Etiket arşivi: Muammer Aksoy

Atatürk’te Birleşmek!


Atatürk’te Birleşmek!

portresi

 

Prof. Dr. Ayhan Filazi
ADD Genel Başkan Yardımcısı

 

Tam 11 yıl, 1911 ile 1922 yılları arasında aralıksız süren savaşlar.
Yanmış, yıkılmış bir ülke. Yoksulluktan başını kaldıramayan bir millet.
Bir çılgın adam, her türlü lüksü yaşama olanağına sahipken, canını dişine takıp önce milleti mahvetmek isteyen emperyalizme ve yutmak isteyen kapitalizme karşı başkaldırıyor.

Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir zafer kazanıp tüm mazlum milletlere de
örnek oluyor.

Ardından ümmetten millet, kuldan birey yaratıyor.

Bu devrimin adı Türk Mucizesidir.

Bu mucizenin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Bu devrim, kimi Marksistlerin iddiasına göre Ekim 1917’deki Rus Devriminin sonucudur. Ancak yine Atatürk’ün mimarı olduğu 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi olmasaydı, İngiliz donanması İstanbul Boğazının Karadeniz kıyısında bekleyen Rus (Menşevik) donanmasıyla birleşecek ve Rus (Bolşevik) Devrimi de
hayalden öteye gidemeyecekti.

Bütün aklı başında tarihçiler bunu bilir.

Bu devrim elbette ki birkaç cümleyle geçiştirilecek basit bir olay değildir.
Konumuz o değil. Sadece bir hatırlatma yapalım istedik.
Doğaldır ki, kendi çıkarlarını halkın çıkarlarından üstün tutan insanlar bu mucizenin mimarı olan Atatürk’ü kullanmak isteyeceklerdir.
Nitekim Cumhuriyet tarihi bunun örnekleriyle doludur.

Atatürk’ün adını en fazla ananlar, O’na en fazla zarar verenler olmuştur.

1950 yılında iktidara gelen Menderes hükümeti bir yandan Atatürk’ün hayattayken yapmış olduğu devrimleri bir bir yıkarken öbür yandan “Atatürk’ü koruma yasası” çıkarmıştır. Sanki O’nun korunmaya gereksinimi varmış gibi.

Hele 12 Eylül 1980’de Atatürk’ün de adı kullanılarak yapılan darbe, O’nun mirasını bile reddetmiş, neredeyse tüm aydınlar üzerinde baskı, zulüm ve işkenceye dönüştürülmüştür. Bir kuşak o dönemde yok edilmiş, yurtseverler işlerinden,
evlerinden, yurtlarından edilmişlerdir.

Rahmetli Attila İlhan bunlara Gardrop Atatürkçüleri diyordu.

Atatürkçü olduğu kuşku götürmez Nadir Nadi bile bu çıkarcıları gördükçe çileden çıkmış ve “Ben Atatürkçü değilim!” diyebilmiştir.

Bu yıl kuruluşunun 25’inci yılını kutlayan ve yıllardır gerici olmayan halkımızı gericiliğin
ve yobazlığın baskısı altında tutup ona göz açtırmak istemeyen dar kafalı çıkarcılarla, ümmetçilerle amansız bir savaşım içindeki Atatürkçü Düşünce Derneği,
aydın olması gereken kişilerin de kimi zaman gizli, kimi zaman açıkça bu çıkarcıların yanında yer aldıklarını görmektedir.

Bizler, gözü dönmüş kanlı bir düşmanlığın ulusu birbirine düşürdüğü, Atatürk’e ve devrimlere saldırıların coşkunluk içinde doruklara ulaştığı dönemlerde, yüreği sevinçten çatlama kertesine ulaşan kişileri çok gördük. Bunlara karşı yılmadan savaşım veren ve bu uğurda kurucusu Muammer Aksoy dahil pek çok aydınını şehit veren bir avuç inançlı insanın oluşturduğu ADD, “Atatürk’te birleştik” diyerek O’nu kullananları da
ne yapmak istediklerini de iyi bilir.

Atatürk’ün halka mal ettiği kurumları özelleştiren ve Türk Ulusunun öz malı olan değerlerin talan edilmesi konusunda büyük çaba gösteren eski patronları da
yakından tanır.

Elinden İslam dinarını, dilinden İslam Ortak pazarını düşürmeyen kişileri “millici” olarak yutturmaya çalışanları da iyi bilir.

Geçmişte Kemalizmi burjuva devrimi olarak görüp eleştirenlerin, terör örgütleriyle
iş birliği yapanların, uyduruk davaların savcısı olan kişilerle sırf çıkarları için işbirliği yapanların “Atatürk’te birleştik” demelerini de anlayabilir.

Yıllardır mücadele ettikleri rejim ve yandaşlarıyla koalisyon kurmaları da
bizi ilgilendirmez. Tümüyle çıkar ilişkileri üzerine kurdukları merkezlerinde yolunuz
açık olsun diyebiliriz. Birlikte yola çıktıkları kişiler arasında masum ve çok şeyin farkında olmayan dostlarımızın da olması bizi ancak üzer ve onların yüzü suyu hürmetine
buna saygı da duyabiliriz. Ama Atatürk’ü hiçbir zaman siyasal çıkar ve sömürü konusu yapmayan, bunun tartışılmasını bile hakaret sayan Atatürkçü Düşünce Derneği‘ne
dil uzatmak hiç kimsenin haddi değildir. Üstelik bu kişiler masum Atatürkçülerin de izledikleri ulusal bir televizyon kanalında ADD ve yöneticilerini mahalle dedikodusu yapar gibi, kulaktan dolma bilgilerle eleştirip muhalefet yaptıklarını zannediyorsa,
onun altında ezilmeye mahkûmdurlar. Şimdilik uyarmakla yetinelim.

Çünkü geçmişi karanlık olanların Türkiye’nin geleceğine ışık tutmaları olanaklı değildir.

Necip Hablemitoğlu’nu Kim Öldürdü Bulmaya Niyetiniz Var mı ?

Dostlar,

10 yıl önce bu gün, 18 Aralık 2002’de, dostum, kardeşim, arkadaşım, yiğit ve gözüpek Atatürk aydınlanmacısı Dr. Necip HABLEMİTOĞLU, bu saatlerde evinin önünde kalleşçe vurulmuştu. Katiller O’nun gözüne ateş etmişlerdi, tam profesyonel idiler..
10 yılıdır da ne hşkmetse, koca Türk Devleti, yurttaşını evinin önünde alçakça öldürenleri bulamadı, aydınlatamadı!?? Yazıklar olsun, yazıklar olsun

10 koca yıl bitti.. Kanije ve Uyvar adlı 2 kız çocuğu genç kızlar oldular..
Anne-eş Şengül HABLEMİTOĞLU 10 yılda 100 yıl yaşlandı..
Genç bir Doçent idi, kıdemli bir Profesör oldu, Dekan oldu.. 
Birçok bilimsel zeminde birlikte olduk Şengül hoca ile..
Geçtiğimiz yıl mezarı başında anmada da birlikte idik.
Ardından Çayyolu’nda panelde konuşmacılar idik..

En son, öldürülmesinden 2 hafta kadar önce söyleşmiştik Necip hoca ile
ve bizi aracıyla Esenboğa havalanına bırakmıştı. Anlattıkları çok acılı şeylerdi..

* Üniversitede bir odası bile yoktu..
* Arabasının plakasına her ay “bolca” trafik cezası yazılıyordu..
* Maddi-manevi giderim (tazminat) davalarıu bunaltıyordu..
* Özellikle kadın-kız kaynaklı bir komplodan korkuyordu..
* Ve de öldürüleceğini düşünüyor, bekliyordu hatta!

Tasası, araştırma birikimilerini bütünüyle paylaşamamış olmak idi.
Örn. KÖSTEBEK adlı kitabını hiçb,r yayınevi basmaya cesaret edemiyordu.

Bir de eşine ce çocuklarına çok bağlıydı.. Ardından onların çok üzüleceğine kahroluyordu… Öyle de oldu.. Eş ve 2 yavru tarifsiz acılar yaşadılar,
halen de özlemleri yüreklerini kavurmaya devam ediyor..

Bu yıl mezarı başında anmaya katılamanın ezikliği içindeyim.

Bu cinayetin aydınlatılmasını, adında “Adalet” sözcüğü olan iktidardaki bir partiden bekleyebilir miyiz? Bu parti 3 Kasım 2002 seçimini kazanıp 14 Kasım 2002’de hükümet kurmadı mı? Cinayet günü iktidarlarının 34. gününde değiller miydi? Bu gün ise 10 yıl 34 gündür iktidar değiller mi? Her fırsatta “müslümanlıklarını” siyaset pazarına süren kadrolar neden bu hain cinayeti aydınlat(a)mıyorlar?

Soru ve sorun kritiktir..

Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU’nun düşündürücü, sarsıcı, yürek yakıcı yazısını paylaşmak istiyoruz.. Tam da şu dakikada NTV’de söyleşi başladı Şengül HABLEMİTOĞLU hoca ile.. Lütfen bu programı izler ve de yazıyı okur musunuz??

Sevgi ve saygı ile.
18.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=========================================================

Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı 

sengul hablemitoglu

Bana 10 Yıldır Sorulan Soruyu Ben Soruyorum:

Necip Hablemitoğlu’nu Kim Öldürdü Bulmaya Niyetiniz Var mı ?

Önce hakkında bu kadar çok şey yazılan bu insan kimdir bundan biraz söz etmek gerek… ‘’ Necip 28 Kasım 1954 yılında Ankara’da doğdu, Atatürk Lisesi’ne gitti, üniversite eğitimini 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda tamamladı. Türkiye’nin siyasi ve toplumsal olarak en karışık dönemlerinde üniversiteyi bitirdi ve 1977-1978 yıllarında Dilde, Fikirde, İşde Birlik
adlı aylık bir dergi yayımladı. 12 Eylül 1980’e kadar geçen sürede de çeşitli kuruluşlarda basın müşaviri olarak çalıştıktan sonra akademiye geçti, YÖK’le birlikte bütün üniversitelerde kurulan Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde
yüksek lisans ve doktorasını yaptı ve öldürüldüğü akşama kadar öğretim görevlisi olarak Ankara Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi dersleri verdi.

Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili olarak çalışmalar yapan Necip, Orta Avrupa ve Balkanlar’da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve şehitliklerimiz konusunda alan çalışmaları yürüttü. Bu çalışmalar çeşitli gazetelerde yazı dizisi olarak yayımlandı. 1995-1996 yılları arasında Birleşmiş Milletler Örgütü’nün bir projesinde (UNDP) görev alarak Moldova’da Gagauz Türklerinin Latin alfabesine geçişi ile ilgili olarak danışmanlık hizmeti verdi. Buradaki görevi sırasında Cumhuriyet döneminin başında, bölgede Atatürk tarafından görevlendirilen öğretmenlerin bulunduğunu belirleyerek
bu öğretmenlerin bugün yaşayan öğrencileri ile geniş bir sözlü tarih çalışması yaptı ve bir kısmını “Kemal’in Öğretmenleri” başlığı ile yayımladı.

Çalıştığı alanla ilgili çok sayıda kitap ve makalesi bulunan Necip Hablemitoğlu öldürüldüğü 18 Aralık 2002 tarihine kadar Ankara Üniversitesi’nde “doktor” unvanıyla öğretim görevlisi ola­rak binlerce öğrenciye 25 yıl boyunca dersler verdi. Bir öğrencisi
“…Necip Hablemitoğlu, ülkenin çeşitli yerlerinden gelip üniversiteye yeni başlamış
pek çok genç için, yüzünün aydınlığı ve bilgisinin enginliği ile “demek aydın kişi böyle oluyormuş” dedirten, onların nazarında hiç diğer hocalara benzemeyen, kendisine duyulan sevgi ve saygıyla diğer hocaları da kıskandıran, o dersi verirken sıkmadığı gibi, öğrencilerini pikniğe gitmişlercesine mutlu hissettiren dopdolu bir inkilap tarihi hocasıdır aynı zamanda…’’
Bir diğeri Gülen yüzü, içten davranışları, mütevazi kişiliği, yardımseverliği, öğrencisine duyduğu sevgi ve engin bilgisiyle mükemmel bir hocaydı. ‘’ diyor.İlk kitabı II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet Rusya tarafından Kırım Türklerinin ken­di topraklarından zorunlu göç ettirilişini anlatan ve 1974 yılında yayımlanan

– Yüzbinlerin Sürgünü
’dür.
– Çarlık Rusyası’nda Türk Kongreleri (1905-1917),
Şefika Gaspıralı ve Rusya’da Türk Kadın Hareketi (1893-1920),
Alman Vakıfları ve Bergama Dos­yası,
Kırım’da Türk Soykırımı,
– Gaspıralı İsmail,
– Milli Mücadele’de Yeşil Ordu Cemiyeti,
– Sovyet Rusya’da Devlet Terörü ve
Köstebek.. yazarın diğer kitaplarıdır.

Necip Hablemitoğlu’nun özellikle Tür­kiye dışında yaşayan Türk toplulukları ve
Kırım Türkleri konusunda yayımlanmış tarihi belgelere dayalı çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Bir Kırım Türkü olan Dr. Necip Hablemitoğlu Kırım Türklerinin
Türkçü lideri İsmail Gaspıralı’ya ait tarihi belge­lerden oluşan bir arşive de sahipti.
Ayrıca öldürüldüğü dönemde Türkiye ve yurtdışında faaliyet gösteren bölücü terör örgütleri ve Alman vakıfları ile Avrupa Birliği Uyum Yasaları içinde yer alan vakıflar yasası konularında çeşitli araştırmaları bulunan Necip Hablemitoğlu,
çalışma alanına ilişkin Türkiye’de ve yabancı ülkelerde sempozyum, panel gibi toplantılarda sayısız konferanslar verip çeşitli televizyon ve radyo programlarına katıldı. Ama her şeyden önemlisi yaşadığı sürede Kanije ve Uyvar için mükemmel babanasıl olunur için hep örnek oldu… ‘’Türkiye gibi sancılarla kurtulmuş ve kurulmuş, hep sancılarla ayakta durmaya,
var olmaya çalışan bir ülkede, hele de Necip gibi bir yol arkadaşınız varsa,
yaşamda böyle bir noktaya gelmek, benim bulundu­ğum yerden, bu satırları yazıyor
ol­mak hiç de şaşırtıcı değil. Bu Ölümleri öyle kanıksamışız ki, olaydan sonra benim
ilk sözlerim “…zaten bekliyorduk…” oldu. Öylesine kanıksamışız ki, bir gün böyle bir şey olur­sa ne yapacağımızı bile O’nunla konuşmuşuz. Öyle çok ka­nıksanmış ki,
kurulan cümleler hep şöyle başlıyor; “…Hablemitoğlu, kendisinden önce öldürülen aydınlarımız gibi…” deniliyor.

  • Sevgili Necip, hangi değer, hangi inanç, hangi kazanç, hangi çıkar,
    -ya da ne denirse densin- ne uğruna öldürül­dü?
Bu sorunun yanıtını benim vermem mümkün değil.. Ama ben O’nun ne uğruna ölümü göze aldığını çok iyi biliyorum. O’nun bildik deyişle “karıncayı bile incitemeyecek” naif ve zarif, insanlığı kadar geniş ve cesur yüreği ile Türkiye’yi çok sevdiğini biliyorum.

  • “…Türkiye’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bun­ca zahmete, mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak
    evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!…”
diyen Necip, bir gün öldürüleceğini bilerek yaşadı. O ve O’ndan öncekiler biliyorlardı da, ne yazıktır ki, bu ülkeyi yönetenler bunca cinayete, teröre rağmen bu ülke­nin yol geçen hanı olmasının önüne geçmeleri gerektiğini hala anlayamıyorlar.Necip, “Şeriatçı Terörün ve Batının Kıskacındaki Ülke: Türkiye” çalışmasında diyor ki,

  • “…bir terör eylemi­nin planlanmasından gerçekleştirilmesine kadar geçen evrelerde o kadar çok çıkar hesapları ve manüplasyonlar söz konusu olmaktadır ki,
    bir terör eylemi­nin nereye kadar ulaşacağı ya da nihai sonuçlarının ne olacağı asla önceden kestirilememektedir. Küresel­leşen terörde son örnek, ikiz kulelerin yerle bir edili­şidir. Diyelim ki failleri de belirlenmiştir. Ama bu ey­lemi kimin yaptırdığına, kimin yönlendirdiğine gelin­ce, bu sorunun yanıtı asla tam olarak ortaya çıkarı­lamayacaktır. Tıpkı, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ah­met Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi Cumhuriyet şehitlerinin öldürülmesini esas planlayanların ortaya çıkarılamayışı gibi. Sadece araç olan tetikçilerin kim oldukları, ideolojileri, tabiyetleri, inanç ya da inanç­sızlıkları önemli değildir;
    yanıltıcı olan, sadece tetik­çilere bakarak yargıya varmaktır. Doğru yaklaşım ise, söz konusu Cumhuriyet şehitlerinin faaliyetlerin­den en çok hangi dış ülkenin çıkarlarının zarar gör­düğünün belirlenmesinin yanı sıra, aynı kayıpları tek­rar vermemek için gerekli caydırıcı önlemlerin alın­masıdır…”

Evet, kendi ölümünün faillerini de açıkça ortaya koyan, katilini çok yakından tanıyan Canım Necip, bahsettiğin ön­lemler, uyarıların dikkate alınmamıştır. Bu önlemleri almak yerine, “…kardeşim, sen de git yazdıklarına biraz dik­kat et., “denmiş ve hatta hakkında sahte tutuklanma / gö­zaltı belgesi düzenlenmiş, bir de bu sahte belge -yaygın de­yişle- bir kısım medya tarafından kullanılmış, aynı bir kısım medyaya Necip tarafından açılan tazminat davaları kazanıl­mıştır. Geçmiş suikastlerden hiçbir ders çıkarılmamıştır. Sistematik bir biçimde aydınların katledildiği ci­nayetleri önlemek ve faillerini ortaya çıkarmak sorumlulu­ğunu yerine getirmesi gereken ilgililerin dahi, “…faili meç­hul olarak kalacak…” yaklaşımı ile baktıkları bir ülkede, hangi demokrasiden, hangi hukuk devletinden ve en önemlisi devletten söz edilebilir mi? Siz kendinizi devlet zannetmeye devam edin…

Ben biliyorum ki, teröre karşı tedbir alması gerekenler, ilgililer, yetkililer vs. Necip’i ve Necip’ten öncekileri anlamasalar da, yazdıklarını / çalışmalarını riskli bulsalar da,
O’nu anlayabilmiş o kadar çok insan var ki.. Bunların başında yüzlerce öğrencisi geliyor. Onlar Necip’i çok iyi anladılar ve fikirlerini içselleştirdiler. Bu çok önemli bir kazanım, çünkü onlar Türkiye’nin aydınlık geleceği… Necip zeki, duyarlı ve yalın bir Türk aydını idi. Aynı za­manda kocaman, sevgi dolu yüreği, sıcacık bakan gözleri ve hiç eksilmeyen gülümsemesi ile özel bir insandı. Dürüst, gözüpek, güvenilir ve onurlu biriydi.
Yaşamın tüm zorluklarına karşın elindeki avucundaki her şeyi, ama en çok da sevgiyi paylaşmayı bi­len gerçek bir beyefendi ile sırt sırta vererek geçirdiğim yıl­lar için
Tanrı’ya şükrediyorum. Suikastten sonra, kimlere ve nerelere hizmet ettikleri herkesçe malum, sermayenin ve gücün basınındaki o çok bilmiş kimi köşe yazarları, ya bu olaya hiç değinmemeyi yok saymayı tercih ettiler ya da her zamanki gibi kuşku ya­ratmaya çalıştılar ve hak edilmiş bir ölüm olarak bir “derin devlet” senaryosu içine koyuverdiler. Tıpkı şimdi yapıldığı gibi… O zaman bunu açığa çıkarmak da basının
işi mi diye görülüyor pek çok olaydaki gibi… Belki soruşturmayı da ajitasyon-provokasyon ve bavul gazetecileri yürütüyordur savcılar Hablemitoğlu suikastı soruşturuluyor mu ya da dosya nerede bilmediklerine göre.

Hani 10 yıldır bana soruyorsunuz ya;

  • ‘’… Necip Hablemitoğlu neden öldürüldü ve kimler yapmış olabilir…’
diye, bana göre Necip susturulmuştur. Bu bir yok etme cinayetidir ve aynı zamanda, ülkede her çeşit emperyalizme direnç gösteren tüm sivil inisi­yatife bir gözdağıdır. Kimlerin yaptığını bulmak ise yetkililerin görevidir. Sahi bir de namus borcuydu bu (Abdullah Gül, başbakan iken) cinayetin çözülmesi, ama diğer yandan da bu cinayeti bu ülke ört bas etmişti (Başbakan RT Erdoğan). Hangisine inanacağız, varın benim yerime Allah Rızası için biraz da siz düşünün ve sorun …Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi

Dünya Bankası’nın Laik İmparatorluğunda Kumarhane Kapitalizmi

Dunya_Bankasi’ninLaik_Imparatorlugu’nda_Kumarhane_Kapitalizmi

2011 Başında Türkiye ve Geleceğe Bakış / Looking at Turkey and The Future in Early 2011

Corlu_konf_2011_Basinda_Turkiye_ve_Gelecege_Bakis_4.2.11