yıldırım’ın güleceği “Binali” yerine “Cin Ali” sözü, AKP milletvekillerinin
CHP’li Mustafa Balbay’ı linç etmesine sebep olacaktı! Bu gerginliğin sebebi var.
Keza. TBMM önünde basın açıklaması yapmak isteyen bir avuç avukata, polisin bu soğuk havada tazyikli suyla müdahalesi de şunu gösteriyor: AKP Meclis Grubu, bu Anayasa değişikliğini içine sindirebilmiş değil! Sertliğinin öfkesinin sebebi bu.
Binali Yıldırım’ın mecliste muhalif kulisine gidip Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerle sohbet etmesi, “heyecanlı” AKP milletvekillerine “sakin olun” mesajı vermektir! Tüm bunlar Baykal’ın içten samimi uyarılarının hedefini bulduğunu gösteriyor. AKP huzurlu değil.
MHP’nin zaten huzurlu olmadığını biliyorduk. Nasıl olsunlar:
AKP Hükümeti’nin; hemen şimdi terörle, dövizle ve hatta Kıbrıs için mücadele etmesi gerekirken, sırf “biri istedi” diye tüm gücünü bu dayatmaya harcaması samimi-dürüst
hangi politikacıyı huzursuz etmez?
Meclis’te ya da referandumda sağduyuya / vicdana seslenen politik tavır sergilenirse,
sandıktan “birinin” hiç beklemediği sonuç çıkabilir. İnsanların yüreklerine seslenerek Baykal bunun ilk adımını attı. Toplumsal uzlaşmanın, Saray’da değil sokakta olacağı ortaya çıktı.
Yani… “Bizim Mahalle”yi “Karşı Mahalle” ile birleştirme zamanı geldi.
Halk Partisi çok zaman kaybetti; halkıyla barışma zamanı geldi. Kırgınlıkları-kızgınlıkları bir tarafa bırakalım; sadece kimi MHP’liler değil, kimi AKP’liler de “padişahlık” isteyen Anayasa dayatmasına karşı!
Evet. Baykal’ın gösterdiği gibi usta işi siyasi manevralara ihtiyaç var.
Mevzubahis olan vatan’dır…
Halka bunu anlatmak sadece bir-iki partinin değil ülkesini düşünen herkesin sorumluluğu dahilindedir.
==========================================
Dostlar,
Çıkmadık canda ümit vardır..

Türkiye’miz “Saray”denip durulan öznenin inanılmaz inat ve hırsını aşmak için deyim yerinde ise çırpınıyor.. Alttan alınıyor olmuyor, üstten alınıyor olmuyor.. Saray sakini “Mutlak Sultanlık” dayatmasından vazgeç(e)miyor.. Yapıp – ettikleri ile kendini neredeyse dönüşümsüz biçimde bağladı. İktidardan edilme ve Yargılanma temel korkusu.. Yabana atılır gibi değil bu korku. Makamın büyüleyici çekiciliğini gölgede bırakacak boyutta..

Bu tablonun temel yol verici etmenlerinden başta geleni NARSİSİSTİK KİŞİLİK.. Az buz değil, tıbbi olarak son derece ciddi bir sorun ve handikap. Hem Türkiye için hem de Erdoğan için. Tedavisi son derece zor, olanaksız gibi.. Bir meslektaşımız (Dr. Mustafa Altıoklar) Tayyip bey için “Narsisistik kişilik bozukluğu” nitemini (sıfatını) kullanmış ve TCK 299’dan (TCK
md. 299/1 : “Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”)
Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması ile ceza almıştı AİHM’nin karşıt kararları nedeniyle TCK’nın bu hükmünün fiilen geçersizleşmesine karşın. Savcıya göre gerekçe ise “bozukluk” sözcüğü idi. Biz o zaman bu sitede, 40 yılı bulan hekimlik birikimimiz ve tıp öğretim üyeliği yetkimizle yazmış ve bu tablonun uluslararası adının DSM V’te tam olarak “Narcissistic personality disorder” olduğunu “disorder” sözcüğünün Türkçeye “bozukluk” olarak çevirisinin yerleştiğini.. açıklamıştık. Bkz. NARSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU ve ERDOĞAN ve Erdoğan’ın akıl sağlığı..)

Dava savcısının iddianamesinde savladığı gibi “bozukluk” sözcüğü günlük dildeki anlamında olmayıp; tıbbi – teknik bir terim olarak hakaret – aşağılama anlamı yoktur. “Personality disorder” kavramının Türkçemizde yerleşik çevirisi “kişilik bozukluğudur” ve bu tanı konan hiç kimse aşağılanıp hakaret edilmiş değildir. Hiç kimse bu bağlamda hakaret davası da açmış değildir. Dahası, “kişilik bozuklukları” Psikyatride geniş bir aile olup salt narsisistik tipten ibaret de değildir. İlginç biçimde mahkeme de savcının istemine katılarak mahkumiyete hükmetmiştir. Oysa davada örn. Türk Tabipleri Birliği’nden veya Türk Psikiyatri Derneği’nden bilirkişilik raporu / uzman görüşü alınsa idi böylesine yanlış ve hukuk literatürüne geçerek bizleri mahçup eden adaletsiz bir karar çıkmazdı..

Diyeceğimiz odur ki; Erdoğan’ın iknası ve kaygı korkularının aşılamasa bile hafifletilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda kendisine kendisinden başka anlamlı yardım edecek kimse yoktur. Kapsamlı bir pisikiyatrik – psikoterepötik (nesnel algı ve realistik – makul davranış odaklı)  destek işe yarayabilir.. “Desensitizasyon, realizasyon, yüzleşme..” gibi teknikler kullanılabilir. Ancak bu girişim aylar alabilir. Oysa Türkiye’nin çok sıkıştırıldığını, adeta kamçılandığını görüyoruz. TBMM sabahlara dek çalıştırılarak, kadın muhalefet vekilleri dahil tekme – tokat dövülerek, anlaşılmaz (gerçekte anlaşılır!) muazzam bir acelecilik dayatması sahnede!??
Bu dönemde başta aile büyükleri olmak üzere kıdemli danışmanların, Erdoğan’ın itibar ettiği “akillerin” nesnel olarak devreye girmesi zorunludur. Doruğa varan gerilim sürdürülemez.
Gün bu gündür, Erdoğan’ı çevreleyen ilk halkada bulunanların yaşamsal sorumluluğu var. Hekimlerinin de.. Özellikle hekimlerinin Erdoğan’a yardım etmesi bir vatan sorumluluğudur
etik ve profesyonel yükümlerden de önce..
Yoksa göz göre göre ülkemiz, kaçınılmaz olarak Erdoğan ile birlikte bir “yangına – yokoluşa” sürükleniyor, sürüklendi.. Hala yapılabilecek birşey var :
* Erdoğan TV’lere çıkıp ya da danışmanları eliyle yazılı açıklama ile, bir yığın uygun gerekçeyle ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ dayatmasını geri çekmelidir.. Hemen, bu gün, birkaç saat içinde..
Hatadan dönmek erdemdir. (Tecavüzcü affı tasarısında olduğu gibi; doğruydu o adım..)Bunun kendisi ve Türkiye için atılabilecek en doğru – yerinde – yararlı hatta kaçınılmaz ve 
acil tek adım ve stratejik karar olduğu konusunda ne yapıp edip ikna edilmelidir.

* AKP’li – MHP’li vekiller militanca bir müritlik – mücahitlik – fedailik yarışı ile gerçekte Erdoğan’a, partilerine ve Türkiye’ye ağır zarar veriyor! Bu gerçeği artık görmelidirler.


Neredesin eyyy sağduyu, neredesin eyyy teenni, neredesin eyy vicdan ve hukuk; neredesiniz?

Biraz daha gecikirseniz siz de bir işe yaramayacak ve defterden silineceksiniz..
Türkiye Cumhuriyeti, avuçlarımızdan kayıp gidecek bir yıldız gibi; karanlıklara, bilinmezliğe..

Sevgi ve saygı ile. 12 Ocak 2017, Ankara

 

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Yazının pdf örneği için lütfen tıklayınız :
SARAY’DA_TUTSAK_ERDOGAN’A_YARDIM_ETMELI

Damadını, avukatını, doktorunu, metin yazarını, muhasebecisini, okul arkadaşını, asker arkadaşını, makam şoförünü milletvekili yaptı..

Dostlar,

Araştırmacı gazeteci -yazar geleneğini sürdüren çok yetenekli yazarlarımızdan biri,
görüşlerini paylaşmayan pek çok çevrenin de hakkını vererek onayladığı Yılmaz ÖZDİL..

Yazıları gerçekten birbirinden öğretici, düşündürücü ve de en önemlisi sorgulatıcı..
İnsanlık SORGULAMAYI öğrendiğinde, Kurtuluş Güneşi ufuklarımızda
yükselmeye başlayacak.

Bize göre bir insana verilecek en büyük armağan; SORGULAYAN AKIL kazandırmaktır.
Ama Türkiye, ezberci eğitimle ZİHİNSEL SOYKIRIM uygulamakta.. AKP ile iyice hızlandı.
onbinlerce bebe Kuran’ı ezberlemeye, Hafız olmaya zorlanıyor, bu soykırım teşvik ediliyor.
Binlerce Kuran kursunda onbinlerce çocuk öğrenci.. İnsan ve çocuk hakları ayaklar altında.

Kuran’ı anlayarak öğrenmeye / öğretmeye dönük kurslara neden pek rastlamıyoruz ??

Aydınlanma öncülerinden Alman felsefeci İmmanuel Kant‘ın feryadı kulaklarımızda :

  • SAPERE AUDE, SAPERE AUDE, SAPERE….AU…
    (Aklını fark et, aklını kullan, aklını kullan…)G20 Türkiye-2015 Doruğu’nun ardından yine dağ fare doğurdu denebilir.. Ancak bu yargı beklentinize bağlı. Doğrusu biz düş kırıklığına uğramadık, çünkü -sanırız- beklentilerimiz gerçekçi idi, yani Dünya Barış ve gönenci için anlamlı bir somut katkı veya gelecek için
    uygulanabilir çözüm önerileri zaten beklemiyorduk.
  • RTE egosunu biraz daha besleme olanağı buldu, dileriz bir süre idare eder ve bu arada
    doğru şeyler yapılır Türkiye’de.. Kısa süre sonrasını bilemiyoruz.. Narsisistik kişiliklerin onmaz ego doyumsuzluğu sorununun çözümsüzlüğü için sıradan bilimsel yazına (literatüre) bakılabilir.
    (DSM V’te Narsisistik Kişilik Bozukluğu  olarak tanımlanıyor. İngilizcesi “Narcissistic Personality Disorder” ancak.. bu “Disorder” karşılığı “Bozukluk” dendiğinde kimi cevval savcılar salt bu gerekçe ile hakaret davası açabiliyor!.. Ne günlere kaldık!??)26. genel seçimlerde RTE kimleri aday yaptı ve TBMM’ye taşıdı, Kanada ile karşılaştırmalı olarak Özdil’in yazısından ibretle okuyoruz.. Özellikle son paragrafı :
  • “Bizim asrın lideri ise… Damadını, avukatını, doktorunu, metin yazarını, muhasebecisini,
    okul arkadaşını, asker arkadaşını, makam şoförünü milletvekili yaptı.
    Bana sorarsanız G20’nin en önemli sonucu budur. Elalem, astronotu tercih etti. 

    Bizim ahali, bizimkinin şoförünü.”Sevgi ve saygı ile.
    18 Kasım 2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

    ========================

    G 20

Yılmaz Özdil Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 17.11.2015

Annesi hippi’ydi. Nerde akşam orda sabah takılıyor, esrar kullanıyordu. Babasıyla birlikte olmaya başladıklarında henüz reşit değildi, 17 yaşındaydı. Aralarında 30 yaş fark vardı.
Nikah masasına oturduklarında, annesi 22 yaşında, babası 52 yaşındaydı.
*
Üç çocukları oldu ama, üç çocuk annesi hâlâ ele avuca sığmayan bir çiçek kız’dı.
Resmi davetlere sutyensiz gidiyor, süper mini giyiyor, üstelik külot giymiyor, kahkahayla
frikik veriyordu. Skandallar kraliçesiydi, paparazzi ordusuyla geziyordu. Mesela… Rolling Stones konserine gitti, çıkışta buhar oldu, nerede olduğu bilinmiyordu, geceyi Mick Jagger’la geçirdiği konuşuluyordu. Gazeteciler sabaha kadar otel otel aradı. Ertesi gün anlaşıldı ki,
Mick Jagger’la değil, Rolling Stones’un gitaristi Ronnie Wood’la beraber olmuştu.
*
Neticede, çocuklarını kocasının başına bıraktı, evi terketti. New York’un efsane gece kulübü Studio 54’ün müdavimlerinden oldu. Bir gece Andy Warhol’un kolunda, bir gece Mikhail Baryshnikov’un yanında, bir gece Truman Capote’nin masasındaydı. Sosyete dergilerinin kapaklarındaydı. ABD Başkanı’nın kardeşi, senatör Ted Kennedy’yle aşk yaşadı.
Jack Nicholson’la aşk yaşadı.
*
Diyeceksiniz ki, annesi bunları yaparken, annesinden 30 yaş büyük babası ne yapıyordu?
Gelmiş geçmiş en büyük zamparalardan biriydi. Barbra Streisand’la aşk yaşadı. Mick Jagger’ın eşi Bianca Jagger’la aşk yaşadı. Sex and the City’den tanıdığımız Kim Catrall’la yattı.
Klasik gitarın first leydisi olarak bilinen Liona Boyd’la yattı. Grammy ödüllü şarkıcı Gale Zoe Garnett’le yattı. Superman’i boynuzladı kardeşim… Superman filminde Superman’in
kız arkadaşı Lois Lane’i canlandıran Margot Kidder’la beraber oldu.
*
Görüldüğü gibi, annesiyle babası cümle alemle yatıyor, bi tek birbirleriyle yatmıyorlardı…
E nihayet boşandılar.
*
Babası, çocukların velayetini aldı. Annesi bir başkasıyla evlendi, iki çocuğu daha oldu,
gene boşandı. Babası, 2000 senesinde öldü. Babası hastanedeyken, annesi geldi, günlerce başucunda oturdu, son nefesini verene dek elini tuttu. Çünkü aslında, başka kollardayken bile birbirlerini seviyorlardı, ruhen birbirleri için yaratılmışlardı ama, evlilik onlara göre değildi. Jenerasyon farkı da, tuz biber ekmişti.
*
Annesi şu anda 67 yaşında… Yüreğindeki fırtınaları dindi, nihayet duruldu. Sivil toplum örgütlerinde çalışıyor. Gençliğinde ihmal ettiği çocuklarıyla ve torunlarıyla mutlu bir
babaanne olarak yaşıyor.
*
Kim bu insanlar diye merak edersiniz?
*
Hani, G20 zirvesinin en dikkat çekici ismi, Kanada başbakanı Justin Trudeau var ya…
İşte O’nun ebeveynleri. (AS: ebeveyn : anababa!)
*
(Babası Pierre Trudeau, kendisi gibi, Kanada başbakanıydı. 14 yıl  iktidarda kaldı.
Fransa yanlılarını yenilgiye uğrattı, Kanada’nın bölünmesini engelledi. Ülkesinin Birleşik Krallık’tan fiilen ayrılmasını sağladı, Kanada’nın tam bağımsızlığını ilan etti. Hem kendisinin, hem de eşi Margaret’in çalkantılı özel yaşamına karşın… Kanada tarihinin en başarılı başbakanıydı.)
*
(G20 ülkelerine bakarsak… Almanya’nın Cumhurbaşkanı Gauck, evli ama eşinden ayrı yaşıyor, kendisinden 20 yaş küçük sevgilisi var, saklamıyor, resmi gezilere bile sevgilisiyle gidiyor. Rusya Devlet Başkanı Putin, kendisinden 30 yaş küçük jimnastikçi sevgilisi yüzünden 30 yıllık eşinden boşandı. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, eşini sevgilisiyle aldattı, sevgilisini de yeni sevgilisiyle aldattı, kadınlar birbirine girdi, adamın özel yaşamı öylesine karışık ki, anca grafikle anlatılabiliyor. ABD eski başkanı B. Clinton, stajyer Monica’yla enselendi, eşi Hillary boşanmadı, Dışişleri Bakanı oldu, seneye Başkan olabilir. Çünkü… Gelişmiş ülkelerin milletleri, kim kiminle yatmış, ilgilenmiyor. Milletin orasına koyan var mı, ona dikkat ediyor!)
*
Kanada’ya dönersek…
Üç yaşındaki Aylan’ın cansız bedeni Bodrum sahilinde karaya vurana kadar, Kanada’da muhafazakar hükümet vardı. Aylan’ın halası Kanada vatandaşıydı, Aylan’ın babası Kanada’dan sığınma talep etmiş, reddedilmişti, mecburen çocuklarıyla birlikte bota binip Yunan adasına geçmeye çalışmıştı. Aylan’ın tüm dünyada manşet olan fotoğrafı, Kanada’da hükümetin değişmesine neden oldu, Justin Başbakan oldu. Kanada halkı, hükümeti cezalandırmıştı.
*
Türkiye’de ise… Aylan öldü, bizim hükümetin oyları arttı. Kanada halkı cezalandırırken,
bizim muhafazakar ahalimiz ödüllendirmişti!
Aylan’ın ölümü, Kanada’da bardağı taşıran damlaydı. Çünkü, muhafazakar iktidar döneminde, Kanada’nın borcu artmış, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmıştı.
Türkiye’de ise… Ayakkabı kutularından dolarlar, yatak odalarından para kasaları fışkırdı, muhafazakar ailelerde büyümüş muhafazakar siyasetçilerimiz alenen hırsızlıkla suçlandı, muhafazakar iktidarımız oy patlaması yaptı.
*
Justin Trudeau hükümet kurdu, kadın-erkek eşitliği fıtrata ters değil dedi, 30 bakanlığın 15’ini kadınlara verdi. Irk, din ayrımı yapmadı, bakanları arasında Afgan kökenli de var, kızılderili kökenli de var, müslüman da var, ateist de var. Nobel Barış Ödülü sahibi profesörü teknoloji bakanı yaptı. Afganistan’da Bosna’da vuruşmuş, madalyalı savaş kahramanı subayı savunma bakanı yaptı. Maganda kurşunuyla rastgele vurulan ve tekerlekli sandalyeye mahkum olan avukatı gazi işleri bakanı yaptı. Görme engelli, olimpiyat madalyalı, paralimpik yüzücüyü, spordan ve engellilerden sorumlu bakan yaptı. Uzay mekiğiyle bir değil, üç kez uzaya çıkan astronotu, ulaştırma bakanı yaptı.
*
Bizim asrın lideri ise… Damadını, avukatını, doktorunu, metin yazarını, muhasebecisini, okul arkadaşını, asker arkadaşını, makam şoförünü milletvekili yaptı.
Bana sorarsanız G20’nin en önemli sonucu budur.
Elalem, astronotu tercih etti. Bizim ahali, bizimkinin şoförünü.
===============